22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 ŞUBAT 2007 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Erdoğan’ın kefil olduğu ‘terörist’ Kadı’yı araştıran Hamza Kaçar, meslekten ihraç edildi Bu Devir Başka Devir Onları 28 yıldır, arada bir yaşadıkları ülkeye gidişlerimde, New York’ta, Rochester’de Washington’da görüyorum. Ülkelerinden binlerce kilometre uzakta, yeni dünyada kazanıyorlar yaşamlarını, ama anavatanlarıyla bağlarını koparmış değiller; dernekler kurmuşlar, ülkenin gidişi ve geleceği ile ilgileniyor, kimileri çocuklarına Türk kültürünü de vermek için yollar arıyorlar. Kimi zaman ülke sorunlarına ilgileri, burada yaşayanlardan daha fazla oluyor. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın, ABD gezisi sırasında, Washington Büyükelçimizin verdiği davete katılmışlar kimileri. Sayın Büyükanıt’ı dikkatle dinlemişler, Türkiye’yi kimsenin bölemeyeceği, laik, demokratik hukuk devleti rejimini değiştirmeye kimsenin gücünün yetmeyeceği yolundaki sözlerini candan alkışlamışlar, hatta bazıları konuşmanın bir yerinde kendilerini tutamayıp haykırmışlar: Kurtar bizi Paşam!... Sayın Büyükanıt’ın konuşması ile çağrının içeriğine geçmeden önce, yad ellerde yaşayan yurttaşlarımızın ülke sorunlarına duydukları ilginin altını bir kez daha çizmek ve onlardan yeterince yararlanamadığımızı belirtmek isterim. Ne yazık ki, yabancı ülkelerdeki Türkler; Rumlar, Yahudiler, Ermeniler gibi güçlü bir lobi oluşturamıyorlar. Devletin bu işte öncü olmasını istemenin de ne kadar gerçekçi olduğunu bilmiyorum; günlük kısır politikanın dürtüleri, “Bizim adamlar öne çıksın” çabaları, tanıtma organizasyonlarındakine benzer, yolsuzluk ve çarpıklıklara yol açar diye korkuyorum. En iyi çare, yine oradaki insanlarımızın bu işi kendilerinin başarmaları galiba. ??? Yaşar Büyükanıt’ın, “Türkiye’nin, 1923’ten bu yana en büyük tehditlerle karşı karşıya bulunduğu dönemi yaşadığı” yolundaki saptamasına katılmamak mümkün mü? Bir yandan Ermeni soykırımı tehdidi ile Türkiye’den yeni istemlerde bulunmaya hazırlananlar; bir yandan, etnik ayırımcıları destekleyerek ülkeyi bölmek isteyenler; bir yandan Kıbrıs Rum Yönetimi aracılığıyla Türkiye’yi güney yamacında ablukaya alarak, Akdeniz’e açılmasını engelleyenler; öte taraftan, ülkemizi, bütün ödünleri alıp, AB’den dışlamak isteyenler; nihayet Lozan’ın kurucu felsefesine aykırı talepleri ileri sürenler, gerçekten TC’yi, kurulduğu 1923’ten bu yana en kritik günlerine itmişlerdir. Güç durumlarda çözüm için her şeyden önce tanıyı doğru koymak gerekir. Genelkurmay Başkanı bu işi hakkıyla yapmıştır. Laik, demokratik hukuk devletine atıfta bulunurken de, herhalde üstü kapalı biçimde de olsa, demokrasinin onsuz olmazı laikliğin Türkiye’de ciddi bir tehdit ile karşı karşıya bulunduğunun da altını çizme gereğini duymuş olmalıdır. Bunu yapmakta da son derecede haklıdır. ??? Gelelim “Kurtar bizi paşam!” çağrılarına: 21. yüzyılda, sorunlarını çözmek, içine düştüğü rubikondan kurtulmak yönünde sivil bir irade olmadığı takdirde, hiçbir toplumu hiç kimse kurtaramaz. Eğer aksi varit olsaydı, üç açık bir örtülü darbe yaşamış olan Türkiye, birçok açıdan bugün bulunduğu yerden çok daha iyi bir konumda olurdu. Yanlış anlaşılmasın, Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durumun bütün sorumluluğunu askeri darbelerin sırtına yüklemek gibi bir sivil tembelliğim yok. Sadece sivil irade olmadan demokrasinin olamayacağını vurgulamak istiyorum. Kaldı ki, artık askeri darbeler dönemi geride kalmıştır. Dikkat buyurunuz! “darbeler” değil, “askeri darbeler dönemi” diyorum. Çünkü darbe dönemi sivil olarak devam ediyor. Anayasanın laik, demokratik, hukuk devleti niteliği, devletin erkini ellerinde tutanlar tarafından tarikat, cemaat tabanına dayalı bir İslam Cumhuriyeti’ne çevrilmek istenmektedir. Bunda da, Sayın Genel kurmay Başkanı’nın konuşmasını yaptığında, piri birkaç yüz kilometre uzağında oturmakta olan “F tipi kadrolar” ile, kökü içerde olan “E tipi kadrolar” taban gücünü oluşturmaktadır. (Adların baş harflerinden oluşan F ve E tipi kadro deyimlerinin ne anlama geldiğini açıklamaya gerek yok sanırım...) Bunlar sivil darbelerini yürütürlerken, “Aman askeri darbe mi geliyor” korkusuna dikkatleri yoğunlaştırma yöntemini kullanmaktadırlar. Evet, bu devir askeri darbe devri değil. Bu devir sivil darbe devri. Bunun panzehiri de demokratik, laik, sivil bilinçtir. O da yoksa?.. Müfettişe ‘Kadı’ cezası Kemal Unakıtan. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Maliye Yüksek Disiplin Kurulu, Kemal Unakıtan ile Albaraka Türk’te ortaklığı bulunan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kefil olduğu, BM’nin terörü finanse edenler listesindeki Yasin Kadı soruşturmasını yapan Maliye Başmüfettişi Hamza Kaçar’ı memuriyetten çıkardı. Karara dayanak olarak ise, “resmi belgede sahtecilik, görevi kötüye kullanma” ve “iftira” suçları gösterildi. Kaçar’ın kararın iptali istemiyle idari yargıya dava açacağı öğrenildi. Maliye Bakanlığı’nın veri tabanından 70 farklı ilden usulsüz sorgulama yapıldığı gerekçesiyle bir süre önce 4 memurla birlikte açığa alınan Hamza Kaçar, devlet memurluğundan da çıkarıldı. Kadı hakkındaki soruşturmayı yapan Kaçar, ? Maliye Yüksek Disiplin Kurulu, Kaçar’ın memuriyetten çıkarılmasına gerekçe olarak “resmi belgede sahtecilik, görevi kötüye kullanma” ve “iftira” suçlarını gösterdi. Kaçar’ın, YDK kararının iptali istemiyle idari yargı yoluna başvuracağı öğrenildi. raporunda, çalışması sırasında “siyasi ve bürokratik engellemelerle” karşılaştığı değerlendirmesine yer vermişti. Bunun üzerine Maliye Bakanlığı’nca görevlendirilen müfettişler, bu değerlendirmenin “gerçeği yansıtmadığına” ilişkin rapor düzenlediler. Konu Başbakanlık Teftiş Kurulu’na iletildi. Erdoğan’ın oluruyla Başbakanlık Başmüfettişi Muhsin Biçer ile müfettiş Bahri Kızılkaya görevlendirildi. Hazırlanan 19 Ocak 2007 tarihli raporda, eski Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tuncer ve Hamza Kaçar’a yöneltilen “resmi belgede sahtecilik, görevi kötüye kullanma” ve “iftira” fiillerinin oluşmadığı ve bu yönden soruşturma yapılamayacağı sonucuna varıldı. Buna karşın, Unakıtan’ın memuriyetten çıkarılma istemli onayında “Başbakanlık müfettişlerinin değerlendirmelerinin ve varılan sonucun eksik ve hatalı olduğu anlaşılmıştır” denildi. Maliye Bakanı bu gerekçelerle, Tuncer ve Kaçar’ı Devlet Memurları Yasası uyarınca “devlet memurluğundan çı karma” cezası ile cezalandırılmaları istemiyle Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk etti. Maliye Bakanlığı Müsteşarı Hasan Basri Aktan başkanlığında toplanan kurulun 15 Şubat tarihli, 2007/1 sayılı kararında olay, “Memurluk sıfatıyla bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak” olarak nitelendi. Kurul, Kaçar’ın devlet memurluğundan çıkarılmasına oybirliğiyle karar verdi. Maliye Bakanlığı, Kaçar hakkında, “Resmi belgede sahtecilik, görevi kötüye kullanma ve iftira” suçlarından suç duyurusunda bulundu. Tuncer hakkındaki, “memuriyetten çıkarma” isteminin ise Tuncer’in yaş haddinden emekli olması nedeniyle sonuç doğurmayacağından reddine karar verildi. TRABZON İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN BAKANI YALANCILIKLA SUÇLADI Hayal’in avukatına barodan soruşturma TRABZON (Cumhuriyet) Trabzon Barosu, gazeteci Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi olduğu gerekçesiyle tutuklanan Yasin Hayal’in avukatı Fatih Çakır hakkında idari soruşturma başlattı. Çakır geçen hafta Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde müvekkiliyle yaptığı görüşmenin ardından Yasin Hayal’in kendisine, “Trabzon Terörle Şube Müdürü Yahya Öztürk, bana ve Erhan’a ‘Bayrak yere düştü. Onu kaldırmak Yasin’e ve Erhan’a düşer’ dedi” sözlerini söylediğini aktardı. Çakır, daha sonra Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’na Öztürk aleyhine suç duyurusunda bulundu. TEM Müdürü Öztürk ise kesinlikle böyle bir olay olmadığını, bu iddiada bulunan ve yazanlar hakkında dava açacağını açıkladı. Öztürk bu açıklamasının ardından Trabzon Barosu’na başvurarak Çakır hakkında işlem yapılmasını istedi. Gelişmeler üzerine bir açıklama yapan Trabzon Barosu Başkanı Veysel Malkoç, avukatların da uyması gereken belirli meslek kuralları olduğunu belirtti. Malkoç, hazırlanacak dosya ve rapor doğrultusunda avukat Çakır’ın disiplin kuruluna sevk edilmesine gerek olup olmadığına karar verileceğini açıkladı. Malkoç, avukat Çakır’ın disiplin kuruluna sevk edilmesi halinde, kurulun dosyanın niteliğine göre uyarıda bulunmaktan meslekten ihraç etmeye kadar varabilecek kararlar alma yetkisi bulunduğunu anımsattı. Çömez Çubukçu gerginliği ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, “yetiştirme yurtlarında 1400 çocuğun kayıp olduğu’’ iddialarını içeren yönünde rapor verdiği Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun iddiaları yalanlamasına tepki gösterdi. Çömez, Çubukçu’nun raporu için “alelacele kaleme alındığı’’ nitelemesinin “saygısızlık’’ olduğunu belirtti. Çömez, Ankara’da da 206 çocuğun kayıp olduğu iddiasında bulundu. Çömez’in, “yetiştirme yurtlarında 1400 çocuğun kayıp olduğu’’ yönünde raporu üzerine dün açıklama yapan Çubukçu, “Bu çocukların tamamı devlet koruması altında olması gereken çocuklar değil, ülkemizdeki kayıp çocuk rakamıdır’’ dedi. Çömez’in daha önce de İstanbul’da kız çocuklarının fuhuş çetelerinin eline düştüğü yönündeki iddiaları bulunduğunu anımsatan Çubukçu, Çömez’i defalarca aradığını, ancak ulaşamadığını anlattı. “İddialarla ilgili yazılı bir metinle başvurmamız neticesinde bazı kız çocuklarına ilişkin bilgiler alelacele kaleme alınıp tarafıma fakslanmıştır’’ diyen Çubukçu, iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtti. Çubukçu’nun açıklamalarına yazılı açıklamayla yanıt veren Çömez ise “Sayın Bakan, makamının gücünü, iddiaları yalanlamak ya da mevcut sorunları halının altına süpürmek için kullanmayı tercih etmemeli’’ dedi. Çömez, Çubukçu’ya meydan okuyarak şunları kaydetti: “Kendisine verdiğim ve fakat küçümsediği raporda bahsedilen konuları, benimle kamuoyu önünde konuşmaya, tartışmaya hazır mı? Yalan beyanın ve siyasi şovun ne anlama geldiğini Türk milletli gayet iyi bilir ve anlar. Şüphesiz ki Sayın Bakan’ın üslubundaki inceliği de gerektiği gibi takdir edecektir.’’ namikzafer@yahoo.com Ceza yerine ödüllendirildi ‘Şeyh Mektubu’nu işleme koyan ve hakkında istenen uyarı cezası uygulanmayan MEB Daire Başkanı Atalık, aylıkla ödüllendirildi ANKARA (ANKA) Emekli bir profesörün, Nakşibendi lideri Zahit Kotku’yu rüyasında görüp yazdığı mektubu işleme koyanlar arasında yer alan Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlık Daire Başkanı Fatih Atalık aylıkla ödüllendirildi. “Şeyh Mektubu” nedeniyle Atalık hakkında istenen “uyarı” cezasının da uygulanmadığı bildirildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nda “2006 Yılında Aylıkla Ödüllendirilmeleri Uygun Görülen Personel” listesinde, emekli öğretim üyesi olan Prof. Dr. İsmail Tuncay Uslu’nun, rüyasında gördüğü Nakşibendi tarikatı lideri Zahit Kotku’ya ilişkin mektubunu işleme koyan bir bürokrat da yer aldı. Emekli profesör Uslu’nun, rüyasında gördüğü Kotku’nun görüşlerini Başbakanlık’a bir mektupla iletmesinin ardından mektubun Milli Eğitim Bakanlığı sürecindeki işlemlerini gerçekleştirenler arasında yer alan Müsteşar Daire Başkanı Fatih Atalık, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2006 yılında aylıkla ödüllendirdiği isimlerden biri oldu. Atalık’a bir maaş tutarında ödül verilecek. Müsteşarlık Daire Başkanı Atalık ve bazı bürokratlar hakkında, “Şeyh Mektubu” nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yürütülen soruşturmada, Atalık için müfettişler tarafından teklif edilen cezanın da uygulanmadığı belirlendi. Olayda ihmali olduğu belirlenen Atalık için 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda öngörülen “uyarı” cezası teklif edilirken yine aynı yasanın 125’inci maddesindeki “Geçmiş hizmetleri sırasında çalışmaları olumlu olan ve iyi veya çok iyi derecede sicil alan memurlar için verilecek cezalarda bir derece hafif olanı uygulanabilir” hükmü uyarınca Atalık’a uyarı cezası bile verilmedi. MEKTUP OLAYI asirmen?cumhuriyet.com.tr BİRÇOK KENTTE PROTESTO Avukatlar ‘ücret’ taslağına tepkili Yurt Haberleri Servisi Birçok kentteki avukatlar dün Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) uyarınca davalara giren avukatlara ödenecek ücretlere ilişkin yönetmelik taslağının değiştirilmesi çağrısında bulundu. Diyarbakır’da adliye önünde toplanan avukatlar adına açıklama yapan Serap Yiğit, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Müdürlüğü’ne gönderdikleri dilekçeyi okudu. Yiğit, “Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Ödenecek Ücretlerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik Taslağı”nın savunmanın onuruna, bağımsızlığına ve mesleğin özüne tamamen aykırı olduğunu vurguladı. Tunceli’de de avukatlar açıklama yapmak üzere adliye önünde toplandı. Ancak Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürü Fevzi Çuhadar, adliye kapısı önünde açıklama yapılmasının yasalara aykırı olduğunu söyledi. Ancak avukatlar uyarılara karşın açıklama yapmakta direndiler. Tunceli Barosu Başkanı Özgür Ulaş Kaplan, taslağı hazırlayanların avukatlık mesleği hakkında fikre sahip olmadığına inandıklarını belirterek, “Taslak ile özgürlük, demokrasi ve insan haklarının en temel olmazsa olmaz koşulu olan bağımsız savunma, Adalet Bakanlığı’nın ve memurlarının kuşatması altına alınmak istenmiştir” diye konuştu. Şanlıurfa Barosu’ndan yapılan açıklamada da, taslağın geri çekilmesi talep edildi. 2005’in son aylarında yansıyan “Şeyh Mektubu” olayı şöyle gelişmişti: Emekli öğretim üyesi olan Prof. Uslu, Nakşibendi tarikatının lideri Kotku’yu rüyasında görüp kendisine “İstanbul Çapa’da 5 bin İngilizce öğrencisinin mezun edilmemesi” ve “Sağlık Bakanlığı’ndaki zorunlu Şark hizmetinin yanlış” olduğuna ilişkin görüşler aktardığını iddia ederek bu görüşleri Başbakanlık’a bir mektupla göndermişti. Başbakanlık’tan gelen mektubu Milli Eğitim Bakanlığı da üst yazıyla YÖK’e göndermişti. Nisan ayı yaklaşınca bizim diplomatları bir telaş kaplıyor: ABD Kongresi’nden “Soykırım yasası” çıkar mı? Bunun üzerine açıklamalar, ziyaretler, görüşmeler yapılıyor, lobiler devreye sokuluyor. ABD siyasetlerini yakından bilenlere sorduğumuzda Amerikalı sıradan yurttaş için “Ermeni soykırımı yasası” bir anlam ifade etmiyor. Önceki gece SUTV’de Profesör İlter Turan, ABD toplumuna, siyasi yaşamına ilişkin ilginç saptamalarda bulundu. Turan şunları anlattı: “ABD çok değişik etnik kökenlerden gelen toplulukların oluşturduğu bir ülke. Örneğin New York’ta yılda bir gün Türk Günü olarak kutlanır. New York Belediye Başkanı o gün Türklere destek veren bir açıklama yayımlar. New York’ta yıl boyunca böyle onlarca gün yapılır. Bunun o toplum açısından çok ilginç bir tarafı da yoktur. Soykırım yasa tasarısı da birkaç senatörün ilgisi içindedir. Onlar diğer Türkiye ile ABD Arasında Neler Oluyor? meslektaşlarını bir şekilde ikna ederler ve konuyu gündeme getirirler. Yoksa kitlesel bir mesele olmaz hiçbir zaman. Buna karşılık Türkiye Cumhuriyeti diplomasisi de özellikle Kongre’de etkili olan Yahudi lobisinin desteğini ister. Onlar da kendi çevrelerini harekete geçirirler. Bu süreç hep böyle sürüp gider.” ??? Hrant Dink’in alçakça öldürülmesinden sonra ABD Kongresi’nin “Soykırım yasası” konusunda daha atak davranabileceği endişesi Türk diplomatlarını erkenden harekete geçirdi. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, ardından Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt Washington’ın yolunu tuttular. Gül’ün ve Büyükanıt’ın yaptığı görüşmelerden sonraki açıklamaları, ABD hükümetinin bu konuda “Soykırım yasası”na destek vermeyeceği yönünde. Yani karar Kongre’den çıksa bile Başkan onaylamayacakmış. ??? ABD’deki sokaktaki yurttaşı fazla ilgilendirmeyen bu konu, Türkiye’de tüm toplumu ayağa kaldırıyor. Her sene nisan ayı gelmeden bir gerginlik ortamı oluşuyor. Peki bu hep böyle mi gidecek? Her sene Washington’a diplomasi seferleri mi yapılacak? Bu konuda daha köklü bir çözüm üretebilmek mümkün değil mi? Sevgili Hrant Dink, böyle bir soruya çok net cevaplar verenlerden birisiydi. O belki de bu konunun çözümü için en temel etkenlerdendi. “Bu sorunu Türkiye’deki Ermenilerle konuşun, burada halledelim” çağrısını Türkiye’yi yönetenlere de, ABD’deki Ermeni lobisine de, Ermenistan’a da yapıyordu. Ermenistan’la Türkiye arasındaki sınırların açılmasının önemini vurguluyordu. Konuyu uluslararası alandan Türkiye’ye çekmeye çabalıyordu. Ne yazık ki onun çok gayret ettiği konu henüz bu zemine çekilebilmiş değil. ??? Tabii Türkiye ile ABD arasındaki diğer önemli sorun da Kuzey Irak ve oradaki PKK varlığı. Burada da ABD’nin nasıl bir yerde durduğunu görmek gerekiyor. ABD, Kuzey Irak’taki Kürt varlığını hayati önemde görüyor. Aynı şekilde İsrail’in yaklaşımı da öyle. Bu varlığın özerk olması, bağımsız olması önemli değil, önemli olan Kürtlerin bölgede varlıklarını korumaları. Bu nedenle Türkiye’nin bölgeye yönelik bir operasyonuna, orada istikrarı bozacak bir müdahalesine izin vermesi beklenemez. Ayrıca ABD Irak’tan çekilse bile Kuzey Irak’ı koruyup kollamaya devam edecek. Türkiye de PKK’nin oradan örgütlenip eylem yaptığı savıyla her seferinde ABD’nin karşısına dikilecek. Bu durum nereye kadar ve nasıl yürüyecek, bunu da kestirmek kolay değil. Aslında Kürt sorunu da bir demokrasi sorunu, bir özgürlük sorunu olarak görülse, Kuzey Irak’la ilişkiler daha anlamlı hale gelebilir. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkmenistan dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklama ilginç sayılabilir. Kuzey Irak’taki Kürt liderlerle görüşebileceğini söylemesi yeni bir yaklaşımı mı ifade ediyor? Tabii bu arada askerin ve Cumhurbaşkanı’nın bu yaklaşıma karşı olduğu da hemen ifade edildi. ??? Sonuç olarak TürkiyeABD ilişkilerinde pek de yeni bir şey olduğu söylenemez. Tabii bu arada Washington’da kapalı kapılar ardında daha neler konuşuldu onları bilmiyoruz. Onu da süreç içinde anlayacağız... CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle