12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 ŞUBAT 2007 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Devrim tarihi kirletilemez! Tarih öğretmeni, yazar Abdulkadir Paksoy, lise 3. sınıf “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” dersinde okutulan eski ve yeni kitapları karşılaştırmış; bugün liselerde okutulan kitapta, karşıdevrimci hareketlerin “tarikat” ve “dinci örgütlenmelerle” bağlantılarına yer verilmediğini, işbirlikçi Vahdettin’in de neredeyse yurtsever yapıldığını belirlemişti. Paksoy’un araştırması, yıllardır Türkiye’de belli çevrelerce yürütülen kampanyanın son aşamasını ortaya koyuyor aslında. Devrim tarihinin çarpıtılması, kötülenmesi, safsatalarla doldurulması hedefi böylelikle bir “Milli Eğitim Bakanlığı” yayını ile okul kitaplarına, dolayısıyla çocuklarımızın bilinçlerine ulaştırılmış oluyor. Devrim tarihi uzmanı Yrd. Doç. Dr. İsmet Görgülü, bu hedefi çok kısaca anlaşılır kılıyor bize: “O hedefi belirlemiş olanlar, kendilerine en büyük engel olarak Atatürk’ü görüyorlar. Atatürk kötülenerek, aşağılanarak, çocukların gözünde saygı duyulmayacak bir kişi düzeyine indirilmek isteniyor. Bu terbiye ile gelen çocuk yeminli, kemikleşmiş Atatürk düşmanı olarak karşımıza çıkıyor. Bu düşmanlık, laik demokratik Cumhuriyete düşmanlıkla sürüyor. Bu terbiye ile yetişmiş kuşaklar, Türk milletini ‘biz’ olmaktan çıkarıyor, ayrı ayrı ‘bizler’ haline getiriyor. Vatana karşı ortak sorumluluk duyma, ülkenin sömürülmesi, parçalanması, emperyalizmin kucağına düşmesi konusunda ortak endişe duyma ortadan kalkıyor. Benim duyduğum kaygıları duymuyor. Çünkü benim kaygılanarak ortaya koyacağım mücadele ortamında benim mücadele edeceklerimi ortak olarak görüyor. Emperyalizmin safında yer alıyor. Böyle olunca hem bölücüler, hem sistem değiştiriciler, hem de Türkiye üzerinde niyetleri olan AB ve ABD gibi ülkeler amaçlarına adım adım ilerliyorlar.” Ne demiştik, bir kez daha anımsayalım: Ulusal Kurtuluş Savaşımız ve devrim tarihimiz bizim alnımızın akıdır. Kirletilemez! Hesapları kim öğrendi? Putin’in çıkışı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD’nin tek efendi olmasına karşı çıktı, sivil toplum kuruluşlarından yakındı, uluslararası hukukun zedelendiğine vurgu yaparak BM’nin yeniden güçlendirilmesini istedi. Dünya siyasasında bir dönüm noktası olabilecek bu çıkışın anlamı nedir? Sonrası ne olur? Bu iki soruyu araştırmacıyazar Mustafa Yıldırım’a yönelttik. Yanıtladı: “Önemli bir güç olan Rusya da işin başında, ABDAvrupa ittifakının peşinden sürüklendi. Oysa ABD daha 1980’lerin başlarında Moskova’ya sivil merkezler yerleştirmiş ve siyaseti yönlendirmeye başlamıştı. Eski CIA şeflerinden McGehee, bu operasyonu, raporlara dayanarak ‘ABD, özel servisler (CIA) ve bilim merkezleri, (ve NGO’lar) aracılığıyla, Rusya’da stratejik konumları ele geçirerek ve politik ve ekonomik süreçlerdeki gelişmeyi yönlendirerek ülke yaşamının tüm alanlarının derinliklerine iniyor’ diye açıklıyordu. Operasyon o denli ciddiydi ki, ekonominin biçimlendirilmesi için Soros’la işbirliği yapan Gorbaçov’u reformları gerçekleştirmekte beceriksiz ve yavaş buldular. Amerikalılar maden işçileri sendifı, yalnız Rusya’da bir yıl içinde 64 milyon dolar harcayarak Rus eğitim sisteminin Amerikanlaştırılması için çalıştı. Medyayı denetlemek üzere merkezler kurdular. Rusya uyurken içeride egemenliği yitirmeye başladı. Rusya, Putin yönetiminde egemenliğini yeniden ele almaya çabalıyor. Bu arada Balkan ülkelerinin hemen hemen tamamı NATO’ya girdi. İskandinav ülkeleri de katılıyor. Kafkasya da ABDAB egemenliğine giriyor. Orta Asya da öyle… Putin, ABDAvrupa askeri gücü olan NATO’nun dünyaya jandarma olmasına karşı çıkarken, demokrasi yayılmacılığı adı altında sürdürülen işgalin dünyaya huzur getirmeyeceğini açıklıyor ve Birleşmiş Milletler’in yeniden egemen olmasını isterken, öteki devletleri de işbirliğine çağırıyor. Kendi ülkesindeki yabancı güdümüne de engel olacaklarını ileri sürüyor; bir bakıma ‘tam bağımsızlık’ ve ‘ulusal egemenlik’ istiyor. Salt bu nedenle, Putin, ABDAB çevrelerince, pek yakında demokrasi düşmanı bir ‘faşist’ olarak ilan edilecektir.” Mustafa Yıldırım, Rusya ile koşutluk kurmakta yarar görüyor: “Putin’in yakındığı Rusya içi her gelişmenin, Türkiye’de de aynen var olduğu unutulmamalıdır.” Kendilerinden çok emindiler yaygarayı koparırken... Recep Tayyip Erdoğan’ın kefil olduğu işadamlarını soruşturan müfettişleri hem görevden almış, hem de Genelkurmay Başkanı, CHP lideri ve bazı gazetecilerin bankalardaki özel hesap bilgilerine ulaşmakla suçlamışlardı. O günlerde Maliye Bakanı ülke dışındaydı. Türkiye’ye döner dönmez bu konuda yalnızca kendisinin açıklama yapma yetkisi bulunduğunu duyurdu. Bakan, bir anlamda o ana kadar konuyla yakından ve büyük bir heyecanla ilgilenmiş Maliye yetkililerinin konuşmasını yasaklamış oluyordu. Sanki olayın üstü örtülmek isteniyordu. Neden? Geri plandaki neden CHP Ekonomi Bülteni’nin son sayısında sıralanan “acil cevap bekleyen çok önemli sorular”da gizli galiba! “Banka hesaplarının öğrenilebilmesi için ilgili bankalardan yetkili kişilerin yazılı olarak talepte bulunması gerekir. Anılan kişilerin banka hesapları kimlerin yazılı istemiyle bankalardan istenmiştir? Görevden alınan kişiler, bankalardan belli kişilerin hesaplarını yazılı olarak istemişler midir?” Sahi, kimdir o yetkili kişiler, kimlerin imzaları vardır o yazılı istemlerin altında? Açıklansa da öğrensek... SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU 301 Tartışması ‘Aganigi Reklamı’ Gibi... Adalet Bakanı Çiçek 301 tartışmaları için; “Bana siyasi değil, hukuki değerlendirme yapın!” diyor... TCK’nin 301. maddesi sanki gökten zembille inmiş, boşlukta oluşmuş, siyasetten bağımsız bir maddeymiş gibi... Yazar çizer camiasını, hukuk dünyasını temelinden ilgilendiren bir konuyu, siyaseten konuşmak ve tartışmak ayrıca zülmüş, tabuymuş, ayıp ve de kabul edilemez bir şeymiş gibi... “Cızzz!” demeye getiriyor Bakan: “Aman sakın ha! Sakın ola ki siyasi tartışmaya girmeyin!” TCK ve 301, başlangıçta “Kopenhag siyasi kriterlerini” karşılamak adına değiştirilmemiş miydi? Adı üzerinde: “Siyasi kriterler”... Neydi onlar hatırlayalım: Demokrasi, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, azınlıkların korunması... TCK’de reform talep eden Brüksel’in beklentisi, yeni ceza yasalarının bu demokratik açılımları “özde” yansıtması, karşılamasıydı. ‘Kanunların ruhu’ Hani şu meşhur “Kanunların ruhu” meselesi... Yasalar, sterilize edilmiş bir hastane odası gibi; siyasetten arındırılmış bir boşlukta yapılmıyor. Siyaset, hukukunu üretir. Farklı siyasi sistemlerin hukuk düzeni, hukuk anlayışı farklıdır. Hukuk, neticede bir üstyapı kurumu. Altyapı siyasi sistemle, siyasetle belirlenir. “Bu siyasi sistemhukuk ilişkisi, hele hele ceza yasaları söz konusu olduğunda; çok daha belirgin biçimde ortaya çıkar” diyor görüşlerine başvurduğum bir hukuk profesörü: “Nazi Almanyası ceza yasaları ile demokratik Almanya’nın ceza yasaları bir mi?” Örnekleri çoğaltabiliriz. Eski Doğu Bloku ülkelerinin ceza yasaları komünist dikta anlayışına dayanmaktaydı... Şeriatla yönetilen İran’daki ceza yasaları da, siyasi sisteme şekil veren din referansına dayanıyor. Peki Türkiye’nin siyasi referansı ne? Bunların hiçbiri değil. Türkiye’nin bu kategorilerin hiçbirine girmeyen “nev’i şahsına münhasır” bir siyasi sistemi var. Nasıl bir sistem bu? Adı tam konamadığı için çeşitli biçimlerde adlandırılıyor. Üzerinde geniş mutabakata varılan tanım, Türkiye’deki mevcut sistemin “yarı demokratik” bir sistem olduğudur. “Freedom House”un araştırmalarında örneğin, “Türkiye Avrupa’nın tek yarı özgür ülkesi” olarak belirleniyor. İnsan hakları uygulamalarını izleyen örgütün araştırmada kullandığı kıstaslar, “Kopenhag siyasi kriterlerinden” farklı değil: Demokratik standartlar, basın özgürlüğü, kadın hakları, kanunların uygulanması, siyasi rekabet, azınlık hakları, sivil özgürlükler... Bu kıstaslar üzerinden Avrupa’da takibe alınan 25 ülkeden sadece Türkiye, “kısmen özgür” sıfatıyla tanımlanıyor. 301’i içeren gerçekte 301’den çok daha kapsamlı olan sorunun kaynağı işte bu “yarı özgür” ya da “kısmen özgür” sisteme dayanıyor. Yasalar; demokrasinin bütünlüğü ve toplum ruhu içinde düşünülüp yorumlanmadığında; yeni TCK ve de 301’de yaşanan açmazlarla bu siyasi (yarı özgür!) sistem nedeniyle yüz yüze geliyoruz... Reform adı altında yeni bir ceza yasası yapılıyor. Bir maddede yapılan değişiklik bir başka maddede geri alınıyor ya da maddeler yalnız sözcük ve madde numaraları bağlamında değiştiriliyor. Ancak o “kısmi özgürlük ruhuna” dokunulamıyor... kalarını örgütlediler, grevler başladı. Kitle harekete geçirildi ve Yeltsin başa getirildi. ‘Ordu üstünde sivil denetimin geliştirilmesi’ adı altında Rus ordusundan 18 orta ve üst düzey subay ve Dışişleri Bakanlığı’ndan 19 görevli ABD’de eğitildi. ABD elçiliği bu işlerin 10 ile 20 yıl içinde amacına ulaşacağını ve subayların gelecek vaat edenler arasından seçildiğini vurgulamaktaydı. Amerikalıların ve Avrupalıların denetiminde kurulan Avrasya Vak Azınlıkta Olmak... DİLEK ÖZTEKİN Az olmak, çoğalamamak, bütüne katılamamak, kenarda durmak, dışta bırakılmak... Gittikçe yok savılmak, tecritte tutulmak: “Azınlıkta kalmak!” Alejandro Gonzalez Inarritu’nun yönetmenliğini yaptığı, senaryosunun Guillermo Arriaga tarafından yazıldığı “Babil”de Cate Blanchett, Brad Pitt, Gael Garcia Bernal, Jamie McBride, Koji Yakusho, Fernandez Mattos Dulce, Nathan Gamble gibi iyi oyuncular rol alıyor. Filmden çıktıktan sonra kalemimin ucuna dökülen cümleler bunlar. Birkaç gün sonra Hrant Dink’in öldürülmesi yine “azınlık” olmanın sancılarını tekrarladı hayatta. ??? Sanatta, hayatta olanların faturasını gösterirseniz ödenecek bedellerin azalmasına katkı sağlayabilirsiniz. Bu açıdan “Babil”; azınlık olmanın, azınlıkta kalmanın çeşitli fotoğraflarını gösteriyor bize. Filmde ayrı ayrı ilerleyen farklı öyküler var. Eşzamanlılık içinde ilerleyen bu öyküler başlangıçta çok alakasız gibi dururken, filmin yarılarından sonra ivme kazandıkça, dramatik çatışmalar üst üste binmeye başlayınca, bu alakasız görünen öyküler birbirlerine ilmek ilmek düğümlenmeye başlıyor. Çekimleri üç ayrı kıtada yapılan film, üç ayrı kıtadaki azınlıkta kalma temalarını ayrı ayrı işlemeye başlayıp sonunda birbirleriyle bağlantılarını açığa çıkarıyor. “Paramparça Aşklar ve Köpekler”, “21 Gram” gibi filmlere birlikte imza atan Alejandro ve Guillermo, öncelikle temasıyla öne çıkan bir film yapmışlar “Babil”de. İkinci olarak yönetmenin natüralist bakış açısı filmi çarpıcı ve zaman zaman da seyirciyi zorlayıcı kılıyor. Yozlaşmanın getirdiği bir durum bu: Elindekilerle böbürlenip o ölçüye uymayanları eksik saymak, kusurlu kılmak. Filmde bunu farklı pencerelerden görüyoruz, Amerika’da yaşayan Çinliler, haydi bir ölçüde kendi dünyalarını kurmuşlar ama o dünya içinde de ayrı bir azınlık var; sağır ve dilsiz Çinli gençler. Amerikalı bir ailenin çocuklarına doğduklarından beri özenle bakan Meksikalı dadı, o dadının sınırın hemen ötesinde ama bambaşka olanaklarla başka bir hayat yaşayan ailesi, Fas’ta yoksulluk içinde yaşayan halk, Fas’a seyahat eden Amerikalı karıkoca ve onların kadın vurulduğunda tur otobüsündeki azınlıkta kalma durumları, onlara kendi imkânlarıyla yardım eden Faslı halkın Amerikan emperyalizmi sonucu teröristlikle suçlanmaları. İç içe geçen tüm bu olaylar ve farklı yaşamöyküleri, dünya üzerine gönderilen insanların, kendilerine sunulan ya da sunulamayan olanaklarla ne kadar değişik yaşamlar sürebildiğini gösteriyor. Yönetmen duygularınızı kullanarak ya da ironi yaparak bir yere varmaya çalışmamış; son derece gerçekçi hatta bazen size ağır gelen gerçekçi bir yaklaşımla çekmiş filmini. Estetik yaklaşımı böyle. Artistik numaralar, filme seyirci kazandıracak efektleri vb. yok. Onun yerine sağlam öyküler, çarpıcı bir bakış açısı ve ilginç bir kurgu var. Oyuncular filmin “sanatsal olmaya öykünmeyen” saygıdeğer tarzına, gerçekçi ve gerçekten bir sanat yapıtı olmasına ve gerek insani gerek evrensel politik anlamda söyleyecek sözü olmasına katkı sağlamışlar. ??? İşte “Babil”, birbirimizi anlamaya ve gerçek anlamda anlaşmaya başlasak iyi olacak dememize imkân sağlayan bir film. Kaos yaratmak öyle kolay ki! Ama kaosa bulanmadan, pisliğe bulaşmadan, anlayarak, anlatarak, anlaşarak yaşamak, farklı dillerden, dinlerden ve renklerden olsak da yaşamsal olarak “aynı dili konuşmak” aslında tüm coğrafyalar için mümkün. Yeter ki siz yok etmek değil var etmek isteyin... Git değil “gel” deyin. Görünenin değil ardındakinin değeriyle ilgilenin. d: ö[email protected] dileköztekin@dileköztekin.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Baykal da Çiçek gibi.. rahatsız “301” denince siyaset konuşmamızın nedeni bu. Türkiye’de gerçek bir demokratik değişim olacak, demokratik değişim yaşanacaksa... Sık sık söylenegeldiği gibi; “Kopenhag kriterleri, Ankara kriterleri yapılıp yola devam edilecekse”... 301’i tartışmak ancak “siyasi” açıdan mümkün ve anlamlı olabilir. Maddenin ruhu değişmediği sürece, öyle ya da böyle yazılmış; “tahkir, tezyif” ya da “aşağılama” denmiş... Sonuç değişmez. Adalet Bakanı tabii tüm bunları en az benim kadar biliyor. Amma velakin bir yandan “Kamuoyunu 301 tartışmasına davet ederken” (!); bir yandan da gözümüzün içine baka baka “Bana siyasi değerlendirmeyle değil, hukuki değerlendirmeyle gelin!” diyebiliyor. Ali Taran’ın ünlü “Aganigi” reklamı gibi yani: “Yerseniz!” İktidar koltuğunda oturan bakan böyle de ana muhalefet lideri farklı mı? “301” etrafındaki siyasi tartışmalardan Deniz Baykal da rahatsız. AB büyükelçilerine yaptığı konuşmada çıkıp “O hale getirdiler ki” diye dert yanıyor: “TCK’’nin 301. maddesi kalkarsa demokrasi var, kalkmazsa yok gibi... 301 eleştiri hakkı tanıyor. Daha ne istiyorlar?” Türk demokrasisinin aktörleri “Aganigi” reklamında sahne alan ünlüleri andırıyor sahiden... “Demokrasi” tanımları bu kadar: “Yerseniz!” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com NEVŞEHİR AİLE MAHKEMESİ’NDEN ESAS NO: 2006/65 DAVALI: AHMET SOYLUMustafa ve Şengül oğlu, 22.08.1978 Acıgöl doğumlu, Nevşehir İli, Acıgöl İlçesi, Karapınar Köyü C: 65, H: 63, BSN: 163’te nüf. kayıtlı. Karapınar Kasabası Acıgöl/ NEVŞEHİR Davacı Ümmühan Soylu tarafından davalı Ahmet Soylu hakkında açılan Nafaka (yardım nedenli) davasının yapılan yargılamasında; Mahkememizce dava dilekçesinde belirtilen adresinize duruşma gününü bildirir davetiye çıkarılmış olup, adresinizden ayrıldığınız gerekçesiyle tebligat yapılamamıştır. Adres araştırmasından da bir netice alınamadığından dava dilekçesi ve duruşma gününün ilanen tebliğine karar verilmiştir. Duruşma Günü: 20/03/2007 günü saat: 13:30’da duruşmada bizzat hazır bulunmanız, veya kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, Aksi takdirde H.U.M.K.’nun 3156 sayılı yasa ile değişik 213/2 maddesi uyarınca yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve karara bağlanacağı hususu, dava dilekçesi ve duruşma gününü bildirir tebligat yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. (Basın: 7519) TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 17 Şubat www.mumtazarikan.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ En elverişli durum. 2/ “Sa 1 kağı” da deni 2 len ölümcül bir hayvan hastalı 3 ğı... Sulak yer. 4 3/ Çam ağacının çiğnenip emilen 5 iç kabuğu. 4/ 6 Kansızlık... Bir 7 peygamber. 5/ Güzel söz söy 8 leme sanatı. 6/ 9 Uzaklık anlatmakta kullanılan söz... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Yatsı namazından son 1 A V İ C E N N A ra kılınan üç rekât na 2 V İ D A L A N Ü maz. 7/ Trabzon’un bir 3 E Z A N İ B E R ilçesi... Doğu AnadoD O L AMA lu’da bir dağ ve geçit. 8/ 4 R E T A T B O T Kimi ağaçlardan elde 5 R edilen ve cilacılıkta kul 6 O P E R A T İ F lanılan bir tür zamkre 7 E R K R E Y ON çine... Yunanistan’ın 8 S E M A İ A B A plaka imi... İlgi eki. 9/ 9 S E S G R İ L Doğal ve tarihsel özelliklerinden dolayı koruma altına alınan alan... Müzikte, armoni kurallarına göre üst üste bindirilmiş sesler. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğu ile ilgili olan. 2/ Kumaşlardaki benek... Doğu Anadolu’da bir ırmak. 3/ Almanya ve Avusturya’da kullanılmış eski gümüş para... Kayak. 4/ Kadın hapishanesi. 5/ Açık hava toplantısı. 6/ Yüce, yüksek... Bilgisiz, kültürsüz kimse... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 7/ Yurdumuzun sulak alanlarında yaşayan, ördeğe benzer bir kuş. 8/ Akdeniz havzasında görülen çok sıcak bir rüzgâr. 9/ Su birikmiş çukur ya da hendek... Bir sanatın ya da tarikatın kurucusu. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle