14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2007 SALI 4 HABERLER Belediyelerin, Başbakan’ı kente getirmek için düzenledikleri kurdele kesme törenlerini kaçırmıyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Dikkatli Olmak Gerek... Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün nafile ABD gezisi sona erdi, hemen ardından da Genelkurmay Başkanı Sayın Büyükanıt’ın gezisi başladı. Kabul etmek gerekir ki, Dışişleri Bakanı’nın gezisi, iki ülkenin bölgeyle ve kendi aralarındaki ilişkilerle ilgili görüşlerinin birbirleriyle hiç uyuşmadığı bir döneme rastlamaktadır. Önümüzdeki günlerde, PKK ile mücadele konusunda umut verici açılımlar yapıyor görünen Washington’ın bu konuda yapacaklarının da “Dostlar alışverişte görsün” tavrından ileri gitmeyeceğini söylemek pek yanlış olmaz. Dışişleri Bakanı’nın, çabalarını yoğunlaştırdığı konulardan biri de, nisan ayında ABD Kongresi tarafından görüşülecek olan “Ermeni soykırımı” tasarısıdır. Demokratların son seçimden çok güçlü çıkmaları, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelossi’nin bu konuya verdiği önem ve tasarının kabulü yönünde ağırlığını koymuş olması, şimdiye dek önlenmiş olan tasarının yasalaşması olasılığını büyütmektedir. Abdullah Gül’ün böyle bir gelişmeyi önlemek için çaba harcaması ve böyle bir gelişmenin Türk Amerikan ilişkilerine büyük darbe indireceğini belirtmesi doğaldır. Türkiye’de çok çeşitli nedenlerle son zamanlarda gittikçe artmakta olan Amerikan karşıtı havanın da, böyle bir gelişmeden sonra daha da artacağını, herhalde, Amerikalı yönetici ve uzmanlar da bilmektedirler. ??? Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, “Ermeni soykırımı” tasarısının geçmesi halinde Türk halkının tepkisinin denetlenmesinin güç olacağı yolundaki sözlerinin neden söylendiğini anlamakla birlikte talihsiz olduğunu da belirtmek isterim. Şu anda Türkiye’de iktidarıyla, muhalefetiyle ve medyasıyla bütün güçlerin yapması gereken ilk şey, toplumsal gerginliği azaltmak olmalıdır. Ne yazık ki, bir süredir toplumumuzda bir yandan din, tarikat, cemaat, mezhep, öte taraftan dil, ırk, etnik kimlik üzerinden politika yapılmakta ve toplum hızla gerilmektedir. 2007 yılı Türkiye için birçok tehlike ile dolu, ama son zamanlardaki gelişmeler özellikle toplumdaki gerginliğin birinci sırayı almakta olduğunu göstermektedir. Toplumsal gerginliğin tırmanmasının Türkiye’ye çok pahalıya mal olduğunun, hem Osmanlı hem de Cumhuriyet tarihinde örnekleri var. 1894 ve 95 yıllarında Ermeni Hınçak partisinin kışkırttığı Sason ayaklanmaları, ardından Avrupalıların dayattığı reformların Anadolu’da doğurduğu tepkiler, Türk ve Ermeniler arasında karşılıklı çatışmalar, Osmanlı İmparatorluğu’na ve Abdülhamit’e çok pahalıya mal olmuştu. ??? Özellikle, 26 Ağustos 1896’da Hınçaklar’ın yine kanlı biten Babıâli baskınını eleştiren Taşnak militanların hamal kılığına girerek gerçekleştirdikleri Osmanlı Bankası baskını sonrasında gelişen olaylar, imparatorluğu felaketin eşiğine getirmişti. Yalnızca adı Osmanlı olan Osmanlı Bankası’nın basılması, teröristlerin Batılı devletlerin, bu ülkedeki çıkarlarını da hedef almaları anlamını taşıdığı için, Avrupa’da hiç de olumlu karşılanmadı. Ama, başlangıçta böylesine gelişen olaylar, “Kurban sayısı ne kadar fazla olursa, davamız için o kadar yararlı olur” diyen baskın timinin şefi Garo’nun istediği doğrultuda gelişti. Tıpkı Sason ayaklanmaları ve Babıâli baskını gibi, Osmanlı Bankası baskını ertesinde “Müslüman halkın tepkisi” üzerine gelişen ve 27 Ağustos akşamına kadar devam eden şiddet olayları sonunda çok kişi öldü, İstanbul’da hamallık tümüyle Kürtlerin tekeline geçti. Ama başlangıçta bankanın basılmasına karşı çıkan Batı dünyası, “pogrom” olarak nitelediği baskının ardından olaylara öylesine nefret dolu tepkiler gösterdi ki (Bunlara Osmanlı’nın müttefiki konumuna gelmeye başlayan Kayzer Wilhem de dahildi) İstanbul’a donanma gönderilmesi, Abdülhamit’in tahttan indirilmesi bile konuşulmaya başlandı. Batılıların Abdülhamit’i “Kızıl Sultan”, “Kan içici” olarak nitelemeleri de bu olay üzerine olmuştur. Ve Abdülhamit bu olaylar üzerine, Girit konusunda kimi tavizleri göze almak zorunda kalmıştır. 20. yüzyılın örnek vandalizm hareketlerinden biri olan 6 7 Eylül 1955 olaylarının da, Bayar Menderes iktidarının Kıbrıs konusundaki halk tepkisini kanıtlamak amacıyla tezgâhladıkları bir düzen olduğu sonradan ortaya çıkmıştır. Bu olay da, Türkiye Cumhuriyeti’ne çok pahalıya mal olmuştur. Bu örnekleri görerek toplumsal tepkinin denetlenmesine çalışmak, çok önemli bir görevdir. Erdoğan’ın ‘açılış’ merakı ? 23 yıllık fabrikayı yeniymiş gibi açan, insanların içerisinde 1 yıldır oturduğu evlerin kurdelelerini kesen Erdoğan, “göstermelik açılışlara” medyanın yer vermemesinden yakınıyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Basını, yaptıkları çalışmalara yeterince yer vermemekle eleştiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açılışların çoğunun daha önceden hizmete giren ve halen kullanılan yapılar olması dikkat çekiyor. Konya’da 23 yıllık fabrikayı yeniymiş gibi açan, Malatya’da içerisinde insanların oturduğu TOKİ evlerinin kurdelesini kesen Erdoğan, son olarak Rize ve Kahramanmaraş’ta da “göstermelik programlara” katıldı. Başbakan Erdoğan, çeşitli temel atma ve açılış törenleri için hafta sonu gittiği Rize’de, medyayı yaptıkları çalışmalara yeterince yer vermemekle eleştirmişti. Kahramanmaraş’ta dün yapılan yaklaşık 50 fabrikanın açılış törenine değinen Erdoğan, “Takip edin bakalım ertesi gün kaç gaze ‘Yeni fabrika değil mi bunlar?’ Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 87. yıldönümü dolayısıyla önceki gece AKP İlörgütünce düzenlenen toplantıya katılan Erdoğan, Kahramanmaraş’ta 50’ye yakın fabrikanın açılışını yaptıklarını söyleyerek, “Takip edin bakalım ertesi gün kaç gazetede göreceksiniz. Ve buna da bir kulp takmaya yönelirler ha. Ne derler? Başbakan geldi, Kahramanmaraş’taki mevcut fabrikaların açılışını yaptı. Yeni fabrika değil mi bunlar? Geçen Konya’da 110 fabrikanın açılışını yaptık aynısını söylediler. Çünkü hazmedemiyorlar” diye konuştu. (SERMET ÇUHADAR) tede göreceksiniz? Buna da bir kulp takmaya yönelirler. ‘Başbakan geldi. Kahramanmaraş’taki mevcut fabrikaların açılışını yaptı. Yeni yapılmış fabrika değildi bunlar’ derler’’ diyerek medyaya yüklenmişti. Bir süre önce Konya’da yapılan 111 fabrikanın açılış törenine değinen Erdoğan, fabrikaların çoğunun yeni olmadığı yönündeki haberlere yönelik tepkisini de, “Bunların hazmetme kapasitesi bizim yaptıklarımızı kavramaya müsait değildir, münasip değildir. Çünkü bu ülkede yapılanların heyecanını bunlar hazmedemezler” sözleriyle dile getirmişti. Medyanın haberlerine tepki gösteren Erdoğan, 17 Aralık’ta düzenlenen Şebi Arus törenlerine katılmak üzere gittiği Konya’da “sözde” 111 fabrikanın açılış törenine katılmıştı. Ancak fabrikaların uzun süredir faaliyette olduğu sahiplerince de teyit edilmişti. Belediye tarafından kentin billbordlarına, belediye otobüslerine ve köprülere asılan afişlerde, fabrikalar yeni olarak gösterilmiş, ama fabrikalardan birinin sahibi “Biz 2.53 yıl önce Organize Sanayi Bölgesi’ne geldik. Fabri kamızı tamamladık, içerisine cihazları koyup işimize baktık” demişti. Daha sonra ortaya çıkan listede, söz konusu fabrikaların içerisinde 23 yıldır faaliyet gösterenlerin de bulunduğu belirlenmişti. 1 yıllık evlere tören Erdoğan’ın Malatya’da katıldığı törenlerde de Konya’dakine benzer görüntüler yaşanmıştı. Erdoğan, uzun süredir hizmet veren altgeçitleri açmış, TOKİ tarafından yapılan ve yaklaşık 1 yıldır içerisinde insanların oturduğu evlerin kurdelelerini kesmişti. Erdoğan yine, 1 yıl önce açılışı yapılan Trafik Eğitim Merkezi’ni bir kez daha açmıştı. Erdoğan’ın göstermelik açılışları içerisinde uzun zamandır hasta kabulü yapan sağlık merkezleri de yer alıyordu. Erdoğan son olarak gittiği Rize’de, temeli uzun yıllar önce atılan Kültür Merkezi’ni, yapımı tamamlanmamasına karşın hizmete açmıştı. Ancak Başbakan, Samsun’dan Sarp Sınır Kapısı’na kadar uzanan ve aylar önce tamamlanması planlanan Karadeniz Sahil Yolu’nu görmezden gelmişti. İ STİFA ÇAĞRISI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN A NAVATAN’IN ÖNERGESİ ‘Arınç, AKP grup başkanvekili gibi’ ? Muhalefet partileri, Cumhurbaşkanlığı’na ilişkin açıklamaları nedeniyle tarafsızlığını yitirdiğini belirttikleri TBMM Başkanı Bülent Arınç’ı istifaya çağırdı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın bir televizyon kanalında Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili yaptığı açıklamalar CHP’nin DSP’nin sert tepkisine yol açtı. CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç, dün parlamentoda düzenlediği basın toplantısında TBMM Başkanı Arınç’ın, “AKP penceresinden yorum yaparak tarafsızlığına sürekli gölge düşürdüğünü” söyledi. Koç, Arınç’ın, “AKP grup başkanvekili, AKP genel başkanı gibi” konuştuğuna işaret ederken, “Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda örtülü bir kampanya yürütüyor. Her fırsatta kendisinin bu nokta için biçilmiş kaftan olduğunu dolaylı olarak gündemde tutuyor. Adaylık bir haktır, olabilir. Ancak bulunduğu makamdan çekilerek bu yorumları yapması daha saygın ve tutarlı bir siyasi davranıştır” dedi. Koç, uzlaşma arayışlarından kaçanları eleştirirken, “Başbakan, TBMM Başkanı ve diğer Cumhurbaşkanlığı beklentisi içinde olanlar, eğer güçlerine güveniyorlarsa, mayıs ayında seçimleri yenileyelim. Bulun 276’yı, hanginiz olacaksa olsun” diye çağrıda bulundu. Arınç’ın, “Meclis’e müdahale etmek arzusunda olan kurumlar bizi kuşatmak istiyor” sözlerine de dikkat çeken Koç, bu sözlere açıklık getirilmesini istedi. Koç, “Sayın Arınç’ın bahsettiği kuşatmayı yapan kurumlar hangileridir? Anayasal yetkileri kullanan Sayın Cumhurbaşkanı mı? Yoksa yargı organları mı, yoksa Sayın Arınç başka bazı adresleri mi tarif etmek istiyor” diye sordu. Abdülkadir Aksu gensoru sınavında ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu’nda bugün Anavatan Partisi’nin İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkında verdiği gensoru önergesi ele alınacak. CHP’nin Aksu’yu hedef alan soruşturma önergesinin de bu hafta verilmesi bekleniyor. TBMM Genel Kurulu, bu hafta yoğun bir gündemle çalışacak. Genel kurulda bugün önce ANAVATAN grubunun İçişleri Bakanı Aksu hakkında, “Terör ve asayiş olaylarındaki artış, ahlaki çöküntü ve asayiş önlemlerinin alınmaması’’ gerekçeleriyle verdiği gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması tartışılacak. Gensoru önergesinin gerekçesinde, “Bakan Aksu’nun dönemi içeride ve dışarıda ülkemizin itibarını zedelemeye yönelik cinayetlerin ve karışıklıkların dönemi olmuştur. İçişleri Bakanlığı, ‘geliyorum’ diyen suçların işlenmesini dahi önleyememiştir. Danıştay saldırısı, Necip Hablemitoğlu, Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetleri işlenmiştir. Aksu’nun görevindeki yetersizliği ve kötü yönetimi; terör, asayiş, kargaşa ve cinayet olaylarını dayanılmaz boyutlara taşırken, Emniyet teşkilatında bölünmelere, kadrolaşmaya, görevlilerin birbirine güven duymamasına neden olmuştur. Güvenlik güçlerinin işbirliği ve koordinasyon içinde çalışmaları gerekirken, kötü yönetim nedeniyle aralarında iletişimsizlik hatta çatışma olduğu yönünde güçlü emareler ortaya çıkmıştır” denildi. Genel kurulda Aksu’nun bakanlık dönemi masaya yatırılacak, ancak iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla gensoru önergesinin gündeme alınmasının reddedilmesi bekleniyor. ‘Kifayetsiz muhteris’ DSP Genel Başkanı Zeki Sezer de yaptığı yazılı açıklamada, Arınç’ın bir süredir Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda “açık bir kampanya yürüttüğünü’’ belirterek “Sayın Arınç, AKP lehine propaganda yapmakta, aynı zamanda milletvekillerini ve kamuoyunu yönlendirmeye çalışmaktadır. Görülüyor ki, Cumhurbaşkanlığı seçimi süreci daha şimdiden bir ‘kifayetsiz muhteris’ yaratmıştır’’ dedi. Sezer, Arınç’ın, “Anayasada Meclis Başkanı için öngörülen konumu hiçe saydığını ve bir Meclis Başkanı gibi değil, partizan bir AKP’li gibi davrandığını’’ vurguladı. [email protected] Köşk adaylarının gözü Erdoğan’da Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na aday olmayacağını açıklaması durumunda Bülent Arınç başta olmak üzere Abdullah Gül, Abdüllatif Şener ve Mehmet Aydın’ın aday olabileceği dile getiriliyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’de Cumhurbaşkanlığı için adı geçen milletvekilleri, tavırlarını belirlemek için Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kararını bekliyor. Erdoğan’ın aday olmayacağını açıklaması durumunda TBMM Başkanı Bülent Arınç başta olmak üzere Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Devlet Bakanı Abdüllatif Şener, Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın aday olabileceği dile getiriliyor. Erdoğan’ın ise Gül’den yana tavır koyacağı belirtiliyor. TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanlığı ile ilgili açıklamalarının ardından gözler Başbakan Tayyip Erdoğan’a çevrildi. Erdoğan, “Adayımızı nisanda açıklayacağız” demesine karşın parti kulislerinde aday isimleri şimdiden konuşulmaya başlandı. Erdoğan’ın aday olması durumunda, partide ikinci bir adayın çıkmayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak Erdoğan’ın aday olmaması durumunda birden çok aday çıkabileceğine dikkat çekiliyor. Erdoğan’ın kendisi dışında bir adayda karar kılması durumunda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’den yana tavır koyacağı dile getirilirken; TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın son dönemdeki açıklamalarıyla “Erdoğan’ın aday olmaması durumunda Cumhurbaşkanlığı adaylığı” için zemin hazırladığına işaret ediliyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr USTKB’DEN ANKET Cumhurbaşkanlığı en öncelikli konu İstanbul Haber Servisi USTKB tarafından düzenlenen ve 48 sivil toplum kuruluşun üst düzey temsilcilerin katıldığı toplantıda “Türkiye’nin acil gündemi” masaya yatırıldı. Toplantı öncesi yapılan ankette katılımcıların yüzde 92’si Cumhurbaşkanlığı seçiminin Türkiye’nin öncelikli konusu olduğunu belirterek Cumhuriyetin değerlerine saygılı bir adayın belirlenebilmesi için STKlara önemli görev düştüğüne işaret etti Katılımcıların yüzde 98’i AKP’nin AB müzakerelerini başarısız sürdürdüğü görüşünde birleşti. Anket çalışmasından çıkan diğer sonuçlar şöyle: ? Katılımcıların yüzde 33’ü Kıbrıs’ın Türkiye’nin ikinci öncelikli konusu olduğunu belirtti. Katılımcılar iktidarın Kıbrıs politikasını eleştirerek STK’lerin baskı kurmasını önerdi. ? Eşit koşullar olmadan katılıma zorlanma ve diğer dayatmalar karşı “Türkiye AB’siz yola devam etmelidir” görüşü ankete yanıt verenlerin yüzde 30’u tarafından desteklendi. ? Katılımcıların yüzde 42’si Tayyip Erdoğan’ın AKP’nin çıkarları açısından Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını koymayacağını, yüzde 34’ü ise toplumsal muhalefete karşın Cumhurbaşkanlığı’na aday olacağını düşündüğünü belirtti. Yavuz’la ilgili ilk karşılaşmamı anımsamaya çalışıyorum. Hafızamda kalmış bir anıyı şöyle hatırlıyorum: Yıl 1969 olmalı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi yurdunda, Yavuz’la Atilla Türk sanırım aynı odada kalıyorlardı. Bir öğrenci gösterisi için Sosyalist Fikir Kulübü üyelerini toplamaya çalışıyordum. Sabahın erken saatleriydi. Henüz aşağıya inmeyen Yavuz’la Atilla’nın yurttaki odalarına girdim. Hâlâ uyuyorlardı. “Haydi beyler uyanın” diye bağırdım. Yavuz her zamanki sakin haliyle cevapladı, “Telaşlanma geliyoruz” dedi. Yavuz telaşsız bir insandı. Olaylar karşısında sağlam durur, düşündüğünü cesaretle savunmaktan geri durmazdı. Ancak yaptıklarını gürültüsüz patırtısız yapardı. Tepkilerini anlamak kolay olmazdı. ??? Yavuz’un ağabeyi tiyatro ve sinema yönetmeni Başar Sabuncu’yla pazar günü Büyükada’da karşılaşmış ve Yavuz’u, hastalığını konuşmuştuk. Başar, kardeşinin ziyaretinden yeni dönmüştü. Durumunun kötü olduğunu söyledikten Arkadaşım Yavuz Sabuncu... sonra durdu, “İyi insanlarımızı kaybediyoruz” dedi. Yavuz’un hastalandığını yaz aylarında öğrenmiş ve derin bir üzüntüyle sarsılmıştık. Ondan sonra hızla kötüleşti ve maalesef onu genç yaşta, en verimli çağında yitirdik. Yavuz, önemli bir anayasacıydı. Demokrasi ve özgürlükler konusunda ödün vermez bir bilim insanıydı. İstanbul’a her gelişinde Tuğrul Eryılmaz’a uğrardı. Her gelişinde mutlaka buluşur, sohbet ederdik. Solda gelişen milliyetçilik onu üzen konulardandı. Türkiye’nin bir hukuk devleti olması için ağırlığını koyar, 1982 Anayasası’nın hâlâ varlığını sürdürmesini ise bir anayasacı olarak üzüntüyle dile getirirdi. ??? Yavuz’un ölümünü öğrendiğimde derin bir acı duydum. Bizim kuşağın, 1968 Mülkiye’sinin önemli isimlerinden birisini daha yitirdik. Biz ise aynı zamanda sevdiğimiz eski bir arkadaşımızı kaybettik. Yavuz’un hastalığı boyunca eşi Hülya ile birlikte başından ayrılmayan arkadaşlarımızdan birisi Tuğrul’du. Tuğrul en vefalımız çıktı, onu son anına kadar hiç yalnız bırakmadı. Tuğrul’la ölümünün ardından acılarımızı paylaşmak için konuşuyoruz: “Artık günleri sayılıydı. Yine de duyunca sarsıldım. Bilirsin, ya susardı ya da hiç durmadan konuşurdu…” Yavuz 1948 doğumluydu. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi. Ben onu Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisiyken tanıdım. Sosyalistti. Özgürlükçü tutumunu hiç terk etmedi. Kendisini iyi bir bilim insanı olarak yetiştirdi. Mezun olunca aynı okulun Anayasa kürsüsünde asistanlık yaptı, doktorasını tamamladı ve profesör oldu. Onun demokrat bir anayasacı olmasından hepimiz övünç duyardık. ??? O sivilleşmeyi savunan bir bilim insanıydı. Türkiye’nin askeri darbelerle hırpalanmış siyasi havasının değişmesi isteğini dile getirirken şunları söylüyordu: “…Bunların başında siyasal alanın genişletilmesi, bir başka deyişle sivil siyasetin güçlendirilmesi gelmektedir. ‘Devlet politikası’ denen ve üzerinde konuşulması ‘tabu’ sayılan alanlara giremeyen, girdiği zaman da ‘haddi’ bildirilen bir siyaset vatandaşlarca niçin ‘muteber’ ve ‘saygı duyulan’ bir alan olsun ki? Vatandaştan, saygı duymadığı bir alanda aktif olmasını ya da saygı duymadığı siyasetçiler ya da siyasal partiler üzerinde oylarını birleştirmesini nasıl bekleyebiliriz?” Altına imza attığı bir açıklamada ise şunlar yazıyordu: “Bilimin temel işlevlerinden birinin onurlu bir yaşamın savunulması olduğuna inanan biz öğretim elemanları, cezaevlerine yönelik ‘operasyon’un ‘hayata dönüş’ü gerçekleştirmediğini, tersine onlarca insanın ca nına mal olduğunu dehşetle görüyoruz. Öğretim elemanları olarak, cezaevlerinde sürmekte olan insanlık dışı uygulamaları, demokratik kitle örgütlerine ve demokratik hakların kullanılmasına yönelik baskıları kınıyoruz.” Demokrasi ve cumhuriyet arasındaki ilişkiyi ise şu sözlerle ifade ediyordu: “Bir devletin adının cumhuriyet olması ve başında veraset yoluyla iktidara gelmiş bir devlet başkanının bulunmaması, o devletin demokratik bir yönetim sistemine sahip olduğunu göstermez. Dolayısıyla, başında bir hükümdarın bulunduğu bir yönetim demokrasi olabileceği gibi, bir cumhuriyet yönetiminin demokratik olmaktan uzak olduğu durumlar da söz konusu olabilir. Nitekim devlet yaşamının demokratikleştirildiği, ama yine de hükümdarlığın sürdüğü meşruti krallıkların yanı sıra, başlarındaki kişi cumhurbaşkanı adını taşıdığı için cumhuriyet sayılan diktatörlükler de pek çoktur.” ??? Türkiye önemli bir bilim insanını yitirdi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle