14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 ŞUBAT 2007 SALI CUMHURİYET SAYFA ÇANKAYA’YI TEMİZ TUT, TÜRKİYE’Yİ KİRLETME! 17 Türkiye, AB’nin meyve deposu olacakmış... “Ayvayı kim yiyecek!” GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Keşkek Kemal Sağtür: “Arınç ‘Nisanda güce ihtiyacım var keşkek yiyeceğim’ demiş. Sakın o yiyeceği ‘köşkek’ olmasın!” Ya ğ m u r E k i m Vestel Manisa’ya şok: Her yer ‘Karan’lık! Edep Ahmet Mete Apak: “Başbakan, terbiyeli ve edepli gençlik istiyormuş. Bak şu konuşana!” MECLİS Başkanı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin bir şeyler söylerken Cumhurbaşkanının yetkilerine ilişkin bazı değerlendirmeler de yaptı ve “Yedi yıl içinde çok büyük yetkiler kullanılıyor. Olağanüstü, süpermen gibi. Yargıya ayrı, yasamaya ayrı, yürütmeye ayrı yetkileri var. Peki sorumluluk var mı? Sıfır sorumluluk. Bunların hepsini yapabilir ama sorumsuzluğu var” dedi. Arınç, “süpermen” tanımını yaparken, Cumhurbaşkanının seçime gitme yetkisinden de söz etti. Sevgili Erol Toy ağabey, haftada bir gün bizim gazeteye uğrar. Dereden tepeden konuşuruz. Erol ağabey bir süredir Anayasa’nın Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini belirleyen 104. maddesinden söz ediyordu. Anayasayı açıp Cumhurbaşkanına yasama ile ilgili olarak verilen yetkilerden birinin altını çizerek bir kez daha okumuştuk: “Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermek.” Soru çok açık: Meclis kararı olmaksızın, Cumhurbaşkanı seçim kararı alabilir mi? Erol Toy’un görüşü; alabilir! Tartışmalı bir konu ama bir de şu soruyu sormak gerek: Cumhurbaşkanı, Yüksek Seçim Kurulu’na seçimlerin yenilenmesine karar verdiğini bildiren bir yazı gönderebilir mi? Göndermesini engelleyen bir durum söz konusu olmadığına göre gönderebilir. 104. madde Anayasa’nın 77. maddesi milletvekili seçimlerinin beş yılda bir yapılacağını belirtirken “Meclis, bu süre dolmadan seçimin yenilenmesine karar verebileceği gibi, Anayasada belirtilen şartlar altında Cumhurbaşkanınca verilecek karara göre de seçimler yenilenir” diyor. Ne diyor; “Cumhurbaşkanınca verilecek karara göre” diyor! Ama cümlenin başı var diyeceksiniz: Anayasada belirtilen şartlar altında! Nedir bu şartlar? Cumhurbaşkanının görevini belirleyen 104. madde “Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir” diyor. Bir düşünün bakalım: Bugün devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalıştığını söyleyebilir misiniz? Eğer söyleyebiliyorsanız Hrant Dink cinayetini neden çözemiyorsunuz! Atatürkçüler AB Fonlarını Kullanmalıdır! Bazen gri bölgeleri ve dikenli telleri olan bir gerçekle karşılaşırsınız ve bunu yazmak daha zor olabilir. Atatürkçü düşüncelere sahip bütün okurlarımdan ricam, bu yazıya önyargısız bakmaları. Atatürkçü kesimlerde egemen olan ana görüş, AB’nin Türkiye’yi siyasi şantajlarla sömürgeleştirmeye çalıştığı, ülkenin çeşitli “ahlaksız teklif”lerle karşılaştığı ve bunlara direnmenin ulusal onur ve Atatürkçülük açısından kaçınılmaz olduğudur. Benim yıllardır “AB ile ilişkiler” konusunda neler düşündüğüm, arkada bıraktığım makalelerle sabittir: Türkiye AB şantajlarına pes etmemeli, Kıbrıs, Ermeni soykırım iddiaları ve Güneydoğu’ya adım adım getirilmek istenen “çok farklı çözümler” konusunda asla taviz vermemeli, “ikinci sınıf” bir ortaklığı asla kabul etmemeli, Avrupa’ya illa gireceğim diye çeşitli tuzaklara düşüp kendi Cumhuriyetinin temel ilkeleri ile çelişmemelidir. Sayısız makaleye sığdırdığım bu görüşleri televizyonlarda da, “AB’ye girdik” diye şampanyaların patlatıldığı gecelerde de (17.12.2004) aynı kararlılıkla dile getirmiştim. Bu görüşlerimde hiçbir farklılaşma yoktur. Peki, gelelim AB fonları ve bunlarla ilgili tartışmalara... Son aylarda başta ÇEV (Çağdaş Eğitim Vakfı) olmak üzere, bazı ulusalcıAtatürkçü çizgideki derneklerimizin AB fonlarını kullanması, kimi saldırılara, tartışmalara neden olmuştur. Getirilen eleştiri kabaca, bu fonları kullanan bir derneğin Atatürkçü bir çizgide olamayacağı yönündedir ve kimi zaman kişisel suçlamalara varan bir üslupla ÇEV yöneticileri hedef alınabilmiştir. Öncelikle yıllardır Atatürkçü mücadelenin ön saflarında yer alan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: ÇEV’in Atatürkçülüğünü sorgulamak, kimsenin haddi değildir. ÇEV, yıllardır bu uğurda verdiği mücadelelerle, tam tersine tarikatçı baskılarla saldırılara uğramış, soruşturmalar geçirmiş, bu mücadelenin bedelini ödemiş bir ciddi kurumdur. Öncelikle, Atatürkçü mücadelenin her zamankinden daha fazla dayanışmaya gereksinimi olduğu bir dönemde bu tartışmalarla yeni parçalanmalara gitmek akıl kârı değildir. ??? Bu konudaki şahsi görüşlerim nettir: AB fonlarını kullanmakla, AB’ye girip girmemeyi istemek, bunun şartları hakkında görüş belirtmek tamamen ayrı konulardır. Şablondan çıkmış sözlerle saldırıya geçmek kolay, mantıkla baş etmek zordur! Ortada bir somut gerçek vardır: Kırk yıldır her iktidarın ama az, ama çok katkılarıyla Türkiye bir AB yoluna girmiş, ekonomisinin fişini “doğruyanlış” bu prize takmıştır. Bu konuda, AB’ye girmeden AB Gümrük Birliği’ne girmenin yanlışlığını en sert şekilde vurgulayanlardan biriyim. Ama bu, şu gerçeği değiştirmiyor: Bugün Türk halkının ekonomik geleceği bu ilişkilerin ortasına itilmiştir. Bize kimi zaman milyarlarca dolar dış ticaret açığı olarak geri dönen bu çarpık ilişki sonucunda, Türkiye ekonomik kayıplara da uğramaktadır. AB fonları, bu kayıpları telafi etme yolunda küçük bir adımdır. Ama o adımda, Türk halkının emeği, hakkı ve…vergileri yatmaktadır! Bakın ÇEV “zorunlu açıklama”sında ne diyor: “Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı süresince, çeşitli çevreleri sorunların giderilmesinde zaman zaman büyük bir strateji ile kullandığını ve hedefine yürüdüğünü çok iyi biliyoruz. Bugünün koşullarında, AB’yi ve bizzat vatandaşlarımızdan toplanan vergilerle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de katkıda bulunduğu AB fonlarını toplumun lehine olmak üzere kullanmak gerekiyor. Ama ulusal değerlerden, Cumhuriyet kazanımlarından asla ödün vermeden.” Sonuçta bu paralarla yapılan işler arasında, Güneydoğu illerinde cinsel sağlık bilgileri verilmesi, sertifikalı çocuk bakıcıları yetiştirilmesi, Atatürkçü oyunlar, CumhuriyetçiAtatürkçü, küreselleşme karşıtı konferanslar, bilinçlendirmeler vardır. Ayrıca “Kadın girişimciliğinin desteklenmesi”, “temel eğitime destek”, “bulaşıcı hastalıkların kontrolü” gibi konular da AB fonlarıyla farklı kurumların yardım alıp takip ettiği projelerdir. Gelelim madalyonun öbür yüzüne: Atatürkçü çizgideki kurumlar, bu fonları kullanmayınca ne oluyor? Bütün 2. Cumhuriyetçi, bölücü, şeriatçı kurumlar, bu fonlardan aldıkları güçle, en sinsi ve tehlikeli komploları, tüm inandığımız değerlerin hızla kaybolduğu yeni bir dünyada devreye sokabiliyorlar. Şimdi soruyorum size: Atatürkçülük, AB eleştirisi dahil, tüm düşüncelerimizden ödün vermeden bu fonları dikkatle kullanmak mıdır, yoksa bu tek yönlü beyin yıkamayı seyretmek mi? Tüm Atatürkçü dernekler, vakıflar, sendikalar, görüşlerinden taviz vermeden derhal AB fonlarını elde edip, ve toplumsal gelişimimiz yönünde kullanmalıdır. Bir gün AB de “bu parayla bu görüşlerini savunamazsın” derse, o zaman o para yüzlerine çarpılır ve o tavır aşağılama konusu olur. Ama bugün bu pastayı, sözde Atatürkçülük adına tüm gerici ve bölücü eğilimli taleplere hediye etmek, saflık ve aceleci bir önyargı neticesidir. Bu mücadeleyi niçin kaybettiğimizi değil, nasıl kazandığımızı anlatmak durumundayız gelecek kuşaklara… email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 SESSİZ SEDASIZ (!) Taha Akyol ve mandacı biçareler MİLLİYET yazanı ve CNN Türk konuşanı Taha Akyol, geçenlerde “Atatürkçü kesimdeki şabloncu, ideolojik, sekter anlayış’’ı kendince irdelerken, Mustafa Kemal’in Erzurum ve Sivas kongrelerinde mandaya karşı çıkan konuşması olmadığını keşfetti ve sözü Atatürk’ün de mandacı olduğuna doğru eğriltti. Aziz Naci Doğan da Mazhar Müfit Kansu’nun “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” kitabından Sivas Kongresi’nin yapıldığı günlerin gecesinde bir özel görüşmede Mustafa Kemal’in sözlerini anımsatmak sorumluluğunu duydu: “İstanbul’dan arkadaşların çoğu kurtuluşun ‘manda’yı kabulde olduğu düşüncesini delegeler arasında yaymaya büyük bir çaba harcıyorlar. Erzurum’dan beri her zaman bu konuyla uğraşıyoruz. Her şey bize gösteriyor ve anlatıyor ki, İstanbul’daki devlet ileri gelenleri ile siyasetin önde gidenleri ülkenin kurtuluşunu tek umut olarak ‘Amerikan Mandası’ düşüncesini kabule bağlı görüyorlar. Çünkü bunlar bizim hedef ve amaçlarımızdan, Türk ulusunun uyanışından, ulusal istencin ve eğilimin gelişme yönlerinden tümüyle habersiz görünüyorlar. Onlar bizi üç beş adamın bir araya gelip düş ardında koşması türünden kimseler sanıyorlar. İtilaf Devletleri’nin baskısı, hainlik şebekelerinin propagandası altında belki de şaşırmış, bunalmış durumdadırlar. Şimdilik bunlara ‘biçareler’ demekten başka yapacağımız bir şey yoktur.’” İlker Çamkır: “Tony Blair’in aniden Türkiye’ye gelerek Başbakan ile görüşmesinin nedeni anlaşıldı: British Petrol Yasası!” Petrol Kılıf Ahmet Önen: “Yarın; ‘Kuzey Kıbrıs’ı sattın’ diyenlere, bugünden hazırlanmış güzel bir kılıf: Orada bir devlet var, cumhurbaşkanı var, hükümet var. Bize de saygı duymak düştü!” Atatürkçülüğe Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği Prof. Dr. NUR SERTER* Ulusal çıkarlara sahip çıkma refleksini yitirmiş, emperyalist kuşatmayı Türkiye’ye bahşedilmiş bir “lütuf” olarak gören, ABD’nin gölgesine sığınmayı alışkanlık haline getirmiş, Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin üniter yapısına, egemenlik haklarına, ulus devlete ve Atatürk ilke ve devrimlerine yönelik tehdit ve dayatmalarını “çağdaşlaşma” olarak nitelendirenler, Atatürkçü düşünceye saldırmayı görev haline getirmişlerdir. Atatürkçü düşüncenin geçerliliğini yitirmiş olduğunu kanıtlamak için sarf ettikleri çaba, Türkiye’nin kendi geleceğini şekillendirebilecek yetkinlikte ve güçte olmadığına duydukları inançla paralellik içindedir. ??? Atatürkçü düşünceyi tarihin tozlu sayfalarına gömerek Avrupa Birliği’ne kabul edilebileceklerine, ulusal onurlarından vazgeçerek emperyalist Batı’nın gözbebeği olacaklarına inananların, Atatürkçülüğün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi olduğunu bile Türk ulusuna unutturma gayreti içinde oldukları görülmektedir. Bir devletin kuruluş felsefesini, marjinallikle nitelendiren, dogmalarla özdeşleştiren ve Atatürkçüleri “taraflı olmakla” suçlayanlar, bu ithamları ile bir gerçeği bütün açıklığı ile gözler önüne sermektedirler. Atatürkçü düşünce, antiemperyalizmi, tam bağımsızlığı, bölünmez bütünlüğü, ulusal egemenliği, çağdaşlaşmayı, özgürlük ve demokrasiyi, Cumhuriyetin kazanımlarını, laikliği, bilimin öncülüğünü ve aydınlanmayı yani “Türk Devrimi”ni esas alan bir düşünce sistemidir. Atatürkçüleri “taraflı olmakla” suçlayanların, kendilerinin hangi tarafta olduklarını ve kimden yana tavır koyduklarını açıklama zorunlulukları bulunmaktadır. Tam bağımsızlığı küreselleşmeci politikalarla çatıştığı için bir ütopya olarak görenlerin Türkiye’ye biçtikleri yeni kıyafet, emperyalist politikalara koşulsuz bağımlılık içeren; kaynakları, ekonomik değerleri, toprakları, insan gücü, kültürü sömürüye açık hale getirilmiş bir Türkiye değil midir? Tam bağımsızlığın Türkiye’yi dışa kapayacağı ve yalnızlaştıracağına yönelik asılsız ve kasıtlı iddiaların sahipleri için Türkiye’nin önündeki tek seçenek neoliberal politikaları uygulamak, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği güdümünde yol almaktır. Oysa Dünya Bankası, 2006 yılında yayımladığı Dünya Kalkınma Raporu’nda açık bir itirafta bulunarak, “Küresel piyasalar adaletli ve eşitleyici olmaktan çok uzaktır. Onların işleyişini belirleyen kuralların gelişen ülkelere etkileri ise olumsuz olmuştur. Üstelik piyasalar adaletli biçimde işleseler bile, eşit olmayan ekonomik koşullar, yoksul ülkelerin küresel fırsatlardan yararlanmasını kısıtlayacaktır” (1) ifadesine yer vermiştir. Bu açık itirafa rağmen, Türkiye’nin geleceğini küresel politikalara bağlayıp başka bir seçenek arama gereği duymayanların benimsedikleri yöntem, bu konuda alternatif üretenlerin ve ulusal çıkarlara sahip çıkanların seslerini kısmak ve onları karalamak olmuştur. Atatürkçülüğün ABD ve AB politikalarına karşı Türk halkında oluşturacağı dinamik dip dalgasından korku duyanların ve hiç eksilmeden süregelen Atatürk sevgisi ve vatanseverlik altında ezilenlerin başlattığı saldırı kampanyası medya yandaşlarının tüm çabalarına karşın etkisiz kalmaya mahkumdur. Atatürkçülüğü kamuoyuna “fanatik bir Batı karşıtlığı”, “statükoculuk”, “şabloncu bakış” gibi tanıtma çabaları boşa çıkmaktadır. Çünkü Türk kamuoyu, “Batı” ile “Batı emperyalizmini”; “Atatürk’ün devrimcilik ilkesinin anlamı” ile “statükoculuğu”; “Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkmakla”, “şabloncu bakışı” ayırt edecek güçtedir. Anayasamızın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinden biri olan 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında “Atatürk milliyetçiliğine bağlılık” esasının yer aldığının da farkındadır. ??? Bu hüküm, Atatürkçülüğün siyaset üstü, “ortak bir kabul”, devletimizi oluşturan esasların “temel yapıtaşı” olduğunu açıkça sergilemekte ve tüm siyasi partileri bağlamaktadır. Bu nedenle Türk Milli Eğitimi ve yükseköğretimi de Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, Atatürk milliyetçiliğini benimsemiş bir gençlik yetiştirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, asla bir dayatma olmayıp, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin özgür, tam bağımsız ve güçlü bir devlet olarak yapılanmasının gereğidir. Atatürkçülüğün temelini oluşturan özgürlük ve bağımsızlık düşüncesini “mandacılık” hayalleri önünde engel olarak görenler vardır. Bu hayali kuranlara verilecek tek yanıt; ancak özgür ve bağımsız bir ulusun insanlarının özgür ve bağımsız düşünebileceği gerçeğidir. Ekonomisi, sosyal yaşamı, dış politikası kuşatılmış, beyinleri kültür emperyalizminin oyunları ile esir alınmış bir toplumda “özgür düşünme” olanağının bulunmadığı herkesçe bilinen somut bir gerçektir. Kendi devletinin kuruluş felsefesini marjinal bir siyasi ideolojiye indirgeyerek, buna alternatif üretme çabası içinde olanların, Atatürkçü düşünce sisteminin ulusal çıkarlara ve unutturulmaya çalışılan ulusal onura sahip çıkacak engin vizyonunu ve her çağda geçerliliğini koruyacak olan “devrimcilik” ilkesinin anlamını yeniden araştırmaya ihtiyaçları vardır. (1) World Bank; World Development Report,s.l6 * ADD Genel Başkan ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 13 Şubat www.mumtazarikan.com Yardımcısı T.C. KADIKÖY İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ KADIKÖY İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İFLASIN KAPATILMASINA DAİR İLAN Dosya No : 20069 İflas Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27.04.2006 tarih ve 2005420 esas sayılı kararı ile iflasına karar verilen müflis ASORTA TURİZM SEYHAT GÜZELLİK SALONU İŞLETMECİLİĞİ İTHALAT İHRACAT VE TİCARET LTD. ŞTİ’nin iflasının yine Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22.01.2007 tarih ve 200754 esas, 20079 karar sayılı kararı ile İ.İ.K’nun 254. maddesi uyarınca KAPATILMASINA karar verilmiştir. İ.İ.K 166. madde gereğince tebliğ ve ilan olunur. 24.01.2007 Basın: 5318 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Koyun yata1 ğı, ağıl. 2/ Doğanın neden 2 olduğu yıkım... Atılgan, 3 gözü pek, yıl 4 maz. 3/ Takım 5 lar grubu, küme... Genellik 6 le sevecen ve 7 hüzünlü bir ko 8 nu işleyen küçük lirik şiir. 4/ 9 Takvimli defter... En1 2 3 4 5 6 7 8 9 der, seyrek. 5/ Eklem 1 M İ R C A N P İ bacaklıların ve kabuk2 E K O D E B İ L luların örteneğini 3 R İ N G A A T A oluşturan organik D OMA L A N madde... Kalıtımın 4 Y S A H maddi temeli olan ve 5 E L E M R A F kromozomları oluştu 6 M İ L A S Y O ran maddenin kısa ya 7 A T A L E T zılışı. 6/ Japonya’da bir 8 N O A L A B A Ş kent. 7/ Duman leke 9 A T İ K Ş U A si... Serbest bırakma. 8/ Lantan elementinin simgesi... “’ye almak”: Biriyle ya da bir şeyle alay etmek... Bir nota. 9/ Küçük mülkiyetin geliştirilmesini konu alan toplumsal öğreti. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Milyonlarca yıldızdan, yıldız kümelerinden, bulutsu ve gaz bulutlarından oluşmuş bağımsız uzay adası. 2/ Kâğıt ya da metal para üzerindeki kafa resmi... Slovenya’nın plaka imi. 3/ Bir parçanın notalarının, ara vermeden birbirine bağlanarak çalınacağını anlatan müzik terimi... Utanç duyma. 4/ Bir gıda maddesi...Kuran’da bir sure. 5/ “Ben Hakkın kuluyum” (Pir Sultan Abdal)... Bir cetvel türü. 6/ Yavru, çocuk... İnanmış, aklı yatmış. 7/ Güzel kadın... Çıplak toprak. 8/ Gizli görevli... Bir mal ya da hizmetin piyasaya sürülmesi. 9/ Kasımpatı çiçeğine verilen bir başka ad. SOLDAN SAĞA: CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle