24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 ARALIK 2007 PAZAR 2 Yabancı bir gazetede okudum, kısa bir süre sonra gazete ve gazetecilik diye bir şey kalmayacakmış!.. Kâğıt gazetelerin yerini internet alacakmış... Her sabah aldığınız, okuduğunuz o kâğıt parçalarının yeri artık çöplük olacakmış... Açacaksınız internetinizi haberleri, yazıları oradan izleyeceksiniz. Hem de anı anına, daha yazarın kaleminden ya da ağzından çıktığında!.. Kalem kâğıt, yazı makineleri yavaş yavaş tarihe karışacak. Bilgisayarda bir site açacaklar, düşüncelerini orada her gün okurlarına sunacaklar. Ne kâğıt, ne mürekkep ne de koşuşma, terleme, yorulma... ??? Bizde de gidiş o gidiş! Ama bizimki çok daha başka!.. Gazete, yalnız haber mi verir, en önemli görevi okuyanları aydınlatmak, bilmediğini öğretmek, görmediğini göstermek değil midir? Değişik görüşler, düşünceler, düşler, gerçekler sunulur yığınlara... Her gazetenin belirli bir havası, anlamı, ağırlığı vardır. Ama zaman zaman zorba hükümet OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Tek ‘Cumhuriyet’ mi Kalacak?.. ler işbaşına geldiğinde, bir daha da oturduğu yerden kalkmak istemez. Bakar, basında kendisine karşı yazarlar, gazeteler, düşünceler var. O çeşit sesleri kısmanın çarelerini aramaya başlar. Gazete kapatmak, yazarları hapse atmak, sindirip susturmak, kolay çaredir. Ama bu sürgit uygulanırsa büyük tepkilere yol açar, bakarsınız halk “artık yeter” der. Asker, sivil dayanır kapıya... ??? En iyisi basını ele geçirmektir. En iyisi yazarı, çizeri kendi yanına almanın yolunu bulmaktır. Türlü çıkarlar sunarak, türlü görevlere getirerek!.. Türkiyemizde birkaç yıldır böyle ga zete, TV patronları türedi. Ellerinde pek çok organ var, ama yetmiyor, bir daha bir daha!.. Üç dört grup haber dünyasına, yazarlık dünyasına egemen, durmaksızın hırsları artıyor... Görev başındakilerin de işine geliyor, kendilerinden yana gazete ve TV’lerin çoğaldıkça çoğalması... Halk ne okuduğunu, ne öğrendiğini bilmesin, bir garip karanlıkta bocalasın, eline gazete diye geçen kâğıdın, iktidardaki diktatör bozuntularının sürdürdüğü boş hayallerle avunsun!.. ??? “Sabahatv” grubu beş dakikada satılmadı mı? Kime? Başbakan’ın yakınlarının, gencecik oğlunun şirketine!.. Hem de ucuz mu ucuz! Bir süre sonra yabancı bir ortakla daha da güçlenmek üzere!.. Koca yapılar, dev makineler, gazeteler, dergiler, TV’ler, daha neler, neler!.. Bu gidişle Türkiye’de özgür basın yok olacak... Bağımsız, hiç değilse, doğru, dürüst haber vermeye kalkışacak bir gazete, bir TV de... Bu gidişle bir tek “Cumhuriyet” kalacağa benzer... Yaşadığını Yazabilmek Oktay SÖNMEZ Denizci Yazar orman Mailer geçen hafta New York’ta öldü. İlk kitabını tam elli yıl önce deniz yedek subayı olarak askerliğimi yaptığım bir mayın gemisinde okumuştum. “The Naked and The Dead / Çıplak ve Ölü”. 84 yıllık yaşamını farklı dönemlere bölerek her birinde birbiriyle hiç ilgisi olmayan kişiler olarak yaşamıştı sanki. Harvard mezunu, içki, kadın ve hatta uyuşturucu düşkünü, yürekli ve yırtıcı bir yazar, savaş karşıtı, kavgacı bir fikir adamı, altı kez evlenen, sekiz çocuk sahibi, ailesine bağlı bir baba, New York Belediye Başkanlığı için yarışan çetin bir aday. Her zaman çabuk öfkelenen ve yumruk yumruğa kavgalara girişen, yenilikçi ama aynı zamanda kadın özgürlüğüne de pek taraftar olmayan, her bakımdan sıra dışı bir edebiyatçı. Onun edebiyatı, bu niteliklerine karşın yine de eski kuşak yazını denilebilecek bir geleneksellik de taşı PENCERE Nakşî Cumhuriyeti... Eski kuşak karşısındakine bağlılığını vurgulamak için ne derdi: Bendeniz... “Kulunuz, köleniz, hâki payiniz” anlamına gelen bir deyişti bu... “Nakşibend” sözcüğünün sonundaki “bend” bağlılıktan kökenleniyor... “Nakşî” nakışçı demek... Nakşibendilik, Orta Asya’da 14’üncü yüzyılda ortaya çıkmış bir tarikattır; ama, Osmanlı’ya nakşedildiği zaman gözünü siyasal iktidara dikti... İkinci Mahmut döneminde tehlikeli sayılıp dışlandı... Cumhuriyet döneminde ise amacına ulaşıp iktidarı ele geçirdi... ? Ne var ki kolay olmadı bu iş... 1923’te Cumhuriyet ilan edildi, 1924’te hilafet kaldırıldı... 1925’te Şeyh Sait isyanı yaşandı... Şeyh Sait, Nakşibendi idi... 1930’da Menemen isyanı patlak verdi... Başkaldırının başındaki Derviş Mehmet, Nakşibendi idi... 31 Mart’ta adı ortaya çıkan Saidi Nursi de Nakşibendi idi... Saidi Nursi’den sonra Nakşî bayrağını Şeyh Mehmet Zahid Kotku eline aldı; Erbakan’ı ve Özal kardeşleri yetiştirdi... Erbakan’ın Recep Tayyip, Abdullah Gül vb. üzerinde emeği çok büyük... Ya Fethullah Gülen?.. Bildiğiniz gibi boynuz kulağı geçer, Nakşî Fethullah’a diyecek yoktur... Amerika’da yaşayan Nakşi Fethullah Gülen, Saidi Nursi okulunun gazetesi Zaman’da 22 Temmuz seçiminden sonra tam sayfa reklamla AKP’nin zaferini kutladı... ? 22 Temmuz seçimleri için tarihçi Murat Bardakçı ne diyordu: “Osmanlı’nın yanı sıra Cumhuriyet döneminde de devletle çatışmaya giren dini grupların hemen tamamı Nakşi doktrinden kaynaklanan görüşlere mensuptu. 22 Temmuz, Türkiye’de imparatorluk döneminden başlayarak son iki yüzyıldan bu yana iktidar mücadelesi sürdüren bir hareketin, Nakşibendiliğin, bu mücadeleyi kazanarak devlete ordu dışında resmen hâkim olmasıdır.” (Cumhuriyet, 31.8.2007) ? Türkiye’de Nakşî oligarşi iktidarı ele geçirdi, AKP kisvesi altında hükümetini kurdu, Çankaya’ya tırmandı, medyayı kuşattı, Amerika’nın ve Arap şeriatçılarının desteğiyle ekonomiyi denetimine aldı, şimdi yeni çıkarılan yasayla binlerce Nakşî savcı ve yargıç adayını kadrolara yerleştirmeye hazırlanıyor... Ya toplum ne âlemde?.. Devleti ele geçiren Nakşibendinin karşısında iki büklüm olanların ağzındaki laf: Bendeniz... Nakşibendi olmadan “bendeniz” olana söylenecek laf yok... N yordu. Doğuştan bir yarışçıydı. Çağdaş edebiyatın en güçlü yazma tutkusuna sahip ünlülerinden olmakla birlikte Tolstoy, Dostoyevski gibi ölümsüz eski devlerle de yarışıyor gibiydi. Bir ara haber muhabirliği yaparken, bu işe romancılığın tekniklerini uygulayarak gazeteciliğe yeni bir atılım ve renk getirdi. 1948’de yayımlanan “Çıplak ve Ölü”, II. Dünya Savaşı’nın Uzakdoğu’da geçen büyük boyutlu kan, ateş, ölüm ve türlü felaketlerle dolu karelerinden birinde, bizzat kendisinin katıldığı Leyte Savaşı’nda yaşadıklarından doğmuş savaş edebiyatı türünde unutulmazlığa erişmişti. Mailer’in ne denli, sıra dışı bir karakter olduğunu bu kitabı hakkındaki şu sözlerinden anlamak daha da kolay: “Aklımın bir yanı bu romanın Tolstoy’un Savaş ve Barış’ından ? Arkası 8. Sayfada CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle