27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 EYLÜL 2006 SALI 6 İNCELEME Küreselleşmeyle yurttaşlık ve ulus bilincinin yok edilmesi kimlik bunalımını beraberinde getirdi SALI ORHAN BURSALI Sığınak arayışındaki insan L aik demokrasi ortamının tümüyle dışında oluşturulan, güçlü ekonomik temele dayalı, son derecede örgütlenmiş İslamcı cephenin sandık başarısını yadırgamamak gerekir. İslamcı hareketin Cezayir’de, Filistin’de, Mısır’da ve Türkiye’deki seçim başarılarının altında yatan gerçek budur. BD’nin dış politikasının ‘‘tam egemenlik’’ doktrinine dayandığını, başka bir deyişle, rakipsiz egemenlik ilkesine dayandığını biliyoruz. Bu anlayış temel alındığında, yalnızca mevcut rakiplerin etkisiz kılınması değil, ilerideki olası rakiplerin de etkisizleştirilmesi gerektiği kolayca anlaşılır. En büyük rakip Sovyetler Birliği tek kurşun atılmadan yok edilmişti. Sovyet sisteminin yok olması, kapitalistemperyalist sistemin insanlığın ulaşabileceği en son aşama olduğunu kanıtlamış olmakla kalmıyor, sosyalizme inanarak kapitalist düzenin tekerine çomak sokmaya kalkışanların da umutlarını kesmiş oluyordu. ‘‘Tarihin sonu’’ böylece gelmiş oluyordu. Çin, Hindistan, Rusya gibi ülkelerin nicel büyüklükleri yanında, hızlı gelişimleri sonucu nitel üstünlüğü ele geçirmeleri olasılığı oldukça yüksektir. Bu olasılığı ortadan kal Üniversiteler: Bir Çeşitleme! YÖK’ün üniversitelerin geleceğine ilişkin strateji raporu taslak tartışma belgesi (YÖK internet sitesinden izlenebilir) üniversite çevrelerinde yankı yarattı. Fakat bu yazıda, bu belgeye bağlı kalmaksızın, üniversitelerimizin temel sorunu üzerine birkaç görüş dile getireceğim. ‘‘Üniversitenin temel sorunu nedir’’ sorusuna çeşitli çevrelerin birbirinden farklı yanıtları var. Kimine göre ‘‘özerklik’’tir. Üniversitelerin üniversite olmasını YÖK engelliyor. Ah şu YÖK bir kalksa, bu çevreler üniversiteleri ‘‘uçuracak’’tır. Dünyanın sayılı üniversiteleri arasına gireceğiz, bugüne kadar yapılamayan üstün bilimsel araştırmalar patlayacak, ödüller alınacak; üstelik üniversiteler, özerklik ortamında yeni fikirlerin hayata geçirilmesiyle giderek katma değer üreten kurumlara dönüşecek! Öğretimöğrenim kalitesi de patlama yapacak! Kimilerine göre, ‘‘Yoo hayır, üniversitelerimizde demokrasi yok, bu nedenle üniversite olamıyoruz!’’ Bir demokrasi gelse, bakınız nasıl bin bir fikir yeşerecek, kalite ve üretim tavana vuracak! Bazı görüşlere göre, ‘‘özerklik, özgürlük ve demokrasi’’ üçlüsünün eksikliği, temel sorumuz. Bir kısmımıza göre, üniversitelerimizde para yok, örneğin bir milyar dolar yığılsın üniversitelere, kısa zamanda çağ atlarız! Bazılarına göre, vakıf üniversitelerinin kurulmuş olması temel sorunumuzdur. ??? Dinci iktidara, şüphesiz iktidarın dinci politikalarının eğitim ve öğretimdeki başmilitanı Bakan’a göre ise, üniversitelerimizin temel sorunu, ‘‘laiklerin elinde’’ olmasıdır. Üniversiteler dinci yönetimlerin eline geçmelidir. Bilim, dini inanç temelinde yapılırsa caizdir. Yoksa haramdır! Dinci iktidarın üniversiteler üzerindeki bu tasallutunu, gerekli yeterli parayı vermeyerek üniversitelerimizi sıkıştırmasını, bazılarımız da, alt edilmesi gereken en önemli tehlike olarak görmekte. ??? Gördüğünüz gibi işler karmaşık. Olayın dışında olan bir yurttaşımızın, herkesin bir tarafından tuttuğu bu konuda sağlıklı bir yargıya varıp fikir oluşturması zor. Fakat bunlar arasında dinci iktidarın ancak ‘‘akıl tutulması’’ örneği sayılabilecek görüşünü hemen eleyebiliriz. Diğer görüşler üzerine bir yorumda bulunmayayım! Şu kadarını söylemek isterim: Genellikle bu görüşlerin hepsinde ‘‘kısmi’’ gerçekler ya var ya yok. Ayrıca vakıf üniversitelerinin de bizim üniversitelerimiz olduğunu, birkaçının çok iyi geliştiğini, bir kısmının da gelişme arzusu içinde olduğunu belirtmekle yetineyim. Ve ortalığa biriki görüş daha atarak kafaları biraz daha karıştıralım: ??? Üniversitelerimizin temel sorunu, bilimselleşememektir. Üniversiteler fikir üreten, bu alanda gelişmeleri çok iyi izleyen, bunları tartışarak topluma sunan, bilim üreten, yeni teknolojiler üretilmesine önayak olan kurumlardır. Şüphesiz ki, başarılı eğitimöğretim yöntemleriyle, öğrencilerini de bu araştırma dünyasının içinde ve insanlığın birikimleriyle yoğurarak ‘‘yurduna, milletine, kendisine, ana babasına, dünyaya, insanlığa, doğaya, börtü böceğe birer hayırlı evlat’’ olarak yetişmelerini sağlamak gibi çok önemli görevi de vardır! Üniversitelerimizde bilimselleşme kurumsallaşamadı. Bütün temel sorunları, ve bu arada dinci tasallut da buradan kaynaklanıyor, Üniversitelerde çok çeşitli siyasi görüşlerin olması doğal. Sağcısı solcusu, belki cuntacısı, devletçisi, özel sektörcüsü, hatta dinibütün öğretim üyesi! Fakat, bütün bu görüşlerin kesişmesi, ortak payda olarak uzlaşması gereken tek bir doğru var: Bilim ve bilimsellik. Bilimsel liyakat, üniversitenin tek yönetim ilkesi olmadığı sürece, üniversitelerimiz sorunlar içinde boğulur, tarihsel büyük sıçramasını yapamaz ve toplumun önünde koşamaz! Üniversite yönetimleri, atamaları, yükseltmeleri, projelere destekleri vb., ‘‘layık olma’’ temelinde yapılmalı ve bilimsel ölçütlerden şaşmamalı. Yönetimin bilimselleşmesi, birinci sorun. Dün Muğla Üniversitesi’nin açılış konuşmasında bu görüşü biraz ayrıntılı dile getirmeye çalıştım. Üniversite Rektörü Şener Oktik ile bilimselleşme konusunda benzer görüşleri paylaşmış olmaktan mutluluk duydum. Henüz 14 yaşındaki Muğla Üniversitesi’ne hızlı adımlar attırarak evrenselliği yakalamak peşinde koşan Öktik’e, bu fikirleri paylaşma ve tartışma ortamı yarattığı için buradan da teşekkür ederim. T ürkiye’deki İslamcıların sık sık yineledikleri ‘‘Devri Saadet’’ dönemindeki ‘‘Medine demokrasisi’’ gerçekleştirilmek isteniyor. Yani ‘‘şeriatın’’ temeline oturacak bir ‘‘demokrasi’’... A dırmanın yolu, buralara uzanan petrol taşıyan can damarlarının kesilmesidir. BOP, tam da bu bağlamda önem kazanıyor. Petrol coğrafyası üzerinde sağlanacak tam egemenlik, küresel egemenlik demekti, tek kutuplu bir dünya demekti. Küreselleşme adı altında yeni liberalizmin yarattığı vahşi kapitalizm ortamında, ulus bilincinin, ona bağlı olarak yurttaşlık kimliğinin yok edildiği koşullarda, yalnızlaştırılan insan, güven duyabileceği bir sığınak arayışına girmiştir. Din ve etnik köken bu sığınakların başında bulunuyor. Bu sığınaklar aynı zamanda insanın karşı koyma güdüsünü hem zayıflatan hem de yönlendirilmesi zor olmayan bir koşullandırmadır. Taliban mücahidine, ‘‘Onlar cola’yı sever, biz ölümü’’ dedirten bu yoğun din duygusundan başka ne olabilir? Dini etkili siyasi bir silah haline getiren de bu duygudur. Hıristiyanlıkla İslamlık arasında süregelen çatışma, bugün de ‘‘uygarlıklar çatışması’’ adı altında ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında’’ gündeme oturmuştur. Bu bağlamda dünün ‘‘yeşil kuşağı’’ bugün ‘‘ılımlı İslama’’ dönüştürüldü. Özünde değişen bir şey yoktu. Murat edilen, bölgesel siyasetlerin İslamlaştırılarak Batı’nın emperyalist siyaset sofrasına sunulmasıdır. ‘Ilımlı İslam’ ideologlarına göre ‘Batı’dakinden farklı tanımlanan bir demokrasi, İslam dünyasına hâkim olmalı Şeriat temelinde ‘demokrasi’ A R A B E S K K Ü LT Ü R V E İ Ş S İ Z L İ K İslamcı hareketin hedefi varoşlar S eçmeni pasif seyirci yerine koyan ve her türlü yönetimin kendilerine bırakılmasını isteyen geleneksel partilerin tersine, yığınlar arasında İslamcı çağrılar kolay yanıt bulabilmektedir. Bu nedenle siyasal katılımcılığın bu örgütlerde yankısını bulabilmesi doğal karşılanmalıdır. Kent varoşlarına yerleşen İslamcı militanlar, arabesk kültürle beslenen bu yörelerin işsiz gençlerini, bu büyük idealin peşine kolaylıkla takabiliyorlardı. O nedenle Türkiye’de de İslamcı hareketlerin hedefi bu varoşlar olmuştur. Henüz kentleşmemiş, kendi kırsal kültürünü kente taşımış, kent kültürüyle çatışan ve kent kültürü karşısında dışlanmışlık duygusuna kapılan, bu nedenle de kimliğini korumaya çalışan bu kitlelerin, inançları nedeniyle de, yabancı olmadığı bu siyasal söyleme uyum sağlaması zor olmamıştır. Burjuva kültürünün bir antitezi olarak biçimlenen bu anlayış, yalnızca korumaya çalıştığı kimliğinde değil, yaşam tarzıyla da ayrıksılığını kanıtlayacak görünüme bürünmüştür. Bu yöreleri mekân seçen tarikatlar, okullar, Kuran kursları, vakıf türü örgütlenmeler, gözlerden uzak olmanın avantajlarını da kullanarak küçük burjuvazinin alt tabakalarından oluşan esnaf, memur, hizmetli, imam, öğretmen, öğrenci ve henüz köylülüğünden kopamamış işçilerden oluşan geniş yığınları, siyasal amaçları doğrultusunda yönlendirebilmektedir. Bunların yanında, sürdürülen çatışmalar sonucu, kent varoşlarına yığılan Kürt yoksullarının ırkçı söylemlere tepki olarak, İslami söylemlere sığınmaları da göz ardı edilmemelidir. Bu durum, kırla kent arasında siyasal bağlantıyı da beraberinde getirebilmektedir. Gerçekten de İslamcı hareketler, kentleri kuşatan varoşlardan kent merkezlerine yönelerek adım adım gelişmişlerdir. Ilımlı İslamın önde gelen temsilcisi Fethullah Gülen ‘‘pazar ekonomisi’’ ile tam tamına örtüşen tarikatın başındadır. Çevresine anlı şanlı pek çok liberal iktisatçı, sosyolog, gazeteci toplayarak beş yıldızlı otellerde, üniversite konferans salonlarında seçkinlerin çağrılı olduğu ‘‘bilimsel’’ seminerler, sempozyumlar düzenlenmektedir. ‘‘Abant Toplantıları’’ adıyla ünlenen ve giderek uluslararası boyutlara taşınan bu toplantılarda, 80 yıllık laik Kemalistlerin uyguladıkları Jakobenci politikaların Türkiye’nin gelişmesinin önünde önemli bir engel olduğu, laikliğin tersine İslamın pazar ekonomisine, modernleşmeye ve demokrasiye en uygun din olduğu savunulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti İslam dünyası içerisindeki özgün laik ve demokratik kimliğini irticaya karşı kararlı savaşım vererek kazanmıştı. Bugün Türkiye bir yol ayrımıyla karşı karşıya getirilmek isteniyor. Bu kavşakta Türkiye, ya demokratiklaik kimliğini koruyacak ya da İslamlaştırılmış bir devlet yapısıyla emperyalizmin belirlemek istediği ‘‘uygarlıklar çatışması’’ arenasında İslam dünyası saflarındaki yerini‘‘ılımlı İslam’’ kimliğiyle alacaktır. Küreselleşmeyle Batı dünyası tarafından yenilenen tehdit tanımlarına ve gelecek planlarına göre Yeşil Kuşak projesinin yerini “Ilımlı İslam” modelinin alması öngörülüyor. Ancak radikal İslamcıların “Cihat”ı planları bozuyor. OP kapsamında İslam dünya’nın Özbekistan gibi bazı bölyasının İslam referansı teuudi Arabistan’ın önderliğinde Rabıta gelerinde güçlüydü. 1960’larda mel alınarak ‘‘demokratikleşti örgütlenmesi 1960’lı yılların başında etkili Brzezinski ve Türkiye’de CIA rilmesi’’nden söz edilmektedir. Şefliği yapacak olan bir biçimde desteklenmeye başlandı. Kısa İstasyon Bu teze göre, önerilen ‘‘demokPaul Henze’nin katkılarıyla İsrasinin’’ İslamın temel ilkeleri, sürede Rabıta İslam dünyasında örgütlendi. lamcılığa, milliyetçilik duygusınırları içerisinde olacağı do Türkiye’de de Rabıta destekli komünizmle ları da eklemlenerek Türkİslam mücadele dernekleri bu doğrultuda ğaldır. Türkiye’deki İslamcılasentezi oluşturuldu. CIA uzrın sık sık yineledikleri ‘‘Devri manları NATO bağlantılı Türkurulmuşlardı. Saadet’’ dönemindeki ‘‘Medine kiye’nin Sovyetler’deki Türk me getirdi. Bernard Lewis gibi Ortademokrasisi’’ gerçekleştirilecektir! Bir doğu uzmanları, 1950 ortalarında ABD kökenli milliyetlerde bağımsızlıkçı başka deyişle, ‘‘şeriatın’’ temeline otu Ulusal Güvenlik Konseyi’ne Kafkas duyguları geliştireceğine inanıyorlarracak bir ‘‘demokrasi’’ murat edilmek lar’daki Nakşi tarikatının Sovyetler’e dı. tedir. Suudi Arabistan’ın önderliğinde Rakarşı beşinci kol olarak kullanılabileBurada ‘‘halkın egemenliği’’ değil, ceği yolunda raporlar sunmuşlardı. bıta örgütlenmesi 1960’lı yılların ba‘‘Allah’ın egemenliği’’ (Tayyip Erdo Gerçekten de, soğuk savaşın emperya şında etkili bir biçimde desteklenmeğan), Kuran’ın egemenliği esas ola list antikomünizmi ile İslam radika ye başlandı. Kısa sürede Rabıta İslam caktır. Gerçekten de 19. yüzyılın ba lizminin politik amaçları örtüşüyordu. dünyasında örgütlendi. Türkiye’de de şından beri, emperyalizm ‘‘Devri Sa Toplumların yaşadığı toplumsal ve Rabıta destekli komünizmle mücadeadet’’ hayalini İslamcı politikalarının ekonomik eşitsizlik İslamcı radikalle le dernekleri bu doğrultuda kurulmuşlardı. 1973 Arapİsrail çatışmasının temel taşı yapmıştır. Bugün de, Afga ri ilgilendirmiyordu. ardından gelen petrol bunalımı sonunistan ve Irak’ta olduğu gibi, uygulaTürkİslam sentezinin oluşumu cu, dört kat artan petrol fiyatlarıyla, tumalar bu doğrultuda gelişmektedir. ‘‘Ilımlı İslam’’ ideologları, kendi icatÖte yandan, İslam radikalizmi yal tucu Suud kasalarını dolduran petroları olan ‘‘demokrasi’’nin Batı tipi de nızca ulusalcı, laik, sosyalist ve ko dolarlar, İslam radikalizminin canlanıp mokrasilerden ‘‘farklı bir demokrasi’’ münist hareketlere karşı bir alternatif kabarışının da maddi koşullarını yaratolduğunu da vurguluyorlar. olarak değil, soğuk savaş koşullarında mıştı. Arap milliyetçiliğinin İsrail kar‘‘Ilımlı İslam’’ın siyasal yaşamın gün (19451991) Sovyetler’i kuşatmak, da şısındaki 1974 başarısızlığı, İslamcı demine oturtulması, kuşkusuz bir rast hası, Sovyetler Birliği içerisindeki Müs hareketlerin önünü açmış oluyordu. lantı değildir. 1950’li yıllarda İran’da lüman halkları rejime karşı harekete ge Ulusalcı, laik Filistin örgütüne karşı, Musaddık hareketi, Mısır’da Nasır ha çirecek güçlü bir araç olarak da kulla İsrail’in de desteğini alan Hamas, Sovreketi ve Irak’ta Baasçı ulusalcılık ha nılabilecekti. Özellikle Kafkaslar’daki yet desteğindeki ulusalcı laik sol iktireketinin antiemperyalist nitelikleri, Nakşi tarikatı geleneğinden yararlanı dara karşı, Suud ve CIA desteğinde ulusalcılığa karşı antikomünizmin ide larak İslam kartı kullanılacaktı. Nak Sovyet sisteminin yıkılmasını tetikleolojik temeli olarak İslamcılığı günde şilik, Çeçenistan, Dağıstan, Orta As yen Taliban gibi örgütlenmeler, İslam dünyasındaki radikal hareketleri yüreklendirmişti. Uluslararası bir kimlik kazanan radikal İslamcılık, hedeflerini genişletmişti. Afganistan’da yıllarca süren bir savaşta deneyim kazanmış olan İslam Tugayları’nın mücahitleri Bosna’da, Çeçenistan’da, Cezayir’de etkili oluyorlardı. Bütün İslam dünyasının bu ‘‘cihat tugayları’’, Amerika gibi dünyanın en güçlü askeri gücünün dize getiremediği Sovyet sistemini ‘‘yıktıktan sonra’’, İslamı dünyaya egemen kılmanın önünde önemli bir engel kalmamış oluyordu. 1993 yılında New York Times şunları yazıyordu: ‘‘Cezayir, Mısır, Yemen, Tunus, Ürdün, Türkiye ve öteki Müslüman ağırlıklı bazı ülkelerde yönetimleri devirmek için Afganistan’ı üs olarak kullanan binlerce İslamcı militan şiddete İsmailağa cemaati Fatih’teki camide işlenen cinayet sonrası gövde gösterisi yaptı. dayalı gizli faaliyet yürütüyor.’’ B S obursali?cumhuriyet.com.tr DİKİLİ CUMOK’TAN BAŞSAĞLIĞI Sevgili CEM DİLME SEN YOKSUN BİR EKSİĞİZ Annesi ve Babası Sayın OYA ve COŞKUN DİLME ile acılarını paylaşır, tüm CUMOK’lara başsağlığı dileriz. Işıklar içinde yatsın. Dikili CUMOK Dikili Cumhuriyet Okurları CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle