14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 AĞUSTOS 2006 CUMA 4 HABERLER YÖK, tıp fakültesi hastanelerini isyan ettiren Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği’ne karşı dava açtı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Gürültü Vahim Bir Çevre Kirliliğidir Orhan Veli, ünlü şiirinde İstanbul’u dinler gözleri kapalı. Simone de Beauvoir, ‘‘Hırçın Kız’’da bir yaz odasından beri Montparnasse’ı dinler, seslerden betimler olayları ve mekânları. Çocukluğumun ve ilkgençliğimin, otomobil sayısı sınırlı İstanbul’unu gözleri kapalı dinlemek bir âlemdi. İnsanın içini titreten deruni sabah ezanlarıyla başlardı, pastel İstanbul senfonisi; mevsimine göre yoğurtçu, ciğerci, seyyar manav, dutçudan başlayıp, dondurmacıya, bozacıya kadar uzanan bir ses cümbüşü... Ama hepsi kendine özgü, hiçbiri kulak tırmalamayan, güftesini tedai ile çıkardığınız, bestesini önceden bildiğiniz aryaların, duyarak gördüğünüz aktörleri geçerdi sokaklardan. Sonra martılar, buharlı vapurların düdükleri, güneş batımında ‘‘cik cik cik’’ sesleriyle giden güne serenat yapan ebabiller, gölgelerini anılarımızda bırakarak çekildiler yaşamımızdan. İstanbul senfonisi, cehennem kakofonisine bıraktı artık yerini... Her köşesi bir gürültü odağı oldu kentin. ‘‘Dım çıs.. dım çıs...’’ müziklerini sonuna kadar yükseltmiş, camlarını fora etmiş arabalar.. ikide bir çalan kornalar.. hoparlörlerle anos edilen ‘‘patitis sovan’’lar.. gaz bayileri.. kerih sesli satıcılar... seyyar kasetçiler... Artık hepsi sokaklarımızda, evlerimizin içinde... İstiklal Caddesi’ne bir çıkın! O mahşeri kalabalıktan değilse bile, hepsi yırtınırcasına birbirini bastırmaya çalışan kasetçi dükkânlarının müzik sanılan gürültüsünden başınız dönecektir. ??? Gürültü en âlâsından bir çevre kirliliğidir ve biz Türkler bu gerçeği bilmeyiz ya da bilmez davranırız. Bu yüzdendir ki, kimilerimizin toplu eğlenceleri, öbürlerinin toplu azabına dönüşür. Üstelik kader gibi kanıksamışızdır gürültüyü, çağdaş yaşamın kaçınılmaz bir sonucu olarak kabulleniriz. Önceki gün bu konuda gazetelerde yayımlanan bir haber, günün hayhuyu ve acıları içinde fazla dikkati çekmedi. Oysa, hele İstanbul’da yaşayanların en önemli günlük dertlerinden biriyle ilgiliydi... İstanbul İl Çevre Müdürlüğü ekipleri, polis takviyeli baskınlarında, aralarında çok ünlü gece kulüplerinin de bulunduğu toplam 11 kuruluşu, gürültü ettikleri gerekçesiyle birer hafta süreyle kapatmışlardı. Oturduğum Cihangir’de, sabahın saat dörtlerine kadar, Taksim’deki ‘‘gece külupleri!’’nden gelen gürültüyle bizar olmuş bir vatandaş olarak önce gözlerime inanamadım, sonra da Boğaz’ın Anadolu yakasında, kulaklarını tıkayarak bile uyuyamayan dostlarım, Temiz Üstün ile Haluk Kaya’yı anımsadım. Yıllardır, başvuruları şikâyetleri sonuçsuz kalmış dostlarım, aynı dertten mustarip insanlarla birlikte örgütlenerek sonuç almayı başarmışlardı. Beylerbeyliler Derneği, Kuzguncuklular Derneği. Kuruçeşme’de oturan yurttaşların oluşturdukları gruplar, yukarıda sözünü ettiğim dostlar ve benzerlerinin katılımıyla 10 binden fazla imza toplamışlar ve sonunda haklarını aramak amacıyla, bir yürüyüş yapacaklarını da bildirerek yetkililere başvurmuşlar, ilk adımda şimdilik bir sonuç almışlardı. ??? Son girişimlerinden dolayı hem vatandaşları hem de onlara karşı bunca zaman tepkisiz kaldıktan sonra, harekete geçen yetkilileri kutluyorum. Kapatılan kuruluşların sahiplerinin itirazlarının da geçerli olmadığını belirtmek gerek. Dünyanın hiçbir metropolünde (Türkiye’nin kimi kentleri hariç) böylesine cehennemi gürültüyle dolu geceler yaşamazsınız. Bu şikâyetlerle alınan önlemlerin halkın eğlencesine karışmakla bir ilgisi yok. Nitekim Beylerbeyliler Yardımlaşma Derneği Başkanı Kamile Yavuz, bu gerçeği açıkça vurguluyor, vurguluyor ve diyor ki: ‘‘Eğlenceye karşı değiliz, ama binlerce insanı rahatsız etmeye hakları yok.’’ Evet kimse eğlenirken, gürültüsünü başkalarına yükleme hakkına sahip değil. Bu kapatma kararlarının turizmi baltaladığı da doğru değil. Tam tersine, daha iki ay önce açılan Ortaköy’deki Radisson Oteli’ni, yabancı müşterileri, civardaki kapatma kararına konu maruz kalan kulüplerden gelen gürültü yüzünden terk etmişler, bir de tazminat davası açmışlardır. Kimse orada çalışan personeli ileri sürerek popülizm yapmaya da kalkmasın. Bu personelin ekmek parası başkalarının huzurunu bozmak için gerekçe olamaz. Gelişen teknoloji, artık açık havada da ses perdesiyle gürültünün denetlenmesini mümkün kılmakta, ama sözü edilen kuruluşlar bu masrafı göze alamıyorlar. İstanbul İl Çevre Müdürlüğü yetkililerini valiyi ve de gürültüye karşı örgütlenen kuruluş ve vatandaşları bir kez daha kutluyor, yurdun dört bir yanındaki vatandaşlara da sesleniyorum: Gürültü, huzurumuzu, sağlığımızı tehdit eden bir felakettir, son olay da göstermiştir ki her şey gibi onunla mücadele için de örgütlenmek şarttır. Haydi, gürültüye karşı örgütlenerek hep birlikte el ele! ‘Üniversiteler iflas edecek’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK), Maliye Bakanlığı’nın Tedavi Yardımına İlişkin Tebliği’nin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Danıştay’a dava açtı. YÖK, tebliğin ‘‘üniversite hastanelerinin sağlık ocağı gibi çalışmasına neden olacağını’’ vurguladı. Tıp fakültesi hastanelerini isyan ettiren, 1 Temmuz 2006 tarihli Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği, YÖK tarafından yargıya taşındı. YÖK, tebliğin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle dün Danıştay’da dava açtı. Dava dilekçesinde, ‘‘Verilen sağlık hizmetindeki harcamaları bile maliyetinin çok altında değerlendirerek ödeme yapılması yönündeki bu tebliğ, üniversite hastanelerinin sadece sağlık ocağı gibi çalışmasına neden olacaktır’’ denildi. Dilekçede, tebliğ detaylı incelendiğinde ‘‘hiçbir sağlık kuruluşunda belirlenen bu kıstaslara göre sağlık hizmeti verilmesi, teşhis konul ? YÖK tarafından açılan davanın dilekçesinde, ‘‘Verilen sağlık hizmetindeki harcamaları bile maliyetinin çok altında değerlendirerek ödeme yapılması yönündeki bu tebliğ, üniversite hastanelerinin sadece sağlık ocağı gibi çalışmasına neden olacaktır’’ denildi. Dilekçede, hiçbir sağlık kuruluşunda belirlenen fiyatlarla tedavi yapılmasının mümkün olmadığı belirtildi. ması ve tedavi yapılmasının mümkün görülmediği’’ vurgulandı. Sosyal güvenlik kurumlarına tabi çalışan, ödedikleri prim karşılığı sağlık hizmetlerinden yararlanan kişilerin, bundan böyle ‘‘paraları olduğu sürece’’ sağlık hakkından yararlanabileceklerine dikkat çekildi. Tebliğde belirlendiği gibi 80 YKr’ye tomografi çektirilmesinin mümkün olamayacağı ifade edilerek ‘‘Tasarruf adı altında uygulanmak istenen bu tebliğ ile aslında sosyal hukuk devleti ilkesi yok edilmektedir. Vaka başına ödeme yapılacağının belirtilmesi de aslında ülkemizdeki yanlış bir yaklaşımın sonucudur. Hasta ile ilgili teşhis ve tedavi süreci hekimin inisiyatifinde ve sorumluluğunda olmalıdır’’ denildi. Hastaların mağdur olmaması için öncelikle yürütmenin durdurulmasına ve işlemin iptaline karar verilmesinin istendiği dava dilekçesinde, tebliğin hekim ve hastaları sıkıntıya düşüreceği belirtildi. laşımın ‘‘bilimselliği terk etmekle kalmayıp vicdanı da terk etmek anlamına geleceği’’ vurgulandı. Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç da tebliğin üniversiteleri iflasa sürüklediğini belirterek söz konusu kuruluşların en fazla 3 ay daha ayakta kalabileceğini vurguladı. Yamaç, kimi hastanelerde işten çıkarmaların başladığına işaret ederek, ilerleyen süreçte kendilerinin de aynı yola başvurabileceğini dile getirdi. Yamaç, Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği’ne göre; ayakta polikliniğe gelen hastalar için ödenecek rakamlarla bir kişinin muayenesinin, kan ve idrar gibi testlerinin yapılmasının olanaklı olmadığını belirterek üniversite hastanelerindeki ayrıntılı incelemelerin maliyetinin ‘Hasta vaka, tedavi paket...’ Üniversite hastanelerinde ilgili tebliğ kapsamındaki hastaların sayısının, yıllık toplam hasta sayısının yüzde 90’ını oluşturduğuna işaret edilen dilekçede, ‘‘(a) kişisi hastaneye başvurduğunda sadece 11 YTL ödenir. Aynı kişinin 10 gün içinde aynı sağlık kurumunda aynı dala başvurması halinde ödeme yapılmaz’’ şeklindeki düzenlemenin, açıkça anayasa ve insan haklarına aykırı olduğu ifade edildi. Hastaya ‘‘vaka’’, tedavi sürecine ‘‘paket’’ adı verilmesi de eleştirilerek bu yak yüksek olduğunu anlattı. Tebliğe göre, bilgisayarlı tomografi için 70 YKr ödeneceğine işaret eden Yamaç, ‘‘Üniversite hastanelerinin, simit parasına tomografi çektiklerini’’ söyledi. Üniversite hastanelerinin şu anda, mevcut kaynaklarını kullandıklarını ifade eden Yamaç şöyle devam etti: ‘‘Üniversitemizin geçen ayki bütçe kaybı yüzde 47. Bir hastaya belki binlerce YTL ’lik tetkik yapılıyor, devlet sadece 66 YTL karşılıyor. Bir tomografi cihazının fiyatı, nakit parayla 2 milyon YTL. 70 YKr ile kaç bin tane biriktirilirse biriktirilsin, bu cihazın yıllık bakımı yaptırılamaz. Kaynak tükeniyor. İflasa doğru gidiyoruz.’’ Üniversitedeki bilimsel araştırma projelerine verilen ödeneklerde kısıntıya gidebileceklerini ve yatırım giderlerini azaltabileceklerini anlatan Yamaç, Maliye Bakanlığı’nın, tebliği gözden geçirmesi gerektiğini söyledi. F REKANS KİRASI RTÜK’e Danıştay engeli FIRAT KOZOK T Standart dışı malzemenin yönetmeliği tamamlandı RİLYONLUK OYUN ? Milli Eğitim Bakanlığı, ihale süreci bitmeden depolarına kabul ettiği trilyonluk malzemeler için formülü buldu: Var olan yönetmeliği değiştirdi, TTK’yi devre dışı bıraktı. FIRAT KOZOK asirmen?cumhuriyet.com.tr Şaşmaz yaşamını yitirdi ? İstanbul Haber Servisi Geçirdiği rahatsızlık nedeniyle önceki gün International Hospital’a kaldırılan gazeteci Cem Şaşmaz, yaşamını yitirdi. 2004 yılından bu yana, geçirdiği kalp krizi sonrası ‘‘hipoksiye’’ bağlı beyin hasarı nedeniyle International Hospital’da tedavisi süren Şaşmaz’ın önceki gün akciğer ve üriner sistem enfeksiyonuna bağlı olarak gelişen şok tablosu nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Star TV’de yöneticilik yapan Şaşmaz, dün akşam yaşamını yitirdi. ANKARA Danıştay, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK), bu yıl uygulamaya koyduğu frekans kirası uygulamasının yürütmesini durdurdu. Türkiye genelindeki 1500 özel radyo ve televizyon, kurula ödediği milyonlarca YTL ’yi geri isteyebilecek. RTÜK’ün kamuya ait frekansları 16 yıldır bedelsiz kullanan özel radyo ve televizyonlara yönelik bu yıl uygulamaya koyduğu frekans kirası uygulaması yargıdan döndü. Edinilen bilgilere göre, Danıştay 13. Dairesi, ‘‘yasada dayanağı olmadığı’’ gerekçesiyle uygulamanın yürütmesini durdurdu. Uygulamayla birlikte Türkiye’nin 1990’da başlayan özel yayıncılık tarihinde ilk kez, ülke genelindeki 1500’e yakın özel radyo ve televizyon kanalından kullandıkları frekanslar için kira bedeli alınmıştı. Ulusal televizyonlardan alınan ücretler 1 milyon YTL ’ye kadar ulaşırken, radyolardan da 5060 bin YTL para toplanmıştı. Bu çerçevede, radyo ve televizyon kuruluşlarına yıllık geçici kullanım bedeli olarak 2006 yılı için 38.5 milyon YTL tahakkuk ettirilmişti. Kalkınmada öncelikli yörelerde yayın yapan kuruluşlara uygulanan indirimlerden sonra RTÜK’e yaklaşık 22.5 milyon YTL ödenmişti. RTÜK Başkanı Zahit Akman, frekans bedeli tahsili sürecinde yayıncı kuruluşların, yayın yaptıkları frekans ile ilgili her türlü teknik bilgiyi RTÜK’e ilettiklerini, böylece ellerinde Türkiye’nin frekans haritasına ilişkin önemli bir veri tabanı oluştuğunu açıklamıştı. Akman, ‘‘Bugüne kadar yayıncı kuruluşlar istedikleri zaman boş buldukları frekanstan yayına geçebiliyorlardı. Artık bu tür illegal, izinsiz yayınlar hakkında anında müdahale edilebilecek’’ demişti. Bu arada Üst Kurul, uygulamanın iptalinde önemli bir gerekçe olan kurum yasasının değiştirilmesi yönündeki çalışmalarını da sürdürüyor. Kurum tarafından hazırlanacak taslak çalışmanın önümüzdeki yasama yılında TBMM’ye gelmesi bekleniyor. Adana Barosu üyeleri Cumhuriyet Başsavcı Vekili Reşit Özcan’ın tutumunu protesto etti. Avukatlar kapı önünde basın açıklaması yaptı Başsavcı vekilinden Adana Adliyesi’nde kamera yasağı ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Adana Barosu’nun önceki gün adliye binası içindeki Mahmut Esat Bozkurt Toplantı Salonu’nda yapacağı basın açıklaması cumhuriyet başsavcı vekilinin talimatı doğrultusunda kameraların içeri alınmaması nedeniyle adliye önünde yapıldı. Demokratik hak olarak CMK uygulaması hakkında basın aracılığıyla halkı bilgilendirmek amacıyla basın açıklaması yapmak istediklerini belirten Adana Barosu Başkanı İsmet Altuğ, “Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nı bugün için temsil eden, devletin memuru diye kabul etmek zorunda kalınan bir arkadaş, bu demokratik hakkımızı fazla görmüştür. Basın mensuplarının görüntü almaları engellenmiştir. Bu antidemokratik davranışından dolayı, başsavcı vekilini protesto ediyorum’’ dedi. Basın açıklamasından önce, Başsavcı Vekili Özcan hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na başvuruda bulunacağını belirten Altuğ, açıklamasında, Türkiye Barolar Birliği’nin aldığı karar doğrultusunda sorunlar ortadan kalkana dek müdafi vekil uygulamasının durdurulduğunu anımsatarak bu yıl içinde 17 bin avukatın hizmetinin karşılığını alamadığını vurguladı. CHP’den Gökçek için suç duyurusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ile Parti Meclisi Üyesi Levent Gök, ‘‘plansız, programsız sürekli değiştirdiği projelerle kamuyu zarara uğrattığı’’ gerekçesiyle Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında suç duyurusunda bulundu. Yılmaz Ateş’in yaptığı açıklamaya göre, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen dava dilekçesinde, Ankara Ana Ulaşım Planı’nın 1994 yılında kabul edil diği, bu planda Ankara’ya yapılacak metronun KızılayÇayyolu güzergâhının da belirlendiği anımsatıldı. Bu projenin, Gökçek’in göreve gelmesinden sonra rafa kaldırıldığı belirtilen dilekçede, Eskişehir yolunun genişletilmesiyle trafik sorununun çözüleceğinin düşünüldüğü, sorunun giderilmemesi üzerine bu kez Ankaray hattının Çayyolu’na uzatılmasının gündeme alındığı belirtildi. Dilekçede, “milyonlarca doların toprağa gömüldüğü’’ vurgulandı. ANKARA İlköğretim 4. ve 5. sınıf fen ve teknoloji dersi için kullanılacak trilyonlarca liralık malzemeyi ihale süreci bitmeden depolarına kabul eden, ancak Talim ve Terbiye Kurulu’nun (TTK) bazı malzemelere onay vermemesi nedeniyle sıkıntı yaşayan Milli Eğitim Bakanlığı, ‘‘çözüm’’ için Cumhuriyet’in 2 ay önce duyurduğu adımını attı. Bakanlık, alıma engel oluşturan yönetmeliği değiştirdi. EğitimSen, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nu (DDK) göreve çağırdı. MEB, özellikle ilköğretim 4. ve 5. sınıfların eğitim araç ve gereçlerinin ihalelerinde karşılaştığı sorunları aşmak ve bundan sonra benzer sorunlarla karşılaşmamak için yeni formül geliştirdi. Bakanlık tarafından hazırlanan ‘‘Eğitim Araçları Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’’ tamamlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikle ‘‘eğitim aracı’’nın tanımı değiştirildi. Daha önceki yönetmeliğin 4. maddesinde ‘‘Ders kitabı, öğretmen klavuz kitabı, öğrenci çalışma kitabı, bilgi iş ve işlem yaprakları, temel ders kitabı dışında kalan ve derslerin öğretiminde yararlanılan diğer basılı eserlerle film, çizgi film, film şeridi, slayt, video kasedi, resim, fotoğraf, tablo, plak, ses kasedi, disket, CD, atölye makine tesisatı, laboratuvar araç gereci vb. basılı olmayan araçlar’’ olarak tanımlanan eğitim araçlarına yeni bir tanım getirildi. Yeni tanımla birlikte son ihalede de TTK incelemesi sırasında sorun çıkaran dijital ölçüm aletleri başta olmak üzere, bilgisayar, deney tüpü ve laboratuvar malzemesi gibi birçok malzeme, eğitim aracı kapsamından çıkarıldı. Böylece, son ihaleyle birlikte bundan sonra yapılacak benzer ihalelerde TTK’nin bu tür malzemelerde söz söyleme hakkı olmayacak. Malzemelerle ilgili kararları Eğitim Araçları Donatım Dairesi Başkanlığı verecek. Gelişmeyi değerlendiren EğitimSen 2 No’lu Şube Başkanı Özgür Bozdoğan, yönetmelik değişikliğini yargıya taşıyacaklarını belirtti ve Cumhurbaşkanlığı DDK’yi göreve çağırdı. TRT sansürü doğruladı ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TRT, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudi soykırımını konu alan Oscar ödüllü ‘‘Piyanist’’ filminin yayın programından çıkarılmasının Ortadoğu’daki son gelişmelerden kaynaklandığını açıkladı. TRT Genel Müdür Vekili Ali Güney, filmi yayından kaldırmalarında yurttaşların duyarlılıklarını da dikkate aldıklarını belirtti. Metin Kaçan tutuklandı ? Haber Merkezi Yazar Metin Kaçan, 11 yıl önce adının karıştığı tecavüz suçundan dolayı hakkında kesinleşmiş 8 yıl 9 ay hapis cezası nedeniyle, amcası Asım Kaçan’ın cenaze töreni için geldiği, babaocağı ve doğum yeri Kayseri’nin İncesu ilçesinde tutuklandı. Hakkındaki karar vicahiye çevrilen 45 yaşındaki Metin Kaçan, tutuklanarak Kayseri Cezaevi’ne konuldu. İsrail Başbakanı Ehud Olmert, sivillere yönelik katliam konusundaki eleştirileri yanıtlarken şunları söyledi: ‘‘Onların üniformaları yok, kimin masum olduğunu, kimin olmadığını nereden bilebiliriz?..’’ Olmert, Türk askerlerini Lübnan’da barış gücü içinde görmekten büyük mutluluk duyacaklarını da bu açıklamasına ekledi. Olmert sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Bu güçte Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır gibi Müslüman ülkelerin de birliklerini görmek istiyoruz. Bu uluslararası güce, Lübnan’dan masum İsraillilere yönelen şiddeti durdurmaya ve İran’ın uzantısı olan cinayet şebekesi Hizbullah’ı silahsızlandırmaya kararlı olan her ülke katılabilir.’’ İsrail Başbakanı, barış gücünün nasıl çalışması gerektiğini, kaç kişiden oluşması gerektiğini de belirlemiş. ‘‘Bunlar Lübnan’a vakit geçirmeye giden emekli askerlerden değil, gerçek savaşçılardan oluşmalı.’’ Olmert, sayının da 15 bin kişi olmasını istedi. Bu arada ulusla Türk Ordusu Lübnan’a Gitmeli mi? rarası güce rağmen herhangi bir saldırı karşısında yanıt verme haklarını da saklı tutacaklarını belirtti. ??? İsrail, Güney Lübnan’ı işgal etmiş durumda. Bu kaçıncı işgal? Üstelik her işgal ettiği bölgeye yerleşiyor ve burasının kendisi için güvenlik şeridi olarak kullanılacağını söylemeyi de ihmal etmiyor. Birleşmiş Milletler barış gücü kurulması konusunda tartışmalar başlayınca İsrail yöneticileri, işgal ettikleri Güney Lübnan topraklarına bu gücün yerleştirilebileceğini de ifade ediyorlar. Aslında bu bir kabadayılık ve kaba güç gösterisi. İsrail’i bu yönde cesaretlendirenin ABD yönetimi olduğu da bir gerçek. Bütün dünyanın vicdanını kanatan cinayetler işleniyor. Bütün dünya İsrail’in haksızlık yaptığına inanıyor ve bunu gözleriyle görüyor. Ancak onlara kimse dur diyemiyor, demeye cesaret edemiyor. Dur deseler bile kimseyi dinlemeyecek kadar İsrail yönetimi kendine güveniyor. ??? ABD’deki Yeni Muhafazakârlar, yaklaşan başkanlık seçimleri öncesi Ortadoğu’nun kana bulanmasını acaba bir hedef olarak önlerine mi koydular? Geçenlerde bir yazımda da dikkat çekmiştim, ABD’nin eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger bir yorumunda bütün bu kargaşanın arkasındaki asıl hedefin İran olduğunu belirtmişti. Kissinger’in yorumu İsrail’in tek başına böyle bir saldırıya girişmediği gerçeğini ifade ediyor. Sonuç olarak Irak’ın işgaliyle başlayan, İsrail’in bölgenin haritalarını yeniden çizmeye yönelik saldırılarıyla başka bir boyut kazanan çatışmalar, belli ki uzun vadeli bir planın parçası. ABD Yeni Muhafazakârları bu planı uygulamak için çatışmaları kışkırtıyorlar. Silah tüccarları şu anda dünyanın yükselen ekonomik gücü halinde. ABD’de Yeni Muhafazakârların arkasında da böyle bir ekonomik güç olduğunu biliyoruz. ??? Lübnan’da kurulmak istenen barış gücü ne işe yarayacak? İsrail, ben istediğim zaman yine saldırırım diyor zaten. O zaman bu barış gücü Lübnan’daki Hizbullah’ı mı takip edecek? İsrail öyle istiyor. Böyle bir işi Türk askerleri yapabilir mi? Yaparsa bölgede nasıl bir görünüm çizeriz? Bütün İslam dünyasını, ezilen dünyayı kendimize düşman etmekten başka nasıl bir sonuç elde edebiliriz ki? Başından beri bu saldırıya karşı koyabilecek ve ABD’yi uyaracak ül keler Avrupa Birliği’nin etkili ülkeleri, bunlara ilaveten Rusya gibi ülkelerdi. Ne yazık ki bunların sesleri güçlü çıkmıyor. Türkiye ise 300 milyar doları aşkın borcuyla, askeri olanaklar bakımından ABD’ye büyük ölçüde bağımlı olan haliyle çok da çaresiz bir görüntü çiziyor. ??? Türk Ordusu, bu haliyle Lübnan’a girerse karşılanması mümkün olmayan zararlar görebilir. Türkiye tabii ki bölgedeki gelişmelere kayıtsız kalmamalı ve tepkilerini ifade etmeli, gerekirse bölge barışına katkı için fedakârlıklarda da bulunmalı. Ancak böyle bir girişim hiçbir şekilde zalime yardımcı olmaya dönüşmemeli. Lübnan’da asıl durdurulması gereken güç: İsrail. Yapılacak bir şey varsa o da diplomatik yollardan İsrail’in sınır ihlallerine girişmesini engellemek, masumları bombalamasını durdurmaktır... Barış gücü bunları yapabilir mi?.. CUMHURİYET 04
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle