25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 AĞUSTOS 2006 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Atatürk’ün Kalıtı Bugün Batı’da yapılan şarap kongrelerine temsilci göndermeyen ülkemiz, topraklarımızın en verimli kaynaklarından biri olabilecek şaraptan gelecek geliri göz ardı etmek gibi bir heves içine girmiştir. Korkarım AOÇ’nin bu son TBMM kararıyla ilk iş olarak şarap fabrikaları kapatılacaktır. Ardından da bira fabrikaları. Oysa AOÇ’de kurulduğu günden başlayarak bağcılık etkinliğine girişilmiş; ‘‘1931’den sonra şarap üretimi artış göstermiş ve 1937’de 74.286 litreye ulaşılmıştır’’. rak, tapu sicil defterlerindeki kayıtlardan kalkarak tamamının 52.890 dönüm olduğunu söylüyor. Buna göre bugüne dek yarısı gitmiş demektir. Çıkarılan dokuz yasanın 1 tanesi Dr. Refik Saydam; 1 tanesi ; 4 tanesinin Menderes hükümetlerince; 2 tanesinin Bülent Ulusu hükümetince; 1 tanesi de Demirel hükümetlerince çıkarılan yasalardır. Ayrıca kimi İslamcı gazetelerin iddia ettikleri gibi çiftlik arazileri gasp edilmeyip yurttaşlardan para karşılığı alındığını tapu sicil kayıtlarına dayalı olarak ortaya koyan Prof. Öztoprak, parasal kaynağın da Hint Müslümanlarının gönderdiği yardımdan sağlandığını söylüyor. Bugün Batı’da yapılan şarap kongrelerine temsilci göndermeyen ülkemiz, topraklarımızın en verimli kaynaklarından biri olabilecek şaraptan gelecek geliri göz ardı etmek gibi bir heves içine girmiştir. Korkarım AOÇ’nin bu son TBMM kararıyla ilk iş olarak şarap fabrikaları kapatılacaktır. Ardından da bira fabrikaları. Oysa AOÇ’de kurulduğu günden başlayarak bağcılık etkinliğine girişilmiş; ‘‘1931’den sonra şarap üretimi artış göstermiş ve 1937’te 74.286 litreye ulaşılmıştır’’. Doğal olarak sabahları sokak kapımızın önünde boynunu bükmüş, kapının açılmasını bekleyen süt şişelerini; ayran, dondurma, meyve suyu gibi kaybolmaya yüz tutmuş birçok AOÇ ürünlerini saymak ve özelleştirme furyası altında bu güzelim ürünlerin de güme gittiğini söylemek gerek. AOÇ’ye zamanında dikilen meyve vd. ağaçları sözü geçen kitaptan okuyunca ve kimilerinin (gladiçya, isfendan, katalpa, safora, maklora, sedrüz, taksuz, tüya) adını bile duymadığım ağaçlar olduğunu; şimdilerde de orman yakan bir ulusa dönüştüğümüzü görünce attığımız geri adımları saymakla bitiremeyeceğimizi düşündüm. Ayrıca tarımsal ürünlerin yanı sıra tarımda kullanılacak sanayi ürünlerini de sayarsak, örneğin, pulluk ki Öztoprak’a göre ‘‘1937’de 5 bin; 1938’de 10 bin pulluk siparişi alınmıştır’’ o günün koşullarında bu ülke insanına ne denli büyük hizmet götürülmek istendiği görülecektir. Bu ve bunun gibi nice hizmetleri gece gündüz demeden tasarlayan ve yaşama geçmesi için coşkulu bir duyarlılıkla izleyen Sevgili Atatürk’ün özdeksel ve tinsel kalıtına, değerbilir ulusumuzun gerektiği biçimde sahip çıkacağına ve önünde sonunda taşları yerli yerine koyacağına inanıyorum. PENCERE Akıl Kârı mı?.. Bir asker için savaşta karşı cepheyi oluşturan her kimse, düşmandır; Fransız, Alman, Yunan, İtalyan, İngiliz vesaire fark etmez.. Düşmanı yenilgiye uğratmaktır askerin temel amacı... ? Ancak tarihin kimi dönemlerinde asker mantığı dışındaki düşmanlıklar toplumları sarabilir... Bir zamanlar AlmanFransız arasında düşmanlık olduğu söylenirdi.. Bizde Moskof ya da Yunan düşmanlığı geçerliydi... Almanların Yahudi düşmanlığı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dillere destan oldu; ırkçılık ideolojisine büründü... Bugün ise gelmiş geçmiş tüm düşmanlıkların en beteri Ortadoğu’da tohumlandı; kutsal kitaplardan da güç alan bu düşmanlığın öyle bir içeriği var ki, kin ve intikam duygularını iyice besliyor.. Adı: ArapYahudi düşmanlığı!.. Ya da MuseviMüslüman düşmanlığı.. Al birini, vur ötekine.. ? Nasıl oldu bu iş?.. Hitler’in ‘‘Yahudi Soykırımı’’ bütün dünyada Musevilere alabildiğine bir ‘‘sempati’’ ya da ‘‘yakınlık’’ yaratmışken bir insan ömrü sürecinde bu iş tersine dönüverdi?.. Yahudi olanın, bugün dünyadaki Müslüman toplumlarda filizlenen Musevi düşmanlığı karşısında tüyleri ürpermeli!.. İsrail Yahudi’yi ‘mazlum’ kimliğinden nasıl soyutlayıp ‘zalim, acımasız, gaddar’ kişiliğine dönüştürüverdi?.. Musevinin, Tevratİncil Kuran üçlemesinden kaynaklanan artılı ya da eksili mirası 20’nci yüzyıl insanlığında ezilmişliğin simgesiyle buluşurken, 21’inci yüzyıl başında bu görüntü nasıl birdenbire değişti?.. İsrail, YahudiMusevi kimliğine en büyük kötülüğü yapmadı mı?.. ? Etnik kimliği Yahudi ile dinsel kimliği Museviliği tek kişide birleştiren İsrail özel bir devlettir... İslamda çeşitli uluslardan Müslüman görebilirsiniz.. Hıristiyanlıkta durum aynıdır.. Musa’nın torunları ise bu konuda bir özellik taşıyorlar... İsrail etnik ve dinsellikte tek!.. Ve bu teklik içinde Yahudilikle Museviliği bir devlette birleştiren İsrail, İslam okyanusunun düşmanlığına yelken açıyor... Akıl kârı mı?.. Kazanç ve Kamu Hizmeti AKENERJİ’NİN Genel Müdürü, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurulu’na başvurarak Denizli ve Çorlu elektrik santrallarına ilişkin üretim lisanslarının sonlandırılmasını istedi. Genel Müdür, aynı zamanda Üreticiler Derneği’nin de başkanı. Petrol fiyatlarının artışından sonra doğalgaza yapılan yüzde 6.8’lik zammın tahammül sınırlarını zorladığını, bu yüzden iki santralı daha kapatmaya mecbur olduklarını belirttikten sonra, ‘‘Büyük patlamaya hazır olun!’’ demiş. Öyle anlaşılıyor ki, elektrik üretip satmak artık kârlı bir kazanç kaynağı olmaktan çıkmaktadır. Çok doğaldır, özel kesim de kazanç sağlamayan işlerle uğraşmaz. Şimdi, ‘‘Pahalı doğalgaz yüzünden uğradığımız zararları telafi için bize Hazine yardımı verilmezse üretimi durdururuz’’ demekteler. Akenerji Genel Müdürü’nün ‘‘büyük patlama’’ dediği bu. Yani, elektrikler kesilip sanayi üretimi duracak ve ekonomi hapı yutacak. Kısa adıyla ‘‘TEK’’ denen ve elektrik üretimini, iletimini, dağıtımını tek elden yürüten Türkiye Elektrik Kurumu’nu darmadağın edip bu temel kamu hizmetini kurullara, şirketlere, kısacası piyasa mekanizmalarını devreden politikaların sonuçta Türkiye’yi getirdiği nokta budur. orun yalnız bu mu? Doğru dürüst bir enerji politikası bulunmayan, ekonomisinin gereksinimleri ile doğal kaynaklarının kullanımı arasında denge kuramayan, beceriksiz ve açgözlü politikacılarca ‘‘Başka türlü davranırsak karanlıkta kalırız!’’ şantajıyla kamuoyu şaşkına çevrilen Türkiye’yi bu duruma sokanlardan hiç mi hesap sorulmayacak? Yalnız yolsuzluklar, fesat karıştırılan ihaleler, yiyicilikler mi soruşturulur? Yanlış politikalar sadece seçim sonuçlarıyla mı cezalandırılır? ‘‘Reform’’ adı altında aptalca ve neredeyse haince yapılmış tercihler hiç mi yargılanmaz? Nihayet, Thatcher’lar, Reagan’lar ve onların taklitçisi Özal’lar akıllıydı da koca Fransa Cumhuriyeti’ni yönetenler çok mu aptaldı ki orada ülkenin bütün elektrik sorunlarını yönetme işi hâlâ ‘‘Electricité de France’’ denen TEK benzeri bir kuruluşun elindedir? ma bir de Türkiye’nin düşünce yaşamını salakça etkileyen sözde iktisatçıların ve onların borazancılığını yapan medyanın sorumluluğu var: ‘‘Kamu hizmeti’’ anlayışını, plan ve karma ekonomi kavramlarını kimler katletmiştir? Verimlilik ve kârlılık eşdeğer kavramlar olmadığına göre, üretim ve hizmet kuruluşlarının verimli işletmeler olarak kamu elinde kalmasını ve kârdan vazgeçip düşük bedellerle başka kesimlerin geliştirilmesine destek olmasını sağlamak suç muydu? Kamu hizmetlerinin taşeronlaştırılıp her şeyin başıboş piyasa ekonomisine bırakılmasını kimler savunmuştur? Elektrik sorununun geldiği nokta, hiç değilse enerji politikasındaki temel yanlışları yeniden düşündürdüğü için büsbütün de kötü bir nokta sayılmaz. Prof. Dr. Necdet ADABAĞ Y S A Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi urt düzeyinde nereye adımı nın varlığı da çok önem taşıyordu ve ekonızı atarsanız atın Ulu Ön nomik kalkınmanın da gene en küçük yerder’in izine rastlarsınız. Ama leşim birimlerinden başlaması gerekiyorhiçbir izde kişisel bir kim du. Ekonomik kalkınmayı sağlayacak olan liğe çağrışım yapan bir işa da tarıma dayalı bir ülkede tarımdı ve taret göremezsiniz. Annesinin, babasının rıma dayalı küçük de olsa bir sanayileşme adına ya da eşinin adına kendisi tarafından çabası olabilirdi. Ayrıca Fransız Devriözel olarak yaptırılmış bir anıt, bir okul ya mi’ni iyi bilen Atatürk, devrimlerini yaparda akılda kalabilecek bir işlev taşıyan ya ken yanında göremediği, zaten varlığı söz pı bulamazsınız. Var olanlar da daha son konusu olmayan kentsoylu sınıfın yanı sıra gelen kuşaklarca Ulu Önder’in ya da bir ra devrimlerin sürekliliğini sağlamak bağyakınının adına uygun görülmüş ve veril lamında yaratılması kaçınılmaz olan işçimiş adlardır. Ben bilmiyorum, bana gös köylü sınıfını yaratmak çabası içine girmeteren de olmadı. Temel düşüncesi özgecil si de bunun işaretiydi. Ülkenin değişik yöve toplumcu bir yaklaşımla toplum kalkın relerinde zamanın olanaklarına uygun olamasına yarayacak ve toplumu çağdaşlığa rak tarımla koşut gidecek küçük sanayi işulaştıracağını düşündüğü yapıtları yaşa letmelerini oluşturacak ortamlar hazırlama kazandırmak olan Ulu Önder, önde mak gibi bir sevdayla gerek tarım, gerek tuttuğu fikirsel kalkınmayı kimi çağdaş sanayi işletmelerine yol gösterecek; örnek işlevleri olan ve çağdaşlığa kapı açacak ya oluşturacak birimler kurması boşuna depılarla desteklemek gerektiğini; örneğin, ğildi. Bunu da özel sermaye olmadığı için devokul olmadan eğitim, öğretim olamayacağını ve eğitim, öğretimin de en küçük yer let eliyle yapmak zorunluluğu vardı. Oluşleşim biriminden, köyden başlamasının turduğu bu birimler çoğunlukla çiftlik gikaçınılmaz olduğunu çok iyi biliyordu. bi oluşumlardı. Bu çiftliklerden biri de Sağlam bir altyapı olmadan üstyapının Atatürk Orman Çiftliği’ydi. Ne ki son günlerde TBMM’de çıkan bir oluşturulamayacağını yerinde saptamış olması Köy Enstitüleri’nin, Halkevleri’nin yasayla önemli ölçüde bir bölümünün işkurulması gereğini doğurmuştur. 1950’ler letme hakkı Ankara Büyükşehir Belediyeden sonra Atatürk ve Atatürkçülüğe karşı si’ne devredildi. Bu girişim Atatürk’ün özdeksel ve tingirişilen karşıdevrimci hareket tam tersine kentlere önem vermiş; altyapı olma sel kalıtını ortadan kalkıdırmaya ant içmasına karşın sanayileşeceğimiz uydur miş karşıdevrimci etkinliğin son halkasımacası ve gösteriş merakımızı öne çıka dır. AOÇ’nin dramatik öyküsünü Atatürk ran bir yaklaşımla üstyapı kurumlarına ve Orman Çiftliği’nin Tarihi adlı bir bilimsel kentsel yaşama önem vererek Batı’nın gö çalışmayla okura ulaştıran DTCF’li Prof. züne girebilmeyi ve onun yanında yer al Dr. İzzet Öztoprak, ‘‘19391983 yılları aramayı ummuştur. Ne ki Batı’nın Türkiye’yi sında çıkarılan 9 yasa ve ayrıca yargı kadeğerlendirirken suyu, yolu, eğitimi ol rarlarıyla satılan arazi miktarı 22 bin dömayan 40 bin köyden başlayabileceğini nüme yakındır. Bugün AOÇ’nin elinde buunutmuş ve ülkemizi geri kalmışlar arası lunan arazi miktarı 33 bin dönümdür’’ diyor. Bu konuda belgelere dayalı bir çalışna soktuğunda şaşırıp kalmıştır. Oysa Atatürk’ün kalkınma felsefesinin ma yapan Öztoprak’ın tanıklığına bakılırtemelinde eğitimin yanında fikirsel kalkın sa AOÇ’nin arazi büyüklüğü üstüne değimayı destekleyecek ekonomik kalkınma şik rakamlar söz konusudur, ama Öztop CUMHURİYET 02 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle