18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Sorun çözme biçimi olarak kullanılan şiddetten en çok kadın ve çocuklar zarar görüyor 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Terör ve şiddet her yerde Ş iddete maruz kalanların yüzde 80’i yapacak çok bir şey olmadığına inanıyor. Bu durum, çaresizliğin kabulü anlamına geliyor ve şiddete maruz kalanın pasif tutumuna yol açıyor. FİGEN ATALAY İcazetli Danışman... Zapsu’nun danışmanlık olayındaki karmaşayı, Erdoğan, Ekinlik adasından yaptığı açıklama ile saydamlaştırdı. Öylece, Cüneyd Bey’in sıradan bir AKP Merkez Karar ve Yürütme Kurulu Üyesi olmadığını; Genel Başkan’ın uluslararası ve ulusal alanlarda da danışmanlığını yaptığını öğrenmiş olduk. İktidar partisinin lideri, o açıklamada parti tüzüğünün kendisine tanıdığı yetkiden söz ediyor. Başkalarının, o arada özellikle medyanın, Zapsu olayını gündeme getirmesinin de anlamsız olduğunu ima eden bir söylem kullanıyor. O kadar açık söylemiyor ama, adeta ‘‘Alan memnun satan memnun’’ özdeyişini çağrıştıran bir söylem bu. Sayın Başbakan, danışmanının özellikle diplomasi alanında çizmeyi nasıl aşan girişimler yapmaktan hoşlandığını, elbette bizim gibi görüyor; izliyor. Bu haşarı diplomatlık heveslisinin, en duyarlı ve sorunlu olaylarda yabancı ülkelerin temsilcileri ile neler konuştuğu konusunda devletin arşivinde tek satırlık bir belge olmayışının tehlikesine aldırış etmiyor. Diyelim ki Cüneyd Bey, kritik bir kalp operasyonunun hemen ertesinde hastane yatağında yatmakta olan Rauf Denktaş’ı bunaltmaya kalkarken ya da Tahsin Ertuğruloğlu’nu uluslararası bir toplantı sırasında sıkboğaz etmek isterken Erdoğan’ın özel icazeti ile hareket ediyordu. Ya ABD’de o ünlü ‘‘Süpürmeyin, kullanın’’ tavsiyesini de, bizzat Başbakan’ın onayı ve direktifi üzerine mi yaptı? Sanılırdı ki, bu son derecede yakışıksız sözleri öğrendikten sonra Başbakan, sevgili danışmanı ile ilişkisini kesecek. Bilinçaltında kendisini deliğe süpürülecek bir nesne gibi gören, dahası onun bunun kullanımına hazırmış gibi takdim eden birisinin, ortalarda kendi adını vererek dolaşmasını engelleyecek. Terör ve şiddet her yerde karşımıza çıkıyor. Şiddetin kuşaktan kuşağa ‘‘sorun çözme biçimi’’ olarak aktarılması durumu daha da kötüleştirirken, bütün dünyada terör ve şiddetten en çok zarar görenler ise kadınlar ve çocuklar. Türkiye’deki internet kafelerde oynanan bilgisayar oyunlarındaki şiddet ise çocuk ve gençleri tehdit ediyor. Firdevs Gümüşoğlu’nun yayına hazırladığı, Bağlam Yayınları’ndan çıkan ‘‘Terör, Şiddet ve Toplum’’ adlı kitapta, Esin Küntay/Ali Akay, Stephen Wright/İhsan Bilgin, Müzeyyen Güler/Cengiz Çağla, Z. Tül Akbal Süalp, Sibel Bilgin/Floor Kooij, Firdevs Gümüşoğlu/Ahmet Talimciler, Türker Armaner/Sibel Yardımcı, Elif Yılmaz/Ebru Aykut, C. Doğan Yaşat’ın yazıları bulunuyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gülay Kıroğlu’nun yazısının, ‘İstatistiklere Yansıyan Şiddet’ başlığını taşıyan bölümü şöyle: ? Fransa’da her ay 6 kadın, ev içi şiddete maruz kalarak ölüyor. ? İspanya’da her 4 günde bir kadın, kocası tarafından öldürülüyor. ? İngiliz kadınlarının yüzde 26’sı ev içinde şiddete uğruyor. Her hafta 2 kadın eşi tarafından öldürülüyor. ? Finlandiya’da her yıl 27 kadın eşi tarafından öldürülüyor. ? Portekiz’de kadınların yüzde 52.8’i eşlerinin şiddet uyguladığını belirtiyor. ? Almanya’da her yıl eşi tarafından öldürülen kadın sayısı 300. ? Çek kadınlarının yüzde 38’i şiddet görüyor. ? Rusya Federasyonu’nda her gün 36 kadın dayak yiyor. Her 40 dakikada bir, 1 kadın eşi ya da erkek arkadaşı tarafından öldürülüyor. ? Litvanya’daki kadınların yüzde 42.4’ü fiziksel ve cinsel şiddete uğruyor. ? Romanya’da her yıl bir milyonda 12.62 oranında kadın eşi tarafından öldürülüyor. ? Norveç’te bir milyonda 6.58, Lüksemburg’da 5.56, Danimarka’da 5.42, İsveç’te 4.59 oranında kadın eşi tarafından öldürülüyor. ? ABD’de her yıl 3 milyon kadın eşi ya da erkek arkadaşı tarafından taciz ediliyor. ? Amerikalı kadınların yaklaşık yüzde 31’i fiziksel ya da cinsel şiddete uğradıklarını söylediler. ? ABD’de her yıl 3.3 milyon çocuk, aile içi şiddete tanık oluyor. ? Adam öldüren 1316 yaş arası Bayrampaşa, Koşuyolu, Acıbadem ve Ümraniye’de yapılan anket çalışması sonucuna göre, yalnızca televizyondan iletileni tüketen, sinemaya ve tiyatroya gitmeyengidemeyen, kitap okumayı sevmediğini söylemekten rahatsızlık duymayan bir kuşak yetişmektedir. Yanılmışız Başbakan memnun ama, Zapsu’nun özellikle son misyonunun Dışişleri’nde ne kadar rahatsızlığa neden olduğunu hem bakanlık sözcüsünün zarif dokundurması, hem de ona destek veren Abdullah Gül’ün açıklaması ortaya koyuyor. Tayyip Bey’in, en yakın arkadaşının bu rahatsızlığına aldırış etmeden danışmanına sahip çıkması, düşündürücüdür. Çankaya günleri yaklaştıkça, acaba Erdoğan yerine halef olarak adından doğal başbakan adayı gibi söz edilen Gül’ün önünü kesmek amacıyla mı, Dışişleri’nin asıl görevlerini diplomat; ya da uluslararası ilişkilerle ilgisi olmayan bir heveskâra havale etmekten mutlu görünüyor. Rahmetli Adnan Bey, orduyu, gerekirse yedek subaylarla yöneteceğini söylemişti. Bugünkü halefi ise, ulusal ve uluslararası sorunları fındıkçı Zapsu ile yürütmekten hoşnut. Tablolar incelendiğinde, madde bağımlılığına bağlı şiddet uygulamaları 19891990 yıllarında en yüksek seviyeye ulaşmış. Çocuklara en çok isnat edilen suçların ilk sekizinin sıralamasında birinci sırada hırsızlığın yer aldığı görülmektedir. çocukların yüzde 63’ü, annesine şiddet uygulayan babalarını öldürmüş. Farklı boyuttaki terör istatistikleri: ? Gelişen ülkelerde yetersiz beslenmeden ölen çocuk sayısı: 149 milyon. ? Güvenilir su kaynağı bulamayan insan sayısı: 1.100 milyon. ? Yeterli hijyen bulamayan insan sayısı: 2.400 milyon. ? Günde 1 dolardan az parayla yaşayan insan sayısı: 1.200 milyon. ? HIV’li 15 yaş altı Afrikalı çocuk sayısı: 1.1 milyon. ? Temel eğitim almayan çocuk sayısı: 100 milyon. ? Eğitimsiz yetişkin sayısı: 875 milyon. ? Her yıl hamilelik ve doğumda ölen kadın sayısı: 515 bin. ? Çatışmalarda ölen yıllık ortalama çocuk sayısı: 200 bin. ? Her yıl çatışmalarda evsiz kalan çocuk sayısı: 1.2 milyon. İnternet kafeler denetlenmeli Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nden Firdevs Gümüşoğlu, kitapta yer alan ‘Bilgisayar Oyunlarında Şiddet, Çocuklar ve Gençler’ başlıklı araştırması için Bayrampaşa, Koşuyolu, Acıbadem ve Ümraniye’deki internet kafelerde bir anket çalışması yaptı. Hizbullah propagandası Araştırmaya göre çocuk ve gençlerin internet kafelerde oynamaktan hoşlandığı oyunlardan Kz Manager’da, Hamburg’da yaşayan Türklerin toplama kamplarında çalıştırılması, işkence görmesi ve Almanya’dan temizlenmesi konu ediliyor. Special Force adlı oyun ise şöyle tanıtılıyor: ‘‘Oynamaya başlar başlamaz kendinizi duvarları Hizbullah bayraklarıyla ve savaşlardan resimlerle dolu bir karargâhta eğitim alırken buluyorsunuz. Bunu bir atış talimi takip ediyor ki, burada da hedef olarak istediğiniz bir İsrailli politikacıyı seçmekte serbestsiniz. Eğitiminizi tamamladığınızda İsraillileri bulup deşifre etme görevine gönderiliyorsunuz. Her bir görev için zaman limitinizi yavaşça yanan bir İsrail bayrağı gösteriyor.’’ Gümüşoğlu, araştırmasından çıkan sonuçları şöyle özetliyor: ‘‘Bilgisayar oyunlarının içerikleri şiddet doludur ve egemen ülkelerin, ideolojilerini aktarmalarının aracı durumundadır. Bu nedenle de çocuk ve gençlerin şiddet içerikli bilgisayar oyunlarından uzak tu tulabilmeleri ve internet kafelerin denetlenmesi gerekir. Ayrıca ülkeye giren oyunların içeriklerinin incelenmemesi, çocuk ve gençlerin bu oyunlara rahatlıkla ulaşması, sorunu daha da derinleştirmektedir. Bu oyunların, çocuk ve gençleri duygusal ve düşünsel deformasyona uğratma potansiyeli taşıyanlara karşı önlem alınması toplumsal bir sorumluluktur. Söz konusu olan, bağımlılık yapan maddelere karşı alınan önlemler kadar üzerinde durulması gereken bir öneme sahiptir. Yalnızca televizyondan iletileni tüketen, sinemaya ve tiyatroya gitmeyengidemeyen, kitap okumayı sevmediğini söylemekten rahatsızlık duymayan bir kuşak yetişmektedir. Bu kuşak, televizyon dizilerindeki ‘mafya babaları’nı, ‘popstar’ları, mankenlerin ‘renkli yaşam’larını model alarak yetişmektedir.’’ ‘İYİK binasını halk korumalı’ İstanbul Haber Servisi İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü’nün (İYİK) 41 yıllık üyesi, Prof. Hande Süer, kulübün boşaltılan binası Hatice Sultan Yalısı’nın türünün sağlam kalan tek örneği olduğunu vurgulayarak, binanın halk tarafından korunması gerektiğini vurguladı. Süer, gazetemize yaptığı değerlendirmede, yalının tarihi bir bina olduğunu, binanın restorasyonunu üye aidatları ile yaptıklarını dile getirerek ‘‘Bu bina sürekli bakım istiyor. Sponsorsuz bir şekilde yalnızca üyelerin sayesinde tarihi bir binanın sağlamlaştırılması tek örnektir’’ dedi. Süer, ‘‘Arazi çok değerli olduğu için ‘Ben bundan çok kazanırım’ mantığıyla hareket edenler, turizmin yalnızca para kazanmak değil, aynı zamanda insanlar arası ilişkilerde bir araç olduğunu bilmeyenlerdir’’ diyerek binanın boşaltılmasını, ‘‘Emeğin karşılığı bu mu?’’ diye değerlendirdi. İmar hırsını durdurma sözü ile seçilen belediye başkanı Fuat Atılgan da sonunda ranta teslim oldu Kuşadası imar darbeleriyle sarsılıyor OKTAY EKİNCİ CHP’li 7 üyeye göre ‘demokratik çoğunluğu’ oluşturunca, yapılaşma hakkı yüzde 20’den yüzde 53’e çıkarıldı. ‘‘Umudumu neden mi yitirmiyorum?.. Bu kadar çok yanlış yapan bir toplumun doğruyu bulmaması mucize olur da ondan.’’ ÇEKÜL Başkanı Prof. Dr. Metin Sözen’in bu sözünü en çok Kuşadası’na yakıştırmıştım. ‘‘İmar rantı hırsı’’nın en acımasız sonuçlarını yaşayan Kuşadası, birkaç yıl önce ‘‘yanlıştan dönme’’ kararını verdiğinde... Bu kararıyla birlikte Tarihi Kentler Birliği’ne de (TKB) üyelik için başvuran Kuşadası için, danışma kurulu ve encümende özetle şu değerlendirme yapılmıştı: ‘‘Kimliksiz ve özensiz yapılaşmanın açmazına giren kent, elde kalan son tarihsel dokusunu korumak başta olmak üzere, TKB ortamında yanlışlarından arınabilir...’’ Nitekim, Birlik Meclisi de aynı görüşü benimseyince üyeliği gerçekleşti. TKB’nin İzmir Buluşması kapsamında 27 Eylül 2003 günü Kuşadası ziyaret edildiğinde, Belediye Başkanı Fuat Akdoğan şunu söylüyordu: ‘‘Bu üyelikle birlikte artık rant değil, kent ve çevre kültürü egemen olacak...’’ Aynı coşku içinde başlanan ‘‘Ge leneksel sokakları ve evleri yaşatma’’ çalışmalarına yine 2003 yılının ‘‘TKB özendirme ödülü’’ şu gerekçeyle ilan ediliyordu: ‘‘Yıllardır kentin genelindeki olumsuz imar uygulamalarının yarattığı kimlik kaybının onarılması ve kentsel tahribatın, yerel değerlere yeniden sahip çıkılarak aşılabilmesi çabaları nedeniyle...’’ (Yerel Kimlik Kasım/2003) Şimdi, son günlerdeki hemen herkesi isyan ettiren ‘‘Eski Fransız Tatil Köyü arazisinde imar oyunları’’ karşısında, aynı Belediye Başkanı’na 2 yıl önceki ‘‘Rantın yerine kent ve çevre kültürü egemen olacak’’ sözünü acaba nasıl anımsatmalı? Herkes tepki içinde Denebilir ki Metin Sözen hocamızın vurgulaması belki de ilk kez böylesine ‘‘çarpıcı’’ bir örnekle yaşanıyor. Kuşadası’nda gerçekten ‘‘mucize’’ gerçekleşiyor... İmar konusundaki yanlışlarında ‘‘Türkiye rekoru’’nu kıran bir kıyı kentimiz, ‘‘bunu durdurma’’ sözü ile de seçim kazanan yerel yöneticilerin elinde, yeniden ‘‘imar darbeleri’’yle sarsılıyor... Kuşadası Mimarlar Odası Tem silcisi Adil Geçim, doğayla uyumlu turizm yapılaşması konusunda yakın geçmişe kadar ülkeye örnek bir sadelik ve özen taşıyan Fransız Tatil Köyü arazisine ‘‘dev yapı kütleleri’’ izni veren imar değişikliği için diyor ki: ‘‘Projede 0.80 imar hakkı isteniyor. Yollar, sosyal donatı alanları çıkarılmadığı için bu oran 1.20 kabul edilir. Cennet gibi bir yere bu yükseklikte kat kabul edilemez...’’ ‘‘OferKutman’’ ortaklığınca satın alınan tatil köyü alanındaki hemen herkesin tepki gösterdiği böylesi bir ‘‘kayırma’’ için Kuşadası Ticaret Odası Başkanı Serdar Akdoğan da şunları ekliyor: ‘‘Burası yeşil örtüsü, koruluğu, plajları ve doğal güzelliklerle bir dünya harikası. Arslanburnu Koyu, gökdelenlere ve günübirlik rantlara heba edilmeyecek kadar değerli ve önemli bir yerdir...’’ Bu tepkilere, ülkenin tüm turizm acenteleri adına katılan ve Türkiye’nin artık kültür, çevre mirasına saygılı bir imar anlayışına kavuşması için çaba gösteren TÜRSAB Genel Başkanı Başaran Ulusoy ise şöyle diyor: ‘‘Turizmciler, Kuşadası halkı buna karşı çıkmalı. Yolu kesmeli. Eğer bu, anarşiye karşı koymaya teş vikse bu suçu işliyorum ve cezasını kabul ediyorum. Bu projeye kim evet derse, kim onaylıyorsa onu Kuşadası’na ihanetle suçluyorum...’’ ‘Demokratik’ talan Bütün bu ‘‘haykırış’’lara kulak tıkayan Kuşadası Belediye Başkanı ile Belediye Meclisi’ndeki AKP ve DYP’li üyelerin toplam 8 oyu, imar talanına karşı çıkan CHP’li 7 üyeye göre ‘‘demokratik çoğunluğu’’(!) oluşturunca, yapılaşma hakkı yüzde 20’den yüzde 53’e çıkarıldı. ‘‘Kent adına’’(!) verilen kararla Ege’nin en güzel koylarından birini oluşturan bu ‘‘son’’ Kuşadası cennetinde 12 katlı yapılaşmaya olanak sağlandı. Böylece, tüm ulus adına Emekli Sandığı’nın mülkiyetindeyken ‘‘özelleştirme’’ kapsamında OferKutman ortaklığına geçen bir kıyı alanımızdaki ‘‘geçmişin duyarlı imar kültürü’’ terk edilerek, yerine ‘‘bugünün ilkel yağma politikası’’ egemen oldu... Üstelik Kuşadası gibi yağmadan artık ‘‘ders alması’’ gereken bir kentte... Evet... Bu dersi hâlâ alamamak, insan ‘‘aklı’’nın alamayacağı kadar ‘‘mucize’’ değil de nedir? CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle