27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Aya İrini’deki üç konserde de ünlü mezzosoprano kendine özgü yorumlarıyla izleyicileri büyüledi GÜZELİN ARDINDA BERTAN ONARAN 15 Bartoli yaşama sevinci aşıladı Kimi yorumcu vardır, sahneye çıktığı anda dinleyiciyi avucuna alıp yönlendirmeye başlar. Öte yanda kimi yorumcu, kusursuz tekniği ve yorum gücüne karşın sahneye adım atınca kendi dünyasına kapanır. Kimi yorumcu da hem dinleyiciyi avucuna almıştır, hem de kendi iç dünyasında yeni buluşlar yapmakta, o anki performansının tadını çıkartmaktadır. Biz dinleyicilerin duyduğu, onun ses dünyasından ilettikleri, aslında kendi iç dünyasının bir aynasıdır. Kendisiyle barışık, yaşama sevinciyle yüklü bir yorumcu, dinleyicinin ruh halini de yüceltecektir. Artık teknik kaygılardan uzak, kendi getirdiği yorumdan emin, bestecisiyle anlaşmış, ona eşlik eden diğer yorumcularla güvenli bir iletişim içindedir. Cecilia Bartoli’nin İstanbul festivalindeki son konserini dinlerken bu duygular içindeydik. Petra Müllejans’ın yönetimindeki Freiburg Barok Orkestrası da onun inanılmaz enerjisini paylaştı. Bartoli, şancı olarak öyle teknikler geliştirmiş ki, bir bakıyorsunuz orkestranın içindeki trompet olmuş, flüt olmuş, klarinet olmuş ya da herhangi bir yaylı çalgı oluvermiş. Sesiyle yarattığı nüanslar çalgıyla bile zor elde edilen karşıtlıklar içinde. Boynunu geriye alarak nefesini ayarlıyor ve o inanılmaz gırtlak cambazlığına başlıyor, sonra da yüzündeki gülümseme hiç eksilmeden yolculuğunu tamamlıyor. Günümüzde sanatçının yorum konusunda kusursuza varmasıyla iş bitmiyor. Mutlaka kendine özgü alanlar yaratması gerekiyor. Bu alanlar içinde eskinin yeniden keşfi kadar proje halindeki yeni atılımlar da yer alıyor. Bartoli’nin Haydn, Salieri ve Vivaldi gibi adını bildiğimiz bestecilerin bilinmedik ya da çok az seslendirilmiş yapıtlarını ortaya çıkartıp onlara yeniden yaşam katması büyük başarı. Bu yapıtların keşfinde yazıldıkları zamana özgü seslendiri geleneğinin çok iyi incelenmesi gerekiyor. Notada yazılanın yanı sıra icracıların o notaya nasıl can kattıkları önemli. Örneğin süslemeler, bunların başında geliyor. Bazen aynı yapıtı ayrı icracılardan dinlediğimizde ayrı renkler, ayrı derinlikler buluruz. Bunlar süslemelerin ve nüansların anlatıma kattığı özelliklerdir. Cecilia Bartoli yaratıcı iç dünyasını bisında çok dramatik, çok değişik bir yapıt vardı: Salieri’nin ‘La Folia di Spagna Çeşitlemeleri’. Başta başkemancıları Petra Müllejans olmak üzre orkestranın bütün üyelerinin esrik bir devinimle, adeta bir cazibeye kapılmışçasına çaldıklarını gözlemledik. Tıpkı Ravel’in Bolero’sunda olduğu gibi yinelenen armonik ve ritmik kalıplardan oluşan ‘Folia’nın sözlük anlamı ‘deli’ ya da ‘boş kafalı’ olarak bilinir. 15. yüzyıla dayanan bir dans biçimidir. Deliler gibi döne döne yapılan bir dans. Ancak 17. yüzyılda bütün barok dansları gibi o da ağırlaşmıştır. ‘Folia di Spagna’ ise Fransız besteci Lully’nin 1670’te değişikliğe uğrattığı bir dans biçimidir. İkinci vuruş uzatılmış, daha ağırbaşlı ancak yine heyecan dolu bir atmosferi korumuştur. Salieri, 1770’ten sonra Viyana’ya yerleşmiş, besteci, şef, öğretmen ve yönetici olarak hemen ün salmıştır. 1815’te beste yapmayı bırakmış, o tarihten sonra tek ürettiği çalgısal yapıt ‘La folia di Spagna’ üstüne yazdığı yirmi altı çeşitlemedir. Bakır çalgıların çarpıcı kullanımı, tahta üflemelilerin renkleri, yaylıların parlaklığı ve bateri takımının sürprizleri bu çeşitlemeleri son derece alımlı kılmış. www.evinilyasoglu.com ÖLÜMÜNÜN 100. YILINDA SANAL MÜZE’DE ‘Herkes Herkes İçin’ Metin Aydoğan’ın ‘Ülkeye Adanmış Bir Yaşam: Atatürk ve Türk Devrimi’ adlı son kitabından burada söz etmiştim; Nilgün şimdi onu bitirmek üzere; okurken kendisini sarsan bölümleri benimle paylaşıyor. Bunlardan birini aktarayım şimdi: ‘‘Gelişmenin amacı, insanları birbirine benzer kılmaktır.(...) Dünya birliğe yürüyor; insanlar arasında sınıf, derece, aktöre, giyim kuşam, dil, ölçü ayrımı gittikçe azalıyor. Tarih, yaşam kavgasının ırk, din, ekin ve eğitim yabancılaşmaları arasında olduğunu gösterir.(...) Düşünce olarak benimsediğimiz dayanışma kuramının gereklerini, uygulamada, toplumsal kazanımlar adı altında toplayabiliriz. Bu kazanımlara, devlet toplumculuğuna yaklaşarak varılabilir. Bu yol, yasa yoludur. Örneğin, iş yasası, kentlerde ve işyerlerinde sağlığı koruma yasası, bulaşıcı hastalıklara karşı koruma yasası, işçilerin yaşlılık ve kazalara karşı korunması yasası, hasta ve yoksul yaşlılara yardım yasası, çiftçi sandıkları yasası, ucuz konut yapılması yasası, okullarda öğrencilerin yararlanacağı ortaklıkların kurulması yasası, bu gibi kuruluşlara devlet bütçesinden yardım. Bu ve buna benzer yasalar çıkarılıp uygulanır. Dayanışma, bu toplumsal önlemlerle sağlanmış olur. Başkasına yapılan iyilik, bize de iyiliktir; başkasına yapılan kötülük bize de kötülüktür. Bu nedenle, iyiliği sevmek, kötülükten kaçınmak gerekir. Yaptığımız işler, çevremize sevinç ya da acı biçimde yansır. Buysa bize bir bilinç görevi yükler. Dayanışma. Bizi başkalarına karşı hoşgörülü kılar. Çünkü başkalarının kusurları, genellikle, bizim de istemeyerek bu suça ortak olduğumuzu gösterir. Sonuç olarak dayanışma, ‘herkes kendisi için’ yerine ‘herkes herkes için’ düşüncesini getirir. Bu düşünce toplumsaldır, ulusaldır, en geniş ve yüce anlamında insancadır.’’ Başka bir yerdeyse şunları söylemiş Ulu Önder: ‘‘Devlet, ülkenin güvenlik ve savunması için, karayollarıyla, demiryollarıyla, limanlarla, deniz araçlarıyla, telgraf ve telefonla, tarım ve hayvancılıkla, her türlü taşıtla, ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle yakından ilgilenmeli, onları korumalıdır. Saydığım değerler, ülke yönetiminde ve savunmasında toptan, tüfekten, her türlü silahtan daha önemlidir. Özellikle para, bütün öbür araçların üstünde bir varlık silahıdır.’’ ??? 19231938 arasında, Türk Lirası Amerikan lirasına hemen hemen denktir; Atatürk’ün hastalığının ağırlaştığı son dört ayda birden bu denge bozulmaya başlar. Küba’daysa, şu anda, ulusal para peso dolardan daha değerli. Bunu sağlamadan ulusal egemenlik ve bağımsızlık gerçekleştirilebilir mi? Bugün varsayımsal AB üyeliği uğruna yukarıda sözü edilen bütün kavramlara, bütün ilkelere sırtını döndü ülke yöneticileri, işleyimcileri, etki ve yetki sahipleri; oysa bunlar yalnız güzelim Türk halkı için değil, bütün insanlık için altın değerinde saptamalardı. Nitekim, Atamızın bu kusursuz bakışını benimseyip var güçleriyle yaşatmaya çalışanlar, Fidel, Chavez, Morales ve benzerleri, paraya tapanların hepimize dayattıkları amansız, acımasız yarışın yerine yeniden dayanışmayı geçirdiler, sağlamlaştırmaya çalışıyorlar. ??? Küba Dostluk Derneği’nde unutulmaz bir konuşma yapan Prof. Dr. Pedro A. ValdesSosa, fırsat düştükçe, ‘‘Küba’da toplumsal, bilimsel kurumlar arasında yarış değil, ‘dayanışma’ vardır’’ diye yineledi. Chavez, geçen gün, ‘‘Avrupa da, Amerika da, insanları köleleştirdikleri için diz çöküp yüksek sesle özür dilemelidir; bugünkü Amerikancı yaşama biçimi, bütün insanlığı ölüme götürür’’ dedi. Bakalım dönülmez noktaya gelmeden bu uyarıları dinleyebilecek, koyunlar gibi kendi bacağımızdan asılma şaşkınlığının yerine “Herkesin herkesi gözeterek” yaşaması sevincini geçirebilecek miyiz? bonaran?yahoo/hotmail.com İstanbul ressamı Mıgırdiç Civanyan Kültür Servisi Eczacıbaşı Sanal Müzesi, Mıgırdiç Civanyan’ı (1848 1906) yüzüncü ölüm yıldönümü nedeniyle 75 yapıtının görüntüsüne yer verilen retrospektif bir sergiyle anıyor. Küratörlüğünü Garo Kürkman ve Haşim Nur Gürel’in üstlendiği ‘Ölümünün 100. yılında, İstanbul Ressamı Mıgırdiç Civanyan seçkisinde, ressamın ‘Kız Kulesi’, ‘Fenerbahçe’ ve ‘Boğaziçi’ gibi ele aldığı başlıca temaları vurgulanırken sanatçının yeniden gündeme taşınması amaçlanıyor. Garo Kürkman, Givanian’ın resimlerini şöyle anlatıyor: ‘‘Civanyan doğa resimleri, daha önce değinildiği gibi, İstanbul ve çevresindeki nefis doğayı, Boğaz ve Haliç’in herkese aşina deniz manzaralarını gösteriyordu. Onun hayal ve zevk ürünü, az veya çok dekoratif unsurlar içeren kompozisyon manzaralarındaki geniş fırça darbeleriyle yaşam bulan ağaç ve çimenler, gökyüzünde yüzen bulutların pırıltılı etkileri, onun yadsınamaz sanatçı yeteneğinin ve çok renkliliğinin kanıtlarıydı, ve zamanın usta tiyatro ressamına özgün nitelikleri daha da süzülmüş ve doğaya uyum sağlamış olarak ortaya çıkarıyordu.’’ Haşim Nur Gürel ise ressamı şu sözlerle tanımlıyor: ‘‘Önemli olan onun özellikle İstanbul’u ve Boğaziçi’ni belgeleyen bazı yapıtlarında ulaştığı pentür kalitesi yüksek, şiirsellik içeren resim icralarıdır... Ressam bazı gözde konularını müşterilerinin talepleri nedeniyle çok yinelemiştir ve bunun için de bugün eleştirilebilir ve bu tarz çalışmaların arasında daha az başarılı olduğu bazı işlerinin de olduğu muhakkaktır; ancak onun son çözümlemede yetenekli ve sağduyulu gerçek bir ressam olduğunu söyleyebilmemize olanak tanıyan ve bunu kanıtlayan çok sayıda başarılı işi de günümüze ulaşmıştır.’’ (www.sanalmuze.org) zimle paylaştı. En zor pasajları söylerken bile bizden hiçbir şeyi gizlemedi. İçindeki yaşama coşkusunu dinleyicisine böylesine aktarabilen çok az sanatçı vardır. Onun dinleyicisi olmak da bir ayrıcalıktı. Freiburg Barok Orkestrası’nın Bartoli’nin eşliği dışında çaldığı yapıtlar ara Leyla Gencer Şan Yarışması yine gündemde Unutulmuş operaların ortaya çıkması konusunda Leyla Gencer’in adı da 20. yüzyıl tarihine altın harflerle yazılacak. Hem de Donizetti, Verdi gibi bestecilerin kenarda kıyıda kalmış operalarını kazandırdığı ve ilk temsillerinde başkadın rolünü üstlendiği için. Ara sıra sanat dünyamızın kendisine şu soruyu sorması gerekir: ‘‘Sahi biz Leyla Gencer’in değerini ne kadar biliyoruz?’’ Aydın Gün’ün gayretiyle Yapı Kredi’nin başlattığı Leyla Gencer Yarışması’na bile zorlukla sahip çıkabildik. 1995’te başlatılan yarışma son kez beş yıl önce yapılmıştı. Neyse ki İKSVBorusan işbirliği, Doğuş Grubu, Garanti Bankası ve Dışişleri Bakanlığı’nın katkılarıyla bu yarışma yeniden yaşama kavuşuyor. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen yarışmanın ön elemeleri için Leyla Gencer başkanlığında La Scala’da oluşturulan jüri, haziran ayı boyunca üst üste toplanarak dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen 162 başvuruyu değerlendirmiş. İstanbul’daki elemelere katılmaya 40 yarışmacı hak kazanmış. 2627 Ağustos’ta çeyrek final yapılacak. 28 Ağustos’ta 6 finalist belirlenecek. 30 Ağustos gecesi Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde finalistlerin gala konseri Aya İrini’de yer alacak. Gazetemiz yazarlarından ŞÜKRAN SONER, İstanbul Milletvekili SHP Genel Sekreteri AHMET GÜRYÜZ KETENCİ, PYOTRNİNA SHEVCHİK’in torunu, DEVRİMNATALYA KETENCİ’nin oğlu oldu. Bahçelievler Medikal Hastanesi’nde dünyaya gelen bebeğe ERDEM adı verildi. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI KOZAK YAYLASI’NDA AYDINLANMACILAR BULUŞUYOR 5 Ağustos 2006 Saat: 11.30 Zeytin ülkesi; İDA ÇINARI MEHMET BAŞARAN’ın dört yirmisini kutlayacak. Konuşmacılar: KOOPC’DEN KUTLAMA Kooperatifimizin Yönetim Kurulu Üyesi, Gazetemizin Yazarı Sayın SAMİ KARAÖREN, BAHATTİN FIRTINA, OSMAN ŞAHİN, İSMAİL ERTEN Kutlamaya katılmak isteyenlerin 2 Ağustos’a dek yer ayırtmaları gereklidir. Türküler: Devrim, Özgür CAN İletişim: Nail Sönmez 0 266 324 24 07 / 324 21 51 İsmail Erten 0 266 348 72 27 TC YÜKSEKÖĞRETİM KURULU ÖĞRENCİ SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ BAŞKANLIĞI’NDAN DUYURU 2006 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS) Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzunda Yer Alan Programlardan Tercih Yapma Hakkı Olan Adayların Dikkatine! 2006 ÖSYS Yükseköğretim Programları ve Kontenjanları Kılavuzu sayfa 134’te Tablo 6A’da yer alan Aile ve Tüketici Bilimleri programının puan türü EA2 olacaktır. Ayrıca Sayfa 138’den başlayıp 142’de sona eren Tablo 6B’de Aile ve Tüketici Bilimler programı sehven yer almıştır. ACI KAYBIMIZ Sosyaldemokrat Halk Partisi Ordu İl Başkanımız Çok değerli kardeşimiz ŞÜKRAN SONER büyükanne oldu. Cumhuriyet topluluğu bir üye daha kazandı. Kendisine, torunu ile anne ve babaya sağlıklı, mutlu ve aydınlık günler dileriz. KOOPC YÖNETİM KURULU kaybettik. Demokrat ve ilerici bir insanı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Acımız sonsuzdur. Merhuma Allah’tan rahmet, başta ailesi olmak üzere bütün dostlarına ve partililerimize başsağlığı diliyoruz. MURAT KARAYALÇIN SHP Genel Başkanı ZEKİ YAŞAR TİRYAKİ’yi ÖSYM BAŞKANLIĞI Basın: 36812 ÖĞRENCİ SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ’NDEN DUYURU DOÇENT, DOKTORA ve YÜKSEK LİSANS ADAYLARININ DİKKATİNE 1 Eylül 2000 tarih ve 24157 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Doçentlik Sınav Yönetmeliği’nin 5. maddesi uyarınca, doçent adaylarının Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı’na (ÜDS) girmeleri gerekmektedir. Bu sınav ile ilgili bazı bilgiler aşağıdadır: 1. ÜDS Alman, Fransız ve İngiliz dillerinde fen bilimleri, sağlık bilimleri ve sosyal bilimler olmak üzere üç ayrı alanda, yılda iki kez Mart ve Ekim aylarında; Adana, Ankara, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, İstanbul, İzmir, Konya, Malatya, Samsun, Sivas, Trabzon ve Van illeri ile Lefkoşa’da, merkezi olarak Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılacaktır. 2. 2006ÜDS’nin ikinci uygulanma tarihi 8 Ekim 2006’dır. Başvurular 24 Temmuz 2 Ağustos 2006 tarihleri arasında üniversite rektörlüklerine yapılacaktır. 3. ÜDS’de 100 üzerinden 65 veya daha fazla puan alan doçent adayları başarılı olacaklardır. 4. Yabancı dil koşulunu karşılamak için, doktora ve sanatta yeterlik sınavına girecek adayların da ÜDS’ye girmeleri ve 100 üzerinden 50 veya daha fazla puan almaları gerekmektedir. 5. Üniversitelerarası Kurul’un 27.04.2003 tarihli toplantısında; Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği’nin 21 ve 29. maddelerine göre Doktora ve Sanatta Yeterlik sınavlarında ÜDS ile birlikte, KPDS sınavının da kabulüne, doktora yeterlik sınavına girebilmek veya sanatta yeterlik çalışmasını sonuçlandırabilmek için ÜDS veya KPDS sınavlarından herhangi birinden en az elli (50) puan alınması gerektiğine karar verilmiştir. 6. ÜDS sonuçları yüksek lisans programlarına giriş için de kullanılabileceğinden, lisans programı mezunu ile lisans programlarının son sınıfında veya son sınıftan bir önceki sınıfta okuyan öğrenciler de bu sınava girebileceklerdir. Ancak bu öğrencilerin ilgili üniversiteden yüksek lisans programları için ÜDS sınav sonuçlarının kullanılıp kullanılamayacağını öğrenmeleri gerekmektedir. ÖSYM BAŞKANLIĞI Basın: 34465 İSTANBUL 1. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN İFLASIN KAPATILDIĞINA DAİR İLAN Dosya No: 2005/10 Müflisin Unvanı: HelinMiraj Deri ve Tektsil Sanayi Tic. Ltd. Şti. Ticaret Siçil No: İstanbul421551/369133 Müseccel Adresi: Kartaltepe Mah. İncirli Cad. Akbulut İş Mrk. Zemin kat No: 4/Bakırköy. İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2004/338 Esas sayısıyla 27.04.2005 günü saat 15.35’te iflası açılan yukarıda sicil numarası ve unvanı yazılı şirketin iflası, aynı mahkemenin 2006/383 Esas, 2006/433 Karar sayısıyla 18.07.2006 tarihinde İİK’nin 254. maddesi gereğince kapatılmıştır. İİK’nin 166. maddesi gereğince ilan ve tebliğ olunur. 24.07.2006 Basın: 36716 Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. AHMET ŞAHİN CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle