23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 TEMMUZ 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER 8.4 milyon dolarlık vurgun yapan ‘un çetesi’nin yöneticisi sıkı sıkı uyardı ama telefon dinlemeye takıldılar GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU ‘Çatır çatır buğday çekiyoruz’ ? Telefon kayıtlarına göre olmayan unu satarak devleti dolandıran örgütün yöneticisi Kadir Yücel, fabrika sahiplerine olayın ortaya çıkma riski taşımadığını savunurken kendileriyle birlikte olduğunu öne sürdüğü generalin de halen görevde olduğunu iddia etti. İLHAN TAŞCI ‘Çözülme’ ve Bir Olanak Dünya Ticaret Örgütü toplantısı çöktü. Böylece, gelişmekte olan ülkelerin (çevre ülkeleri) eline, yine ekonomik gelişme açısından bir olanak geçti. Bu ülkeler, bir önceki sanayileşme olanağını 1930’larda, yine küreselleşme çözülürken elde etmişlerdi. Tüzmen: 19 memur hakkında işlem yapılıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Edirne’deki ‘‘un çetesi’’ yolsuzluğu ile ilgili çalışmanın tamamen Gümrük Teftiş Kurulu tarafından sonuçlandırıldığını bildirdi. Edirne gümrüklerindeki yolsuzluk olayının bir ihbar üzerine ortaya çıktığını ve derhal Gümrük Teftiş Kurulu’nun görevlendirildiğini anlatan Tüzmen, ‘‘Gerekli dinlemelerin, izlemelerin yapılması için de Edirne Emniyeti ile de ortak çalışılmıştır. Tamamıyla bizim arkadaşlarımız tarafından yapılan bir çalışma’’ dedi. Müfettişlerin olay ile ilgili çalışmaları tamamlayarak dosyayı Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı’na intikal ettirdiğini bildiren Tüzmen’in verdiği bilgiye göre müfettişler, 7’si muayene memuru, 1 şef ve 11 memur olmak üzere 19 memur hakkında adli işlem yapılmasını istedi. lirlendi. Yücel’in, müfettişlerin de hayali ihracat suçlamasıyla hakkında dava açılmasını istediği Salih Akça ile yaptığı telefon görüşmesinde ilginç diyaloglar yaşandı. Salih Akça, ‘‘işin acemisi olduklarını, eğer başları ağrırsa altından kalkamayacaklarını, fabrikalarının elden gideceği” çekincesini dile getirirken, Yücel’in ‘‘bu işte başağrısı olmadığını, işin dört dörtlük olduğunu ve kablolu telefondan görüşmeleri” gerektiğini anlattığı ka ANKARA Gümrük Teftiş Kurulu'nun ortaya çıkardığı sahte belgelerle olmayan ‘‘unu” ihraç etmiş gibi göstererek devletten 8.4 milyon dolar haksız kazanç sağlayan çete yönetici ve üyeleri, telefon dinlemeye takıldılar. Örgüt yöneticisinin, organizasyona dahil etmek istediği un fabrikası sahiplerini ‘‘Bu işi gümrükte paşa yapıyor. Güzel olmasının sebebi yukarıdan ya pılması” sözleriyle ikna etmeye çalıştığı belirlendi. Örgüt yöneticisi Kadir Yücel’in fabrika sahiplerine olayın ortaya çıkma riski taşımadığını savunurken kendileriyle birlikte olduğunu öne sürdüğü generalin de halen görevde olduğunu iddia etti. Gümrük Teftiş Kurulu’nun hazırladığı vurgun raporunda, bin un fabrikasının da dahil olduğu hayali ihracatçı ‘‘un çetesi” yönetici ve üyelerinin telefon konuşmaları ayrıntılı olarak yer aldı. Raporda, organizasyona yeni fabrikalar kazandırmaya çalışan ve örgüt lideri Mehmet Ferah Kaya ile fabrika sahipleri arasında köprü görevi üstlenen Kadir Yücel'in ‘‘ikna” yöntemleri ortaya konuldu. Kadir Yücel, şirket sahipleri ile yaptığı görüşmede, bol bol beyanname dağıttılarını, ‘‘milletin çatır çatır buğday çektiğini, işlerin patır patır yürütüğünü” anlatırken, büyük olmanın bir bedeli olduğu ve bunun da kolay olmadığını söylediği be yıtlara geçti. Telefon kayıtlarına göre, Akça’nın, 300 milyar kazanmak için 2 trilyon liralık fabrikanın elden gidebileceği korkusunu yaşarken ‘‘çok korktuğunu, bir tane olabileceğini ama iki, üç, dört böyle devam edilemeyeceğini, en azından biraz mal yürümesini, çok günah olduğunu” söylediği belirlendi. Bunun üzerine Kadir Yücel'in bunların yüzyüze konuşulması gerektiğini belirterek ‘‘Bu işimizi general yapıyor ve şu anda görevde. Onun için burada risk yok. Bu işte akılsız yürümüyoruz. Alt yapı üst yapı var” dediği rapora yansıdı. Kadir Yücel’in Akça'ya ‘‘sen cesaretli olmazsan işini yenemezsin” tavsiyesinde bulunduğu tespit edildi. Sürekli kriz... Dünya Ticaret Örgütü 1995’te kurulduğundan bu yana kriz içinde. Seattle, Cancun, Meksika toplantıları hep ‘‘tıkandı’’, ‘‘çöküyor’’ saptamalarıyla geçti. DTÖ, daha 1999 Seattle toplantısını yapmaya hazırlanırken, zamanın gerisinde kalmış bir yapıntıydı; küreselleşmenin ürünüydü, ama sürecin sonunda doğmuştu. ‘‘Süreçte’’, 1981’de tasarlanan, 1986’da yaşama geçirilen, 1996’da tamamlanan Uruguay Raundu, küresel serbestleştirme anlaşmaları belirleyici oldu. Bu raunt tamamlanırken ABD önderliğindeki gelişmiş (merkez) ülkeler, süreci kalıcılaştırmak için DTÖ’yü ve sürecin anayasası olarak nitelenen MAI’yi (çok taraflı ticaret ve yatırım anlaşması) devreye sokmak istediler. Ancak Asya kriziyle birlikte küreselleşme süreci tıkanmış, salt ekonomik değil siyasi alanda da bir çözülme başlamıştı. Çözülme Çin ve Hindistan’ın yükselmesiyle daha da hızlandı, 11 Eylül 2001’den sonra da genelleşti. MAI’nin büyük tepki çekerek küreselleşme karşıtı direnişin genelleşmesinde bir katalizör rolü oynamış olması DTÖ’nün geleceği açısından iyi bir işaret değildi. DTÖ Seattle toplantısı (1999) şiddetli küreselleşme karşıtı protestolar altında çöktü; Doğu Bloku’nun çökmesinden 10 yıl sonra antikapitalist söylem yeniden yayılmaya, taraftar bulmaya başladı. 2002’de DTÖ Cancun toplantısı, dünyanın artık ne kadar değiştiğini gösteriyordu. Brezilya, Çin, Hindistan, Güney Afrika, merkez ülkelerin DTÖ yönetimindeki tekeline karşı blok oluşturdular, diğer çevre olan ülkelerin de katılımıyla, blok G21’e dönüştü. G21, ABD’nin 11 Eylül’ü ertesinde, ‘‘Ya bendensin ya bana karşı’’ tehdidine direndi, Cancun toplantısı sonuç vermedi, DTÖ de bir daha iflah olmadı. Özetle; 199799 mali krizleri, onu izleyen borsa çöküşü, 11 Eylül sonrası ABD dış politikasında ortaya çıkan imparatorluk projesi, küreselleşme sürecinde bir çözülmenin başladığını gösteriyordu. Pazartesi günü DTÖ’nün çökmesi hem bu çözülmenin ürünü hem de bunu hızlandıracak bir gelişme. ‘Arasan bulamazsın bu işi’ Kadir Yücel'in firmasını organizasyona dahil etmeye çalıştığı Mehmet Süme’ye ‘‘Böyle bir işi Türkiye'de arasa bulamayacağını, bunun çok derin mercilere ulaştığını” söylediği saptandı. T CY ÇÖZÜM OLMADI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Magandayı ceza da durdurmuyor EMİNE KAPLAN 1 Akdağ’ın akrabasına jet atama .5 YILDA YÜKSELDİ Haber Merkezi Erzurum’da 11 yıl boyunca kadrolu imamlık yaptıktan sonra, Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’nde kayıt memuru görevine getirilen, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın akrabası Hüseyin Kutan, 1.5 yılda Gümüşhane Kültür ve Turizm Müdür Yardımcılığı’na terfi etti. İmam hatip mezunu olan Kutan, 1993’te Erzurum Müftülüğü emrine imam olarak atandı. 11 yıl imamlık yapan Kutan, bu sırada Atatürk Üniversitesi’ne bağlı Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Tezhip Anasanat Dalı’ndan 2000’de mezun oldu. Akrabası olan Akdağ’ın AKP’den seçilmesi ve sağlık bakanı olması üzerine yıldızı parlayan Kutan, Erzurum Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’ne memur olarak atandı. Sakalını kesen Kutan, 1.5 yıl kayıt memurluğu yaptıktan sonra terfi etti. Kutan, Gümüşhane Kültür ve Turizm Müdür Yardımcılığı görevine Bakan Atilla Koç’un 7 Temmuz 2006 tarihli yazısıyla atandı. Kutan, Akdağ’ın annesinin dayısının oğlu olduğunu, ancak kurum değiştirmesinde ve terfisinde torpil olmadığını savundu. Kutan, ‘‘Sağlık Bakanı’nın akrabası olmaktan zarar gördüm. Aslında pozisyonumun Ankara’da bir daire başkanlığı olması gerekir’’ dedi. ANKARA Son dönemde maganda kurşunu ve törenamus gerekçesiyle yaşamını yitiren ve yaralanan kişi sayısında artış gözlenirken AKP hükümeti, bireysel silahsızlanmaya ilişkin girişimleri dikkate almıyor. Yeni Türk Ceza Yasası, töre ve maganda kurşununa ömür boyu hapse kadar ağır ceza getiriyor. Ancak yeni uygulanmaya başlaması nedeniyle yasa, şimdilik soruna çözüm getirmiyor. Son dönemde maganda kurşunu ile birçok kişinin yaşamını yitirmesi, Türkiye’deki kontrolsüz silah kullanımı, ruhsatsız silahlanma sorununu yeniden gündeme taşıdı. Yeni Türk Ceza Yasası ile maganda kurşunu ile töre cinayetlerine ağır cezalar getirildi. Ancak yasanın son 1 yıldır yürürlükte olması nedeniyle sorunun çözümünde etkili olmadığı dile getiriliyor. Yasayla düğün, nişan törenlerinde ve maçlardan sonra sevinç gösterileri sırasında havaya ateş ederek insanların ölümüne neden olanlara ‘‘olası kast’’ suçu kapsamında 20 yıl hapisten ömür boyu hapis cezasına kadar ağır cezalar verilmesi öngörülüyor. Töre cinayetleri ‘‘nitelikli adam öldürme’’ kapsamına alındı, ancak namus cinayetlerinin aynı suç kapsamına alınmasına AKP karşı çıkıyor. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Adem Sözüer, daha önce bu tür olaylar için dikkatsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle adam öldürme suçuna göre yaptırım uygulandığına, suçluların 12 yıl hapis yattıktan sonra cezaevinden çıktığına dikkat çekti. Yeni yasanın toplum tarafından bilinmediğini vurgulayan Sözüer, ‘‘Bu konuda son 1 yıl içinde verilmiş kararlar var, ancak bunlar Yargıtay aşamasında olduğu için henüz uygulanmadı. Bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi lazım” dedi. Çöktü, iyi oldu! İşin özü şu: Çin ve Hindistan’ın yükselmeye başlamasıyla birlikte, çevre olan ülkelerin dünya ticareti içindeki payları yüzde 30’u geçti. Bu, kapasite fazlası/talep yetersizliği sorunuyla boğuşan merkez ülkelerin sanayileri açısından yaşamsal öneme sahip bir pazar. Merkez ülkeler, bu pazarların, tarım dışı sektörlerde (sanayi ve hizmetler) tümüyle serbestleştirilmesini istiyorlar. Bu gerçekleşirse, çevre olan ülkelerin sanayilerinin, merkez ülkelerin, daha yüksek rekabet gücüne sahip sanayileri karşısında dayanma şansı yok. Hizmet sektörleri de (banka, sigorta, borsa) çok daha büyük sermayeyi harekete geçirebilen merkez ülkelerin sermayelerinin eline geçecek. Hem de merkez ülkelerin işine yarayacak bir kapasite yıkımı yaşanacak. Aslında, çevre ülkelerin (işbirlikçi/komprador/fasoncu vb.) sermaye sınıfları bu oyunu oynamaya hazır. Yeter ki kendilerine, borç ödemelerini, sanayi malları ithalatlarını destekleyecek dövizi girdisini sağlayacak ihracat olanakları sağlansın. Bu nedenle de merkez ülkelerin tarım piyasalarındaki desteklerin ve korumaların kaldırmasını istiyorlar. Ancak küreselleşme döneminde merkez ülkelerde gelir dağılımı iyice bozuldu, çevreden gelecek tarımsal ithalatın yaratacağı yıkımın getireceği ek işsizliği, iç talepte daralmayı eklemek, uluslararası ilişkilerin sertleştiği bir dönemde tarım gibi stratejik alanlarda dış bağımlılığı arttırmak istemiyorlar; hiçbir şey vermeden, çevrenin pazarlarını açmak, çevrenin sermaye sınıfını intihara sürüklemek istiyorlar. DTÖ pazarlıklarını bu çelişki çökertti. Şimdi, çevre olan ülkelerin kısa dönemde bir gelir kaybı olacak, ama orta ve uzun dönemde bir sanayileşme atılımı yapma olanağı da elde ediyorlar. Ancak ben, artık bayatlamaya başlayan neoliberal görüşleri, teori taklidi yapan ‘‘karşılaştırmalı üstünlükler’’ ideolojisini terk etmezlerse bu olanağı kullanabileceklerini sanmıyorum. Gerçekten de bir süredir, DTÖ’den kaçanlar, çoğu zaman ağır siyasi imtiyazları de içeren ikili anlaşmalara takılıyorlar. Küreselleşme aksamaya başlayınca, merkez ülkeler, çevre ülkelerin pazarlarını, 2003 sonunda sayıları 200’e ulaşan, 2005 sonunda 300’u geçen ikili anlaşmalarla paylaşmaya giriştiler. Çin de Latin Amerika, Asya ve Afrika’daki girişimleriyle bu yarışa katıldı. Küreselleşmenin çözülmekte olduğunun bir diğer göstergesi... Artık yeni bir döneme girdik, yeni şeyler söylemek gerekiyor... Ayakta kalabilmek için... ergin.yildizoglu?gmail.com namikzafer@yahoo.com Bakandan pahalı ilaç itirafı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Başesgioğlu’nun verdiği bilgiye göre SSK eczanelerinin kapatılmasından sonra kurumun ilaç giderleri katlanarak arttı AYŞE SAYIN ‘Bireysel silahlanma durdurulmalı’ CHP Niğde Milletvekili, TBMM Adalet Komisyonu üyesi Orhan Eraslan, yasal düzenlemelerin bu tür olayların önlenmesinde önemli bir etkin olduğunu belirterek ‘‘Ama tek başına yasayla suç işlemeyi önleme olanağı yok’’ dedi. Türkiye’nin hızla silahlanan bir ülke haline geldiğine dikkat çeken Eraslan, ‘‘Bireysel silahlanmayı durdurmak gerekiyor’’ dedi. Eraslan, silah ruhsatı alınmasının zorlaştırılması, ruhsatsız silah kullanımına verilecek cezanın da arttırılması gerektiğini vurguladı. ANKARA AKP hükümeti IMF talimatıyla ‘‘sağlıktan’’ tasarruf yoluna giderken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu, SSK eczanelerinin kapatılması ve hastanelerin de Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi nedeniyle ilaç giderlerinin katlanarak arttığı itirafında bulundu. Başesgioğlu, CHP Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in son 5 yıllık dönemde yapılan ilaç harcamaları, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri sonrasında ilaç harcamalarının miktarına ilişkin soru önergesine verdiği yanıtta, SSK’lilerin dışarıdaki eczanelerden ilaç alması sonrasında, giderlerin katlanarak arttığını ortaya koydu. Başesgioğlu’nun verdiği bilgiye göre kurumun 2001 yılındaki ilaç gideri 992 milyon YTL, 2002 yılında 1.8 milyar YTL, 2003 yılında 2.1 milyar YTL oldu. 2001 yılında dışarıdaki eczanelere ödenen miktar ise 221.6 milyon YTL. 2002 yılında 324.7 milyon, 2003 yılında 439 milyon YTL ödeyen SSK, 2003’te 439 milyon YTL’de kalırken, hastanelerin ve eczanelerin kapatılması nedeniyle 2004 yılında eczanelere ödenen miktar 2.6 milyar YTL’ye yükseldi. Bu rakam 2005 yılında 3.5 milyar YTL’ye ulaşırken, 2006 yıl sonu tahmini ise 4 milyar 901 milyon YTL. Başesgioğlu, ilaç giderlerindeki artışı ise şöyle anlattı: ‘‘Kurum sağlık birimlerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi üzerine kurum eczaneleri kapatılmış ve sigortalıların ihtiyacı olan ilaçlar anlaşmalı eczanelerden temin edilmeye başlanmış tır. Bu şekilde ilaçlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın sektörle imzaladığı protokol esaslarına göre belirlenen kamu fiyatları üzerinden temin edilmeye başlanmıştır. Bu nedenle de kurumun ilaç giderlerinde bir artış olmuştur.’’ Başesgioğlu’nun verdiği bilgiye göre 2005/2006 Mayıs ayına kadar en çok para ödenen ilaçlar ağrı kesiciler ile ABD İlaç ve Gıda Dairesi tarafından ‘‘karaciğer yetmezliğine’’ neden olduğu gerekçesiyle yasaklanan ‘‘Ketek’’ adlı ilaç oldu. TTB’den Bakan Akdağ’a yanıt: Reha Mağden’e yıllar sonra Cihangir’de kiralık ev ararken emlakçide rastlamıştım. O da ev arıyordu. Yılların eski dostları gibi hemen konuşmaya başladık. Ben ondan bir önceki kuşaktandım. Reha, Ankara’da Cumhuriyet Lisesi’nde kardeşim Fatih’le birlikte okumuştu. Ordu milletvekili Hamdi Mağden’in oğluydu. Solcuydu. Fatih’le birlikte DevGenç’in liselileri olan Devrimci Liseliler Birliği’nde (DevLis) etkinliklere katılıyordu. Cihangir’de karşılaştığımızda Fatih’i sormuştu. Ayvalık’ta Reha’nın ölüm haberini alınca Fatih, ‘‘Ah!!!’’ dedi, çünkü ikisi de istedikleri halde bir türlü buluşamamışlardı. Reha çok özel bir insandı. Üslubuyla, yaşama dair felsefesiyle, duyarlı kişiliğiyle, özgürlükçü tutumuyla, haberciliği hiç bırakmayan gazeteciliğiyle, duyarlı ve etkili kalemiyle özel bir insandı. Reha, içmeyi ve dost sohbetini severdi. Hiçbir zaman gelecek hesabı Reha Mağden Çok Özeldi içinde olmadı. İnandığı gibi yaşar ve inandığını savunurdu. ??? İktidarla olan ilişkisini ne güzel anlatmıştı Murat Uyurkulak’la yaptığı söyleşide: ‘‘İktidar olan şeyi küçümsemezsen zaten kendini ezik hissedersin. Ben hayatım boyunca iktidarları küçümsedim, çünkü çok iyi biliyorum ki, beni bana rağmen yönetiyorlar. Ve ben onlardan daha iyiyim, daha ahlaklıyım; çünkü daha iyi hayallerim var. Dik durmak ve kışkırtmak için her gerekçem var yani...’’ Reha içerdi. Kadınlarla iliş kileri de inişli çıkışlıydı. Kendisine içme diyenlere verdiği cevabı da şöyle anlatmıştı: ‘‘Ben niye vazgeçeyim ki şaraptan, alkolden? Alkol verimliliği çok yükselten bir şey, çünkü senin dünyayla olan ilişkinde aldığın gardları alçaltıyor, dünyaya saldırma imkânı veriyor. Çünkü dünyaya saldırmadan bir şey yapılamıyor. Ha, belli bir sarhoşluk noktasından sonra hiçbir şey yapamaz hale geliyorsun, ama o da senin affedileceğin bir zaman olsun, o zamana kadar geçirdiğin ve o eşiğe kadar yaptığın şeylerin hatırı için. Ben, benden şikâyet eden kadınlara da onu söylüyorum, diyorum ki oraya kadarki zamanımı değerlendirin, orada iyiydim, orada çok hoşnuttunuz benden, sizi güldürüyordum, ondan sonra da yatıp uyuyorum zaten, kimseye bir zararım yok.’’ ??? Reha, Gürcü olduğunu vurgulamaktan zevk alırdı. Bununla övünürdü de, bu tutumunun ötekileri anlamaya hizmet ettiğini düşünürdü: ‘‘Gürcü kimliğini milliyetçi bir pozisyon olarak değil, hep bir şıklık olarak düşündüm. İnsanın gözü yeşilse güzel bir adamdır, Gürcü ise daha da güzel bir adamdır. Gürcüye sormuşlar, ‘Gürcü olmasaydın ne olurdun’ diye, ‘Mahcup olurdum’ demiş. Bununla birlikte Gürcülük benim için Kürtlerin ya da başka etnisitelerin mücadelesine benzer bir problem değil. Ben Türkiyeli olmayı seviyorum, bu coğrafyayı seviyorum, senkronik bir zemini seviyorum. Gürcülüğün benim yazdıklarıma katkısı bu yeşil gözlü şıklık hikâyesinden kaynaklanıyor olabilir. Ama şöyle bir şey de var: Gürcülük bana yabancı olmayı da öğretti. Ötekilik anlamında yabancı... Öteki olma durumunu öğretti. Öteki olma durumu olduğu zaman, hiçbir ‘suçluya’ karşıdan bakamayacak bir hayatın olur. Gürcü olduğun için kimse seni küçümsemiyor, ama sen biliyorsun yabancı olduğunu. Bunun için cezalandırılman şart değil, ama netice itibarıyla sana toplumda dayatılan bir sürü şeyin, bir sürü ifadenin dışında kalıyorsun. Bunları kabul etmek zorunda olmadığını düşünüyorsun; küçük isyanlar bunlar. Sonuç olarak her türlü ötekiyle empati kurabiliyorsun, dolayısıyla ötekiyle empati kuramayanlara karşı ciddi bir öfke besliyorsun...’’ ??? Reha, hep sağlam duran, dünya malına metelik vermeyen kişiliğiyle hep özel bir insandı. Onda, başka insanlarda olmayan şeyler vardı. Dik başlıydı, bildiğini söylemekten çekinmezdi. İtiraz ederdi, kavga ederdi, söyleyeceğini de söylerdi. Reha’yı çocuk yaşta bir sosyalist olarak tanımıştım. Sosyalistlikten ve itiraz etmekten hiç vazgeçmedi. Hiç boyun eğip sızlanmadı. Onu çok genç yaşta yitirdik. Hızlı yaşadı, hızlı öldü... O bir devrimciydi... Aslolan da buydu zaten... Başarısızlığın faturası doktora İstanbul Haber Servisi Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, İstanbul’un mecburi hizmet alanı kapsamına alınması, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) sağlık politikasını belirleme yetkisinin olmadığı ve bazı uygulamalarında samimi olmadığı yönündeki açıklamalarına, TTB’den sert yanıt geldi. TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Gençay Gürsoy, Akdağ’ın yine TTB ve hekim aleyhtarlığı yaptığını belirterek ‘‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’’nın başarısızlığının faturasının kendilerine çıkarıldığını belirtti. İstanbul Tabip Odası’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan Gürsoy, Akdağ’ın ‘‘İstanbul’u gerekirse mecburi hizmet alanı yaparız’’ açıklamasını şaşkınlıkla karşıladıklarını söyledi. TTB adına yapılan açıklamada, ‘‘AKP, IMF programı doğrultusunda sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi için çalışırken sağlık hizmetlerini çökerten kötü yönetimini maskelemek için bize ve hekimlere saldırıyor’’ denildi. İstanbul Tabip Odası Başkanı Dr. Özdemir Aktan ise sağlıktaki uygulamaların ‘‘sağlık politikasının geleceği düşünülmeden apar topar yapıldığını’’ belirtti. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle