27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 HAZİRAN 2006 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Adnan Varınca’nın yeni resimlerinden oluşan sergisi Tem Sanat Galerisi’nde DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Doğadan doğadışı olana KAYA ÖZSEZGİN ‘Fırtına’dan Taşan Yaşam Sevinci Shakespeare’i yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından yapan unsurların başında yapıtlarındaki evrensel özellikler gelir. 400 yıldır dünyanın dört bir köşesinde okunmalarına, oynanmalarına, yeniden yeniden yorumlanmalarına karşın hep yeni kalmaları, her çağın insanına yeni şeyler söylemeleri bundandır. İnsantoplumdoğa üçgenindeki çelişkilerin irdelenip çözümler üretildiği temel yapıtlardır bu ürünler. Shakespeare’in önemli oyunlarından kimilerini dilimize Can Yücel’in çevirmiş olması, Türkçenin büyük zenginliklerinden birini oluşturur. ‘Bahar Noktası’nda doruğa ulaşan iki büyük dil ustasının mutlu beraberliklerinden biri de ‘Fırtına’dır. ‘Fırtına’, bir deniz kazası sonucu küçük bir adaya düşen insanların yeniden doğainsantoplum, uygarlıkilkellik ilişkileri üstüne düşünme ve düşündürme olanağı buldukları serüvenlerinin anlatıldığı bir oyundur. ‘‘Doğadan doğmacayla gelen ne varsa ortak’’tır doğanın dünyasında. Oysa sermaye dünyasından gelen insan hükmetmek, iktidar kurmak, sömürmek, servet sahibi olmak tutkusundadır. Neredeyse yeryüzü düzeninin yeniden kurulup işletildiği küçük bir deney alanıdır ada. ??? SemaverKumpanya Çevre Tiyatrosu’nun, İstanbul Tiyatro Festivali için hazırladığı ‘Fırtına’, oyunun güncel bir yorumu. Ozon tabakası deliğinden, günümüzün savaşlar içindeki tek kutuplu küresel dünyasına dek oyun metninin güncel genişletmelerle örüldüğü bir sahneleme. Asıl oyun metninin yirmiye yakın kişiden oluşmasına karşın Cinler ve Kölelerin büyük korolara dönüştürülmesiyle 80 kişilik kalabalık bir kadroyla sahneleniyor. Uygarlık ve ilkelliğin temsilcileri olarak Nurullah Ataç’a da pek çok denemesinde esin kaynağı olan soylu Prospero ile ‘‘şenlik görmemiş yabani’’ Kaliban tipleri oyunun iki ana karakteri. Böylesi kalabalık kadro, yönetmen Işıl Kasapoğlu’na, Mehmet Ulusoy oyunlarını hatırlatan karnaval dolu bir sahneleme olanağı sağlamış. Müzik, dans, akrobasi hünerlerinin alabildiğine kullanıldığı, dekor ve kostümün canlı desteğinde, cümbüşlü bir anlatımla dört yüz yıl öncesinin oyunu, bugünün dünyasının sorunlarıyla bütünleştirilmiş. ??? Şöyle de düşünebiliriz: İlk insandan bu yana akan ırmak, insan soyunu dünyanın kölesi olmaktan efendisi olmaya getirdi. İnsansoyu bütün temel sorunlarını çözebilecek olanaklara sahip bugün. İş, o olanakları insandan yana kullanacak erklerin oluşmasında. ‘Fırtına’nın onca cümbüş içinde söylemeye çalıştığı bence bu. Bilgeliğin, erdemin, iyimserliğin, hoşgörünün ve yaşam sevincinin fışkırdığı, yazarın neredeyse insanlık için manifestosu sayılabilecek ‘Fırtına’, bugün de, yarın da evrensel özelliklerini yitirmeyecek, her okunuşunda ve sahnelenişinde yeni açılımlara olanak sağlayacak zengin bir metin. Oyun İstanbul Festivali için hazırlanmış olsa da yalnızca iki kez sahnelenmesi geniş izleyici kitlelerine büyük haksızlık. Dilerim yeni mevsimin açılışıyla ‘Fırtına’ çok daha geniş izleyici kitleleriyle buluşur. Gelin altın kumsala, Girin kol kola! Verin ki dudak dudağa, Yatışsın dünya! turgay?fisekci.com Adnan Varınca’nın resimleri üzerinde düşünülürken dikkate alınması gereken ilk nokta, bu resimlerin doğa kaynaklı olmalarına karşın izleyicide yarattığı izlenimin daha ilk bakışta doğa kaynaklı resimlerde görmeye alışık olduğumuzdan farklı bir etki oluşturmasıdır. Oysa bizzat sanatçının kendisi de böyle bir etki oluşturmaktan yana görünmez. Onun amacı, doğa izlenimlerinden yola çıkan bütün ressamlar gibi, bu izlenimin sınırları içinde kalmak ve ışıkla renk arasında kurulacak plastik uyumu yansıtmaktır. Durum böyle olunca, kestirme bir yorumla, onun sanatını da izlenimci sanatın kapsamına almak, ama daha çok da artizlenimcilerde ya da önizlenimcilerde tanık olduğumuz renkbiçim ilişkileri bağlamında değerlendirmek gerekecektir. Corot ve Courbet’den Cézanne’a uzanan bir çizgi üzerinde gezinmekten hoşlanıyor gibi görünse de, Varınca’nın resimlerine egemen olan estetik bilinç, bu yolu alabildiğine kısaltarak varacağı kişisel hedefi saptamaya yöneliktir. Doğa gerçekliğini gözlemlemek dnan Varınca’nın büyük çoğunluğu doğa nesnelerini konu alan resimlerinde, bu nesnelerin hemen algılanabilen sıradanlığı aşarak resimsel elemanlara dönüşmeleri, yani birer ‘‘nesnedoğa’’ değil, ‘‘nesneresim’’haline gelmeleri, onların ait oldukları doğallıktan sıyrıldıkları, sanata özgü bir doğallığa büründükleri anlamına gelir. A yutçulara gelinceye kadar, az ya da çok, doğrudan ya da dolaylı biçimde doğa kaynaklı resim üretmiş olan sanatçıların, böyle bir ilke çevresinde birleşmiş olmalarına karşın, yaptıklarının farklı olmasındaki nedenleri, yukarıda değindiğimiz sezgiselliğe bağlamaya götürecektir bizi. Aydın Doğan Ödülü’yle buluşma Adnan Varınca’nın yapıtlarından biri. Croce, sanat etkinliğini büyük ölçüde sezgi bilgisi üzerinde temellendirmişti. Bu etkinliğin öznesi olan sanatçı, zihinsel olan mantık bilgisi yerine, içinde fanteziyi de barındıran sezgi bilgisini kullanmaktan yanadır. Sanatçının duyu organları aracılığıyla algıladıklarını sezgisel bir süreçten geçiren yapıtlarına koyması sonucunda ortaya çıkan tasvir (betim), bu aşamadan sonra doğasal bir gösterge olmaktan uzaklaşır, sanatsal boyut kazanır. Adnan Varınca’nın büyük çoğunluğu doğa nesnelerini konu alan resimlerinde, bu nesnelerin hemen algılanabilen sıradanlığı aşarak resimsel elemanlara dönüşmeleri, yani birer ‘‘nesnedoğa’’ değil, ‘‘nesneresim’’haline gelmeleri, onların ait oldukları doğal lıktan sıyrıldıkları, sanata özgü bir doğallığa büründükleri anlamına gelir. Kendisiyle zaman zaman yaptığımız konuşmalarda, Varınca’nın sık sık dile getirdiği şey, doğa gerçekliğini gözlemlemekten duyduğu zevk olmuştur. Tek yaptığı şeyin bu olduğuna ilişkin sade ve takıntısız yorumları, akla hemen C´ezanne’ın bu yöndeki yorumlarını getirmektedir. Bu tür bir doğruculuk, salt so Adnan Varınca’nın son dönem çalışmalarını bir araya getiren bu sergi, Aydın Doğan Vakfı’nın bu yıl resim dalında düzenlediği ödülün ona verildiği bir döneme rastlıyor. Kuşkusuz anlamlı bir buluşmadır bu. Anlamlı olması, yaşayan en eski sanatçı kuşağına mensup bir ressam olmasından çok, Adnan Varınca’nın kimlik ve kişilik gibi, küreselleşen dünyada itibar görmesinin neredeyse eksi puan düzeyinde karşılandığı ve evrenselliğin ‘‘kapılanma’’ olarak değerlendirildiği bir aşamada, bu kavramlara yeniden hayatiyet kazandıracak bir uğraşın temsilcileri arasında bulunmasından kaynaklanmaktadır kanımca. Üstelik, önceki sergilerinde olduğu gibi, bu sergisinde de benimsediği bu ağırlıklı işleve karşın, ‘‘tevazu’’yu elden bırakmıyor gene Varınca, ödülün ona kazandırdığından çok, ilerlemiş yaşına karşın, işini tutkuyla sürdürmenin erdemine inanmış olmanın mutluluğunu yaşıyor. Fırçanın eşlik ettiği renk tutkusudur bu; söz konusu tutku, sanatçısını peşinden sürükledikçe, tartışma götürmeyen ustalığının yeni yapı taşlarıyla örüldüğüne tanık olacağız. (Sergi, 17 Haziran’a kadar görülebilir. Tel: 0212 247 08 99, 234 13 46) KANDAHAR (.. Ben ki yalnız bir adamım evrende Yalnızlık neydi ki yanında evrenin Sordum ‘yal’ nedir yanında evrenin Hiç bileni çıkmadı, bir bileni, neydi? Şimdi ağla, ağla! ağla Bak sonsuzluğa ve yapışkan kedere Uzayıp giden kana bak Kan da hara Usan, bakarken çocuklara ey insan. Göğün altındayız birlikte, unutma! Göğün altında ve birlikte, unutma! Gördüm, bu alçalmışlıkta o şeyi Ölü minik gövdeler, korku fışkıran Damarlarından korku fışkıran, düm Göğün altındaydık birlikte gör düm. Gülen göz, bakan göz, seven göz, Gör, akan kanda boğulanı Afgan’da Kan da! kan da! Kan da har da.! kan Gördüm göğün altında, bu alçaklıkta Ağladım yürüdüm ağladım yürüdüm Düm lü ağ lü düm lü ağ lü düm lü ağ! Göğün altındaydık birlikte, ki gördüm Tanrıları büsbütün unutmuştu onları Nefes nefese Afgan’da bir ceylan o Çığlık çığlığa Afgan’da öldürüldü o Öldürüldü kaç, tım kaç denizine kan Oradan buzullara, oradan da mağmaya Daha gideyim istedim daha diplere Bu yok olası dünyadan daha diplere Toprağın üstündeyiz birlikte, ey gök Aklımı koru bu yapışkan cinnetten. Gülen göz, bakan göz, seven göz... Gör öleni, yok olup gideni Afgan’da İnci diş, mercan diş, gülen ağız Hazırla beni tek ve sonsuz gülüşe Demek ki yalnız insanlarız, öyle mi? Milyarlarca yalnız insanız evrende Kim kime sorsa yalnız bu evrende Koy bileni çıkmasın yal nedir evrende.) Tuğrul Keskin İnsanın iç burkan acısı ARİF DAMAR PORTRE/ TUĞRUL KESKİN 5 Mayıs 1960, Iğdır doğumlu şair. İzmir Atatürk Ticaret Lisesi’nden 1977’de mezun oldu. Muğla İşletme Yüksekokulu’nu yarıda bırakarak çeşitli işletmelerde yöneticilk yaptı. İlk şiirleri 1981’de Yaba (Ankara) dergisinde çıkmıştı, diğer şiirleri Ütopya, Kunduz Düşleri, Yarın, Dönemeç, Broy vd. dergilerinde yayımlandı. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Akdeniz Şairleri Derneği üyesidir. Eserleri (Şiir): Bir Suyun Kıyısında (1984), Kırılan Kar Sesi (1988), Babek (1990), Tacir ve Cinayet (1994), İpekler Çoğaltmaya (1999), Beşdörtler (1999). 1 2006 Mayıs ayında şiire yer veren edebiyat dergilerinden: Akatalpa, Berfin Bahar, Deniz Suyu Kâsesi, Dize, Esmer, Evrensel Kültür, İle, Hayal, Kitaplık, Merdivenşiir, Üç Nokta, Ünlem, Tan Edebiyat, Tavır, Yazılıkaya, Yedi İklim, Sözcükler, Varlık ve Yasakmeyve’de yayımlanan şiirleri okudum, inceledim. Tuğrul Keskin’in, Deniz Suyu Kâsesi dergisinde yer alan ‘‘Kandahar’’ adlı şiirini Ayın Şiiri olarak değerlendirdim. Tuğrul Keskin ‘‘Kandahar’’ şiirinde Afganistan halkın ABD’nin istila ve işgali sonucunda çektiği acıları, her duyarlı insanın içini burkan kederini çok etkin bir anlatımla yansıtıyor. Bu keder ve acıları paylaşırken, dile getirirken şiirini okuyanı da ortak etmek çabasını slogana kaçmadan lirik bir anlatımla başarıyor. Toplumsal bir mesaj iletebilmek ve bunun estetik kaygıyı bir kenara bırakmadan üstesinden gelmek çok ama çok güçtür. Günümüzde yazılan, yayımlanan şiirlerin genelinde Tuğrul Keskin gibi birkaç şair dışında bu yolda çaba gösteren ve başarılı olan pek çıkmıyor. Genç şairlerimiz bu görev ve sorumluluktan kaçınıyorlar. Kuşkusuz bunda 12 Eylül darbesinin hâlâ sürüp gelen çekingenliğinin payı yadsınamaz ama son bir on yıldır AB’ye girme girişimimiz düşünce özgürlüğünün sınırlarını az da olsa genişletmiş bulunmaktadır. Böyle bir durum olmasa da çok ağır baskılar altında bile birçok şairimiz halkın ve özgürlüğün sesi olmaktan caymamışlar, kitapları toplatılmış, dergileri kapatılmış ve cezaevlerini boylamayı göze almışlar, cezalandırılmışlardır da. Özellikle Kırk Kuşağı’nın en büyük şairi Niyazi Akıncıoğlu, ‘‘Edirne’’ gibi görkemli bir şiiri kaleme alan bu şairimiz olgunluk çağında susturulmuş, daha nice ölümsüz şiirler yaratması engellenmiştir. Örnekleri çoğaltmak olanaklıdır. Kuşkusuz bu ayrı bir konu. Şimdi bunu bir yana bırakalım. Tuğrul Keskin’i kutlayarak öteki şairlerimizin de onu örnek almalarını dileyelim. Atakan ve Uyar’dan şarkılar ? Kültür Servisi Besteci Selim Atakan ve soprano Tülay Uyar, müzikal ve tiyatro şarkılarından yaptıkları bir derlemeyi 10 Haziran Cumartesi saat 20.00’de Yüzyıl Işıl Okulları’nda seslendirecek. Atakan ve Uyar Türk müzikallerinden, tiyatro müziğinden ve çizgi film dünyasından çeşitli örneklerin yanı sıra Selim Atakan’ın yeni bestelerini de sunacaklar. ‘Somewhere Over The Rainbow’, ‘The Man of La Mancha’, ‘I Got Rhythm Girl Crazy’, ‘Hijo de La Luna’, ‘There is Life’, ‘Don’t Cry For Me Argentina’, ‘Memory’, ‘Elveda’ ikilinin seslendireceği şarkılardan bazıları. (0 212 226 23 53/4790) KOCAELİ 3. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTTIRMA İLANI Dosya No: 2005/5414 Esas. Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: Kocaeli, Kozluk Mahallesi, 178 ada, 21 parselinde 156.00 m2 arsa olarak kayıtlı borçluya ait, 6/30 arsa paylı çatı katı müstakil, 7 nolu daire, zemin+4 normal kat olmak üzere 5 katlı bina mevcut olup, borçluya ait hissesi 75 m2 kullanım alanlı salon, 2 oda, mutfak ve banyo mevcuttur. Satılacak olan borçlunun hissesine bilirkişi tarafından 30.000.00 YTL. kıymet takdir edilmiştir. İmar Durumu: Meri İmar Planı dahilinde olup, iskan sahasındadır. Satış Şartları: 1 Satış, 17/07/2006 Pazartesi günü saat 14.00’ten 14.10’a kadar, Kocaeli Adliye Binası, 1. kat, 3. İcra Müdürlüğü’nde, açık artırma suretile yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen değerin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartiyle, 27.07.2006 Perşembe günü saat 14.0014.10 arasında ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla, en çok artırana ihale olunur. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Tellaliye resmi, damga vergisi, tapu harç ve masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler, satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacakıllarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını, özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde, dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça, paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli, hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse, İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince, ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve %10 faiziden, alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, gideri verildiği takdirde, isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin, şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2005/5414 sayılı dosya numarasıyla, müdürlüğümüze başvurmaları, borçlu Burak Burhan İzbudak’a gönderilen tebligat bila tebliğ gelmiş ve 35. Md. tatbik edilmiş olmakla, işbu ilanın da kendisine ilanen tebliğ edilmiş sayılacağı ilan olunur. 24.05.2006 (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 27503 TC NİZİP SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Esas No: 2005/487 Davacı Halime Öksüz tarafından, davalılar Hüseyin, Ahmet, Mehmet, Fevziye, Sevim ve Yeter Öksüz aleyhine açılan, Gaziantep ili, Nizip ilçesi, Mimarsinan Mahallesi, 518 ada, 74, 75, 76 nolu 519 ada, 6 parsel Saha Mahallesi 1178 ada, 112 parsel İstiklal Mah. 1173 ada, 7 parsel, Menderes Mahallesi 429 ada, 29 parsel Karşıyaka Mah. 1212 ada, 56 pasel ile Söğütlü Köyü 101 ada, 558 parseller hakkında açılan El birliği Mülkiyetinin Paylı Mülkiyete Çevrilmesi davasının yapılan açık yargılaması sırasında 14.04.2006 günü verilen ara kararı uyarınca; Davalılardan Fevziye Öksüz ve Yeter Öksüz’ün yurtdışında olduğu ve yurtdışındaki tebligata yarar açık ve kesin adreslerinin yapılan tüm aramalara rağmen bulunamadığından, ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir. Verilen karar gereğince; adlarına ilanen tebligat yapılacak olan davalılar Fevziye Öksüz ve Yeter Öksüz’ün durduşmanın atılı bulunduğu 14.07.2006 gününden önce (Bu dava ile iligili olup, duruşmada ibraz etmek istediğiniz belgeleri, duruşma gününden önce göndermeniz veya duruşmaya birlikte getirmeniz. Eğer belirtilen zamanda duruşmada bulunmaz veya kendinizi bir vekille temsil ettirmezseniz, duruşmaya gıyabınızda devam edilerek karar verileceği ihtar olunur. HUMK’un 213 ve 377. maddeleri.) tüm itiraz sebep ve delillerini ilan edildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde mahkememize bildirmeniz, bildirilmediğiniz takdirde mevcut delillere göre karar verileceği, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 28. ve devamı maddeleri gereğince, ilanen tebliğ olunur. Basın: 20213 CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle