21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 HAZİRAN 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Kazlar Ahmet Önen: ‘‘Uçak yolcuları iç hatlarda 20, dış hatlarda 57 dakika güvenlik nedeniyle zaman kaybediyormuş. Oysa yaban kazlarının rötarlı başlayıp rötarlı biten bir tek göçü bile yoktur!’’ Ya ğ m u r E k i m Bush, Dışişleri Bakanı ile kırıştırıyormuş... ‘‘ABD’nin özel hayatı kimseyi ilgilendirmez!’’ BİZ ne yapmışız da haberimiz yokmuş. Çetin Altan’ın küçük oğlu Mehmet yazmasa haberi yine atlayacaktık. Meğer biz, bizim gazeteye atılan bombaların ‘‘ordu malı’’ olduğunu yazmamışız. Mehmet, incelemiş ve araştırmış; Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nun Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği resmi yazıyı okumuş; bizim gazeteye atılan el bombalarının Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu tarafından üretilip 1978 ve 1985 yıllarında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na verildiğini görmüş. Ve biz, menşei resmen belli bu bombaların menşeini yazmamışız. İlahi Mehmet! Sen çok yaşa emi! Türkiye’de el bombalarını bir tek Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu üretir ve bunların bir GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM AKP eşe dayağa vize veriyormuş. Milleti dövmekten beter eden bunu da yapar! Sahip Ergun Öktem: ‘‘Amerika bizi komünizmden kurtarmış. Kovboy filmlerinde de esas oğlan kızı kötü adamlardan kurtarır, sonra kendisi sahiplenirdi!’’ tek alıcısı vardır; o da Türk Silahlı Kuvvetleri! Cumhuriyet, daha ilk bombalanışında, bombanın Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu üretimi olduğunu yazdı. Ama Mehmet farkında değil... Mehmet, biri 28 yıl önce, ikisi 21 yıl önce üretilmiş ‘‘ordu malı’’ el bombalarıyla bir yerlere varıp Başbakanı Recep Tayyip’i mutlu etmek istiyor ama ‘‘senaryo’’daki değişikliğin de farkında değil. Bak Mehmet, Başbakan’a suikast senaryosu da çöktü ama, senin Başbakan bayramlığının da kefenliğinin de hazır olduğunu söylüyor. Mehmet, bir de şu türbancıların insan hakları derneği MazlumDer hakkında ‘‘fikir’’ beyan Ordu malı etsen ya. Dernek başkanı Ayhan Bilgen Kayseri’de yaptığı konuşmada ‘‘Bizim irademizi ve tercihlerimizi hiçe sayan, bunu da silahı ve üniformasından aldığı güçle hissettiren bir baskı ve dayatmayla karşı karşıya kalırsak, herkes şunu iyi bilsin ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Mızrak çuvala sığmıyor artık’’ dedi. Türkiye’yi ‘‘emekli militerler’’ karıştırıyor seçeneğini ortaya koyup sonra özür dileyen Mehmet, söyle bakalım ‘‘Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’’ ne demek! İran’da şortları diz kapağının üstünde diye iki erkek tenisçiyi öldürdüler. Çetin Altan, köylerde piyano çalınacak, tenis oynanacak günlerin hayalini kurar durur. Mehmet, babana söyle de sana şimdiden bir haşema alsın. Fakat dikkat et ‘‘ordu malı’’ olmasın! Yobazlık, Sanat ve Şeffaflık Üzerine Yobazların en demokrat gazetelerde ‘‘fetva’’ sütununda cennetcehennem yorumları üzerine atıp tutabildikleri bir ülkede, kendisine ‘‘ilahiyat profesörü’’ sıfatı uygun görülen kişinin, belki beş kişinin hayatına mal olacak ‘‘Organ nakli caiz değildir’’ sözleri manşetlerde patlıyor. Bir baba, oğlunun organlarını vermekten vazgeçiyor. Türbanı ‘‘Ulemaya soralım’’ diyen Başbakan’ın ülkesinde normal değil mi? Sanki ülkede tek algılama sorunu olanlar veya sığ düşünenler şeriatçılardan mı oluşuyor? Tabii ki hayır. Bakın son örneğe: 11 yılda, 19571987 arası yaşadıklarımı otobiyografimde kaleme aldım. Birinci cilt ‘‘Harika Çocuk’’, 1960’larda dünyanın dört bir yanında açtığım sergilerde esen büyük rüzgârı, çılgın üniversite ve tenisçilik yıllarını anlatıyordu. ‘‘Sonsuz Okyanus’’ ise, 800 dolarla tam bir maceraya atılarak gittiğim Amerika’da yaşadıklarımı, Türk sanatının sancılı devrim yıllarını, kabuklarını çatlatarak dışa açılma çabalarını, içerideki tutuculukların nasıl yenilebildiğini, dışarıdaki önyargıların hangi zor şartlarda aşılabildiğini, Yeni Dışavurumculuk akımıyla ilk defa bizde nasıl bir uluslararası akımın dünya ile eşzamanlı olarak yaşanabildiği gibi konuları deşiyordu. Aslında her iki kitabın da farklı ve zengin yönleri, bu aktarımlara paralel olarak yaşadığım özel hayat, ilk cinsellik keşifleri, ailenin iniş çıkışları, maddi durumlar, ‘‘çok özel hayat’’ gibi konularla Türkiye’nin ve dünyanın yaşadığı siyasi, kültürel dalgalanmaların kitaba yansımalarıydı. Yani bu kitabı kaleme alarak bir anlamda ‘‘dünyanın en şeffaf adamı oldum’’ dediğimde abarttığımı sanmıyorum. Kitapların çıkışına paralel olarak çocukluk oyuncaklarımı, raketlerimi, kayak takımımı, plaklarımı, pikabımı, 25 yıl önce Amerika’da giydiğim boyalı kıyafetleri bile içeren bir sergi açtım. Mektuplar, fotoğraflar, evden atılma haciz kararları, sevgili notları, çalışma planları, şu bu... Her şeyi de ayrıca sergiledim. ??? İşte bu teşhirlerden biri, 1280 sayfa ve iki ciltten oluşan kitabımda tek satır işgal eden bir olay hakkındaydı. 1314 yaşındayken erkekliğe geçişimin ilk sıvısını sildiğim peçeteyi hatıra defterimin arasına koymuştum. Toplumlar ‘‘her şeyi’’ paylaşırken iki seçeneğim vardı: Bunu ya doğal akışta sergilemek, ya da ‘‘saklamak’’. Bu toplumda nasıl olsa herkes her şeyi herkesten saklama meraklısı değil miydi? Sadık eş görünüp gerçek kimliğini veya cinsel tercihini saklayanlar, parasını karısından, geçmişini basından ya da sosyeteden saklayanlar, esas karanlık niyetlerini, yobazlıklarını kendi halkından ve ‘‘AB’’den saklayanlar... Bunların yanında bir insan da ‘‘her şeyi’’ ortaya koymuş, çok muydu? Tabii ki her zamanki gibi doğru olduğuna inandığımı risk alma pahasına yaptım. ??? Aman Tanrım! Türk ve dünya sanatının, siyasetinin akış yatağını değiştiren belgeler, anekdotlar, hatta aşklar, direkten dönen evlilikler, en uç marjinal dönemler hepsi neredeyse görmezden gelindi de, kimilerinin aklı gibi o peçete de öyle takılıverdi! Evet, halkımızın ilgi alanlarını biliriz ama bu kadarını ben bile beklemiyordum. Sayfalar dolusu yorumlar, köşe yazıları, polemikler... Gelelim içeriğe: Sperm tabii ki korkulacak veya utanılacak bir şey değil! İnsan en mükemmel canlıysa, onu yeniden üretmemizi sağlayan doğanın bize verdiği ‘‘yaratıcılık suyu’’. Nasıl kimi insanlar göbekbağı veya sünnet parçası saklıyorlarsa, ben de bunun manevi kalıntısını saklamışım. 1930’lardan sonra bir adet modern müze açmamış hükümetlerin ülkesinde, çağdaş sanatı bu halk niye anlamıyor diye kızabilir misiniz? Benzer olayları Marcel Duchamp, Piero Manzoni, Jean Fabre, Yüksel Arslan, Tracey Emin nasıl yapmışlar, niye yapmışlar bunların tarihçesini bilecek halleri yoktu ya! Üstelik benim bu hareketim zaman ve tarihte çok daha tekildi: ‘‘Yaratıcı bir sanatçının ilk yaratıcılık sıvısı.’’ Bir daha da yapılamaz, çünkü ‘‘bunlar daha önce yapıldı’’ sendromuna yenik düşer. 35 yıllık bir peçeteden olay çıkaranlara son bir soru: O spermlerin ordu gibi, hem de ‘‘canlı canlı’’ gezindiği sperm bankaları da kapansın mı? Yoksa beyinlerde de bir gün sanatın dünyanın tüm nesnelerini, bilgilerini ve her şeyini konu olarak kullanma hakkı olduğunu anlayabilecekler mi? email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 SESSİZ SEDASIZ (!) Kadın ve insan hakları mücadelesi! İNSAN Hakları Derneği’nden Eren Keskin, 2002’de yaptığı bir konuşmada Türk Silahlı Kuvvetleri’ni aşağıladığı için yargılandı ve 6 bin lira para cezasına mahkum oldu. Keskin ‘‘Bu ceza, düşünce özgürlüğünü satın alma cezasıdır; ödemeyeceğim’’ dedi. Bunun üzerine geçenlerde kadın ve insan hakları mücadelesi adına ‘‘bir lira da sen var’’ denilerek Keskin için ‘‘yardım kampanyası’’ başlatıldı. Söz sırası şimdi aralarında Kadın Araştırmaları Derneği, Çağdaş Eğitim Vakfı, Türk Kadınlar Birliği, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği; İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Kadın Haklarını Koruma Derneği, Türk Kadınlar Konseyi Derneği, Türk Hukukçu Kadınlar Derneği, Türk Anneler Derneği’nin de bulunduğu İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği’nde: ‘‘Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihinin, kirli bir tarih olduğunu; devletin, ‘Kürdistan’da vahşet uyguladığını; Kürtlerin ve Kürt siyasi hareketlerinin mutlaka bir ulusal birlik oluşturmaları gerektiğini; PKK’nin bu halkın çocuğu olduğunu öne süren ve yurtdışından ödüller alan Eren Keskin’i istenmeyen kişi ilan ediyor; Eren Keskin’in,Türk Silahlı Kuvvetleri’ne iftira ettiği için aldığı mahkumiyet kararını reddetmeye kalkışarak sözde masum bir imza ve para toplama kampanyası başlatan kuruluş ve kişileri şiddetle kınıyoruz.’’ Küçük Erdal Yücel: ‘‘Küçük olanın küçüklüğünü söylememek, büyüklüğü küçük düşürmektir.’’ Ölçü Akif Kökçe: ‘‘Devletin derinliği, hükümetin sığlığıyla doğru orantılıdır!’’ Cumhuriyet’te Yazı Yazmanın Onuru İle EROL ÇEVİKÇE İnsan haritaya bakarak kimi yörelerin yollarında, köylerinde gezer gibi dalar; zaman yiter, dünya küçülür. Anadolu eski topraktır. Her tarihte haritası önünde durup nice şeyler hayal edenler olmuştur. Eski Avrupalı, yeni Amerikalı sömürülecek bir toprak diye seyretmiştir. İmparatorluktan beri Ruslar sıcak denizlere inmek için güçlerini sürdükleri, ama bir türlü geçemedikleri köprü sanmışlardır. Kendi ülkesine haritada şöyle bir bakıp da içine girip ırmak boylarına, vadilere uzanıp yol yol onu tanımak isteyen çok kişi vardır elbette. Sorsalar bana, ‘‘Politikanın en iyi tarafı nedir?’’ diye, ‘‘Haritanın içine girerek onu insanları ile dolaşıp yaşıyor olmak’’ derim, hiç düşünmeden. Anadolu’ya insanı için, onun ekmek kavgası için bakabilendir, adam olan. O zaman Edirne’nin Enez’inden, Hakkâri’nin Şemdinli’sine biraz daha buruk, daha sorumlu, daha yüzü kızararak bakar insan. Şemdinli’nin yılın altı ayı kapanan yolunun, ancak mayıslarda açılabildiğini, Çukurca’da bir çift lastik ayakkabı için yurttaşın Hakkâri valisinden belge alması gerektiğini, Zap Suyu Vadisi’ndeki eski Mezopotamya uzantısı yabanileşmiş üzüm bağlarını insanlarımızın terk edip, bırakmak zorunda kaldığını, yolsuzluktan Dağlıca’da yaşayanların halinin görenden değil, tahmin edebilenden öğrenilebildiğini haritada pek göremeyiz. Cizre’de sıcaktan insanlar uyuyup kalır, içmeye bile su zor bulur. ??? Midyat’a doğru yola çıkmak korkutucu bir iştir. Şırnak’ta dağlar kömür dolu, ancak yöre fakirlikten kurtulmamış. Kozluk, Sason dolayındaki tütünün kalitesi hiçbir yerde yoktur. Ne getirebilmiş oralara? Batman bozkırında fışkıran bir zenginlik, çevresine hiçbir şey verememiş, üstelik acı bir yabancılaşma var tellerin öbür tarafında. Baykan’dan Bitlis’e yeşil iç açıcı, ama insanlar hırsla herkese çatmaya hazır. Bitlis sanki tarihte terk edilmiş. Doğubeyazıt’tan Ağrı Dağı heybetli gözükür. Doğubeyazıtlı iş için koşar durur Iğdır Ovası’na. Tuzluca’da kahveler dolu, ne yapar, ne yer içer bu insanlar! Ardahan’dan Kars’a dağ taş hayvan dolu, insanın gözü parlar zenginlik kaynağı diye. Bakılamaz, beslenemez, satılamaz. Geçen yıllarda yemsizlikten bir yılda ölen hayvan sayısı bir milyon başa yakın. ‘‘Şavşatlı, Ardanuçlu ne iş görür’’ diye soran azdır. Altı ay yolu kapanan Şemdinli’den daha fakir... Artvin de kurtarmaz onlarız. Maçahelliler (Camili) eskisi gibi, henüz karışmamışlar insan içine. Nasıl olsun ki? Dokuz ay geçit vermez yolları; ayrı dünyada yaşarlar, sanki devlet yok, devlet güçsüz orada. Sarp kapısı bir yılan hikâyesi olmuş. ‘‘Bir açılsa Kapıkule gibi iki taraflı mal akacak, insan akacak’’ der Hopalılar. Bingöl’de sanki her gün deprem var. ‘‘Başlanmış bitirilmemiş işler tablosu’’ gibi kırık dökük. Yedisu Vadisi bolluk vadisi, gidilip gelinebilse... Bir heyelan, şimdi git gidebilirsen bugünlerde Kiğı’ya. Hayvanların yemi için insanlar sırtında yük taşır. Diyarbakır buğday ambarı olur verim arttırılabilse. Verdiğinden az fazlasını ancak alıyor köylü. Sokaklarda fakir insanlar, bir o tarafa, bir bu tarafa. Erzurum doğunun Paris’i imiş! Anlaşılan, bu nedenle Erzurumluların çoğu İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de çalışıp yaşıyorlar. Trabzon Limanı’ndaki açık depolar, İran’a gönderilen Romanya hayvanları ile dolup boşalıyor. Erzurumlunun kaderi kara, hayvanlarına bile sahip çıkan yok. Adana zengin, pamuğu var, sanayisi var... Hangi Adana? Kimin Adanası? Zengin olan birisi öyle demiş, burası Adana değil. Sabancı Holding’e ait ‘‘Adana SA’’. Feke, Saimbeyli, Tufanbeyli’de köylü ile ormancı savaşır durur, orman yüzünden. Karsantı’ya bakarsanız haritada turistik işareti vardır. Yalnızca güzelliğin, doğanın karın doyurmadığına güzel bir örnek. Yumurtalık’ta deniz var. Deniz var da Yumurtalık’ta ne var? Hiç. Bahçe’nin ortasından geçen derenin derdini sele can, mal verenler bilir. Gaziantep’te, Kilis’te 1976 baharında da kaçakçılık sürüp gidiyor. Karşılıklı düşmanlıkların ihbara varan sonuçları ancak bilinenler. Sürüp gidecek de daha. Kaçakçılık ekonomik olmaktan çok, karakolluk sayılırsa! ‘‘Her şeyi var Malatya’nın, neyi eksik?’’ derseniz; insanları birkaç yıldır, huzursuz, güvensiz. ‘‘Ayrım yapanlar utansın’’deyip geçecek miyiz? Bu insanlar kardeş değil mi? Kabahat aydınlığa karşı çıkanların. Konya’nın düzlüğünde hayat daha kolaydır. Karaman’dan Ermenek’e inerseniz, Torosların eteklerinde işsiz, yolsuz, susuz insanlar çıkar önünüze. Burdur Batı’da bir il, konumu öyle, ama Siirt’ten harap, Bitlis’te olduğu gibi insanları boş, mahzun. Yeşilova’nın, Tefenni’nin sorunlarını saysalar Cumhuriyet dönemi kadar zaman ister çözmeye. Kırşehir’de, Kastamonu’da insanlar küskün. Birinde, versen çok fazlasını alacak uçsuz tarlalar; ötekinde, zenginlik dolu ormanlar. ‘‘Neleri eksik?’’ diye merak eder insan. Ormanla insanı barıştıramamış bir toplumuz hâlâ. Edirne’nin Enez’inde çıkan yılanbalığı, Avrupa’da lüks lokantalara taşınır derler. Enezli kendi cennetinde Hollandalıyı seyreder yoksul yüzle. Uzadı gitti haritada yollar. Daha nice azaplar yatar Türkiye haritasının içyüzünde. Ama artık harita da yırtıldı bazı yerlerinden. İsterse kafasını uzatıp bakmasın yönetenler. Kafasını çıkarmak isteyenler de haritayı daha başka yerlerinden delip çıkacaklar. Kimse engelleyemez bu uyanışı. Cumhuriyet’te uzun aradan sonra yazmaya başlarken otuz yıl önceki bu yazımla başlamak istedim. Sevgili okurlar, Şemdinli’de ne değişmiş dersiniz! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 7 8 9 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com 1 2 3 4 5 6 1/ Yalnızca ah1 lak üzerine kurulu yönetim 2 biçimi. 2/ Amerika’da yaşayan 3 yırtıcı bir hay 4 van... Hintli ka 5 dınların ulusal giysisi. 3/ Kö 6 pek... Süt şeke 7 ri. 4/ Bir çeşit 8 zamklı ve mat suluboya ile ya 9 pılan resim... Tarlalar 1 2 3 4 5 arasında sınır çizgisi 1 D A L D I olarak kullanılan ekil2 E T İ S memiş bölüm. 5/ Akıl... 3 G O R İ L Kedi ya da köpek yavK A rusu. 6/ Soyundan geli 4 A L M İ M nen kimse... İtici ne 5 J den, güdü. 7/ Yuvarlak 6 E B O L A Ö Z E ve bombeli bir şapka... 7 Kimse, kişi. 8/ Polonya 8 A L A M A halkından olan kimse... 9 Ç E K E K Asma kütüğü. 9/ Eski bir ağırlık ölçüsü birimi... Şarkı, türkü. 6 7 8 9 RMA A U N S O L İ T İ K A H U R A N N K İ A S E T İ L E N TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Mayıs www.mumtazarikan.com YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yergi amacıyla yazılan ve genellikle nükteli bir şekilde sonuçlanan kısa şiir. 2/ İpotek... Kumaşla astar arasına konularak giysinin dik durmasını sağlayan kolalı bez. 3/ Bütün kutsal Hint metinlerinin başında ve sonunda yinelenen mistik hece... Kadın şapkalarına konulan ve yüzü örten ince tül. 4/ Kalın biçilmiş uzun tahta... Elektrik direnç birimi. 5/ Yemek... Küçük mağara. 6/ Kimi mantarlarda üreme organı... Mısır’ın plaka imi... Bir sayı. 7/ Felsefe ve edebiyatta şeytanı ve kötülüğü yücelten anlayış. 8/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapılan ince alay... Zaviye. 9/ Belirti... Asya’da bir ülke. Marmara İletişim Fakültesi öğrenci kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. ELENA DEMİRYÜREK CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle