17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 HAZİRAN 2006 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIŞ BASIN ŞİÖ’ye dev finans yatırımları bile Moskova’nın amaçlarının gerçekleşeceğini garanti edemez 9 DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Rusya’nın Avrasya rüşveti GENNADİY SİSOYEV oskova’nın son zamanlarda Şanghay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) ilgisinin hızla artmasının basit bir açıklaması var: Moskova için ŞİÖ, Rusya’nın bölgeden dışlanmasına son verme ve ABD’lilerin oraya gelmesinin önüne set çekme denemesidir. ABD’nin Orta Asya’daki ve bu arada eski SSCB coğrafyasındaki etkisinin artması, giderek daha açık bir gerçek haline geliyor. Washington, terorizme karşı mücadele bayrağı altında bölgedeki askeri varlığını iyice pekiştirdi. Orta Asya’yı ciddi jeopolitik oyunları için neredeyse tek serbest alan olarak gören Moskova, bu durumdan hoşlanmıyor. Ve tabii, karşı önlemler almaya çalışıyor. Moskova, iki ana hatta faaliyet gösteriyor: Birincisi Özbek hattı. Moskova, Andican olaylarından sonra baskıcı İslam Kerimov rejimini kanatları arasına aldı; o da karşılığında kuzey komşusuna teşekkür etmek için Amerikan askerilerinden Özbek topraklarını terk etmesini istedi. İkinci hat ise ŞİÖ’nün güçlendirilmesi ve siyasi, hatta belki askeri anlamda ciddi bir bölgesel organizasyona dönüştürülmesi çabasıdır. Yani bir anlamda ‘Orta Asya NATO’sunu kurmaktır. Ayrıca Moskova, bu iddialı planlarının gerçekleştirilmesi yolunda cimri İsrailFilistin Sorunu Çıkmazda İsrail ve Filistin sorununda art arda gelen seçimlerden sonra her iki tarafta ortaya çıkan değişikliklerin barışın yol haritasının önünü açtığını söylemek zor. Şaron’un halefi Ehud Olmert’in işbaşına geldiğinden bu yana söylediklerine bakıldığında ‘‘gelenin gideni aratacağı’’ yönündeki kuşkuları doğrular görünmektedir. İsrail ve büyük müttefiki ABD’nin yarattıkları uygun ortamdan yararlanarak seçimi kazanan Hamas’ın İslam dünyasının tümünde şeriatı hâkim kılma yönündeki çağdışı düşünce dağarcığıyla, çoktandır uluslararası bir sorun haline gelen İsrailFilistin sorununun çözümünde kabul edilebilir bir ‘‘muhatap’’ sayılmasını kolaylaştırmayacağı da, keza kimsenin saklısı değildir. O kadar ki, Hamas’ın, gerçekleşmesi hemen olanaksız saplantılarının Şaron’a ‘‘barışı’’ dilediği gibi şekillendirme olanağı veren ‘‘tek yanlı’’ politikalarını harfiyen izleyen, dahası Filistin halkını kendi içinde birbirinden ayıran yasadışı ‘‘utanç duvarını’’ İsrail’in sınırları olarak ilan ederek bu konuda selefini geride bırakan Olmert’in elini güçlendirdiğini söylemek mümkündür. ??? Hamas, seçimlerden hemen sonra Filistin otoritesi başkanı Mahmud Abbas’ın, partilerin tümünden oluşacak bir ‘‘Ulusal Birlik’’ hükümeti önerisine yanaşmamakla, kanımızca, büyük hata yapmıştır. Bugün, taraflar arasındaki çatışma bu hatanın sonucudur. Ve en çok İsrail ve destekçilerinin işine yaramaktadır. Ne var ki, hatadan dönmek için geç değildir. Başkan Abbas’ın bu yöndeki çabaları sürmektedir. Hapisteki saygın militanların hazırladıkları ‘‘1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasını öngören metin’’, 26.07.2006’da halkoyuna sunulacak. Ancak bu yola Hamas’la anlaşmaya varılamadığı durumda başvurulacak. 1967 sınırları içinde kurulacak bir Filistin devleti, doğal olarak, İsrail’in Filistinliler tarafından tanındığı anlamını da içeriyor. Ne var ki, bu konuda yanıtlanması gereken sorular birden fazla. Birincisi Hamas, halkoylamasına kadar El Fetih’le yukarıda sözü edilen koşullar altında bir ulusal birlik hükümeti kurulmasına rıza gösterecek midir? Bu yönde bir anlaşma Hamas için onurlu bir çıkış yolu olabilir. Aksi halde halkoylamasında kazanma şansı, kamuoyu araştırmalarının da gösterdiği gibi, pek yok. Seçimlerden bu yana İsrail ve Avrupa Birliği’nin uyguladığı ambargodan ve Hamas’ın çözümsüzlük politikalarında inatla direnmesinden Filistin halkının hoşnut olduğu söylenemez. Bu yüzden Başkan Abbas’la anlaşmak tek gerekçi çıkış yolu olarak görünmektedir. Dileriz böyle olur ve bu Olmert’in çok umut bağladığı sürekli kendine yontan ‘‘tek yanlı’’ politikalarının da sonunu getirir. Ancak sorun salt bunların gerçekleşmesiyle bitmiyor. Barışın önünde aşılması gereken engeller, dün olduğu gibi bugün de yerli yerinde. Bunlar, herkesin 40 yıldan bu yana bildiği gibi, daha çok İsrail ve büyük müttefiki Birleşik Devletler’den, bir ölçüde de Avrupa Birliği’nin kararsızlığından kaynaklanıyor. Bu yüzden, Filistin’de bir ulusal birlik koalisyonu oluşturulması yönünde anlaşma sağlanarak, İsrail’in tanınmasını da içeren 1967 öncesi sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasının kabulüyle barışın yolu açılacak mıdır, sorusuna olumlu yanıt vermek yine de kolay görünmüyor. Çünkü İsrail 1967 öncesi sınırları içinde bir Filistin devleti kurulmasına temelde karşı. Bunu her fırsatta açıklamakta sakınca görmüyor. Ayrıca bu yöndeki eylemleri de bu konudaki art niyetlerini doğruluyor. Nitekim, İsrail Başbakanı geçen hafta ‘‘tek yanlı’’ politikasına taraftar bulmak için Avrupa başkentlerini ziyareti öncesi ‘‘Filistinlilerin isteklerinin yüzde 100 yerine getirilmeyeceğini’’ açıklayarak bu konudaki niyetlerinin değişmediğini ortaya koymuştur. Bunun Türkçesi şudur: İsrail, 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulmasına karşıdır. 1967’de işgal ettiği Filistin topraklarının tümünden çekilmeyi düşünmemektedir. Örneğin, Gazze Şeridi’nden çekilirken Batı Şeria’daki kolonizasyonu yoğunlaştırmaktadır. Doğu Kudüs’ün kolonizasyonu da hızla sürmektedir. Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapma sevdasından da vazgeçmiş değildir. Özetle barış karşılığında önerdiği, dün işgal edilen toprakları bugün düpedüz ‘‘ilhak’’ edeceği 5 milyon yoksul göçmeniyle ‘‘kuşa çevrilmiş’’ bir Filistin devletidir! ??? Olmert yönetimi, ‘‘tek yanlı’’, ‘‘muhatap tanımaz’’ politikasıyla hedeflediği ‘‘Roma Barışı’’nı dayatmak için halkı, ne yazık ki, Avrupa Birliği’nin elvermesi ve hele İslam dünyasının vurdumduymazlığının da yardımıyla günlük ekmeğiyle oynayan ambargo uygulamaları ve her gün artan devlet terörüyle yıldırmanın peşindedir. İsrail sadece geçen ay Gazze Şeridi’ne 5000’i aşkın bombardıman düzenlemiştir. Geçen hafta İsrail saldırılarında Gazze’nin kuzey sahilinde, ardından yine Gazze kentinin kuzeyinde aynı aileden kadın ve küçük yaşta çocuklar dahil onlarca sivil yaşamını kaybetmiştir. Açıkça oynanan bu oyun karşısında uluslararası duyarsızlık şaşırtıcıdır. Plaj katliamı karşısında şoke olduğunu ve konunun uluslararası incelenmesi gerektiğini söyleyen BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın duyarlığını kutlamak gerek. Ama Genel Sekreter’in bu yöndeki çabalarının sonuç vereceği konusunda kuşkuluyuz. Zira 40 yıldan bu yana İsrail, her durumda arkasında olan Birleşik Devletler’in vetosuyla BM Güvenlik Konseyi’nin yaptırım kararlarından kurtulmayı başarmıştır. Bu neredeyse değişmez bir kuraldır. Referandum metninin hazırlayıcılarından hapisteki lider Mustafa Barghuti haklı olarak soruyor: ‘‘Bizim dünya ile aramızda ne var? 39 yıldır işgal altında yaşayan, ezilen, yurtlarından zorla sürülen 5 milyon göçmeni olan biziz. Ama saldırgan olarak suçlanıyoruz. Gerçekten burada doğru gitmeyen bir şey var!’’ ‘‘Hey! orada kimse yok mu?’’ M Ö zbekistan, Rusya, Kazakistan, Çin, Kırgızistan ve Tacikistan’ın liderleri, ŞİÖ’nün 5. yılını, Şanghay’daki zirvede bir ağaç dikerek kutladılar. (Fotoğraf: AP) davranmayacağını çok açık olarak ortaya koyuyor. İddialılık çok para gerektiriyor; Rusya da para harcamaya hazır. Konunun bedeli son derece kesin olarak belirlenmiş durumdadır: Bazı kaynaklara bakılırsa bu, yarım milyar dolardır. Moskova ŞİÖ projesine bu parayı yatırarak yalnızca örgütü güçlendirmeyi değil, Rusya’nın bölgedeki konumunu pekiştirmeyi ve gelecekte öncü rol oynamayı ummaktadır. Ne var ki ŞİÖ’ye bu kadar kapsamlı bir finans yatırımı bile, Rusya’nın planlarının ve amaçlarının gerçekleşeceğini garanti edemiyor. Birincisi, bir kerelik yatırım muhtemelen yeterli olmayacaktır. Havadan gelen paraya konulan ittifakların tekrar tekrar yeni ödeme isteyeceği, para gelmezse sponsora sadakat ilkesine bağlı kalmayacağı şantajına gireceği kesindir. Rusya’nın bu ciddi miktarları karşılayabilmesi için, şimdiki yüksek petrol fiyatlarının devam etmesi gereklidir. İkincisi, Moskova ŞİÖ’nün sponsorluğu için tek aday değildir. Çin er veya geç örgütün liderliği iddiasını ortaya koyacaktır ve Rusya’nın onunla yarışması çok kolay olmayacaktır. İDEALLER TABAN TABANA ZIT Ve üçüncüsü, ŞİÖ’nün Orta Asya’nın NATO’su olmasının önünde önemli bir engel vardır: NATO ülkelerini bir araya getiren yalnızca bölgesel birliktelik değildir, önemli ölçüde de ortak değerlere sahip olmalarıdır. ŞİÖ’nün bugünkü üyeleri ve üye adayları bazen birbirine taban tabana zıt ideallere sahiptir. ABD ve Büyük Britanya’nın 25 yıl harcayarak oluşturmaya çalıştıkları bir önceki Asya askerisiyasi ittifak denemesinin bir türlü gerçekleşememesinin nedeni belki de budur. Unutanlar için, bu denemenin adına CENTO denildiğini ve bu ittifaka Batı’nın sadık müttefiki İran’ın da dahil olduğunu hatırlatalım. (Kommersant, Rusya, 15 Haziran) Rusçadan çeviren: Hakan Aksay K IBRIS’TA ÇÖZÜMSÜZLÜK SÜRÜYOR ... Ve AB çaresiz, öylece bakıyor KARIN RESETARITS * A B Konseyi’nin başkanları, Kıbrıs’ın Türkiye’yle üyelik müzakerelerine koyduğu engeli kaldırmasına seviniyor: Veto tehlikesi ötelendi, kavga bitti. Ama bu adım, bölünmüş adanın tutulmaz haldeki siyasal statükosunda pek az şey değiştirdi. Tıpkı, topluluğun, bu çıkmazda bir çıkış yolu ararken ortaya çıkan utanılacak kadar olumsuz bilançosunda da pek az şey değiştirdiği gibi... Filmi geriye alalım: Günter Verheugen şoka uğramış olmalıdır. Gerçekten de, 2004’te kimse bu halkoylamasından böyle bir sonuç çıkacağını düşünmemişti; o zamanki Genişleme Komiseri Verheugen de... Kıbrıs Rumları, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın büyük çabayla pazarlıklar sonucu oluşturduğu birleşme planına karşıoy kullanmıştı. Başkan Tasos Papadopulos, halkını ikna etmişti; kurnaz Enosis savaşçısının stratejisi BM ve AB’nin üst düzeydeki beylerini şaşkınlığa uğrattı, öylece kalakaldılar. Referandum sonrası tüm kozlar Papadopulos’un elindeydi: Onun adamlarıydı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’deki temsilcileri; Kıbrıs Türkleri büyük çoğunlukla Annan Planı’ndan yana karar vermiş olmalarına rağmen hiçbir oy hakkına sahip olmaksızın dışarıda kalmak zorundaydı; ama AB de geri dönemezdi, çünkü o zaman tüm genişleme başarısızlıkla sonuçlanmış olurdu. her çaba, güneydeki hükümet tarafından engelleniyor. Aslında her iki halkın insan hakları açısından kuşkulu durumu açıklığa kavuşmadığı sürece Kıbrıs da tümüyle üye olmamalıydı. Fiilen, Kıbrıs’ın üyeliği ile birlikte, Zürih ve Londra anlaşmaları da ihlal edilmiş oldu. Bu anlaşmalara göre Kıbrıs’ın, üç garantör ülkenin de (İngiltere, Yunanistan ve Türkiye) birlikte temsil edilmediği bir uluslararası örgüte üye olması mümkün değildi. Dolayısıyla Kıbrıs’ın tam da bu bakımdan Türklerin üyeliğinde büyük çıkarı olması gerekirdi. Her iki halkın temsilcilerinin acilen görüşmelere başlaması son derece anlamlı olurdu. Ancak şimdiye dek bu yoldaki her girişim, daha, alt düzey görüşmeciler düzeyindeyken sonuçsuz kaldı; çünkü taraflar karşılıklı koşullar ileri sürüyor ve bunları tekrar şiddetle reddediyorlar. 15 Haziran 2006 Tartışmalı BM raporuna göre, milletvekilleri işkence ve katliam yaptı EVLİLİK BOZULDU Bence, Kıbrıslı RumTürk evliliğini artık yeniden birleştirmek mümkün değil. Kırıklardan oluşan yığın çok uzun bir süredir ortada duruyor, hatta adanın iki tarafındaki gençlik bile karşılıklı adım atmak istemiyor. Bu nedenle: Bu korkuya bir son vermek, sonu gelmeyen bir korkudan çok daha iyidir. AB’nin, bağımsızlık arzusuna saygı göstermesi ve Kıbrıs Türklerinin haklarını adım adım kabul etmesi gerekirdi. Hemen eğitim hakkıyla başlayalım. Şimdiye dek, adanın kuzeyindeki okullar ve üniversiteler bile yasal değildi. Eğitimlerine yatırım yapan genç insanlar, AB’ye göre bunu kuzeyde gerçekleştiremiyorlar, çünkü Kıbrıs Rumları öyle istiyor. Avrupa Birliği, burnundaki halka Papadopulos’un elinde, daha ne kadar süre onun oyuncağı olacak? Liderlik gösterelim artık! (*) Karin Resetarits, Avrupa Parlamentosu’ndaki Liberal Grup milletvekili ve Kuzey Kıbrıs ile ilişkiler için kurulan Üst Düzey Temas Grubu’nun Temsilcisi. (Der Standard, Almanya, 13 Haziran) Almancadan çeviren Osman Çutsay Afganistan’a ağır suçlama DECLAN WALSH B DURUM DÜZELMEDİ İki yıl sonra Kıbrıs Türklerinin durumu iyileşmiş değildir. Kime sorulursa sorulsun, seçilmiş en üst düzey temsilcileri Mehmet Ali Talat, ekonomi dünyasının temsilcileri, sivil toplum örgütleri veya aydınlar... Her yerde aynı üzücü bilanço: AB bizi yarı yolda bıraktı. Papadopulos, Kıbrıs Türklerini misillemelerle küçük düşürmek ve Türkiye karşıtı bir havayı süreklileştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Komisyon, Parlamento ve Konsey’in, adanın Türk kuzeyini izolasyondan kurtarmak için gösterdiği irleşmiş Milletler’in 18 aydır rafa kaldırdığı tartışmalı bir rapor, önde gelen Afgan politikacıları ve yetkililerini; katliam ve işkence yapmak, toplu tecavüz ve başka savaş suçlarından sorumlu tutuyor. Guardian’ın ele geçirdiği, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri tarafından hazırlanan 220 sayfalık rapor, aslında Ocak 2005’te yayımlanacaktı, ancak suçlanan eski savaş ağalarının hâlâ iktidardaki konumlarını koruyor olması nedeniyle yayımlanması defalarca ertelendi. İnsan Hakları İzleme Komitesi’nden Sam Zarifi, ‘‘BM’ye gözdağı verildi. Örgüt, bu adamlar yüzünden geminin sallanmasından korktu. Ama gemi su alıyor ve onlar gemiyi batıracaklar’’ dedi. Kâbil’de yaklaşık iki hafta önce başlayan yabancı karşıtı ayaklanmalardan bu yana eski savaş ağalarının rolü ve 12 milyar dolarlık yeniden yapılanma yardımının üstünde dolaşan kara bulutlar hakkında yapılan tartışmalar alevlendi. DİPLOMATLAR KIZDI Batılı diplomatlar, Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin ayaklanmadan sonra, uyuşturucu kaçakçılığı, örgütlü suç ve yasadışı milislerle bağlantılı 13 eski komutanı polis birlikleri içinde üst düzey konumlara atamasına öfkelendiler. Bu isimler, birliklerin profesyonelleştirilmesi çabasının bir parçası olarak ABD’li, Alman ve Afgan yetkililer tarafından seçilen 86 polis müdürünün listesine son dakikada eklendi. En tartışmalı atama, yeni Kâbil Polis Müdürü Amanullah Guzar oldu. 270 kişilik aday listesinde 202. sırada bulunan Guzar, Karzai tarafından 12. sıraya yerleştirilerek göreve getirildi. Guzar’ın haraç toplama, toprak gasp etme ve 3 BM çalışanının kaçırılması gibi olaylarla bağlantılı olduğu öne sürülüyor. Guzar ise, ‘‘Karzai beni bu göreve getirdi ve geçmişimle ilgili her şeyi biliyor. Bir iddiası olanlar bunu yargıya götürsün’’ dedi. Bir Avrupalı yetkili 13 atamanın Karzai’nin yabancı bağışçılarla ilişkilerini zora soktuğunu ve sıradan Afganlar gözündeki saygınlığını aşındırdığını söyledi. Karzai’nin sözcüsü Cavid Ludin, 13 ismin dengeyi sağlamak için eklendiğini belirterek ‘‘Bu çok hassas bir konu. Kurumların inşası toplumun herhangi bir kesiminin, özellikle mücahitlerin tarafı olduğu bir şey olarak görülmemeli’’ ifadesini kullandı. Bir başka hükümet görevlisi, ‘‘Mücahit komutanları dışarda bırakmak iyi bir strateji değil, çünkü bu onları devlete karşı konumlara itecektir’’ şeklinde konuştu. ‘HEPSİNİ ÖLDÜRÜN Rapora göre bir komutan, Şii sivillere dönük 1993 Afşar katliamı öncesinde cihat liderlerinden Abdülresul Seyyaf’ın yetkililere ‘‘Kimseyi canlı bırakmayın, hepsini öldürün’’ dediğini aktardı. Raporda daha sonra, ‘‘Bir görgü tanığı, yaşlı bir Şii erkeğin bir ağaca bağlandığını ve başından vurulduğunu anlattı’’ ifadesi yer alıyor. Seyyaf bugün meclisteki Karzai yanlısı hizbin önde gelen milletvekillerinden. Raporun hazırlayıcılarından Patricia Gossman, raporun bir ‘‘dava metni olmadığını’’ ancak Afganlara geçmişleriyle yüzleşmede yardımcı olacak bir ‘‘gerçeği anlatma’’ denemesi olduğunu söyledi. BM sözcülerinden Alim Sıddık, raporun Afgan hükümetine sunulduğunu ve bir ay içinde yayımlanabileceğini belirtti. Diğer yandan Afgan hükümeti Taliban savaşçılarına karşı kimi bölgeleri korumak için aşiret milisleri oluşturmayı gündemine aldığını açıkladı. (The Guardian, İngiltere, 12 Haziran) İngilizceden çeviren Gamze Erbil SERİK İLÇESİ GAYRİMENKUL SATIŞ İLANI Serik İlçesi, Çakallık Köyü, Tüzel Kişiliğine ait Çakallık Köyü Tapusu’nda kayıtlı 964 nolu parselin, ihale ylu ile satılmasına, Köy İhtiyar Heyeti’nce karar verilmiştir. Tarla niteliğinde her türlü ziraata elverişli, sera yapmaya müsait, DSİ imkanları ile sulanabilir. Gayrimenkulün tamamı satılacaktır. Gayrimenkul 26.481 metkekaredir. Satış bedeli 397.000,00 YTL’dir. II 2 Satış Şartları: 1 Satış, açık artırma yolu ile yapılacaktır. 2 Satışa iştirak edeceklerin, satış bedelinin %15’i kadar teminat yatıracaklardır. 3Satış bedeli, peşin ödenecektir. Komisyon uygun gördüğ takdirde, alıcıya bir haftalık süre tanıyabilir. 4 KDV, Alım Vergisi ve Tellaliye alıcısı tarafından ödenecektir. 5 İhaleyi yapıp yapmamakta, ihaleyi yaptıktan sonra ihaleyi kazanana verip vermemekte, Köy İhtiyar Heyeti yetkilidir. Köy İhtiyar Heyeti, ihale yapıldıktan sonra, ihaleden vaz geçmekte yetkilidir. III İhale tarihi ve yeri: 1 İhale 01.08.2006 tarihinde, Köy Kahvesi’nde saat: 10.00’da yapılacaktır. 2 İhale şartları muhtarlığımızda görülebilir. Muhtarlıkta satış için her zaman bilgi alınabilir. (Basın: 29424) 2006/8 İ.Ş. Bayburt Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 12.10.2005 tarih ve 2005/259 esas, 2005/715 karar sayılı ilamı ile, üzerindeki ortaklığın satılarak giderilmesine karar verilmiş bulunan ve taşınmazın üzerindeki ortaklığın, hissedarlar arasındaki ortaklığın giderilmesi için yapılan icra takibinde; Satılmak sureti ile ortaklığının giderilmesine karar verilen, Bayburt Merkez, Uzungazi Mahallesi sınırları içinde bulunan, Ada: 30, Parsel: 2’de arsa ve kargir ev olarak kayıtlı olan ve halen üzerindeki evin harebe olması sonucu, arsa vasıfını alan, 384,81m2. miktarındaki taşınmaz üzerinde, müdürlüğümüzce 26.04.2006 günü yaptırılan bilirkişi incelemesinde, 08.05.2006 tarihli bilirkişi raporunda taşınmazın tamamına: 19.900.00YTL; kıymet takdir edildiği, taşınmazın hissedar olup, adresleri tespit edilemeyen ve kendilerine mahkeme ilamı ilanen tebliğ edilen; Hasan oğlu, Halil, Lebibe Evin, Latife Saraçoğlu, Afife Değirmenci, Serihan Sarım, Perihan Sarım, Rukiye Sarım, Refike Başoğlu, Şefika Temizsoy, Muşika Akkuş, Nafia Sarım, Seher Değirmenci, Sabire Çinar, Şevkiye Gönenç, Bahriye Aktan, Fahriye Baybora ve Ömer Küçüker’e iş bu kıymet takdiri raporunun, ilanın yayımı tarihinen itibaren 7 günlük yasal süreyle 15 gün, ilaveten toplam 22 gün içinde, itiraz edilmediği takdirde, tebliğ edilmiş sayılacağı ve kesinleşeceği, 08.05.2006 tarihli kıymet taktiri raporunun, yukarıda adları yazılı hissedarlara tebliğ yerine kaim olmak üzere, ilan olunur. 01.06.2006 (Basın: 29210) MERKEZ/BAYBURT 1. İCRA DAİRESİ GAYRİMENKUL KIYMET TAKDİRİNİN İLANEN TEBLİĞİ CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle