28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 MAYIS 2006 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL İkinci ‘Sıvas Kongresi’ne Hazır mısınız? Vedii BİLGET Em. Amiral ürkiye’yi bir laik cumhuriyet ve demokrasi devleti olmaktan çıkarıp, siyasayı bir dinci, taassup ve yasadışı güçler hegemonyasına mahkum eden çağdışı dinci iktidar, Amerika’da üslenen Fethullah’tan emir beklemektedir. Tefessüh eden çağdışı iktidarını pekiştirmek için, Kuvayı Milliye’yi var ederek Kurtuluş Savaşı’nı verenlerin Türkiye’sinden, Mustafa Kemal Türkiye’sinden ödün üstüne ödün verenlerin iktidarı, bunun hesabını vermeye hazırlansın. Burası Mustafa Kemal Türkiye’sidir. ‘‘Türk halkı’’nın onurlu yaşamına, bağımsızlık davamıza ve laiklik davamıza hiçbir güç müdahale edemez. Kuvayı Milliye ruhunu yaşatanlar olarak andımız var. Kurtuluş Savaşımızı, çağdışı emperyalizme karşı, çağdaş hedeflerimizle başlattık. Çağdaş bağımsızlık davamızı tüm hedefleriyle kazandık. Zafer ve onurla çıktık halkımızla birlikte. Bu zafer birkaç kişinin işi değil, bütün milletin zaferidir. Türkiye’yi, çağdışı ABD emperyalizmine ve Avrupa emperyalistler birliğine satanların Gümrük Birliği rezaletini, Kıbrıs’ı satanların rezaletini unutmadık Türkiye’de işi yoktur. Ankara’da kendini zorla dayatan iktidar Türkiye halkını temsil edemez. Yakın günlerde, ABD ile birlikte dinci devlet dayatmasını Fethullah’ın izniyle resmen açıklaması beklenmektedir. Fethullahçılar hazırlıklarını tamamladı. Zaman, zamanı kovalamaktadır. Yönetsel bir erki kalmayan Fark Edişin Arkası KALABALIKLAR Cumhuriyetçileri yüreklendirmişe benziyor. ‘‘Nihayet tehlikenin farkına varıldı’’ diyenler, hatta daha da ileri gidenler var: Bunun bir bilinçlenme başlangıcı olduğu, laik Cumhuriyetin kurtulduğu, şeriatçılığa doğru gidişin sona erdiği söylenmekte. Böyle bir iyimserlik havasında, yine de sormak gerekir: Bu noktaya gelmek için ille bir yüksek mahkemenin toplantı sırasında basılması, yargıçlara ateş edilmesi, birinin öldürülüp öbürlerinin yaralanması mı gerekiyordu? Demek ki bunca yıldan sonra henüz çocukluk aşamasını geçememiş bir toplumda yaşamaktayız: Sözle, yazıyla, belirtileri çözümleyip kanıtları birbirine bağlayarak, kısacası aklı çalıştırarak bir sonuca varılmıyor da ancak somut bir olay yaşandıktan sonra neyin ne olduğu kafalara dank ediyor demektir. nemli olan, kalabalıkların bundan sonra nasıl davranacağı. Var olduğu söylenen fark edişin arkası nasıl gelecek? Yapılması gerekenler yapılacak mı? Örneğin, ‘‘Birileri bir şey yapsın’’ diye hep birlikte bekleşmeye devam mı edilecek? Yahut yerine getirilmesi gereken ödevler, cenazelerin arkasından yürümekle, ikide bir Anıtkabir’e çıkıp Atatürk’ün önünde eğilerek şikâyetçi olmakla yerine getirilmiş oluyor mu? Bunlar ne kadar anlamlı ve saygıdeğer olursa olsun, unutmamak gerekir ki, yapan on binler veya yüz binler yetmiş küsur milyonluk koca bir toplumun ancak çok küçük bir parçasını oluşturmaktalar. Ödev, bunlarla bitmiş olmuyor: Tehlikeyi fark edenlerin fark etmeyenlere, görmeyen ve anlamayanlara anlatmak, onları uyarmak ödevi yok mu? Şeriat getirmek isteyenlerin nasıl örgütlendikleri, devletin yüksek yerlerinden mahalle içlerine kadar nasıl yayıldıkları ortadayken, cumhuriyeti korumak isteyenlerin kenetlenmeden kalmaları anlaşılır bir durum mudur? Sıradan dernekleşme yeter mi? Ara sıra toplanıp ‘‘memleketin hali’’ni konuşmakla durumlar değişecek midir? Eğer gerçek anlamıyla bir ‘‘farkındalık’’ varsa en doğru ve etkin sonuç siyasal eyleme geçiş olmalıdır. Son genel seçimde siyasilere kızıp sandık başına gitmeyenler yüzünden nasıl bir sonucun çıktığı bilinirken, artık kimsenin öyle bir kaçınma lüksü yoktur. ark edişin olup olmadığı, geçen günkü kalabalıklarla değil, bundan sonraki tutumlarla ölçülecek. ‘‘Herkes uyandı, tehlike geçti’’ diye rehavete kapılmak kadar büyük yanlış olamaz. Tam tersine, bilmek gerekir ki, Cumhuriyet karşıtları, tutumlarının ne gibi sonuçlara yol açtığını gördükten sonra yeni taktiklerle hedefe doğru yürüyüşlerini sürdüreceklerdir. Gün, ‘‘siyasal militanlık’’ günüdür; yani seyirciliği bırakıp cumhuriyete bütün yönleriyle sahip çıkacak bir iktidarı oluşturmak için çalışma günü. T Ö F Türkiye’yi ve silahlı kuvvetlerimizi yıpratma girişimlerini sürdürenleri herkes görüyor. Ufukta ise herhangi bir siyasal çözüm görülmüyor. İktidarsızlık ne tarihe yön verebiliyor ne de tarihin yönünü izleyebiliyor. Nemelazımcı dinci iktidar, ulusal ve laik siyasamızı, ekonomimizi, eğitimimizi, hukuksal yapımızı, bağımsızlığımızı yandaşlarına feda etti. Kurtuluş Savaşı Türkiye’sini, Türkiye yapan tüm varlığını laik cumhuriyet ve demokratik hak ve özgürlüklerimizi tam anlamıyla baskı altında tutan, bütün yetkileri bir elde toplayan ‘‘bütüncül’’ ve dinci iktidar, yineliyorum, onurlu ve bağımsız Kurtuluş Savaşı Türkiye’sini ‘‘dörtnala kalkarak’’ gözden çıkardı. Türkiye tükeniyor. Seçimler gündemde.. ne yapmalıyız? Bu iktidar, ulusal onurumuzu kendi onursallıklarıyla bir ve aynı düzeye indirgemiştir. Bu tutumu anladığımız oranda da daha büyük kaygılara kapıldığımız için Mustafa Kemal’den devraldığımız ulusal bağımsızlık, egemenlik ve laiklik bilincini paylaşacak kimilerini aramaya yöneldik. Ülkemiz bugün bir kör noktaya sıkışıp kalmıştır. Ne ki bu kör nokta; ‘‘Bir gün bağımsızlığını ve laik Cumhuriyetimizi savunmak zorunda kalırsan, ödeve atılmak için içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin’’ düsturuna yürekten inananlar için aşılamayacak bir nokta değildir. ‘‘AKP Meclis grubunda daha önce işledikleri suçlar nedeniyle, aralarında Başbakan ve bakanların da bulunduğu 83 AKP mil letvekili dokunulmazlıklarına sığınarak mahkemeye çıkmaktan kaçıyorlar.’’ Biz vatanımızı bu iktidara mı teslim edeceğiz? Kör noktadan kurtuluşun yasal yolu, tüm vatansever partilerimizin ‘‘yüzde onluk’’ seçim barajına takılmadan seçim savaşı cephesinde bir arada seçime girmeleridir. Partilerin birliği içinde, seçim kazanmaları gerçekleşecektir. Önemle vurguluyorum.. sağ partiler, sol partiler ayrımı yoktur. Bu seçimlerde vatanımızın, halkımızın asla vazgeçilemez çıkarları vardır. Ulusal onurumuza, laiklik onurumuza, bağımsızlık onurumuza sırt çeviren bu iktidar dışlanarak, bu iktidar savaşını mutlaka kazanacağız. İkinci kez dinci erkini eline geçirmek için hazırlanan AKP’ye karşı verilecek bu olumlu iktidar savaşı kararını eyleme koyma zamanı gelmiştir. İkinci ‘‘Sıvas Kongresi’’ gündemdedir. ‘‘Sıvas Kongresi’’ ile yerel direniş örgütleri tek bir merkezi örgütte, ‘‘Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’’ adı altında birleşti. Cumhuriyetin temelleri burada atıldı. Ulusun varlığını özgür ve bağımsız kılan, mandacılığın her türlüsünü reddeden ‘‘Sıvas Kongresi’’dir. Kurtuluş ve kuruluş ile Cumhuriyet ve devrimlerine, Türk aydınlanmasına giden yolu açan ‘‘Sıvas Kongresi’’dir. Mandacılık, Osmanlı İmparatorluğu’nun düşmanlarımıza teslimiyetini kabul etmek demektir. Vahdettin’li, Damat Ferit’li ha inlerin yönetimini kabul etmek demektir. ‘‘Sıvas Kongresi’’ bütün bu esaret istemlerine, mandacılığa karşı çıkmıştır. ‘‘Sıvas Kongresi’’ ya istiklal ya ölüm andıyla eyleme geçmiştir. Ve zafer Türk ulusunundur. Şimdi ikinci bir ‘‘Sıvas Kongresi’’nin gündemini yaşamaktayız. Bu saptama, ülkemiz açısından çok önemlidir. Laik ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne kendini ikinci kez iktidar olarak dayatan dinci, taassup ve yasadışı güçler hegemonyasına karşı, ikinci ‘‘Sıvas Kongresi’’ni yaşama geçirerek mandacılara ve dayanakları Vahdettin’li, Damat Ferit’li ve giderek Fethullahçıların Türkiye’deki iktidar hazırlıklarına karşı sağdaki soldaki bütün partilerin omuz omuza seçim cephesinde iktidar savaşına girmelerini Türk ulusu izlemekte ve desteklemektedir. Birinci ‘‘Sıvas Kongresi’’nde Mustafa Kemal’in yanında ‘‘Ya istiklal ya ölüm’’ diyen Askeri Tıbbiye’nin temsilcisi Hikmet vardı. ‘‘Kuvayı Milliye’’ciler vardı. İkinci ‘‘Sıvas Kongresi’’nde sağdaki soldaki vatanseverlerin yanında Kurtuluş Savaşımızın sonuna kadar silahı elinden bırakmayan Kuvayı Milliye kadınlarımızın, yiğit ve kahraman Kuvayı Milliye erlerimizin torunları vardır. Askeri Tıbbiyeli ‘‘Hikmet’’lerin torunları vardır. Mustafa Kemal gençliğinin torunları vardır. Mustafa Kemal’in kurtuluş ordularının ‘‘erekleri’’ vardır. Partilerimizin iktidar savaşı zaferi ikinci ‘‘Sıvas Kongresi’’dir. İkinci ‘‘Sıvas Kongresi’’ Türk ulusunun içsel ve dışsal engellerden arındırılmış zaferi olacaktır. CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ Hedef Cumhuriyet Korku salma ve yıldırmaya yönelik saldırılar, Cumhuriyet’e atılan bombalarla sınırlı kalmadı. Atılan 3 bombanın ardından aynı saldırganlar bu kez Danıştay binasına girip toplantı odasını basarak yargıçlara kurşun yağdırdılar. Türbana geçit vermeyen kararları nedeniyle dinci çevrelerce hedef gösterilen ve hükümet üyelerinin de eleştirdiği Danıştay 2. Dairesi’nin başkan ve üyelerine, aynı saldırgan ‘‘Allah’ın askeriyiz...’’ diyerek ölüm kustu. Başına kurşun isabet eden Mustafa Yücel Özbilgin, kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Dört yargıç ise çeşitli yerlerinden yaralandı. Gazetemize saldırıya tepki gösteren okurlarımız Şişli’den Harbiye’ye kadar yürüdüler. ??? Devlet, ‘‘dördüncü kuvvet’’ basının özgürce çalışabilmesi için gerekli güvenceyi sağlamakla sorumludur. Terör önce gazetemizi, sonra yargıyı hedef almıştır. Toplum olarak teröre verilen tepki, demokratik bir tavırdır. Başbakan Erdoğan’ın tutumu ise düşündürücüdür. ‘‘Bizim de parti binalarımıza bomba atılıyor...’’ diyen Erdoğan, bu ülkenin başbakanıdır. Aynı Erdoğan, Ankara’daki halkın tepkisini de kışkırtma olarak yorumlayıp Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün açıklamalarına da tepki göstermektedir. Genelkurmay Başkanı, ‘‘halkın gerici saldırılara karşı duyarlılığının sürekli olmasını’’ isteyerek Danıştay’a yapılan saldırıyı ‘‘gerici, terörist, silahlı bir eylem’’ olarak nitelemiştir. Yarıkkayalı Solak Ahmet HALİL ŞAHAN G azetelerde, ölümünün ardından yazı yazılanlar hep büyük adamlardır. Yarıkkayalı Solak Ahmet büyük adam değildi. Bütün yaşamını (19222006) Balıkesir’in küçük bir köyünde geçiren sıradan bir insandı. Askerliği dışında köyünden ayrılmamıştı. Okuması yazması vardı; ama hiçbir okul bitirmemişti. Az topraklı, çok çalışkan herhangi bir köylüydü o. Ama, Solak Ahmet bu ülkenin yazgısını belirleyen önemli bir adamdı. Özellikle 1940’lı yıllarda yediği jandarma dayağıyla kara ekmekten kendisini kurtaracağını vaat edenleri 1950’de iktidara o taşıdı. 1960’ta hâlâ velinimeti saydığı o iktidarın alaşağı edilmesini de yürekten alkışladı. Aslında o arabanın gıcırdaklı yanına binmeye çalışıyordu. Yetki yine kendisine verildi; ama o, doğruyu göremedi. Göremezdi de. Çünkü korku dağları bekliyordu. Bu öyle bir korkuydu ki, yüzlerce yıldan beri onun elini ayağını ve de basiretini bağlıyordu. O korku ki, kanına, iliğine işlemiş, ruhunun ve benliğinin her yanını sarmıştı. ‘‘Arabanın gıcırdaklı yanına binmeye çalışması’’ işte bu korkudandı. Ne var ki araba sık sık devrildi. Solak Ahmet, 1930’lu, 40’lı yıllarda sık sık Balıkesir pazarına giderdi. Kente indiğinde de Halkevi’nde temsil seyretmeyi kesinlikle ihmal etmezdi. Ayrıca köyüne heybesinde birkaç taşbaskısı halk hikâyesiyle dönerdi. 1970’lere, 80’lere, 90’lara hep tevekkülle baktı. Çok görmüş geçirmişliğin olgunluğuyla.. Sükunetle.. ‘‘Bu işler böyle gelmiş, böyle gidiyor, böyle de gidecek’’e ulaşmıştı sonunda. Galiba toplumsal gelişimimizin bize özgülüğünü sezmişti. Evet, Solak Ahmet’in hiç mi olumlu işi yok? Elbette var. Hem de birçok. Ama biz burada yalnızca çocuklarını okutmasını, onların çağdaş eğitim almalarını sağlamasını belirtelim. O, belki de kendi yapamadıklarını çocuklarına yaptırmak istedi. Yarıkkayalı Solak Ahmet öldü. O sıradan bir köylüydü.. o kadar ki bu yazıyı da oğlu yazmak zorunda kaldı... Danıştay’a yapılan saldırının ardından on binlerce yurttaş Anıtkabir’e akın etti. Başbakan Erdoğan’ın ardından Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı M. Ali Şahin’in Cumhuriyet gazetesi ile dinci Vakit gazetesini bir tutarak gazetemizi hedef göstermesi, hükümetin olaylara bakışının çarpık bir göstergesidir. Cumhuriyet gazetesi hiçbir zaman kışkırtıcı olmamış, teröre destek vermemiştir. Adını Mustafa Kemal Atatürk’ün koyduğu gazetemizin yayın ilkesi bellidir. 83 yıldır bu ilkeyi sürdürmektedir. Bu da, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini savunmaktır. Hükümetin görevi, basını hedef yapıp susturmak değil, gazetecilerin özgürce mesleklerini yapmalarını sağlamaktır. ??? Geçen hafta yayımladığımız Bilim Teknik, 20. yılını doldurdu. Bininci sayıya ulaşan Bilim Teknik dergisi, yeni biçimi ve içeriğiyle bundan böyle her hafta cuma günleri yayımlanacaktır. Önümüzdeki hafta yeni bir ekle okurlarımızla buluşacağız. Yakın tarihimizi fotoğraflarla 24 fasikül olarak ücretsiz her salı günü gazetenizle birlikte alabilirsiniz. Cumartesi günleri ise gazete boyutunda ayrı bir ekle okurlarımızla buluşacağız. İyi haftalar... CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle