Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 MAYIS 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Yargı adına Bırakın yargıya müdahaleyi, yargının yerine geçmeye bile çalışılıyor artık. Bir küçük örnek: Kültür Bakanlığı’nın eski hukuk müşavirlerinden Gülizar Balcı, mahkeme önünde yaptığı bir tanıklıktan dolayı bakanlığın teftiş kurulunca ‘‘yalancı tanıklık’’ gerekçesiyle soruşturuluyor ve cezalandırılıyor. Gülizar Balcı, Danıştay’a başvuruyor. Danıştay Birinci Dairesi, mahkemede tanık sıfatıyla verilen ifadenin yalancı tanıklık kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin ancak ‘‘mahkemenin takdirinde olduğu’’nu vurguluyor ve bakanlık teftiş kurulunun başkanlığını 18 aydır vekâleten yürüten Faruk Şahin ile müfettiş Ali Gülen’in ‘‘haksız yere disiplin cezası’’ önermekten soruşturulabileceğine karar veriyor... Yemek listesi Dip dalgası Örgüt deyin, hücre deyin, çete deyin, ne derseniz deyin. Geçmişte ne olmuşsa, o oluyor. Arkada saklanan gerçek, bir çakal gibi sırıtıyor yine. Jeopolotik dergisi editörü Doç. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu da onu söylüyor zaten: ‘‘Türkiye’yi başı dik ve onurlu bir çizgiden uzak tutarak bağımsızlık bilincini köreltmek isteyenler, Cumhuriyet kazanımlarını dağıtmaya çalışanlar sahnededirler. Türkiye’nin sağa sola savrularak, bağımlılıktan kurtulmasını istemeyenler sahnededirler. Mustafa Kemal Atatürk’ün antiemperyalist direncini unutturmak, Cumhuriyet’in onurlu ve yürekli aydınlarını yıldırmak isteyenler İktidar, şeker alanında iki ayrı yöntem izliyor: Birinci yöntem: Başbakanlık Hukuk Müşavirliği, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na yazılar yazıp ABD sermayeli Cargill şirketinin Orhangazi’de mısırdan şeker üreten tesislerinin kurulmasına ve faaliyetine izin veren işlemler hakkında Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararlarının sahnededirler. Türkiye üzerinde çirkin hesaplar yapanlar ve yeni bağımlılıklara sürüklemek isteyenler sahnededirler. Oysa benzer oyunlar daha önce de sahnelenmişti. Ama artık Türkiye’nin bir oyun alanı olmaktan kurtulması gerekiyor. Bu konuda da asla umutsuz değiliz. Çünkü, artık Türkiye’de ulusal duyarlılığını yükselten, asıl tehdidin nereden ve nasıl yöneldiğini bilinç düzeyine kazıyan, geleceğine sahip çıkan, ülkesini iç ve dış sömürücülerin ahtapot kollarından kurtarmak isteyen ve ‘Bağımsızlık bizim karakterimizdir’ diyen bir dip dalgası ayaktadır.’’ Dip dalgaları, yüzeyde yaratılan yapay fırtınalara kapılmaz. Şimdi Dil Derneği’nin çıkardığı, Yazı Kurulu’nu ODTÜ Türkçe Topluluğu’ndan gençlerin oluşturduğu ‘‘Dil İm’’ dergisinde Ali Galip Çamlı, ‘‘Şimdi’’yi imlemiş: ‘‘Şimdi... Bir okyanusa atlıyorum. Şimdiye atlamak, sonsuzluğa atlamak gibi. Ya da sonsuzluğa atlamak, şimdiye atlamak gibi. Şimdi, sonsuz bir şimdi. Yitirmek tüm benliği orada. Yolu yitirmek, zamanı yitirmek, beni yitirmek. Sözcükleri nasıl yırtabilirim, sayıları nasıl kırabilirim, şimdiyi nasıl dile getirebilirim? Çiçeği koparıp öpeceksen şimdi kopar, şimdi öp. Öyküyü yaşayacaksan şimdi yaşa. Şimdi bırak, bütün tuttuklarını, bütün taşıdıklarını... Tutkularını ve eteğindeki taşlarını... Hadi!’’ Şimdiki gençler, şimdinin tüm kuraklığına karşın, şimdiyi anlıyor, biliyor, algılıyor ve yaşıyorlar. Üstünkörü, şimdilik bir şey değil üstelik bu. CHP Kırklareli Milletvekili Mehmet Kesimoğlu, 19 Mayıs haftası için bastırdığı iki Mehmetçik fotoğrafının arkasına 43. Alay 1. Piyade Taburu 1. Bölüğün 1917 yaz aylarındaki yemek listesini eklemiş: ‘‘15 Haziran: Sabah (Üzüm hoşafı), Öğle (Yok), Akşam (Yağlı Buğday Çorbası), Ekmek (Tam). 26 Haziran: Sabah (Yok), Öğle (Yok), Akşam (Üzüm hoşafı), Ekmek (Tam). 18 Temmuz: Sabah (Üzüm hoşafı), Öğle (Yok), Akşam (Yok), Ekmek (Yarım). 8 Ağustos: Sabah (Yarım ekmek), Öğle (Yok), Akşam (Şekersiz üzüm hoşafı), Ekmek (Yok).’’ Günümüz yiyicilerine gelince... Sabah varlar, öğlen varlar, akşam varlar, her gün, ama her saat tamlar. SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Bülent Bey... ‘‘Değişimin simgesi olan Ecevit, neden solun Demirel’ine dönüştü?’’ O dönemde yani ‘‘değişimin simgesi’’ olduğu yıllar da Ecevit’in en yakın siyaset arkadaşlarından biri olan rahmetli Necdet Uğur’a bu soruyu yönelttiğimde şu yanıtı almıştım: ‘‘İlk Ecevit olgusu kentleşme dalgasındaki birinci kuşağa cevap vermişti. Ecevit, düzen partileri baskısı altında sıkışan kesimin sözcülüğünü yaptı. Efsane öyle başladı. Ecevit’in orta sol söylemi, dar gelirlilerin, sıkışıkların sözcülüğünü yapmaktan ibarettir. Çözüm yoktur Bülent Bey’de. Şair olduğu için iyi ifade etmiştir o halk isyanını. Bulduğu tek çözümü hatırlatayım: Köykent...’’ Ne tuhaf! Bundan tam on yıl önce, bir ‘‘19 Mayıs’’ta yapmışım bu söyleşiyi. Aklımda yer etmesine yol açan neden, Ecevit hakkında o gün bugün bundan daha net, keskin ve daha öz yapılmış bir tanıma rastlamamış olmamdandır. ‘‘Neden çözüm önerisi getiremedi?’’ şeklindeki soruma Uğur, ‘‘Bunun için, ekonomik koşullar ve düzenin içinde bir senteze varması gerekirdi ki yapamadı’’ yanıtını vermişti. ‘‘Kim o düzen?’’ sorusuna da Uğur, ‘‘Ordu ki zaten o da mevcut düzene göre kendini ayarlıyor ve de iş dünyası...’’ demişti. Gerçekte yalnız Ecevit’in değil ‘‘Türk solunun’’ A’dan Z’ye sorunu bu değil mi? ‘‘Düzenin içinde bir ‘senteze varamamak’ ve Türkiye’nin koşullarının içinden çıkan, ‘sol adına’ inandırıcı alternatif sunan bir ‘çözüm’ üretememek...’’ Bunu galiba en çok Ecevit’ten bekledik. En büyük beklentilerimizi onun omzuna yükledik. En azından kendi adıma bunu söyleyebilirim. Neden? Çünkü ‘‘kişi’’ olarak, ‘‘şahıs’’ olarak bir ağırlığı; başka hiçbir Türk politikacısında olmayan bir ‘‘yerçekimi’’ vardı Ecevit’in. Şekerde iki yöntem nasıl aşılabileceğine ilişkin yol gösteriyor. Diğer yöntem: Birim üretim maliyetleri düşük, kâr oranları yüksek, pancardan şeker üreten ulusal ve kamusal Bor, Ereğli ve Ilgın şeker fabrikaları özelleştiriliyor. Bu fabrikaların özelleştirilmesi halinde; kamu şeker fabrikalarının maliyetlerinin yükseleceğini, şeker satmalarının zorlaşacağını savunan Şekerİş, geçen hafta Bor’da eylem düzenledi. Eyleme katılan şeker işçileri, aileleri, esnaf ve çevre illerden gelen yaklaşık 1000 kişi, içtenlikle ‘‘Şekere uzanan eller kırılsın’’, ‘‘Şekeri satanı biz de satarız’’, ‘‘Vur vur inlesin, AKP dinlesin’’, ‘‘Şeker halkındır, satılamaz’’ diye bağırdı. Şekerİş Bor Şube Başkanı Celal Tuğrul’un mitingdeki sözleri anlamlıydı: ‘‘Uluslararası şirketlerin çıkarlarına göre hareket ediyorlar. Biz onlara bunun için oy vermedik. Davamızın arkasında durarak haklılığımızı kanıtlayacağız.’’ Ecevit’in ‘Avrupa ikilemi’ Ecevit’i 70’li yıllardan beri tanıyan ve uzun yıllar kendisiyle dostluk ilişkisini sürdüren bir Batılı diplomata dışarıdan çektiği ‘‘portreyi’’ sordum: ‘‘Çay ve sigara eşliğinde Ecevit’le siyaset konuşmak, benim için büyük zevkti’’ diyerek başladığı sözlerine şöyle devam etti: ‘‘O çaylar, sigaralar bitmek bilmezdi. Onu Türkiye’ye geldiğim ilk günlerde tanımıştım. Türkiye’de ‘aynı dili’ konuştuğum, konuşabildiğim tek politikacıydı. Kendisine Avrupa’ya ‘sosyal demokrasi’ yoluyla girmenin, Türkiye için en iyi giriş yolu olacağını söy lemiştim. Bunun ilk adımının da ‘Sosyalist Enternasyonal’e girmekten geçtiğini belirtmiştim. İkna olması uzun zaman aldı. Dosya, masasının üzerinde çok uzun zaman bekledi. Son başbakanlığı döneminde, Helsinki’de Türkiye’nin aday ilan edilmesinin arkasından da gördüm kendisini. Almış olduğum izlenim Ecevit’in Avrupa’ya açık olduğu, açılmak istediği, ancak Türkiye’deki reel güç dengeleri ve yapıları tarafından güçlü biçimde şartlanmış olduğudur. Özellikle ‘Kıbrıs’ ve ‘ordu’ konusunda bloke olduğunu düşünüyorum. Entelektüel açıdan, Türkiye’nin geleceğinin Avrupa’da olduğunu hisseden biriydi Ecevit. Ancak reel politik anlamda Avrupa’yı hâlâ Türkiye’ye uzak buluyordu. Avrupa konusunda kesin bir seçim yapamamasının nedeni, böyle bir ikilem içinde olmasındandı. Türkiye’nin gerçeklerini hisseden bir ‘devlet adamı’ ve bir ‘Cumhuriyet insanıydı’ Bülent Ecevit. Ben onu hep böyle gördüm.’’ Siyasi yaşamındaki inişçıkışlara rağmen bu halkın Ecevit’i hâlâ farklı ve ayrı calıklı bir yere koymasının nedeni de bu: Yerliyabancı herkes tarafından bir ‘‘dev let adamı’’ ve ‘‘Cumhuriyet insanı’’ olarak algılanması, duyumsanması. Bu noktada hiçbir zikzak çizmemiş olması... Necdet Uğur’un sözleriyle ‘‘sıkışmış kitlelerin sözcülüğünü yapmaktan öte’’ ki o da yalnız 70’li yıllarda Ecevit hiçbir zaman bir ‘‘sol lider’’ olmadı, olamadı. Ama her zaman bir ‘‘devlet adamı’’ imajı vermeyi başardı ve bir ‘‘Cumhuriyet referansı’’ ya da ‘‘simgesi’’ olarak kaldı. ‘‘Öyle bir cenazenin’’ ardından komaya girmesi de zaten bunu göstermiyor mu? Kendisine acil şifalar dilerken eşi Rahşan Hanım’a geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Hâkim ve Savcı Emeklileri ile Yoksulluk Sınırı SORU: 1969 yılında toplam 27 yıl 9 aylık bir hizmetten sonra, hâkim olarak emekli oldum. Bana, emekli kimlik kartı ile birlikte verilen defterde: ‘‘Yüksek Hâkimler Kurulu Ankara Hâkimi olup Yargıtay üye yardımcısı’’ olduğum yazılıdır. Aynı belgede, hizmet süresi 27 yıl 9 ay olarak gösterilmektedir. Belgede hangi derece ve kademeden emekli olduğuma ilişkin bir bilgi verilmemiştir. 1969 yılında bana bağlanan emekli aylığı 1601 (bin altı yüz bir) TL olarak görülmektedir. Emekli olduktan sonra, Avrupa’da bir başkentte Türkiye Konsolosluğu’nda görevlendirildim. Bu göreve başladığımda, emekli aylığım da kesildi. Yurtdışındaki bu görevimden ‘‘yaş haddi’’ nedeniyle ikinci kez emekli oldum. Yurtdışındaki çalışma statüsü ve emeklilik durumu ile ilgili bilgi ve belge elimde yok. Bana en son verilen emeklilik kartında, ‘‘emekli hâkim 1. derece 4. kademe 4000 ek gösterge” diye yazıyor ve fiili hizmet süresi 35 yıl 10 ay olarak belirtiliyor. Emekli statümü ve almam gereken emekli aylığımın ne olduğunu bilmek istiyorum. (F.T) YANIT: Hâkimlik görevinden, 27 yıl 10 ay hizmetten sonra emekli olduğunuz 1969 yılında ‘‘derece, kademe, gösterge ve katsayı sistemi’’ henüz sosyal güvenlik sistemine girmemişti. 1970 yılında, 1327 sayılı yasa ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda yapılan değişiklik ile askerî ve sivil personel aylıklarında eski barem sistemi terk edilerek gösterge ve katsayı sistemine geçilmiştir. 1101 sayılı yasa ile gelen Ek Madde 9, eski ve yeni TC Emekli Sandığı emeklileri arasında oluşacak emekli aylığı farkını gidermek amacına dönüktür.Yasanın, ‘‘yürürlüğe girdiği tarihten sonra barem teşkilat, kadro ve sair kanunlarda yapılacak değişiklikler sonunda aylık tutarlarında husule gelecek yükselmeler; aynı rütbe, kadro unvanı ve dereceden bağlanmış bulunan emekli, adi malullük ve vazife malullüğü aylıkları ile dul ve yetim aylıkları hakkında” da uygulanması öngörülmüştür. Özetle, 2006 yılında 35 yıl 10 ay hizmetten sonra emekli olan bir hâkim ya da savcı ne kadar emekli aylığı alıyorsa, bundan 40 yıl önce emekli olan bir hâkim ya da savcının da aynı emekli aylığını alması gerekir. Bu bilgilere göre, 35 yıl 10 ay hizmetten sonra emekli olan bir yargıcın alacağı emekli aylığı: HARBİ SEMİH POROY BULMACA BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek?hotmail.com SEDAT YAŞAYAN Birinci Sınıfa Ayrılmış Diğer Hâkimler ve Savcılar Emekli Aylığı 2006 Yılı Birimleri Gösterge 1) Genel Aylık 1500 2) Ek Göst. Aylık 4800 3) Kıdem Aylık 500 4) %150 Özel Taz. 9500 5) Taban Aylık 1000 6) Makam Tazminatı 2.000 7) Temsil Tazminatı 0 8) Görev Tazminatı 6.000 (**) 9) Ek Ödeme 35 Yıl 10 Ay Hizmet Karşılığ 1 Ocak 30 Haziran Katsayı Aylık 0,04265 54,91 0,04265 175,71 0,04265 18,30 0,04265 521,64 0,53377 458,13 0,04265 85,30 0,04265 0,00 0,04265 255,90 .62,80 Toplam 1.632,70 1 Temmuz 31 Aralık Katsayı Aylık 0,04373 56,30 0,04373 180,16 0,04373 18,77 0,04373 534,85 0,54711 469,58 0,04373 87,46 0,04373 0,00 0,04373 262,38 .64,38 Toplam 1.673,88 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com Diğer Hâkim ve Savcılar (1. Derece 4. Kademeden Emekli) Emekli Aylığı 2006 Yılı Birimleri Gösterge 1) Genel Aylık 1500 2) Ek Göst. Aylık 4000 3) Kıdem Aylık 500 4) %130 Özel Taz. 9500 5) Taban Aylık 1000 6) Makam Tazminatı 0 7) Temsil Tazminatı 0 8) Görev Tazminatı 0 (**) 9) Ek Ödeme 35 Yıl 10 Ay Hizmet Karşılığı 1 Ocak 30 Haziran Katsayı Aylık 0,04265 54,91 0,04265 146,43 0,04265 18,30 0,04265 452,09 0,53377 458,13 0,04265 0,00 0,04265 0,00 0,04265 0,00 .45,19 Toplam 1.175,06 1 Temmuz 31 Aralık Katsayı Aylık 0,04373 56,30 0,04373 150,13 0,04373 18,77 0,04373 463,54 0,54711 469,58 0,04373 0,00 0,04373 0,00 0,04373 0,00 .46,33 Toplam 1.204,66 Yapılan araştırmalara göre açlık sınırının 625 YTL, yoksulluk sınırının da 1900 YTL olduğu açıklanmaktadır. Yukarı aldığımız sayılar, 35 yıl 10 ay yıl hizmet verip emekli olan bir hâkim ya da savcıya ödenen emekli aylığı, hâkim ve savcı emeklilerinin açlık ile yoksulluk sınırının arasında kaldığını göstermektedir. Bu da bir hukuk devletine yakışan bir durum değildir. (**) 1 Ocak 2006’da yürürlüğe giren 5454 sayılı yasa ile 1 Ocak 2006’dan geçerli olarak sosyal güvenlik kurumlarınca; ‘‘aylık veya gelir olarak her ay ödenecek tutarlara göre ayrıca ek ödeme yapılır. Yapılacak ek ödemenin bir aylık tutarı, her bir aylık veya gelirleri; 400 Yeni Türk Lirası ve daha az olanlar için aylık veya gelirlerinin % 5’i, aylık veya gelirleri 400 Yeni Türk Lirası’ndan fazla olanlar için % 4’üdür. Bu maktu hadler, Devlet memuru aylık katsayısında meydana gelecek artış oranında artırılmak suretiyle uygulanır (...) Sosyal güvenlik kurumları tarafından ödenen ikramiye, toptan ödeme ve diğer ödemelerin hesabında ek ödeme dikkate alınmaz.’’ TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Mayıs www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Japonya’da 1 ‘‘harakiri’’ sözcüğü baya 2 ğı sayıldığı 3 için bunun ye 4 rine kullanılan sözcük. 2/ Si 5 lifke ilçesinde 6 antik bir 7 kent... Küçük bir alan üzeri 8 ne odaklanmış 9 yoğun ışık 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kaynağı. 3/ Koleksi1 O B E Z O F O B İ yon... Sümerlerde A V A R sağlık tanrıçası. 4/ 2 B E Z E 3 A T İ N A A L O Kemiklerin yuvarlak N A Z İ İ N ucu... Marmaris ilçe 4 T İ N İ sinde, doğal güzelli 5 E Ş E N AM İ D ğiyle tanınmış bir 6 L İ 7 İ R İ A L A R A koy. 5/ Bir sanat yaA H A R pıtının ya da yazılı 8 Z A D E bir metnin taklidi... 9 A N E M O F O B İ Uluslararası Çalışma Örgütü’nün simgesi. 6/ Boyutları olağandan küçük olan... ‘‘Fiiller, eylemler’’ anlamında eski sözcük. 7/ Ekonomik alanda kendi kendine yeterli olmaya yönelen bir ülkenin rejimi. 8/ Bölmeli göçebe çadırı... Herhangi bir alanda başarıyı saptamak için gerekli olan sınır. 9/ Kuşbaşı doğranmış et... Büyük tepsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Karelere çeşitli rakamları yerleştirme ilkesine dayalı, Japon kökenli bir mantık oyunu... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 2/ Yalnızlık korkusu. 3/ Bozulmaya başlayan sulu yiyeceklerin üzerinde oluşan köpük... Dayak, kötek. 4/ Uzaya gönderilen ilk canlı olan köpek ırkı. 5/ Din bilginleri.. Rubidyum elementinin simgesi. 6/ Oyunda kazanılan her parti... Bir şeyin özünü oluşturan ana öğe. 7/ Eli işe yatkın, becerikli... ‘‘ karanlıkta gelse şiirin hası / Ayak seslerinden tanırım’’ (B.R. Eyuboğlu). 8/ Afrika kökenli öldürücü bir virüs... Zihin. 9/ Tarihsel olayların zaman bakımından sırası. SOLDAN SAĞA: CUMHURİYET 17 K