25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 MART 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr AYŞEGÜL YÜKSEL SAHNEDEN YAZI ODASI SELİM İLERİ Vatan kurtaran Şaban Haldun Taner’i 1986 ilkbaharında yitirmiştik. Aradan yirmi yıl geçivermiş. Kabare oyunları ile birlikte yirmi dolayında sahne yapıtına imza atan Taner, sahnelerimizin gözde yazarı olmayı sürdürüyor. Yazıldıklarından bu yana en sık sahnelenen Taner oyunlarının başında ‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’, ‘Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım’, ‘Keşanlı Ali Destanı’, ‘Lütfen Dokunmayın’, ‘Eşeğin Gölgesi’ geliyor. Kimi oyunlar ise yeniden düzenlenip günümüze yaklaştırılmalı belki de. Tıpkı Ankara Ekin Tiyatrosu’nda ‘Vatan Kurtaran Şaban’ı sahneleyen Semih Çelenk’in yaptığı gibi... 1967 yılında Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nun kurulmasıyla başlayan ‘kabare tiyatrosu’ serüvenimizin, ilk kurucuları olan Haldun Taner, Metin Akpınar, Zeki Alasya, Ahmet Gülhan’ın katkılarıyla nasıl kısa zamanda sahnelerimizin en popüler türü olup çıktığını, Batı’da olduğu gibi, gece kulüplerinde sunulmak amacıyla hazırlanan ve ilk aşamalarda hep Haldun Taner’in imzasını taşıyan oyunların, kısa zamanda gece kulübü ortamından taşarak İstanbul’un yazlık sinema uzamlarına taşınacak düzeyde popülerleştiğini yaşı yetenler yakından izlemiştir. AkpınarAlasya ikilisini gün gelip de yolları ayrılana dek tiyatronun ve televizyonun en sevilen ünlüleri arasına yerleştiren, yıllar önce de ikilinin Taner’le yollarının ayrılmasına neden olan bu ‘popülerleşme’nin, çok kanallı televizyonda birbiriyle itişen ‘cıvık skeçler’e dönüştüğünü izlemeye ise hepimizin yaşı yetti. Geriye, Taner’den ‘el almış’ olan Ferhan Şensoy’un ve bir sonraki kuşaktan Yılmaz Erdoğan’ın katkıları kaldı... Ankara Ekin Tiyatrosu ve yönetmen Çelenk, Haldun Taner’i, Türk kabare tiyatrosunun ‘öncü’ yazarı kimliğiyle buluşturan ‘Vatan Kurtaran Şaban’ oyununu sahnelerken ‘flaş’ isimler içermeyen, ancak güvendikleri bir kadro ile çalışmışlar. ‘Vatan Kurtaran Şaban’ın 2006 yapımında başkent özel tiyatrolarının orta yaşlı ve genç emekçileri, Bülent Yıldıran, Ö. Faruk Nas, Halil Esen, Hakan Güven, Kutlay Akbal, Murat Demirbaş, Damla Paksoy, Erkan Saraç ve Arzu Yolgösteren görev alıyor. Oyunu kırk yıl önceki yapımın ‘nostalji’si ile izleyen biri olarak bir iki ‘an’ dışında hiçbir düş kırıklığı yaşamadığımı söylemeliyim. ‘Vatan Kurtaran Şaban’, iktidardaki partilerin yer değiştirmesiyle değişmeyecek bir kültür ve sanat politikasının oluşturulmadığı ülkemizde ‘güncel politika’nın bir parçası olarak görülen kültür ve sanat olguları bağlamında devlet eliyle yapılan gülünç uygulamalara ağır bir eleştiri getirir. Bir bakıma, ‘devlet’ ile ‘kültür ve sanat işleri’ arasındaki ilişkinin yaman bir parodisidir. İşin kötüsü, ‘parodi’, aradan kırk yıl geçmiş olmasına karşın geçerliliğini yitirmemiş. Yönetmen Çelenk’in, bu nedenle, 1960’ların ‘güncel’ine dayandırılmış olan olaylar dizisini günümüze taşımakta hiç de zorlanmadığı görülüyor. Sahneden yansıyan ‘yenilenmiş’ metinde bir zorlama görülmeyişi aynı zamanda da yönetmenin sahne metnini uyarlamadaki başarısının kanıtı. 449 kez oynanmış Anne... Refik Ahmet Sevengil, Hüseyin Rahmi’yi kaleme getirdiği o güzel ve yitik monografisinde, ünlü romancının hepsi de İstanbul’da yaşayan sayısız kişilerini handiyse tek tek saptar: ‘‘Abdülhamid devrinin konak efendisi, hanımı, kalfası, dadısı, züppesi, uşağı, hizmetçisi, aşçısı, devlet düşkünü, fakir aileleri. Meşrutiyet’ten önce ve sonra İstanbul mahallelerinde oturan imam, mütekait (emekli), kalem efendisi, tulumbacı, satıcı, namuslu alüfte (düşkün), sokakta oynayan çocuk. Umumî harp yıllarında aç kalan, saman ekmeği yiyen, varını yoğunu satıp savan, sonunda sokağa dökülen İstanbullu: Kadınıyla, erkeğiyle, çoluğuyla, çocuğuyla... Mütareke senelerinin Frenk esiri, Frenk mukallidi, soytarı, dejenere, parazit adamı. Her devirde Anadolu’dan İstanbul’a geçim aramaya gelen ve burada küçük işler tutan kimseler.’’ Bu kişiler hayattan gözlenmiştir. Ama Hüseyin Rahmi, kişisel hayatından pek söz açmaz romanlarında, öykülerinde. Onun yaşamöyküsünde adeta güçlükle iz süreriz: İstanbul’un değerli romancısı 1864’te doğuyor. Soykütüğü konusunda bilgi veren kaynaklar, annesinin Ayşe Hanım olduğunu söyler. Ayşe Hanım ‘‘Safranbolu’da doğmuş, safrancılar kethüdası Hacı Mehmet Efendi’’nin torunuymuş. Hüseyin Rahmi’nin babası, hünkâr yaveri Mehmet Sait Paşa. Paşa eski tarz şiirler yazıyor. Ataları arasında Kitabî Osman Efendi var. Babası Çolak Hüseyin Efendi’yse Türk Rus savaşında kolunu kaybetmiş. Bir de adı anılmayan, önemli bir anneanne var. Hüseyin Rahmi asıl onun gözetiminde yetişmiş. Çünkü Ayşe Hanım, Hüseyin Rahmi çok küçük yaştayken ölüyor. Bu ölüm, İstanbul’un o günkü yaşayışında birçok başka ölümü ve acıyı yansılıyor. Yetmişine ulaşmış romancı, çocukluğunun o acısını unutamamıştır: ‘‘Bir gece annem, önünde iki mum yanan aynanın karşısında, belinden aşağı dökülmüş siyah saçlarını tarıyordu. Ben dizlerine sarılmış duruyordum. Bu, pek vuzuhlu hatırımdadır. Birdenbire tarağı bıraktı. Beni saçlarının siyah dalgaları arasına çekti. Yüzümü iki avucunun içine aldı. Bütün şefkatiyle yakından baktı baktı. Yanaklarından berrak damlalar yuvarlanıyordu. Böyle kucak kucağa mesut değil miydi? Niçin ağlıyordu? En hazin sesiyle ‘Rahmi’ dedi. ‘Anneciğim...’ ‘Annesiz kalırsan ne yaparsın?’ Of, annesiz kalmak! Bu benim için hiçbir mânâyı ihtiva etmek ihtimali olmayan bir terkipti. Beni annemden kim ayırabilirdi? Hangi kuvvet buna muktedirdi? Meğerse annem, o korkunç tek bir kelimeden ibaret soğuk ismini örtmek için lisanımızda adına uzun bir terkiple ‘derdi deva nâzepir’ denilen müthiş hastalığa tutulduğunun farkında imiş. (...) Odadan içeri girdik. O, arkasını yastıklara dayamış, yüksek döşeğinde oturur gibi yapıyordu. Gözleri kapıya dikilmişti. Kalbine çekerek beni ruhuna meczedecek gibi sabit bir nazarla bakıyordu. Ne kadar zayıflamış, ne kadar değişmişti. O annem miydi, başka bir kadın mıydı?’’ Keder yüklü sahnelerden sonra, anneannenin Aksaray’da, Yakup Ağa Mahallesi’ndeki evi belirir. Anneanne, ıstırabını torunundan saklar. Orada çocuk Hüseyin Rahmi, İstanbul Türkçesinin incelikli, ıncıklı cıncıklı anlatımıyla tanışır. Yaşlı hanımlar boyuna konuşurlar. Deyimler, özel ifadeler birbirini kovalar. Bir Emine Hanım ballandıra ballandıra masallar anlatır. Çocuk hep masallar dinler. Sonu mutlu biten masallar, yine de kalbindeki anneyi unutturmaz. Hayatın çok acımasız olabileceğini artık fark etmiştir. Artık hayatın öteki yüzünü, acıklı olduğu ölçüde gülünç, küçük çıkarlara dayalı, riyakâr, kalpazan yüzünü görmeye hazırlanmaktadır. Büyük eserine hazırlanmaktadır. Sonra, yetmişinde, bir kez daha veremli annesini söylemek üzere... Öneriler: Kitap / Aşk İlahileri, Günümüze Hüzzamlar; Metin Cengiz, Şiirden, 2006. A nkara Ekin Tiyatrosu, Haldun Taner’in ‘Vatan Kurtaran Şaban’ başlıklı ünlü oyununu Semih Çelenk’in rejisiyle sahneledi. Çağdaş kabare tiyatrosu teknikleriyle popüler seyirlik geleneğimizin özelliklerinin kaynaştırıldığı çalışmada, televizyon skeçlerinde aşırı biçimde abartılarak ve sonsuz kez yinelenerek aşındırılan geleneksel oyunculuğun, ‘komik özü’ne, ‘sahici’ parıltısına bir kez daha kavuşturulduğu görülüyor. ral boyutlarına, Şaban Bey’in ‘Bahçelievler’den komşusu, dostu, pişpirik arkadaşı’, Emekli Sandığı’nda ‘muhasip’ Mısta Bey’i ‘özel kalem müdürü’ olarak atamasıyla ulaşılır. Pişekâr ile Kavuklu buluşmuştur. Ankara Ekin Tiyatrosu yapımında Şaban’ı oynayan Hakan Güven ve Mısta’yı canlandıran Murat Demirbaş’ı büyük bir sevinçle izlediğimi söylemeliyim. Son kırk yıl içinde özellikle televizyonda aşırı düzeyde abartılarak kendi kendilerinin karikatürüne dönüşen Ortaoyunu kahramanlarının, gerek görüntü (makyajgiysi) gerekse mimikjesthareketses kullanımı düzeyinde nasıl arıtılıp yalınlaştırıldığını ve içerdikleri ‘komik öz’ün, ‘sahici’ parıltısına nasıl bir kez daha kavuştuğunu görmek, tiyatromuzun geleceği adına umutlandırıyor insanı. Taner güzel anılıyor Şaban’la Mısta arasında oluşan tadına doyum olmaz ‘laf yarıştırma’süreçleri, birbirini hızla izleyen tablolarda yer alan ‘tip’lerin katkılarıyla yoğunlaşırken, bu tiplemele ri yapan altı kişilik şarkıdans ekibi, tablodan tabloya geçişlerde, Kemal Günüç’ün müziği ve İhsan Bengier’in koreografisi ile Grup Nasa’nın ‘canlı orkestra’ eşliğinde ‘eleştirel yorum’ yapmakta, oyunun bugüne taşınmasını kolaylaştırmak için de ‘anlatıcı’nın katkısına başvurulmaktadır. Yılların oyuncusu Bülent Yıldıran’ın keyifle taşıdığı bir görev... Alkışın çoğu yönetmen Semih Çelenk’e gidiyor. Doğduğu yıl yazılmış bir oyunu sahnede değerlendirirken akademisyen kimliğine yaraşır metin çalışması yapmış olması, oyu nun öteki öğeleriyle ustaca kaynaşan Kenan Ürüt imzalı dekordan, dans şarkı ve hareket düzenine, oyunculuktan orkestranın konumuna dek yapımın tüm boyutlarını ‘yalın’ bir ‘bütün’e ulaştırması, en önemlisi de, seyirciyle sahne arasında ‘doğal’ bir ‘sıcaklık’ oluşturması, tiyatroculuğun temel kurallarının unutulmamış olmasını göstermek açısından kıvandırıcı... Ankara Ekin Tiyatrosu, Haldun Taner’i güzel anıyor. ‘Vatan Kurtaran Şaban’ dönemin en başarılı yapımlarından... İlhan Berk, resimleriyle Atatürk Kültür Merkezi’nde 50 yıllık birikim, 46 yapıt Kültür Servisi İlhan Berk’in resimleri yarın İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluşuyor. Şiir kitapları çeşitli dillere çevrilen, ikinci yeni şiir akımının öncülerinden olan usta şair, 50 yıllık resim birikimini 46 yapıtla sanatseverlere sunacak. İlhan Berk resimleri için şöyle diyor: ‘‘Ressam sözü beni ürkütmüştür hep. Resimlerim iyi ise (ki ben onların resim olduğunu biliyorum, başka türlüsünü de düşünemem), ressam olmadığım için iyidir. Beni yalnız ve yalnız deformasyon ilgilendirmiştir.’’ Berk, şiirlerinde dilin yerleşik ve genel yapısını bozarak kendi dilini oluşturduğu gibi, resimlerinde de kendi özgün formlarını ortaya koyuyor. Yazmanın bir cehennem olduğunu, resim yapmanın da mutluluk olduğunu belirten Berk, sanat tarihinin öngördüğü klasikleşmiş formatlarıyla ilgilenmeksizin, sadece kendiliğinden düşenlerle elini eğlendirdiğini sanırken, aslında yalınlık ve özgünlüğün altını çiziyor resimlerinde. İlhan Berk, ilk sergisini 1976 yılında Galeri Baraz’da, daha sonra Milli Reasürans Sanat Galerisi ve Galeri Nev’de eserlerini sergiledi ve en son 2004 yılında Artistanbul 2004’e Bodrum’dan Turuncu Sanat Galerisi ile katıldı. Zerrin Ulusman’ın yapımcılığını üstlendiği ve 7 Nisan’a dek sürecek sergi, pazar ve pazartesi hariç, diğer günler 10.0018.00 saatleri arasında gezilebilecek. Iraq in Fragments (Irak Paramparça/ABD2006) Selanik’te ödüller dağıtıldı ASLI SELÇUK ‘Oyun’a bir ödül de Fransa’dan ? Kültür Servisi Pelin Esmer’in, sinemalarımızda halen gösterimde olan filmi ‘Oyun’, 19 Mart’ta sona eren Creteil Film Festivali’nde ‘En İyi Belgesel Film Ödülü’ne değer bulundu. Daha önce Trieste’de ‘En İyi Belgesel Film’, Navarra’da ‘Seyirci Ödülü’, Nürnberg’de ‘Jüri Özel ödülü kazanan ‘Oyun’, Türk ve dünya basınından övgü dolu yorumlar almıştı. Mersin’in bir dağ köyünde kendi hayatlarından yola çıkarak bir tiyatro oyunu sahneye koyan dokuz kadının öyküsünü anlatan ‘Oyun’, kurmaca ile belgesel arasında bir film MART AYININ SON KLASİK MÜZİK KONSERİ CUMARTESİ Schiff ve Mustonen İş Sanat’ta Kültür Servisi İş Sanat, mart ayı programını klasik müzik konseriyle noktalıyor. Viyolonselin ustalarından Heinrich Schiff, günümüzün ümit verici piyanistlerinden, Edison ve Gramophone ödüllü Olli Mustonen eşliğinde 25 Mart Cumartesi akşamı saat 20.00’de İş Sanat Kültür Merkezi’nde Beethoven, Prokofiev ve Schedrin’nin yapıtlarından oluşan bir program sunuyor. Abbado, Celibidache, Chailly, Colin Davis, Dohnenyi, Eschenbach, Haitink, Harnoncourt, Masur ve Sawallisch gibi dünyanın önde gelen şeflerinin yönetiminde belli başlı konser salonlarında ve festivallerde konserler veren Heinrich Schiff, Vivaldi’den Haydn, Lutoslawski ve Zimmermann’ın yapıtlarına kadar viyolonsel repertuvarının neredeyse bütün önemli yapıtlarını kaydederek ulaşılması zor bir başarıya imza attı. Çalışmalarında çağdaş müziğe de geniş yer veren sanatçı, Berio, Casken, Cerha, Gielen, Henze, Krenek, Lutoslawski ve Penderecki gibi bestecilerle yaptığı örnek çalışmalarla genç müzisyenlere ışık tutuyor. Yaptığı kayıtlarla birçok ödül kazanan Schiff, son 15 yıldır orkestra şefliği çalışmalarını da başarıyla sürdürüyor. Yorumculuğu ve besteciliğinin yanı sıra orkestra şefliği kariyerini de başarıyla sürdüren Olli Mustonen, Londra Senfoni, Kraliyet Concertgebouw ve Berlin Filarmoni orkestralarının sürekli solistleri arasında yer alıyor. Şostakoviç ve Alkan’ın yapıtlarının albümüyle 1992’de Edison ve Gramophone ödüllerinin sahibi olmuştu. 1. Kademe: 40 YTL, 2. Kademe: 35 YTL, 3. Kademe: 30 YTL, İndirimli: 25 YTL. (0 212 316 15 83) Gielen, Henze İlk kez sahnelenişinde 449 kez oynanan ‘Vatan Kurtaran Şaban’, aynı zamanda, Taner’in en çok güldüren, en sıcak oyunlarından biridir. Yer yer, ancak belirli bir eğitim düzeyine ulaşmış izleyicinin anlayabileceği değinmeleri ve göndermeleri içermesine karşın, oyun kişilerinin her çeşit seyirciyi sarıverecek denli ‘bizden’ (Türk seyirlik geleneğinin sevilen tiplerinden) olması, oyunun geniş bir seyirci kesimi tarafından sevilip tutulmasını sağlamıştır. Oyun, tapu kadastro müdürüyken, hastalanan komşusunun biletiyle gittiği ‘ördek gölü balesi’nde boy göstermesiyle kültür müsteşarlığına atanması bir olan Şaban Bey’in Türk sanat ve kültürüne günün politikacılarına yaranmak için benimsediği‘kafatasçı’, ‘mukaddesatçı’, ‘komünist düşmanı’ kimliğiyle bakışını yansıtır. Şaban’ın kişiliğinden ve konuşmalarından kaynaklanan güldürü, arı gülmece, toplumsal, politik, bireysel taşlama, fars öğeleriyle yoğunlaştırılır. Ancak, güldürünün gerçek teat 8. Selanik Uluslararası Belgesel Film Festivali: 21. Yüzyılın Görüntüleri etkinliğinin ulusal ve uluslararası ödülleri dağıtıldı. Ulusal TV kanalı ERT 3’ün verdiği toplam 9000 Avro tutarındaki İzleyici Ödülleri’ni iki ulusal, iki uluslararası belgesel paylaştı. Uluslararası bölümde süresi 45 dakikayı aşan 3000 Avro tutarındaki yapım ödülünü Dani Menkin’in 39 Pounds of Love’ı (ABD/2005), süresi 45 dakikadan az 1500 Avro’luk yapım ödülünü Viktor Kossakovski’nin Svyato’su (Rusya/2005) kazandı. Ulusal dalda ise süresi 45 dakikadan fazla 3000 Avro’luk belgesel ödülü Kimon Tsakiris’in Sugar TownThe Bridgerooms’un (2006) oldu. Süresi 45 dakikanın altındaki 1500 Avro tutarındaki ödülü ise Angelos Kovotsos’un Kleon KrantonellisPortraits of Greek Architects’i (2005) ile Yorgos Papakostantinou’nun Takis Zenetos Portraits of Greek Architects’i (2005) belgeselleri paylaştılar. Adina Bradeanu (Romanya), Nils Vermund Gjerstad (Norveç), Kirsten Li ese (Almanya), Thodoros Yiahoustidis’ten (Yunanistan) oluşan FIPRESCIUluslararası Sinema Eleştirmenleri Jürisi en iyi uluslararası belgesel film ödülünü James Longley’in Iraq in Fragments (Irak Paramparça/ABD 2006) adlı çalışmasına verdi. Irak Paramparça belgeseli 25. Uluslarası İstanbul Film Festivali’nin Sinemada İnsan Hakları bölümünde izleyiciyle buluşacak. Uluslararası jüri, Stelios Haralambopoulos’un Yannis Moralis (2005) belgeselini en iyi ulusal yapım seçti. Avrupa Belgeseller Ağı EDN, 2006 yılı ödülünü belgesel film alanında tüm dünyada yaptığı önemli katkılarından ötürü Jan Vrijman Vakfı’na verdi. İzleyici ödülünü kazanan Viktor Kossakovski’nin Svyato’suyla birlikte etkinlikteki Brezilya, Meksika, Güney Afrika, İran, Filistin, İsrail, Bulgaristan, Romanya gibi ülkelerden katılan 10 belgesel Jan Vrijman Vakfı’nın katkılarıyla gerçekleştirilmişti. Festivalde 96 uluslararası, 88 ulusal yapım olmak üzere toplam 184 belgesel izleyiciyle buluştu. 2005’in en iyi 10 filmi ? Kültür ServisiGeçen yıl Çanakkale Zaferi’nin 90’ıncı yıldönümünde sinemalarda gösterime giren ve beş hafta arka arkaya en çok izlenen film olan ‘Gelibolu’nun DVD’si de satışa sunuldu. Belgeselin yönetmeni, senaristi ve yapımcısı Tolga Örnek, savaşı, 10 askerin gerçek anı ve mektuplardan yola çıkarak hazırladı. Siperdeki askerlerin yaşadıklarını, acılarını, duygularını anlatan film, 2005 yılının en iyi 10 filmi arasında da yer aldı. Belgesel, Uluslararası İspanya Tarihi Filmler Festivali’nde birincilik, Los Angelos Film ve Video Festivali’nde de ikincilik ödülü aldı. ? SABANCI ÜNİVERSİTESİ TUZLA KAMPUSU’nda 19.30’daki konserin ardından 20.00’de Akbank Oda Orkestrası konseri. Şef: Cem Mansur. Solist: Natalie Clein (viyolonsel). (0 212 252 35 00) ? İŞ SANAT KONSER SALONU’nda 20.00’de İncesaz konseri. (0 212 316 10 83) ? BABYLON’da 21.30’da Aynur konseri. (0 212 292 73 68) ? YAPI KREDİ SERMET ÇİFTER SALONU’nda 18.30’da Kemal Atakay’ın ‘Sadık Çevirmen Hain Çevirmen’ başlıklı söyleşisi. (0 212 252 47 00) CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle