10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 MART 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA SAĞLIK Müfettişler, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’yla denetleme otoritesinin zayıflayacağına dikkat çekti 9 GÖRÜŞ DR. ALPASLAN BERKTAY Y olsuzluğun önü açılıyor ? SSK, BağKur ve Emekli Sandığı’nda görevli bir grup müfettiş yeni Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’yla ilgili bir rapor hazırlayarak tasarıdaki eksiklikleri gözler önüne serdi. Yasayla teftiş kurulunun yok edileceği öne sürülen raporda 600 müfettişten yalnızca 60’ının yolsuzluk dosyalarını inceleyeceğine işaret edildi. SİBEL BAHÇETEPE Sağlığın Özelleştirildiği Tıp Bayramı 1948’de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirip İzmir’e ailemin yanına döndüğümde, diplomamı almak için sağlık müdürlüğüne gittim. Müdür Dr. Reşat Tanberk “Doktor bey, Hipokrat Andı içeceğiz” dedi. Önünü ilikleyip kalktı. Önümü ilikleyip kalktım. O söyledi, ben yineledim. Törenlerden sıkılırım ama, ‘‘kötü söylememiş!’’ diye düşündüm. Bir yandan da ‘‘Başka türlü söyleseydi, başka türlü olabilir miydim’’ dedim. Ondan bir yıl önce, Beyoğlu’nda oda arkadaşım Yaşar Kemal’le yürürken şair Orhon Arıburnu ile karşılaştık. Arıburnu: Sanatçılar ve hekimler aynı aileden sayılır, dedi. ‘‘Acele bir kompliman!’’ diye düşündüysem de, öyle olmadığını, daha sonra, hastamın acılarını, kaygılarını, umut ve umutsuzluklarını yaşayınca anladım. Adı da empati imiş: Yolun öbür ucuna vardığınızda, yaşadıklarınızı sonrakilere aktaracaksınız, ‘‘ben’’ ağırlıklı bile olsa. Hele değerlerin yozlaştırıldığı böyle bir ortamda! Neler umduk, neler bulduk? İnsan için yola çıktık. Dedim ki: ‘‘İnsana gideceksin, insanı bulacaksın!’’ Övüntü mü, avuntu mu? Sorsalardı neler yaptın diye, ‘‘Hiçbir hastaya hiçbir saatte gitmezlik yapmadım’’ derdik. ‘‘Bu da bir tür ibadet, değil mi’’ diyenler oldu. Andr´e Gide, bir yapıtında ‘‘Ver ki, alasın!’’ demişti. Aldığım neydi? AyvalıkAltınova’da serbest çalıştığımda, bir kadının getirdiği küçük bir kızı muayene ediyordum. Bunu Yörüklerden aldım, kilosu 2.5 liradan. 15 lira verdim, dedi kadın. Tüylerim diken diken. Çocuk saf saf gülüyor. 6 kilo gelmiş. 6x2.5= 15. Hesabı tamammış! 1948’de kasap Boşnak Zeynel’de kuzu etinin kilosu 2.5 liraydı, kızın kilosu 2.5. Muayene ücretim de, 2.5. Unutmak mümkün değil! Aldığınız 2.5 liranın dışında bir şey. Köylere gidip 150 liraya hasta bakan bir doktor vardı. Attan düşüp topal kalmış. ‘‘Topal doktor’’ diyorlar. Parası yetmeyenin tavuğunu, ördeğini heybesine atıyor. Bu da işin öbür yanı; hekimlik saygınlığı öylesine. Çünkü henüz ortada hiçbir sağlık düzeni, sigortası yok. Haftada bir gelip tüm hastalarınıza bakarım, dedim. Muhtara ya da öğretmene ayda bir 25 kuruş bırakın, yeter. Böylece doğrudan parasal ilişki de ortadan kalkıyordu. ‘‘25 kuruş ne ki. 3 fincan kahve’’ dediler. Bir trafik kazasında, sağ el bileğimdeki, perküsyon (tık..tık..) yaparken en çok gerekli olan kemikçik kırıldı. Sağ kolum askıda, çantam sol elimde, yanımda yardımcım 14 yaşında Günay halime sessizce ağlarken yürüyerek köyleri dolaştım. Kaygılarıma karşın sakat elimle tık..tık’ı yapabilince, ‘‘Bunu yapabildikten sonra, 90’ıma dek ben bu işi yürütürüm’’ dedim. Ama bizim ‘‘sosyalizasyon’’ çok sürmedi. Çünkü köylü konuya hazırlıklı değildi. Üstelik, sonradan adımız ‘‘25 kuruşluk doktor’’a çıkmış. Bu da, sistemli bir çözüm gerektiğini ortaya koyuyordu. Hastanın biri, ağız alışkanlığıyla cüzdanına davranıp ‘‘Cezamız ne kadar’’ dediğinde, en güzel duygularınızın pazarlandığını duyumsarsınız. Oysa herkes için en iyisini istersiniz. İnsanların ezilmesinden, sömürülmesinden utanır, aşağılananlarla birlikte aşağılandığınızı duyumsarsınız. İnsanı yaşarsınız. 27 Mayıs’ta bir sosyalizasyon havası estiğinde İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu olarak İstanbul’a, Türk Tabipleri Birliği toplantısına geldik. Şu öneride bulundum: Dört duvar arasında bireysel çözümler aramaktan vazgeçip devletin karşısında aktif pazarlık gücüne sahip bir ‘‘Hekimler Sendikası’’ kuralım! Çünkü hekim ile hastanın çıkarları karşı karşıya değil, birliktedir. Başkan, ‘‘Oylamayalım, azınlıkta kalırız’’ diyerek oyunu belli etti. ‘‘Oylayalım, ibreti âlem için durumumuzu tutanaklara geçirelim!’’ dedim. Birisi, ‘‘Arkadaş sendika lafının arkasına saklanıp ne demek istiyor’’ diyerek, ‘‘aydın’’ olma düzeyimizi ortaya koydu. 1961’deki ‘‘Hekimler Sendikası’’ önerisi 6 oy alabildi! Bizim gibileri de, yangına koşan itfaiyeci gibi, yola devam. 12 Eylül günleri. Maltepe’de, Nihat Erim’in, Hüseyin Cevahir’in öldürüldüğü yerdeyim. Sokağa çıkma yasağı saatinde çıkan, kim vurdaya gidiyor. Silahlı askere 30 metreden çok sokulan, sormadan vurulabiliyor. Gece 03.00’te kapı çalınır. Doktor bey, hastamız var, kalp hastası. Gelirim. Yalnız, arabanın bütün ışıkları yanacak ve yavaş süreceksiniz, dur dediklerinde duracaksınız! Sonra sağlık işlerinden de sorumlu Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller: Hastayı müşteri olarak göreceğiz, dedi, kısa ve öz... Bir de bir tabela gördüm: ‘‘Hipokrat TAŞ’’! Tamam, dedim, Hipokrat usta nerelerden nerelere gelmiş! İster istemez bir tablo canlanıveriyor: Bir muayene odası.. Duvarlarda levhalar: ‘‘Müşteri velinimetimdir’’, ‘‘Veresiyeye yeminliyim...’’ Özel sağlık kuruluşlarının hisse senetleri de borsaya sürülebilir ve büyük kârlar sağlayabilir. Sağlık pazarı, can pazarı. En verimli iş alanı!.. Hiçbir rizikosu da yok!.. Sağlık ve eğitim, bütçenin en sonunda, Diyanet’in kat kat altında, IMF’nin de gözü onlarda. Emperyalizmi görmeden hiçbir sorun ciddiye alınamaz. İnsanca bir düzende ilk sosyalizasyonlar, eğitim ve sağlıkta yapılmalıdır! SK, BağKur ve Emekli Sandığı’nı tek çatı altında toplamayı öngören ‘‘Sosyal Güvenlik Kurumu Kanun Tasarısı’’ ile kurumların iç denetimini yapmakla görevli kurullar ortadan kaldırılarak ‘‘Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’’ oluşturuluyor. Yeni oluşumun kurumlardaki denetleme otoritesini zayıflatacağı ve uygulamayla birlikte yolsuzlukların önünün açılacağı iddia ediliyor. SSK, BağKur ve Emekli Sandığı’nda görevli bir grup müfettiş yeni Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’yla il S gili bir rapor hazırlayarak tasarıdaki eksiklikleri gözler önüne serdi. ‘‘Sosyal Güvenlikte Tek Çatı Sancısı’’ başlıklı raporda, yasa tasarısında Teftiş Kurulu’nun isminin ‘‘Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’’olarak değiştirilmesinin amacının ‘‘Teftiş Kurullarını yok etmek’’ olduğu öne sürülerek, ‘‘Tasarıda, ‘Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı, Başkan adına rehberlik ve teftiş görevini yapar’ deniliyor. Bu da Teftiş Kurullarını yok etmek anlamına geliyor’’ görüşüne yer verildi. Tasarıdaki unvanlarının alınmasının da denetçiler arasında huzursuzluğa neden olacağı belirtilerek 600 müfettişin yalnızca yüzde 10’unun yolsuzluk dosyalarını inceleyebileceğine işaret edildi. ‘KADROLAŞMA OLUR’ Raporda, ‘‘Tasarı ile üç Teftiş Kurulunda görevli 230 müfettiş ile en fazla 60 başdenetçi tarafından yürütülmesi kararı karmaşıklığa, siyasi tercihle seçim yapıldığı yönündeki spekülasyonlara ve denetçiler arasında huzursuzluğa yol açacaktır. Bu da kadrolaşmayı beraberinde getirir’’ uyarısında bulunuldu. Yolsuzlukla mücadelede akla ilk gelen kurumun Teftiş Kurulu olduğunun anımsatıldığı raporda, ‘‘Bugün hangi da ireye giderseniz gidin, kurallara uymayan bir talebiniz üzerine, kamu görevlisinin vereceği cevap, ‘Müfettiş bana hesap sorar’ olacaktır. Böylelikle, Teftiş Kurulları, yapılan yolsuzlukların ortaya çıkarılması bir yana, yolsuzluğun oluşmasında caydırıcı bir etki yapmakta ve böylece müfettiş hesap sorar korkusu ile suçun oluşması önlenmektedir’’ görüşüne yer verildi. Raporda, 59. hükümet döneminde de benzer bir kanun çıkarılarak Teftiş Kurulları’nın ortadan kaldırıldığına, ancak uygulamanın yanlışlığının farkedilerek kanunun Cumhurbaşkanlığı tarafından iade edildiğine dikkat çekildi. ROTAVİRÜS İSHALİ Çocukları tehdit ediyor İ stanbul Haber Servisi Dünyada 600 bin çocuğun ölümüne neden olan ‘‘rotavirüs ishali’’ beş yaşın altındaki tüm çocukların yüzde 6’sının ölüm nedenini oluşturuyor. Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü Direktörü Dr. Pınar Dayanıklı, bir ishal türü olan bu virüsün genellikle ateş ve kusmayla başladığını vurgulayarak bu belirtilerin ardından 23 gün sonra sulu ishalin ortaya çıktığını söyledi. Dr. Dayanıklı, ‘‘Günde 1020’ye dek çıkabilen dışkılama sayısı vardır. Kusma, yüzde 8090 oranında görülür. Bulgular 38 gün sürebilir’’ dedi. Dayanıklı, hastalığın insandan insana dışkıyla ya da kirlenmiş eller ve yiyeceklerle bulaştığına da dikkat çekti. Genellikle kreş ve yuvalarda oyuncaklar üzerinde deliksiz, sert yüzeylerinde olan bu virüsün, cansız cisimlerde daha fazla bulunduğunu belirten Dayanıklı, ‘‘Çocukların hemen hepsi 3 yaşına dek bu virüsle enfekte olur. En sık 624 ay döneminde rastlanan enfeksiyon daha büyük çocuklarda belirtisiz olarak seyredebilir’’ açıklamasında bulundu. Dayanıklı, insan eline bulaşabilen virüslerin yüzde 43’ünün 1 saat canlı kalabildiğinden bulaşmayı engellemede el yıkamanın önemli olduğunu söyledi. ‘Kuş Gribi, merdiven altı üretim ve gıda terörü gölgesindeki gıda sektörünün beklentileri’ seminerinde insanların beyaz et tüketmelerinin azalmasının ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği uyarısında bulunuldu. (SİBEL BAHÇETEPE) ‘Yanlış politika sektörü vurdu’ İstanbul Ticaret Odası’nda gerçekleştirilen seminerde kuş gribi, kayıt dışı üretimin lokanta ve restoranları yüzde 35 zarara uğrattığı belirtildi. İstanbul Haber Servisi Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Teknik Hizmetler Kurulu Başkanlığı Teknik Müşaviri ve Veteriner hekim Levent Genç, Türkiye’de kuş gribi virüsünün gündeme gelmesiyle birlikte insanların beyaz et tüketimlerinin azalmasının ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği uyarısında bulundu. Sağlık ve tarım ile ilgili çeşitli sivil toplum kuruluşları temsilcileri dün İstanbul Ticaret Odası’nda (İTO) bir araya gelerek, ‘‘Kuş Gribi, merdiven altı üretim ve gıda terörü gölgesindeki gıda sektörünün beklentileri’’ seminerinde, sektördeki sorunları masaya yatırarak çözümlerini tartıştılar. Seminerde konuşan Genç, Türkiye’de kuş gribi vakalarının çıktığı günden beri toplam 8 bin kanatlı hayvanın öldüğünü, 2.3 milyon hayvanında itlaf edildiğini ifade etti. Kuş gribi ile ilgili medyanın abartılı haber yaptığını savunan Genç, şunları söyledi: ‘‘Basında kuş gribi ile ilgili bilgisi olmayan insanların çıkıp açıklama yapması birtakım tereddütlere yol açtı. İnsanlar da bu tür haberlerin ardından beyaz et tüketimini durdurdu. Eğer beyaz et tüketilmezse ciddi bir sağlık sorunu ortaya çıkabilir.’’ İTO 69 No’lu Otel, Lokanta ve Eğlence Yerleri Komitesi Üyesi Sadık Çelik de Türkiye’de gıda terörünün ve merdiven altı üretimin (kayıt dışı ekonomi) lokanta ve restoran sektörünü yüzde 35 zarara uğrattığını belirterek bunların nedenini yanlış devlet politikasına bağladı. Gıda terörünün asıl nedeninin ‘‘eğitimsizlik’’ olduğunu dile getiren Çelik, ‘‘Halkımız lokantalarda ‘ucuz olsun’ mantığı ile hareket ediyor. Oysa yemeğin mutfağına bakmıyor. Halk yediği gıdaların sağlıklı olup olmadığına dikkat etmelidir’’ uyarısında bulundu. NÜKLEER TIP UZMANI AKTOLUN Yüksek gerilim hattında kanser riski İ stanbul Haber Servisi Nükleer Tıp Uzmanı Prof. Dr. Cumali Aktolun, yüksek gerilim hatlarının çevresine radyasyon yaydığına dikkat çekerek ‘‘Bu radyasyon kanser de dahil bazı hastalıkların ortaya çıkmasına neden oluyor. Ülkemizde son günlerde iyice genişleyen emlak sektöründe bu konu göz ardı ediliyor’’ dedi. Prof. Dr. Aktolun, Türkiye’de en kalabalık ve en lüks yerleşim birimlerinde yüksek gerilim hattına rastlandığını belirterek ‘‘Yapılan araştırmalar, özellikle yüksek gerilim hatlarına yakın yerlerde yaşayan çocuklarda kan kanserine yakalanma riskinin fazla olduğunu gösteriyor’’ dedi. Aktolun, bu alandaki en son çalışmanın 19621995 yılları arasında İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nin ‘Çocukluk Çağı Kanserleri Araştırma Grubu’ tarafından yapıldığını anımsatarak, ‘‘15 yaşın altında lösemi hastası olan 29 bin hasta incelenmiş ve sonuç olarak da yüksek gerilim hattına 600 metre ve daha yakın olan çocuklarda löseminin ortaya çıkma olasılığının yüzde 70’ten daha fazla olduğu ortaya çıkmıştır’’ diye konuştu. 1. ORTADOĞU YAŞLANMA KONGRESİ Erdoğan: 21. yüzyıl yaşlıların yüzyılı olacak İ stanbul Haber Servisi Başbakan Erdoğan, Türkiye’deki 7.5 milyon yaşlı insan sayısının her geçen gün arttığını belirterek, Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletler verilerine bakıldığında ise 21. Yüzyıl’ın yaşlıların yüzyılı olacağını söyledi. Başbakan Erdoğan, kendi himayesinde Avrupa Göçmen Yaşlılar Federasyonu ve Türk Geriatri Vakfı tarafından düzenlenen, Türk ve Ortadoğulu yaşlıların yaşam kalitelerinin yükseltilmesinin hedeflendiği ‘‘1. Ortadoğu Yaşlanma Kongresi’’nin Grand Cevahir Oteli’ndeki açılış törenine katıldı. Törende Erdoğan, BM ve Dünya Sağlık Örgütü verilerine bakıldığında acı bir gerçeği görmek durumunda olduklarını dile getirerek, ‘‘21. Yüzyıl maalesef yaşlıların yüzyılı olacak’’ dedi. Erdoğan, 2004 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de 65 yaş üstü insan sayısının 7.5 milyon civarında olduğunu, ancak bu sayının her geçen gün arttığını kaydederek, uzmanların ‘‘rakamın 2050 yılında 18 milyona ulaşacağını’’ söylediğini belirtti. Başbakan Erdoğan, salonda bulunan yaşlılarla sohbet etti. (Fotoğraf: ŞULE KÖKTÜRK) Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR B ir berber salonunda sıramı bekliyorum, salon oldukça kalabalık. Bir TV programı izliyoruz. Bir din bilgini olarak takdim edilen konuşmacı halka hitap ediyor. ‘‘Sevgili vatandaşlar, akraba evliliği yanlıştır diyorlar. Allah’ın izin verdiği evlilikten zarar gelmez, buna inanmayın.’’ İddiasını ispatlamak için Asiye Hanım’a sesleniyor: Asiye Hanım evli misiniz? Evet Kiminle evlisin? Amcamın oğlu ile. Çocukların var mı? Var, 3 tane. Sağlıklılar değil mi? Evet, üçü de sağlıklı. Maşallah! Din bilgini muzaffer bir eda ile ‘‘Görüyor musunuz sevgili vatandaşlar, akraba evliliğinden bir zarar gelmediğini anlıyorsunuz değil mi?’’ Amcaoğlu ile evli Asiye Hanım’ın çocukları sapasağlam. Ayağa fırlayıp çevremdekilere bunun nasıl bir koyu cehalet örneği olduğunu, bu konuşmacının ne kadar kötü bir şey yaptı Kalıtımsal Hastalıklar ğını anlatıyorum. Beni sükunetle dinliyorlar. Anladılar mı acaba, sizi temin edemem. Yazık ki bu cehalet, bu dogmaların egemenliği yurdumuzda süregeliyor. O büyük adam ‘‘Ben size hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş fikir değil aklı ve bilimi miras bırakıyorum’’ dedi ve sonsuzluğa göçtü. Hiç kuşkum yok, başlıca sorumlu Türkiye’nin yöneticileri ve politikacılarıdır. Türk milleti bu mirası alamadı, özümseyemedi. Bu yüzden akraba evliliği Türkiye’de yüzde 21’dir. Japonya’da 2000’de bir. Japonların bilimden nasıl yararlandıklarına deprem olaylarında da tanık oluyoruz. Ç ÇEŞİT KALITIM VAR Ü Başlıca üç çeşit kalıtım var. Akrabalığın rol oynadığı birincisi resesif (çekinik) geçiş. Burada anne ve baba hasta olmadıkları halde gen çiftlerinden biri kusurludur. O tek gen hasta lık yaratmaz. Ama hem anneden ve hem babadan birer kusurlu gen alan çocuklar hasta olur. Kusurlu genleri almayan ya da sadece birini alan çocuk hasta olmaz. Akrabaların aynı cins kusurlu gen taşıma olasılığı yüksek olduğu için çocuğun bir kalıtımsal hastalığa yakalanma riski daha yüksektir. Doğaldır ki, eğer anne ve baba kusurlu gen taşımıyorlarsa sadece akraba oldukları için bir hastalık ortaya çıkmayacaktır. Asiye Hanım örneğinde olduğu gibi. Öte yandan örneğin USA’da kısaca SMA olarak anılan ve çekinik olarak geçen hastalık geni taşıyan 7 milyon kişi olduğu saptandı. Akraba olmadıkları halde bu 7 milyon kişi içinden bir erkek bir kadın evlenirse doğal olarak tıpkı akraba evliliğinde olduğu gibi hasta çocuk olasılığı ortaya çıkacaktır. Hollanda’da her 35 kişiden birinin SMA taşıyıcısı olduğu bulundu. Öteki kalıtım çeşitlerinden ikincisi dominant geçiş olarak anılıyor. Hasta an ne ya da hasta babadan hastalık çocuğa geçiyor. Burada yüzde 50 olasılık vardır. Üçüncüsü cinsiyete bağlı olarak X kromozomu ile olan geçiştir. Hastalık geni taşıyan anne ikinci X nedeni ile korunmuştur ve hasta değildir. Ama tek X geni taşıyan erkek çocuk (XY) hasta geni taşıyan X’i alırsa hasta olur. Duchenne tipi distrofide, hemofili de olduğu gibi. Kız çocukları kusurlu geni alırlarsa hasta olmaz ancak anneleri gibi taşıyıcı olurlar. Taşıyıcı saptanması ve prenatal (anne karnında) tanı başka yazılarda ele almak istediğim önemli konular. Bunlar halkın, hatta eğitimli olanların öğrenmesi gereken ve öğrenilmesi hiç de zor olmayan bilgiler. Ama futboldan vakit yok ki halka güzel güzel anlatılsın. Yıllar önce bir büyük salonda Japon halkı ile birlikte olmuştum. Bunları ve çok daha fazlasını bildiklerine kıskanarak tanık oldum. Hayatta en hakiki yol gösterici bilimdir, bilimdir, bilimdir... Kafalara bunu nasıl yerleştirmeli? Halkımızla birlikte kadını ikinci sınıf konumuna layık gören politikacılarımızı ve yöneticilerimizi nasıl eğitmeli, nasıl aydınlatmalı? [email protected] HASTANE ENFEKSİYONU Hem sağlığa hem keseye zararlı İ stanbul Haber Servisi TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO) İstanbul Şube Başkanı Tevfik Peker, Türkiye’de, hastane enfeksiyonları nedeniyle yılda 56 milyon dolarlık antibiyotik sarfiyatı yapıldığını bildirdi. Hastane enfeksiyonlarının bebek ölümlerine neden olduğunu anımsatan Peker, ‘‘Maalesef bu konuda hastanelerde standart yok, mekanik tesisatlar sübjektif niyetlere göre yapılıyor. Bu enfeksiyonun antibiyotikle tedavisi hastaya hem manevi yönden hem de maddi yönden külfet getiriyor. Türkiye’de yılda 56 milyon dolarlık antibiyotik sarfiyatı yapılıyor. Biz bu konuda standartların oluşturulmasını istiyoruz ve buna talibiz. Hükümetten önce davranarak ISO standartlarının tercümesini yaptık. TSE ile yazışıyoruz. Eğer izin çıkarsa bunu mühendis ve mimarlara dağıtacağız’’ dedi. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle