10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 MART 2006 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Çanakkale 1915’e Sahip Çıkabilmek...IÇanakkale Savaşları’nın geçtiği, yüz binlerin kan ve canlarını vermek pahasına savunduğu bu gerçekten kutsal topraklarda bir tür hurafe turizmi gelişmekte ve yarımada adeta ‘‘Ağlama Duvarı’’na dönüştürülmektedir. Bu böyle devam ederse, yakında insanlarımızın bu yerlere adak adamak, ağaçlara bez bağlayıp dilek dilemek için de geleceklerini duyarsak hiç şaşırmayalım... ra bu savaşları siyasal ve askeri yönünden çok, sosyal ve insani boyutlarıyla ele alan edebiyat çalışmalarının da, belirli bir düzeyin ötesine geçemediğini, Çanakkale 1915’i tam yansıtamadığını görüyoruz. Öte yandan, Çanakkale Savaşları tarihiyle ilgili bilimsel çalışmaların sayısında belirgin bir artış görülmekle birlikte, burada da istenilen düzeye ulaşılamamaktadır. Belki de bu noktada dile getirilmesi gereken önemli bir kuruluş, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bünyesinde etkinlik gösteren Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi’dir. AÇASAM, Çanakkle Onsekiz Mart Üniversitesi 1992’de kurulduğunda oluşturulan ilk merkezlerden olup yasası gereği ayrı bir bütçesi ve kadrosu yoktur. Ancak, sınırlı olanaklarla çalışmasına karşın, bugün sesini ulusal ve uluslararası alanda az da olsa duyurmaya başlamıştır. Hemen her yıl düzenlediği ulusal konferansların yanı sıra, belirli aralıklarla gerçekleştirdiği uluslararası sempozyum ile konferanslar ve yayımladığı çalışmalar başlıca etkinliklerdir. 2003’te çıkmaya başlayan Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, merkezin temel akademik etkinliğidir. Bu yıl da, 18 Mart Haftası’nda dördüncüsü yayımlanacak olan bu dergi, hakemli, bilimsel ve ciddi bir çalışma olup her sayısında, Çankkale Savaşları’nın yanı sıra Çanakkale tarihi, kültürü, coğrafyası, turizm ve kalkınması gibi konularda düzeyli incelemeler yer almaktadır. Ne var ki AÇASAM sadece araştırma merkezi olduğu için kaynakları sınırlıdır. Üniversitenin sağlayabildiği sınırlı olanaklar ve birkaç kişinin özverili çabasıyla ayakta durabilmektedir. Oysaki Çanakkale Savaşları gibi, neresinden bakarsanız bakın, ulusal ve uluslararası özellikleri ve geçen uzun yıllara karşın, daha da iyi anlaşılmaya başlayan, kader belirleyici öneme sahip böyle bir olgunun, daha geniş ve çok yönlü olarak ele alınıp araştırılması, gelecek kuşaklara doğru ve gerçekçi bir şekilde anlatılması gerekmektedir. Bunun da en gerçekçi yolu AÇASAM’ın, daha fazla gecikmeden kanunla bir Araştırma Enstitüsü’ne dönüştürülmesidir. (Yazıma yarın devam edeceğim.) PENCERE ‘İslamofaşist Darbe’ Üzerine... Birkaç gün önce bizim gazete birinci sayfanın göbeğinden ilginç bir haber yansıttı.. Başlık: ‘‘Erdoğan’a Ağır Suçlama’’ ‘‘Washington Times gazetesi Erdoğan’ın İslamcıfaşist bir darbe istediğini, Büyükanıt ve Aşkın olaylarının da bunun bir parçası olduğunu ileri sürdü.’’ ? ‘İslamofaşizm’ ilginç bir deyiş... İslam bir din!.. Yine birkaç gün önce Cumhuriyet’e açıklama yapan Diyanet İşleri Başkanı Profesör Ali Bardakoğlu ne diyordu: ‘‘ İslam bir dindir.’’ Ve ekliyordu: ‘‘ İslamı siyasi bir rejim olarak algılama çabaları doğru değildir.’’ Ancak anlaşılıyor ki AKP iktidarı Türkiye’ye bir siyasal düzen olarak Müslümanlık üzerine rejim biçmek hevesine kapılmıştır... AKP iktidarının bu hedefe dönük gözü kara!.. Cumhurbaşkanıyla, yargıyla, orduyla, üniversiteyle, laik öğretimle, devlet bürokrasisiyle çatışmalarında pervasız... İlginç olan ne?.. Amerikan gazetesi Türkiye’ye yakıştırılan yeni rejime ‘‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’’ adını münasip görmüyor... Daha yakışanını bulmuş: ‘‘İslamofaşizm...’’ ? Avrupa’daki faşizm Aydınlanma devriminden sonra ortaya çıkıp Birinci Dünya Savaşı ertesinde ortalığı haraca keserek kasıp kavurduğu için ‘‘Hıristiyanofaşizm’’ diye anılmadı; Almanya ve İtalya gibi gelişmiş ülkelerin doğasında gelip geçici bir kara salgın işlevi gördü... Türkiye’deki İslamofaşizm düpedüz dinci sermaye diktası içeriğini taşıyacaktır... Çünkü adı üstünde: İslamofaşizm!.. Bugün AKP iktidarının gidişatını ilgisiz gözlerle seyredip yan gelen kimi laik işadamı iş işten geçtikten sonra dövünebilir... ? Peki, Washington Times AKP’yi neden ‘‘İslamofaşist darbe’’ ile suçluyor?.. ‘‘İslamofaşist’’i anladık.. ‘‘Darbe’’ neyin nesi?.. Neresinden bakarsanız bakın yaşanan sürece ‘‘darbe’’ sözcüğü de yakışıyor... Yüzde 25 oranında oyla Meclis’in yüzde 65’ini, başka deyişle azınlık oylarıyla çoğunluğu ele geçiren AKP’nin bu kez yukardan aşağıya uyguladığı operasyon Türkiye’de anayasal rejimi oldubittiye getirmek üzerinedir. Ne diyor Amerikan gazetesi: ‘‘...Erdoğan’ın ülkedeki laik kurum ve geleneklere karşı giriştiği İslamofaşist darbe isteğinin karşısındaki ordunun...’’ ? 21’inci yüzyılda ‘‘durum vaziyeti’’ değişti.. 20’nci yüzyıl Türkiyesi’nde ordu darbe yapardı.. 21’inci yüzyılda ‘‘orduya karşı darbe’’ yapılıyor.. Hem de ‘‘antilaik’’ darbe... Cümlenin haberi ola!.. Asıl Mayın Nerede? SOĞUK SAVAŞ boyunca Türkiye’nin NATO’ya sağladığı yararlar saymakla bitmez. Doğrudur, o kuruluşun şemsiyesi Stalin’ci isteklere karşı bu ülkeyi korumuştur ama herkes kabul eder ki, Ankara’nın kalkanı da bütün Doğu Akdeniz ile Batı’nın petrol kaynaklarına ve ulaşım yollarına vazgeçilmez bir güvence sağlamıştır. Üstelik, Türkiye bu uğurda, NATO stratejileri gereği, Kuzeydoğu Anadolu’nun işgal tehdidi altına girmesine de katlanmıştır. Aynı ortam, hem kaçakçılığa, hem de o Moskova’yla flörtünü sürdüren Suriye’den gelebilecek tehdide karşı güney sınırının mayınlanmasını gerektirince, iki Kıbrıs büyüklüğündeki o toprakların kamulaştırılmasına gidilmişti. Zaten verimli olan o topraklar, elli yıl süreyle dinlendirildiği için, tarım açısından şimdi daha da değer kazanmış sayılır. ergin günler geride kalıp Suriye’yle de ilişkiler düzeldiğinden, sıra mayınların temizlenmesine gelmiştir. Ordunun bu konuda yeterli donanıma sahip olduğunu ve başka yerlerde bu temizlemeyi yaptığını bildiğinize göre, ‘‘Sorun olmaması gerekir; asker temizler, arazi de eski sahibi çiftçilere verilir’’ diye düşünebilirsiniz. Ama, hayır; bugünün özelleştirmeci Türkiye’sinde bu konunun da parayla değerlendirilmesi ve ihaleye çıkılması istenmiştir. Ordu bu işin 35 milyon dolar giderle görülebileceğini bildirirken ihaleye ilgi gösteren yabancı şirketlerin verdikleri ön fiyatlar 90 milyon dolarla 2 milyar 700 milyon arasında değişiyor. Ama, iktidarın daha parlak bir fikri var: 3.5 milyon dönümlük o araziyi yabancı şirketlere 49 yıllığına kiralamak. Düşünün ki, 4 İngiliz, 3’ü İsrail, 6’sı da Ukrayna, Hırvatistan, Rusya, Fransa, Danimarka ve İsveç’ten 1’er olmak üzere o 13 şirket yarım yüzyıl boyunca ülkenin en kritik bölgesine kurulacak ve ürettiklerini yine Türk halkına satıp para kazanacak. Yani, şimdiye kadarki toprak satışlarının pisliğine ayrıca bir de bu tüy dikilecek demektir. Böyle rezalet olur mu? iplomatlığı sırasında çeşitli NATO görevlerinde bulunmuş ve en son da o kuruluşun Brüksel’deki merkezinde Türkiye’nin büyükelçiliğini yapmış olan Onur Öymen, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu iş için yeterli kadrosu ve donanımı var; NATO’nun içinde NAMSA adlı bölüm bu konuda uzman, orası da sıfır kârla çalışıyor’’ demekte. Şu garipliğe bakın ki, NATO’nun o bölümü de Maliye Bakanlığı’na başvurmuş, ama yanıt bile alamamış. Niçin acaba? Bu anlaşılmaz tutumun altında bir mayın var ama, nerede? ‘‘İş tehlikeli; askerimizin canı da her şeyden değerli’’ diye düşünüldüğü için mi? Ama uzmanlar, ‘‘mayınları aracın önünde dönen zincirle patlatarak hem iyi sonuç alınıyor, hem de can kaybı önleniyor’’ demekteler. Vatan toprağını satarak da olsa, özelleştirme gelirini arttırma tutkusu mu? Yoksa, askerin yararsızlığını gösterip saygınlığını azaltma hevesi mi? Prof. A. Mete TUNCOKU Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi smanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk zafer kalesi olan Çanakkale 1915, aradan geçen 91 yıl gibi uzun süreye karşın, giderek daha çok ilgi çekmekte, araştırılıp tartışılmaktadır. Dünya tarihinde benzer savaşların sayısı çok değildir... Çanakkale 1915 günümüzde böylesine bir olgu düzeyine ulaşmış ve sadece siyasal tarih boyutuyla değil, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’na duyulan ilgi açısından da, giderek tam bir odak durumuna gelmiştir. Yarımadada bulunan anıt, şehitlik ve müzeler yılın her mevsiminde yüz binlerce yerli turistin yanı sıra, sayıları hızla artan yabancılar tarafından da ziyaret edilmektedir. Özellikle mart ve nisan, bu ziyaretçi akınının en yoğun olduğu aylardır. Bu yüzden, Çanakkale Savaşları Tarihi Milli Park Alanları, turizm açısından gelecekte yeni bir Bodrum, Kuşadası ya da Alanya olma yolundadır demek, abartma sayılmamalıdır. Kuşkusuz Çankkale 1915’e duyulan ilginin bu inanılmaz artışı, hangi açıdan bakılırsa bakılsın olumlu ve sevindiricidir. Ancak, benzer başka alanlarda olduğu gibi burada da, bir yanda var olan sorunlar çözülmeye çalışılıp güzel şeyler de yapılırken öbür yanda hızla büyüyen yeni sorunlar ortaya çıkmaktadır. Başta alan kılavuzluğu ve rehberlik konularında bitmeyen kavram karmaşası olmak üzere, ziyaretçilere yönelik tanıtım hizmetlerindeki sıkıntılar; belli günlerde iyice artan araç trafiği ile ziyaretçilerden geri kalan çöp ve atıkların yarattığı çevre sorunları ve Milli Park yönetimindeki yetki karmaşası, bu sorunların başlıcalarıdır. Her yıl 25 Nisan’da yapılan Şafak Ayini’ni izlemeye gelen ve sayılarının hızla artarak 2010’da yüz bine ulaşacağı hesaplanan Anzakların (başta Avustralya ve Yeni Zelanda olmak üze O G D re yabancı ülkelerden gelenlerin) gereksinimlerini karşılamak için ve genelde bu ülkelerden gelen istekler üzerine gerçekleşen yol genişletme, alan açma, park yeri bulma vb. nedenlerle yapılan çalışmalar ise yarımadanın tarihsel ve doğal dokusunu giderek bozmaktadır... Milli Park alanıyla ilgili önemli bir diğer olumsuz gelişme, patlayan bu ziyaretçi akınıyla ortaya çıkan ve yeterli eğitimden yoksun bazı rehber ya da alan kılavuzlarının, bölgeyi gezenlere anlattıkları gerçeklerle bağdaşmayan, abartılı ve kasıtlı öykülerdir... Vatandaşın masum ve iyi niyetli din duygu ve inançlarını istismar eden bu kişiler, Çanakkale Savaşları’nı ‘‘Evliyalar, Mehmetçiğin savaş sırasında gördüğü hayırlı rüyalar, ya da gökten inan UFO’ların yardımıyla kazandığımızı!’’ anlatmaktadırlar. Ayrıca anlatılanlarda Mustafa Kemal’in adı geçmemekte, geçse de rolü önemsizmiş gibi yansıtılmaktadır... Diğer bir deyişle Çanakkale Savaşları’nın geçtiği, yüz binlerin kan ve canlarını vermek pahasına savunduğu bu gerçekten kutsal topraklarda bir tür hurafe turizmi gelişmekte ve yarımada adeta ‘‘Ağlama Duvarı’’na dönüştürülmektedir. Bu böyle devam ederse, yakında insanlarımızın bu yerlere adak adamak, ağaçlara bez bağlayıp dilek dilemek için de geleceklerini duyarsak hiç şaşırmayalım... Diğer yandan Çankkale Savaşları’na duyulan ilgideki artışa karşın, bu konuda gerçekleştirilen çoğu kültürel ve sanatsal etkinliklerin yanı sıra, bilimsel araştırma ve çalışmalar da, henüz arzu edilen düzey ve niteliğe ulaşmamıştır. Örneğin büyük paralar harcanıp yoğun bir tanıtım kampanyası sonucu ortaya konan ve kamuoyunda haklı olarak büyük beklenti ve umuda yol açan Çanakkale 1915’i işleyen filmlerin yanı sı ‘Fitneciler, Allah’ın Kahhar İsmiyle Kahrolacaklardır’ Teoman KARAHUN Gazeteci 1 2006/139 Esas / 2006/176 Karar Mahkememizin 2006/139 Esas, 2006/177 Karar sayılı ve 02.02.2006 tarihli ilamı ile yine mahkememizin 2005/344 sayılı Pendik Şeyhli köyü G22B06C3C pafta, 7512 ada, 2 parselde kayıtlı 711.68 m2 miktarlı arsa için açılan izalei şüyu davasında 18/712 hisse sahibi Arif oğlu 1947 doğumlu Fazlı Düzenli ile 125/712 hisse sahibi Abdullah oğlu 1940 doğumlu Ferit Şengöz’ün hak ve menfaatlerinin korunması bakımından husumete yetkili olmak üzere İstanbul Defterdarı’nın kayyım olarak edildiği ilan olunur. 02.02.2006 Basın: 11366 PENDİK SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN Esas No: 2006/53 Mahkememizin 2006/534 esas, 2006/359 karar sayılı ilamı ile, Manisa, Salihli, Mitatpaşa Mah., cilt 13, hane 859’da nüfusa kayıtlı Ahmet ile Sebile’den olma 1925 doğumlu Fatma Soydinç’e rahatsızlığı nedeniyle hacir altına alınarak aynı yerde nüfusa kayıtlı olan Necati ile Şükriye’den olma 1957 doğumlu yeğeni Erdoğan Alpdoğan’ın TMK.’nin 407. maddesi gereğince vasi olarak atanmasına karar verilmiştir. Hüküm özetinin yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 11542 İLAN SARIYER SULH HUKUK MAHKEMESİ’DEN 957 yılının Mayıs ayı. Şimdiki Devlet Konukevi’nin karşısındaki eski Büyük Millet Meclisi’nde tartışmalı görüşmeler yapılıyor. Konu, siyasilerle ilgili yoğunluk kazanan rüşvet ve yolsuzluk savlarını engellemek için milletvekillerinin ‘‘malvarlığı bildiriminde bulunmaları’’. İmza sahipleri, Hürriyet Partisi (Hür. P.) adına Manisa Milletvekili Muammer Alakant ve arkadaşları. Teklif gerekçesinin özeti: ‘‘Son zamanlarda bazı milletvekilleri ile ilgili rüşvet ve suiistimal iddiaları artmıştır. 1954 seçimi öncesi sanayici, tüccar ya da zengin olmayan bazıları bugün servet sahibidirler. Gayemiz, siyaset müessesesini korumak ve temiz tutmaktır.’’ Yasa teklifi önce Meclis Komisyonu’nda reddedilir, sonra da BMM Genel Kurulu’na iner. rimde bulunmaları gerekir.’’ Urfa Milletvekili Feridun Ergin (Hür. P.) söz alıyor: ‘‘Seçim öncesi cebindeki son ikibuçuk lirayı seçmenlerine gösteren, ama milletvekili olduktan sonra büyük servet sahibi olanlar var. Bunları halk biliyor. ... Bir yabancı dergide, milletvekillerimizden bir şahsa ait bir fotoğraf yer aldı. Fotoğrafın altında, ‘Türkiye’de, adı suiistimallere karışan politikacı’ diye yazıyor. Bu yabancı dergi, aynı gün toplattırılıyor. Bu sebeple de mal bildirimi önemlidir.’’ ‘Fransız asilzadeleri bile..’ Teklif sahibi Muammer Alakant’ı dinliyoruz: ‘‘Siyasilerin adları temiz tutulmalı. Fransa’da da, yolsuzluk iddialarının yaygınlaşması üzerine, halkın isteğine uyan Fransız asilzadeleri bile, dokunulmazlıklarını bir tarafa bırakarak malvarlıklarını açıklamışlardı. Bu yüzden Fransızlar 4 Ağustos’u ‘bayram günü’ kabul etmişlerdir.’’ Tartışma büyüdü. Bazı Demokrat Partililer (DP), Meclis’in küçük düşürülmeye çalışıldığını söylediler. Sıra, DP Genel Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes’e gelmiştir: ‘‘ Nerede suiistimal varsa açık ‘Malvarlıklarının kaynağı ne?’ Kürsüde Sırrı Atalay (CHP) konuşuyor: ‘‘ Evet, dokunulmazlıklarımız var. Ama bu dokunulmazlık, milletvekillerinin malvarlıklarını bildirmelerine engel değil. Söylentiler yaygın. Malvarlıklarının kaynağı nedir? Bize göre, sadece biz değil, 1920’den bu yana Meclis’te görev yapmış bütün üyelerin bildi 2005/843 Vas. Tayini Mahkememizce verilen 21.2.2006 tarih ve 2005/843 E., 2006/108 K. sayılı karar ile Mehmet Sait kızı 1926 doğumlu İffet Acar’a TMK 405. maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine Aziz oğlu 1951 doğumlu Hakan Acar vasi olarak tayin edilmiştir. 21.2.ƒ 2006 Basın: 11367 İLAN KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ’NDEN ça söylenmelidir. Meclis’i küçük düşürüyorlar. Teklif, fitne ve dedikodu ürünüdür. Meclis kurulduğundan beri bu kadar hakarete maruz kalmamıştır. Bu fitneyi memlekete sokanlar, Allah’ın kahhar ismiyle kahrolacaklardır. Dedikoduyu sokan onlardır. Bu teklifle Meclis sürekli zabıta baskını altında tutulacaktır. Bu teklif bizi siyasi intihara, fiili intihara sevk etmek gayesiyle verilmiştir.’’ Ve sonuç: 22 ve 23 Mayıs’ta yapılan iki birleşim sonrası, milletvekillerinin mal bildiriminde bulunmalarına ilişkin yasa teklifi, 31’e karşı 250 DP’linin oyuyla Meclis’te reddedildi. Oysa, görüşmeler sırasında, teklife olumlu bakan bazı DP’lilerce konuşmalar da yapılmıştı. DP Milletvekili Fahri Belen ve Muammer Obuz ile İstanbul Bağımsız Milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver, teklifin lehinde oy kullandılar. İki DP’li de çekimser kaldı. 9. Dönem Meclisi’nde DP’nin 503, CHP’nin 31 milletvekili vardı. DP’den atılan ve ayrılan 34 milletvekili de Hürriyet Partisi’ni kurmuşlardı. O günkü oylamada, DP’den çok sayıda üye hazır bulunmadı. Yaklaşık yarım asır sonra bugün: Bu görüşmelerin yapıldığı 1957 Mayısı’ndan bu yana yaklaşık 50 yıl geçti. 50 yıl ön ce, Menderes ve DP, milletvekillerinin mal bildiriminde bulunmalarını dahi istememişti. Şimdiyse, R. T. Erdoğan, dokunulmazlıkların kürsüyle sınırlı kalmasına, malvarlıklarının açıklanmasına karşı çıkıyor. CHP’nin mal bildiriminin kamuya açıklanmasına ilişkin yasa teklifinin Meclis’te görüşülmesi AKP’lilerce önleniyor. AKP yargıya güvenmiyor. Bazıları, omuzlardaki suç savları dosyalarından korkuyorlar. O günlerden bugünlere yarım asır geçmiş ama ülkemizde siyasette gelişme olmamış. ‘‘Saydamlık’’ ve ‘‘Kaçmayın, varlıklarınızı açıklayın!’’ çağrıları boşlukta kalıyor. Tüm muhalefet liderleri bu konuda gerekli açıklamalarda bulundular. Bazı AKP’liler de öyle... Ve sonunda, büyük baskı karşısında R.T. Erdoğan da, halk önünde değil de internet sitesinde bildirimde bulunmak zorunda kaldı. İnanmayan oldu. Kuşkusuz tartışma sürecek: ‘‘Siyasiler mal bildirimlerini açıklasınlar mı, açıklamasınlar mı?’’ Özetini sunmaya çalıştığımız BMM’deki 1957 yılı görüşmelerini, parlamento muhabiri olduğu CHP’nin yayın organı ULUS gazetesinde, T. Karahun yazmıştı. Şimdi o da iki dönem arasındaki benzerlik ve son gelişmeleri şaşkınlık içinde izliyor. TÜRK GENÇLİĞİNE HİZMET VAKFI SERİ KONFERANSLAR: 4 KONU ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN 91. YILDÖNÜMÜ KONUŞMACILAR DOĞU SİLAHÇIOĞLU ORHAN KOLOĞLU YÖNETMEN Prof. Dr. GÜNGÖR ŞATIROĞLU Tarih: 18 Mart 2006 Cumartesi Saat: 15.00 Yer: İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Sosyal Tesisleri İrtibat: 0 212 243 24 74 CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle