10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 MART 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Ağaç Anıl Öçal: “Başbakan, iktidarı taşlanan meyve ağacına benzetmiş. Ne niyetine yerseniz!” YARIN 18 Mart ve Çanakkale Zaferi’nin 91. yılı. Çanakkale Savaşları 3 Kasım 1914’te başladı, 9 Ocak 1916’da bitti. İstanbul’u işgal etmek üzere harekete geçen İngilizFransız birleşik donanması 18 Mart 1915’te Çanakkale Boğazı’na girdi ancak Nusrat’ın döşediği mayınları ve karadan açılan topçu ateşini geçemedi. Ardından cehennemi kara savaşları başladı. Emperyalizmin oyunu Çanakkale’de bozuldu ama yıllar sonra İslamcı iktidardan cesaret alanlar Çanakkale’de yeni bir oyun tezgâha koymaya başladı. Zafere giden yolda Mustafa Kemal’in adı silinerek yerine cinler ve perilerle bezenmiş hurafeler yaratıldı. Cehalet ve ihanet kol kola girdi. Örgün Yayınevi’nden yeni çıkan “Çanakkale: Ya ğ m u r E k i m Turizmciler, Başbakan’dan yardım istemiş... “Turistini al da git lan!” BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Rakı üretimi dörde katlanmış. Bu iktidar ayık kafayla çekilir mi! Çanakkale Savaşanlar Anlatıyor” kitabında bu büyük destandan kesitler var. Kitapta Ruşen Eşref, Naşit Hakkı, Hamdullah Suphi ve Alman subayı K. Hülmann’ın kaleminden ilginç ayrıntılar yer alıyor. 18 Mart’ın Londra’da nasıl yankılandığını Naşit Hakkı şöyle anlatıyor: “18 Mart zaferimiz, Çanakkale’de deniz savaşlarına son verdi ve Winston Churchill’in yıldızını bir zaman için söndürdü. Churchill’in yerinde başka biri olsaydı istifa edip çekilirdi. O, böyle bir şey düşünmedi bile, sadece dişlerini sıktı ve taarruzun yeniden başlamasını emretti. Ama bu sefer işe Kitchener karıştı. Generallerden aldığı bir rapor, Fisher’in bu işin büyük bir çıkarmaya ihtiyaç gösterdiği yolundaki Kızılca Necip Mekanoğlu: “AKP’lilerin toplantıları nedeniyle Kızılcahamam’a ‘ılıman hamam’ benzetmesi yapılması yanlış. Çünkü, bu kişiler kent girişinde yarı açık cezaevi gibi dışarıdan kimsenin sokulmadığı bir tesise gelip kendi aralarında toplanıyorlar. Kızılcahamam’da sokağa çıksalar kızılca kıyametin kopacağını biliyorlar.” görüşünü teyit ediyor, deniz taarruzundan vazgeçmesi lüzumunun üzerinde duruyordu. Çok pahalıya mal olan bu çıkarma denenecek ve başarısızlığa uğrayacaktı.” İşte bu kara savaşlarının kaderini Mustafa Kemal belirledi. Bu kader aynı zamanda, Aralık 1914’te Deniz Birinci Lordu sıfatıyla Çanakkale Savaşı’nı planlayan Churchill’in de kaderi oldu. Naşit Hakkı: “Winston Churchill’in, 26 Mayıs 1915’te Amirallik Dairesi’ni terk etmesi istenmişti. Oraya ancak 25 yıl sonra dönecekti. Churchill, 1923 seçim kampanyası sırasında halkın ‘Biraz Çanakkale’den söz açsana’ diye bağırmasıyla karşılaşmış ve seçimi kaybetmişti. Çanakkale mağlubiyetinin lekesi İkinci Cihan Savaşı’nı kazanıncaya kadar onun alnından silinmemişti.” Teşekkürler Atatürk... 14 Mart Tıp Bayramı, Ülkem ve ‘Doktor’luk! Türkiye’de doktor düşmanlığı eskilere, paralı hekimliğin yaygınlaştığı yıllara dayanır.‘‘İki tık tık, bir şık şık, ver bin lira’’ denirdi. Sonra 12 Eylül’ün kara gözlüklü paşaları tarafından aşağılanma, pespayeleştirme, hastane denetimi adı altında baskın atmalara vardırıldı. Doktorluk ve doktorlar hakkında bilinçli ve sürekli antipropaganda geliştirildi. Kazançları abartılarak anlatıldı. Servet düşmanı olanlara hedef gösterildi. Doktor vuranlara hafifletici sebeplerle ufak tefek cezalar verildi. En küçük hatalı davranışlarında büyük teşhir kampanyalarına maruz kaldılar. Doktor kime denir? Liseyi bitirip en yüksek puanlar alacaksın. Herkesin 4 yılda bitirdiği fakülteyi 2 yıl fazla okuyacaksın. Olursun ‘‘pratisyen hekim’’, sonra 4 veya 5 yıl asistanlık yaparak en efendisi iki günde bir nöbetle geçer olacaksın ‘‘uzman doktor.’’ Ee bu arada, bir parti 2 yıl mecburi hizmette bulunacaksın, uzmanlıktan sonra bir 2 yıl daha... Bitmedi, adam gibi doktor olmak derdin varsa, bu arada 18 ayda askerliği hallettiysen yeniden ihtisasa devam etmelisin. Eğer şansın yaver gider, paranoyak bir hocaya düşmezsen 45 yılda alırsın doçentliği... Bunu da sağ salim atlattıktan sonra ikinci 5 yıldan sonra anlışanlı profesör unvanıyla dolaşabilirsin. Rahat geçinebilir iş bulabilen doktor olursun. Bu ne demek? 18 yaşında liseyi bitir, 24 yaşında tıbbiyeyi, 26 yaşında askerliği, 28’inde ilk mecburi hizmeti, 33’ünde ihtisası, 35’inde ikinci mecburi hizmeti, 40’ında doçent, 45’inde profesör olursun; tabii hiç kazanbelan olmayacak. Şu memlekette 40 yaşında emekli olmaya başlar devlet memurları, ancak doktoru 50’sinde ekmek kazanmaya başlar. Bizim halkımız cin gibi, yer mi? ‘‘Ne o doktoor? İki tık tık, bir şık şık, ver 100 kaat!’’ Her muayene olan ertesi biriki ay boyuncu doktorun maliye müfettişi gibi ‘‘Kaç hasta? Kaç para?’’ hesabını tutar. AKP hükümeti de sekmedi. Doktor düşmanlığına devam... Bakan bey açıklıyor, 100150 dolara ucuz doktor ithal edeceğiz. Bravo, bir de Prof. unvanı taşıyor bakan beyimiz. Bunun olmayacağını o bilmiyor mu? Kamuoyunun bilmediği bir şey var. Genç Türk Cumhuriyetlerinde dandik okullarda, dandik diplomalar satılıyor. Doktora diplomaları satılıyor. 10002000 dolarlara. Bizim ülkemizdeki yükseköğrenimle, bilgi ve becerisiyle denkliği söz konusu değil... Onlara doktorluk yapma yolunu açıyorlar. Adı da ithalucuz doktor bulmak oluyor. Doktoru mercimekle, ucuz mısırla, ucuz etle karıştırıyor mübarekler... Siz o paralara ancak cinci bulursunuz! Haydi hayırlı tıraşlar!.. SESSİZ SEDASIZ (!) Eş durumu tayinlerinde haksızlık MİLLİ Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenlerin atama ve eş durumundan yer değiştirmelerini düzenleyen yönetmelikte yaptığı değişiklik neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Özel sektörde çalışan ve eşi öğretmen bir yurttaş: “Eşim, Eylül 2005’te Van’ın bir köyüne atandı. Eski yönetmeliğe göre temel ve hazırlayıcı eğitim kursları alındıktan sonra eş durumundan tayin istenebiliyordu. Eşimin gittiği ilde kurs ikinci döneme bırakıldığı için tayin isteyemedik. Yeni çıkan yönetmelikte ise adaylığın kalkması şartı getirildi. Buna göre eşimin adaylığı 2006 Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Yumurta Ahmet Önen: “Bir başbakana, tavuktan çıkan yumurta atılırsa, komünist devlet kurma girişimidir. Bir topluma, uçaktan çıkan yumurta(!) atılırsa, demokratik devlet kurma girişimidir!” Eylül ayı içerisinde kalkıyor ve tayin dönemi Ağustos’ta bittiği için Şubat atamalarını beklemek zorunda kalacağız. Eşimle birlikte atanan öğretmenler, kursları ilk dönem bittiği için eş durumu tayin isteyebilirken biz isteyemedik. Yeni çıkan yönetmelikle bir kez daha mağdur duruma düştük. Aile bütünlüğünün korunması açısından yeni yönetmelik çok büyük bir hayal kırıklığı oldu. 510 gün yüzünden öğretmenlerin tayin dönemini kaçırması ve öğretmenlerin yaklaşık iki yıl eşlerinden, çocuklarından ayrı kalması engellenmelidir.” Unakıtan’la ilgili gensorular reddediliyor. Bir de yemsoru önergesi vermeli! İzmir Tutkunlarından Biriydi MERİÇ VELİDEDEOĞLU Neredeyse yarım yüzyıl önce İzmir’in eğitim çevrelerince tanınan, sevilen bir yazın (edebiyat) öğretmeniydi Murteza Gürkaynak; ayrıca şair ve yazardı. İzmir’in Yeni Asır, Demokrat İzmir gazetelerinde yıllarca yazıları yayımlandı. İnanılmaz kertede kibar, incelikli, dingin bir kişiliği vardı; insanın içine işleyen dokunaklı sesiyle yaptığı söyleşileri İzmirliler keyifle izlerlerdi. Öğretmenliğe verdiği değer, katkıları, tutkusu, bunun temelindeki insan sevgisi genç öğretmen adaylarını, meslektaşlarını hep etkilemişti. Günün birinde, birdenbire İzmir İmam Hatip Okulu’na müdür olarak atanıverdi. Bu bir ödül müydü, yoksa ceza mıydı diye düşünülebilirse de kendisi bunu ödülleştirdi. Okulu inanılmaz bir görünüme büründürdü, giriş ve bütün koridorlar Türk ve dünyanın ünlü ressamlarının yapıtlarıyla donandı; yalnızca manzara resimleri değil, portrelerle de; örneğin Nuri İyem’in kadınları, iri bakışlarıyla öğrencilerle göz göze geliyor, okula adımını atanları şaşırtıyordu. İçlerinde Cumhuriyet’in de bulunduğu gazeteler her gün alınır, ayrıca Cumhuriyet’in okunması bir yolla sağlanırdı. İmam Hatip Okulu’nu görünümüyle birlikte çağdaş bir din eğitimi vermeye yönelten bu tutum kuşkusuz tepkisiz kalamazdı; öğrencilerin kaldığı yurtta, gittikleri camide başlatılan karşı koyma girişimi, müdürün tenha bir sokakta kıstırılıp, başına örtülen bir örtü ile yere yıkılıp ağır bir biçimde dövülmesiyle noktalandı. Bir süre sonra bu olupbitene dayanmayan yürek durdu. Erzurum’da askerlik görevini yapmakta olan oğlu Dr. Yaman Gürkaynak, İzmir’e döndüğünde hınç, öç yerine tıpkı babası gibi mesleğine yönelerek içinde insan sevgisini dokumaya başladı. Özellikle emekçilerin, işçilerin sağlık sorunlarına çözüm üretmeye adadı kendini, sigorta hastanesinde görev aldı. Hastaların sağlık dışındaki sorunlarını da sabırla dinleyerek onlarla birlikte çözüm yolları aramayı, doktorluğunun bir parçası haline getirmişti. Konunun sıkıntılı, ağırlıklı baskısı, insanın içine ılık ılık yayılan sesinin bir an için bile yükselip değişmesine neden olmuyordu. Çevresi, hastalarının çocuklarından oluşan ve Yaman adını taşıyan bir öbek gençle sarılıydı. İkinci tutkusu İzmir’di; İzmir’den üç günden daha fazla uzakta kalamaz, her gün Körfez’i, Pasaport İskelesi’nin denizin üstüne martı gibi konmuş binasını, Çatalkaya tepelerini görmeden yapamam, derdi. Körfez’in bir gün çocukluğundaki rengine kavuşacağı inancını hep sürdürdü; yapılan arıtma çalışmalarını bu yüzden çok önemserdi. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun genç bacanağıydı; Velidedeoğlu’nun İzmir’e her gelişinde birlikte karşılıklı oturur, uzun süre konuşmadan Körfez’i seyredip İzmir’i içlerinde duyumsarlardı. Bu karşılaşmalarda Velidedeoğlu’nu, İzmir’in gizli güzellikleriyle tanıştırmaktan, eski İzmir sokaklarında soluklanarak birlikte dolaşmaktan büyük keyif alırdı. İzmir’i coşkuyla, tutkuyla seven biriyle kucaklamanın etkisi, Velidedeoğlu’nun İzmir üzerine yazdığı yazılara da yansımıştı. Ne var ki, Milliyet’te Bülent Buda’nın yazdığı gibi, insanların yüreğini ısıtan bu yürek geçen hafta durdu. Türkiye’de ‘‘insan gibi insan olmak’’ ne yazık ki yıpratıyor bedeni. Ülkemizde adı sanı duyulmadan, yaşamı boyunca inanılmaz bir özveriyle hizmet eden nice doktorla birlikte Dr. Yaman’ın da ışıklar içinde yatmasını diliyoruz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Doktorlar Nâzım Hikmet Usta’nın deyişiyle ki onlar İttihat Terakki’nin Dr. Nâzım’ları, Dr. Bahattin Şakir’leridirler. Ki onlar Kuvayı Milliye’nin ve Sıvas Kongresi’nin genç Hikmet’leridir. Genç cumhuriyetin Dr. Reşit Galip’leridirler. Sosyalist hareketin Dr. Hikmet Kıvılcım’larıdır. Ve dahi dünya tıbbına katkıda bulunmuş genç cumhuriyetimizin ulu çınarı Behçet Uz’udurlar. Ki, yoksulluk hikâyemizde sadece onların kahramanlıkları yazılıdır. Sadece halkını kıblegâh etmiş, adsız bir yığın doktorun devamıyız; ne mutlu bize. Aldırmayın içimizden çıkan dalkavuklara... Aç biilaç halkımız sizden umut bekler. Umudu dik tutun, bu sizin ödevinizdir. İstanbul Tabip Odası ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com Anket yaptırmışlar, 1128 doktorun yüzde 70’i çocuklarının doktor olmasını istemiyormuş. Aynı doktorlar ‘‘Bir daha dünyaya gelirseniz hangi mesleği seçerdiniz’’ sorusuna ‘‘Yine doktor olurdum’’ cevabı veriyor. Fedakârcefakâr doktor arkadaşlarım yılgınlığınızı anlıyorum. Doktor ellerinizi, doktor yüreğinizi öpüyorum. Aldırmayın çakalların ulumasına, siz bilgeliğinizi geliştirin. Sevgili Gençay Gürsoy! Hem mesleki hem siyasi sorunlara ilgi gösterdiğin için senin de ellerinden öpüyorum. Bu kongrede ben de gelip oyumu kullanacağım. Bir oy da benden. Ne mutlu halkımın doktoruyum diyene! Bayramınız kutlu olsun. [email protected]/Faks: 0212 672 73 79 BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 17 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Su içmeye ya da derin 1 kaplardan su 2 almaya yarayan küçük kap. 3 2/ Verme, öde 4 me... Kir. 3/ 5 Türkiye’den göç eden Rum 6 ların oluştur 7 duğu bir müzik 8 türü. 4/ Taze ve olgun incir. 5/ 9 Kiraya verilerek gelir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 getiren mülk... Kabul 1 F R İ G L E R D etmeme, geri çevirme. 2 R O Z E G A B İ 6/ Soyunda şair yokD İ Z A V ken ve hiçbir eğitim 3 A D görmeden kendi ken 4 N A N E M O L L A OM Z A T dine şair olan kimse... 5 K Y A K Bir nota. 7/ Büyük ve 6 L A L E Ş Ö sert taş kütlesi... Ta 7 A L A Ç A T I but. 8/ Uzaklık anlat 8 R E N T A K I R makta kullanılan söz... 9 MA R ON S İ Kuran’da bir sure. 9/ Yatak doldurmaya yarayan yün, pamuk, kıtık gibi şeyler... Yahya Kemal’in hece ölçüsüyle yazdığı tek şiiri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ 31 Ağustos’ta meydana gelen bir fırtına... Boru sesi. 2/ Karate, judo gibi sporlarda ‘‘vuruş, darbe’’ anlamında kullanılan sözcük... Tuzlanıp kurutulmuş yiyecek. 3/ Bir tür hamur tatlısı. 4/ Bir yerden bir yere geçişi önleyen engel. 5/ Briçte, atılan bir kâğıtla eşine oynamasını istediği kâğıdı belirtme... ‘‘Sen bir sultansın / Canlar içinde cansın’’ (Yunus Emre). 6/ Antalya ilinde antik bir kent... Bir renk. 7/ Un, et ve bamya ile yapılan yemek... Samaryum elementinin simgesi. 8/ Atların alınlarında bulunan beyaz leke. 9/ ‘‘Gizlice söyleme, haber verme’’ anlamında argo sözcük... Düğme deliği. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle