15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 KASIM 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Yasin el Kadı'nın noterdeki bazı işlemlerinin mesai bitiminden sonra yapıldığı anlaşıldı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Noterde El Kadı ‘mesaisi’ İLHAN TAŞCI ABD Yenilgiyi Hazmedemez “Amerika’nın yaşamsal çıkarları ve en derin inançları, şimdi, bir ve aynı şeydir” George W. Bush Pazartesi günkü yazımda, üç nedenden dolayı, ABD dış politikasında köklü bir değişiklik beklemediğimi yazmıştım. Bugün bunlara bir dördüncüsünü eklemek istiyorum: Küresel hegemonyasının gerilemekte olduğunu kabullenemeyen ABD toplumu, Irak’ta bir yenilgi olasılığına asla sağlıklı bir biçimde yaklaşamaz. Hâlâ aşılamayan bir Vietnam sendromu üzerine, 11 Eylül’den sonra kendini, kendi toprağında tehlikede hissettiği dönemde, gelecek bir “Irak yenilgisi” ABD halkının ve seçkinlerinin kolektif bilincinde büyük bir “travma” yaratarak çok çirkin sonuçlara yol açabilir. ANKARA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kefil olduğu, terörü finanse edenler listesindeki Yasin el Kadı için İstanbul 35. Noterliği'nin ‘‘mesai'' yaptığı kuşkusu gündeme geldi. Noterde mesainin saat 17.00'de sona ermesine karşın, El Kadı'nın imza attığı belgede saat 09.41'i gösterirken bir sonraki belgede saatin 18.32'yi göstermesi dikkat çekti. Noter adına işlemleri onaylan başkâtip Sibel Sevim, müfettişlere bunun nedenini ‘‘bilgisayar arızası'' olarak açıkladı. Adalet Bakanlığı, Yasin el Kadı'nın yasaklı olduğu dönemde notere giderek bazı işlemlere imza attığı iddiasını araştırırken, ilginç ve tartışmalı ? Adalet Bakanlığı soruşturmasında Türkiye’ye girişi yasakken noterde sahte belgeler düzenlettirdiği anlaşılan Yasin El Kadı'ya ait işlemlerin mesai saati dışında hazırlandığı ortaya çıktı. Belgeleri düzenleyen Noter Başkâtibi kendisini 'Bilgisayarın saati bozuk' sözleriyle savundu. bulgulara ulaştı. Soruşturmayı yapan Adalet Müfettişleri Ünal Turan ve Nevzat Arslan, işlemlerde noter adına imzası bulunan İstanbul 35. Noterliği Başkâtibi Sibel Sevim'in ifadesine başvurdu. Başkâtip, El Kadı'ya ait pasaportun geçerlilik süresinin 15 Kasım 1996'da sona ermesine karşın işlem yapmasının nedenini ‘‘kimlik yerine geçerli olduğu'' düşüncesinden kaynaklandığını söyledi. zaladığını savunurken şunları kaydetti: ‘‘Ancak ben El Kadı ve Omer Zubair'i tanımıyordum. Şimdilerde televizyonda sıkça gösterildiği için popüler kişiler oldular, fakat geldiklerinde Araplara has geleneksel kıyafetle gelmedikleri için pasaporttaki resme bakarak hatırlayamıyorum. Huzurumda imzaladıklarını yazarken bir konuyu noksan bırakmışım, zira bana Türkçe bildiklerini söylemiş olmaları gerekir ki bu şekilde yazmışım. Şayet Türkçe bilmiyor olsalar idi, tercüman aracılığı ile işlemleri gerçekleştirdiğimi iş kâğıdına yazmam gerekir idi.'' ‘Kandırılmış olabilirim' Müfettişler, normal mesaisi 17.00'de sona eren noterde nasıl olup da 18.32 ve 18.34'te El Kadı adına işlemler yapıldığını da soruşturdu. Başkâtip Sibel Sevim, buna ilişkin şu savunmayı yaptı: ‘‘Bir kısım iş kâğıtlarının tasdikinde bilgisayarlarımız saati göstermektedir. Bu yapılan işlemlerden 5522 ve 5523 sayılılarda saat gözükmemekte, 5524 ve 5525 sayılılarda saat 09.41 El Kadı Türkçe biliyordu Başkâtip Sevim, belgeleri El Kadı ve ortağının ‘‘bizzat huzurunda'' im olarak doğru yazılmıştır. 5526 ve 5527 yevmiye numaralılarda tarih aynı fakat bilgisayar arızalı olduğundan saat 18.32 ve 18.34 olarak gözükmektedir, 5530 ve 5531 yevmiye sayılılar ise doğru olarak 09.57'yi göstermektedir.'' El Kadı ve beraberindekilerin Arap kıyafetli olmadığını kesin olarak hatırladığını anlatan Sevim, ‘‘İşlemlerin üzerinden yaklaşık 2 yıldan fazla zaman geçti, kaç kişi geldiklerini tam olarak bilmem mümkün değildir, bildiğim bir şey varsa o da iş kâğıdını iki kişiye imzalattığımdır. Bahsi geçen kişiler, bu pasaportları bir şekilde elde edip resme de benziyorlar ise beni de kandırmış olabilirler, tam olarak hatırlamam mümkün değildir'' dedi. 1620 2006 Prof. Arthur Kroker, geçen yıl İmparatorluk Altında Siyaset konulu bir konferansta yaptığı “Yeniden doğan ideoloji” başlıklı konuşmasında, “neden geçenlerde, Amerikan deniz piyadelerinin Bağdat’ın güneyinde gerçekleştirdikleri bir taarruz harekâtının ismi ‘Plymouth Kayalarıydı’, neden askerler, savaşa ‘kamuflaj İncilleriyle’ gidiyorlar, neden Felluce saldırısı sırasında kullanılmış kovanlardan bir vaftiz çeşmesi yaparak, kendilerini vaftiz ediyorlardı” diye soruyordu. Kroker’e göre, kendilerini Pilgrim (kutsal yolcu/hacı) olarak niteleyen ilk göçmenlerin 1620’de, Amerika’ya, Plymouth kayalıklarında ayak bastıklarından bu yana ABD egemen ideolojisinde çok özel bir tema belirleyici olmuştur. Deniel Webster’ın, 1823’te Pilgrimlerin ruhunun özünü canlandırmak amacıyla yaptığı ünlü konuşmasından, Lincoln’un Gettysburg nutkuna, John F. Kennedy’nin göreve başlarken yaptığı konuşmada, Nixon’un, Reagan’ın ve Bush’ların siyasi retoriklerinde sürekli tekrarlanan, bu “Tepenin Üzerindeki Kent”, “Ahlaki Cumhuriyet” temasının kökü, Plymouth kayalıklarında kıyıya çıkanların, Mayflower’e binmeden önce, John Winthrope’un Matta’nın İncili’ne dayanarak yaptığı bir konuşma üzerine “Tanrı’ya verdikleri bir söze” dayanıyor. Bu “söz”, “tepe üzerindeki kenti” kurmaktan, “tüm dünyanın gözlerinin üzerlerinde olduğundan”, bu görevlerini yerine getiremedikleri takdirde tanrı tarafından lanetlenmekten söz ediyor. Kroker’e göre Mayflower’la yol çıkanların, ekonomik sorunlara değil, dini duyarlılıklara göre şekillenmiş öznelliklerinin, “psikolojik coğrafyasında” iki Amerika var. Biri, Tanrı’nın “seçilmiş kullarına”, Musa gibi, “suyu geçerek gelenlere”, “tepenin üzerindeki” ahlak timsali kenti kuranlara, Amerikan cumhuriyetinin yükselmesine, dünyaya örnek olmasına, “mesajı yaymasına” ilişkin. Diğeriyse, başarısızlık korkusuna, lanetlenmeye, çorak, terk edilmiş, düşmüş bir Amerika’ya ilişkin. Amerikan siyasi kültür geleneğinin belirleyici kodları işte bu iki Amerika’nın birlikteliğine dayanıyor: Kurtarıcı şiddet (Tanrı adına imha edilen yerlileri düşünün) ve güvensizlik paniği, savaşkan bir ruh ve melankolik kadercilik. RAHŞAN ECEVİT AÇIKLADI İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN RÜYA İŞLEMCİSİ! Ecevit’in mezarı Gölbaşı’na taşınacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Rahşan Ecevit, eski Başbakan Bülent Ecevit’in mezarının Devlet Mezarlığı’ndan kendi alacağı bir araziye taşınacağını söyledi. Ecevit, ‘‘Sevdiği bir yer olsun istiyoruz. Gölbaşı’nda bir yer satın alıp oraya koyacağız’’ dedi. Eski Başbakan Bülent Ecevit’in yaşamını yitirmesinin ardından Rahşan Ecevit, NTV’de soruları yanıtladı. Bülent Ecevit’in Devlet Mezarlığı’na defnedilmesinin kendisinin kararı mı olduğu sorusu üzerine ise Ecevit, şunları dile getirdi: ‘‘Hayır. Öyle konuşuldu. İstedim ki, kendimizin özel bir mezarı olsun, öyle sade bir mezar olsun. Ama acil bir durum olduğuna göre, evvela Devlet Mezarlığı olsun, sonra biz onu oradan alır, kendi mezarına, sade mezarına koyarız diye düşünüyorum. Daha karar verilmiş değil. Bir arazi satın alacağız. Onun sevdiği bir yerde olmasına çalışacağım. Biz hep Ankara’da oturduk. Daha çok da Gölbaşı taraflarına giderdik. O taraflarda bir yer satın alıp, onu oraya koyacağız inşallah.’’ Kendisine taziye ziyaretinde bulunan Necmettin Erbakan’a ilişkin bir tepkisinin olup olmadığının sorulması üzerine Ecevit, ‘‘Erbakan’ın geldiği sırada içeride uzanmıştım. O nedenle çıkamadım’’ dedi. Ecevit, Erbakan’ın dua okutmasına bir tepkisinin olup olmadığının sorulması üzerine de ‘‘Bilmiyordum. İyi etmiş de okutmuş. Zaten ben de burada okutacağım bir dua, zamanı gelince’’ diye konuştu. Cenaze töreniyle Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ilgilendiğini söyleyen Ecevit, ‘‘Sayın Büyükanıt geldi, bir toplantı yaptıklarını söyledi. Ben de kendimi onlara bıraktım’’ dedi. Katılımın bu denli yoğun olacağını düşünmediğini anlatan Ecevit, ‘‘Ne yalan söyleyeyim, çok hoşuma gitti. Çok duygulandım ve ben de onlardan güç aldım’’ dedi. Ecevit, solda ittifak çalışmalarıyla ilgili soru üzerine şunları söyledi: ‘‘Partiler bu ittifakı yerine getirirlerse, ülkemiz içine düştüğü çıkmazdan kurturulur diye düşünüyorum. Eşim kendisi dolaşacaktı partileri. Eşim hasta olunca ben dolaştım. Eşimin mesajını onlara götürdüm. Eşim AKP’ye karşı bir ittifak olmalı görüşündeydi. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın yanına gittiğimde, ‘Gelin sizin partinizle bizim parti birleşsin’ dedi. Bu da çözüm değil. Bana öyle geliyor ki, cenaze törenine katılan insanlar Bülent Ecevit’in hayallerini gerçekleştirmek için uğraşacaklar’’ diye konuştu. Hükümetin TRT adayı Özbilgiç ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bakanlar Kurulu, TRT Genel Müdürlüğü'ne, bir süre önce tarikat şeyhi Mehmet Zahit Kotku ile ilgili bir rüyaya ilişkin mektuba resmi işlem yapan Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Ruhi Özbilgiç'i önerdi. Özbilgiç ile ilgili son kararı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer verecek. Hükümet, ‘‘yılan hikâyesine'' dönen TRT Genel Müdürlüğü konusunda belirlediği yeni ismi Çankaya Köşkü'ne gönderdi. Edinilen bilgilere göre, genel müdürlüğe, Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Ruhi Özbilgiç'in atanmasına ilişkin kararname için bakanların imzaları tamamlandı. Kararname, Cumhurbaşkanı Sezer'in onayına sunuldu. Kotku rüyasını MEB'e göndermişti Özbilgiç, bir süre önce Prof. Dr. İsmail Tuncay Uslu'nun rüyasında gördüğü Nakşibendi şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun ‘‘Başbakan'dan isteklerini'' içeren mektubunu ‘‘gereğinin yapılması için'' Milli Eğitim Bakanlığı'na göndermişti. Bakanlık da bunu YÖK'e iletmişti. Hükümet, daha önce TRT Genel Müdürlüğü için, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı İbrahim Şahin'in ismini iki kez Çankaya Köşkü'ne iletmiş, ancak Cumhurbaşkanı Sezer Şahin'i geri çevirmişti. Modernite öncesinden inanç temelli siyasete Kroker’in çözümlemelerinde ortaya çıkan çarpıcı bir gerçek de, Amerikan siyasi geleneğinin Avrupa Aydınlanmasını yaşamadan gelenlerin duyarlılıkları üzerine kurulmuş olması. Kroker, “Amerikan kapitalizminin kökleri üzerine çok yazıldığına” ama, kökleri Eski Ahit’in psikolojik coğrafyasında (sembolik evreninde E.Y) yatan “Amerikan istisnailiği” (exceptionalism) kavramının kökenleri üzerine bir çalışma olmadığına, Pilgrimlerin Plymouth kayalıklarına çıkarkenki, sonra yerlileri katlederkenki ruh haliyle, Bush’un özgürlük yayma savlarının kodları arasındaki sürekliliğe dikkat çekiyor. Disiplin ve özveriye, olağanüstü cinsel baskıya dayanan Püritanizmin, intikamcı ruh haliyle (“Birisi kendimi kötü hissetmemin bedelini ödemelidir”) 11 Eylül sonrası patlak veren intikamcı duyarlılıklar arasındaki paralelliği de görmemek olanaksız. Emperyal projelerin kurgulayıcılarının, Amerikan hegemonyasındaki gerileme, lider ülke konumunu kaybetme olasılığı karşısında, gereksinim duydukları toplumsal enerjiyi yedeklerine almak için dini akımlarla işbirliği yapmaya yönelmeleri, inanç temelli bir siyasete, Evanjelik kodlara sarılmaları da rastlantı değil. Kroker’e göre, Evanjelik Hıristiyanlığın etkisi, liberalmodern bir geçmişten kopuş değil; aksine, Prüten geleneğin “ağmerkezli” imparatorluk savaşlarıyla bütünleşerek “yeniden doğuşu”; teknolojiyle din arasında, “kültürel faşizme” açılan çok tehlikeli bir sentezin oluşması anlamına geliyor. Şimdi Amerikan seçkinlerinin, kendi halklarından saklamak durumunda oldukları gerçek, en son teknolojiyle donanmış 145 bin kişilik, Amerikan ve Hıristiyan bir ordunun, en fazla 15 bin kişilik, hafif silahlarla savaşan Müslüman direnişçi bir güç karşısında iktidarsız kalmasıdır. ABD seçkinlerinin, bu iktidarsızlığı itiraf etmeleri halinde, meşruiyetlerinin temeli, Amerikan istisnailiği miti bir kez daha sarsılacak, panik güvensizliği artacak, melankoli güçlenerek, bir taraftan çöküş psikolojisinden, diğer taraftan, halkın dinci tepkilerinden beslenen “kültürel faşizmin” önü açılacaktır. Bu nedenlerle Irak’ta bir “U” dönüşü, yenilgi saklanamaz hale gelene kadar olanaksız. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com [email protected] Prodi’den ittifak önerileri ROMA (AA) SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, ‘‘Rum gemilerinin ve uçaklarının Türkiye'nin limanlarına ve havaalanlarına gelmesi konusunun tartışılacağı yer, doruk toplantısı değil, Ortaklık Konseyi'dir” dedi. Karayalçın, Roma'da, İtalya Başbakanı Romano Prodi ile bir araya gelerek 45 dakika görüştü. Karayalçın, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Prodi'nin, AB Helsinki Zirvesi'ni önemsediğini ve burada bir tıkanıklık yaşanmasından endişe ettiğini söyledi. Prodi'nin, Fransa seçimlerinin büyük önemi olduğuna dikkat çektiğini aktaran Karayalçın, Avrupa kamuoyunun da bu seçimlerden etkileneceğini belirtti. Karayalçın, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Ben kendisine asıl sorunun Kıbrıs sorunu olduğunu anlattım. Ankara Anlaşması'na göre, Türkiye ile Avrupa arasında kurulan Ortaklık Konseyi var. Ortaklık Konseyi toplantısında hizmetlerin serbest dolaşımı konusu görüşülmelidir. Rum gemilerinin ve uçaklarının Türkiye'nin limanlarına ve havaalanlarına gelmesi konusu, hizmetlerin serbest dolaşımıyla ilgili bir şeydir. Hizmetlerin serbest dolaşımını da tartışacağımız doruk toplantısı değil, Ortaklık Konseyi'dir.'' konuyla ilgili olarak, ‘‘Bunun özü, ittifak olma arzusudur” dediğini söyledi. Prodi'nin, böyle bir fırsat varsa bunun gerçekleşmesi için herkesin çaba sarf etmesi gerektiğini söylediğini belirten Karayalçın, ‘‘Prodi, ‘Birbirinizi ikna etmelisiniz' dedi” diye konuştu. Karayalçın, Prodi'nin, seçimlerden 6 ay önce yapılan bir ön seçimde başbakan adayı olarak belirlendiğini de hatırlattı. Karayalçın, görüşmede Prodi'ye, servi ağacını temsil eden camdan bir biblo armağan etti. Prodi'nin de kendisine bir kalem hediye ettiğini ifade eden Karayalçın, bu sırada Prodi'nin ‘‘Umarım Türkiye'deki ittifakın anlaşmasını bu kalemle yaparsınız” dediğini aktardı. ‘Birbirinizi ikna etmelisiniz’ Sol partilerin ittifakıyla başbakan olan Prodi'nin, bu konudaki deneyimlerini anlattığını belirten Karayalçın, Prodi'nin bu SHP lideri Karayalçın, İtalya Başbakanı Prodi ile 45 dakika görüştü. (Fotoğraf: AA) ABD ara seçimleri, Bush’un ve şahinlerin yenilgisiyle sonuçlandı. Irak işgalinin ABD yönetimindeki sembol ismi Rumsfeld, bu siyasetin iflası olarak istifa ettirildi. Bush ve çevresindeki Yeni Muhafazakârlar, Irak halkının direnişi karşısında şaşkına döndüler. ABD halkı da “İslamofaşizm” söylemiyle Ortadoğu’yu işgal eden Bush ve adamlarına dur dediler. Irak, ABD’nin yeni Vietnam’ı olma yolunda hızla ilerliyor. Tabii bu sürecin nereye kadar gideceği, nerede duracağı, ABD halkının ve dünyadaki barış ve demokrasi isteyen güçlerin dirençlerine bağlı olacak. Bush’un Irak’taki yenilgisi, barış isteyen, özgürlük isteyen tüm dünyanın başarısı anlamına geliyor. Dünyaya, Bush gibi sırtını silaha ve petrole dayayan emperyalist “savaşçı tekeller”in adamları mı yön verecek, yoksa barış ve demokrasi güçleri mi? Bir klişe gibi görünen bu soru, bugün bir gerçeği ifade ediyor. Soru şimdilik budur. Çünkü sonuç olarak Batı'da da iki eğilim olduğunu görüyoruz ve bili Saddam Bush’u Yenmedi mi? yoruz. Avrupa içinde Irak’ın işgaline karşı çıkanlar da vardı, destekleyenler de. Aynı şekilde ABD içinde de benzer bir tutum söz konusuydu. Savaşa ve işgale karşı olan dünyanın ihtiyaçlarıyla Avrupa’da savaş aleyhtarı siyasi güçlerin tepkileri aynı çizgide buluştular. İspanya’da savaşa karşı çıkan sosyalist Zapatero, savaşçı Aznar’ı barış isteyen İspanyol halkının desteğiyle devirdi. Benzer bir gelişme de İtalya’da yaşandı. Latin Amerika’da son birkaç yıldır arkası arkasına değişen iktidarlar, Bush yönetiminin burada tam anlamıyla yenilgiye uğradığına işaret ediyor. ??? Dünya bir değişimin sıkıntılarını yaşıyor. ABD’deki gelişmeler dünyanın kaderini etkileyecek kadar önem taşıyor. ABD’de savaş karşıtları büyük bir birikim oluşturdular. Irak’ın direnişi dünya için yeni bir umut yarattı. Şimdi bu umudun nasıl şekillendiğini göreceğiz. Tabii ki her şey güllük gülistanlık değil, ama çok uzun süredir halkların iradesini yok sayan saldırgan emperyalist güçler, istilacılar ilk kez arabalarının çamura saplandığını gördüler. İlk kez zayıf ve çaresiz görünen bir halk, dünyanın gözü önünde bir savaş makinesini sıkıntıya soktu, savaş kaplanlarının gururunu kırdı. ??? ABD’deki seçimleri abartmayalım, ama bu seçimlerin dünyanın önümüzdeki dönem kaderini değiştirecek sonuçlar yaratabileceğini hesaba katalım. “Bushçuluk” artık bitti. “Her şeye ben keyfime göre hükmederim” diyenler, dünyaya kendi akıllarına göre nizamat vermek isteyenler, şimdi çaresizlik içindeler. Onlara güvenip ileri geri konuşanların da süngüsü düştü. Bush ve adamlarının İran ve Suriye ile uzlaşarak çözüm arama noktasına gelmeleri ilginç bir paradoksu da gözler önüne serdi. İstilacılar, işgalciler, demokrasi ve barış ihraç edemezler. İran’daki teokratik yönetimi ondan daha zalim bir başka müdahaleci güç değiştiremez. Suriye’deki despotik rejim, ABD’li işgalciler istediği için demokrasiye ilerlemez. Tersi olur. Nitekim ABD’nin Irak’ı işgali, İran ve Suriye’deki antidemokratik rejimleri zayıflatmak bir yana, güçlendirdi bile denilebilir. ??? Kaderin garip cilvesi, Saddam’ın ölüm cezasına çarptırıldığı günlerde, Bush’un iktidarı sallanmaya başladı. Bush, Saddam’ın bir zalim olduğunu söyleyerek, Irak’a demokrasi getirmek amacıyla girdiğini iddia etmesinden bu yana Irak’ta yüz binlerce insan yaşamını yitirdi. Irak, şimdi geçmişini arıyor. Saddam bir despottu, Irak halkına yıllarca acı çektirmişti. İnsaf edelim, Bush’un işgalcileri daha büyük acılara neden olmadı mı? Daha düne kadar ABD’nin Irak sorununu çözdüğünü ve Irak’ta demokrasinin kurulduğunu söyleyenler bulunuyordu. Bunun bir hayal olduğu artık daha iyi görülüyor. Irak’ın geleceği iyice belirsizleşti. Bu belirsizlik, bölge ülkeleri açısından da yeni sorunları içinde taşıyor. En çok etkilenecek ülkeler arasında Türkiye bulunuyor. Şimdi her şeyi yeniden düşünmek gerekiyor. Irak yeniden şekillenecek, eski önyargıları ve refleksleri tekrar etmekle yetinmemeli. Yeni bir ufukla, bölge halklarının barış ve kardeşlik içinde bir arada yaşayabileceği formüller üretilmeli. Milliyetçi tepkiler yerine, barışı ve kardeşliği yeşertecek siyasetler geliştirilmeli. Türkiye’nin rolü her zamankinden daha çok önem kazanıyor. ??? Bush’un yenilgi sonrası yüzüne baktım. Sizce eli kolu bağlı Saddam, onu bir anlamda yenmedi mi? ARINÇ, MECLİS’TE SERGİ AÇTI TBMM Başkanı Osmanlı’yı övdü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Bülent Arınç, dün TBMM'deki sergi açılışında Osmanlı'ya övgüler düzdü. TBMM Şeref Holü'nde, Osmanlı arşivlerinin tutulmaya başlanmasının 160. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen ve Osmanlı arşiv belgelerinin yer aldığı ‘‘Gökkubbe Altında Birlikte Yaşamak'' sergisi açıldı. Arınç, Osmanlı'yı savunmaktan utananlara, çekinenlere seslenmek istediğini belirterek dört kıtaya barış, huzur, adalet ve hoşgörü yayan bir imparatorluğun çocukları olduklarını dile getirdi. Bu imparatorluğun topraklarında 600 yıl barışın hâkim olduğunu savunan Arınç, ‘‘Eğer bu mirasa sahip çıkarsak, o zaman yaşadığımız topraklar da yine tüm dünyaya barış yayacaktır'' dedi. Arınç, medeniyetler arası çatışmaları körükleyenlere verilecek en güzel yanıtın bu sergi olduğunu belirtti. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle