25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 KASIM 2006 ÇARŞAMBA 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Devlet Tiyatroları'nın usta yönetmeni Mesci, kadın sorunlarını işlemeye devam ediyor DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Kadının dramı sahnede... İZDSO, Ulvi Cemal Erkin’i anıyor... Kültür Servisi İzmir Devlet Senfoni Orkestrası (İZDSO) ünlü besteci Ulvi Cemal Erkin’in 100. Doğum Yılı’nı özel bir konser ile kutlayacak. Yarın ve 17 Kasım Cuma günü saat 20.00’de İsmet İnönü Sanat Merkezi’nde düzenlenecek konseri Şef Rengim Gökmen yönetecek. Piyano sanatçısı Gülsin Onay'ın solist olarak katılacağı konserde bestecinin “Bayram”, “Piyano Konçertosu No.1”, “Senfoni No.1” adlı yapıtları seslendirilecek. İzmir Devlet Senfoni Orkestrası aynı program içeriği ile 18 21 Kasım tarihleri arasında Almanya Bremen’de uluslararası bir konser turnesi gerçekleştirecek. İZDSO bu konserde bir ilke daha imza atarak tamamı çağdaş Türk bestecisi Ulvi Cemal Erkin’in yapıtlarından oluşan bir programla İzmir Bremen Kardeş Şehir ilişkileri çerçevesinde Bremen Kültür ve Spor Bakanlığı’nın davetlisi olarak Bremen’de bir konser verecek. Ulvi Cemal Erkin’in 100. Doğum Yılı anısına düzenlenen konserin canlı CD kaydı yapılacak. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk tiyatrosunun önemli kadın yönetmenleri arasında yer alan ve Ankara Devlet Tiyatrosu'nda yaptığı birbirinden farklı yapımlarla adından sıkça söz ettiren Ayşe Emel Mesci'nin yeni oyunu ‘‘Kurban'' bugün İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'nde tiyatroseverlerle buluşuyor. Zehra, üzerine kuma gelen bir Anadolu kadını, Gülsüm ise kuma olarak başka bir eve satılan 15 yaşında bir çocuk. ‘‘Acaba hangisi kurban'' sorusu oyundaki çelişkileri de gözler önüne seriyor. Eserin ana temasını ‘‘Kadının altın çağını arayışı'' olarak dillendiren Mesci, Kurban'ın Türk tiyatrosundaki alışılmış kalıpların çok dışında olduğunu belirtiyor. İYATRO GERÇEKLERİN MASALSI ANLATIMIDIR’ Güngör Dilmen'in yazdığı ve ilk kez 1967 yılında ‘‘Gülriz SururiEngin Cezzar Tiyatro Topluluğu'' tarafından sahnelenen eserin yönetmenliğini yapmak dışında o dönemde baş kadın karakterlerinden biri olan Gülsüm'ü de canlandıran Mesci, ‘‘Tiyatro, gerçekleri masalsı bir dille anlatmaktan gelir'' diyor. Kurban'ı 1990 yılında Fransa'da da sahneleyen yönetmen, oyunun, yurtdışında sahneye konulduğu gu yapan yönetmen, konunun çok evrensel olduğunu dile getirdi. Eserin Batı ile bağı bulunmadığına, kendi coğrafyasında, geleneğinde ve kültüründeki oluşumlar ile yeniden harmanlandığına dikkat çeken Mesci, ‘‘Antigone'de de, Kurban'da da sahneyi ve oyuncuları alabildiğine geniş bir perspektifte kullanıyorsunuz. Bu yolu tercih etme nedeniniz nedir'' sorusunu şöyle yanıtlıyor: ‘‘Bu eser yönetmene olduğu kadar oyunculara da sonsuz hareket ve düşünce sağlıyor. Böylece oyuncular da kendilerini yeniden yaratma imkânı buluyor. Çünkü herinsantekolduğugibiher oyuncu da tektir. Amacım sahnenin, resmin, heykelin yani pek çok sanat dalının bir arada bulunduğu çok katmanlı bir eser ortaya koyabilmek. Bunun için de bana verilen ortamı ve seçtiğim oyuncuların tüm yönleriyle esere yansımasını istiyorum. Kurban'da da gördüm ki oyuncular bugüne kadar yaptıkları tiyatro çalışmalarının çok dışında kendi bedenlerini yeniden keşfetme olanağı buldular.'' URBAN BİR BAŞYAPIT’ Türk tiyatro yazınında Dilmen'in Kurban'ı kadar edebi bir eser daha yok. Tam bir başyapıt'' diyen sanatçı, bundan sonra hep Türk yazarlarının eserlerini sahneye taşıyacağını, çünkü Türkiye'de Avrupalı pek çok yazardan daha iyi yazın insanlarının olduğunu vurguladı. Kurban'daki amacının ‘‘Türk coğrafyasının kültürel köklerini sahneye taşımak'' olduğu vurgusunu yapan Mesci, oyundaki dansların kültürün bir parçası olan halk danslarının tüm figürlerinin tek tek incelenerek oyuna göre yorumlanmasından ortaya çıktığını söyledi. Vurmalı çalgılar ustası Okay Temiz'in müziklerini yaptığı eserde, doğada yer alan her şeyi çoksesli hale getirdiklerini ve Türkiye'de bu tür bir çalışmaya henüz rastlanmadığını da belirten yönetmen, Anadolu'daki anonim müziklerin yeniden ele alındığına; taş, dibek, merdane hatta çalılardan çıkardıkları sesler ile tiyatro müziğine yeni bir anlayış kazandırdıklarına da dikkat çekti. Nâzım Hikmet Müzesi İçin Çağrı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, yanı başımızda duran gerçeği, dünyanın öte ucunda dile getirdi. Gazetelerde yer alan haberlere göre Baykal, Şili'nin başkenti Santiago’da yapılan Sosyalist Enternasyonal toplantısı öncesinde, ünlü Şilili ozan Pablo Neruda’nın Pasifik Okyanusu kıyısında, Isla Negra’da (Siyah Ada) bulunan müze evini gezmiş. Şairin ölümünün ardından müze haline getirilen evi ve Neruda’nın mezarını ziyareti sırasında sergilenen eserlerin çeşitliliğine hayran kaldığını söylemiş. Müzede sergilenen eserler arasında Neruda’nın Nâzım Hikmet’in hediyesi olan gömleğinin gösterilmesi üzerine Baykal, “Bizim de Nâzım Hikmet gibi dünyaca ünlü şairimiz var. Ama biz Neruda için yapılan böylesine muhteşem bir müzeyi Nâzım için ne yazık ki yapamadık. Bırakın müze yapmayı hâlâ mezarını bile getiremedik. Bu çok büyük bir kayıptır” demiş. Müze Anı Defteri’ni imzalarken de şunları yazmış: “Pablo Neruda’nın müze evini ziyaretimiz anısına... Sanatı ve yaşamı ile insanlığın ortak zenginliğine katkıları, mutlulukla tanık oluyoruz ki büyük bir çekim alanı oluşturmuştur. Neruda’ya ve Şili kültürüne Türkiye’deki dostlarından sevgiler ve saygılar sunuyoruz. İnsanlığın geleceğine yönelik büyük rüyaları paylaştığı dostlarını, bu arada Nâzım Hikmet’i de anıyoruz.” ??? Trajik göründü bana, bir siyasal parti başkanımızın, ülkemizin gelmiş geçmiş en büyük şairini ta dünyanın öte ucunda anması. Nasıl gelmesin, Nâzım Hikmet için yıllardır yapılan bütün girişimler hep sonuçsuz kalmışken? En son Bülent Ecevit’in başbakanlığı sırasında Nâzım’a yurttaşlığının geri verilmesi için Bakanlar Kurulu'nda imzaya açılan kararname, tutucu bakanların imzalamamaları nedeniyle geçersiz kalmıştı. 1991 yılında kız kardeşi Samiye Yaltırım’ın girişimiyle kurulan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, o tarihten bu yana ozanımızla ilgili bilgi ve belgelerin toplanması, düzenlenmesi ve korunması için alçakgönüllü olanaklar içinde çalışıyor. Bugün elinde büyük bir müzeyi rahatlıkla dolduracak, giysilerinden tablolarına, kitaplığından fotoğraflarına dek binlerce belge bulunuyor. Daha yenilerde şairin bebekliğinden son yıllarına dek içinde 310 fotoğrafının yer aldığı Fotoğraflarla Nâzım Hikmet adlı albüm yayımlandı. ??? 2010 yılında İstanbul, Avrupa kültür başkenti olacak. Avrupa kentlerinde bırakın büyük şairleri, sıradan şairlerin bile yaşadıkları mekânlar müzeye dönüştürülüp ziyarete açılır. İstanbul’da bugün, Nâzım Hikmet’in yaşadığı hiçbir mekân ayakta değil. Ne Kadıköy’deki baba ve anne evleri, ne Piraye ile oturduğu Cihangir ve Nişantaşı’ndaki apartman daireleri. Şair düşmanlığı ile rant açgözlülüğü hepsini silip süpürmüş. İstanbul, 2010 yılında şairinin yaşadığı hiçbir yeri koruyamamış olmanın utancını yaşayacak dünya karşısında. Bunu önleyebilmenin artık olanağı yok. Ama kendi içinden çıkıp ünü dünyaya yayılmış şairine bir müze yapamamış olmasının eksikliğini giderebilir. Kültür Bakanlığı, şairin yaşadığı ilçeler olan Kadıköy, Beyoğlu, Şişli ilçe belediyeleri ya da anakent belediyesi şairin anısına bir müze mekânı oluşturabilirler. Geçenlerde “Karalama Defteri” programında izlediğim İnan Kıraç, Tepebaşı’ndaki TRT yapısını aldıklarını, burayı Pera Müzesi’ne bağlı büyük bir kültür merkezine dönüştüreceklerini açıkladı. Bu büyük merkez içinde bir bölüm Nâzım Hikmet Müzesi olarak düzenlenemez mi? Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, böylesi girişimlere elindeki tüm olanaklarla destek vermeye hazırdır. 2010’da İstanbul Avrupa kültür başkenti olurken ülke ve kent olarak bir Nâzım Hikmet Müzesi kuramamış olmanın utancını yaşamayalım. turgay@fisekci.com Ulvi Cemal Erkin ‘T dönemde büyük etki yarattığını, hatta Fransız Kültür Bakanlığı'nın 400 proje arasından destek vermeye değer bulduğu birinci proje olarak seçildiğini vurguladı. ‘‘Dönemin Fransız Kültür Bakanı, hükümetlerine yazdığı bir mektupta oyunun Fransız kültür yaşamına büyük katkı sağladığına ve sahnelenmesine devam edilmesinin gerekliliğine dikkat çektiğini söylemiştir'' diyen Mesci, iç içe geçmiş teması ile Kurban'ı şöyle anlattı: ‘‘Bu oyun Antigone gibi öncelikle kadını ele alıyor. Yani Antigone ile üst üste gelmesi tesadüf değil, bilinçli bir seçim. Oyunda kökleri mitolojiye dayanan ‘Medea’ efsanesi yani evli bir kadın üzerine getirilen kuma sorunu işleniyor. Sonuçta ‘Medea’da Anadolu'dan bir parça. Bakacak olursak Kurban'daki Zehra da bir tragedya kahramanı. Zehra'nın üstüne kuma olarak gelen Gülsüm de 15 yaşında ve abisi tarafından para karşılığı satılmış diğer bir kurban. Eserde pek çok soru ve sorun iç içe. Kurban bir Anadolu tragedyası. İzlendiğinde de görülecektir, dokuz bin yıllık bir Anadolu medeniyeti olan ve insanlık tarihinin ortaya çıkarılan ilk yerleşim merkezi olarak bilinen Çatalhöyük yapımda öne çıkarılıyor. Kurban Batı ile Doğu'nun harmanlandığı bir oyundur.'' Eserin yüzyıllar öncesinde geçmiş olmasına karşın günümüz Türkiyesi'ndeki ‘‘töre'' anlayışıyla birebir bağlantısı olduğuna vur ‘K Maxim Vengerov Cemal Reşit Rey’de Kültür Servisi Dünyaca ünlü keman sanatçısı Maxim Vengerov, yarın akşam saat 20.00'de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bir konser verecek. Vengerov'a piyano sanatçısı Lilya Zilberstein'ın eşlik edeceği konserde sanatçılar, Mozart, Beethoven, Prokofiev ve Şostakoviç'in yapıtlarını seslendirecekler. Maxim Vengerov, 1991 yılında New York Filarmoni Orkestrası ile çalarak ilk konserini gerçekleştirdi. Zubin Mehta, Vengerov’u İsrail Filarmoni Orkestrası’nın 1991 yılında düzenlenen Amerika turnesine davet etti. Moskova Filarmoni Orkestrası’nın Amerika turnesine solist olarak katıldı. 1994 yılında Gramophone dergisi tarafından Yılın Genç Artisti seçildi. 1995 yılında ise Şostakoviç ve Prokofiev’in keman konçertolarını seslendirdiği CD’si aynı dergi tarafından yılın albümü seçildi. Aynı CD ile En İyi Klasik Albüm ve En İyi Orkestra Eşlikli Solist dalında iki Grammy ödülü daha aldı. 1997’de 23 yaşındayken UNICEF tarafından dünyanın ilk klasik müzik sanatçısı olarak müzik elçisi unvanıyla atandı. Umut veren öğrencileriyle dünyanın değişik yerlerinde ‘master class’lar düzenliyor. Bu çalışmalar İngiliz ‘Channel Four’ televizyonu tarafından belgesel olarak çekildi. ‘Kalpten Çalmak’ adlı bu belgesel Cannes Televizyon Filmleri Festivali’nde gösterildi. Vengerov, 1723 yılında Cremona’da Stradivari’nin yaptığı ve ünlü kemancı Kreutser’e ait kemanla çalıyor. Lilya Zilberstein, önce Gnessin Müzik Okulu, ardından da Gnessin Müzik Enstitüsü’nde eğitim aldı. 1987 yılında Bozen’da kazandığı Busoni yarışmasında birinci oldu. Zilberstein 1990 yılından beri Almanya’da yaşıyor. Berlin Filarmoni, Chicago Senfoni, Moskova Çaykovski Senfoni, Royal Filarmoni gibi en iyi orkestralarla, başta Claudio Abbado olmak üzere, Paavo Berglund, Semyon Bychkov, Christoph Eschenbach, Vladimir Fedossejev, Marcello Viotti gibi en iyi şeflerle çalıyor ve en iyi müzik festivallerine katılıyor. 1998 yılında Siena’da daha önce Gidon Kramer, Anne Sophie Mutte ve Krystian Zimerman gibi dünya çapında müzisyenlerin deyer aldığı Accademia Musicale Chigiana ödülünü aldı. Sanatçının bugüne kadar çeşitli müzik şirketleri etiketleriyle yayımlanmış 8 albümü de bulunuyor. (Biletix: 0 216 556 98 00) Gülsin Onay Emma Kirby, Albert Long Hall'de ? Kültür Servisi Soprano Emma Kirby, bu akşam saat 19.30'da Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall'de 'Shakespeare in Love' başlıklı bir konser verecek. London Baroque Topluluğu'nun eşlik edeceği konserde Kirby, Purcell'in 'The Fairy Queen'ini, J. Blow, T. Arne'nin Shakespeare dizeleri üstüne yazdıkları şarkıları seslendirecek. (0 212 359 58 00) K Â M İ L M A S A R A C I TÜYAP KİTAP FUARI’NDA ONUR YAZARI ÖDÜLÜ ALMIŞTI K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K Doğan Hızlan’ın 70. yaşı kutlandı Kültür Servisi Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), edebiyat dünyasının önde gelen isimlerinden Doğan Hızlan'ın 70. doğum gününü ve yarım asırlık yazarlığını, Hızlan onuruna düzenlediği geceyle kutladı. TYS tarafından Hızlan'ın 70. doğum günü onuruna Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde düzenlenen etkinlikte sanat ve edebiyat dostlarının katılımıyla önceki gece bir etkinlik gerçekleştirildi. 25. Uluslararası TÜYAP Kitap Fuarı'nda da "Onur Yazarı" ödülü alan Hızlan adına düzenlenen davete konuşmacı olarak; şair Sennur Sezer, Kemal Özer ve yazar Adnan Özyalçıner katıldı. Davete, Hızlan'ın, Mozart'tan sevdiği bestelerinin seslendirilmesi ile başlandı. Konuşmasında uzun yıllardır devam eden dostluklarına değinen Özer, "1950 yılı ortalarında bir araya geldik. Biz ortak bir gövdenin dalları gibiydik. Ayrı kök ve ayrı iklimlerden geliyor olabilirdik, ama bizi bir araya getiren, kuvvetli gövde yazma tutkusuydu. Hepimiz ayrı yaşamöyküleri oluşturduk. Doğan, aramızda sanatın bütün dalları ile en çok iç içe olandı. Ama bugüne kadar ne şiir yazdı ne de öykü. O hep yazılanlarla ilgilenip değerlendirmeyi sevmiştir" dedi. Hızlan'ın hem yaşının hem de yarım asırlık yazarlığının bir arada kutlanılmasından büyük keyif aldığını belirten yazar Özyalçıner de 1950'li yıllardan bu yana edebiyat ve yayın dünyasının geçirmiş olduğu evrelere değinerek "Yaşam sanatı, sanat da yaşamı var etmiştir Doğan'da. Tüm sanatçılar gibi Hızlan da bu dönüşüme ulaşabilmenin uğraşı içinde yoluna devam ediyor. Fakat o bu uğraşı, büyük bir farkla 1954'te fark edip günümüze kadar devam ettirmeye çalışmaktadır" diye konuştu. Özyalçıner, daha sonra Hızlan ile ilgili anılarını anlattı. Etkinlik, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat AŞ Genel Müdürü Nevzat Bayhan'ın, edebiyata katkıları nedeniyle Hızlan'a plaket vermesiyle sona erdi. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle