14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 OCAK 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Yeterli ödenek sağlanamadığı için hak sahiplerine verilmeyen tutar Aralık 2005 itibarıyla 158.4 milyon YTL 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Kamulaştırma bedelleri ödenemedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Özak, kesinleşmiş mahkeme kararı gereği ödenmesi gereken kamulaştırma bedellerinin yeterli ödenek sağlanamadığından 14 Temmuz 2005 tarihinden itibaren yapılamadığını bildirdi. Özak, CHP İzmir Milletvekili Muharrem Toprak’ın ‘‘duble yolların geçtiği arazilerin sahiplerine kamulaştırma bedellerinin öden ? Bayındırlık ve İskân Bakanı Özak, kamulaştırma bedellerinin biriktiğini belirterek ‘‘Ödemeler, yeterli ödenek sağlanamadığından Temmuz 2005’ten itibaren yapılamamaktadır. Ödenmesi gereken miktar 5 Aralık 2005 tarihi itibarıyla 158 milyon 485 bin 544 YTL ’’ dedi. memesine’’ ilişkin soru önergesini cevaplandırdı. Kamulaştırma bedel arttırımı davalarında kesinleşen mahkeme kararları gereği ödenmesi gereken miktarın 5 Aralık 2005 tarihi itibarıyla 158 milyon 485 bin 544 YTL olduğunu bildiren Özak şunları kaydetti: ‘‘Kesinleşmiş mahkeme kararı gereği yapılması gereken ödemeler, Maliye Bakanlığı’nca yeterli ödenek sağlanamadığından 14 Temmuz 2005 tarihinden itibaren yapılamamaktadır. Kamulaştırması yapılan taşınmaz maliklerince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvurularda kazandıkları tazminat bedelleri Dışişleri Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde, Maliye Bakanlığı’nca ödenmektedir.’’ Gürkan ve Solda Birleşme Düşü Aydın Güven Gürkan’ın zamansız ölümü, solda birleşme tartışmalarını yeniden anımsattı. Gürkan, solun birleşmesinin ısrarlı bir savunucusuydu. Özlemi bir düş olarak kaldı. Solun birleşmesi girişimleri 12 Eylül karanlık rejiminin yarattığı parçalanma sonrasında gündeme geldi. Halkçı Parti ile SODEP’in birleşmesine ve SHP’nin oluşumuna öncülük edenlerden biri olan Gürkan, bu birleşme sonrasında, o güzel özleminin gerçekleşmemesi tam tersine zamanla ayrılıkların daha da derinleşmesi üzerine sürekli düş kırıklıkları yaşadı. Geriye dönüp bakılınca soldaki bölünmüşlüğün, sola da, topluma da çok pahalıya mal olduğu yadsınamaz. Ancak, başka bir şey daha yadsınamaz: solun parçalanmışlığının ‘‘nedenleri’’ de bilimsel olarak ayrıntılı bir biçimde, enine boyuna tartışılmadı. Solun bölünmüşlüğünün çok sayıda nedeni var; öznel nedenler önemliyse de nesnel nedenler daha ağır basıyor. Burada ancak birkaç başlık sıralanabilir. Öncelikle, 12 Eylül’den ‘‘demokratik bir çıkış için’’ solun birleşmesi gerekli bir önkoşuldu. Sol, niteliği gereği, faşizan bir uygulamanın tam anlamıyla karşısında olmalıydı. Ecevit’in ‘‘tek başına’’ 12 Eylül’e karşı savaşım verdiği ilk günlerden sonra, sol, ‘‘12 Eylül ile hesaplaşmayı’’ gündeminde tutmadı ya da tutamadı; daha sonra da bu noktayı tümüyle göz ardı etti. Baskının yoğunluğuyla savrulanları özgürlükçü bir sol yuvada bir araya getirmek; buradan yeni açılımlara yönelmek sağlanamadı. ‘‘Faşizme karşı’’ birleşmesi gerekenler, tam tersine ayrı yollar tuttu. Oysa 12 Eylül’ün tüm yasa ve kurumlarıyla tasfiye edilerek yerini demokratik süreçlere bırakması, bunun sol ekonomik açılımlarla tamamlanması, yani, ideolojik bir temel, solun üzerinde birleşeceği bir büyük dayanak olabilirdi. Kuşkusuz Türkiye’nin sol birikiminin faşizmi tanıma ve onunla savaşım deneyim yetersizlikleri de bu hesaplaşmaktan kaçışta etkili olmuştur. İkincisi, solda birleşmenin ‘‘en önemli’’ nesnel engellerinden biri, genel olarak örgüt özel olarak da parti yapılanmalarıdır. Bazı sendika, dernek, kooperatif ve vakıf gibi örgütlerinde geçerli olan ‘‘kişiye bağlı’’ yapılanmalar, siyasette de egemen olunca, siyasal tıkanıklık kaçınılmaz oluyor. Siyasi parti yapılarının kişiye bağlı ya da genel başkan odaklı olması, genel başkanın çevresinde çok güçlü, kalın duvarlarla bir ‘‘kale’’ örülmesi sonucunu veriyor. Sonra da her şey, kalenin ‘‘korunması’’ kaygısına bağlanıyor. Bu kaygıyla da solda yer almış olan kişiler ve topluluklar, dışarda tutuluyor ya da dışarıya atılıyor. Yukarıdan aşağıya ya da aşağıdan yukarıya, neredeyse tüm parti birimlerinde egemen olan ve giderek kalıcılaşan kişiye bağlı yapılanma, parti içi demokrasinin işlemesini engelliyor. Bu olgu parti kadrolarını daralttığı, gençleri, kadınları, mesleğinde başarılı olanları sürecin dışında tuttuğu gibi, buna bağlı olarak, kaçınılmaz biçimde, politika üretimini de çok büyük ölçüde kısıtlıyor. Parti ideolojisi tümüyle gündemden düşüyor. Solda birleşme bu kalelerin ‘‘özveriyle’’ açılması, ideoloji ve kadro olarak bir kaynaşmanın sağlanması anlamına geliyor. Siyasette özgürlükçü ve ekonomide gelişmeci bir yeni düzleme yönelmek, tarihsel ve toplumsal bir görev oluyor. Bu noktada öznel ile nesnel birleşiyor. Solun ve toplumun geleceğinin her türlü ‘‘kişiselliğin’’ önünde ve üstünde tutulması gerekiyor. Meslektaşım olan Gürkan, partiye giriş belgemi imzalayanlardan biriydi; solun birleşmesi gibi güzel bir düşün peşindeydi. Düşünün gerçekleşmesini göremedi; ancak, tarih, doğru düşleri görenlerin kalıcılaştığına tanıklık ediyor. Kalanlara da, güzel düşleri sürdürmek ve gerçekleşmeleri için çaba harcamak gibi çok önemli bir görev düşüyor. [email protected] TZD Genel Başkanı Yetkin: Zamlar kaçak ürün yüzünden ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, meyve ve sebze fiyatlarının önemli oranda artmasının nedeninin, büyükşehirlere kaçak yollarla giren ürünler olduğunu bildirdi. Kumluca’dan bir ürünün, burada hale girdikten sonra büyükşehirlere dağıtıldığını anlatan Yetkin, daha sonra Ankara’ya gelen malın bir kısmının halden geçtiğini, ancak yüzde 60 gibi çok büyük bir oranının hale girmeden depolara kaçak olarak dağıtıldığını savundu. Yetkin, ‘‘Üretici aracıya malını verirken makbuzunu veriyor, daha sonra kayıt dışılık başlıyor. Havalar soğuk olduğu için fiyatlar yüksek diyorlar, ama üreticinin cebine giren aynı. Bir ürünün piyasada oluşan fiyatının yüzde 20’si üreticiye, yüzde 80’i ise aracıtefecilere kalıyor’’ dedi. Büyük Tarabya Oteli de vitrinde Emekli Sandığı’nın İstanbul Hilton, İzmir Büyük Efes ve Büyük Ankara otellerinin ardından İstanbul’daki Büyük Tarabya Oteli de vitrine çıkıyor. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), Büyük Tarabya Oteli’nin satışı için bu hafta ilana çıkacak. Büyük Tarabya Oteli için son teklif tarihi ise 29 Mart 2006 olarak belirlendi. Geçici teminatın 5 milyon dolar olarak belirlendiği ihalede, tanıtım dokümanı ve ihale şartları belgesi 5 bin YTL karşılığı İdare’den temin edilebilecek. Emekli Sandığı otellerinden daha önce ihaleye çıkarılan İstanbul Hilton Oteli 255.5 milyon dolar bedelle Doğan Grubu’na, İzmir Büyük Efes Oteli 121.5 milyon dolara TahincioğluNidaMV Ortak Girişim Grubu’na, Büyük Ankara Oteli de 36 milyon 830 bin dolara Çelikler İnşaat AŞ’ye satılmıştı. Magic Life, ağırladığı 2 bin sektör temsilcisine Türkiye’de risk olmadığını anlattı N ARENCİYE KOMİSYONU CHP , üreticiye kulak verdi ÖZCAN ÖZGÜR Turizmci ‘güven tazeliyor’ ? Türkiye’de 7 tesisle hizmet veren Magic Life, turizmciler ve yabancı gazetecilere kuş gribi riski olmadığını aktarıyor. İSTANBUL (AA) Magic Life, Almanya, Avusturya, Belçika ve İngiltere’den 2 bin turizmciyi Türkiye’de konuk etti. Magic Life’tan yapılan yazılı açıklamada, ‘‘Together 2006’’ isimli organizasyon kapsamında 2 bin turizmci ve gazetecinin Antalya’da konuk edilmesinin, Türkiye’de kuş gribi vakaları başta olmak üzere turizmi olumsuz etkileyeceği öngörülen endişelerin de yersiz olduğunun göstergesi olduğu kaydedildi. Yarın sona erecek organizasyonda yabancı turizmciler ve gazetecilerin Magic Life kulüplerinin yanı sıra Türkiye’nin turizm potansiyeli hakkında da bilgilendirildiği aktarılan açıklamada, firmanın sektöre katkı sağlamayı sürdürdüğü ve Türkiye’de görülen kuş gribi vakaları sebebiyle turizmin MUĞLA CHP milletvekillerinin oluşturduğu narenciye komisyonu, üreticileri yerinde dinliyor. İzmir’in ilçelerinin ardından Köyceğiz’e gelen 14 CHP milletvekili narenciye üreticileriyle görüştü. Üreticiler, milletvekillerini sokağa dökülmüş portakal yığınlarıyla karşıladı. Toparlar’da yapılan toplantıyı yöneten TBMM CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, ‘‘IMF dayatmaları ve AKP’nin tarım politikası, tarım ve hayvancılığın ölüm fermanıdır. 8 narenciye ilini dolaştıktan sonra sizlerden aldığımız bilgilerle Meclis’te araştırma önergesi vereceğiz. Türkiye’de yangın var. Eğer bu yangını söndürmezlerse yangını ilk seçimlerde söndürecek olan sizlersiniz’’ dedi. Toplantıda konuşan Toparlar Belediye Başkanı Kamil Ceylan ise 3 Kasım seçimlerinin ardından çiftçinin ölüm döşeğine mahkum edildiğini söyledi. Magic Life, Almanya, Avusturya, Belçika ve İngiltere’den getirdiği konuklara Türkiye’yi anlatıyor. olumsuz etkileneceği ve rezervasyonların iptal edileceği endişelerinin düzenlenen organizasyonla yersiz olduğunun görüldüğü ifade edildi. Açıklamada, Magic Life Üst Yöneticisi Dr. Andreas Karsten’in, kuruluşun Türkiye’de 7 tesisle hizmet verdiğine dikkat çekti. Açıklamada, Magic Life’ın 2005 yılında 380 bin misafiri ağırladığını, 2006 yılında ise misafir sayısını yüzde 5 arttırmayı hedeflediğini aktaran Karsten’in, Avrupalı turistin İspanya yerine artık Türkiye ve Mısır’ı tercih ettiğine dikkat çekerek, bu avantajı dezavantaja çevirmemek gerektiğini ifade ettiği belirtildi. Magic Life Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü ve Magic Life Center Genel Müdürü Başak Erel de kuş gribi nedeniyle Türk turizminin olumsuz etkileneceği görüşlerine ilişkin olarak şunları kaydetti: ‘‘Biz bu organizasyonla bu tür sorulara da yanıt vermeye çalışıyoruz. ’’ DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ Hamas Filistin seçimlerini kazandı; İsrail, ABD ve Avrupa yine şok geçiriyor. Aslında başka bir sonuç çıksaydı şok geçirmek gerekirdi. Üstelik, seçimleri Hamas’ın kazanmış olması, Barış sürecinin gerçekçi bir zemine oturmasına olanak sağlayacak bir gelişme. / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA erginy?tr.net FKÖ liderliğini 2 milyon dolarla desteklemesi (El Cezire, 23/01) bardağı taşıran son damla oldu, Hamas’ın zaferini garantiledi. ve diplomasi) suçlanıyordu. Şimdi, radikal örgütlerden Hamas iktidara geliyor. Böylece bu iki başlılık ortadan kalkacak. Ayrıca FKÖ saflarında, daha Arafat döneminde başlayan reform talepleri, şimdi ‘‘seçimleri nasıl kaybettik’’ sorusuyla, Tunus ekibine karşı bir ayaklanmaya, Abbas’a yönelik ABDİsrail işbirlikçisi suçlamalarına, istifa çağrılarına dönüşüyor (CNN, 29/01). Bu ise Hamas’la çok iyi ilişkileri olan Marvan Barguti’nin liderliğinin gündeme gelmesi, FKÖHamas ortaklığı olasılığının güçlenmesi demek. Diğer bir deyişle Filistin’de uzun yıllardır ilk meşruiyeti bu kadar güçlü, verdiği sözün arkasında durabilecek, silahları susturabilecek bir hükümet olasılığı güçleniyor. İkincisi, Hamas, İsrail ile ilişkiler konusunda yapıcı işaretler veriyor. İsrail’in öldürdüğü Şeyh Yasin, süresiz ateş kes olasılığından söz etmişti. Hamas, karşı çıktığı Oslo sürecinin ürünü olan seçimlere, dolayısıyla siyasi sürece katıldı, seçim boyunca İsrail’i yok etmekten söz etmedi. Haaretz’in aktardığına göre Hamas listesinin başındaki İsmail Haneyah, ‘‘İşgale direnmeye devam edeceğiz, Kudüs’e, geri dönme hakkına ilişkin taleplerimizden vazgeçemeyiz’’ derken, ‘‘Kimi gerçekler vardır, onları yasal olarak onaylamasanız bile, kabul etmeniz gerekir’’ de diyor; İsrail ile üçüncü taraflar aracılığıyla görüşebileceklerinden söz ediyor. The Times da Hamas’ın lideri olarak görülen Mahmud El Zahar’dan neredeyse ‘‘tıpatıp’’ aynı sözleri aktarıyor. Tüm bunlar, Hamas’ın İsrail’i de jure olmasa bile, şimdilik en azından de facto tanıdığı, ateşkesi sürdüreceği, yönetirken FKÖ’yü ve laik eğilimli tabanının duyarlılıklarını göz önüne alacağı; dine değil, ulusal birliğe öncelik vereceği anlamına geliyor. Barış yapmaya niyeti olanlar için önemli bir kavşaktayız!.. Perşembenin gelişi Hamas’ın yerel seçimlerdeki performansı, tabanda, ‘‘yaşam alanlarında’’, toplumsal desteğinin gittikçe artmakta olduğunu gösteriyordu. Bu trend genel seçimlere de yansıyacaktı. Nitekim, Hamas ulusal düzeyde nispi temsille seçilen temsilciliklerin 66’sından ancak 30’unu alırken, yerel düzeyde 66 temsilciliğin 46’sını aldı. FKÖ adaylarıysa ancak 16 temsilcilik kazanabildiler. Hamas’ın seçim zaferinin kökleri daha derinlere uzanıyor. Birincisi, ‘‘zamanın ruhuyla’’ ilgili. Dünyada Hamas gibi ‘‘yaşam alanlarına’’ dayanan örgütlere çok uygun bir iklim var. Halklar ABD’ye yakın liderlerle örgütlerden ve neoliberalizmden uzaklaşıyorlar. Bu eğilimin belirtilerini, Latin Amerika’daki seçimlerde, Avrupa Birliği anayasa oylamalarında, son Almanya seçimlerinde gördük. Emperyalizme ve sömürüye karşı kitlesel tepkiler tarih sahnesine geri dönüyor. Bu trende oturan, yaşam alanlarına inen siyasi projelerin başarı şansı artıyor. ABD’ye yakın örgüt ve siyasetçilere tepki Ortadoğu’da da çok güçlü. ABD ve İsrail’in bölgedeki ulusalcıhalkçıdemokratik vb.. modern Arap hareketlerini imha etmiş olması çok özel bir durum yarattı: Siyasi platform, ABD işbirlikçileriyle ‘‘Siyasal İslam’’ arasında paylaşıldı. Bu yüzden tepkiler kendini siyasal İslam’da ifade ediyor. Geçen yıl Suudi Arabistan’da yapılan sınırlı yerel seçimleri radikal dinci hareketlerin adayları kazandı. Aralık’ta yapılan Irak genel se çimlerinde Şii ve Sünni seçmenin yüzde 80’i dinci partilere oy verdiler. Geçen yaz Lübnan’da yapılan genel seçimlerde Hizbullah, ülkenin en büyük etnik/dini grubu olan Şiilerin en güçlü temsilcisi olarak meclise girdi. Mısır’da uzun zamandır yapılan ilk sağlıklı sayılabilecek genel seçimlerde Müslüman Kardeşler, seçim kampanyalarını, Mübarek rejimini korkutmamak için sınırlı tutmuş olmalarına karşın oyların yüzde 60’ını, 150 temsilcikten 88’ini aldılar. Dilip Hiro’nun Asia Times’da uyardığı gibi bu yükselişin hemen her ülkede kendine özgün nedenleri var. Ama, bir ortak payda da söz konusu; ABD’nin Filistin sorununda İsrail’e verdiği maddi manevi destek, Afganistan ve Irak’ın işgali, El Kaide, Zarkavi militanlığının yarattığı sempati bu ortak paydanın oluşmasında büyük rol oynuyor. Hamas bu iklimin ürünü. İkincisi, Hamas’ın doğması ve gelişmesine, İsrail ve ABD’nin daha doğrudan katkısı da oldu. İsrail, daha doğuş aşamasında dinci Hamas’ı, ulusalcı FKÖ’ye rakip, Filistin siyasi birliğini bölecek bir etken olarak doğrudan ve dolaylı olarak destekledi (Örneğin Bk: Justin Raimondo, ‘‘Hamas Son of Israil’’, antiwar.com, 27/01/06,). ABD ve İsrail’in FKÖ ve Arafat üzerinde uyguladıkları baskı, İsrail’in Filistin halkının ekonomik Yine ‘şok’ geçiriyorlar... (AP) Ve barış süreci... Filistin Yönetimi baş barış görüşmecisi Saeb Erekat’a göre ‘‘Şimdi yeni bir gökyüzünün altındayız. Ama tozdan göz gözü görmüyor. Önce, hele şu tozlar bir yatışsın...’’. Bu tozun büyük çoğunluğunu, yenilgiyi hazmedemeyen FKÖ liderliği, Hamas’ı baskı altına almaya çalışan İsrail ve Amerika ve İngiltere çıkarıyorlar. FKÖ liderliği Hamas’la hükümet kurmayı reddediyor. Abbas, bugüne kadar hiçbir sonuç almayan teslimiyetçi barış politikasına devam edemezse istifa edeceğini (yeni bir kriz çıkaracağını) söylüyor. ABD ve İngiltere medyasında ‘‘teröristler iktidarda’’, havası var. İsrail yönetici seçkinlerinin toplandığı yıllık Herzilya Güvenlik Konferansı’ndan da, ‘‘çakmak çakmak gözlere’’ verilen ‘‘Hamas’la konuşmayız, sınırları tek taraflı olarak saptarız, Kudüs’ü paylaşmayız’’ demeçleri geliyor (Daily Star, 27/01). Halbuki, Filistin’le barış yapmak isteyenler için ilk kez bu kadar uygun bir ortam oluştu. Birincisi, bugüne kadar Filistin Yönetimi radikal örgütlere karşı iktidarsızlıkla, iki başlılıkla (terör taktikleri ve toplumsal yaşamı üzerinde yıkıcı etki yapan yaptırımları, ‘‘hedeflenmiş öldürmeler’’ (yargısız infaz), barış sürecindeki uzlaşmaz tutumu, FKÖ’yü ve liderliğini iktidarsızlaştırır ve yozlaştırırken Hamas için verimli bir toprak yarattı. Hamas, işgale karşı etkili bir biçimde direnen, İsrail’i cezalandırabilen, şehit veren bir örgüt olarak algılanmaya ve sempati toplamaya başladı. Oslo süreci başladığından beri, FKÖ liderliği giderek Filistin halkının gözünde, ABD ve İsrail etkisi altında, yolsuz luklara batmış, MAFIA babalarına benzemeye başlayan, beceriksiz, başarısız, despot insanlar imajı kazanıyor, örgüt içinde ve toplumda tepkiler yükseliyordu. Oslo sürecine karşı çıkan Hamas ise kökleri işgal edilmiş topraklarda, İntifada’da, sunduğu dayanışma ağları, sosyal hizmetler ile ‘‘yaşam alanlarında’’; kadroları, FKÖ liderliğinin aksine dürüst ve çalışkan, becerikli insanlar imajına sahip (AB bürokratlarının ve Dünya Bankası’nın gözünde bile) bir örgüt olarak sürekli güçlendi. ABD’nin, seçimlerde CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle