25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 OCAK 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 İran atom bombasının eşiğinde Tahran’ın nükleer çalışmalarda geldiği noktanın şaşkınlığı içindeki UAEK, Şubat 2004’te ‘İran atom bombasının yapımında kullanılan zincire ulaştı’ saptamasını yaptı ni uyaran bir bildiri yayımlamalıyız.’’ ABD’nin hedefi diplomatik yolları hızla bitirmekti. AB’nin lokomotifi 3 ülke ABD önerisine direnmedi. 13 Mart 2004’te, İran’ın nükleer faaliyetlerini gizlemesini açık bir dille eleştiren bildiri yayımlandı. UAEK Başkanı Baradey 6 Nisan 2004’te Tahran’a giderek, görüşlerini bir de ‘‘yerinde’’ iletti. Ziyaret sırasında İran Atom Enerjisi Teşkilatı Başkanı şu açıklamayı yaptı: ‘‘İran 9 Nisan 2004’ten itibaren uranyum zenginleştirme ve santrifüj monte işlemlerini geçici olarak durduracaktır.’’ Uluslararası alandaki gelişmelerin aleyhine seyrettiğini dikkate alan İran, UAEK’ye 18 Haziran’da vermesi gereken raporu 21 Mayıs 2004’te teslim etti. Rapor, İran’ın nükleer çalışmalarının yavaşlatılmış, askıya alınmış gibi görünmesine karşın, gerçekte hızla ilerlediğini ortaya koyuyordu. İran’ın barışçıl amaçlı dediği nükleer tesislerindeki kimi cihazların silah yapımının altyapısına da hizmet ettiğine dikkat çekiliyordu. Öyle ki kimi tesislerdeki uranyumun zenginliği yüzde 80’e kadar ulaşıyordu. İran ayrıca Avrupa karaborsasından nükleer tesisler için gerekli özel mıknatıslar almak için de harekete geçmişti. İRAN’A HAVUÇ VE SOPA İran, rapora tepki gösterdi. Siyasi içerikli olduğunu iddia etti. Zira İran, elinin bir ölçüde güçlenmekte olduğunu düşünüyordu. Rapordan birkaç ay önce Nisan 2004’te Rusya ile iman tazelemiş, Buşehr Nükleer Santralı’nın ikinci ünitesinin inşaatını Rusya’ya önermişti. Rusya Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Aleksandr Rumyatsev bu öneriyi doğrulamış ve olumlu yanıt vereceklerini açıklamıştı. Son raporla birlikte ABD’nin baskı dozunu arttıracağını düşünen Almanya, Fransa ve İngiltere, Kasım 2004’te İran’da özel bir öneri paketi hazırladılar. Öneride, havuç ve sopa vardı. İran, uranyum zenginleştirme çalışmasını uluslararası alanda kabul edilebilir biçimde askıya alacaktı. Bu askıya alma, öncekiler gibi geçici değil, süresiz olacaktı. Barışcıl amaçlı çalışmaların tümü UAEK’nin kontrolü altında olacaktı. İran bunları kabul ederse, ödülü de şuydu: Üç AB ülkesi İran’ın nükleer teknolojiye sahip olma hakkını savunacak. NPT anlaşması çerçevesinde Rusya’nın İran’da nükleer tesis yapması desteklenecek. İran’ın uluslararası nükleer yakıt piyasasına girmesine ve uygun fiyatla ürün almasına izin verilecek. Ya İran paketi kabul etmezse? Ceza da şuydu: İran’ın nükleer faaliyetler nedeniyle BM Güvenlik Konseyi’ne havale edilmesi desteklenecek! İran öneriyi kabul etti. 6 Kasım 2004’te üç AB üyesiyle Paris’te anlaşma yaptı. Hemen arkasından da 26 Şubat 2005’te Rusya ile Buşehr Nükleer Santralı’na yakıt sağlanması ve kullanılan yakıtın Rusya’ya iade edilmesi için anlaşma yaptı. Tahran, Haziran 2005’e kadar yeni bir zaman dilimi kazanmıştı. üresel aktörleri arkasına alan ABD’nin yoğun baskısı ve istihbarat çabası, İran’ın nükleer çalışmalarını gizlemesini giderek zorlaştırıyordu. 2004 yılına gelindiğinde İran’ın nükleer çalışmalarının boyutları büyük ölçüde netleşmiş, ortaya çıkan tablo Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) uzmanlarını bile şaşırtmıştı. Onlar da İran’ın nükleer teknolojide bu ölçüde ilerlediğinin ayırdında değildi. Şubat 2004’te UAEK nükleer uzmanları şu değerlendirmede birleştiler: ‘‘İran atom bombasının yapımında ve patlatılmasında kullanılan zincire ulaştı. İran, hem atom bombası yapımında kullanılabilecek derecede uranyum zenginleştirecek P2 santrifüj cihazı dizaynına sahip hem de atom bombasının patlatılması için gerekli zincir reaksiyonu başlatmada kullanılabilecek polonyum maddesini üretti.’’ Bu değerlendirme, ‘‘saptanmış bilgileri’’ içeriyordu! Aynı dönemde Pakistanlı nükleer bilim uzmanı Dr. Abdul Kadir Han’ın şu açıklaması UAEK uzmanlarını tamamlıyordu: ‘‘Ben, İran’a nükleer silah yapımında kullanılan bilgileri ve nükleer materyalleri sızdırdım.’’ 2004 yılı şubat ayının sonunda UAEK uzmanlarının Aralık 2003’ten beri İran’da yaptıkları denetimlerin sonuçlarını içeren bir rapor yayımlandı. 14 sayfalık raporda İran’ın UAEK ile işbirliği yapmadığı, hâlâ pek çok bilgiyi sakladığı ortaya çıkıyordu. Raporda yer alan özet bilgiler şöyleydi: 19 Şubat 2004’te Tahran’ın doğusundaki Doshen Tepe (Tavşan Tepe) Askeri Üssü’nde, nükleer silah yapımında kullanılabilecek kalitede uranyum geliştirme kapasitesine sahip P2 adlı gaz santrifüj projesi ortaya çıkarılmıştır. Tahran bu projeyi UAEK’ye deklare etmemişti. 24 Şubat 2004’te Tahran ve İsfahan’daki nükleer araştırma merkezlerinde, nükleer patlamayı, yani zincirleme reaksiyonu sağlayan Polonyum 210 adlı elementin az miktarda da olsa üretildiği saptanmıştır. Daha önceki denetimlerde uranyum zenginleştirme faaliyetleri saptanan Natanz ve Kalaye tesislerindeki nükleer kirlenmenin kaynağı konusundaki teknik bilgilerde, İranlı uzmanlarla görüş birliğine varılamamıştır. K ABD’nin geleceği Büyük Ortadoğu’da O. DOĞU SİLÂHÇIOĞLU rtadoğu’ya yöneliş: Ortadoğu; insanlık tarihi boyunca anlaşmazlıklara, çatışmalara, savaşlara sahne olmuş bir bölge! 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı ve Arapİsrail Savaşlarının şekillendirdiği coğrafya ve siyasal yapılanma; İranIrak Savaşı, 1. Körfez Savaşı ve 2. Körfez Savaşı sonrasında yaşananlar, bölgede bugün ortaya çıkan sıcak gelişmelerin altyapısını oluşturmuş! Başlangıçta, jeopolitik konumu, zengin doğal kaynakları, geniş pazar olma özelliği nedeniyle, ulusal çıkarları açısından Ortadoğu’ya ilgi duyan devletler, daha sonra güvenlik gerekçesiyle bölgeye yönelerek, içinden çıkılması zor olan sorunların yaratıcısı olmuşlar!.. ABD’ye göre bugün Ortadoğu; ? Terör örgütlerini barındıran geniş bir üs, ? Enerji hammaddesi olan bir petrol ve doğalgaz havzası, ? Enerji hammaddesi ulaşım yollarının (denizyolu ve boru hatları) düğüm noktasıdır. ABD, Ortadoğu’yu kendisine yönelen tehdit ve tehlikelerin kaynağı olarak görmektedir. ABD Başkanı Bush’a göre; ‘‘Artık okyanuslar ABD’yi savunmaya yetmemektedir”. Bu ifade, ABD’nin yaşam sahasının, Amerika Kıtası dışına taştığı anlamına gelmektedir. Bu saha içerisinde Orta Asya ve Hazar Bölgesi yanında Ortadoğu da yer almaktadır. ABD’ye göre her üç bölge, ABD’nin ulusal çıkarları doğrultusunda kontrol altında bulundurulmalıdır. ABD bu değerlendirme ışığında Ortadoğu’da kalıcı bir egemenlik tesis etmeyi kendi varlığını sürdürmekle eşdeğer görmektedir. ABD’nin amacı; Irak’tan başlayarak Ortadoğu’yu şekillendirmek ve Körfez bölgesine egemen olmaktır. ABD bu yoldaki girişimlerini ‘‘özgür ve demokratik bir dünyanın yaratılması’’ söylemi ardında sürdürmektedir. ABD’nin Ortadoğu’da Türkiye’nin yakın çevresinde sürdürdüğü yoğun faaliyet, bölgede bir coğrafya değişikliğinin emarelerini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda olmak üzere, Irak’ın işgalinin ilk adımı teşkil ettiği, müteakip adımların ise bölgenin ABD çıkarları doğrultusunda tümüyle şekillendirilmesine kadar devam edeceği tahmin edilmektedir. ORTADOĞU’YU ŞEKİLLENDİRME 1 2 3 AB İLE YENİDEN MUTABAKAT Raporun yayımlanmasının ardından 27 Şubat 2004’te İran, Almanya, İngiltere ve Fransa Dışişleri Bakanlığı heyetleri Brüksel’de bir kez daha bir araya geldiler. Bir kez daha şu karara vardılar: ‘‘Tahran yönetiminin uranyum zenginleştirmesi konusundaki tüm deneyleri, araştırma, üretim ve ithalat faaliyetlerini askıya alması konusunda ikinci kez mutabakata varılmıştır.’’ UAEK Başkanı El Baradey, gelinen noktada mutabakatların yıprandığına ve güvenilirliğini yitirdiğine dikkat çektikten sonra Tahran heyetine şu uyarıyı yaptı: ‘‘Açıklanan rapora rağmen İran’daki çalışmalarımız halen devam ediyor. Yönetiminiz, nükleer programın araştırılması için her türlü garantiyi veriyor ama, bunu deklare etmekte başarısız. Şu anda nükleer çalışmalarınızın tümüyle askeri amaçlı olduğunu söylememiz zor. Ancak mevcut emarelerin üzerinde bir emare daha saptanırsa, bu sizin için hiç de uygun olmayacaktır. Bu konuda Haziran 2004’te bir toplantı daha yapılacak.’’ Diplomatik bir dille yapılan bu uyarının İngilizce çevirisini doğal olarak ABD beğenmedi. Bush yönetimi Almanya, İngiltere ve Fransa’ya şunu söyledi: ‘‘İran, nükleer programını askıya alma sözünü yerine getirmedi. Bu, sizin de kabul ettiğiniz raporla da ortaya çıktı. Tahran yönetimi O 3 NPT’nin omurgasını oluşturan maddeler Ş imdi bir anlaşma molası verelim, İran’ın sık sık başını ağrıtan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı (NPT) özetleyelim... 11 maddelik anlaşmanın omurgasını oluşturan ilk 4 maddesi şöyle: Madde 1 Anlaşmayı imzalayan devletlerden nükleer silaha sahip olanlar nükleer silahları, diğer nükleer patlayıcı aygıtları, bu gibi silahları kontrol etmeyi sağlayacak aygıtları ya da patlayıcı aygıtları doğrudan ya da dolaylı olarak hiçbir alıcıya göndermeyeceğini; nükleer silah sahibi olmayan herhangi bir devlete kendi silahlarını üretme, nükleer silah elde etme, diğer nükleer patlayıcı aygıtları veya bu gibi silahların kontrolü üzerinden ya da patlayıcı aygıtları üretmede hiçbir şekilde yardımcı olmayacağını, cesaret vermeyeceğini ve neden olmayacağını garanti edecektir. Madde 2 Anlaşmayı imzalayan devletlerden nükleer silaha sahip olmayanlar nükleer silahları, diğer nükleer patlayıcı aygıtları, bu gibi silahları kontrol etmeyi sağlayacak aygıtları ya da patlayıcı aygıtları doğrudan ya da dolaylı olarak almayacağını; nükleer silah sahibi olmayan herhangi bir devlete kendi silahlarını üretme, nükleer silah elde etme, diğer nükleer patlayıcı aygıtları veya bu gibi silahların kontrolü üzerinden ya da patlayıcı aygıtları üretmede hiçbir şekilde yardım istemeyeceğini ya da almayacağını, cesaret vermeyeceğini ve neden olmayacağını garanti edecektir. Madde 3 1. Anlaşmayı imzalayan devletlerden nükleer silaha sada, tek başlarına ya da diğer ülkelerle, amaçlarla nükleer materyal, işlem ekiphip olmayanlar, Uluslararası Atom Eneruluslararası örgütlerle birlikte dünyamanı, nükleer materyalin üretim ve kuljisi Kurumu ve buna bağlı olarak Ulusnın gelişen bölgelerinin ihtiyaçlarını lanımı da dahil olmak üzere barışçıl lararası Atom Enerjisi Kurumu Anıtı göz önünde tutarak özellikle anlaşmanükleer faaliyetler alanında uluslararave Kurum’un koruyucu sisteminde tarnın nükleersilaholmayan ülkelerinin sısı işbirliğini zedelemekten kaçınarak tışılan ve sonuçlandırılan anlaşma doğnırları dahilinde barışçıl amaçlarla nükuygulanacaktır. rultusunda nükleer enerjinin kullanımıleer enerji uygulamalarının daha da genı barışçıl amaçlardan nükleer silahla 4 Anlaşmaya tabi nükleersilaholmayan liştirilmesinde işbirliğine gidecektir. ülkeler, bireysel ya da diğer ülkelerle birra ya da diğer nükleer patlayıcı aygıtlalikte ve Atom Enerjisi Kurumu tüzüğüy Aşağıda imzaları bulunanların tanıklığı ve ra dönüştürülmesine bu anlaşma dahitam olarak onaylamalarıyla, bu anlaşle uyum içinde Uluslararası Atom Enerlindeki yaptırımların yerine getirilmemayı imzaladık. jisi Kurumu’yla bu maddenin gereklesi esas amacı için koruyucu sistemleri rini karşılamak üzere anlaşmalara va Washington, Londra ve Moskova şehirlekabul etmeyi garanti edecektir. Koruyurinde üçlü olarak 1968 yılının Ocak ayıracaklardır. Bu tür anlaşmaların müzacu sistemler için gerekli olan prosedürnın ilk günü yapılmıştır. Nauru, Nepal, kereleri bu anlaşmanın orijinal olarak ler bu madde tarafından kaynağa ya da Hollanda, Yeni Zelanda, Nikaragua, Niyürürlüğe girmesinden itibaren 180 gün bölünebilen özel atom çekirdeği malzejer, Nijerya, Norveç, Umman, Palau, içinde başlayacaktır. Onaylama ya da kameleri göz önüne alınarak takip edilePanama, Papua Yeni Gine, Paraguay, tılım araçlarını 180 günlük dönem soncektir. Bu maddenin gerektirdiği koruPeru, Filipinler, Polonya, Portekiz, Karasında ortaya koyan ülkeler için bu tür yucular bu devletlerin kendi bölgeletar, Romanya, Rusya, Ruamnad, St. anlaşmaların müzakereleri bu araçların rinde, yetki alanlarında ya da kontrolü Kitts ve Nevis, St. Lucia, St. Vincent ve ortaya koyduğu gün başlayacaktır. Bu altında bulunan herhangi bir yerdeki Granada, San Marino, Sao Tome ve tür anlaşmalar, müzakerelerin başlabütün barışçıl nükleer faaliyetler içinPrincipe, Suudi Arabistan, Senegal, Seymasından itibaren 18 ay içinde yürürdeki bütün kaynaklara ya da bölünebişel Adaları, Sierra Leone, Singapur, lüğe girecektir. len özel atom çekirdeği malzemelerine Slovakya, Slovenya, Solomon Adaları, uygulanacaktır. Madde 4 1. Bu anlaşmanın hiçSomali, Güney Afrika, İspanya, Sri Lan2. Anlaşmanın hükmü altındaki her ülke bir maddesi, anlaşmanın birinka, Sudan, Surinam, Swaziland, İsveç, (a) Kaynak ya da özel fizyonlanabilir ci ve ikinci maddeleriyle uyum İsviçre, Suriye Arap Cumhuriyeti, Taymateryal, içinde ayrım göstermeksizin van, Tacikistan, Tanzanya, Tayland, To(b) Özel fizyonlanabilir materyali işanlaşmaya tabi olan hiçbir devgo, Tongo, Trinidad ve Tobago, Tunus, leme tabi tutma, kullanma ya da letin barışçıl amaçlarla nükleTürkiye, Tuvalu, Türkmenistan, Uganüretimi için özellikle tasarlanmış er enerji üretme, geliştirme ya da, Ukrayna, Birleşik Arap Emirlikleekipman ya da materyali herhangi da kullanma hakkını etkileyeri, İngiltere, ABD, Uruguay, Özbekisbir nükleer silahtan yoksun ülkeye cek şekilde yorumlanmayacaktan, Vanuatu, Venezüella, Vietnam Soskaynak ya da özel fizyonlanabilir tır. yalist Cumhuriyeti, Batı Samoa, Yemateryal bu maddenin gerektirdi2. Anlaşmaya tabi olan tüm ülkemen, Sosyalist Federal Yugoslavya Cumği koruyuculara konu olmayacağı ler nükleer enerjinin barışçıl huriyeti, Zaire, Zambiya, Zimbabve. sürece barışçıl amaçlarla sağlamakullanımı için mümkün olan Toplam: 185 (Toplama Tayvan ve dağılan yacağını taahhüt eder. en yüksek seviyede ekipman, Yugoslavya dahil değildir). 3. Bu maddenin gerektirdiği koruyumateryal ve bilimsel ve tekno İran bu anlaşmayı Şah döneminde cular, bu anlaşmanın dördüncü lojik bilgi değiş tokuşuna ka1970’te imzaladı. Ek maddesiyle uyum içinde ve ülketılma hakkına sahip ve buna protokolü de 2003’te lerin teknolojik ve ekonomik geimkân sağlamakla yükümlüimzaladı. Ancak ek lişimlerini ya da bu maddenin hüdür. Bunu gerçekleştirme duprotokolün yürürlüğe kümlerine ve anlaşmanın önsözünrumunda bulunan anlaşmaya girmesi için henüz İran Mecde ortaya konan koruma prensibitabi olan ülkeler aynı zamanlisi’nden onay çıkmadı. ne uygun olarak yapılacak barışçıl sel statükocu politikasını terk ediyor. Daha önce Ortadoğu’da kendine yakın bulduğu kralları ve diktatörleri destekleyen ABD; şimdi bölgeye demokrasi aşısı yapmaya ve bu yeni plana uymayan rejimleri alaşağı etmeye kararlı görünüyor.’’ CIA’nın eski direktörü James Woolsey’in tespiti de bundan farklı değildir; ‘‘Bu, teröre karşı bir savaş olmanın ötesinde, bizim 20. yüzyıl boyunca inşa edip savunduğumuz liberal uygarlığı tehdit eden Arap ve Müslüman dünyasına demokrasi götürme savaşıdır. Bu savaş, tarihsel nedenlerle demokrasiye geçemeyen Ortadoğu’nun çehresi tamamen değişinceye dek sürecektir. Amerika son yüzyılda 4 kez ayağa kalkmıştır. (1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı, Kore Savaşı ve Vietnam Savaşı), Bu savaş, bölgeye özgürlük getirene dek sürecektir.’’ ABD, bu söylemlerle Ortadoğu ile ilgili olarak dünyaya şu mesajı vermektedir: ‘‘Uluslararası terorizm tüm dünyayı tehdit etmektedir. Bu tehdidin kaynağı Ortadoğu’dur. Bölgeden petrolü kesintisiz alamıyoruz. Hammadde kaynaklarından yararlanamıyoruz. Bölgeye yatırım yapamıyoruz. Pazar payımızı genişletemiyoruz. Bu sorunlar devam ettiği sürece dünyada güvenlik tehlikededir. Gönencimiz olumsuz yönde etkileniyor. Tehditlerle karşı karşıya kalıyoruz. Tehdidin asimetrik olma özelliği, bu mücadelede güçlük yaratıyor. Konvansiyonel tehdit olsa bununla başa çıkmak kolay. ABD askeri gücü, dünyada hiçbir gücün karşı koyamayacağı ölçüdedir. Ancak tehdidin asimetrik olma özelliği, mücadelede bizi zorluyor. Bu coğrafya mutlaka denetim altına alınmalıdır.’’ ABD VE BÜYÜK ORTADOĞU ABD’li yazar Thomas Friedman ABD’nin bu yaklaşımı için şu tespitte bulunmaktadır; ‘‘ABD yeni bir yaklaşımla; Ortadoğu’daki gelenek ABD bu değerlendirme şekliyle Ortadoğu’yu yoğun biçimde denetim altında bulundurmayı amaçlamaktadır. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, bu projeyi başkan başdanışmanı olduğu dönemlerde dünya kamuoyuna, ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’’ adıyla; ‘‘Fas’tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasal ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesi’’ olarak tanıtmıştır. (Büyük Ortadoğu, Genişletilmiş Ortadoğu, Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika olarak değişik adlarla tanımlanan ve kesin sınırları tartışmalı olan bölge, 12 milyon km2’lik bir alanda 650 milyon nüfusun yaşadığı 26 ülkeyi kapsamaktadır.) ABD’nin bu projeye ilişkin yaklaşımını Ekim 2005’te Başkan Bush şöyle ifade etmiştir: ‘‘Bizim geleceğimiz ve Büyük Ortadoğu’nun geleceği birbiriyle bağlantılıdır.’’ SÜRECEK YARIN: NÜKLEER ÇALIŞMAYA FÜZE HIZI... İRAN FÜZELERİNİN KAPSAMA ALANI AB’YE UZANIYOR CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle