13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 OCAK 2006 SALI 4 HABERLER CHP lideri, yaşanan tablonun adalet reformu yapmak için bir vesile haline getirilmesi gerektiğini söyledi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Cumhuriyet ve Asker Cumhuriyet gazetesi ile yazarları ve yöneticileri askeri yönetimlerde çok çekmişlerdir. 12 Mart’tan başlayarak, Cumhuriyet yazarı İlhan Selçuk, Yazıişleri Müdürü Oktay Kurtböke askeri hapishane ile tanışmışlar, İlhan Selçuk ayrıca Ziverbey işkence köşkünden geçmiştir. 12 Eylül dönenimde, yalnızca gazetemizin üç yazarı içeri atılmakla kalmamış, aynı zamanda Cumhuriyet, askeri yönetimce en fazla kapanan gazete de olmuştur. Ama tuhaftır, Cumhuriyet gazetesine saldıranlar, onu hep asker yanlısı olarak görme ve gösterme çabası içinde olmuşlardır. Aynı suçlamayla zaman zaman ben de karşılaştım. Oysa iki askeri dönemde de, askeri mahkemelerden dahi hiçbir mahkumiyet kararı olmaksızın dört yıla yakın süre hapis yattım. Askeri darbelerin tadını böyle tattım. Hakkımdaki suçlamalar herhalde, her zaman askeri darbelerdeki sivil sorumluluğun asgari askeri sorumluluk kadar büyük olduğu görüşümden kaynaklanıyor. 12 Eylül döneminde hapishaneden Samim Lütfü adıyla yazdığım yazılarda da bu görüşü dile getirdim. Bugün de, Türkiye’de demokrasinin en büyük sorununun ordunun siyasetteki (üstelik gittikçe azalıyor) ağırlığı olmayıp sivillerin demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla uygulamama inatları olduğunu düşünmekteyim. Açıkçası, şu anda TSK değildir demokrasinin önündeki tehdit.. iktidardaki AKP’dir kanımca. Sivillerdeki demokratik davranış eksikliğini eleştirmek, tabii ki darbelerden yana olmak anlamını da taşımaz. ??? Ama Türkiye’de, medya içinde hiç de azınlıkta olmayan bir grup var. Onlar kafalarını askere takmışlar, sivil demokrasinin kuralına uygun işleyip işlememesine, demokrasinin ‘‘onsuz olmaz’’ı laikliğin ayaklar altına alınmasına hiç aldırmıyorlar. Bu grubun içinde bulunanların çoğunluğu, askeri yönetimleri yalnızca kazasız belasız atlatmakla kalmayıp aynı zamanda onlarla görüşürken karşılarında itirazsız ve de sessiz, esas duruşta beklemişler, hatta kimileri onların saflarında yer almışlar, diktatörleri ağırlamışlardır. Siyasetteyken karşısında sessiz kaldıkları asker, kışlasına çekilince de hepsi demokrasi kahramanı kesilmiş, mağdurları da suçlamaktan çekinmemişlerdir. Ali Baransel, şu günlerde piyasaya çıkacak olan anı kitabı ‘‘Bıçak SırtıÇankaya Köşkü’nde 16 Yıl’’ adlı anılarının ‘‘Esas Duruş’’ adlı ikinci bölümünde, demokrat Fahri Korutürk’e karşı son derecede hoyrat davranan basının Kenan Evren karşısında nasıl munis olduğunu anlatırken Nadir Nadi’nin onurlu davranışına da yer veriyor. Dünkü Cumhuriyet’in 4. sayfasında da yayımlanan olay, Kenan Evren’in hâkimi mutlak olduğu dönemde, Çankaya Köşkü’nde verdiği bir yemekte geçmektedir. Bakın Baransel sonrasını nasıl anlatıyor: ‘‘...Konuşma sırası kendisine gelince Cumhuriyet gazetesi sahibi ve başyazarı Nadir Nadi, sıcak havada geçen toplantıyı adeta buz gibi bir havaya dönüştürdü...’’ Nadir Bey, konuşmasında demokrasiyi övmüş, Türkiye’nin belirli zamanlarda demokrasiye ara vermeyi alışkanlık haline getirmesini eleştirmiş, TSK İç Hizmet Kanunu’nda yer alan koruma ve kollama görevi, yönetime el koymanın dışında başka bir yol ve usullerce yerine getirilemez mi sorusunu sormuştur. ??? Olaydan bir süre sonra sıkıyönetim mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılan Nadir Nadi ile askeri dönemlerde en çok kapatılan yayın organı olan gazetesinin daha sonra, o dönemlerin suskunları tarafından askercilikle suçlanmalarına ne demeli? Diktatör sahnedeyken esas duruşta, sus pus olan ‘‘kahramanlar!’’, o çekilince, ardından, bol salçalı özgürlük tiradlarını okumuşlardır hep. Biraz hazin, biraz da komik değil mi? Bu arada Ali Baransel, Kenan Evren’in İlhan Selçuk ile görüşmesi sonrasındaki görüşlerini de anlatıyor. Okuyalım: ‘‘İlhan Selçuk’u uğurladıktan sonra hemen Evren Paşa’ya koştum. Ayakta pencerenin önünde Boğaz’dan geçen hayli uzun bir tankeri seyrediyordu. Teşekkür ederim, dedi. Görüşme faydalı oldu. İlhan Selçuk, alçakgönüllü, saygılı bir zat. O da asker çocuğuymuş. Ama inançlarında ve düşüncelerinde çok katı. Sol ideolojiye inanmış. Bu yaştan sonra da artık kolay kolay değişmez.’’ Demokrasinin rafa kalktığı dönemde, diktatörün İlhan Selçuk için görüşleri bunlar. Aynı İlhan Selçuk’un bu tavrı dolayısıyla ‘‘takıyyeci!’’, ‘‘faşist!’’, ‘‘Stalinci!’’, ‘‘Pol Pot!’’ olması için, Türkiye’nin demokrasiye geçmesi, küreselleşmenin nimetlerinden yararlanması ve nihayet, değişime uğramış bir özgürlükçü demokrasi âşığının, kendisine 12 Eylül döneminde sağlam durmasını söyleyen ve destek olan İlhan Abisi’ni yazmak için kalemi eline alması gerekecekti. Hayli hazin, pek komik, çok da acıklı değil mi?.. ‘Ağca olayı bir skandal’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Mehmet Ali Ağca’nın tahliyesinin bir ‘‘skandal’’ olduğunu vurgularken ‘‘Ağca’nın nerede olduğuna ilişkin açıklama yapılamıyor. Kardeşi tehditler savuruyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz’’ sorusuna ‘‘Çürüme. Yani hiçbir şekilde bunları hazmetmek, doğal karşılamak mümkün değil’’ yanıtını verdi. Baykal, ‘‘Papa’yı öldürmeye teşebbüsten birisi 20 yıl, Türkiye’de bir değerli gazeteciyi öldürmekten 6 yıl cezaevinde yatıyor, çıkıyor. İtalya’daki ceza kanunuyla bizimki aynı. Böyle şey olmaz’’ dedi. CHP lideri Baykal, dün TOBB’de gazetecilerin sorularını yanıtlarken ‘‘olayın sadece Ağca olayı olmadığı ? Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı öldürmeye teşebbüsten 20 yıl, Abdi İpekçi’yi öldürmekten 6 yıl cezaevinde yatmasını eleştiren CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ‘‘İtalya’daki ceza kanunuyla bizimki aynı. Böyle şey olmaz’’ dedi. nı, Türkiye’de adaletin bir süredir maalesef siyasetin tasallutu altında olduğunu’’ söyledi. CHP lideri Deniz Baykal sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Bunlar üzüntü verici gözlemlerimiz, bunları biliyoruz. Yani bir skandaldır bu olay. Düşününüz, adliye bürokrasisi tahliye kararını alıyor. Bakanın bir süre sonra, tahliye kararı alınıp uygulandıktan sonra buna aklı yatmıyor. Bakan bu konuda itiraz yetkisini kullanma kararını alıyor. O kararın kullanılmasından önce tahliye ile ilgili kararlaştırılmış olan süreç bir kenara bırakılıyor, ne imza için karakola geliş var ne de nerede olduğu hakkında bir bilgi var. Açıklama yapılıyor, nerede olduğu hakkında bilgimiz yok diye... Bu, adliyeye, hukuka, kanunlara, sağduyuya tam bir saygısızlık ifade eden manzarıdır. Bu tabloyu Türkiye’nin bir büyük adalet reformu yapmak için bir vesile haline getirmesi lazım. Derhal Türkiye bir büyük adalet reformu için harekete geçmelidir. Ağlaşma zamanı geride kaldı, çok üzüntü verici bir manzara.’’ Baykal, TOBB Yönetim Kurulu toplantısında yaptığı konuşmada da TOBB’nin son dönemlerde ülkenin temel ekonomik sorunları konusunda çıkar hesaplarının ötesinde, ülkenin uzun dönemli yararlarını gözeten bir anlayış sergilediğini vurguladı. Baykal, ‘‘TOBB’nin çalışmalarının günlük siyasi çekişmelerin bir parçası haline dönüştürülmemesini çok önemsiyoruz’’ dedi. Baykal, ‘‘Türkiye’de adaletin dökülmeye başladığını’’ vurgularken de şu görüşleri dile getirdi: ‘‘Bununla yürümek mümkün değil, kendinizi avutmak mümkün değil. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını değiştireceğiz, adalete saygı göstereceğiz, ekonomik so runlarını çözeceğiz, siyaset adliyenin üzerinde tasallut eden bir konumdan çıkacak, hesap vermeyi kabul edecek, dokunulmazlık kalkacak. Türkiye’de af uygulamasına artık son vereceğiz. Affın bir anlamı yok, geçerliliği yok. O zaman kanunu niye koyduk, o kanunu niye uyguluyoruz affedeceksek? Niye düzenlemeler yapılmış, koca adliye teşkilatı kurulmuş? Bir anlamı kalmıyor. Her şeyi kendi kendimize iptal ediyoruz. Son olayda, Papa’yı öldürmeye teşebbüsten birisi 20 yıla yakın süre yatıyor, Türkiye’de bir değerli gazeteciyi öldürmekten 6 yıl cezaevinde yatıyor ve çıkıyor. İtalya’daki ceza kanunuyla bizimki aynı. Böyle bir şey olmaz. Bu olursa bir yerlerden sıkıntı çıkar, patlar.’’ KAPUSUZ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN ŞENGÜL HABLEMİTOĞLU ‘Özel muamele yapılmadı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz, faşist katil Mehmet Ali Ağca’nın tahliyesi konusunda hükümetin üzerine düşen görevi yaptığını belirterek ‘‘sayın, arkadaş ve katil’’ gibi nitelemelerde bulunduğu Ağca için özel bir muamele yapılmadığını söyledi. Kapusuz, tahliye sırasında bir grubun Türk bayraklarıyla yaptığı gösteriyi ise ‘‘suçu ve suçluyu övmek’’ olarak değerlendirdi. Kapusuz, dün Meclis’te gazetecilerin gündemdeki konulara ilişkin sorularını yanıtladı. Kapusuz, TBMM Genel Kurulu’nda bugün AB konusunda genel görüşme yapılacağını, Devlet Bakanı Ali Babacan’ın konuyla ilgili bilgi vereceğini söyledi. Gazetecilerin Ağca’nın tahliyesiyle ilgili soruları üzerine Kapusuz, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Bu arkadaş için Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir kararı söz konusu. Bu mahkemenin kararının ne olacağını bilmeden nasıl bir talepte bulunulabilir? Bu karara göre de hükümetin bir tek yetkisi var, o da kararın yeniden değerlendirilmesi. Bu konuda hükümet üzerine düşen görevi yapmış ve başvuruda bulunmuştur.’’ Türkiye’de çeşitli tarihlerde aflar çıktığına dikkat çeken Kapusuz, bundan bütün suçlular gibi Ağca’nın da yararlandığını söyledi. Kapusuz, ‘‘Bireylerin anayasa karşısında eşitlik ilkesinden hareketle diğer suçlular için uygulanan, bu suçlu için de uygulanmıştır. Özel bir muamelenin yapıldığını zannetmiyorum” dedi. ‘Acım daha da katlanıyor’ ? Evinin önünde öldürülen Dr. Necip Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, Ağca’nın tahliyesinin ‘içini sızlattığını’ söyledi. Hablemitoğlu, ‘‘Bu dayanılır bir şey değil. Haberleri izledikçe burnumun direği sızlıyor’’ dedi. lemitoğlu, Türkiye’nin FIRAT KOZOK olaylara, zamana ve kişiANKARA 18 Aralık ye göre değişen tutumlar 2002’de evinin önünde uğ sergileyen bir devlet haliradığı silahlı saldırı sonu ne geldiğini söyledi. cu yaşamını yitiren Dr. Ağca’nın tahliyesini ‘‘tiNecip Hablemitoğlu’nun rajikomik bir durum’’ dieşi Prof. Dr. Şengül Hab ye niteleyen Prof. Dr. Hablemitoğlu, Mehmet Ali Ağ lemitoğlu, Uğur Mumca’nın tahliyesini ‘‘İçim cu’nun polis merkezine sızlıyor’’ diye yorumladı. 50 metre uzaklıkta öldüHablemitoğlu, ‘‘Bütün rüldüğünü, Necip Hablebunlar olurken ben kendi mitoğlu’nun da aynı duacımın daha da katlandı rumla karşılaştığını anımğını hissediyorum’’ dedi. sattı. Hablemitoğlu, ‘‘Bu Prof. Dr. Şengül Hable tür insanları korumak, mitoğlu, gazeteci Abdi devletin yükümlülüğüdür. İpekçi’nin katili Mehmet Benim eşim son derece faAli Ağca’nın tahliye süre al bir insandı. Bir yıl bocini Cumhuriyet’e değer yunca hiçbir şey yapmasa lendirdi. Yaşananları bir en az 4050 konferans vekaç gündür kendileri gibi ren bir insandı ve her top‘‘parçalanmaya mahkum lantıda tehdit edildiğini [email protected] edilmiş aileler adına dü söylüyordu. Bunları izleyen şündüğünü’’ belirten Hab bir devlet var, görünürde var tabii ki’’ dedi. Yaşananların ardından insanlar üzerinde ‘‘fonksiyonsuzlaştırılmış bir devlet duygusu yaratma düşüncesinin yatıp yatmadığının’’ tartışılması gerektiğini vurgulayan Hablemet Şener’in yurtdışına kaçırılma mitoğlu, şunları kaydetti: ? Kozakçıoğlu, ‘‘Ağca Adli Tıbba girdiğinde kaçşın diye ‘‘İpekçi, Mumcu... Bu buraya iki silah bırakılmıştı. O silahlarla kaçmaya teşebbüs etti sıylaı cinayetin gerisindeki bilgilerin açığa çıkmadığını belirtti. Ko insanlar başından, gözünama dışarı çıkamadı. Dışarı çıksaydı öldürülecekti’’ dedi. zakçıoğlu, şunları söyledi: den vuruldu, ama Türki‘‘Ağca, 25 Haziran 1979’da ken ye bu tür olaylarla sürekCinayetten sonra yakalanan Ağ Zaten Ağca ilk ifadesinde bunu itica’yı sorgulayan Hayri Kozakçıoğ raf etti. Daha sonra bazı güçler di elyazısıyla yazdığı ifadesinde su li kalbinden vuruluyor. Öylu, cinayetin kilit isminin Mehmet Mehmet Şener’i kaçırdı. Şener ci çunu itiraf etti. Arabayı kullanan Ya le bir imaj yaratılıyor ki Şener olduğunu belirtti. Şu anda nayetin düğüm noktasıdır. Şener’in vuz Çaylan da ifadesinde Mehmet sanki Ağca’yı koruyan biBelçika’da serbestçe dolaşan Şe yurtdışına kaçırılması cinayetin Şener’den söz etti. Çaylan da ifade rileri var. Söyleyecek fazner’in cinayetin gerisindeki güçler arkasındaki gerçeklerin ortaya sinde Ağca’nın ifadesini doğrular la bir şey yok. Ben kendi hakkında bilgi sahibi olduğunu çıkmasını engelledi.’’ diye konuştu. bilgiler verdi. Eğer Mehmet Şener acıma da yanıyorum. BüCinayetin işlenmesinden 5 ay kaçırılmamış ve ifadesi alınmış ol tün bunlar olurken ben vurgulayan Kozakçıoğlu, o dönemde Türkiye’de en etkin mafya çe sonra Ağca’nın yakalandığını ve bir saydı olay çok farklı noktalara ge kendi acımın daha da kattesinin ‘‘Malatyalılar Grubu’’ ol hafta sorguladıklarını söyleyen Ko lebilirdi. Böylece arkalarında kim landığını hissediyorum. duğunu belirtti. Ağca gibi Şener’in zakçıoğlu, Ağca’nın suçunu he lerin var olduğunu öğrenebilirdik. Yüreğim sızlayarak konude Malatyalı olduğunu anımsatan men itiraf ettiğini anlattı. Ancak, Ama Ağca’ya ek gözaltı verilme şuyorum sizinle. GerçekKozakçıoğlu, ‘‘ Ağca’ya silahı ve Sıkıyönetim Komutanlığı’nın ek di. Olayın perde arkasını soruştu ten içim sızlıyor. Bu dayaren ve azmettiren Mehmet Şener’di. gözaltı süresi vermemesi ve Meh ramadık.’’ nılır bir şey değil.’’ Ağca’yı sorgulayan dönemin Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu ‘Azmettirenler öldürecekti’ BERİV AN TAPAN Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’nin öldürülmesi soruşturmasını yürüten dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hayri Kozakçıoğlu, cinayeti işlettiren grubun daha sonra Ağca’nın öldürülmesini istediğini söyledi. Kozakçıoğlu, ‘‘Ağca Adli Tıbba girdiğinde kaçsın diye buraya iki silah bırakılmıştı. O silahlarla kaçmaya teşebbüs etti ama dışarı çıkamadı. Çevresi güvenlik güçleriyle çevrili olan buradan Ağca’nın kaçması mümkün değildi. Dışarı çıksaydı öldürülecekti. Böylece olay tamamen kapanacaktı’’ dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr Öcalan gösterisi: 20 gözaltı Haber Merkezi Diyarbakır’da, PKK lideri Abdullah Öcalan’a 20 günlük hücre cezası verilmesini protesto eden göstericilere polis müdahale etti, 20 kişi gözaltına alındı. Öcalan’a verilen hücre cezasının dün bittiği belirtildi. Öcalan’ın avukatları, müvekkillerine verilen 20 günlük hücre cezasının gerekçesini öğrenmek için Bursa Başsavcı Vekili Vural Ekiz ile görüştü. Öcalan’ın avukatlarından Bekir Kaya, Öcalan’ın verilen hücre cezasını kendi bulunduğu odada geçirdiğini, farklı bir yere alınmadığını ifade ederken ceza süresi boyunca Öcalan’ın radyosuna, verilen gazetelere ve kitaplarına el konulduğunu söyledi. Kaya, hücre cezasının 27 Aralık’ta başladığını bildirdi. 12 Eylül askeri darbesinin ardından tutuklandığımızda Doğu Perinçek ve avukat Mehmet Cengiz’le Mamak Askeri Cezaevi A Blok hücrelerine konulmuştuk. Mehmet Cengiz’le ikimiz aynı hücrelerde kalırken Doğu Perinçek de idamdan yargılanan bir ülkücüyle aynı hücredeydi. Sabahtan akşama dek hücrelerin içinde marş söyleyip talim yapıyor ve elimize tutuşturulan ‘‘Atatürk Kimdir’’ başlıklı 12 maddelik metni askerlerin soruları üzerine ezbere okuyorduk. İlk gün daracık hücrenin içinde o kadar çok talim yapmıştık ki akşam üst ranzaya çıkmaya çalışan Mehmet Cengiz yorgunluktan benim yardımıma gereksinim duymuştu. Kural gereği her gün sabah ve akşam birer saat olmak üzere havalandırmaya çıkarılıyorduk. En kötüsü havalandırmaydı. Çünkü askerlerin daha fazla saldırısına açık hale geliyorduk. Havalandırmaya askeri bir düzen içinde çıkıyor ve bütün havalandırma boyunca askerlerin talimatlarıyla eğitim yapıyor ve koşuyorduk. Havalandırmaya bizimle birlikte İbrahim Çiftçi’yle Mamak’ta çıkanlardan birisi de Doğan Öz cinayetinin sanığı İbrahim Çiftçi’ydi. Çiftçi, idama mahkum edilmişti ve Yargıtay’dan gelecek kararı bekliyordu. Yargıtay kararını bekleyenlerden birisi de yine bitişikteki hücrelerde Erdal Eren’di. Erdal Eren çok gençti. Balgat katliamından idama mahkum olan ülkücü Ali Bülent Orkan da Erdal’ın yanındaki hücrede kalıyordu. ??? İbrahim Çiftçi, havalandırmada en çok dayak yiyenlerdendi. Hiç unutmuyorum, ince uzun boyluydu ve ‘‘hazır ol’’ komutunu alınca geriye doğru eğrilecek kadar emri yerine getirmeye gayret ediyordu. Doğan Öz cinayeti üzerine bu köşede çok şey yazdım. Vatan gazetesinden Devrim Sevimay, İbrahim Çiftçi’yle konuşmuştu. Bu konuşmanın ilk bölümü Mehmet Ali Ağca üzerine bir değerlendirmeydi. İkinci bölümün Doğan Öz cinayeti olacağı anlaşılıyor. Çiftçi, Sevimay’a, ‘‘Beni de, Ağca’yı da bu sistem yarattı’’ diyordu. Çiftçi, Doğan Öz cinayetinin sanığı olarak yargılandı. Bizzat mahkeme dosyasında cinayeti itiraf etti. Tanıklar onu teşhis ettiler. Bu yargılama sürerken 12 Eylül askeri darbesi geldi ve Ağca da bu yönetimin oluşturduğu bir hukuk sisteminin yargılama kapsamı içine girdi. ??? Sonra neler olduğunu aslında hepimiz biliyoruz. Çiftçi, Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından idama mahkum edildi. Dosya Askeri Yargıtay’dan geri döndü. Çiftçi yeniden yargılandı ve mahkeme onu yeniden idama mahkum etti. Bu kez Yargıtay dairesi bu cezayı onayladı. Artık Çiftçi idam bekliyordu. O sırada beklenmedik bir gelişme oldu ve Askeri Yargıtay Başsavcısı kararın düzeltilmesi için Askeri Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu’na başvurdu. Böyle başvurular pek olağan değildir. Çok anormal bir durum olmadıkça böyle bir yola başvurulmaz. Başsavcının bu başvurusu üzerine Askeri Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu 7’ye karşı 8 oyla Çiftçi’yi yeteri kadar delil olmadığı gerekçesiyle beraat ettirmeye karar verdi. Dosya yeniden kararı veren Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi’ne gitti. Mahkeme karara uymak zorundaydı. Özetle şunları karara yazdılar: Bu cinayetin Çiftçi tarafından işlendiği kanaatinde olmamıza rağmen Askeri Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu’nun kararına uyarak Çiftçi’yi beraat ettiriyoruz. ??? Çiftçi şimdi işadamı ve MHP genel başkan adaylığı yapmış bir kişi olarak kendisine ‘‘terör’’ konusunda başvurulan bir uzman sayılıyor. Cezaevinde hücrelerde kalırken bir akşam, bizi havalandırmaya çıkaran askerlerin çavuşlarından birisi sessizce bizim hücreye gelmiş ve ‘‘Oral Abi, havalandırmada İbrahim Çiftçi’yi muma çeviriyoruz. İyi oluyor mu’’ demişti. Çok mutluydu. Ben de solcu olan bu çavuşa, ‘‘Yapmayın, siz solcu askerleri ülkücülerin, ülkücü askerleri de bizlerin üzerine sürüyorlar. Sonunda hep birlikte eziyet görüyoruz. Kimseye eziyet etmeyin. Bunu doğru bulmuyorum’’ diye yanıt vermiştim. Çiftçi, nasıl olmuştu da, kesinleşen bu cezadan kurtulmuştu? O sekiz askeri hâkim acaba nasıl ikna edilmişlerdi? Çiftçi, Susurluk olaylarının patlak vermesinden sonra, ‘‘Beni cezaevinden çıkarıp ASALA’cıların peşine takmayı teklif etmişlerdi’’ demişti. Tıpkı Çatlı ve diğer ülkücülere verilen görev ona da verilmek istenmişti. ??? Çiftçi nasıl beraat etmişti? Bunu ‘‘derin devlet’’ değil de ülkücüler mi yapmıştı? Ülkücülerin ‘başbuğ’u Alparslan Türkeş, o sırada askeri cezaevindeydi ve idamdan yargılanıyordu. Çiftçi’yi kurtarmaya onların gücü yeter miydi? Türkeş, cezaevinde bir sohbetimiz sırasında bana, ‘‘Bizim adamları kullandılar’’ anlamında bir açıklama yapmıştı. Çiftçi’nin bugün ne söyleyeceğini merak ediyorum. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle