13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 OCAK 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Şifre Ahmet Önen: ‘‘Ağca, yeni Papa’ya mektup yazarak ‘En derin selamlarımı sunuyorum’ demiş! Papa 16. Benediktus’a, ‘Ayağını denk al, kaldığım yerden devam etmek için geliyorum’ demek istemiş olmasın!’’ Ya ğ m u r E k i m Balların yarısı sahteymiş... ‘‘Bal tutan avucunu yalar!’’ GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Saddam’a verilecek en ağır ceza ne olur? Irak’ı eski haline getirmesi! Huk Okay Taşlı: ‘‘350 bin imzalı dilekçeyi Meclis’e götürüp ‘Harçlara hayır’ pankartı açan altı üniversiteli genci toplam 96 yıl hapse mahkum eden hukuk, Ağca’yı hapisten çıkarmış bulunuyor!’’ 1970’Lİ yıllarda faşist terörün yakın tanığı olduğunu, hatta faşistlerin silahlı bir pususu sonrası yaşamını engelli olarak sürdürmek durumunda kaldığını söylüyor Erol Uyar ve sözü Abdi İpekçi’nin katili Mehmet Ali Ağca’nın salıverilmesine getiriyor: ‘‘Abdi İpekçi’nin ve nice aydının öldürülüşlerini dün gibi hatırlıyorum. Hâlâ içimiz acırken, bu süreçte köprüler altından çok su aktı. Katillerin hepsi nasıl olduysa birer birer ya aftan yararlandılar, ya da davaları zamanaşımına uğrayarak, uğratılarak kurtuldular. Veya orada burada kamyon altına girdiler ya da uyuşturucu çetelerinin ve mafyanın iç çatışmalarında telef oldular. Zavallı Haluk Kırcı; sanırım bir ‘kaza’ sonucu hâlâ hapiste yatıyor ama yakındır, onu da alırlar hop diye kafesin dışına. Ama bu katillerin birçoğu hâlâ içimizde ‘saygın’ birer işadamı olarak hayatlarını sürdürüyorlar. 4 idam, 14 idam ve üstüne 20 yıl hapis cezası almış katiller ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyor. Hatta bazıları milletvekili oldu. Diğer taraftan ise ülkenin rektörleri aylarca tutuklu kalabiliyor. Kör tuttuğunu öpüyor diyeceğim ama bu kör istediği zaman görüyor, istemediği zaman görmüyor! Adam öldürmenin cezasının bu ülkede en fazla 5.5 yıl hapis olduğunu da gördük. Ben bu özel tarifenin açıklanmasından yanayım. Kim öldürülürse kaç yıl yatılır bilinsin de tosuncuklarımız bundan sonra ona göre hedef seçsinler. İçim sızlıyor hukuk sisteminin şu halini gördükçe. Adalet duygum köreldi bitti. Ancak katil Mehmet Tarife Ali Ağca’nın apar topar serbest bırakılışında bence gözden kaçırılmaması gereken nokta bunun bir yerlerden bir yerlere bir mesaj olduğudur. Güya Avrupa Birliği kapısında beklediğimiz bu süreçte birilerinin mesajı şudur ve onlar diyorlar ki: ‘Siz, demokratikleşme, özgürlük, insan hakları zırvalarıyla uğraşırken biz hâlâ buradayız, hayattayız ve en az eskisi kadar güçlüyüz. Ağca’yı bile söküp alırız devletin elinden. Çünkü aslında devlet biziz!’ Evet, bence mesaj bu. Yoksa daha serbest bırakılışının ilk günü Ağca’nın karakola imza atmaya gitmeme cesaretini, pervasızlığını nasıl açıklayabilirsiniz?’’ Ben açıklayamam... 1970’li yıllara ilişkin zengin anıları olan Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek belki yeni bir ‘‘yazılı emir’’ buyurarak açıklayabilir. TRT Artık ‘Müminlere İlham’ Veriyor! Aylardır TRT’de yaşananlar hakkında yazmak istiyorum, sıra gelmiyor. Biz ‘‘haftada bir’’cilerin sık sık yaşadığı bir sorundur bu. 1990’ların daha ortalarına bile gelmeden başlayan ‘‘2. cumhuriyetçi medya tekelleri’’ krizi ile antiKemalist saptırmalar özellikle televizyonlardan başlayarak topluma sızmaya başlamıştı. Bunlara karşı, Cumhuriyet gazetesi dışında TRT’nin yaptığı demokrat, Atatürkçü yayınlar çok önemli bir direnç noktası oluşturuyordu. Her ne kadar TRT 1 ve 2’nin izleyici adedi daha düşük olsa da, bu hiç yoktan iyiydi. Üstelik ‘‘devletin sesi’’ olarak Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi ve anayasanın temel ilkelerine bağlılığını yansıtan bu programlar topluma moral veriyordu. Ne yazık ki artık geçmiş zaman kullanıyorum. Çünkü o dönem, AKP iktidarı ile beraber gömüldü. TRT, laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin değil, şeriatçılık özlemini her geçen gün daha belirgin şekilde yansıtan yarı gizli bir İslamcı hükümetin borazanı haline geldi. Belki hatırlayacaksınız. Önümüzdeki salı, 13. ölüm yıldönümünde anacağımız Uğur Mumcu, alçaklar tarafından öldürüldükten bir gün sonra, TRT bu konuda inanılmaz bir atiklikle son derece kapsamlı, kararlı ve içerikli uzun bir yayın hazırlamıştı. (Bugün neler olurdu, düşünmek bile istemiyorum.) Bunun dışında da, Nurzen Amuran, Seynan Levent, Ertürk Yöndem, Nazmi Kal, Attila İlhan, Ahmet Taner Kışlalı, Özer Ozankaya ve daha nice Atatürkçü önemli programcı ve yazar, sürekli olarak hazırladıkları programlarla bölücüler, yobazlar ve 2. cumhuriyetçilerin planlı ve sistematik olarak devreye soktukları kavram kargaşalarına karşı önemli bir set oluşturuyorlardı. AKP hükümeti, ‘‘usul usul’’ duruma el koydu... Her konuda yaptıkları gibi, yine Erbakan ve ekibinin hantal hatalarını tekrarlamamak için, mümkün olduğu kadar sessiz ve ‘‘ince kıyım’’ bir iş bitiricilik yöntemi seçtiler. Aydınlanmacı ışıklar teker teker söndürüldü. Atatürkçü yorumları, mücadeleleri, kitapları, çözümlemeleri taşıyanlar pasifize edildi. Ardından bazı eğlence programları ve diziler karartıldı. Bu hükümetin taşımayı hayal ettiği devlet yapısı doğrultusunda, dini propagandalar ve ‘‘dinci beyin yıkama, sosyopolitik yorum yayma’’ programları devreye sokuldu. Artık yorumcular 2. cumhuriyetçi, İslamcı, tarikatçı, ‘‘Nurlu ufuklar’’ın sesini taşıyan isimlerden seçilir hale geldi. Bunların her biri her zamanki gibi ‘‘demokrasicilik’’ oyunu kılıfına sokulmak üzere ‘‘yumuşak İslam’’ şerbetine batırılarak yapış yapış bir kıvamda topluma sunuldu. Tabii özen gösterilen en önemli nokta, bu tartışma gruplarında maskeyi indirip foyayı meydana çıkarabilecek isimleri araya sokmamaktı. İşte TRT, artık ‘‘bir İslam devletine doğru’’ başlığı altında özetlenebilecek yayın politikası ile başta anayasa olmak üzere yasaları, kendi yerleşik yayın prensiplerini hiçe sayarcasına bu komediye alet oluyor. Konu, Başbakan’ın Baykal’ın bütçe konuşmasında yaptığı kadrolaşma suçlamalarına yanıt olarak söylediği ‘‘Her iktidar, kendi seçimleriyle kendi aktörlerini belirler’’ cümlesi ile geçiştirilecek kadar basit değildir. Çünkü Erdoğan hükümetinin yaptığı değişiklikler, aktörün adını Ali’yken Veli yapmakla yetinmiyor. Külahı, şarkıyı, ekini, her şeyi topluma ters yüz ederek sunma operasyonu sürdürülüyor. Kütüphanecinin adı değil, o kütüphanenin tüm kitapları değişiyor. Futbolcuların adı değil, futbol oyununun kuralları değişiyor. Ve Erdoğan, başta TRT ve Milli Eğitim’de olmak üzere sürdürdükleri bu saldırgan politikayı toplumun fark etmemesini temenni ediyor! Örnek: 18 Kasım 2005 gecesi geç saatlerde tesadüfen TRT’de bir program izliyorum. ‘‘Prof. Dr. Saim Yeprem’’, ‘‘Psikiyatruzman Kemal Sayar’’ gibi sıfatlarla donanımlı katılımcıları merakla izliyorum neler çıkacak diye. ‘‘Kemal Hoca’’ kalkıyor, ‘‘Bugün biyolojiye bile nazarla bakıyoruz’’ diyor(!). Sonra da sunucu ve iki uzmanımız coştukça coşuyor. Doğanın tamamını İslam dini üstünden yeniden düzenleyerek ‘‘doğurmanın’’ tüm mizanseni ‘‘bilimsellik’’ kılıfı altında devreye sokuluyor. ‘‘Darwinci anlayış artık geçerli değil’’, ‘‘Mikrosistem dayanışma ile ayakta kalıyor’’, ‘‘Nefsi emarenin olmadığı yerde nefis neyle mücadele edecektir’’, ‘‘Bu evrende bulunmamızın tek nedeni kemale ermektir’’, ‘‘Mümine ilham gelir’’, ‘‘Bugün mümin, mümine doymuyor’’, ‘‘Kulluk mertebesi, peygamberlere iman, ardından Müslüman oldu, abit oldu, Züht Zahit makamına âlim oldu, arif oldu, ardından delilik mertebesine çıktı’’. Evet kullanılan dil bu. Dinleyip not alırken alışık olmadığım bu alanda kelime hatası yapmış olabilirim. Ama, akıl almaz bir bütünlükte üç kafadar, bilimsel düşünce sistemleri yerine dine ve kendilerince tasavvuf üstüne kurulu bir yorum silsilesini, ‘‘uzmanpsikiyatrprofesör’’ unvanlarının koruması altında ısrarla çıkarttılar. Ben ise, bunları izlerken tam anlamıyla ‘‘delilik mertebesi’’ne terfi ettiğime artık inanıyorum. Hem de saydıkları ara etaplardan geçmeden... Önümüzdeki haftalarda bu konunun üzerine tekrar eğileceğiz. Sizlerden de hemen bilgi ve örnekler gelirse sevinirim. Email: [email protected] Web: www.bedribaykam.com Email: [email protected] Web: www.yurtseverhareket.org SESSİZ SEDASIZ (!) Hesabı verilemeyen 100 milyon dolar AKP iktidarı döneminde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın giderleri 705 milyon yeni liraya ulaşınca Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aydın Aybay dostumuz, ‘‘Bu rakamı yetersiz buluyorum’’ diyor: ‘‘1990’lı yıllarda Dünya Bankası’ndan alınan 100 milyon dolarlık bir kredi vardı. Bu krediyle özelleştirmenin faziletleri Türk halkına anlatılacaktı. Büyük bir bölümü Dünya Bankası etrafında çöreklenmiş ‘danışman’lara giden bu paranın arta kalanı Türkiye’de televizyon ve gazetelerde yayımlanan propaganda reklam ve ilanlarına harcandı. Bu arada, kredi sözleşmesi metninde de yazılı olduğu gibi, ‘propaganda’ yayınlarında özelleştirmenin baş amacı ‘sermayeyi tabana yaymak’ olarak anlatıldı. Şimdi iki soru... Birincisi: Taban olarak size bir şey yayıldı mı? Yoksa, biz değil de Galata’yı, Dubai kulelerini yapanlar, Kuşadası limanını blok olarak kapatanlar mı taban oluyor? İkinci soru: 100 milyon dolarlık krediyi faizi ile ödedik, durduk; ödenen bu faizler de 705 milyon yeni liralık gider pusulasına dahil mi? Sıralama dışı son bir soru: Bu özelleştirme ‘maskaralığı’ndan tabana hiçbir şey gelmediğine göre, boş yere harcanan 100 milyon doların hesabını kim verecek?’’ Sükut Muzaffer Tanrıkulu: ‘‘Ağca’yı elleriyle kurt işareti yaparak cezaevi önünde karşılayanları, aynı işareti kullanan Devlet Bahçeli onaylıyor mu, yoksa sükut ikrardan mı geliyor!’’ Şeriat Özlemcilerinin Şahlanışı LÜTFİ KALELİ Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kanları pahasına Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla vatanımızı düşmanların işgalinden, ulusumuzu padişahların hilafet baskısından kurtaran atalarımızın, onurla korumamız için bizlere emanet ettikleri bağımsızlığımızı ve aydınlanma devrimlerimizi, ne yazık ki hazmedemeyen hilafet özlemcisi şeriatçılar öteden beri baltalamaktadırlar. 1930’da yeşil şeriat bayrağı açarak Menemen’de Asteğmen Kubilay ile iki devrim bekçisini şehit eden Derviş Mehmet ve adamları, Cumhuriyete karşı ilk kanlı ayaklanmayı başlattılar. 1950’de hükümet kuran Demokrat Parti’nin Başbakanı Adnan Menderes ise oy alma uğruna Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Saidi Kürdi Nursi’ye taviz verip, ‘‘Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz’’ demek suretiyle Cumhuriyete karşı duruş ihanetini, iktidar erkini kullanarak yaptı... Bundan sonraki süreçte siyasette dini kullanmak prim yaptıkça dine verilen sonsuz tavizler, şeriat özlemcilerini cesaretlendirdi. 1965 seçimlerinde Konya’dan bağımsız aday olup büyük bir oyla milletvekili seçilen Necmettin Erbakan, hemen Milli Nizam Partisi’ni kurdu. Ve şeriatçı politika izlediği için kapatıldı. Onu Milli Selamet Partisi izledi, 1973 seçim sonrasında hükümet ortağı oldu. O da kapatıldı, Refah Partisi kuruldu ve 1995 seçiminde yüzde 21 oy alarak hükümet kurdu; kendisine destek veren şeriatçı şeyhleri devlet konuk evinde iftar yemeğiyle onurlandırdı. Başbakan Erbakan, imam hatip okullarının kendilerinin ‘‘arka bahçesi’’ olduğunu, türbanlı öğrencileri üniversitelere almayan ‘‘Rektörlerin türbanlılara selam duracaklarını’’ ve şeriatın ‘‘Kanlı mı, kansız mı’’ geleceğini söyledi. Refah da kapatılınca Fazilet Partisi kuruldu. O da kapatılınca Erbakan’ın yaşlı kadrosu Recai Kutan başkanlığında Saadet Partisi’ni, genç kadrosu da Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdular. Ve 3 Kasım 2002 seçiminde genç kadroyu destekleyerek tek başına iktidara getirdiler... Bugün iktidar erkini pervasızca kullanan bu genç kadro, türbanlı eşleriyle kamusal alanda boy gösterip toplumu geriyor ve şeriat özlemcilerini şahlandırıyorlar. Ayrıca 85 yıl önce başlattığımız Aydınlanma Devrimi ile tüm mazlum ülkelere örnek olan ülkemizi bugün resmen temsil edenler, sergiledikleri fotoğraflarla Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş imajını da zedeliyorlar. 6 Ocak 2004 günü Türkiye’yi ziyaret eden Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın eşi Esma Esad, açık başlı şık giyimliydi. Aynı şekilde Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref’in eşi Begüm Şehba Müşerref, Malezya Başbakanı Maharir Muhammed’in eşi Siti Hasmah Mohd Ali de başları açık ve şık giyimliydiler. Ürdün Kraliyet Sarayı’nda karşılanan Tayyip Erdoğan’ın eşi türbanlıtesettürlü iken Kral Abdullah’ın eşi Rania El Abdullah açık başlı ve şık giyimliydi. Mısır’ı ziyaret eden Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün eşi türbanlıtesettürlü iken kendilerini karşılayan dış ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanı Feyza Ebul Neca ise gayet modern giyimli ve başı açıktı... 13 yaşında iken okuduğu imam hatip okulunda başına türban takılan, İstanbul Tıp Fakültesi’nde türbanıyla derse giremeyen Leyla Şahin adlı kız, 1998’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruyor. AİHM, 29 Haziran 2004 tarihli kararıyla Türkiye’yi haklı buluyor. Leyla Şahin itiraz ediyor. İtirazı inceleyen Büyük Daire, 10 Kasım 2005 tarihli karar ile Türkiye’nin haklılığını onaylıyor ve davaya son noktayı koyuyor... Ama bu karara sevinmeyen Türkiye’nin Meclis Başkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı ve diğerleri türban savunuculuğunu doruklaştırıyorlar. Celallenen şeriatçı taraftarlar ise 13 Kasım 2005 günü Ankara’nın Sıhhiye merkezinde bulunan Zafer Anıtı’ndaki Atatürk heykeline saldırıyorlar... Siyasetçilerin Hıristiyan ve Yahudi rahibelerin başörtülerinden kopyalayarak siyasal bir simge haline getirdikleri türban, bugün Devlet Bakanı olan Ali Babacan’ın halası Hatice Babacan ile 1968 yılında üniversitelere taşındı ve siyasi malzeme olarak kullanılmaya başlandı. Bu türban, Türkiye’de olduğu gibi ABD ve AB’de de kamusal alanlarda yasaktır. Amerika yasaları; kilise, havra, cami, haç, kippa gibi dinsel sembolleri yasaklıyor. İsviçre Yüksek Mahkemesi, 12 Kasım 1997 tarihli kararı ile türbanla derslere girmeyi yasaklıyor. Almanya’da Afgan kökenli Fereshta Ludin’in, 1998’de Stuttgart İdari Mahkemesi tarafından türbanlı olarak derslere girmesi yasaklanıyor. Fransa’da türbanıyla Jean Monnet Koleji’ne girmek isteyen Esmenur adlı Türk öğrenci 1998 Ekim ayında okuldan atılıyor... Örnekleri çoğaltmayı gereksiz görüyoruz ve diyoruz ki; Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sokmaya çalışanlar, lütfen toplumu germeyiniz! Burası laik bir ülke; ulema fetvalarıyla yönetilen bir şeriat ülkesi değildir!.. Özgürlük parklarına cami yapmayı değil, çağdaş eğitim veren okullar yapmayı yeğleyiniz. Sokağa dökülen öğretmenlerimizle iş isteyen yurttaşlarımızın sorunlarına çare bulunuz!.. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 17 Ocak www.mumtazarikan.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Arkadaşlarımız KADER TOPRAK ile TARKAN KURTARAN Nişanlandılar. Mutluluklar diliyoruz. 14 Ocak 2006 / İstanbul CUMHURİYET ÇALIŞANLARI Öğrenci kimliğimi ve pasomu kaybettim. Hükümsüzdür. SAMİ GÜREL Ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. MESUT DİNDAR ERZURUM SULH HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 2005/350 Davacı Botaş vekili Av. Abdullah A. Karakılıç tarafından hasımsız olarak mahkememize açılan veraset davasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara kararı uyarınca; Erzurum ili Ilıca ilçesi Alaybeyi köyü C: 79, H. 1’de kayıtlı olarak bulunduğu sırada 13.04.1992 tarihinde dul olarak ölen Tevfik ve Fahriye’den olma 1320 doğumlu İzzet Erçıkan’ın nüfus kayıt tablosunun tetkikinde ve mahkememizce yapılan araştırmalar ve tüm aramalara rağmen mirasçılarının bulunmadığı anlaşılmakla M.K. 594. maddesi gereğince miras bırakanın mirasçısının olup olmadığı mirasçıları varsa son ilan tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde mirasçılık sıfatlarını bildirmeleri, ilan süresinde başvurulmazsa istihkak davası açma haklarının saklı kalmak üzere M.K. 501 maddesi gereğince mirasın devlete geçeceği hususu davetiye yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. 17.11.2005. Basın: 59563 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Halk edebi1 yatında nakarata verilen ad. 2/ 2 Tavana asılan aydınlatma ara 3 cı... Göğüs. 3/ 4 Çemberin mer 5 kezinden geçen doğru parçası... 6 Saz takımında 7 usul vurmaya 8 yarayan tef. 4/ Şarkı, türkü... 9 Eski dilde aslan... İlaç. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 5/ Tek bir sanatçının tek 1 D A N A B A Ğ I bir çalgıyla verdiği 2 A N O R A K S U konser. 6/ Ulanmış, ek3 Y A T A Ğ A N L lenmiş parça... Birçok A D E T A ülkede kuruntu, stres 4 I R A ve uykusuzluk ilacı 5 B M E N E V İ Ş K AME R olarak kullanılan bir 6 A H İ S İ S cins karabiber. 7/ Kan 7 Ş A T O ca, kopça... Alanya il 8 I L I S U E D E çesi yakınlarında bir 9 E P E B R İ K çay ve mağaranın ortak adı. 8/ Avrupa’da bir ırmak... Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı, arkeolojik ve turistik bir belde. 9/ Kurnaz ve cin fikirli kimse... En tiz erkek sesi. Ehliyetimi kaybettim. Hükümsüzdür. ZEYNEP TÜLİN ÖZGEN YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İşe yaramaz, yaşlı hayvan. 2/ İşsiz, aylak... Bir renk. 3/ ‘‘Çok önemli kişi’’ anlamında uluslararası kısaltma... Meyve, sebze, tarhana gibi şeyleri kurutmakta kullanılan genişçe balkon. 4/ Eli işe yatkın, becerikli... Briçte, bir oyuncunun elinde bir renkten hiç kâğıt olmaması. 5/ Şiddetli. 6/ ‘‘Çalma, hırsızlık’’ anlamında argo sözcük... Tavlada ‘‘üç’’ sayısı. 7/ Bayağı, sıradan... Kerestesi ve reçinesi beğenilen bir orman ağacı. 8/ Karınca yuvası... Bezik, tavla gibi oyunlarda ortaya konan parayı iki misline çıkarma. 9/ Halk dilinde ayçiçeğine verilen ad. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle