12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 OCAK 2006 SALI 14 KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr DİKMEN GÜRÜN TİYATRO DÜNYASINDAN YAZI ODASI SELİM İLERİ Hüzün ve gülümseme... Bazı oyunlar vardır, arkanıza yaslanır ve keyifle izlersiniz. Sahneyle haşır neşir olur, orada yaşananlarla bir şeyleri paylaşırsınız. İçerik olarak sorgulamalara, tartışmalara yönelmezsiniz. Sizi yakalayan hüzünlü ve zaman zaman tebessüm ettiren, duygusal bir şeyler vardır orada, o yaşamlarda. Kent Oyuncuları’nda Şükran Yücel’in akıcı çevirisiyle oynayan ‘‘Gece Mevsimi’’ işte böyle bir yapıt. Şiddetin hayatlarımızı esir aldığı, kabalığın ruhlarımızı sarmaladığı, çirkinliğin bedenlerimizin ayrılmaz bir parçası haline dönüştüğü şu dönemlerde insanı duygularla baş başa bırakan bir oyun izlemek iyi oluyor. Bugün sanki duyarlılıklara pek yer yok hayatlarda. Zaten oyunun yazarı Rebecca Lenkiewicz de bunun sancısını çekiyor olmalı ki ‘‘günümüze paralellikler taşıyan eski moda bir oyun’’ yazmak istediğini söylemiş bir röportajında. ‘‘Eski moda’’ ne kadar doğru bir tanımlama bilemiyorum ama kırkına henüz merdiven dayamış Lenkiewicz’in yeni kuşak İngiliz yazarlarından çok farklı bir çizgide durduğu kesin. Genelde o kuşakta gözlemlenen sert açılar Lenkiewicz’de yok. Belki biraz romantik bile denebilir... Her şeyin çok hızlı yaşandığı bir çağda duygularla yoğun alışverişi de galiba bundan kaynaklanıyor. Zaman zaman uzayan ve tekrarlara yer veren bir alışveriş bu. Ama, başta Yıldız Kenter ve Selçuk Yöntem olmak üzere oyunculuklar ve Mehmet Birkiye’nin akıcı, tempolu rejisi metindeki bu uzamaları sorun olmaktan çıkarıyor. Birkiye doğru seçimini, doğru oyuncularla beslemiş. Hüzünler, sevgiler Hayat Hikâyeleri (3) Büyük Yazarlar’ın yüz kırk sekizinci sayfasında Anton Çehov’un uzun gezisi anlatılır. Çehov’un gezdiği yerler geniş bir coğrafyaya açılır: Singapur, Seylan, Port Said, İstanbul... Evet, İstanbul! Acaba nerede, hangi otelde kaldı? Kimlerle görüştü? Neler hissetti? Ne gibi izlenimlerle ayrıldı imparatorluk başkentinden? Yıl 1889... Knut Hamsun’un hayat hikâyesini, anılmamış bir kaynaktan, Behçet Necatigil dilimize çevirmiş. Orada, o yazıda, Selma Lagerlöf, Hamsun’a bir mektup gönderir. Mektubu işte defalarca okumuşumdur: ‘‘Cihan Harbi içinde, insanların yüzyıllardan miras bunca emeği parçalamayı, yakıp yıkmayı kendilerine adeta vazife edindikleri sırada, yapıcının, çiftçinin, göçmenin yaratmaktan duyduğu hazla dolu kitabın çıktı. Liderlerin, milletlerin yakıp yıkarak, kesip biçerek yeni topraklar, yeni ülkeler peşinde kızıştıkları bir sırada, sen basit bir adamı, eline bir balta, bir saban vererek, en aziz bir gazaya yolladın; evvelce hiçbir kalemin tasvir etmediği bir gazaya! Senin bu kitabın, ezelden beri insanoğlunun gönlüne ferahlık veren tek şeyin, zahmetli yorgunluklar, sabırlı çalışmalar olduğunu, insanoğlunun ancak böyle çalışmalarla vücudunu zindeliğe, hayatını saadete, ismini saygıya, hatırasını ölümsüzlüğe kavuşturacağını ispat etti.’’ Selma Lagerlöf, Dünya Nimeti’ni okuduktan sonra yazmıştır mektubu. Bence, ‘‘zahmetli yorgunluklar, sabırlı çalışmalar’’ sözü de en az Dünya Nimeti kadar etkileyici. Çok sevdiğim bir romancı olan Knut Hamsun, ne tuhaf!, İkinci Dünya Savaşı yıllarında nasyonal sosyalistlere güven duyar. Hamsun çok yaşlıdır o dönemde. Hitler’e yakın tutumu hiç hoş karşılanmaz. Açlık romancısı büyük bir yalnızlık içinde ölür... Selma Lagerlöf’e gelince, Büyük Yazarlar’ın 143. sayfasında kendi hayat hikâyesiyle karşımıza çıkar. Onun da hayli uzun, tumturaklı, karışık dolaşık bir adı vardır: Selma Ottiliana Lovisa Lagerlöf. Sevgili okurlarım, güleceksiniz ama; okuma yazmayı yeni söktüğüm sıralarda Selma Lagerlöf’ün bir yabancıyla evlenmiş bir Türk yazarı olduğunu sanırdım. Evimizde bir kitabı vardı: Portugal Kraliçesi. Çevirmeni Safiye Erol. Demek, derdim kendi kendime, Selma Lagerlöf yabancı bir ülkeye yerleşmiş ve orada artık Türkçe yazmıyor, yabancı bir dilin edebiyatçıları arasında. Büyük Yazarlar’ın öteki ‘kadın yazar’larıysa Collette ve Katherine Mansfield. Bronte’lerle birlikte hepi topu altı kadın yazar. Yoo, yedi: Bütün hüznüyle Virginia Woolf var. Woolf için, İkinci Dünya Savaşı sırasında, ‘‘bütün eserlerinde işitilen, suyun o çağrısına karşı koyamadı, canına kıyarak öldü’’ deniyor. Bir kez daha Septimus! Bu roman kahramanında, Virginia Woolf herhalde kendi geleceğini yazıyordu... Büyük Yazarlar’ın benim için unutulmaz gözlemi, Katherine Mansfield’ın şu sözü: ‘‘Ah Çehov! Neden öldünüz! Neden akşamları alaca ışıklı bir odada sizinle konuşamıyorum?’’ Birçok zaman, öyle birçok yazarla, sanatçıyla dostluk hayalleri kurar; hiçbir zaman göremeyeceğim o insanlarla görüştüğümü, söyleştiğimi düşünürdüm. Varlık Yayınları’nın naif başvuru kitabı Büyük Yazarlar, diyebilirim ki, ilkgençlik çağımı aydınlatan güzel eserler arasındadır. Son gençlik çağımı hayli geride bırakırken, bir gönül borcunu ödemek istedim... Öneriler: Kitap / Yalnız Dönüyorum, Şükufe Nihal, Leyla ile Mecnun Yayıncılık, 2006. Yıldız Kenter ve Yeşim Koçak ‘Gece Mevsimi’nin bir sahnesinde. yunda dikkat çeken en önemli noktalardan biri herkesin kendi yaşam özgürlüğüne sahip olması ve buna karşılıklı saygı gösterilmesidir. Ama bu insanları birleştiren, buluşturan hemen hiçbir şeyin olmaması önemli bir başka noktadır. Oyun boyunca hep bir hayal olarak var olan anne figüründe birleşmeyi denerler. Bunun özlemini çekerler.. nu. 2004 yılında RNT repertuvarına girmiş. Londra Eleştirmenler Ödülü’nü almış. ‘‘Gece Mevsimi’’, İrlanda’da deniz ve dağlar arasına yerleşmiş küçük bir kentte, Sligo’da geçiyor. Burası, WB Yeats’in ‘‘hayatımı etkileyen yer’’ diye sözünü ettiği bir bölge... Yeats üzerine çekilecek bir film nedeniyle Sligo’ya gelen genç ve yakışıklı bir aktörün Kennedy ailesinin tekdüze yaşamını nasıl etkilediği, bir anlamda alt üst ettiği ki, bu aslında iyiye doğru bir değişim olacaktır, oyunun ana çizgisi; monoton yaşamların farklı heyecanlar, kıpırtılar, düşler, umutlarla dalgalanması... Yaşlı bir kadının genç bir erkeğe duyduğu sevginin (ya da yoğun ilginin) cinselliğin çok ötesinde tatminlerle dolu olabileceğinin vurgulanması... Lenkiewicz, WB Yeats ile Maud Gonne ilişkisinde cinsellikten tamamen kopuk tek yönlü tutkuya ilgi duyar. Bu tabii her yönüyle farklı bir ilişkidir ama oyunda sanki Lily’dir Yeats’in tek taraflı tutkusunu yaşatan ve Yeats’i oynayan genç aktör bu masum sevgiyi Maud Gonne’un anlayış ve inceliğiyle karşılar. Yaşam özgürlüğü O Rebecca Lenkiewicz aynı zamanda bir oyuncu. Royal National Theatre (RNT) , Royal Shakespeare Company (RSC) ve The Globe’da oynamış. 2002’de Peter Hall’la ‘‘Bakkhalar’’da çalışırken bu işten (şimdilik) sıkıldığına karar vermiş ve oyunculuğu bırakarak kaleme sarılmış. Oyunculuk deneyimlerinin yazarlığına katkıda bulunduğu bir gerçek. Sahnenin ve seyircinin nabzını tutmasını bilen bir yazar. ‘‘Gece Mevsimi’’ ikinci oyu Oyunda dikkat çeken en önemli noktalardan biri herkesin kendi yaşam özgürlüğüne sahip olması ve buna karşılıklı saygı gösterilmesidir. Ama, bu insanları birleştiren hemen hiçbir şeyin olmaması dikkat çeken bir başka noktadır. Oyun boyunca hep bir hayal olarak var olan anne figüründe birleşmeyi denerler ama bunda başarılı olabilecekler midir? Lily (Yıldız Kenter) hayata dört elle sarılmış, düşle gerçek arasında gidip gelen ve bütün bir ömür sevgiyi tatmamış, sevilme özlemini derinden hissetmiş olan bir insandır, bir kadındır, bir anneannedir... Zor bir rol Lily rolü. Dengelerin bıçak sırtında olduğu, kay malara izin vermeyen bir rol. Değişen ruh hallerinin, hayata açılan yeni bir pencerenin neden olduğu esintilerin incelikle işlenmesini gerektiren bir rol. İnsanı hem duygulandıran, hem güldüren bir rol. Yıldız Kenter sahnede bir virtüöz. Sanki rolü hamur gibi almış eline, dilediğince yoğuruyor, şekillendiriyor ve bizlere sunuyor. Ne kadar rahat, ne kadar olağan, ne kadar buruk ve aynı zamanda da ne kadar esprili. Selçuk Yöntem, yalnızlığını ve hayatı boyunca yaptığı yanlışları içkiyle örtmeye çalışan, zeki, sivri dilli Patrick rolünde kaba tavırlarına karşın duyarlılıkları da yadsınamayacak bir baba olarak yine çok güzel, yine çarpıcı bir oyunculuk örneği sunuyor. Kendini ‘‘Sligo’lu Lear’’ olarak tanımlarken ne kadar iğneleyiciyse kızı Judith’le kucaklaşırken o kadar hassas. Yaşadıkları kent, yaşadıkları ev, yaşadıkları ilişkiler arasında sıkışmış ve de birbirlerine bağlı, birbirlerinden kopuk üç kız kardeş Judith (Demet Evgar), Rose (Yeşim Koçak), Maude (Elvan Boran) iç dünyalarını, kıskançlıklarını, endişelerini, beklentilerini, korkularını tempoyu bir an bile düşürmeyen dengeli oyunculuklarıyla yorumluyorlar. Özlemini çektikleri bir annenin yaşamlarına güç vermesi ve kırıklıklar yaratması ilginç bir çelişki olarak duyumsanıyor. Keyif veriyor Evgar, Koçak ve Boran’ın ustalarının yanında gölgelenmeyen performanslarını izlemek. John (Umut Temizaş ) ve Gary ( Osman Sonant) ‘‘Gece Mevsimi’’nin dış halkasını oluşturan karakterler. Biraz da rolleri gereği diğerleriyle aynı etkinlikte değiller belki. Kişiliklerindeki tek yönlülük zaman zaman hareket alanlarına da yansıyor. Başarılı bir ekip çalışması ‘‘Gece Misafirleri’’. Barış Dinçel ’in Kenter Tiyatrosu sahnesine sığdırabildiği onca mekân ve Cem Yılmazer’in ışık tasarımı ayrıca övgüye değer. Lily’nin Marlene özentisi tuvaleti ise Gülay Kuriş’in bir inceliği... TÜRKİYE’DEN VE DÜNYADAN HABERLER MDOB, ilk gösteriminden sonra galasıyla sanatseverin karşısında Mersin’de ‘Dansın Büyüsü’ne çağrı tuvarımıza farklı bir soluk katan bu eseri, dansı ADANA Mersin Devlet Opeve müziği seven herkesin ra ve Balesi, bu kez ‘‘Dansın Büizlemesi gerek.’’ ‘‘Dansın yüsü’’ ile sanatseverlerin karşısıBüyüsü’’nü Şamil Tereguna çıkıyor. Geçen cumartesi gülov’un sahneye koyduğunu, nü ilk gösterimi yapılan ve büyük birçok koreografilerden ilgi gören ‘‘Dansın Büyüsü’’ adoluşmuş yapıtın orkestra lı bale yapıtının yarın yapılacak şefliğini ise Murat Kodalgalası için tüm Mersinlilere çağlı’nın yaptığını anımsatan rıda bulunan MDOB Müdürü KeKorbek, dekor tasarımlarınan Korbek, ‘‘Dansın sihirli bünı A. Seyhan Atamer, kosyüsünü görüp insanı bir anlık tüm tasarımlarını ise Alev da olsa başka dünyalara götüTol ’un yaptığı oyunda başren müziğin eşliğinde dans etlıca rolleri Özlem Şenormek isteği yaratan, herkesin manlılar, Ender Üçdemir, görmesi gereken bir gösteri’’ Viktoria Haylova, Ulvi Azidedi. zov, Tarkan Günal, Zhini Ussin, Miray Boyacıoğlu, Müziğin ve dansın Hasan Akyol, Seda Derebüyülü atmosferi li ve MDOB bale sanatçılarının paylaştığını belirtirken Dünyanın dört bir yanından, sözlerini, ‘‘Kraliçe Aba giçok uzak diyarlardan, dans ve bi bir bale eserinin dünya müziği sevenler için özenle seçiprömiyerini gerçekleştirelip hazırlanmış bölümlerden olu ‘Dansın Büyüsü’nü Şamil Teregulov sahneye koydu. rek dünya bale literatürüşan gösterinin ilk gösterimindeki alkışların, gala öncesi kendilerine da kardığımız bu dinamik eser; Wal ne kazandıran MDOB, bu kez de ha büyük heyecan verdiğini belirten purgis Night, Chopin, La Bayadere farklı eserlerin bolca alkış toplamış Korbek, aynı coşkuyu sanatseverlerle bir (Hint Dansı), Esmeralda, Kuğu Gö önemli bölümlerinin yine bir bütünkez daha birlikte yaşamak istedikleri lü, Korsan, La Bayadere (Köle Dan lük içerisinde yer aldığı ‘Dansın Büni vurgularken şunları söyledi: sı), Çardaş, Şımarık Kız, Gobak ve yüsü’ adlı bale eserini Mersin halkı‘‘Müziğin ve dansın büyülü atmos Donkişot balelerinin en çok beğeni na sunmaktan onur duyuyor’’ diyeferinden harmanlayarak ortaya çı len bölümlerinden oluşuyor. Reper rek tamamladı. SAVAŞ KÜRKLÜ Leonardo de Mango, Bayram Yeri, 1911, 92x160 cm. Tuval üzerine yağlıboya, Aydın Doğan Koleksiyonu. ODTÜ’de video buluşması ? Kültür Servisi ODTÜ’de (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) 2 4 Mart tarihleri arasında ‘ODTÜ Video Buluşması’ yapılacak. Bu etkinlikte, akademisyenler, eleştirmenler,video sanatçıları ve dış ülkelerden sanatçı ve katılımcıların video çalışmalarının gösterimiyle etkin bir alan oluşturulması amaçlanıyor. ODTÜ Sinema Topluluğu’nca düzenlenen etkinlikte, gösterimlerin yanında söyleşiler, atölye çalışmaları da yer alacak. Katılacak videolara herhangi bir konu sınırlaması getirilmiyor; görüntülerin video tekniğiyle oluşturulması, videoyu kısa filmden ayıran semantik, görsel ve sessel özellikleri taşıması gerekiyor. Katılımcılara sayıca bir sınırlamanın getirilmediği etkinliğe son başvuru tarihi 13 Şubat. Videonun özgün kayıt formatı ne olursa olsun, buraya DVD video (Mpeg 2) halinde gönderilmesi gerekiyor. (ODTÜ Kültür İşleri Müdürlüğü Sinema Topluluğu, 06531 Ankara) Türkiye’de Sanat Ocak Şubat sayısı çıktı Kültür Servisi Ebru Grafik ve Matbaacılık tarafından yayımlanan ‘‘Türkiye’de Sanat’’ ın ocakşubat sayısı çıktı. Alpaslan Aktuğ, Kıymet Giray, Turgay Gönenç ve Şahin Paksoy danışmanlığında çıkan derginin bu sayısında Türkiye ve dünyadan haberler, eleştiri ve inceleme yazıları yer alıyor. Editör Doğan Paksoy, dergi okurları için 2005 yılı sanat dünyası üzerine düşünce ve gözlemlerini anlatıyor. Derginin bu sayısında çeşitli disiplinlerden sergiler geniş bir seçkiyle tanıtılıyor. Leonardo Mango, Tuba İnal, Erol Akyavaş gibi. Mehmet Üstünipek, ‘‘EleştiriYorum’’ başlıklı yazısında Antonio Segui ve Picasso sergilerini anlatıyor kendi bakışıyla. Ömer Faruk Şerifoğlu da ‘‘Doğu’yu Konuşturan Ressam’’ başlıklı yazısında Leonardo De Mango sergisini ve sanatçıyı tanıtıyor. Atila Taşpınar ‘‘Kapak Resmi’’ , Burhan Kum ‘‘Burada Ulvi Ne Zaman?’’ başlıklı yazılarıyla bu sayıda. ‘‘Artİstanbul 2005 ve Düşündürdükleri’’ adlı yazıda da geçen yıl aralık ayında yapılan fuar ana hatlarıyla inceleniyor; sanatçı, galerici, sanat tarihçisi ve eleştirmenlerin görüşlerine yer veriliyor. Mehmet Üstünipek de ‘‘Artİstanbul 2005’in Ardından: Toplum Sanatın Neresinde?’’ başlıklı yazısında fuar üzerine görüşlerini paylaşıyor. Derginin bu sayısında yurtdışından bir etkinliği, 2005 Uluslararası Yokohama Trienniali’ni de Hasan Kıran anlatıyor. Aydan Aşkan da ‘‘19441984 Bulgar Anıt Heykelleri’’ni tanıtıyor. Antartist Yayıncılık’ın yayımladığı kitaplarda 40’ar fotoğraf yer alıyor Engelliler için sanat dergisi ? Kültür Servisi Dört yıldır yayımlanmakta olan ‘‘Sanat ve Hayat Dergisi’’ bundan böyle görme engellilere de ulaşacak. CD olarak tasarlanan ve ‘‘Konuşan Dergi’’ adı verilen bu süreli yayının tanıtımı, 21 Ocak Cumartesi günü Muammer Karaca Tiyatrosu’nda yapılacak. Derginin ilk sayısı Haluk Gerger, İsmail Beşikçi, Kutsiye Bozoklar, Feyza Hepçilingirler, Afşar Timuçin gibi yazın dünyamızdan birçok ismin ‘‘Sanat ve Hayat’’ dergisinde yayımlanmış yazıları ile röportajlardan bir seçkiyi kapsıyor. Bu yazı ve şiirleri dergi için yazar ve şairler stüdyo koşullarında kendileri seslendirdiler. (0 216 346 85 70) Türk Fotoğrafçılar Kütüphanesi’ne 10 kitap daha Kültür Servisi Antartist Yayıncılık tarafından hazırlanan ‘‘Türk Fotoğrafçıları Kütüphanesi’’ geçen günlerde yayımladığı 10 kitapla birlikte otuz cilde ulaştı. Türkiye’deki fotoğraf sanatçılarının kendi seçkilerinden oluşan kitaplarda her fotoğrafçının seçilmiş 40 fotoğrafının yanı sıra özgeçmişleri ve bir başka sanatçının kendisi hakkındaki görüşleri bulunuyor. Türkçe ve İngilizce olarak 20x20 cm. boyutlarında hazırlanan kitaplar FujifilmSinfo AŞ desteğiyle yayımlandı. Dizinin yeni çıkan kitaplarında Adnan Ataç, Merih Akoğul, Erdal Yazıcı, Süha Derbent, Ali Balkı, Reha Bilir, Coşkun Aral, Ömer Yağlıdere, Maruf Şinik, Timurtaş Onan yer alıyor. Türk Fotoğrafçıları Kütüphanesi’nin ilk 20 kitabında yer alan sanatçılar İzzet Keribar, Gülnur Sözmen, Recep Dönmez, İbrahim Zaman, Gültekin Çizgen, Ara Güler, Sabit Kalfagil, Yusuf Tuvi, Tuğrul Çakar, Kazım Zaim, Ali Öz, Şakir Eczacıbaşı, Ozan Sağdıç, Halim Kulaksız, Haluk Uygur, Güler Ertan, İbrahim Demirel, Faruk Akbaş, Sıtkı Fırat ve Ersin Alok’ta. Türk fotoğrafının gerçek bir koleksiyonu görünümünde olacak dizinin gelecek on kitabı ise Şubat 2006’da satışa sunulacak. CUMHURİYET 14 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle