12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 OCAK 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Türkiye’den 30’u aşkın şirket, Irak’ın 2.5 milyar dolarlık akaryakıt ürünleri pazarını ele geçirdi 13 İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER Tereciye tere satıyorlar FATMA KOŞAR Yumurta Tavuk... 16 yaşında, kuş gribinin kurbanı olan Fatma Özcan’ın yaşamöyküsüne ilgimiz odaklanınca, aslında insan gibi insan olarak hiç yaşamadığını da öğrenmiş olduk. Van’da üniversite hastanesine yatırılma kararı üzerine doktorlarla kavga eden babasının görüntülerinin arka planında kalmış, kendi kaderi üzerindeki tartışmaya çaresiz gözlerle bakışını unutmuş olabilir misiniz? Fatma Özcan öldükten sonra, sansasyon değeri tabii ki çok yüksek bu görüntüler defalarca, döne döne, tam söylenmese de cehaletin belgesi olarak sunuldu. Oysa cehaletin belgesi olmaktan çok, yoksulluk ve yoksunluğun iç içe geçmişliğinin, çaresizliğin belgesi idi. Baba çok yalın bir dille, hastaneye yatırmak istememesinin gerekçesinin parasızlık olduğunu, yeşil kartı olmayanlara ödeyemeyecekleri senetlerin en baştan imzalatıldığını anlatmaya çabaladı durdu. Hem zaten cehalet ve sefalet birbiri ile nedensonuç ilişkisi anlamında akraba sayılmazlar mı? Hasta tavuktan sağlıksız yumurtanın, sağlıksız yumurtadan hasta tavuğun üretilmesindeki olumsuz kaos gibi. Fatma Özcan’ın babası geçici işlerde çalışıyordu. Olmayan annesinin tüm görevleri çocuk yaşta kendisine yüklenmiş, hiç okula bile gidememişti. Hasta hayvanlara bakması, bulaşması, kuş gribine yakalanması, evdeki tüm kadına ait sayılan işlerin çocuk ana olarak kendisine yüklenmesindendi. Şimdi daha hastaneye yatırılıp yatırılmama kavgası yapılırken, dünyaya çaresiz ve umutsuz gözlerle bakan Fatma Özcan’ın güzel gözlerinden, geleceğe dönük yaşam ve insanlık dersleri çıkarmak istiyorsak.. Gelin kuş gribi ile yaşadığımız dramı, biraz daha gerçekçi, gözden geçirelim. Kuş gribine üç cocuğunu birden kurban veren bir önceki ailenin kurtulan son çocuğunu Başbakan Erdoğan’ın, evlerine telefon ederek, okutacağını söylemesi, ne çözüm, ne de marifet, ucuz bir siyasi şovdan ibaret. 2 bin hindisi 48 saatte ölen bir üreticiye, 100 hindi parası ödendiği haberi doğruysa, ortada çok ciddi bir sosyal sorumsuzluk var demek. Hele de Fatma Özcan’ın babasının, daha önce hasta yatıranların deneyimlerine dayanarak söylediği gerçek ortada duruyorsa. Yani yeşil kartı olmayan hasta yakınları hastanelerde soyuluyorsa, bu ülkede en temel insan haklarından olan tedavi olma, yaşam hakkı gasp edilmiş demektir. Hepimiz biliyoruz ki sağlık ülkemizde çok pahalı, çok paralı bir hizmet. Olsa olsa kuş gribi gibi bir salgında Erdoğan Hükümeti özel karar almak zorunda kalmıştır. Kuş gribine yakalanan hastaların yakınlarından para almadan, parasız tedavi gündemdedir. Bu arada haberler arasına kuş gribi hastalarının tedavi altına alındığı hastanelerin yönetimlerinin uyarıları giriyor. Kimi acil araç gereçlerden söz ediyorlar. Hadi gelin daha dürüstçe konuşalım. IMF, Erdoğan Hükümeti’nin sağlık politikaları çerçevesinde, sosyal devlet, parasız tedavi hakkı gibi kavramların yeri olmadığından, hastane yatırımları nerede ise sıfırlanmış durumda. Sağlık hizmetlerinde kalite erozyonu yaşanmakta. Tabii kuş gribi salgını karşısında gerekli araçgereç için de aynı sorun, yokluklar gündemde. Kuş gribi benzeri gerçeklerle yüz yüze geldiğinizde, ‘‘Paran varsa, paran kadar tedavi olursun’’ deme lüksü olmadığına, özel sağlık kurumlarının kılları bile kıpırdamayacağına göre ne olacak? Devlet kasası açılacak, alınması gereken önlemler alınacak değil mi? Ölen canların hesabı yok. Ölen hayvanların, devlet adına siyasi iktidar karşılığını vermek zorunda. Ondan ötesi kuş gribinin yayılmasından, geciken önlemlerden birinci dereceden, siyaseten sorumlu ve suçlu konumda. Bugün olmasa da ileride bir biçimde hesabı sorulacak. Bundan sonrası ile ilgili de, kaytarma, gereken sosyal devlet yükümlülüklerini yerine getirmeme gibi suçların işlenmesi halinde, hesabı sosyal devletten yana olanlarca değil, en liberal, en kapitalist geçinenlerce en acımasızca sorulacak. Nedeni de çok çıplak. Kuş gribi artık kapitalisti, sermaye sahibini de vurma noktasında bir gelişim, yayılma içinde. Kuş gribi sadece en yoksul, yoksun, medyamız tarafından sadece cahil olarak algılanan, açıkta evcil hayvan besleyen, önlemsiz hasta hayvanlarını yemeye kalkışan garibanları vurmanın çok ötesine geçti. Tüm evcil hayvan besicilerini iflasa sürükleme noktasında, çok ciddi ekonomik zararlara yol açma aşamasında. Turizmi de sarsma noktasında, ödemeler dengesini sallamak, ekonomik krizi yaratma aşamalarından söz edilir oldu.. Neymiş efendim, sosyal devlet, kapitalizmin bir dönem Marksizmden korkarak aldığı önlemlerden öte, kapitalizmin ayakta kalması için de geçerliymiş. Yoksul, yoksun çoğunluk kendi başının çaresine baksın deme egoizmi sonunda kapitalistlerin kendilerini de vuruyormuş.. Batman Rafinerisi’nin tarihinde ilk kez doğrudan ihracat yaparak süper benzin sattığı Irak’ın akaryakıt ürünü ihtiyacının neredeyse tamamı Türk şirketlerince karşılanıyor. Tefirom, Opet, POAŞ, Aygaz, Delta gibi pazarın büyük oyuncularının başını çektiği 30’u aşkın şirket Irak’a benzin ve LPG satıyor. Türkiye, birkaç yıl öncesine kadar, Irak’tan petrol boru hattından ham petrol alıyordu. Ancak sa ? Sınır ticareti de hesaba katıldığında 5 milyar dolarlık ticaretin yapıldığı Irak pazarının akaryakıt ürünleri ihtiyacı da Türk şirketlerince karşılanıyor. Türk şirketleri Irak’a 2 milyar dolarlık akaryakıt ihraç ediyor. botajlar nedeniyle artık buradan ham petrol almıyor. Buna karşılık Irak’a satışını giderek arttırıyor. TürkIrak İş Konseyi Başkanı Ercüment Aksoy, yiyecekten elektrikli makineye kadar geniş bir yelpazedeki Irak’la ticaretin sınır ticareti de dikkate alındığında 5 milyar doları bulduğunu belirtti. Aksoy, en önemli payı mineral yakıtların aldığını belirterek 30’u aşkın şirketin akaryakıt ürünü sattığını kaydetti. Petrol ihraç eden Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) üyesi şirketlerin iş ? 2005’i Türk şirketlerinin Irak pazarındaki ‘zafer yılı’ olarak değerlendiren TürkIrak İş Konseyi Başkanı Ercüment Aksoy, Irak Petrol Bakanlığı’nın 2 milyar dolarlık bütçesinin en az 1.5 milyar dolarlık kısmını yine Türk şirketlerinin alacağını söyledi. biz 300350 milyon dolarlık alacak birikmesini sorun etmeyebiliriz, ancak 1 milyar dolar tahammül edilebilecek bir rakam değil’’ diyen Aksoy, akaryakıt ihraç eden şirketlerin oluşturduğu komitenin kontratlar konusunda da tavsiyede bulunduğunu belirtti. Türkiye’nin Irak’tan sadece konseyi bünyesinde oluşturulan bir komiteyle bir araya geldiğini belirten Aksoy, şu anda Türk şirketlerinin Irak’tan 1 milyar dolara yakın alacağının bulunduğunu dile getirdi. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in 21 Ocak’a kadar ödenmesini talep ettiği bu alacaklarla ilgili olarak ‘‘En büyük sorun bu, çok az miktarda mazot ithal edebildiğini söyleyen Ercüment Aksoy, ‘‘2 milyar dolarlık benzin, gazyağı, LPG gibi ürünler satıyoruz, aslında çöle kum satıyoruz tabii. Irak, Türkiye için çok önemli bir pazar oldu’’ dedi. Resmi verilere göre 2.8 milyar dolar ihracat yapılan Irak’a 2.5 senede 3.2 milyar dolarlık bir müteahhitlik pazarı oluştuğunu kaydeden Aksoy, petrol ürünü satan şirketlerin alacaklarının birikmesinin yanı sıra kâr marjlarının düştüğünü ve oluşturulan komitenin bunun için de girişimlerde bulunduğunu ifade etti. BANKACILIK HAREKETLENECEK LATİN AMERİKA’DAN AVRUPA’YA DÜNYA HALKLARI ‘BAŞKA BİR DÜNYA’ ARAYIŞINDA (3) Dexica da yatırıma hazırlanıyor BRÜKSEL (AA) FransızBelçika ortak bankacılık grubu Dexia’nın, Türkiye’de yatırım yapmayı planladığı bildirildi. Dexia Üst Yöneticisi (CEO) Axel Miller, Türkiye, Romanya ve Japonya’da faaliyet göstermek istediklerini söyledi. Axel Miller, özellikle Türkiye ile yakın bir şekilde ilgilendiklerini bildirdi. Miller, Türkiye, Romanya ve Japonya’nın bankacılık açısından cazip pazarlar olduğunu da vurguladı. Fransız Credit Local ve Belçikalı Credit Communal’in birleşmesi sonucu ortaya çıkan ve bugün Avrupa’nın en büyük 15 bankasından biri olan Dexia Bank, aktif büyüklüğü açısından ise dünyanın en büyük 30. bankası konumunda bulunuyor. Asya’daki direnişi ‘Batı’ es geçiyor ÖZLEM YÜZAK BUHARİKA PİYASADA Arçelik’ten buhar sıcaklığıyla temizlik Ekonomi Servisi Arçelik, kimyasal madde kullanmadan hijyenik temizlik yapan yeni ürünü ‘‘Buharika’’yı piyasaya sundu. Arçelik’ten yapılan açıklamada, hiçbir kimyasal madde kullanmadan sadece buharla hijyenik temizlik ve deodorizasyon sağlayan ürün, bebek ve çocuk odalarından otomobile, her türlü zemin ve döşemeden panjur ve jaluzilere, cam ve perdeden çiçeğe ve mücevherlere kadar birçok farklı yüzeyde 100 derecenin üzerinde buhar sıcaklığı ile temizlik olanağı sunuyor. Sadece buhar gücü kullanan ürün, omuzda taşınabilme özelliği ve fırça, sünger, keçe, cam silici, mikrofiber havlu, üçgen fırça gibi aksesuvarları ile etkin ve hızlı temizlik amaçlıyor. Arçelik Buharika, 100 derecenin üstünde buhar sıcaklığı ve farklı eşyalar için özel fırçaları ve püskürtücüleri ile bebeklerin mama sandalyesi, mama kabı, biberon ve oyuncaklarını temizlerken kimyasal maddelerin zararlı etkilerinden koruyor. Mutfakta da temizlenecek yüzeylere püskürtülen sıcak buhar, yapışmış, yerleşmiş kirleri, yağları kabartıyor ve daha sonra bu kir ve yağlar kuru bir bezle silinerek ya da su ile yıkanarak ortadan kayboluyor. Bu işlem gerçekleştirilirken mutfaktaki mikroorganizmalar da büyük ölçüde ölüyor ve kötü kokular yok oluyor. Batı medyasının gözüyle Asya her şeyden önce devasa bir pazar. Yine Batı dünyasının deyimi ile ‘‘sosyal dampingi en büyük koz olarak kullanan ticari rakip’’. Şüphesiz Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore gibi Asya ülkelerinin küresel ekonomi üzerinde giderek artan bir ağırlığı var. Asya şaşırtıcı kontrastları bünyesinde barındıran bir kıta. Keşmir’de, Sri Lanka’da, Tayland’ın güneyinde, Afganistan’daki çatışma bölgeleri hâlâ hassas dengeler içinde. Kıtadaki nükleer silahlanma tehdidi sürüyor... Bu kervana neoliberal politikaların yansımaları, su, elektrik ve doğal kaynakların özelleştirilmesi, yoksul ülkelerin borçlarının artması, göçmen işçilerin sorunları, çocuk işçiliğin azaltılamaması, insan hakları ihlalleri de katıldığında ortaya Asya halkları açısından devasa bir sorun yumağı çıkıyor. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de kıta, deprem, tsunami, sel, tayfun, kuraklık gibi doğal afetlerle boğuşuyor. Son yıllara kadar Asya’daki sosyal hareketler, insan hakları, kadın sorunu, çalışma koşulları, etnik grupların sorunları, dinler arası uzlaşma ve uyum, su sorunu, baraj inşaatları yüzünden halkların göçe zorlanması gibi konulardan oluşuyordu ve kopuk kopuktu. Sosyal hareketlerin Asya ölçeğine taşınması ve aralarında bir birlik oluşturulma ? Sosyal hareketlerin Asya ölçeğine taşınması ve aralarında bir birlik oluşturulması fikri ilk kez 1989 yılında oluşturulan Halk Planı ile ortaya atıldı. 2004 yılında Hindistan’da düzenlenen Dünya Sosyal Forumu ise Asya’daki hareketleri uluslararası ‘‘Başka bir dünya mümkün’’ direnişçileri ile bir araya getirme imkânı tanıdı. sı fikri ilk kez 1989 yılında oluşturulan Halk Planı ile ortaya atıldı. 2004 yılında Hindistan’da düzenlenen ilk Dünya Sosyal Forumu’nun 2004’te Hindistan’da düzenlenmesi ise bu hareketleri uluslararası ‘‘Başka bir dünya mümkün’’ direnişçileri ile bir araya getirme imkânı tanıdı. Ancak görünen o ki bu ancak bir başlangıç ve daha alınacak çok yol var: ÇİN: Uzun yıllar boyu Çin’de ‘‘direniş’’ dendiği zaman ilk alka gelen, siyasi ayrılıkçıların eylemleri oldu. Ancak yabancı gözlemcilerin gözünden kaçan ya da fazla önemsemedikleri farklı direnişler de vardı. Toplulukların var olma koşullarını korumak için verdikleri savaşımların başında ise çevrecilerin eylemleri geldi. Köklü bir tarih, kolektif değerler ve bir dünya vizyonu doğrultusunda köylüler ve çevreciler, büyük ekolojik sorunları beraberinde getirecek olan dev barajlar gibi büyük projelere karşı cansiperane savaşımlar verdiler. HİNDİSTAN: Hindistan’daki sosyal hareketlere yeni bir perspektif kazandıran iki önemli olgu söz konusu: Biri, 2004 yılında Mumbai’de gerçekleştirilen Dünya Sosyal Forumu (DSF); ikincisi ise aynı yıl yapılan ve merkez sol bir koalisyonun işbaşına gelmesi ile sonuçlanan seçimler. DSF’nin önemi, bugüne kadar birbirinden bağımsız olan sosyal hareketleri ‘‘ortak düşmana karşı ortak hareket’’ mantığı ile birleştirmiş olması oldu. Farklı ideolojileri temsil eden sosyalistler, çevreciler, kadın hakları savunucuları ve diğerleri ortak hareket etme kararı aldılar. Hindistan’daki ilerici güçlerin onlarca yıl boyunca savaşım verdikleri iki büyük güç oldu. Biri emperyalist küreselleşme, diğeri ise köktendinci baskıları ile ülke bütünlüğünü bozan, aşırı liberal politikalarla gelir uçurumunu körükleyen Bharatiya Janata Partisi. Mombai’daki DSF’nin başarılı örgütlenmesinin itici gücünün de büyük katkısı ile 2004 seçimleri BJP’nin büyük yenilgisiyle sonuçlandı ve iktidara sol ağırlıklı bir koalisyon geldi. ENDONEZYA: Endonezya’da 30 yılı aşkın süren Suharto rejimi ve 800 bini aşkın insanın katledilmesi, ülkede sivil topmunun belini öyle büktü ki hâlâ tam olarak toparlanamıyor. GÜNEY KORE: Güney Kore’de büyük hareketler, ister KCTU, yani sendikal hareket olsun, ister savaş karşıtı hareket, isterse de Amerikan askeri üslerine karşı çıkan öğrenci hareketi, hepsi de Güney Kore’de diktatörlük altında uzun süre boğazlanmış olan sol siyasetin kurumsal derinleşmesini yansıtıyor. YARIN: Avrupa’daki sosyal gelişmeler [email protected] Gemi sökümcülere kötü haber ALİAĞA (Cumhuriyet) Toplu Konut İdaresi (TOKİ), Aliağa gemi söküm tesislerinin bulunduğu arsaları gazete ilanıyla satışa çıkardı. Şahap Avcı’nın haberine göre Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü’nün kapatılmasından sonra TOKİ’ye devredilen arazinin satışı için daha önce de ihaleye çıkılmış, ancak iptal edilmişti. Gemi Sökümcüler Derneği 2. Başkanı M. Ender Özer, ‘‘Bayram öncesi dernek olarak Ankara’da bakanlık ve TOKİ ile uzlaşmaya vardık. Bu arsalar bize 29 yıllığına kiraya verilecek. TOKİ de gazetelerdeki satış ilanını iptal edecek’’ dedi. Moskova Borsası’nda Gazprom patladı Ekonomi Servisi Rusya’da Gazprom hisselerinin dolar ile alınıp satılmasına izin verilmesiyle başlayan yabancı akınıyla, Moskova Borsası’nda cuma günü tarihi işlem hacmi görüldü. Bir günde 135 milyon dolarlık işlemle daha önceki 44 milyon dolarlık rekor da kırıldı. Turkrus.com’un haberine göre cuma günü Gazprom hisselerinin işlem hacmi tek başına 62.1 milyon dolar olarak gerçekleşti. Şirketin hisseleri 8.50 dolara kadar yükseldi. Böylece Gazprom, yaklaşık 200 milyar dolarlık değer ile dünyanın en büyük 7. şirketi haline geldi. Gazprom’da yabancıların hisse alım satımına yıl sonuna kadar izin verilmesiyle başlayan süreçte Moskova Borsası geçen perşembe günü tarihi zirvesini yaparak 1.255 puana çıkmıştı. Bazı uzmanlar Gazprom hisselerinin çok fazla değerlendiğini, yakında bir kâr satışı gelebileceğini ancak yıl içinde 10 dolara kadar yükselme potansiyeli olduğunu düşünüyor. JETKENT SAKİNLERİ ADLİYEYE BAŞVURDU Fadıl Akgündüz hakkında açılan davalar nedeniyle dairelerine tedbir konulduğunu öne süren Beylikdüzü’ndeki Jetkent1 sakinleri, Bağcılar Adliyesi’ne başvurarak tedbir kararının kaldırılmasını istedi. Üzerinde ‘‘Fadılzede’’ yazılı 4 otobüsle Beylikdüzü’nde Bağcılar Adliyesi’ne gelen grup adına bir basın açıklaması yapan Jetkent1 Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat İnce, 800 vatandaşın, dairelerinin tapusunu alamadığını savundu. Bağcılar 1. Asliye Ceza Mahkemesi’ne, daireler üzerindeki tedbir kararının kaldırılması istemiyle birer dilekçe sunuldu. ANTALYALI İHRACATÇI GÜVEN TAZELEYECEK Antalya, yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen yaş sebze ve meyve ihracatında öngördüğü hedeflere ulaştı. Ancak Türk ürününe yönelik, özellikle Almanya’da devam eden ‘‘gıda güvenliği’’ tartışmaları karşısında, Antalyalı ihracatçılar da yeni arayışlara yöneldi. 24 Şubat tarihleri arasında Berlin’de gerçekleştirilecek Tarım Fuarı’na katılacak olan üretici ve ihracatçı firmalar, Almanya’daki iki sektör dergisine, ‘‘Türk ürününün güvenilir’’ olduğuna dair ulusal çaplı ilanlar verecek, Türk ürününün reklamını yapacak. Ayrıca, süpermarketlerle ve bakanlık yetkilileriyle görüşecekler. Antalya Yaş Sebze ve Meyve İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Satıcı, ‘‘Almanya’ya giden ürünün güvenilir olduğunu anlatmak zorundayız’’ dedi. (GÜRSU KUNT) TÜMBEK: BÜROKRASİYİ AŞAMIYORUZ Metro Group Türkiye Temsilcisi Nurdan Tümbek Tekeoğlu, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi istikrarı sağlamasına rağmen yabancı yatırımcıyı ikna edecek argümanları net olarak dile getiremediğini belirterek ‘‘Hükümet bu konuda çok iyi niyetli davranıyor, ama bürokratik geleneği bir türlü aşamıyoruz’’ dedi. Tekeoğlu şunları söyledi: ‘‘Öncelikle kendi ayağımıza taş bağlayarak koşma niyetinden vazgeçmeliyiz. Ülke olarak yabancı sermaye niyetimizi açıkça ortaya koymalıyız. Yabancı yatırımcı istikrar arıyor. Hükümet bu konuda çok iyi niyetli davranıyor, ama bürokratik geleneği bir türlü aşamıyoruz.’’ Tekeoğlu, Metro Group’un geçen yıl yüzde 510 arasında büyüdüğünü belirtti. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle