27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2006 PAZAR 6 DİZİ PAZAR ORHAN BURSALI Kurtarıcılar=Batırıcılar Ağca hapisten çıkınca ilk sözü, ‘‘İstanbul değişmiş, bu ülke itlere, komünistlere kalmaz’’ olmuş.. Sizce, bunca yıl hapishanede kalmışlığın beyin üzerindeki etkileri mi, yoksa, kişiliğinin sürekliliğini vurgulamak istemesi mi?.. Ağca ilginç bir tip. Yüzüne bakın, hep aynı ifadeyi görürsünüz; ‘‘soğuktan gelen katil’’.. Atak, ne yaptığını ve yapacağını bilen bir insanın kararlılığına sahip. Ağca hiçbir zaman dişe dokunur konuşmadı. Bütün diğerleri de öyle, Kırcı vb.. Onların bu görüntü ve tutumları ‘‘örgüt”ün şiddetli varlığının işareti. Arkalarında bu güç olmasaydı, beklentileri sıfırlanırdı, çökerlerdi ve hayat hikâyelerini anlatırlardı. Hatta bazıları bir gazetede ‘‘köşe yazarı’’ bile olabilirdi; belki de bir TV programcısı! Bu tipler var basında. Bazı insanları nereye oturtursanız, oranın havasına suyuna, âdetlerine, diline, geleneklerine.. hemencecik ve kolaycacık alışıverdiğini görürsünüz! ‘‘Örgüt’’ün varlığının diğer en önemli işareti ise, devlet içindeki gücü. Özellikle ‘‘adalet’’i, kendi ve adamlarıyla ilişkili yargısal konularda sürekli lehte yorum alma, etkileme başarı ve becerileri. Bu, beklenti ve umutları da sürekli ayakta tutuyor. Tabii kaçırma, pasaport, para, kolaylıklar vb.. Örgütün hele temel dayanağı ‘‘her şey vatan için’’ olunca, akan sular duruyor. Vatan için.. kan ve şiddet.. Varlık, esas buna dayalı. Burada, her şey için eylem ve inanç önemli, ‘‘çıktı’’lar değil. ‘‘Çıktı’’lar önemli olsaydı, Türkiye’nin bugünkü zavallı ekonomik durumu ve ülkelerin çok yönlü itibar skalasındaki yerimiz de önemli olur ve ülke de herhalde çok farklı konumda bulunurdu! ??? Örgütün ne zaman kurulduğu değil varlığını sürdürmesi önemli. Bütün NATO ülkelerinde esas ‘‘komünizme’’ karşı ‘‘vatan savunması’’ için kurulmuş olduğu söylenir. Demek, esas karakteri ‘‘komünizme karşı’’ olmak.. Şüphesiz bizim gibi ülkelerde ‘‘yerel özellikler’’ ve ‘‘görevler’’ de önem taşır.. Yapı, şüphesiz karmaşık. Uluslararası görevlerden zaman içinde yerel görev ve sorumluluklara kadar uzanan, kimi zaman hangisinin ağır bastığını bilemeyeceğiniz, ancak eylemlere bakarak yorumlar çıkartabileceğiniz, kompleks bir düşünce. Mesela 12 Eylül 1980’e giden sürecin ‘‘takvim”ini izleyin.. Cehenneme gidişin bütün ‘‘yol işaretleri’’ sanki onun görev eylemleri. İpekçi ile Ağca’yı karşılaştıran yazgı, bu görevin en önemli kavşak noktalarında duruyor.. Bu takvimde ‘‘ülkücüler’’, ‘‘solcular’’ ve profesyonel elemanlar görülüyor. Solcu, demokrat ve hatta ülkücü cepheden de ‘‘flaş cinayetler’’, 56 kişilikten tutun (Haluk KırcıBahçelievler), 40 kişilik (1977 Taksim katliamı) kitlesel katliamlara ve Kahramanmaraş’taki gibi kitleselkentsel vuruşmalara kadar uzanan ve ‘‘orduyu göreve çağırmak’’ ile sonuçlanan bir süreç.. Hatta Ecevit’e bile suikast!... Amerikan emperyalistlerine ‘‘Bizim çocuklar işi bitirdi’’ sözünü söyleten bir ‘‘başarı’’... İçimizdeki uluslararası bir el, burada görevde.. Bu noktayı koyuşta ve ‘‘başarı’’da Demirel’in rolü düşündürücü. İnsana ‘‘o yapının elemanı’’ veya o yapıya hizmet çağrışımı yaptırabilecek bütün tutum ve davranışların sahibi bir belirleyici siyasetçi. Yamak, kitabında açıklamamış mıydı ‘‘Milletvekillerine kadar herkes var’’ diye.. 12 Eylül öncesinde ‘‘Milliyetçiler bana cinayet işletiyor dedirtemezsiniz’’den tutun, 12 Eylül’e doludizgin gidişi hızlandıracak sivil siyasetin mimarı.. ??? Bu konu ve içerdiği olaylar çok karmaşık. Ama, yapının sürdüğü açık. Sürekli varoluşunu da durmadan anımsatıyor. Özal’a suikast, tam bir güç gösterisiydi.. Nedendi o? Gündemi, kendi başına aldığı ve kendine koyduğu görevlerle dolu. Mesela ‘‘Kürt sorunu’’.. Ve belki de daha neler.. Ama hepsinin sonuçlarını irdelediğinizde ve ‘‘çıktı’’lara baktığınızda, ülke zarar görmüş.. Hemen her şey ülke aleyhine sonuçlar vermiş.. Bu tür yapıların ve bu yapıların belirleyici eylemlerinin ülke ‘‘kazanç’’ hanesine yazdığı ne? Tam tersine, her zaman büyük ekonomik çöküşler, büyük soygunlar, hortumlamalar, siyasi iflaslar.. Ve dışa bağımlı, bağımsızlığını bir adım daha yitirmiş bir ülke! Resmi politikanın bir parçası, bir bütünü olmayan, resmi politikanın denetlemediği veya denetleyemediği, kendine uygun gördüğü her kararı kendinden menkul ‘‘vatan için’’ alıp uygulayabilecek bir erki elinde tutan bir güç, şephesiz ki çok ‘‘karanlık’’tır.. Ağca, Susurluk ve bütün benzer diğerleri, bu karanlık yapının unsurları.. Sosyal pedagog Nurdan Kaya ile kadın sığınma evinde barınmak zorunda kalan kadınları konuştuk ‘Kadınlar ideolojik olarak çöküyor’ S osyal pedagog Nurdan Kaya 1979’da, 11 yaşında işçi ailesi olarak Hamburg’a gidiyor. Yüksek meslek okulunu bitiriyor. 9 yıldır bu kentte bir kadın sığınma evinde çalışıyor. Deneyimli bir pedagog olan Nurdan Kaya ile kadın sığınma evine sığınmak zorunda kalan kadınlar ve sığınma evinin yapısı üzerinde konuşuyoruz. Kadın sığınma evi nasıl bir kuruluş, giderlerini kim karşılıyor ve nasıl bir sıkıntı içinde olan kadınlar, çocuklar sığınma evine alınıyor? Kadın sığınma evimiz, Almanya Cemiyetler Yasası’na göre, yıllar önce kurulmuş bir dernek. Hamburg’da bulunan 6 kadın sığınma evinden biri. Giderleri Sosyal İşler ve Aile Bakanlığı karşılıyor. Sığınma evine giren kadınlar İş ve İşçi Bulma Kurumu’ndan işsizlik parası alıyorlar. Kızlarda yaş sınırı yok Kadınlardan ev kirası ve yiyecek parası alınmıyor. Şiddet gören kadınları alıyoruz. Gelmeden önce bizimle telefonla ilişkiye geçiyorlar. Bir örnek vereceğim: ‘‘Kocam beni evden attı’’ diyor. Buna gelmemesini, kendisinin ev aramasını öneriyoruz. Çünkü bizim sığınma evi konumumuza uygun değil. Bir kadının sığınma evine girebilmesi için a) psikolojik şiddet, b) fiziksel şid det, c) taciz ve şiddete maruz kalması gerekiyor. Kadınlar korkudan işlerini bırakmak zorunda kalıyorlar. Kadın ‘‘Buraya sığınmaya geldim; adam beni görürse öldürecek’’ diyor. Böyle olan kadınlar işten de çıkmak zorunda kalıyorlar. Eşinden dostundan ayrılıyor. İlk gelen kadın, kendisine ilgi gösteren birini görünce kendini bırakıyor ‘‘İlk defa bu gece uyanmadan bir uyku çektim’’ diyor. Nedeni ise güvenlikli bir yerde oldukları için korkmuyorlar. 14 yaşından büyük erkek çocuklar alınmıyor. Anneleriyle beraber gelirlerse, kızlarda yaş sınırı yok. Genç kızlar genelde 18 yaşından itibaren alınıyorlar, yalnız gelirlerse. ‘Senelerce şiddet görmüş’ Kadın sığınma evinin nasıl bir düzeni var, gelen kadınlara ne gibi hizmet veriliyor? Gelen kadınlar, senelerce şiddet gören kadınlar. Psikolojik olarak yıkılmış geliyorlar. Önce tanışıyoruz, kadınlar evine neden geldiğini anlatmasını istiyoruz, eğer anlatacak durumda ise. Anlatamayacaksa, morali çökmüşse, git odana istirahat et, kendini topla konuşacak durumda olduğunda gel büroya konuşalım, diyoruz. Her kadının kendine ait bir geçmişi var, kişiliği var. Örneğin, ben beş kadınla çalışıyorum. Gelişinin ilk günü diyorum ki, sen benimle ya da öteki arkadaşımla çalışacaksın. Bir plan yapmam için önce kadına soruyorum, senin için önce ne yapmamızı istiyorsun? İhtiyacına göre yapılacak işleri sıralıyoruz. Bunlarda genellikle şu gereksinmeler ortaya çıkıyor: Kayıt yapımı, çocukların okul sorunu, banka hesap numarasının alımı, sosyal daireyle ilişkiler. Sığınma evleri bir kurtuluş Hiç unutmadığınız ilginç bir anınızı anlatır mısınız? Ev nöbetini kadınlar nöbetleşe tutuyor, bizler de sıra ile kendi evlerimizde tutuyoruz. Bir gece saat ikide telefon acı acı çaldı. Açtım, ev nöbetini tutan kadınlardan biri: ‘‘Nurdan Abla, sığınma evine girmek isteyen bir kadın, taksiyle bizim buluşma yerine gelmiş. Almaya gittik ama, çamaşır makinesini de birlikte getirmiş. Biz bunu sığınma evine nasıl taşıyacağız’’ diye soruyor. Adres gizli olduğu için kapının önüne kadar gelemiyorlar ya!.. Ben de, ‘‘Taksiyle kapıya kadar getirin ama, şoföre, evin sığınma evi olduğunu söylemeyin’’ dedim. Sabah sığınma evine gittiğimde koridorda çamaşır makinesi duruyordu. Kadını çağırarak, senin can korkun olduğu için buraya gelirken neden bir de çamaşır makinesini getirdiğini sorduğumda aynen şunu söyledi: ‘‘Benim kocam çok titiz ve temizdir. Makineyi getirdim ki, şimdi çamaşırlarını yıkayamasın da görsün gününü!..’’ Bastı yapılarak zorla evlendirilmiş Bizim evde yer yoktu. Bir gece kaldı. Ondan sonra başka bir kadınlar evine çamaşır makinesiyle birlikte yolladık. Bundan 4 yıl önce 19 yaşında bir kadın geldi. İki çocuğu vardı. Başka bir şehirden Hamburg’a sığınmak için gelmiş. Evli kaldığı üç yıl içinde peş peşe yaptığı çocuklar küçüktü; biri 1, öteki 2 yaşında idi. İstemeyerek annenin babanın baskısıyla 16 yaşında evlenmiş. Eşi 30 yaşındaymış. Bizim eve gelene kadar evde hapis kalmış. Eşi aşırı derecede psikolojik hastaymış, sapıkmış. Kadın evden kaçana kadar adam korkunç işkence yapmış. Örneğin, evin kapısını hep üstüne kilitlermiş. Çiğ tavuk yedirirmiş, ‘‘Yemezsen oğlunu öldürürüm’’ diye de korkuturmuş. Yemekte, ‘‘Bu çatal benim değil’’ diye çatalı sürekli kadının vücuduna vuruyormuş. Bir kış günü kadını çırılçıplak soymuş, gözlerini ağzını kapatmış evlerinin bahçesinde bir ağaca bağlamış!.. Kadın evden pencereyi kırarak kaçıyor polise sığınıyor. Polis o kasabadaki sığınma evine götürüyor. Küçük bir yerde olan sığınma evi, duyulabilir gerekçesiyle kadının güvenliği için büyük şehre yolluyor. Bizim eve böyle geldi, tanıştık. Yaşadıklarından korkuyordu. Güneş batınca karanlıktan korkuyordu. Tavuk yiyemiyordu, başka kadınların yaptığını görünce midesi bulanıyordu. Çatal onlar için bir ‘öcü’ Alkol alanlardan korkuyordu. Sürekli bir korku duygusu vardı. Korkudan dışarıya, alışverişe çıkamıyordu. ‘‘Adam beni bulursa öldürecek’’ diyordu. Çocuklar, özellikle çatalı görünce zangır zangır titreyip ağlıyorlardı. 2 yaşındaki çatalı gördükçe ‘öcü!’ diyordu. Ona çatalı alıştırana kadar akla karayı seçtim. Kadın bizde bir yıldan fazla kaldı. Önce çıkamazdı. Çünkü daha hazır değildi. Sonra evini bulduk, evine alıştırdık. Çalışıyor, çocukları okula gidiyor. Evlenmeden korkuyor, kimseyle beraberliği olmadı. Sığınma evi kadınlar için bir kurtuluş mu? İlk etapta şiddetten bir kurtuluş. Kendi evlerini buluncaya kadar ilk adımlar sığınma evinde atılıyor. Almanlarla Türkiye kökenli kadınlar arasında uyum konusunda ne gibi farklılıklar var? Türkiye kökenli kadınlar daha sıcak, insana daha yakın. Almanlar öyle değil, daha soğuk. Ayrıca onların kültürü bana yakın. Çünkü ben de Türkiye kökenliyim. Kadınlarımızın bana saygısı var. Alman kadınla çalışmak kolay; dilini biliyor, gideceği yeri biliyor. Bizim kadınlarımız yabancı. Onların elinden tutup götüreceksin. Çünkü Almancaları yok, nereye gideceklerini bilmiyorlar. Dokuz yıldır aynı sığınma evinde çalışan sosyal pedagog Nurdan Kaya, sığınma evine gelen tüm kadınların her anlamda ideolojik olarak çöktüğünü söylüyor. Kurallara uyulmazsa evden atılıyorlar Resmi dairelerle olan ilişkileri şöyle özetleyebilirim: Yaralıysa doktor ve terapiste gidiş, avukatlık işleri, Gençlik Dairesi ile görüşmeler, Almanca kursları, yabancılar polisi sorunu gibi... Odaların temizliğinden ve çocuklardan kadınların kendileri sorumlu. Evin genel temizliğinden de kadınlar sorumlu. İki haftalık temizlik planı yapıyoruz. Eğer bir kadın temizlemesi gerekli olan yeri temizlemediyse üç kez ihtarda bulunuyoruz. Bunun sonucu evden çıkışı veriliyor, başka bir kadın sığınma evine yollanıyor. Kadınlar geldiklerinde kendilerini bırakmış durumda oluyorlar. Evde ırkçılık yasak Biz, yaşam bitmedi devam ediyor; kendi evin gibi buranın temizliğini yapın, diyoruz. Evimizde her türlü ırkçılık yasak. Ben de içinde olmak üzere tüm çalışanlar ve kalan kadınlar evin adresini gizli tutmak zorundalar. Polis bile bilmez. Eve yakın olan karakol bilir. Bizi, yerli yersiz polis rahatsız edemez. Polis, sığınma evine kadın getirdiğinde, evin bulunduğu sokağa kadar giremez, adresi bilmiyor. Telefonla bizi arayıp ‘‘Bir kadın getireceğiz, nereye getirelim’’ diye soran polise buluşma yerimizi söylüyoruz. Buluşma yerine gelen polis bize telefon ederek kadını getirdiğini bildirdi mi, nöbetçi olan kadın buluşma yerine giderek kadını alıp getirir. Bir karnaval günü sığınma evinde kalan kadınlar çocuklarıyla eğleniyor. obursali?cumhuriyet.com.tr TBMM’YE SUNULAN RAPORDA, TOPLUMDAKİ EĞİTİM YETERSİZLİĞİ ORTAYA KONUYOR ‘Olağanüstü koşullar yaşıyoruz’ ? DİKİLİ (AA) CHP Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol, ‘‘Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar olağanüstü koşullardır’’ dedi. Anadol, CHP Çandarlı belde binasının hizmete açılması töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin olağanüstü koşullar yaşadığını ve Cumhuriyetin tehlikede olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de değinen CHP Grup Başkanvekili Anadol, ‘‘2007’nin Mayıs ayında cumhurbaşkanı seçilecek. Bu tarihte 22. Dönem Parlamentosu’nun süresinin bitimine dört ay kalıyor. Aynı yılın ekim ayında genel seçim var. Yani, süresinin bitmesine 4 ay kalmış bir parlamento, Türkiye’nin 7 yıllık geleceğine ipotek koyacak’’ dedi. Şiddeti önlemede eğitim şart EMİNE KAPLAN ANKARA TBMM Töre ve Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonu’na sunulan raporlar, her 3 şiddetten birinin kadın ve çocuğa uygulandığını ortaya koyuyor. Kadınların çoğunluğu şiddetin artacağı endişesiyle şikâyetçi olmuyor. Güvenlik görevlileri, şikâyet eden kadınları ise ‘‘Aile içi bir konu, biz karışamayız’’ deyip evine gönderiyor. Ailenin korunmasına ilişkin yasanın uygulanmasında sorunlar yaşanıyor. Komisyon üyesi CHP’li Canan Arıtman, toplumda kadınerkek eşitliğinin sağlanması için eğitimin şart olduğunu belirterek Doğu ve Güneydoğu’da feodal yapıyla mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. TBMM Töre ve Namus Cinayetleri, Kadın ve Çocuğa Yönelik Şiddetin Nedenlerini Araştırma Komisyonu çalışmalarında sona yaklaşılıyor. Ankara’da sığınmaevleri, cezaevleri ve şiddet mağdurlarıyla görüşmeler yapacak olan komisyon üyeleri, Karadeniz’de incelemeler yaptıktan sonra rapor yazma aşamasına gelecek. Komisyonun bugüne kadar yaptığı tespitler şöyle: Kadın ve çocuğa şiddet: Jandarma Genel Komutanlığı’nın raporuna göre, son 5 yılda yaşanan şiddet olaylarının yüzde 34’ünün mağdurunun kadın ve çocuklar olduğu vurgulandı. Şiddet olaylarının yaşandığı il sıralamasında ise İstanbul, İzmir ve Antalya’nın ilk 3 sırada yer alması dikkat çekti. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun verilerine göre, kadınların yüzde 56’sı fiziksel, duygusal, cinsel ya da ekonomik olarak istismar edilmeleri, yüzde 31’i ekonomik ve sosyal yoksunluk, yüzde 8’i evlilik dışı hamilelik ya da çocuk sahibi olma nedeniyle ailesi tarafından kabul edilmeme, yüzde 3’ü evliliğe zorlanma, yüzde 14’ü de cezaevinden yeni çıktığından yardım ve desteğe gereksinim duyduğu için sığınma evlerine başvurdu. Yasalar kadın ve çocuğu koruyamıyor: Ailenin korunmasına ilişkin yasanın uygulanmasında sıkıntılar yaşanıyor. Mahkemeler, yasaya uygun olmayan kararlar verebiliyor. Kadınların çoğunluğu, şiddet uygulayanın cezalandırılmayacağı, şiddetin artacağı endişesiyle şikâyette bulunmuyor. Karakollara başvuran kadınlara ise ‘‘Bu aile içi bir sorun, biz karışamayız’’ yanıtı veriliyor. Feodal yapı ve töre: Töre cinayetlerinin en fazla yaşandığı Doğu ve Güneydoğu’da feodal yapı, töre cinayetlerine göz yumuyor. Güneydoğu’da yapılan bir araştırmada, erkeklerin yüzde 83’ü namusu kirlenen kadının cezalandırılması gerektiğini düşünüyor. Araştırmaya katılanlara göre ‘‘namus’’, erkeğin eşi, annesi ve kız kardeşi. Nüfus Bilim Derneği’nin BM Nüfus Fonu ile BM Kalkınma Programı’nın katkılarıyla İstanbul, Şanlıurfa, Adana ve Batman’da yaptığı araştırma, üniversite öğrencisi erkeklerin bile kadınları kontrol edebilmek için töreye dayalı cinayetlere karşı çıkmakla birlikte aile disiplini ve terbiyesi açısından törenin uygulanmasını istediğini ortaya koyuyor. ‘Çözüm eğitimde’ Komisyon üyesi CHP’li Canan Arıtman, sorunun çözümü için eğitimin çok büyük önemi olduğunu, toplumda kadınerkek eşitliğinin sağlanması gerektiğini söyledi. Arıtman, ‘‘Toplum olarak tüm yasalardan başlayarak kadınerkek eşitliğini sağlamalıyız. Toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde bir eğitim vermeliyiz’’ dedi. Şiddete uğrayanlar ile şiddeti uygulayanların bunu doğal kabul ettiğini, bunun da kısır bir döngü yarattığını vurgulayan Arıtman, ‘‘Bu ancak eğitimle çözülebilecek bir sorun’’ diye konuştu. Yabancı kadınların sayısı daha fazla Almanya’daki kadın sığınma evlerinin sayısı biliniyor. Sayısal olarak, bu sığınma evlerinde kalan Alman ve yabancı kadınlar konusunda bilgi verebilir misiniz? Almanya genelinde genel sayı tahmin edemiyorum. Bizim evde 6 Türkiye kökenli kadın var. Bizde yabancılar daha fazla. Artma eğilimi ağır basıyor. Gelen kadınlarda ne gibi psikolojik ve fiziksel hastalıklar görülüyor? Şiddetten gelen psikolojik rahatsızlıklar var. Kadınlar çocukken de şiddet yaşamışlarsa o da burada ortaya çıkıyor. Şiddet sadece aileye ya da belli bir ırka da bağlı değil, toplumsal bir sorun. Oturumu sağlam olmayan kadınlar, özellikle Türkiye’den köyden gelen kadınlar ne yapacaklarını bilemiyorlar. ‘‘Türkiye’ye nereye gideceğim’’ diyerek tekrar kocasına, şiddete razı olarak geri dönüyor. Yoksa Türkiye’ye sürülecek, ne yapsın! S Ü R E C E K Kızılay’ın KDV isyanı ? İstanbul Haber Servisi Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali, Türk Kızılayı’nın tüm parasının Türk insanının ‘‘merhamet eli’’ olduğunu söyledi. Küçükali, Küçükçekmece’deki Avrasya Bir Vakfı Genel Merkezi’nde, ‘‘Tarihi Türk Kızılayı’nın İnsan Sağlığı ve Afetler Planında Görevleri ve Etkisi’’ konulu konferans verdi. Küçükali, Pakistan depreminin ardından yaptıkları yardımla ‘‘destan’’ yazdıklarını 80 bin kişiyi tedavi ettiklerini belirtti. Yardım kuruluşu olmalarına karşın KDV ödediklerini söyleyen Küçükali, ‘‘Biz, bize yardım diye gelen paralarla, vergisi ödenmiş paralarla, nohut, mercimek, çadır alırken KDV ödüyoruz. Verirken de bedava veriyoruz. Oysa sıradan bir şirket olsak Pakistan’a ihracat yaptık diye vergi iadesi almamız lazım. Böyle garipliklerle de karşı karşıyayız’’ dedi. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle