Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr İsveç trafik canavarını yeniyor Dış Haberler Servisi Zorunlu bir ayrılıktan sonra merhaba. Bu yazıyı, aslında 2005’in son yazısı olarak düşünmüştüm ama kısmette 2006’nın ilk yazısı olması varmış. Buna da şükür. Ülkemiz kuş gribiyle çalkalanırken ve Türkiye’de eline bir bıçak kapanın istediği yerde istediği hayvanı kesebilme ‘‘özgürlüğüne’’ sahip olduğunu gösteren görüntüler dış medyada yer alırken ben trafik konusuna değineceğim. Trafik canavarı deyişini hiç sevmem, çünkü canavar da insandır, melek de. Ama bu kez bu deyişi kullanmam gerekti. İsveç, birçok ilginç ve çoğu zaman önemli konuda rekor kırmasıyla ve öncülük etmesiyle tanınır. Geçen yıl buna bir yenisi eklendi. Trafik kazalarında ölenlerin sayısı, son 60 yılın en düşük düzeyine indi. 1946’da bu sayı 461 iken, 2005’te canavarına indirilen darbenin somut 440’ta kaldı. Bu 60 yıllık süre nedenlerini anlatmayı içinde trafiğe giren motorlu araç yeğleyeceğim. sayısının, 202.678’den 4.6 milyona Kavşak sayısı azaltıldı. Özellikle çıkarak yüzde 2 bin oranında bir sollama kazalarını önlemek için artış gösterdiği düşünülünce, göbek, alt üstgeçit sayısı arttırıldı. başarının büyüklüğü daha da Gerçekten de, ölümle sonuçlanan anlaşılır hale geliyor. Evet, sürücü sollama kazalarının sayısı, 1990’lı mentalitesi bakımından Türkiye ile yıllardakinden bu İsveç arasında genel olarak önemli farklılıklar var. Örneğin S T O C K H O L M yana yarıya indi. Kent içindeki bizde araç yeşil ışığa yaklaşırken ara sokaklarda aman kırmızıdan önce geçeyim azami hız 30 düşüncesiyle gaza basılırken, km’ye indirildi, İsveçliler, belki kırmızıya caddelerin dönebilir diye hız azaltırlar. çoğunda da 70’le Bizde, bırakın sarıyı, kırmızı GÜRHAN UÇKAN sınırlandı. biraz uzayınca 5 araba arkadaki Yaklaşık 2 araç bile kornaya basarken yıldan beri, trafik lambası olmayan burada yeşilin yanması acelesizce yaya geçitlerinde yayalara geçiş beklenir, belki geciken bir yaya önceliği tanındı ve buna uyamayan olabilir diye. Sollama, işaret verme sürücülerden alınan cezalar ve diğer konulardaki farklılık da işin cabası. Ama ben, İsveç’te trafik ağırlaştırıldı. . Otomobiller daha güvenli hale getirildi ve bu yönde üreticilere dayatma yapıldı. Gazetelerin konuyla ilgili sayfalarında en önemli değerlendirme ölçütü olarak aracın şıklığı, ne kadar lüks olduğu vb. değil, trafikteki güvenlik durumu kullanıldı. Tüketiciler bu konuda bilinçlenince, aynı kıstası galeriden otomobil seçerken de kullanmaya başladılar. İsveç’te yıllardır çocukların önde oturması yasaktır, şimdi ise arkada otururken bile kemer takması, çok küçükse kemerli çocuk koltuğuna oturtulması zorunlu hale getirildi. Çocuk yuvaları ve okullar önündeki yollarda azami hız 30 km’ye indirildi ve bazı ara sokaklar tümüyle motorlu araçlara kapatıldı. Bisiklete binenlerin kask kullanması, araçta ön ve arka far olması, tekerleklerinde refleks bulunması zorunlu hale getirildi. 1979’da yaşları 014 arası 128 çocuk trafik kazasında ölmüştü, bu sayı geçen yıl 11’de kaldı! Aşırı hız yapıldığı bilinen ana caddelerin kritik yerlerine hız azaltıcı bariyerler ve hızölçer kameralar yerleştirildi. Alkollü olarak otomobil kullananlara verilen ceza ağırlaştırıldı, sürücü belgesine elkonulması ve ağır ihmali olanların mahkemeye verilmesi sıklaştırıldı. Ayrıca sabahları da yapılan alkol testleriyle akşamdan kalma halde otomobil sürenlerin kontrolü arttırıldı. Yıllar önce trafikten sorumlu bir bakan, önlemleri eleştirenlere şu karşılığı vermişti: ‘‘Tek bir can bile kurtarılsa kârdır.’’ Kadın haklı çıktı... İskoç şeyhin modern halifeliği Masada oturuyorlar. Arap, Alman ve Türk. Üçü de Müslüman. Heyecan dorukta. Karşılarına aldıkları ve tartıştıkları da Türk gazeteci. Konu, ‘‘Almanya’da İslamcı medya’’. Düzenleyen Katolik kilisesinin Güney Almanya Rottenburg Piskoposluğu. Arap, Müslümanlar Merkez Birliği’nin internetteki borazanı islam.de sorumlusu Mazyek. Soğukkanlı, öfkesini belli etmemek çabasında. Yanında oturan Alman Süleyman Wilms, İslam gazetesini yönetiyor. O heyecanını kamufle edemiyor. Solundaki de bizim Diyanet’in Almanya’daki şubesini (DİTİB) temsil eden Bekir Alboğa. Toplantı süresince, konuşulanları dinlerken de, kendisi konuşurken de dudaklarından ‘‘Erbakan gülücüğü’’ eksik olmayan Alboğa’yı Diyanet geçen yıl ‘‘diyalog sorumlusu’’ yaptı... 90’lı yılların sonunda Stuttgart radyosunda yayımlanan bir röportajda, ‘‘Türkiye’de Müslümanlar baskı altında, Almanya onları ilticacı olarak kabul etmelidir’’ diyen Alboğa, toplantı süresince çok dinledi, az konuştu. Ne de olsa Diyanet’in Almanya’da doğru dürüst bir medya çalışması, yayın organı filan yok. Türkiye’de misyonerlik yapan kuruluşların bile internet sayfaları DİTİB’in sayfasından daha zengin! Karşılarında oturan Türk gazeteci Ahmet Şenyurt’un söyledikleri hiçbirinin hoşuna gitmiyor. Mazyek ile Wilms ona karşı saldırıya geçiyor. Fakat Şenyurt, belgelere dayanarak her ikisinin de ‘‘ikiyüzlü’’ yayın yaptığını açıklıyor, geri planda radikal Araplar olduğunu kanıtlıyor. İpler başkalarının elinde. Mekke doğumlu Dr. Nedim el Zayed’in STUTTGART yönetimindeki Müslümanlar Merkez Birliği’nin Rabıta etkisinde olduğu çoktandır bilinen bir gerçek. Ayda bir AHMET ARPAD yayımlanan İslam gazetesinin arkasında da Alman Müslümanı avukat Ebu Bekir Rieger var. Kim bu kişi? Daha 1993’te ateşli bir Kaplancı olduğu bilinen Herr Rieger, Fas kökenli Sufi Darkavi tarikatından kaynaklanan Murabitun tarikatının başadamı... Tarikatın ‘‘fikir babası’’ da İskoç Ian Dallas, namı diğer şeyh Abdülkadir el Sufi... Fas’tan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden arkasına aldığı dolar zengini, radikal görüşlü kimi şeyhin desteği ile kapitalizme ve faize karşı çıkıyor. Dünya Yahudilerinin etkisinde olduğuna inandığı bankacılık sistemini gereksiz buluyor. Para yerine altını yeğliyor. İskoç şeyhin parlamenter demokrasi karşıtı olduğu da biliniyor. Toplantının sonunda söz alan, Almanya’daki İslamcılar konusunda uzman sayılan Berlinli araştırmacıgazeteci Claudia Danschke’nin, ‘‘İslam gazetesi Murabitun tarikatının borazanlığını yapıyor!’’ sözleri salonda heyecan yaratıyor. Danschke’ye göre bu tarikat, modern halifeliğin özlemi içinde. Ardından Şenyurt’un, ‘‘2003 yılında Murabitun’un Güney Afrika konseyinde İslam gazetesinin tarikat davasının destekçisi misyoner bir yayın organı olduğu açıklaması yapılmıştı’’ sözleriyle gazete sorumlusu Wilms’in yüzü renkten renge giriyor. Oturumu yöneten Bay Schmid toplantıya son veriyor. Az sonra öğle yemeğinde Şenyurt ve Danschke ile yaptığım sohbette, bu tarikat üzerine bizleri ilgilendiren başka şeyler de öğreniyorum. Güney Afrika (Pretorya) toplantısında Murabitun’un ‘‘dünya şefi’’ olarak tanıtılan Herr Ebu Bekir Rieger, Türklerle çok dost! Bir zamanlar Kaplan hayranı olan Alman avukat, daha sonra Milli Görüşçülere de sokulmuş. O yıllarda yargılanan Recep Tayyip Erdoğan’ın camilerminarelerkubbeler şiirine destek vermekle övünen Herr Ebu Bekir, 2000 yılında Berlin’de, kurucusu olduğu İslam gazetesinin bir toplantısında, halifeliğe son verdiği için Atatürk’ü eleştirmiş. 2002’de AKP’den İstanbul milletvekili seçilen Prof. Nevzat Yalçıntaş da uzun yıllardır Murabitun dünya şefinin yakın dostu. Milli Görüş kontrolünde olduğu bilinen Almanya İslam Konseyi’nin yönetim kurulunda da bir süre oturan Ebu Bekir Rieger, aynı zamanda European Muslim Union’ın (EMU) kurucusu ve de başkanı. Nevzat Yalçıntaş da EMU’nun (www.emunion.org veya www.emunion.de) onur başkanı. Murabitun’un bu yan kuruluşu, Saraybosna, Berlin, İstanbul ve Granada’da faaliyet gösteriyor. Tarikatın kolları ta Meksika’ya uzanıyor... Tarikatın, Arap parası ile yapılan Granada Camisi’nin açılışında bir konuşma yapan AKP milletvekili Prof. Yalçıntaş’ın bir Osmanlı hayranı olduğunu söylüyor Claudia Danschke. ‘‘Osmanlı’nın temel değerlerine günümüzde ihtiyaç vardır... Osmanlı’yı derinlemesine ne kadar çok incelersek o kadar sağlıklı bir toplum yapısına sahip olabiliriz...’’ sözleri onun. www.ahmetarpad.de Tarikatların ‘esrarlı’ kazancı sinen kokuyla camiye Hollanda deyince akla ilk geliyorlar. Namaz kılarken geliverenler, yel burnumun direği değirmenleri, Van Gogh kırılıyor...’’ resimleri ve ineklerdi. Hollanda’da bulunan Ancak son yıllarda Türkiye kökenli terör ‘‘Hollanda’nın ünlüleri’’ örgütleri de, son yıllarda arasına katılan ‘‘esrar’’ faaliyetlerini giderek bunların hepsini gölgede arttıran tarikatlar da bıraktı. Hintkeneviri önemli ölçüde uyuşturucu yaprakları, Hollanda işinden nemalanıyorlar. ekonomisine olduğu Cami derneklerinin ya da kadar, armağanlık eşya tarikat vakıflarının en sektörüne de büyük bir büyük destekçileri canlılık getirdi. Her yıl arasında ‘‘hint keneviri milyonlarca yabancı yetiştiricileri’’ yer alıyor. turistin ‘‘kafa bulmak’’ Yardım toplamak için eline için ziyaret ettiği bir makbuz alan, coffeHollanda’da adım başı bir shop’larda alıyor soluğu. ‘‘coffeshop’’a, yani esrar Bu trafik özellikle ve benzeri ‘‘soft’’ ramazan aylarında iyice uyuşturucuların satıldığı yoğunlaşıyor. Geçen kafeye rastlamak ramazanda birçok tarikat mümkün. Coffemensubu, fitre ve zekât shop’larda esrar satışı toplamak için Türklerin serbest. Hint keneviri işlettiği uyuşturucu yetiştirmek için gerekli malzemenin satışı da öyle. dükkânlarının kapısını arşınladı. Dedik ya, Ancak hint keneviri uyuşturucu işi oldukça yetiştirmek yasak. Buna büyük bir sektör. ‘‘Paranın rağmen nüfusun önemli yüzü tatlı’’ ya, kimsenin bir bölümü, evlerinde, ‘‘günaha’’ falan aldırdığı işyerlerinde kaçak olarak yok. Ama hint özellikle kaçak keneviri yetiştiriyor. A M S T E R D A M elektrik kullanımı, Avrupa ekonomiye büyük ortak para yük getiriyor. birimi Durum böyle Avro’ya olunca da polisiye geçişle önlemlerin birlikte YUSUF ÖZKAN yetersiz kalması giderek nedeniyle artan Hollanda, bu konuda yeni ekonomik sıkıntılar, çözüm önerileri arıyor. Bu birçok kişiyi ‘‘hint önerilerden birisini, keneviri yetiştiriciliğine’’ hükümet ortağı Liberal yöneltti. Bu ‘‘iş’’ başta Sağ Parti’nin (VVD) Türkler olmak üzere Arnhem örgütü gündeme ülkedeki yabancılar getirdi. VVD, bedensel arasında da hayli popüler. engellilere, iş bulma Malzeme için gerekli 35 olanağı zayıf kişilere iş bin Avro bulunduktan olanağı sağlayan ve sonra gerisi kolay. Evlerin belediyelerce desteklenen çatı katlarına ya da sosyal çalışma işyerlerinin gizli kuruluşlarında coffebölümlerine malzeme ve shop’lar için hint keneviri toprak yerleştirilip bu işin yetiştirilmesini önerdi. ‘‘uzmanı’’ elektrikçiler VVD’nin önerisine göre, tarafından kaçak elektrik eğer bu uygulamaya de çekildi mi, iş tamam. geçilirse evlerde kaçak Eğer ihbar edilmez ya da hint keneviri yetiştirme polis baskınına suçları önemli ölçüde uğramazsa, güçlü spot önlenecek, kaçak elektrik ışıkları altında, 12 ay kullanımının önü alınmış içinde hintkenevirleri boy olacak. Arnhem’deki verip ‘‘hasatlık’’ duruma sosyal çalışma geliyor. Toplanan kuruluşlarından Periskaaf hintkenevirleri, kilosu şirketi de bu öneriye yaklaşık 3 bin Avro’dan destek verdi. Şirket coffeshop’lara satılıyor. yetkilisi J. van Poelje, 2 bin Hollanda’da çok sayıda 700 çalışanları Türkiyeli coffeshop bulunduğunu belirterek işletmecisi var. hint keneviri yetiştirme Dolayısıyla buralara işine talip olduklarını ‘‘mal’’ verenlerin büyük açıkladı. Arnhem bölümü Türkiye Belediyesi de bu öneriye kökenliler. Çoğu destek önerdi. namazında, niyazında. Belediye Encümen Üyesi Orucunu hiç kaçırmayan, lokantaya gittiğinde etlerin Pijnenburg, yasal olmayan hint keneviri ‘‘helal kesim’’ olup yetiştiriciliğinin olmadığını ısrarla önlenmesi konusunda sorgulayan bizim Türkler, ellerinden geleni ‘‘uyuşturucu’’ yetiştirmeyi yapacaklarını duyurdu. ‘‘günah’’ saymıyor. Bu Öneri tartışma işlerle hiçbir ilgisi aşamasında. Eğer kabul olmayan bir tanıdık, görür ve yaygınlaşırsa o camideki hintkeneviri zaman tarikatların da, terör kokusundan yakınıyordu örgütlerinin de gelirleri geçenlerde: ‘‘Giysilerini önemli ölçüde sekteye bile değiştirme zahmetine uğrayacak gibi görünüyor. katlanmıyorlar. Esrar ozkanyusuf@hotmail.com bitkisiyle uğraşıp üstlerine Umutlar Çocuk İsa’da Filipinler’de halk Santo Nino (Çocuk İsa) Bayramı’nı kutladı. Başkent Manila caddelerinde, İsa Peygamber’in çocukluğunu simgeleyen renk renk, çeşit çeşit heykelciklerle süslü araçlar geçit resmi yaptı. Çocuk İsa’nın şans, sağlık, para ve refah getireceğine inanılıyor. (Fotoğraf: AP) Jüri üyeliğinden nasıl kurtuldum! Indiana eyaleti, TippecaneoLafayette kasabası mahkemesinden geçen gün bana bir çağrı mektubu geldi. İki yıllığına, mahkemede jüri üyesi olmam için görev çağrısıydı. Ocak ayının 17’sine kadar başvuruyu tamamlayıp Adalet Bakanlığı’nın ilgili bürolarına göndermem gerekiyormuş. ‘‘Bir mazeretiniz varsa’’, diyorlar mektubun sonunda, ‘‘şunları şunları yapın.’’ Şimdilik, görevden kaçmak için icat edebileceğim herhangi bir mazeretim yok. Aslında bu, Purdue Üniversitesi Kampusu’na geleli, ikinci jüri çağrısıydı. İlki 5 yıl önceydi, o vakit bir şeyleri bahane edip mahkeme koridorlarına gitmekten kaçmıştım. Mahkeme salonunun jüriye ayrılan bölümünde oturulacak olsa da, katil suratlı adamlarla bakışarak zaman geçirmek pek iç açıcı görünmüyordu. Jürileri, ABD mahkemelerinin ağır cezalara bakan kısımlarında kullandıklarından, öyle eğlenceli boşanma, hileli alacak işleri gibi sıradan davalara girilmeyecekti. Hollywood artistlerinin gizli çekilmiş porno film davaları değil, en azından bir iki cinayeti olan, ayakları prangalı sanıklarla al takke ver külah yapacaktık. Bir öncekinde, ne bahane bulduysam bu işten yakamı sıyırmıştım, ama gel gelelim bu kez kaçmamaya kararlıydım. Üstelik, ileride ülkeme döndüğümde, ‘‘Ben Amerika’da jüri üyesiyken...’’ diye başlayan konuşmalara dayanak olur, bu arada gazeteme de yazılar çıkardı. Dahası, ABD Adalet Bakanlığı, jüriye üyelerini bulabilmem olanaklıydı. Ancak yüksek tahsilli, terbiyeli, her daha ikinci satırdan sonra bakımdan ‘‘ezhercihet kemalat sıkılmam kaçınılmazdı: Bizim sahibi’’, müdebbir ve mümtaz eski, dağdağalı hukuk sözcük kişilerden seçiyor, övünmek ve terimlerinin benzeri olan gibi olmasın ama, ‘‘Eh, madem İngilizce satırlarla baş layık bulmuşlar, gidelim bari!’’ diye kendime iş icat ediyordum. edemeyip umutsuzluğa kolayca düştüm. Böyle durumlarda Jüri üyelerine duruşma başına eşimin pratik zekâsı hemen ek ödenti vermeleri de ortaya çıkar; yine öyle oldu! cabasıydı. ABD mahkemeleri, Sinem, ‘‘TV karşısına geç, filmlerden ve TV dizilerinden dizileri izle, yeter’’ dedi. Söz çok iyi bilindiği gibi, jüri dinlerim! Aynı gece, TV sistemine göre çalışmaktadır. başında, jüri üyeliği için CSI Jürinin sanık hakkında Miami dizisini, verilecek karar ardından CSI üzerinde ağırlığı, I N D I A N A P O L I S LasVegas’ı, etkisi varsa da, son sonra New söz yine mahkeme York polis ve yargıcınındır. Bu mahkeme anlamda, yaşamsal dizilerini kararlar verecek izledim. Meğer olan bir yargıcın MAHMUT ŞENOL ne kadar çok sorumluluğunu dizi varmış; TV üzerinden bir ölçüde hiç izlemem alan, kamu de... CSI kısaltmalı ‘‘Suç vicdanını yatıştıran bir kurul Mahalli Araştırma’’ dizilerinde, olarak, jürileri bir tür mahkeme katiller arkalarında kıl, tüy, saç senatosuna benzetmek olasıdır. Genellikle, jüri kararının tersine gibi şeyler bırakıp diziye uygun davranıyorlardı. Sonra, bu davranır gibi yargıçların kalem cürüm kanıtlarını polis kırmadıkları bilinir. Jürinin cımbızlarla en olmaz yerlerden önemi böyle olunca, bana gelen çağrının ardından hemen kolları topluyor, özel torbalarla laboratuvarlara götürüyor, orada sıvayıp hazırlıklara koyuldum. ‘‘Dın... dıııın...’’ diye çalınan İktisat fakültesinde okutulan 14 müzik efektleri eşliğinde adet hukuk dersini, belleğimi mikroskoplarda hep beraber şöyle bir zorlayıp hatırlamaya kanıtları inceliyorduk. Artık çalıştım. Medeni hukuktan senaryoya göre nasıl bir ilinti anayasaya kadar türlü dersler okutmuşlardı, gel gör ki otuz yıl varsa, bilgisayar ortamında suçun kanıtı olan tırnak parçası sonra, şimdi bir tekini bile üzerinde yapışıp kalmış anımsayamıyordum. Bu durumda jüri üyesi nasıl olunur, ketçaptan, sanığın suçu işlemezden az önce yediği derken aklıma Yale sandviç bulunuyor, Üniversitesi’nin ünlü Hukuk sonra iz sürülüp McDonald’s Mektebi kitaplarını, Purdue’de tezgâhtarı kız bulmak, bir göz atmak geldi. konuşturuluyordu. İkinci gece Purdue’de hukuk fakültesi bundan da sıkıldım: Bir olmadığından, sadece kitap öncekinden hiç farklı olmayan başka kanıtlarla benzeri işleri tekrar edip duruyorlardı. Jüri üyeliğimin başlayacağı günlere doğru, bende bazı değişiklikler de olmaya başlamıştı. Herkesten kuşkulanmaya, olur olmaz zamanlarda pencerelere sessizce yanaşıp jaluzi arasından sokağı gözetlemeye başladım. Bu kadarla kalsa iyi, posta müveziinin değiştirilmiş olmasından bin bir anlam çıkardığım gibi, geceleri bahçedeki en ufak çıtırtı bile Elm Sokağı Kâbusu gibi üzerime çöküyordu. Mahkeme salonunda Amerikalı seri katillerle nasıl göz göze gelecektim? Ya onlardan biri, ‘‘Hey sen Türk! Ayağını denk al! Yoksa karışmam ha...’’ derse nasıl yanıtlardım. Etliye sütlüye karışmamış biri olarak hayatım boyunca böyle bir soruyla hiç muhatap olmamıştım ki... Ertesi gün Lafayette mahkemesi kalemine gidip vazgeçtiğimi, beni bu vazifeden mazur görmelerini isteyecektim. Evden hazırlanıp çıkmam saatleri aldı. Mahkeme kalemindeki obez bir hanım görevli, gerdanına sıkışıp kalmış başını zorlukla çevirip ‘‘Zaten siz ABD vatandaşı değilsiniz’’ diye yanıtladı, ‘‘diğer koşullar uysa bile vatandaş olmadığınız sürece sizi jüriye alamazdık. Bir yanlışlık olmalı.’’ Jüriye üye olmak için ABD vatandaşı olacak değilim ya! Varsın ilerde, Kadıköyü Misbahmuhayyeş Sokağı’ndaki emekliler kahvesinde anlatılacak mahkeme hikâyelerim olmasın. msenol34?yahoo.com CUMHURİYET 10 K