13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 OCAK 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Adları Türkiye’yi sarsan kıyımlarla anılanlar ya aflarla serbest bırakıldı ya da hiç yakalanmadı 5 POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA Ülkücü katile ‘derin’ koruma gılandı. Dört kez askeri mahkemede idama mahkum edildi. Askeri Yargıtay kararı üç kere bozmasının ardından dördüncüde onadı. Başsavcılığın itiraz etmesinin ardından tahliye edildi. Daha sonra, MHP Genel Başkan adayı oldu. Oral Çelik: İpekçi katliamının yönlendiricisi, Papa suikastının kilit ismi. İsviçre’de Çatlı ve Mehmet Şener ile yakalanan Çelik, sahte kimlik ve uyuşturucu suçundan yargılandı. Türkiye’deki dosyaları zamanaşımı nedetiricisi olarak gözaltına alındı. İpekçi ri Bakanı Mehmet Ağar imzalı silah ta yanlışlıkla tahliye edildi. 1992’de ni niyle düşen ve cinayet dosyası kaybokâh şahitliğini Mehmet Ağar yaptı. Fi lan Çelik, 3 ay cezaevinde yattıktan cinayetinde ikinci araçta olduğu öne sü şıma belgesi ve yeşil pasaport çıktı. rari olan Kırcı, 1999 yılında yakalan sonra Malatyaspor Başkanı oldu. rüldü. Ağca’nın kaçırılmasını organiMehmet Şener: İpekçi ve Papa dı. Susurluk davasından 4 yıl hapse ze etti. Çatlı, sadece Fransa ve İsviç İki kez yanlışlıkla tahliye Haluk Kırcı: Ankara Savcısı Doğan mahkum oldu. 2004 yılında yine yan suikastının azmettiricisi olduğu ileri re’de uyuşturucu ve sahte pasaport suçundan tutuklu kaldı. Yanında Sedat Öz’ün öldürülmesine adı karıştı, 7 lışlıkla tahliye edilen Kırcı, Ukray sürüldü. İpekçi dosyasından, zamanaEdip Bucak, polis şefi Hüseyin Koca TİP’li öğrencinin öldürüldüğü Bahçe na’da yakalandıktan sonra iade edildi. şımı nedeniyle yargılanmadı. Yalçın Özbey: Ağca, Roma’daki duİbrahim Çiftçi: Savcı Doğan Öz’ü dağ olan Çatlı, Susurluk kazasında öl lievler katliamından mahkum oldu. 26 dü. Çatlı’nın üzerinde dönemin İçişle Nisan 1991’de Bursa Cezaevi’nden öldürdü. 7 TİP’liyi öldürmekten yar ruşmasında İpekçi’yi onun öldürdüğünü söyledi. Ağca’nın cezaevinden kaçırılırken kulİPEKÇİ AİLESİNİN AVUKATI KAZAN: lanılan otomobilin sahibi MUSA KART olduğunu kabul eden ÖzSerbest bırakılan milli katilin kardeşi “Bazı insanların canı yanacak” dedi. bey, İpekçi davası sırasında Almanya’dan istenmesine karşın iade edilmedi. İsa Armağan: Balgat’ta 4 kahvenin taranarak 5 kişinin öldüğü katliam nedeniyle ölüm cezasına çarptırıldı. Gasp suçlarından 18 yıl hapis cezası aldı. Kararın onanmasının ardından 1980 yılında Mamak Askeri Cezaevi’nden kaçırıldı. 30 Mayıs 1995’te Almanya’da yakalanıp iade edilen Armağan, aftan yararlanarak 2002’de salıverildi. Abuzer Uğurlu: Ulus? Ağca’ya tahliye kararını veren hâkimi lararası silah kaçakçısı ve bile bilmediklerini ve işlemin gizlice Ağca’nın finansörü. Defayürütüldüğünü belirten Avukat Turgut larca yakalanıp serbest bırakıldı. Mehmet Eymür, Kazan, kararın Adalet Bakanlığı tarafından ‘‘İpekçi cinayetini ona sobile kuşkulu bulunduğunu söyledi. run’’ dedi. Uyuşturucu suçundan 1999 yılında cezatil olmasaydı farklı geHİLAL KÖSE evine girdi. lişmelerin olabileceğini Üzeyir Bayraklı ve RiGazeteci Abdi İpek söyleyen Turgut Kazan fat Yıldırım: Ağca ile birçi’nin katili, suç dosyası şöyle konuştu: likte Bedrettin Cömert’in kabarık ülkücü Mehmet ‘‘Adalet Bakanı biraz öldürülmesinde isimleri Ali Ağca’nın tahliyesine daha çabuk hareket etgeçti. Uyuşturucu suçuntepkiler sürüyor. Hukuk seydi bizim itirazımız da dan Türkiye’de yakalanan çular , ‘‘Toplumdaki in farklı değerlendirilebilirBayraklı ve Yıldırım, Türfiali önlemek için imza di. Ağca kaçarsa sorumkiye’ye iade edilmediler. palavrası ortaya atıldı’’ lusu çok olur.’’ Bayraklı’nın öldürülmesidediler. Ağca’nın tahliye edilnin ardından Türkiye’ye İpekçi ailesinin avuka mesinin ardından ortaiade edilen Yıldırım ise tı Turgut Kazan, Pen dan kaybolmasının, 2002 yılında beraat etti. dik’teki karakola imza at ‘‘Türkiye’de her zaman Bünyamin Adanalı: 7 maya gelmemesiyle ilgi her şey olabilir’’i gösterTİP’linin öldürülmesi dali olarak ‘‘Biz bunun diğini söyleyen avukat vasında uzun yıllar aranMehmet Ali Ağca’nın Kazan, ‘‘Ağca yıllar öndı. 1999 yılında Pendik’te Maltepe’den kaçırıldığı ce kaçacağını söyledi. Haluk Kırcı ile yakalangibi bir operasyon oldu Ama bugünkü durum bir dı. Bu sırada Yakacık’taki ğunu söyledik’’ dedi. hukuk devleti açısından Hakteks Limitet Ş[email protected] çok kötü’’ dedi. ti’nin sahibiydi. ‘Mağdur dikkate İstanbul Haber Servisi Türkiye’yi 12 Eylül darbesine götüren senaryoları sahneye koyan gücün en önemli destekçileri ülkücü katillerin korunması, kamuoyu vicdanını rahatsız ediyor. 1 Mayıs provosyonunu yapanlar, Maraş katliamının sorumluları yargı önüne çıkarılmadı. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler ve savcı Doğan Öz’ün de aralarında bulunduğu birçok aydının katilleri cezasız kaldı. Katillerin arkalarındaki odağın gün ışına çıkarılamaması, Türkiye’de hâlâ demokratikleşmemenin nedeni olarak gösteriliyor. Gazeteci Abdi İpekçi’yi katledip gasp suçundan hüküm giyen ve Papa suikastı sorumlusu Mehmet Ali Ağca gibi pek çok katliam sanığı ya az cezalarla kurtuldu ya da yakalanamadıkları açıklandı. Abdullah Çatlı: Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürülmesi olayının azmet Hıçkırık... Maviler giyinmiş bir pazar sabahında yine çocukları düşünüyorum... Bilmem bir kentin çığlık çığlığa yalnızlığı tüketir mi sizi? Bilmem kış güneşinde ince bir sızı iner mi yüreğinize? Bir kentin boş sokaklarına atıyorum kendimi... Charles Baudelaire’in ‘‘Deli Venüs’’ünü yazmak, sonra Heinrch Heine’nin ayışığında çaldığı şarkılarının dondurucu akşamında dolaşmak isterdim... Hani yelkenlerle serenlerle dolu aşklar vardır ya o canım iklimlerde kaybolan, işte oralarda yaşamak isterdim... Yaşamın saydam günleri... Uçarılık!.. Şimdi Akdeniz güneşinde olmak vardı; kekik kokularını içime çekerek bir güzel uyumak. Can Yücel’i anımsamak bir akşamüstü... Deniz kıyısında kırmızı tebeşir evler çizmek kumlara... Köleliğe dönüşmüş bir özlemle tutuşmak, ağaçtan gemilere bakmak... Yağmur altında sırılsıklam olmak... Beyaza durmuş eski evlerin kızıla çalan çatılarında kara orman düşleriyle oyalanıp, içinde dalgın yalvaçların baskınına uğramış günleri düşünmek zamanıdır belki... Gecenin korkularıyla yoğunlaşan kıyılarda hiç mi ağlamamıştık? Öyle hüzünler görmüştük, yıkımlar ve mahpusluk günleri, kaç yıl geçmiş aradan bilmiyorum. ‘‘Bilseydim eğer kollarınla sardığın bu kocaman düğüm düğüm hıçkırık, ve öperek kuruttuğun gözyaşları senden kaynaklanırlar, sensin onlar acındırır gözyaşıma, hıçkırıklarıma dönüşmüş!.’’ ??? Pedro Salinas ‘‘dokunduğun şeydir yaşam’’ derken, yanıtsız bilmeceleri ortaya koyar bir bir... Bir ışık olur gözyaşları... Gün yaş dökerken çayırların üzerine Siam sokağında çocuklar ağlar... Yeldeğirmenlerinin ve uçağan bir leylakın parmaklarında guguk kuşunun sesi duyulur... Kararsız düşünüşün beyaza kesmiş zamanında yeni doğmuş bir çocuğun ninni söyleyen annesi dağ pınarlarını anımsatan gözyaşlarını siler... Deniz yosunları, kum ve çakıltaşları... Benim aklıma böyle zamanlarda Kübalı şair Nicolas Guillen’in bir şiiri gelir: ‘‘Yaktın tanyerini gitarın aleviyle, Hasta şekerkamışının esmer, tez canının suyu ölü, beyaz ay altında!’’ Ay doğar, çakılır toprağa... Çocuklar kaldırır ayı, yüzünü yıkarlar... Genç yıllarımın pırıl pırıl göğünde nedense hep düşlerle yaşadım... Çocukluğumun mavi yaban ördekleri kımıltılı gökte kanat çırptılar hep... Küçük beyaz bir çiçek umut oldu hep... Yaşam dolu dağlarda karlar eridiğinde... ‘‘Kızlarımız güzel olsun, iyi olsun oğullarımız çetin, korkusuz. Şerareler göndersinler yıldızlardan öte senin ve benim gördüğümüz. Büyük ateşi söndüğü zaman güneşin aydınlığımızın çocukları sonsuzluğa atacaklar kendilerini ve başlayacak galaksilerde arayışları.’’ ??? Uyumuş ışıklar... Sonsuzlaşan zamanın o ölçülmez hüznü!.. Neden bomboş bu kentin sokakları? Neden üşüyor bu kentin çocukları? ‘‘Bırakın yaşayayım daha bir süre Hür olarak başkalarına karşı, Hür olarak kendime karşı! Bırakın beni gideyim buralardan Dostça ağaçlarla Dostça denizle, Taşlarla, yağmurla, güneşle Hiçbir bağ koparmadan, Hiçbir şey istemeden, hiçbir suçum olmadan Alıp başımı gideyim Yalnız, yapayalnız!..’’ Ağca ikinci gün de karakola gitmedi İstanbul Haber Servisi Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin şartlı tahliye ettiği ülkücü katil Mehmet Ali Ağca, dün de karakola gidip imza atmadı. Ağca’nın avukatı Mustafa Demirbağ, gazetecilere yaptığı açıklamada Ağca’nın Türkiye’den kaçmadığını ve imza için karakola gitmeyeceğini söyledi. Ağca’nın yarın GATA’ya gitmesine de gerek olmadığını savunan Demirbağ, yasal süreç doğrultusunda yapılması gerekenleri uy gulayacaklarını söyledi. İstanbul Valisi Muammer Güler ise Ağca’nın çarşamba gününe kadar askere sevk işlemlerini tamamlamaması halinde, bu işlemlerin zabıta nezaretinde mevcutlu olarak yapılacağını açıkladı. Bu arada Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreterliği’nce yapılan açıklamada askerlik işlemleri için Ağca’ya sevk zincirine uygun olarak aynı statüdeki diğer hükümlülere uygulanan işlemlerin yapıldığı kaydedildi. ÇİZMEDEN YUKARI Planlı bir oyun oynanıyor alınmıyor’ Ağca’nın tahliye kararını veren yargıcın kim olduğunu somut olarak bilmediklerini, işlemlerin gizli yürütülmüş olduğunu, tahliye kararlarının kendilerine bildirilmediğini kaydeden Kazan, ‘‘Hüküm kurulduktan sonra devlet, mağduru taraf saymıyor. Devlet ve hükümlü arasında bir sorun olarak görüyor. Bu, hukuka aykırı da olsa yaygın uygulama böyle’’ diye konuştu. Ağca’nın tahliyesini Adalet Bakanlığı’nın bile kuşkulu bulduğunu, ta ‘Ağca tetikçi, sorun sistemde’ Avukat Ergin Cinmen, karakolda imza atmanın infiali önleme amaçlı bir palavra olduğunu belirterek, Ağca’nın kaçışından bakanlığın sorumlu olacağını söyledi Ağca’nın küçük bir tetikçi olduğunu, sistemi bütün olarak sorgulamak gerektiğini ifade eden Avukat Ergin Cinmen ise , Haluk Kırcı’nın kitabı ‘‘Zamanı Süzerken’’de Ağca’nın Abdi İpekçi’yi öldürdükten sonra Abdullah Çatlı’nın evine gittiğini, kendisinin de orada olduğunu ve Ağca’yı koruyup yurtdışına gönderdiklerini yazdığını anımsattı. Kırcı’nın Susurluk davası kapsamında DGM’de ifade verdiğini, Mehmet Ağar’ın 1991 yılında kendisinin nikâh şahitliğini yaptığını söylediğini belirten Cinmen, ‘‘TBMM, Ağar’ın dokunulmazlığını, DGM’nin yazılarına karşın kaldırmadı. İpekçi cinayeti o zamanki devletin genel bilgisi olmadan yapılamaz’’ dedi. Yargıtay’ın hangi kararı verirse versin gündeme Rahşan Affı’nın geleceğini söyleyen Cinmen, bu affın siyasi sanığa uygulanmadığını, Ağca’nın gasp suçlarının adi suç sayıldığını kaydetti. Aynı şekilde bir solcu sanık söz konusu olsaydı, siyasi tutulacağını söyleyen Cinmen, ‘‘Bu devlet anlayışı Ağca’yı sokağa bırakıyor’’ diye konuştu. ‘‘Kırcı’nın nikâh şahitliğini yapan Ağar’ın dokunulmazlığı kaldırılmıyor. Ağar bir siyasi partide hükümet olmayı beklediklerini söylüyor. Bu resim içinde Nükhet’in yüzüne nasıl bakacaklar...’’ diyen Cinmen, Ağca’nın kaçışından Adalet Bakanlığı’nın da sorumlu olduğunu ifade etti. Cinmen, ‘‘Ağca’nın tahliyesinin ardından gündeme gelen karakol palavralarının hukuki yaptırımı yok. Hükmü infaz edilen birini kanunen belli bir yerde imza atmaya mecbur tutamazsınız. Askeriyenin de söyleme yetkisi yok. Bu palavralar, infiali önlemek için iki gündür gündemi işgal etti’’ diye konuştu. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: 0212/ 343 72 69 AĞCA ÇIKTI, ÜLKE KARIŞTI İtalya, Orlandi afişlerini araştırıyor ROMA (AA) Mehmet Ali Ağca’nın tahliye edildiği perşembe günü, Emanuela Orlandi hakkında İtalya’nın Verona kentinde duvarlara asılan afişler, güvenlik birimlerini harekete geçirdi. Afişlerin, 1983’te henüz 15 yaşındayken esrarengiz biçimde ortadan kaybolan ve Ağca ile takas için kaçırıldığı iddialarına konu olan Orlandi vakası bağlamında, Veronalı birine çağrı niteliği taşıdığı belirtildi. İtalyan polisinin istihbarat teşkilatı konumundaki Genel Tahkikat ve Özel Operasyon Birimi’nin (Digos) konuya ilişkin tahkikat başlattığı öğrenildi. Afişlerin, bir Türk kadınla evli olan ve Verona’da halıcılık yapan C.Z. adlı kişi tarafından asıldığı da kaydedildi. Yerel basında çıkan haberlere göre Digos, afişlerle ilgili olarak C.Z’nin ifadesini aldı. Afişlerde, ‘‘yıllardır bilgilerini boş yere Türkiye’ye iletmeye uğraşmış Veronalı bir şahsa’’ sesleniliyor. Kimliği belirtilmeyen Veronalı şahıs, afişlerde yer alan iki telefon numarasıyla irtibat kurmaya çağrılıyor. Numaralardan birinin afişlerin hazırlayıcısı olan C.Z’ye, diğerinin ise bu yola başvurulmasını istediği belirtilen Romalı bir kadına ait olduğu ifade edildi. Verona Cumhuriyet Savcısı Guido Papalia, olayı soruşturacaklarını söyledi. Digos yetkilileri, afişlerde ismi anılmaksızın kendisine çağrıda bulunulan şahsın, geçmişte de Orlandi vakası ne zaman gündeme gelse, bu konuda yazı yazma ve yayın yapma yoluna başvurmuş bir kişi olabileceğinden kuşkulanıyorlar. Mehmet Ali Ağca’nın salıverilmesiyle yeniden 12 Eylül öncesi günlere döndük. Neden İpekçi cinayetinden arananlara, bu davadan yargılanan sanıklara yeşil pasaport verilmişti? Bu pasaportların bir kısmının altında imzası olan Mehmet Ağar, ‘‘Ne yaptıysak devlet için yaptık’’ diyerek kendini savundu. Susurluk Komisyonu’na konuşan 12 Eylül öncesinin Özel Harp Dairesi Özel Birlik Komutanı Korkut Eken, Çatlı’nın 12 Eylül öncesinde kullanıldığını söyledi. İşte bu tartışmalar ortasında Kemal Yamak’ın kitabı piyasaya çıktı. ‘‘Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler’’ (Doğan Kitap). Kemal Yamak, uzun yıllar (19671974) çalıştığı ve başkanlığını yaptığı Özel Harp Dairesi’ni de anlatıyor. Bu kurum hakkındaki iddialara kendine göre cevaplar veriyor. Abdi İpekçi cinayetinin yeniden tartışılmasıyla birlikte acaba Kemal Yamak neler yazmış diyerek bayram tatili boyunca bu uzun kitabı okudum. Denktaş’ı Özel Harp Dairesi mi Tayin Etti? Kemal Yamak gibi, ordunun en kritik yerlerinde görev yapmış, Kıbrıs müdahalesi dahil birçok konuda birinci dereceden bilgi sahibi bir emekli generalin anlattıklarını okudukça, her şeyin tarihin derinliklerine gömüldüğü hissine kapıldım. Bildiğimiz klasik bir açıklama, kitabın bütününe hâkim olmuştu: ‘‘Ne yaptıysak vatan için yaptık.’’ Zaten yasadışı bir şey de söz konusu değildi. Kemal Yamak’ın anıları için çok şey söylenebilir. Benim ilgimi çeken, 1960’lı yıllarda Kıbrıs Türk Cemaati’nin lideri ve Kıbrıs Ortak Cumhuriyeti’nin başkan yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün tasfiye edilip Türk Cemaati’nin başına Rauf Denktaş’ın getiriliş öyküsü... ??? Kemal Yamak’ın anlattıklarına göre Dr. Fazıl Küçük’ün devrilip yerine Rauf Denktaş’ın geçirilmesi kararını Özel Harp Dairesi vermişti. ‘‘Bu sırada Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı (anlaşmalara göre muavinliği) seçimleri yaklaşıyordu. Artık Sayın Doktor Küçük’ün görevden ayrılıp Sayın Denktaş’ın bu makama gelmesi gerektiğine inanıyorduk. TMT (Türk Muavenet Teşkilatı) adına biz ve Dışişleri aynı kanaatteydik. O dönemde de TMT’nin desteklemediği bir adayın seçimi kazanması mümkün değildi.’’ TMT, Kıbrıs Türklerini Rumlara karşı örgütlemek amacıyla Özel Harp Dairesi’nin kurduğu bir askeri teşkilatlanmaydı. Başında Türkiye’den gönderilmiş subaylar bulunuyordu. Kemal Yamak da Özel Harp Dairesi’nin komutanlarından birisiydi: ‘‘Rahmetli Doktor Küçük, Türkiye’ye gelmişti... İkinci gün daireye (Özel Harp Dairesi) ziyaretime geldi. Yeniden cumhurbaşkanı adayı olmayı arzuluyor, bununla ilgili gerekçelerini sıralayıp hizmetlerini, katlandıklarını dile getiriyor ve ‘Bir dönem daha’ diyordu.’’ Yamak ise kendi adaylarının Denktaş olduğunu söylemiş ve Küçük’ün çekilmesini istemişti: ‘‘Bu münakaşalarımız tam dört buçuk saat sürmüş, rahmetli bu süre içinde iki paket sigara ve tahminen yirmiye yakın çay ve kahve içmişti.’’ Sonunda kendisine seçimi kaybedeceği söylenerek uyarılmış ve çekilmeyi kabul etmişti. ??? Özel Harp Dairesi’nin eski yöneticilerinden Albay İsmail Tansu’nun ‘‘Aslında Hiç Kimse Uyumuyordu’’ başlıklı anılarında da Denktaş’ın bu dairenin elemanı olduğu yazılmıştı. Dr. Küçük, eskiden beri TMT’nin Kıbrıslı Türklerin kontrolünde olmasını istiyordu: ‘‘Dr. Küçük’ün uzun yıllardan beri Türk toplumunun haklı davasının mücadelesini yapan bir lider olarak, TMT’nin emri altında olmasını istemesini tabii görürüz. Ancak TMT, Kıbrıs Türk toplu munu özgürlüğe kavuşturmak gayesinin yanında, Türkiye’nin yüksek milli menfaatlarının korunması maksadına matuf olarak kurulmuş bulunmaktadır.’’ ‘‘Öte yandan Denktaş, TMT lideri Yarbay Vuruşkan’ın da örgütün kurulmasında en yakın yardımcısı ve dayanağı. Denktaş verilen talimatları anında harfiyen yerine getiriyor. TMT için sadakatle, cansiperane çalışıyor.’’ İki anıyı üst üste koyunca ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. Yamak, Denktaş’ın Kıbrıs Türk toplumunun başına kendileri tarafından geçirildiğini iddia ediyor. Tansu da bir anlamda bunun arka planını anlatıyor. Önemli bir iddia. Önemli bulgular... Belki de bazıları bunun son derece normal olduğunu söyleyecekler, Kıbrıslı Türklerin başına kimin geleceğinin Özel Harp Dairesi’nde kararlaştırılmasının doğal sayılması gerektiğini önü sürecekler. Belki de öyle. Ben anlamakta güçlük çekiyorum. CUMHURİYET 05 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle