13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2006 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU leyla.tavsanoglu?cumhuriyet.com.tr Terör uzmanı Ercan Çitlioğlu’yla Ağca’nın tahliyesi, terorizm ve psikolojik savaşı konuştuk ‘Ağca paralı terörist’ SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU Aklımızı peynir ekmekle mi yedik, nedir? Abdi İpekçi’nin katili olarak bilindiği halde cinayetten değil, Türkiye’de sadece gasp suçundan altı yıl, Papa’ya suikast girişiminden de 20 yıl ‘‘içerde’’ yatırılan milli katilimiz Mehmet Ali Ağca davul zurna eşliğinde cezaevinden çıktı. Bu nasıl bir hukuk ve adalet anlayışı? Abdi Bey’i ve kim bilir daha kimleri öldürmüş olan Ağca, hangi kriterlere göre serbest bırakılabilir? Bu kararı alanlar, kanının yerde kalmayacağına söz verilen Abdi Bey, yıllardır acılar içinde kıvranan eşi Sibel Hanım, kızı Nükhet İpekçi İzet ve oğlu Sedat İpekçi için hiç mi vicdan sızısı duymazlar? Mehmet Ali Ağca adındaki tetikçinin arkasındaki karanlık güçler Türkiye’de hâlâ mı etkin ve etkili? Böyleyse önümüzdeki günlerde daha çok ‘‘faili meçhul’’ siyasi suikasta tanık olacağız demektir. Tıpkı, Abdi Bey’in ölümünden sonra onlarca yıl faili meçhulleri yaşadığımız gibi... Bu tepkiler içinde 25 yıldır terörle uğraştığı için ‘‘terör uzmanı’’ olarak anılan Ercan Çitlioğlu’yla konuşuyorum. Onun ağzından Mehmet Ali Ağca’nın ne biçim bir yaratık olduğunu, terörün ve ona bağlantılı olarak psikolojik savaşın ‘‘inceliklerini’’ sizlere aktarıyorum: Siz 25 yıldır terör ve terorizm üzerinde çalışmalar yapıyorsunuz. Bu nedenle de terorizm konusunda bu ülkede bir uzman olarak kabul ediliyorsunuz. Abdi İpekçi’nin katili olduğu var sayılan, askeri cezaevinden er üniformasıyla kaçmayı başarıp Papa İkinci Jean Paul’ü silahla vuran Mehmet Ali Ağca’nın serbest bırakılmasını nasıl karşılıyorsunuz? ÇİTLİOĞLU Mehmet Ali Ağca’nın çözümlenmesi çok zor bir kişiliği olduğunu düşünüyorum. Abdi İpekçi cinayetinden sonra yakalandığında sorgusunu yapan ve şimdi emekliye ayrılmış bir arkadaşımla görüştüğümde, Ağca’nın, kendisine atfedilen çok şeyler bildiği izlenimini edinmediğini bana söylediğini anımsıyorum. Ağca adı etrafında bir efsane yaratılmak istendiği ve bunun başarıya ulaştığı bence gerçekçi bir saptama olmalı. Askeri cezaevinden er üniformasıyla kaçırılmasından başlayarak Ağca’nın o dönemlerde görevli bazı kişilerden destek aldığında herhalde bir kuşku bulunmamalı. Bu bağlamda Ağca’nın kendisinden çok, o dönemdeki bağlantıları ve arkalarındaki kişilerin daha önemli olması gerekir. Ben Ağca’nın kendi başına davranan bir teröristten çok, aldığı emirleri yerine getiren ‘‘paralı bir asker’’ ya da ‘‘paralı bir terörist’’ olduğunu düşünüyorum. Terörle mücadelemiz dayanaksız kalacak Peki, Ağca’nın serbest bırakılışı Türkiye’nin terorizmle mücadelesini nasıl etkiler? ÇİTLİOĞLU Ağca’nın tahliyesinin yasal dayanaklarını, hukukçu olmadığım için bilmiyorum. Ama bu tahliye, Türkiye’nin terorizmle mücadele konusundaki tezlerini, özellikle yurtdışına yönelik seslendirdiği tezlerini dayanaksız bırakma riski taşımaktadır. Terorizmle mücadele konusunda çifte standart uygulamakla eleştirdiğimiz ülkeler yarın bu örnekle karşımıza çıktıklarında tek gerekçemiz Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu seslendirmek olacaktır. Bu yanıtımız ise bir bumerang gibi, muhatabımız devletlerin de bize kendi iç hukuklarını uygulamakta oldukları cevabını vermelerine neden olacaktır ki bunun lehimize bir puan olduğunu söylememiz olası bulunmasa gerektir. ‘‘Gri Tehdit: Terorizm’’ adlı bir kitap yazdınız. Bunu yazmaktaki amacınız neydi? ÇİTLİOĞLU Ben, terorizm üzerinde bu kadar çok konuşuyor olmamıza rağmen Türkiye’de terorizmin bilinmediğini gördüm. Anarşizmle terorizmin sürekli birbirine karıştırıldığını ve bu kavram karmaşasında terorizmin gerçek boyutlarıyla ‘ Mehmet Ali Ağca’nın çözümlenmesi çok zor bir kişiliği olduğunu düşünüyorum. ’ algılanmamak sonucunu doğurduğunu anladım. Yani, bu kavramlar birbirine karıştırıldığı için bir sistem olan anarşizmin de Türkiye’de ne anlama geldiğinin bilinmediğini mi söylüyorsunuz? ÇİTLİOĞLU Anarşizm, aslında siyasal ve sosyal reçetesi olan felsefi bir doktrindir. Ama anarşizm Türkiye’de bunun dışında, kaos olarak algılanıyor. Anarşizmin bir yaşam modeli var. Yani önerdiği ekonomik, siyasal, sosyal bir model bulunuyor. Bu modelde, merkezi otoritenin olmadığı, bireylerin eşit ve mutlak özgürlüğüne dayalı paylaşımı öngören bir siyasal ve sosyal sistem öneriliyor. Ama siz sokakta üç kişi çatıştığı zaman buna ‘‘anarşik olay’’ diyorsunuz. Yani, anarşizmi algılayabilmek, ya da yorumlayabilmek için sizin Proudhon’u, Kropotkin’i, Jean Grave’i okumuş olmanız gerekir. Bütün bunların hiçbirini okumadan, algılamadan, özümsemeden, affedersiniz, ama iki tane baldırı çıplağın protesto gösterisini anarşizm olarak yorumlar, anarşizmle terorizmi birbirine karıştırırsanız, neyle mücadele etmek zorunda olduğunuzun hedefini kaybedersiniz. Bu kitabın yazılmasındaki ihtiyaçlardan bir tanesi buydu. Bir de ucuz birtakım söylemler var. Kimi terörist aktiviteler sonrasında ‘‘kana susamış cana Nedir o nokta? ÇİTLİOĞLU Teröristlerin bir bölümü, ki onlara intihar eylemcileri diyoruz, bedenlerini silah olarak kullanıyorlar. Yani kendilerini ölmeye adıyorlar. Bir insanın kendini ölmeye adaması için çok güçlü birtakım nedenleri olması gerekiyor. Bu kişilerin bizden çok farklı psikolojik yapıları olması lazım. Çünkü insanın en değerli varlığı yaşamıdır. İnsanları son tahlilde ölüm tehdidiyle korkutabilirsiniz. Öte yandan düşünün ki karşınızda kendini ölmeye adamış bir insan var. Onu ölümle korkutamazsınız. Terorizm tek tip değil Yani bu intihar eylemcilerini bir anlamda Hasan Sabbah’ın haşhaşinlerine benzetebilir miyiz? ÇİTLİOĞLU O da farklı bir olay. Yani intihar eylemcilerinin motivasyonlarında da farklılıklar bulunuyor. Dünyanın ilk terör örgütü olarak adlandırılan Hasan Sabbah’ın haşhaşin örgütü ilk değildir. Çünkü ilk terör örgütü Ortadoğu’da Yahudilerin kurduğu Skari adlı bir örgüttür. Haşhaşinler daha sonra geliyor. Orada dini motifler var. Ama örneğin, Filistin’deki intihar eylemcilerinde dini motif yok. Hizbullah’ın intihar eylemcilerinde dini motif mücadele edildiğini söylüyorlar, ama terör bırakın durmayı, artan boyutlarda gelişiyor. Sizce bu terörün kaynakları nerelerden geliyor? ÇİTLİOĞLU Genelde terorizmi ortaya çıkaran olgular sıralanırken şöyle bir sınıflandırma yapılır: Haksızlığa uğramış olmak, ezilmişlik, dışlanmışlık, ikinci sınıf birey muamelesi görmek, kendi kimlikleri bir anlamda yok edilmek gibi birtakım nedenler alt alta sıralanır. Aslında terorizmin gerçek anlamda temeli ve kaynağı bu mudur, dediğimiz zaman cevabımız yine, hayır, oluyor. Peki, buna somut örnek verebilir misiniz? ÇİTLİOĞLU Bugün dünyada en fazla dışlanan, en fazla sömürülen, en fazla aşağılanan ırk zenciler ya da Afrika kökenlilerdir. Ama şimdi size soruyorum. Afrika kökenli bir tek terör örgütü var mı? Yok, değil mi? O zaman size biraz önce saydığım, terorizm için genel kabul gören nedenlerse terör eylemlerine başvurmakta en haklı olacaklar Afrikalılar olmaları gerekmiyor mu? Bu durumda o nedenlerin doğruluğunu şu andaki mevcut durum yalanlamıyor mu? Yalanlıyor. O varsayımı çürüten somut bir örnek de Usame bin Ladin değil mi? Usame bin Ladin, ünlü ve dünyanın sayılı zen diğinizde arkasında sponsor, işbirliği yapan, destekleyen, doğrudan yöneten bir devlet yoksa bir terör örgütünün var olabilmesi, varlığını sürdürebilmesi asla mümkün değildir. Yani terorizm kimi devletlerin elinde kendi ulusal çıkarlarını koruma uğrunda kullandıkları ve kullanmayı sürdürdükleri bir silaha dönüştüğü için bugün Abdullah Öcalan’ın ortaya çıkışı ve varlığını sürdürüşünün arkasında da kimi üçüncü devletlerin varlığını bizim mutlaka kabul etmemiz gerekir. Aynı şekilde Usame bin Ladin hareketinin arkasında da bazı devletlerin varlığını kabul etmek zorundayız. Başka türlüsü mümkün değil. Başka bir örneği de yok. Türkiye teröre çok açık bir ülke haline geldi. Bununla nasıl mücadele edilebilir? ÇİTLİOĞLU Terörle mücadelenin ön şartı böyle bir olguyla birlikte yaşamayı öğrenmemizden geçiyor. Terörist hareketleri tümüyle ortadan kaldıramazsınız. Biraz önce söylediğim devletlerin örtülü ya da açık destekleri dışında bir nokta daha var. Terorizmin malzemesi insan. İnsan, içinde şiddet duygusunu barındıran bir varlık. Dolayısıyla içinde şiddet duygusunu barındıran bir malzemeye ihtiyaç duyan bir aktivite, hele arkasında bir de devlet desteği varsa bunun sona erdirilebilmesi müm P O R T R E ERCAN ÇİTLİOĞLU 1943, Dörtyol doğumlu. İÜ İktisat Fakültesi Gazetecilik ve İşletme İktisadı Enstitülerini bitirdi. İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde İngilizce eğitimi gördü. 196785 yılları arasında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı ile Başbakanlık’ta Londra Büyükelçiliği Basın Müşaviri ve Basın Yayın Enformasyon genel müdür yardımcısı olarak görev yaptı. Sivil görevli olarak katıldığı 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda gazi unvanı ile ödüllendirildi. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ASAM) terorizm konusunda danışmanlık yapıyor. Bahçeşehir Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanlığı’nı yürütüyor. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nde yüksek lisans bölümünde dersler veriyor. varlar,’’ ‘‘kan içiciler’’ gibi aşağılayıcı, küçümseyici, dışlayıcı söylemler kullanılıyor. İyi de bu tür davranışlara karşılık nasıl söylemler kullanılmalı? ÇİTLİOĞLU Elbette terorizmin karşısındayız da, ama acaba onları aşağılayarak, küçümseyerek bu mücadelede kendimizi güçlü mü kılıyoruz, yoksa güçsüz mü kılıyoruz? Ben bunun yanıtını aramaya çalıştım. Rakibinizi ne kadar küçümserseniz mücadelenizde o kadar başarısız olursunuz. Dolayısıyla karşımızdaki kitleyi iyi irdelememiz gerektiğini düşündüm. Çünkü bu insanlar doğuştan cani, hırsız, terörist de değil. Doğuştan eşit olan bireyleri bir süre sonra terörist aktivitelere ya da terörist örgütlerin içerisinde yer almaya iten nedenler ne olmalı, sorusunun yanıtını arar ve buna birtakım yanıtlar bulabilirsek o zaman mücadelemizin daha rahat, daha rasyonel olacağını düşündüm. Tamam, ‘‘kana susamış canavar’’ diyoruz. Bu şekilde niteleyip aşağılıyoruz, küçümsüyoruz ve bir kenara itiyoruz. Ama biz böyle nitelediğimiz sürece karşımızdakiler azalmak yerine çoğalıyorlar. Demek ki bu bir yöntem değil. Onun için de doğru yöntemi bulmamız gerekiyor. Bir başka nokta daha var. var. Irak’taki intihar eylemcilerinde dini motif yok. PKK’nin intihar eylemcilerinde dini motif yine yok. Dolayısıyla bunların ideolojileri ve motivasyonları da değişiyor. Bunların derinliğine inip irdelemeden, karşınızda kendisini ölmeye adamış birisiyle mücadele edeceksiniz. Nasıl mücadele edeceksiniz? Ben bütün bunları düşündüğüm zaman şunu da gördüm: Ülkemizde terorizm konusunda akademik düzeyde yazılmış bir eser yok. Belki okunması zor bir kitap yazdım. Ama benim derdim çok satan bir kitap yazmak değildi. Amacım bir kaynak kitap ortaya çıkarmaktı. Bir de işin başka boyutu var. Ercan Çitlioğlu terör uzmanı, deniyor. Bu da insanı çok sorumluluk altında bırakan bir sıfat. Ama siz 25 yıldır bu konu üzerinde çalışmıyor musunuz? ÇİTLİOĞLU Ama 25 yıl uzmanlık sıfatı için hiç yeterli bir süre değil. Bir konuda uzman olmak için insanın ömrü bile yetmeyebiliyor. Bu uzman yakıştırması birtakım beklentilere de yol açtı. Ben de bana yüklenen sorumluluğun yanıtı olarak böyle bir kitap yazma gereğini duydum, diyebilirim. Türkiye’de uzun yıllardır terör eylemleri yaşandı. Yetkililer bu eylemlerle gin ailelerinden Bin Ladin’lerin bireylerinden birisi. Üstelik gayet de iyi eğitimli. O zaman nasıl oldu da Usame bin Ladin terörist başı ilan edildi? ÇİTLİOĞLU Biraz önce size söylediğim ve genel kabul gören tanımda iki tane ciddi eksik var. Birincisi siyasal amaç. Terörist aktivitenin ortaya çıkıp süreklilik arz edebilmesi için bunun mutlaka siyasal ve ideolojik amacının olması gerekir. Afrikalılarda bunlar olmadığı için, bütün koşulları içlerinde barındırmalarına rağmen terörist olmuyorlar. İkincisi de devlet desteğidir. Dolayısıyla sizin savınız Abdullah Öcalan için de geçerli mi? ÇİTLİOĞLU Tabii. Bu Abdullah Öcalan için de, biraz önce sizin söylediğiniz Usame bin Ladin için de geçerli. Bir de terörle terorizm kavramları da birbirinden çok farklı. Karıştırılanlardan birisi de bu. Biz burada karşılıklı konuşurken odaya giren bir başka şahıs burada bir terör yaratabilir. Bizi terorize edebilir. Ama bu terorizm demek değildir. Çünkü o doğrudan doğruya anlık şiddete dayalı bir eylem. Terorizmde ise organize bir hareketten söz ediyoruz. Dünyada terör örgütlerinin ortaya çıkışından günümüze kadar dikkatli bir biçimde irdelekün değildir. Ancak bununla yaşamayı öğrenebilirsiniz. Bunun sizin toplumsal düzeninizi sarsacak ölçülerde gelişmesini engelleyebilirsiniz. Yani nötralize edersiniz, ama hiçbir şekilde ortadan kaldıramazsınız. Bu gerçeği benimsersek mücadelemizin de daha rahat olacağını kabul etmemiz lazım. Terörist olaylar dünyada sona ermeyeceğine göre, Türkiye’de de sona ermez. Yani terorizm yeni bir savaş yöntemi mi? ÇİTLİOĞLU Evet. Bir kere dünyanın en ucuz, sınırlı sayıda insan gerektiren savaş yöntemi. Yani terorizmde sizin artık ordulara ihtiyacınız yok. On beş, yirmi kişiyle çok yıkıcı darbeler vurabiliyorsunuz. ABD’deki saldırılarda yer alanlar bilemediniz 20 kişiydi. Düşünün, 20 kişiyle dünyanın düzenini değiştiriyorsunuz. Bir de muhatabınız yok. Karşınızda bir devlet olmadığı için uluslararası hukuk size bu konuda yardımcı olamıyor. Yani cezalandıracağınız bir devlet bulamıyorsunuz. Klasik savaşlarda devletler devletlere savaş ilan ediyorlar. Ama terorizmde böyle bir şey yok. Yani, terorizm bütünüyle askeri yöntemleri kullanan, ama asker kişiler tarafından, asimetrik bir savaş. Hangi devlet bunu kullanmak istemez? ‘ Ben, terorizm üzerinde bu kadar çok konuşuyor olmamıza rağmen Türkiye’de terorizmin bilinmediğini gördüm. ’ ‘ Terörle mücadelenin ön şartı, böyle bir olguyla birlikte yaşamayı öğrenmemizden geçiyor. ’ Psikolojik savaşla terorizm iç içedir Ama bugün Türkiye tek tip mücadele yöntemi uygulamıyor mu? ÇİTLİOĞLU Evet, Türkiye terorizmi bir bütün olarak görüyor ve bu bütüne göre bir reçete oluşturuyor. Bu reçete sol ideolojik örgütlerin aktivitelerini engelliyor. Ama ayrılıkçı terorizmin ortaya çıkış nedenlerini ve eylemlerini engelleme yerine arttırabiliyor. Ama hükümet tozpembe bir tablo çizerek her şeyin kontrol altında olduğunu söylüyor. Sizce bu ne kadar inandırıcı? ÇİTLİOĞLU Her şeyin kontrol altında olduğunu söyleyebilmek için her şeyin kontrol altında tutulması gerekiyor. Türkiye’de her şey kontrol altındaysa o zaman demek ki bir tek ben kontrol dışındayım. Ben şu anda hiçbir şeyi kontrol altında göremiyorum. Sizinle sohbetimizde de söylediğim gibi, bu olayı bütünüyle kontrol altında tutmanız mümkün değildir. Kontrol altında tutsanız zaten hiçbir terörist eylem olmaz. Dolayısıyla da bunlar lafazanlık. Bu tür söylemlerde bulunmanızın hemen arkasından bir terör eylemi olduğu zaman terorizmin temel amaçlarından bir tanesine daha hizmet ediyorsunuz demektir. Halkta psikolojik çöküntü ve otoriteye karşı güvensizlik yaratmak isteyen teröristlerin amaçlarına siz hükümet olarak yardımcı oluyorsunuz. ‘‘Her şey kontrol altında,’’ diyorsunuz, iki saat sonra bir yerde bomba patlıyor. O zaman halk kime inanacağını şaşırmaya başlıyor. İnsanlarda zihinsel yön duygusu kaybolmaya başladığı andan itibaren bu boşluğu doldurmak isteyenler de çok rahat bir biçimde doldurabiliyorlar. O zaman terorizmle psikolojik savaş arasında nasıl bir bağlantı kurabiliriz? ÇİTLİOĞLU Terorizm hem aktif, hem de psikolojik savaş metodudur. Her ikisini de içinde barındıran bir olgu. Her an bir olayın olacağını bekleyerek yaşamak insanlarda elbette psikolojik bir çöküntü yaratır. Dolayısıyla bir terör örgütü üst üste birkaç eylemde bulunduktan sonra bir süre sessizliğini korursa siz onun niçin sessizliği seçtiğini, bu sessizlik döneminin hangi eylemlere hazırlık olduğunu merak edip beklemeye başlarsınız. Şemdinli olaylarından bugüne PKK’nin silahlı bir eylemi olmadı. İnsanlar, bunun arkasından ne gelecek merakı içindeler. Burada çok önemli bir psikolojik kazanım elde ediyorlar. Biz onların atacağı adımı beklerken biz adım atamaz hale geldik. İşte, köşeye sıkıştınız ve tuzağa düştünüz. Olayın psikolojik boyutunu Türkiye şu anda yaşıyor. Bir de her ideolojik, ayrılıkçı terör hareketi mutlaka siyasallaşmıştır. Bunun örnekleri ETA’da, IRA’da, FKÖ’de görülebilir. FKÖ bugün Filistin’de ve Lübnan’da siyasallaşmıştır. PKK siyasallaşmıştır. Bundan sonra PKK’yle mücadelede, PKK’yi salt silahlı bir terör örgütü olarak görüp mücadelemizi ona odaklarken bu hareketin geniş ölçüde siyasallaştığını ve siyasallaşmanın da silahla durdurulmasının mümkün olmadığını dikkate alan yeni birtakım politikalar üretmeniz gerekirken siz, bu sessizliğin arkasından neyin geleceğini bekliyorsunuz. Peki, bu sessizliğin arkasından ne gelecek? ÇİTLİOĞLU Bu sessizliğin arkasından kitlesel eylemler gelecek. Örneğin 21 Mart’ta, Nevruz’da PKK, büyük bir olasılıkla şu andaki siyasal uzantılarını da işin içine çekerek kitlesel, pasifist eylemler yapacaktır. Bu eylemleri Diyarbakır’da, demografik yapısı büyük ölçüde değişmiş olan Mersin’de, Adana’da, İstanbul’da, belki İzmir’de yapacaktır. Bunun bir provasını geçen yıl Nevruz’da, Diyarbakır’da yaptılar. 400 bin kişi topladılar. Sayın Başbakan Diyarbakır’a gittiği zaman kendisini 500 kişi karşıladı. Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Baydemir, ‘‘Belediyeyi ziyaret etseydi kendisini bir milyon kişiyle karşılardım’’ dedi. Yani, ‘‘Buradaki gerçek otorite benim’’ mesajını daha o dönemde verdi. Şemdinli ve Yüksekova’daki olayları vali ve kaymakam bastıramadı. Ama belediye başkanı,‘‘Evlerinize dönün’’ dediğinde, halk evlerine döndü. Orada otoritenin yer değiştirdiğini gördük. Şemdinli olaylarının bence en ilginç ve yorumlanması gereken tarafı buydu. ‘ Türkiye’de her şey kontrol altındaysa o zaman demek ki bir tek ben kontrol dışındayım. ’ CUMHURİYET 12 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle