23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2006 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Türk Kürt Aynı Kökten mi? Tarihsel belgeler, araştırmalar ve bilimsel değerlendirmeler kanıtlamaya çalışmıştır ki, Türkler ile Kürtler aynı kökten gelmişlerdir. Onun için denebilir ki, bugün Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoğun olarak yaşadığı silahlı çatışma, tarihsel ve bilimsel belgelerin de açıkça gösterdiği gibi, bir kardeş kavgasıdır. PENCERE Ağca?.. 79’dan bu yana kaç yıl geçti?.. Çeyrek yüzyılı aştık... Ama sanki hiç zaman geçmemiş, takvim yaprakları çöplükleri doldurmamış gibi... Medyaya bakarsanız bir açıdan 20’nci yüzyılı geride bırakıp 21’inci yüzyıla girmemişiz... Sanki 21’inci yüzyılın beş senesini devirmemişiz... Gazeteler baştan aşağıya Mehmet Ali Ağca’yla haşır neşir... ? Abdi İpekçi çok yetenekli, yetkin, usta, dürüst bir gazeteciydi... Şu günlerde gözlerini açıp bugünkü gazetelerimize baksa ne düşünürdü?.. Önce gözlerine inanamazdı.. Ve sorardı: Ne olmuş bu basına?.. Abdi Bey, artık basın yok, medya var... Ne biçim bir medya bu?.. ? Haydi bu faslı geçelim; ama, İpekçi’nin en çok şaşacağı işlerden biri sanki dünyada hiçbir şey değişmemiş, eski dengeler yıkılmamış, Sovyetler çökmemiş, Amerika Ortadoğu’ya yerleşmemiş, ‘‘komünizm tehlikesi’’ piyasadan silinmemiş, Türkiye için ‘‘ılımlı İslam devleti modeli’’ öngörülmemiş, takıyyeci iktidar ülkenin başına çökmemiş gibi geçerli aymazlık olurdu... İpekçi sorgulardı: Ağca’yı hapishane kapılarına dek arabalarla karşılamaya gelip alkışlayanlar hangi dünyada yaşıyorlar?.. ? Türkiye geçmişte bir sağ sol kavgasının anaforunda yaşatıldı; devletin gizli örgütlerinin de içine girdiği bu kavgada neyin ne olduğunu açığa çıkarmak olanaksız gibidir. Etnikçi ve dinci sorunlar da vaktiyle hep bu açıdan tartıldı; 12 Eylül ‘‘komünizm tehlikesi’’nin önünü kesmek yolunda kısır kafalıların karanlık icadıdır. İlerici, Aydınlıkçı, Atatürkçü, sol gazetecilerin, bilim adamlarının, yazarların öldürülmeleri o dönemin türevleridir... Ama, geçti o günler... ? Bugün Türkiye’de ‘‘acil’’ iki tehdidin iki kırmızı çizgisi gündemde... Ülke dincilik yörüngesine oturtulmuştur, laik Cumhuriyet elden gidiyor ve de etnikçilik sınır ötesinden körükleniyor... Çeyrek yüzyıl önceki dünyanın dengelerinden çok uzaktayız... Abdi İpekçi yaşasaydı, bugün ne düşünürdü?.. ? Ağca çoktan beri kafayı yemiş görünüyor... Zaten tetikçilik için bu tipler kullanılır... Ağca’nın çok şey bildiği, zamanı geldiğinde konuşacağı gibi tevatüre kulak asmayın!.. Tetikçi hiçbir şey bilemez, kendisine aracılar tarafından verilen görevleri yapar; o kadar... Üstelik bugün Ağca’ya özel af çıkmadı; Türkiye’de geçerli adalet ve ceza mekanizmaları cılk çıktı... Bu ülkede afların hesabı kitabı yok.. İnfaz düzeni laçka.. Neyimiz laçka değil ki?.. Tavuklara, Horozlara Elveda mı? ‘‘Tamam, kümesli yaşama, öyle ya da böyle veda edeceğiz. Etmek zorundayız. Bunun tartışılması bile abes. Ama o boşluğu nasıl dolduracağız?’’ ‘‘Milliyet’’te Abbas Güçlü ‘‘Hiç kümessiz Türkiye olur mu’’ diye soruyor! ‘‘Nasıl ki milyonlarca insanımız, olası bir depremde göçük altında kalıp can vereceğini bile bile çürük konutlarda oturuyorsa, yine milyonlarca insanımız olası bir salgında öleceğini bile bile kümesli yaşama devam edecek.’’ Gözümün önünden gitmiyor Başbakan’la bakanlarının TV ekranında tavuk budunu ısırışları; ‘‘Bakın biz korkmadan yiyebiliyoruz, öyle bir salgın yok’’ demeleri, karşılarındaki gazeteciye de bir lokma sunmaları!.. Çiçek Bey de ‘‘Gazetelerin işgüzarlığı’’ demişti! Bu Sayın Bakan ne dese, az sonra tersini söylemekten çekinmez! Köylülükmüş! Kentleşme gerçekleşse, yirmi milyon köy insanı kentlere gelse, yerleşse.. tavuk, koyun, dana yemese olay bitecekmiş... Her şeyi Avrupa’dan, Amerika’dan bekliyoruz, şimdi de dışardan getirteceğimiz paketlenmiş tavuklara, etlere bağlanacağız! Ver parayı, güzel paketler içindeki etleri ye, her türlü korkudan kurtar kendini!.. Hiçbir şeyi bilmeyen, ama bilmiş gibi davranan; her çıkmazı, her kötülüğü kendi beceriksizliğinden, bilgisizliğinden, görgüsüzlüğünden değil, başkalarının işi karıştırmasından bilen bir anlayış kısa sürede iflas edecekti, etti işte... Avrupa TV’leri her akşam haber verdi, gösterdi. ‘‘Türkiye’de tavuk gribi yaygınlaşıyor, ama Türk hükümeti işin farkında değil’’ diye az mı yayın yaptı!.. Geveliyoruz, yok öyle bir tehlike yok, öyle bir salgın yok, ölenler birkaç kişi, suç gazetecilerde, muhaliflerde!.. AKP’li üç yıl, Türkiye için büyük bir kayıp olmuştur. Kendine Ak diyen, ama aklıkla ilgisi olmayan bir ‘‘Adalet ve Kalkınma Partisi’’ için bu üç yıl tam iflas dönemi oldu. Öyle bir iflas ki, geçmiş yıllarda benzeri görülmemiş bir çöküş!.. Nedeni de, bilgisiz insanlar değildi öncekiler. Her işi oluruna ya da duaya, boş avuntuya bırakmamışlardı. Ne de olsa dünya işlerini bilim yoluyla çözmeyi öğrenmişlerdi. Şimdi tavuk, yumurta, dana eti, koyun eti.. hepsi dışardan getirtilecek! Gidecek, markette güzel paketler içindeki ürünleri alıp güvenlikle evlerimize, sofralarımıza götüreceğiz.. Bin yıllık töreler, bin yıllık tarım, bin yıllık hayvancılık, bin yıllık alışkanlıklar bir anda havaya uçurulabilecek mi? Tüm ülkede bundan sonra tavuk, horoz, ördek, kaz yaşatmayacak mıyız? Tek çare hayvanları yok etmek, kökünü kurutmak mı? Batı ülkelerinde niye böyle bir salgın yok.. niye tavuk, horoz öldürmek yok.. niye sokak sokak, arsa arsa ellerinde sopalarla zavallı hayvanlara işkence çektirmek yok!.. Geçen üç yıl AKP’yi bitirmiştir! Bir erken seçime kalkışmamaları, bir çöküntü içinde olduklarını anlamış olmalarındandır! Birtakım çıkarcıların destekleri de kısa sürede tükenecektir. Tayyip Bey iktidarını, CHP muhalefeti önleyemedi, ama işte tavuklar, kazlar, ördekler ölerek, öldürerek bunu başarmaktalar!.. Sözü yine Abbas Güçlü’ye bırakayım: ‘‘Kuş gribine yönelik olarak alınan önlemler de umarız deprem sonrası söylemler gibi havada kalmaz. Güya on binlerce çürük yapı yıkılacaktı. Oysa hepsi yerli yerinde duruyor.’’ Not: Birkaç gün okurlarımdan izin istiyorum. Yakında görüşmek üzere... Nurer UĞURLU izgi ustamız Turhan Selçuk’un Cumhuriyet gazetesinin üçüncü sayfasında çok güzel, çok anlamlı bir karikatürü çıkmıştı (19.12.2005). Ünlü çizerimizin bu karikatürü beni böyle bir makaleyi yazmaya yöneltti dersem, Sezar’ın hakkını Sezar’a, Turhan Selçuk’un hakkını Turhan Selçuk’a vermiş olurum. Ön Asya topraklarında yaşayan Kürtlerin kökenleri konusunda çeşitli söylentiler vardır. Bu söylentiler şöyle özetlenebilir: Kürtler, Kardu, Haldi ve Gürcülerle ırksal bağlantısı bulunan bir halktır; İranlı bir kökten gelirler; Arap kökenlidirler; Orta Asya’dan göç etmiş Turanlı bir boydurlar. Şerefname (Kürt Tarihi) yazarı Bitlisli Şeref Han’a göre, Kürtler Cen soyundandırlar. Bu soyun anayurdu Doğu Türkistan’ın Çin sınırına yakın bir bölgedir (Bk. Şeref Han, Şerefname (Kürt Tarihi), Arapçadan çev. Mehmet Emin Bozarslan, Ant Yayınları, İstanbul, 1971). Ç ci (Kırmanci) denilen dil ortaya çıktı. Anadolu’nun Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki (Kars, Erzurum, Van, Hakkâri) kaya resimleri ve Cunni mağarasındaki (Erzurum yakınları) Orhon benzeri yazılar, çeşitli yerlerdeki kayalara kazınmış eski Türk işaretleri ile Tirişin (Van, Hakkâri sınırı) kaya resimleri Kürtlerin yoğun yaşadıkları bölgede olması ve Orta Asya’da Sibirya ve özellikle Yenisey yöresindeki resim ve işaretlerle yakın benzerlikler göstermesi bilimsel açıdan çok ilgi çekici sayılmıştır. Elegeş yazıtı Yenisey yöresindeki Elegeş yazıtı 10 kadem, 9 pus yükseklikte ve 2 kadem, 2 pus genişliğindedir. Taşın en kalın tarafı 10 pus, yukarı tarafında da 6.5 pustur. Pürüzlü bir kum taşı olan yazıt, griye çalan esmer kırmızı renktedir. Taşın biçimi düzensiz ve yukarıya doğru daralmış bir durumdadır. Yukarıdan aşağıya doğru derin yarıklar ve çatlaklar vardır. Taşa birtakım şekiller yapılmış, sonra yazıtı meydana getirilmiştir. Ünlü Türkolog Wilhelm Radlof, yazıtın birkaç kopyasını çıkarmış ve bunları okumaya çalışmıştır (1894). Yazıtın bir yerini inceleyen V . Thomsen, W. Radlof’un okumasını hatalı bulmuştur (V . Thomsen, Inseription de l’Orkhon Dechiffrees, MSFou, 1894). Yazıt, bilimsel olarak tam Hüseyin Namık Orkun tarafından okunmuştur. Orkun’a göre yazıtın 8 satırında şöyle bir cümle yer almaktadır: ‘‘Kürt elinin hanı Alp Urungu altunlu okluğumu bağladım belde. ülkem. Otuz dokuz yaşımda’’ Hüseyin Namık Orkun, yazıttaki bu cümleyi şöyle değerlendirmektedir: ‘‘Kürt el kan ibaresini Nemeth de bahse mevzu etmektedir (Ahonfoglalo magyarsag kialakulasa, 251). El kan sözü sonradan İlhan şeklini almıştır. İran’daki Moğolların, daha doğrusu Moğol hükümdarlarının bu unvanı taşıdığı malumdur. Burada Kürt adlı bir kabilenin bahse mevzu edildiği göze çarpar. Kürt sözü Türkçede çığ, kar yığını manalarına gelir. Macar âlim leri eski Macar kabilelerinden Kürtgyarmat kabilesinin ismini buradaki Kürt kabile adıyla birleştirmektedir. Hatta bu Macar kabilesinin içinde Yenisey havalisindeki bu Kürt kabilesinin bulunduğunu dahi kabul eylemektedirler’’ (Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1987). Ünlü Macar Türkolog Prof. Dr. Laszlo Rasonyı da bu konuda şunları yazmaktadır: ‘‘Macarların bir zamanlar Göktürk Konfederasyonu’na bağlı olduklarına dair etnik hatıraları vardır. Kürt boyu büyük bir ihtimalle Yenisey Türk yazıtlarında gösterilen Türk Konfederasyonu’na bağlı Kürt kavminin kalıntısı olabilir... Türk kökünden gelen oymak adları şunlardır: Yormatı (Yorulmayan), Kürt (Kar çığı), Ker (Dev), Kesi (Parça), Tarhan, Ynag (rütbe unvanları). Bunlar arasında Kürt kavmi adı Yenisey çevresi yazıtlarında da geçer. Bu kavmin Batı’ya kopan bir bölüğü Türk hegemonyası çağında Macarlarla karışıp kaynaşmış olabilir’’ (Prof. Dr. Laszlo Rasonyı, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1971). Dış kaynaklı kışkırtma Bu konuda N. J. Marr, Helimut Ritter, August Friedrich Pott, Theodor Nöldeke, Paul Haupt vb. tanınmış bilim adamları ve araştırmacılar da çeşitli görüş ve değerlendirmeler ortaya koymuşlar, Türkler ile Kürtlerin aynı kökten geldiklerini bilimsel olarak belgelemeye çalışmışlardır. Ord. Prof. Zeki Velidi Togan, Prof. Dr. Abdülkadir İnan, Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat, Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ve Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu gibi bilim adamlarımız da bu konudaki düşünce ve görüşlerini açıklamışlardır. Tarihsel belgeler, araştırmalar ve bilimsel değerlendirmeler kanıtlamaya çalışmıştır ki, Türkler ile Kürtler aynı kökten gelmişlerdir. Onun için denebilir ki, bugün Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yoğun olarak yaşadığı silahlı çatışma, tarihsel ve bilimsel belgelerin de açıkça gösterdiği gibi, bir kardeş kavgasıdır. Dış kaynaklı bir kışkırtma olduğu kanıtlanmış bulunan bu kardeş kavgasına son vermek, bilimsel araştırmaların da bize açıkça gösterdiği gibi tarihsel bir zorunluluk, kaçınılmaz bir görevdir. Bu tarihsel görevi yerine getirmek de başta Türk ve Kürt halkı olmak üzere, herkese düşen çağdaş bir sorumluluktur. Bu sorumluluğumuzu yerine getirmek için yarın çok geç olmasın! Kürtlerin kökenleri Kürtlerin kökenleri konusunda bilimsel sayılabilecek görüşler de şöyle sıralanabilir: Kürtler, HintAvrupa soyundan gelen İranlı bir halktır, MÖ VII. yy’da Urmiye Gölü güneyinde Bohtan’a (Dicle Irmağı’nın kollarından Botan Çayı) doğru göç ettiler. Bu görüş, Rus Doğu Bilimcisi Wladmir Mirnovsky tarafından Brüksel’de toplanan XX. Uluslararası Doğu Bilimcileri Kongresi’nde (1938) ileri sürülür. W. Mirnovski’ye göre Kürtlerin BethKardu bölgesinde (Eruh, Şırnak, Cizre) yaşayan Bohtanlılar olması gerekir. Bunlar, MÖ VII. yy’da İran ve Anadolu’ya yayılan İskitlerle (Sakalarla) birlikte ortaya çıkarlar. Bu tarihten önce bu bölgelerde Kürt adına rastlanmaz. Gerek Elegeş yazıtında geçen, gerek Ön Asya’da görülen Kürtler, İskitler’in baskısıyla ya da daha başka etkenlerle önce İran’ın Zağros Dağları bölgesine geldiler, üç yüz yıldan çok buralarda kaldılar. Bu süre içinde İran kültürünün etkisiyle Oğuzca olan dilleri Farsça ve Arapçayla karışarak, bugün Kurman Kaya Köyü’nün Vefası Kaya Köyü’nün Nadir Nadi’nin doğumuyla başlayan ve onun düşünce mücadelelerinde gelişen tarih çizgisi Kaya coğrafyasını da etkiler. Kaya coğrafyasının güzelliği içine yerleşmiş olan eski Rum evleri mübadele yıllarına kadar her birinden çeşitli müzik nağmelerinin yükseldiği, Türk ve Rum kardeşlerin dostluk türküleriyle çınlayan çeşni ve yapıları güzel evlerdir. Ünal TÜRKEŞ Onun yerel tarih anlayışını oluşturan ve bütünleyen tarihsel ve coğrafi zenginlikler, Kaya’da ancak bu kadar güzel şekilde birbirini bulur, tamamlar ve ölümsüzleşirdi. bir yerde anıtının dikilmesiyle, Türkiye genel tarihi onurlu bir kazanıma kavuşur. Basın tarihi, Fethiye’yi ziyarete gelen yerliyabancı turistleri Türkiye yerel tarihinden Türkiye genel tarihine yükselen büyük hemşerileriyle kucaklaştırmanın onurunu yaşar. Uygarlık yolu Türk hareketinin içinde bu hareketin yenilikçi ve devrimci ilkelerini savunan çok seçkin yazıların sahibidir. ce mücadelelerinde gelişen tarih çizgisi Kaya coğrafyasını da etkiler. Kaya coğrafyasının güzelliği içine yerleşmiş olan eski Rum evleri mübadele yıllarına kadar her birinden çeşitli müzik nağmelerinin yükseldiği, Türk ve Rum kardeşlerin dostluk türküleriyle çınlayan çeşni ve yapıları güzel evlerdir. Bu evlerin içlerine ve dışlarına vurulan renkli boyalar Kaya toprağından ve ağacından elde edilen özgün boyalardır. Nadir Nadi’yi Kaya tarihinin ve coğrafyasının renkleri hiç olmayacak ‘‘alaimi seması’’ yapan muhtar Erdoğan Kaya, Nadir Nadi’nin düşünce yapısının uzağında meydana gelen bir insan değil. O da medrese yolunu izlemeyip klasik eğitimi tercih eden, 1916’lı yıllarda Fethiye’den Muğla İdadisi’ne eğitim için gelen pozitif değerli bir insanın oğludur. Kayalı İsmail Kaya aynı Yunus Nadi’nin ve Nadir Nadi’nin izlemiş olduğu çağdaş eğitim ve uygarlık yolunu izler. Çocuklarını da aynı aydınlık yolun yolcusu yapar. Genç yaşta ölen ekonomist Doç. Dr. Ali Özcan Kaya Fethiye yerel tarihinin Nadir Nadi düşüncesinde yetişen değerli evlatlarından biriydi. Pozitif düşünceye babasının daha 20. yüzyıl başlarında sahip olduğu iyi görülürse, Erdoğan Kaya’nın hiç ücret almaksızın yapmakta olduğu Kaya Muhtarlığı’nın anlamı ve ifadesi daha iyi anlaşılır. Erdoğan Kaya yerel tarihinin pozitif unsurlarından yola çıkarak genel tarihin demokratik katılımcılarından biri durumundadır bugün. Nadir Nadi’yi Kaya’da ölümsüzleştiren yerel tarih düşüncesinin, Fethiye Belediye Başkanı Sayın Behçet Saatçı’yı da etkilediğinin farkında ve bilincindeyiz. Babası Yunus Nadi’nin adını taşıyan caddeye ya da okula yakın K aya Köyü, Fethiye’ye bağlı köylerin içinde tarihi ve coğrafi dokusuyla ayrı bir yere sahip. Kaya Köyü’nün tarihinde Türk ve Rumların yüzyıllara varan ortak yaşam tarzı yer alır. Türk basınının öncü adlarından Nadir Nadi’nin bu tarihi tabloda ayrı yeri var. 1908’de Yunus Nadi’nin büyük evladı olarak bu köyde dünyaya gelir. Kaya Köyü Muhtarı Erdoğan Kaya’nın gözünden çöp kaçmaz. Kaldı ki adını köyünün en büyük caddesine verdiği bu kişi hem ülkenin hem dünyanın bütün yönleriyle tanıdığı bir Kaya hemşerisi. Coğrafya Kaya Köyü’nde Aya Nicola’nın yaşadığı Gemilek Koyu’na ulu çam ağaçları, sulak tarlalar ve Rum ustaların yapmış olduğu mimarisi mükemmel tarihi konutların efsane kokan havasını götürür. Kaya Köyü Muhtarı Erdoğan Kaya coğrafyanın bu benzersiz güzelliğinin de farkındadır. Bundandır, köyde bu ulu ağaçların hiçbirine yıllar var ki, tek balta değil tek satır bile inme cesaretini gösterememiştir. Bu mükemmel dokuya zarar verecek hiçbir yapılaşmaya muhtar izni alınamamıştır. Nadir Nadi de tarihine ve coğrafyasına büyük saygı duyan gazetecidir. Hem de doğuştan gazetecidir. Çünkü babası daha 20. yüzyılın başlarında Selanik’te Jön Gericiliğe karşı Nadir Nadi için tarih genel çerçevede değil, yerel çerçevede başlar. Onun yerel çerçevesi ailesinin yerleşmiş olduğu Fethiye ilçesinin Kemer beldesine bağlı Seydiler Köyü’dür. Klasik şeri eğitimin topluma kazandıracağı pozitif bir değer ona göre yoktur. Ona göre bu değer babasının medrese yerine, Rüşdiye ve İdadi öğrenimlerine gittiği çağdaş yoldadır. Kendisi de bu yolu izler. Babası imparatorluğun mevcut skolastik düzenine karşıdır. Kendisi Cumhuriyet’te tutucu ve gerici düşüncelerin karşısında yer alır. Kendi yerel çerçevesinde başlayan bu tarih anlayışı giderek ülkenin genel tarih çerçevesindeki yerini layıkıyla alır. Bu yer, genel çerçeve içine yerleşmiş olan tüm tutucu, gerici ve pragmatik düşünceleri pozitif tarih anlayışının dışına doğru iter. Nadir Nadi’nin ölümüne kadar sürdürdüğü, ölümünden sonra ardıllarının devam ettirdiği bu tarih anlayışı Cumhuriyet Türkiyesi’nin yüz akı olan anlayışların içinde kendini iyice gösteren ve tanıtan bir tarih anlayışıdır. Kaya Köyü’nün Nadir Nadi’nin doğumuyla başlayan ve onun düşün Özgün incelikler Çatıları sökülmüş de olsa, kapı ve pencereleri başka işler için kullanılmış da olsa doğanın tahripkâr yağmurlarına ve esintilerine güzelliklerini yitirmeden hâlâ karşı koymasını bilen bu özgün boyaların Kaya coğrafyasından taşımış oldukları özgün incelikler ve sırlar, mimarların ve mühendislerin akıl yüklü olduğu kadar duygu yüklü satırlarında da kendilerini çok iyi gösterirler. Bu coğrafyanın güzelliğini şüphesiz hâlâ yakınları Kaya Köyü’nde oturan Nadir Nadi’nin yardımcılarından Sami Karaören bilir. Olasıdır ki her Kaya’dan dönüşünde üstadı Nadir Nadi’ye Fethiye’den bilgiler götüren, kendisi de Kaya Köyülü olan Sami Karaören en çok Kaya Köyü’nden verdiği bilgilerle duygulandırmıştır Nadir Nadi’yi. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle