27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 OCAK 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Türkiye’de seçim sistemi nasıl olmalı? Prof. Dr. Zafer GÖREN TBMM Başkanı Başmüşaviri PENCERE Kümes Devri Bitti mi?.. Her gazetede biraz değişik biçimde yayımlandı; ama, tümcenin özündeki anlam bir... Vatandaş kuş gribi nedeniyle tavuklarına el koymak isteyen yetkililere demiş ki: ‘‘ Karılarımı alın, tavuklarıma dokunmayın!..’’ Kimi gazetede haber biraz değişik biçimde verildi: ‘‘ İki karımı alın, tavuklarımı bırakın!..’’ Hangisi doğru olursa olsun, anlam değişmiyor... Tavuk mu, kadın mı, diye sorarsanız vatandaş diyor ki: Tavuk!.. Bir aklı evvel çıkıp diyebilir ki: Ne farkı var?.. Ha tavuk, ha kadın; al birini, vur ötekine!.. ? Gerçekte bir ilginç devrime mi tanık oluyoruz?.. Gazetelerde başlıklarla manşetler aynı yönde birbirine karışıyor: ‘‘ Kümes devri bitti!..’’ Ne demek kümes?.. Yemlik.. Tünek.. Folluk.. Horoz.. Dikkat edin kuş gribi salgınında öne çıkan tavuğun yanında horozun esamisi bile okunmuyor... Peki, horoz kuş gribine aşılı mı?.. ? ‘‘Kümes devri bitiyor...’’ Peki, ne olacak?.. Evlerde, bahçelerde tavuk beslenmeyecek!.. Dikkat edin horozdan kimse söz açmıyor... Herkesin aklı fikri tavuklarda... Kümes dönemi noktalanacakmış.. Kadınları erkekle eşit olmayan bir ülkenin koskoca bir kümesten ne farkı olacak?.. ? Kuş gribi dincilerin ya da takıyyecilerin iktidarına kuş kondurdu... Horozların egemenliğindeki aile yaşamında her ev bir kümestir... Kümeste demokrasi yoktur!.. Olamaz!.. Kadınerkek eşitliği üzerine kurulan insan onurunu, işin başında çiğneyen bir kümes rejiminde horozların egemenliğine dayalı iktidar kuş gribinde fosladı... Gazeteler manşet atıyorlar: Kümes devri bitti!.. Haydi canım sen de!.. ? Takıyyeci takımın iktidarı Türkiye’yi ülke çapında tam bir kümese çevirmek için elinden geleni ardına koymuyor... Devlet sanki koca bir yemlik.. Dev bir folluk.. Yurttaşın gözü bağlanmış; din iman pazarlamasında vakitsiz öten horozlar doğmayacak güneşin şamatasını yapıyorlar... Ama, kuş gribi araya girince geleceğin kuluçkasına oturmuş cahil birdenbire kendine mi geldi?.. Adam ne diyor: ‘‘ Karılarımı alın, tavuklarımı almayın!..’’ Bütün gazetelerde yayımlanan bu olağanüstü deyiş, Türkiye’nin nereye doğru sürüklendiğini vurgulayan en çarpıcı uyarıcıdır... Akılsız horozların öttüğü yerde sabah geç olur!.. Türkiye akılsız horozların öttüğü bir kocaman kümes... ‘Kümes devri bitti’ diyorlar... İnanalım mı?.. Akyaka’da Bir Başbakan! ‘‘Dördüncü Kuvvet’’.. Devlet, hükümet, adalet... Bir de basın... Basına, bir de medya eklendi! Yani TV’ler, radyolar, iletişim araçları... Günümüzde ‘‘Dördünca Kuvvet’’in temsilcileri kimlerdir? En başta yazarlar olmamalı mı? Okurları ile yakın ilgi, sevgi bağı kurmuş; kurabilmiş kalem sahipleri!.. Gazetelerde renkli bir fotoğraf; Başbakan, hilal biçimindeki bir lokanta masasında toplamış hepsini... Bir bir adları saymalı mı? Hepsi tanıdığınız, AKP iktidarının başlıca destekçileri... Gülay’ından Altan’ına, Akyol’undan, Nazlı’sından Berkan ’ına, Cemal ’inden Barlas ’ına, Okay’ından Serdar’ına daha genç, daha yenilerine kadar yandaş bir kadro! Kendilerine ‘‘Dördüncü Kuvvet’’ değil ‘‘Kamara’’ adını vermişler! Toplantıyı düzenleyen ‘‘Yeni Şafak’’çı Fehmi Koru Bey... İyi, güzel, hepsi Tayyip Bey’in en yakın övgücüleri. Üç yıldır ne yapsa, ne etse, hangi yanlışlıkları, hangi ters tutumları benimsese, sürekli methiye düzenler!.. Bir de baktım, Oral Çalışlar da var! Nedense, son günlerde her yerde adı geçen, kimi olaylarda tartışmalar yaratan, bu tür toplantılarda, TV konuşmalarında bir danışman gibi başvurulan Oral Bey! Anlamak güç! Ne konuşmuşlar, boş gevezelik, içtenliksiz sorular, yanıtlar! Neymiş? Başbakan Türk basınının temsilcileriyle bir araya gelmiş!.. Hangi eleştiriler, hangi görüşler, hangi gerçekler, hangi ulus sorunları, hangi dış ve içteki düzensizlikler?.. Hiçbiri yok! Oturmuşlar yemek yemişler, terbiyeli çocuklar gibi ‘‘aferin’’ almışlar ‘‘büyüklerinden’’!.. ??? Yılbaşı günü Başbakan Erdoğan, Muğla’nın ünlü Akyakası’na gelmişti. Ben aylardır ordaydım. Böyle bir Başbakan ziyareti, hem de yeni yılın başlangıcında, bir sevinç, bir coşku nedeni olmamalı mıydı? Gitmiş bir otelde üç gece geçirmiş, bir de hepimizin sevdiği Halil’de yemek yemiş.. Şöyle bir köyü dolaşsa, kahvelerde yurttaşlarla görüşse, çevreyi, insanları biraz tanısa!.. Cümbür cemaat kıyıda gezmişler, sonra da AKP’ye oy veren bir köye gitmişler. Orada bir hayranı ‘‘Senin için ölürüz’’ mü demiş! Başbakan da ‘‘Biz zaten ölmeye geldik mi?’’ Bir TV’den sordular o akşam: ‘‘Başbakan’ın sizin beldeye gelmesine ne dersiniz?’’ ‘‘Hoş geldi, ama Akyaka’ya ne kazandırır, ne kaybettirir bilemem’’ gibi şeyler söyledim. Akyaka, Nail Çakırhan’ın, Halet Çambel’in, Melih Cevdet’in, İlhan Selçuk’un, üniversite hocalarının yerlisi yabancısı ile aydın insanların, sanatçıların, şairlerin, yazarların sevdiği bir yer; bir inci tanesi gibi özellikleri, güzellikleri olan bir çeşit cennet!.. Hani ‘‘Napoli’yi gör sonra öl’’ derler ya, Kaptan Cousteau, Gökova’yı gördükten sonra ne demiş: ‘‘Bu dünyada bir cennet varsa, Gökova’dır.’’ ??? Nereden nereye? Feriye toplantısında Başbakan’ın çevresine toplanan kişiler Türkiye’nin üç yılda hangi çizgiden hangi çizgiye geldiğini görmüyorlar mı? Hangi dürtüdür gözlerini kapayan, duymalarını, anlamalarını önleyen? Diyeceksiniz ki, bu kişilerin dünü de, önceki günü de ortada!.. Varsın istediklerini yazsınlar, istedikleriyle görüşsünler, ama Türk basını diye ortaya çıktıklarında işin rengi değişiyor! Sayın Başbakan, karşısındakileri Türk basınının, Türk edebiyatının gerçek temsilcileri olarak görüyorsa, onların övgüleriyle yüceldiğini sanıyorsa, aldandığını şimdilik bilmese, görmese de, bir gün öğrenecektir, öğrenmek zorunda kalacaktır.. Ç oğunluk sistemi ve nispi temsil sistemi, dünyada ve ülkemizde uygulanan temel seçim sistemleridir. 19. yüzyılın ortalarından beri bu iki sistemin savunucuları hangi seçim sisteminin daha iyi olduğunu tartışmışlardır. Çeşitli seçim sistemlerinin avantaj ve dezavantajlarının değerlendirilmesinde, nispi temsil sisteminin demokrasi ilkesine en uygun sistem olduğu, çünkü bu sistemle siyasi partilerin gerçek güçleri oranında parlamentoda temsil edilebildikleri ileri sürülmektedir. Nispi temsil sistemi, her düşünceye parlamentoda temsil hakkı tanınmasını amaçlamakta, çok sayıda partinin doğmasını sağlamakta ve küçük partilerin aldıkları oylar kaybolmadığından, bu partiler yararına bir sonuç doğurmaktadır. Ancak bu sistemde küçük partilerin, kurulan koalisyon hükümetlerinde güçlerinin üstünde etkili oldukları, bakanlık dağılımında önemli bakanlıklar elde edebildikleri; özetle, aldıkları oyların ve temsil güçlerinin üzerinde bir etkiye sahip olacakları yadsınamaz. Çoğunluk sistemi ise hükümetlerin sürekliliğini, parlamentolarda güçlü bir çoğunluğa dayanan iktidar oluşmasını amaçlamaktadır. Ancak iki partili bir rejimi teşvik eden ve büyük partilerin yararına bir sonuç doğuran bu sistemin de yeni partilerin ortaya çıkmasını neredeyse olanaksız kılma dezavantajı bulunmaktadır. Her iki sistemin olumsuz sonuçlarını ortadan kaldırmak amacıyla tüm dünya ülkelerinde karma sistemler geliştirilmiştir. 1995 yılında anayasamızın 67. maddesine ‘‘Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir’’ kuralı getirilmiştir. Bu kuralın yorumundan, artık yasa koyucunun, saf nispi temsil ya da saf çoğunluk sistemini değil, adalet ve istikrar ilkelerini bağdaştıran, karma bir sistemi öngören bir düzenleme yapmak zorunda olduğu sonucu çıkmaktadır. Milletvekili Seçimi Kanunu (MVSK) da nispi temsil sistemi ile çoğunluk sistemi arasında karma bir sistem öngörmüştür. 2. maddede, milletvekili seçiminin nispi temsil sistemine göre yapılacağı öngörülmektedir. 33. maddede öngörülen yüzde 10’luk barajla, küçük partilerin parlamentoda temsilinin, oyların dağılmasına neden olmalarının önlenmesi, böylece parlamento çalışmalarında ve hükümetlerin devamında istikrar sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Ilımlı bir barajın, adalet ilkesinden fazla ödün vermeden istikrarsızlığı önleyebileceği açıktır. Temsilde adalet ve yönetimde istikrar kuralının da zaten amacı budur. Ancak Anayasa Mahkemesi 1995 yılında verdiği kararında, yüzde 10’luk barajın ‘‘yönetimde istikrar ilkesine uygun ve temsilde adalet ilkesiyle bağdaşır’’ olduğu ve ‘‘olağandışı ölçülere varmadığı’’ yolunda görüş bildirmiş, yüzde 10’luk barajı iptal etmemiştir. Hiçbir demokratik ülkede görülmeyen yüzde 10’luk barajın temsilde adaletsizlik doğurduğuna; seçim sonuçlarına bakıldığında, Türkiye’de gerçekleşen son üç seçimde, doğrudan değerlendirme dışı kalan oy miktarının, demokrasi ilkesiyle bağdaşmadığına, kaldı ki yüzde 10’luk barajın, seçmenlerin oylarını büyük partilerde toplamalarını sağlamadığına, seçmen oylarındaki parçalanmayı ve 1991’den bu yana koalisyonların oluşmasını da engelleyemediğine işaret edilmiş, ülke barajının düşürülmesi ile hesaba katılmayan oy oranının kabul edilebilir bir düzeye çekilmiş olacağı ve nispi temsil sistemini kabul etmiş ülkelerde öngörülen yüzde 5’e varan barajların faydalı sonuçlar verdiği, öğretide sık sık ileri sürülmüştür. Temsilde adalet ilkesinin gerçekleşmesi için milletvekillerinin illere dağılımında önce her ile bir milletvekili verilmesi kuralının kaldırılması gerekmektedir. Çünkü bu kural nüfusu az olan küçük illere adil olmayan bir avantaj yaratarak daha düşük bir seçmen sayısıyla milletvekili çıkarmalarını sağlamakta, tek insan tek oy ilkesine ters düşmektedir. 1995 seçimleri öncesinde MVSK’ye getirilen, 550 milletvekilinden 100’ünün ‘‘ülke seçim çevresi milletvekili’’ olarak seçilmesini öngören düzenleme, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Bu düzenleme ile bir yandan yerel parti politikasında başarı kazanma şansı az olan, kendi alanlarında uzmanlaşmış kişiler parlamentoya kazandırılırken diğer yandan temsilde adaletin kısmen sağlanması ve seçmen sayısının ağırlığının seçim sonuçlarına yansıması mümkün olacaktı. Ayrıca bu yöntemle seçilecek milletvekillerinin de parti teşkilatlarının baskısını hissetmeden hareket edebileceği ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi, 80. maddenin, ‘‘Milletvekilleri seçildikleri bölgeyi ya da kendilerini seçenleri değil tüm ulusu temsil ederler’’ kuralını, milletvekillerinin her halde seçim bölgelerinden seçileceklerini ve seçim bölgesinin milletvekili olarak yasama organı üyeliğine geleceklerini gerektiren bir kural olarak değerlendirmiştir. Oysa bu kuralın milletvekillerinin mutlaka belirli se çim bölgelerinden seçilmesini emreden bir kural olarak değil, ‘‘belirli bölgelerden seçilseler bile milletin tümünü temsil edecekleri’’ni vurgulayan bir kural olarak yorumlanması gerekir. Madde başlığı olan ‘‘milletin temsili’’ de bu yorumun doğruluğunu göstermektedir. Ancak mahkemenin iptal sebeplerinden birini, ülke seçim çevresi milletvekilliklerinin daha sonradan parti merkez organlarının kararıyla belli illerle ilişkilendirilmesi yolundaki düzenleme oluşturmuştur. Bu düzenleme, mahkemeye göre, bir seçim çevresinde oy kullanan seçmenin ‘‘adını bilmediği adayı seçmiş sayılması’’ sonucunu doğuracak ve bu tür bir ilişki kurulması ‘‘anayasa dışı bağ kurulması’’ anlamına gelecekti. Öğretide bu sakıncanın giderilmesi amacıyla maddeden ‘‘seçildikleri bölgeyi’’ ibaresinin çıkarılması ya da belli sayıda milletvekilinin ulusal listelerden seçilmesinin bir anayasa kuralı haline getirilmesi çözümleri önerilmektedir. Ancak maddenin yorumunun yukarıdaki doğrultuda yapılması durumunda seçilecek milletvekillerinin illerle ilişkilendirilmesine ve bunu meşru kılan bir anayasa değişikliğine de gerek olmayacaktır. Bu sistemde seçmenler, oylardan birisi il seçim çevresi adaylarına, diğeri ise ülke seçim çevresi adaylarına verilmek üzere aynı anda iki oy kullanacaklardır. 450 milletvekilliği için yüzde 10’luk baraj korunarak seçim yapılması, barajı aşan partilerin oy oranlarına göre 450 sandalyeyi paylaşmaları, 100 milletvekilinin ise ülke seçim çevresi kontenjanı olarak ayrılması, ülke seçim çevresi milletvekili çıkarmak için baraj aranmaması, 100 milletvekilinin partilere oylarıyla doğru orantılı olarak dağıtılması öngörülebilir. Bu sistemle partilerin oy gücünün aynı oranda Meclis’e yansıması, Meclis dışında kalacak olan partilerin sembolik de olsa parlamentoda temsili mümkün olacaktır. 450 milletvekilinin dağılımı ile yönetimde istikrar, ülke seçim çevresinden seçilecek 100 milletvekilinin dağılımı ile temsilde adalet sağlanacaktır. Kaynaklar: Sabuncu Y., Seçim Sistemi Adalet ve İstikrar, Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, Ankara 2001, S. 517522; Özbudun E., (Tartışma Bölümü) S. 527532; Özbudun E., Türkiye’deki Seçim Sistemi ve Seçim Kanunu’na İlişkin Değişiklik Önerileri, http://www.konrad.org.tr; Tuncer/Danacı, Çok Partili Dönemde Seçimler ve Seçim Sistemleri, Ankara 2003, S. 166 vd.; AMKD 31/2 S. 844 vd.; Üye Haşim Kılıç’ın Karşı Oy Yazısı, S. 881884: E: 1995/54, K: 1995/59, Kt.: 18.11.1995. mamının yukarıda saymaya çalıştığımız, asılsız, içi boş iddialara karşı çıkmamalarıdır. Böyle olunca halkımız 80, 90 yıl önceki gibi başının çaresine bakma gereğini duymuş ve Kuvayı Milliye derneklerini oluşturmuştur, oluşturmaktadır, oluşturacaktır. Kuvayı Milliye dernekleri toplanarak ortak bir komite kurmalı ve bu komite geniş çevrelerin üzerinde anlaşıp uzlaşabileceği bir Kemalizm modeli ortaya koymalıdır. S on birkaç yılda Kuvayı Milliyeci kişiler çoğaldı. Bu kişiler önce grupçuklar oluşturdular, sonra da bu grupçuklardan gruplar doğdu. Şimdilerde ise birçok il ve ilçemizde Kuvayı Milliye dernekleri oluşmaktadır. 20. yüzyılın sonlarına doğru halkımız çok yoğun bir beyin yıkama operasyonuna maruz kalmıştır. Hemen tüm medya ve iktidarda bulunan ANAP, aslı astarı olmayan bir ‘‘değişim’’ bombardımanı ile halkımızın Kuvayı Milliye Dernekleri... Dr. Hasan İLERİ üzerine geldi. Teknolojideki ilerlemeler ‘‘Dünya siyasetindeki değişimler’’ gibi sunulmuştur. ‘‘İdeolojiler öldü, Misakı Milli bitti, devletçilik 1920’lerde kaldı, küreselleşme dünyayı sarıyor, ulus devlet bitti vs.’’ gibi içi boş ve asılsız iddialar güç kazandı ve maalesef bunlara gerekli, güçlü cevaplar verilemedi. AraştırmacıYazar Yugoslavya’nın dağılması, Irak’ın işgali, AB’nin Lozan’ı gözden geçirme istekleri, Sevr’i hatırlatan iç ve dış dayatmalar, 20. yüzyılın başındaki Kuvayı Milliye olgusunu yeniden Türkiye’nin gündemine getirmiştir. Günümüzdeki Kuvayı Milliye olayındaki etkenlerden birisi de siyasi partilerin hemen ta Yunus Nadi Armağanı Yarışması, 1946’da kuruldu; hem geçmişe hem geleceğe dönük olan anlamı, gazetemizin kurucusu Yunus Nadi’ye saygı ve sevgiden kaynaklanıyor. Yalnız Cumhuriyet gazetesinin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda büyük emeği bulunan Yunus Nadi’nin anısını her yıl tazelemek bizim için bir görev. Devrimci ve demokrat Cumhuriyet’in Ulusal Bağımsızlık Savaşımızla ve Türkiye Cumhuriyeti’yle zamandaş ve eşanlamlı bir kuruluş tarihçesi var. Yunus Nadi, gazetemizin temel taşlarını bu doğrultuda koydu. Yunus Nadi’nin ölüm yıldönümünü geçmişe dönük bir acı olarak değil, geleceğe yönelik bir kültür olayına dönüştürmek amacıyla bu yarışma düzenlendi. Yarışmanın ilk düzenlendiği yıllarda Türkiye’de sanat alanında hiçbir özel ödül yoktu; tek parti dönemiydi ve yalnız CHP’nin koyduğu bir şiir ödülü vardı. Aynı dönemde bütün dünyada sanat, bilim ve edebiyat ödülleri ün yapmışlardı. İsveç’te Nobel, ABD’de Pulitzer, Sovyetler’de Lenin, Fransa’da Goncourt ödüllerinin sonuçları Türkiye’de de izleniyordu; ama ülkemiz bu alanda da geç kalmıştı. Cumhuriyet gazetesi bu öncülüğü üstlendi, altmış yıl önce düzenlenen Yunus Nadi Armağanı’yla sanat ve kültür yaşamımızda bir yarışma coşkusu oluşturdu. Daha sonraki yıllarda Türkiye’de de yarışmaların ve ödüllerin sayısı çoğaldı, yirmiyi aştı. Bugün belki ödül enflasyonundan söz açılabilir; eleştirel bir yaklaşımla sakıncaları gündeme getirilebilir, ama yine de kültür, bilim ve sanat konularında yapılan yatırımların çok yararlı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zamanla 60. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2006 ödüller arasında ayrımlar ortaya çıkar; bir yarışma kurumsallaştıkça, amacı, nitelikleri, karakteri belirginleşir. Bu arada kimi holdinglerin kendi amaçlarına yönelik yarışmalar düzenlemeleri ve ödüller dağıtmaları da bu alanda kaçınılmaz çoğulculuğu yansıtıyor. Kimi bankaların, şirketlerin, ticari tekellerin reklam amacıyla düzenledikleri yarışmaların ödülleri, parasal açıdan ne kadar büyük olursa olsun; özü, maddi çerçevenin dışındaki anlamda odaklaşıyor. Ödüller, Yunus Nadi Armağanı Yarışması adıyla aralıksız olarak kırk yılı aşkın bir sürede düzenli olarak gerçekleştirildi, kültür ve sanat hayatımıza amaçlanan katkıları yaptı ve etkilerini duyurdu. Daha önce bir dalda yapılan ödüllendirmenin kapsamı 1990 yılından itibaren genişletildi ve Yunus Nadi Ödülleri adıyla sürmeye başladı. Ülkemizin kültür ve sanat yaşamı bütün baltalanmalara ve olumsuz yatırımlara karşın sürekli gelişiyor ve yaygınlaşıyor. Fikir ve sanat özgürlükleri Türkiye’de tam değil; siyasal iktidarların baskıları hâlâ sürüyor ve çağdaş demokratik ortamdan henüz yoksun sayılıyoruz. Buna karşın fikir, sanat, bilim, kültürde çabalar sürüyor. Tarihsel gelişim sürecinde elbette ‘aydınlanma’nın önüne hiçbir güç geçemez. Cumhuriyet, çağdaş uygarlığa giden yolun fikir, sanat, kültür, bilim yolu olduğunu kuruluşundan beri savunan bir gazete. Bu yoldaki çabaları desteklemek ve özendirmekte Yunus Nadi Ödülleri’nin işlevi sürecek. 1999 yılında başlanılan iki ana başlık altında dört ödül verilmesi yöntemi geçen yıl değiştirildi. 2006 Yunus Nadi Ödülleri Edebiyat Ana Dalı’nda öykü, roman, şiir; Görsel Sanatlar Ana Dalı’nda karikatür; Bilimsel Araştırma Ana Dalı’nda Sosyal Bilimler Araştırması olarak belirlendi. Adaylara başarılar diliyoruz. ÖYKÜ Ödüle 1 Nisan 2005 ile 1 Şubat 2006 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Mehmet Başaran, Selim İleri, Tarık Dursun K., Sami Karaören, Emin Özdemir. Ş İ İ R Ödüle 1 Nisan 2005 ile 1 Şubat 2006 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’ ile aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Ataol Behramoğlu, Prof. Dr. Cevat Çapan, Muzaffer İlhan Erdost, Doğan Hızlan, Kemal Özer. Emre Kongar, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Prof. Dr. Türkel Minibaş, Prof. Dr. Ahmet Mumcu. K A R İ K A T Ü R Karikatürlerin boyutu 30x40 cm.’yi geçmemelidir. Her türlü teknik serbesttir. Yarışmaya en fazla 5 karikatürle katılabilinir. Seçici Kurul: Semih Balcıoğlu, Kâmil Masaracı, Tan Oral, Ferit Öngören, Turhan Selçuk. HER DAL İÇİN GEÇERLİ tesi Yunus Nadi Ödülleri Prof. Dr. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul adresine iadeli taahhütlü olarak postayla ulaştırmaları ya da elden teslim etmeleri gerekmektedir. Yayımlanmış yapıtların daha önce herhangi bir ödül almamış olması şartı geçerlidir. Zarfın ya da paketin üzerine hangi dal ile ilgili olduğunun (şiir, roman, öykü vb.) yazılması zorunludur. Ödül dallarında konu sınırlaması yoktur. Yapıtlar hiçbir şekilde iade edilmez. Ödül alan ya da herhangi bir şekilde ön elemeden geçirilen yapıtlar, genel yayın ilkelerimiz doğrultusunda gazetemizde yayımlanabilir. Ödül sonuçları 28 Haziran 2006 Çarşamba günü açıklanacaktır. R O M A N Ödüle 1 Nisan 2005 ile 1 Şubat 2006 tarihleri arasında yayımlanmış bir kitap ya da yayına hazır bir ‘kitap dosyası’yla aday olunabilir. Yayımlanmamış yapıtların, beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlarını altı adet olarak göndereceklerdir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Ahmet Cemal, Konur Ertop, Tahsin Yücel, Prof. Dr. Jale Parla, Adnan Binyazar. S O S Y A L B İ L İ M L E R A R A Ş T I R M A S I Ödüle 1 Nisan 2005 ile 1 Şubat 2006 tarihleri arasında yayımlanmış bilimsel araştırmalarla, yayıma hazırlanmış en az 25 sayfa olarak beyaz dosya kâğıdına makine yazısıyla çift aralıklı yazılmış bilimsel araştırmalar katılabilir. Adaylar yapıtlarını sekiz adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul ödülü kitap ve kitap dosyası arasında paylaştırabilir. Seçici Kurul: Erdal Atabek, Prof. Dr. Rona Aybay, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. GENEL KOŞULLAR Ödüller, her dalda amatörprofesyonel herkese açıktır. (Cumhuriyet mensupları hiçbir dalda ödüle aday olamazlar.) Adaylar gerçek ad ve adreslerini ve telefon numaralarını belirtmek zorundadırlar. Ancak adaylar ad ve adreslerinin saklı tutulmasını isteyebilirler. Ödül koşullarına uymayan yapıtları yarışma dışında tutmak zorundayız. Adayların yapıtlarıyla birlikte adlarını ve soyadlarını arkasına yazacakları iki fotoğraflarını, açık adreslerinin de yer aldığı katılma belgesini ve yaşamöykülerini 15 Şubat 2006 Çarşamba günü saat 17.00’ye kadar ‘Cumhuriyet Gaze Ö D Ü L Her dal için: 2.000.000.000 TL. KATILMA BELGESİ ADIM, SOYADIM: ADRESİM: TELEFONUM: KATILDIĞIM DAL: CUMHURİYET 02 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle