09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 MART 2005 PAZAR CUMHURİYET SAYFA J\^ U ğ_j _|_ U J \ kultur('/ cumhuriyet.com.tr 15 KULE CANBAZI SUNAY AKIN Diş firçası ve Ay!..Dolunayın şeklini taşa yontmak için başını ikide bir yukan kaldır- maktan yorulmuştu. Gün doğmak üzereydi. Birazdan ortalık aydınlana- cak, yıldızlar görünmez olacak, ama onun taşa yonttuğu dolunay hiç kay- bolmayacaktı. Uzun süre aramıştı şe- kil vereceği taşı. Sonunda burada, te- penin eteğinde yumuşak, kolay yon- tulan taşlardan birini bulmuştu. Elın- deki sert taşı, yumuşak taşın yüzeyi- ne vurmasıyla kopan parçalar birer yıldız gibi yere yayıldıkça dolunay daha da ortaya çıkıyordu. Güneşin ilk ışınlarıyla birlikte bek- lenmedik bir şey oldu. Üç gündür ufalanan taş, aldığı şekil yüzünden yerinden hareket etti ve yamaç bo- yunca yuvarlanmaya başladı. Peşin- den koşsa da, ay biçimindeki taş gi- derek hızlanıyor ve ırmağa doğru yaklaşıyordu. Sonunda korktuğu şey başma geldi. Taş, birkaç kurbağayı ürküterek suyun maviliğinde kaybol- du gözden. Irmağın kenanna oturdu ve başını yukan kaldırdı. Gökyüzün- deki ay da yok olmuştu. Başını iki elinin arasına alarak düşündü: Ayın her gece yuvarlak olmayışının nede- ni, onun da yuvarlanarak suya düş- mesi miydi? Bir ırmak mı vardı gök- yüzünde? Ay şeklindeki taş yuvarla- nırken nasıl da hızlanıyordu... Peki ya, onun üstünde oturabilir miydi?.. Tekerleği bulduğundan habersiz akıp giden ırmağa bakarken, kendisine sessizce yaklaşmakta olan yahşi bir hayvanı fark edemedi! Uygarlık tarihinin en önemli icat- lanndan biri olan tekerleğin ortaya çıkışı, anlattığımız öyküdekj gıbı in- sanın dolunayı taklit etmesi olup ol- madığını bilemeyiz. Ama, insanın aya ulaşma çabasında tekerleğin bu- lunuşunun büyük bir adım olduğunu yadsıyamayız. Tekerleğin üstüne oturmayı düşünen insanlığın geldiği en son nokta, Einstein'ın özlemidir: Bir ışın demetinin üstüne oturmak ve oradan dünyayı seyretmek. Ister tekerlek üstünde olsun, ister deve ya da at sırtında, yapılan tüm yolculuklar aya ulaşma özleminin bi- rer parçasıdır. İnsanın, aya dokunma- sı için katettiği yol yalnızca dünyay- la ay arasındaki mesafe olan 384.400 km. değildir. Bu uğurda insanlık, yüzyıllar süren yolculuğunda dünya- nın etrafını dolaşmış ve tüm dağlann zirvelerine tırmanmıştır. Pusulanın bulunmadığı yıllarda, denizciler göz- lerini gökyüzünden ayırmadılar hiç- bır gece. Gitmek istediklerı limana ulaşmak için yönlerinı hesaplarken aya ve yıldızlara bakarak şunu geçir- diler içlerinden: "Bir gün size de sı- ra gelecek!.." Ali AtıfBir'e sanatçılardan tepki Tüm bu yolculuklarda bir şeyi ayır- madık yanımızdan: Diş firçası!.. Te- kerleğin ortaya çıkışına kesin bir ta- rih veremiyoruz ama.. Mısırmumya- lannda ağız sağlığına verilen önemin tarihinin MÖ 4000 yılına dayandığı- nı biliyoruz. Sümerliler dişlerini al- tın kürdanlarla temizlerken, MÖ 2500 yılında yazılan Çin'e ait en es- ki 'Hwang-Fi' adlı tıp kitabında diş hastalıklanndan söz edilir. Yine, ilk çiğneme çubuklarını ve diş fırçasını kullananlann Çinliler olduğu kabul edilir. Romalı şairler, yazmış olduk- ları birçok şiirde diş firçası kullan- maya değinirler. Dişlerin güzel görü- nümünü sağlama çabalannı modern tıbbın başlangıcıyla düşünmek hata- dır. Yüz estetiğinde önemli bir yer tu- tan dişlere verilen değerin çok eski- lere dayandığını gözler önüne sermek amacıyla şair Nikarkos'a kulak ve- riyoruz: Hanım çarşıya gitti Takma saç aldı Dudak boyası, balnıumu Rastık, takma diş... Bütün bunları alacağına, Yeni bir yüz alsa daha iyi ederdi. Bir şiirinde "Söyleyin, ne var bu yolculukta?" diye soran Orhan Ve- li, ceketınin iç cebinde taşırdı diş fır- çasını. Yine birkaç günlüğüne Anka- ra'ya giden şair, okul arkadaşı Şina- si Baray'ın 'Üçnal Lokantası'nda içtikten sonra, karanlık bir yolda be- lediyenin açtığı çukura düşer ve ls- tanbul'a döndükten birkaç gün sonra beyinkanamasından ölür. Kardeşinin eşyalarını almak üzere Cerrahpaşa Hastanesi'nın deposuna giden Ad- nan Veli, cepleri karıştırdığında at yanşlanna aitbirprogram ve san am- balaj kâğıdına sanlmış bir diş firçası bulur Diş fırçasının sanlı olduğu kâ- ğıda 'Aşk Resmi Geçidi' adlı şiirini yazmıştır Orhan Veli. Şairin âşık ol- duğu kadınları andığı bu şiirin kimi yerleri diş fırçasının ıslaklığının mü- DVD / VCD Vcnilûr rekkebi dağıtmasından dolayı okuna- mamaktadır. Diş firçası ortaya çıkmadan önce ağız bakımında misvak kullanılırdı. Suya temas edince lifleri bir fırça gi- bi açılan bu bitki yüzyıllardır diş sağ- lığına hizmet etmektedir. Hiç şüphe- siz ki, MÖ 160 yılında, bugünkü Ur- fa'nın civanna denk düşen Samosa- ta kentine gelen kervan sahipleri, ko- nakladıklan handa şair Lucian' ın hi- kâyesini dinlerken misvakı ağızların- dan eksik etmezlerdi. Lucian, Atlas Okyanusu'na açılan bir gemiye bin- diğinden söz eder hikâyesinde. Öyle bir fırtınaya yakalanırlar ki, rüzgâr bulutlara savurur koca gemiyi. Gök- yüzünde yedi gün yedi gece yol alır- lar ve sonunda aya inerler. Kısa boy- lu, çıplak kafalı, uzun sakallı olan ay yaratıklan dünyalılan yakalayıp kral- larınınhuzuruna getırirler... Lucian'ı dikkatle dinleyen yolcular, hikâyeden öylesine etkilenirler ki, ağızlarında- ki misvak otunu heyecandan ısırma- yabaşlarlar!.. Şüphesiz ki Lucıan'ın hikâyesi, do- lunaylı gecelerde dinleyiciler üstün- de daha etkili olurdu. tnsanhk tarihi- nin ilk uzay romanı kabul edilen 'Ay Savaşçıları' Berlın'de bir müzede bulunmaktadır. Hikâyenin sonunu merak mı ediyorsunuz? Öyleyse biz de yeniden yıllar öncesinin Urfa'sına gidelim ve ocak ateşinin etrafında toplanan kervan sahiplerinin arasına kanşalım: Ay kralı, dünyahlann kö- tü amaçlı olmadıklarını anladıktan sonra, güneşle olan savaşlannda ken- dılerine yardım etmelerini ister. Lu- cian ve arkadaşlan kanatlı atlara bi- nerek güneşle savaşmaya giderler. Ay ordusunda azgın pireler, canavar ka- nncalar ve dev örümcekler de var- dır... Ve ne gariptir ki, insanoğlunu 20 Temmuz 1969'da, Apollo ll'den ay- nlarak aya taşıyan ilk araç da bir bö- cek görünümündedir! Bir grup tiyatro sanatçısı, Ali Atıf Bir'in Hürriyet gazetesinde 10 Mart'ta yayımlanan yazısını protesto eden bir bildiri yayımladı: "Açıktır ki ülkemizde sanatsal etkinliklere yönelik cleştiri, yorum yapabilecek, alanında yetişmiş, insaıı sayısı azdır. Bu, sanat yapan insanlar için de sağuksız bir durum teşkil etmektedir. Zira sanatı kendisine konu edinen bir kişi aynı zamanda sanat alanının içinde bulunur ve bu alanda bulunnıak, sanatsal olanla sanatsal olmayan ayrımını yapabilmemize yol açan parametreleri idrak edebilmiş olmaktan geçer. Yazınızda böyle bir yorum mevcut değildir. Tiyatro sanatını seyirci sayısına indirgemek ve bu yolla değerli sanatçı ve hocamız Müşfik Kenter'in ders çıkarmasını beklemekse amacınız, bu ancak saygısızlık ve sığlık olarak adlandırılabilir. Ülkenin bir büyük nıcdya kuruluşunda yazan, düşüncelerini milyonlarca insana ulaştırabilen bir iletişim profesörü ! olarak, bundan böyle değerli sanatçılarla ilgili I yorumlarınızda daha dikkatli ve seçici | olacağını/ı umuyoruz." Bildiriyi Ankara Devlet Tiyatrosu'ndan Kcnıal Başar, Levent Çelmen, Meltem Keskin Bayur, Devrim Yakut, Lale Başar, Gökhan Yolcu, Esra Özmener, Atila Gürçay, Sibel Akkaya, Özlem Türe, Aynur Tangören, Aylin Eldek, Pervin Atak, Nusret Şenay; Istanbul Devlet Tiyatrosu'ndan Murat Karasu, Galip Erdal, Atsız Karaduman, Adnan Birici, Elif Erdal, Yüksel Aymaz, Zeynep Efser Erkekli; Antalya Devlet Tiyatrosu'ndan Sedat Savtak, Reha Özcan; Trabzon Devlet Tiyatrosu'ndan Mesut Yüce, Meltem Gülenç, Suat Karausta; Konya Devlet Tiyatrosu'ndan Gerçek Özkök, Ali Hakan Beşen; Izmir Devlet Tiyatrosu'ndan Yaşar Ürük; Sivas Devlet Tiyatrosu'ndan Meliha Savaş, Fırat Demirağ, Erdinç Doğan, Taner Turan, İsnıct Numanoğlu, Emre Başer, Menekşe Bendeş, Ulaş Ersoy, Gülin Ersoy, Cevat Duman, Cebrail Esen, Önıer Devrim Akkaya, Selma Bayraktargil, Ozan Uçar, Arif Yavuz, Demet Bölükbaşı, Banu Sipahi, Fuat Çiyiltepe, Hülya Dizmen, Ozkan Gezgin, Serap Kanak, Kerem Yücel ve Adana Devlet Tiyatrosu'ndan Şekip Taşpınar imzaladı. flıWfl1m*V* h^^ft*W#«>ftbi«#î#^^'* ! !4öSH^^ KÜLTÜR • SANAT (02121 293 «9 7« SES-1885 ORTAOYUNCULAR www.ortaoyuncular.com Ferhan Şensoy'un BENİBENMİDELİRTTİM?E2 Cumartesi 20.00 ve Pazar 17.00 ^ ^ ^ Ferhan Şensoy FERHANGIŞEYLER1 Nisan Cııma 20.00 Ferhan Şensoy FELEK BİR GÜN SALAKKENL 8 Nisan Cuma 20.00 İSTİKLAL CAD. N0:140 TEL: (0 212) 25118 65-66 FAX: (0 212) 244 43 27 kara sohbet Yazan: Yavuz Pekman 28 Mart Pazartesi 2030 Yöneten: Ayşenil Şamlıoğlu 29MartSalı -*''' •• 20:30 '• ~ I Ç€VİR€N: SİN6M V€N6L VÖN€T€N flRZU 8İGAT BflRll OVUNCULflR: €MR€ KINflV - flRİF AKKflYfl 30 Mart / 8-9 Nisan saat eı oo, 10 Nıson Soot 15 ÎO (Profllo Kültür Merkezl 2 Solon'do) T°Plu satış rezervasyonu İçin Tel 0212 245 40 66 Bosın Halkla llşk. 0212 216 80 00 • uuww durutivatro com The Party (Parti)/ Yön: Blake Edvvards/ Oyn: Peter Sellers, Claudine Longet/1965, renkli, 103 dakika I MGM-Tiglon. Özgün öyküsünden çektiği bu çalışmada Blake Edwards, sessiz sinema dönemini saygıyla selamlayarak dönemin tüm trüklerini de kullanarak tek mekânda, tek gecede geçen başanlı bir durum komedisi gerçekleştirmiş. Hintli sakar figüran Hrundi V Bakshi, setini mahvettiği yapımcı Clutterbuck'ın evindeki özel Hollyvvood partisine yanhşlıkla çağnlır. Gecenın ilerleyen saatlerinde Bakshi sakarlıklanyla bu sıkıcı partiyi eğlenceli ve sıcak bir havaya sokar. Bakshi'de Peter Sellers, sarhoş garsonda Steven Franken, Clutterbuck'ta J. Edward McKinley'in oyunculukları olağanüstü. Yapmı tasanmcısı Fernando Carrere'mn setleri (açılıp kapanan döşemeler, yüzme havuzu, kontrol panolan) alabildiğine yaratıcı. Komedi klasikleri içinde tartışmasız yerini almış çahşmanın 2 diskli Özel Versiyon'unun Özel Bölümler'inde Edwards'a göre komedi, Edwards- Sellers ışbirliği, yaratıcı ekibin düşünceleri, unutulmaz aktör P. Sellers'in oyunculuğu, doğaçlama senaryo ve oyunculuk üstüne, setin- karakterlerin yaratımı, köpük banyosu sahnesi, çekim anılan, video kamera sıstemi, yaratıcı kadronun profilleri, P. Sellers'le kısa söyleşiler, P. Sellers'ın oynadığı Barclays Bankası reklamlan, fragman, filmin afişleri, set fotoğraflan var. Gerçekten görülmeye değer. Anacondas 2: The Hunt for the Blood Orchid (Anaconda 2: Lanetli Orkidenin Peşinde) / Yön: Dwight Little / Oyn: Johnny Messner, Kadee Strickland, Salli Richardson / 2004, renkli, 93 dakika I Columbia Tristar-Sony. 1997'de çekilen filmin, H. Bauer, J. Cash, J. Epps JR'ın özgün öyküsünden uyarlanan ikincısinde, Borneo'da yetişen, yedi yıl boyunca uyuyan, yalnız altı aylığına ciçeİc açan kan orkidesinin taşıdığı kimyevi bir maddenin hücre yaşamını uzatma özelliğini öğrenen farmakoloji şirketi bu tarihin en büyük tıbbi buluşuna duyarsız kalamaz. Şirketin bu duyarlılığında doğaldır ki en çok paranın rolü vardır. Dev yılanlar Anaconda'ların doğal yaşama alanlan, yuvalannda yetişen kan orkidelerini toplamak için şirket Borneo'ya alelacele bir araştırma ekibi yollar. Para hrrsıyla gözleri dönmüş ekip, başka bir canlının doğal ortamına girip onun koşullannı zorlamaya başlar. Doğanın dengesini 1 bozmakta hiçbir canlının engelleyemediği insanın doymak bilmeyen açgözlülüğü bu kez ona pahalıya patlayacaktrr. Bu ilginç aksiyon gerilimin Özel Bölümler'inde Anaconda'lan yaratım, son teknolojileri kullanım, ön çalışma, dev yılanın- geminin tasanrru, dijital efektler, animatronik kuklalar, set görüntüleri, ekibin yorumları, çıkanlmış sahneler, fragman var. îzmirli Levantenlerin öyküsü <;i;VRK TIVVI'ROSIİ tŞ| ^ ! ; iijjjl. mt' ulunmaz Tiyatro-İstanbul n d a n d a k i Ş a i r N A M I K K E M A L Yazan ŞUKRAN KURDAKUL Yöneten HİLMİ BULUNMAZ Oynayan IHSAN USTAOĞLU HER PAZAR 18:00 / 5 YTL www.bulunmaztiyatro.com UvıtiGökışcm BurcnAydiMalp 28 MART P.tesl, Saat: 20.30 Devlet Tiyatroları Taksim Sahnesi Glşe Tel: 0212 251 56 00 - 249 69 44 Kültür Servisi - Izmir'de Alman Goethe Enstitüsü ve Fransız Kültür Merkezi'nin desteğiyle, Ege Üniversitesi (EÜ) iletişim Fakültesi Radyo-TV Sinema Bölümü ve DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema- Televizyon Bölümü'nün hazırladığı, "Izmir'de yaşayan Levantenler ve tzmir'de yaşayan başka bir ülkeye göç etmiş ve geri dönmüşler"in öyküsünü anlatan belgesel fılm çalışmaları tamamlandı. Göç etmiş ve başka bir ülkede hayata yeniden başlama cesareti göstermiş insanlann yaşam maceralarının anlatıldığı belgesellerde orijinal müziklerin kullanıldığını açıklayan Yrd. Doç. Dr. Dilek Imançer, Levantenlerin tzmir'in Batılı yüzünü temsil eden bir toplum olarak kent hayatında önemli bir yeri olduğunu vurguladı. Yönetmenliğini îletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dilek İmançer'in yaptığı "Levant'ın Aynasında Batılı Yansımalar" ve Yrd. Doç. Dr. Alev Parsa'nın "Göçmen Kuşlar... Döndüler", Güzel Sanatlar Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Ragıp Taranç'ın "Bazıları Onlara Levanten Diyor", Yrd. Doç. Dr. Dilaver Başaran ve Zuhal Çetin'in "Geri Dönenler" adlı belgeselleri perşembe günü DEÜ DESEM Salonu'nda saat 19.30'da gösterime girecek. Gösterimler 1,2,4 ve 5 Nisan'da tekrarlanacak. ESİNTÎLER ZEYNEP ORAL Londra liyatro Müzesi'nde LONDRA - önceki akşam Londra'nın orta ye- rinde Covent Garden'daki Tiyatro Müzesi'nde "Türkiye'de Tiyatro Yaşamı" başlıklı bir toplantı vardı. Toplantının üç konuşmacısı, hem Ingilte- re'de hem Türkiye'de yönetmenlik yapan Meh- met Ergen, Ingiltere'de tiyatro eğitmenliği yapan Ayşegül Jenkinson ve bendik. Türkiye'deki ti- yatronun dününü ve bugününü; geçirdiği evre- leri, yaşadığı sorunları; gücünü, etki alanlarını ve zayıflıklarını tartıştık. Salonu dolduran Ingiliz ve Türk dinleyicilerden gelen, ardı kesilmeyen so- ruları yanıtladık. Dünyanın birçok yerinde tiyat- ro sanatının karşılaştığı sorunların birbirinden pek de farklı olmadığını gördük. Ve bir kez daha tiyatro coşkusuyla kanatlandık. Bütün gece boyunca beni en çok etkileyen Ti- yatro Müzesi'nin büyülü atmosferi oldu. Daha müzenin girişinde büyük usta Peter Brook biz- leri karşılıyordu. (Kendisi değil elbet, heykeli, vi- deodaki görüntüsü ve sesi). Onun sorduğu "77- yatro nedir" sorusuna, her ziyaretçi bir yanıt ver- meye çalışıyor ve yanıtlar beyaz kâğıtlara dökül- dükten sonra boy boy sergileniyordu. Tiyatro Müzesi'nin her köşesinde, Ingiliz tiyat- ro tarihinin bir evresi yer alıyordu. Bizim toplan- tının yer aldığı salona ulaşıncaya kadar gelmiş geçmiş ünlü oyuncuların el izlerinin arasından geçiyordunuz. Kırmızı kadife koltuklu, kırmızı ka- dife perdeli salona vardığınızda, yüzyılların tiyat- ro birikimini yüklenmiş oluyordunuz. Orada bir kez daha Haldun Taner'in konuşturduğu Tomas Fasulyacuyan'ın sözlerini duyar gibi oldum: Top- lantı bitip, bizlerdağıldığımızda bile perdenin kıv- rımlarına gizlenmiş olan replikler, gözyaşları ve kahkahalar sabaha dek fısıldaşıp duracaklardı. Dünya dediğimiz bu kubbede sanat adına atılan her adım yerini bulacak, asla kaybolmayacaktı. Tiyatro Müzesi'nden, Londra'dan ayrılmakzo- rundayım. Çünkü mesleğimin banayüklediği so- rumluluk bilinciyle sizlerle bir çağrıyı paylaşmak istiyorum. Işte çağrımız: Gazetecilerin çağrısı Türk Ceza Kanunu; yazı- lı, görsel ve elektronik ba- sına hapis ce- zaları getiren birçok hükmü içinde barındı- rıyor. Söz konusu hükümler, Ko- penhag Kri- terleri, Avrupa Insan Hakları Mahkemesi Ka- rarları ve Içtihatları, Basın Kanunu ve birey öz- gürlüklerinin esas olduğunu iddia eden TCK'nin yeni anlayışı ile çelişiyor. Yeni TCK bu haliyle, demokrasinin omurga- sını oluşturan halkın haber alma hakkına yöne- lik ciddi ve kaygı verici bir kısıtlamadır. Yeni TCK; içerdiği ağır hapis cezaları ve de- mokratik değil otoriter devlet anlayışını sürdü- ren yapısıyla, basın suçlarına yönelik cezaları yarı yarıya arttırıcı hükümleriyle, mesleğimizi olanaksız hale getiriyor. Biz gazeteciler; Basın ve ifade özgürlüklerini tehdit eden hü- kümlerin değiştirilmesini talep ediyoruz. www.zeyneporal.com faks:0212 25716 50 Seinfeld'in 'habası' Martin öldii • Kültür Servisi - Canlandırdığı Jerry Seinfeld'in babası Morty karakteriyle tanınan Barney Martin, 82 yaşında hayata veda etti. Şov dünyasına girmeden önce polis dedektifi olan Martin, 3 Mart 1923'te Queens'te doğmuş ve 2. Dünya Savaşı süresince Hava Kuvvetleri'nde görev almıştı. Savaş sonrası 20 yıl süreyle New York'ta dedektif polis olarak çalıştıktan sonra 1968'de bir Mel Brooks projesi olan 'The Producers' ile uzun metraj film oyunculuğuna adım attı. Martin, 'Chicago', 'SouthPacific', 'The Fantasticks', 'Ali American', 'How Now Dow Jones' vb. pek çok Broadvvay müzikalinde oynadı. Martin ayrıca 90'larda 'The Tony Randall Show', 'US', 'Sydney' ve 'Zorro and Son' gibi televizyon dizilerinde de rol aldı. Edelman'dan fotoğraf sergisi • ANKARA (AA) - Türkiye-ABD ilişkilerindeki sıkmtılar sürerken 4 Nisan'da Milli Kütüphane'de "Türk-Amerikan Dostluğu'nun 100 Yılı" adlı fotoğraf sergisi düzenlenecek. Sergi, 11 Mart'ta görevinden istifa eden ABD Büyükelçisi Eric Edelman tarafından açılacak. Sergi davetiyesinde Türkçe ve tngilizce olarak "Bu sergi, birlikte çalışan, birlikte okuyan, birbirlerinin ülkelerinde yaşayan ve de Türk-Amerikan ilişkilerinin gerçek ve kalıcı temelıni oluşturan, sıcak, kişısel dostluklar kuran, yaşamınm her kademesindeki binlerce Türk ve Amerikalıya atfedilmıştir" diye yazıldı. Glenn Hughes yeniden • Kültür Servisi - Deep Purple'ın unutulmaz basgitaristi ve solisti Glenn Hughes yeniden Türkiye'de. Hughes Turner Project kadrosuyla gelen Hughes, 1 Nisan Cuma akşamı Ankara Saklıkent'te, 2 Nisan Cumartesi günü de Istanbul Yeni Melek'te olmak üzere iki konser verecek. Ingiltere'de 1952'de doğan Glenn Hughes, müzik hayatına Trapeze adlı grupta başladı ve 1973 'te Deep Purple grubuna dahil oldu. BUGÜN • BİLGİ ÜNÎVERSİTESİ DOLAPDERE KAMPUSU'nda 15.00'te 'Beş Engel', 17.00'de 'Tomorrow Never Dies', 20.00'de 'İki Arada Bir Adada', Sinema Tarihi: tlk Filmlerl'. (444 0 428)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle