Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 MART 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA
kultur(«cumhuriyet.com.tr
15
85 yıl önce bu ay yitirdiğimiz Ömer Seyfettin dilde sadeleşme akımmm öncülerindendi
Büyükbir TürkyazarıERTUĞRUL EFEOĞLU
ömer Seyfettin (Gönen, 11.
3.1884-îstanbul, 6.3.1920) Türk
yazınının ve Türk düşün ortamınm
önemli bir yazarıdır. Kendisi 1923
Türk Devrimi'ni ne yazık ki göre-
meden, daha otuz beş yaşındayken
ölmüştür. Ama gerçekte o, bu bü-
yük devrimin önemli düşünce kay-
naklarından biridir. Öte yandan
Türk yazınına getirdiği yenilik ve
özgünlük, öneminin sanılandan çok
daha üstün olduğuna apaçık bir ka-
nıttır.
Ömer Seyfettin savaşımcı bir
Türkçe tutkunudur, bilimsel düşün-
ceden yanadır, sağlam bir olgucu-
dur, gözü pek bir yurtseverdir, cep-
helerde eylemli olarak çarpışmış
bir subaydır... Kısaca, o, hangi yö-
nü ele ahnsa, yalnızca o yönüyle
bile gözleri kamaştıracak denli giiç-
lü ışıltılarla parlayan bir Türk yıl-
dızıdır.
Bu bakımdan ben, Ömer Seyfet-
tin'in büyüklüğünü somut olarak
sergileyebilmek için, onun yalnız-
ca iki öyküsünden yararlanmaya
çalışacağım. Birbirıne bağlt bu öy-
külerFon Sadriştayn'ın Karısı ile
Fon Sadriştayn'ın Oğlu başlıkh
öykülerdir. Bu öykülerden ilki
1917'de Yeni Mecmua'mn I. cildi-
nin 27. sayısmda, ikincisi ise
1918'de gene Yeni Mecmua'mn II.
cildinın 3. sayısında yayımlanmış-
tır.
von Sadriştayn'ın oğlu
Ömer Seyfettin'in bu öykülerde
de parlayan görkemini iyi yansıta-
bilmek için öykülerde işlenen ko-
nuları kısaca anımsatalım:
tlk öyküde, anlatıcı, bir ilkyaz gü-
nü kendini bir Boğaziçi gemisine
atmıştır. Güvertede otururken
"müthiş, iri, kıpkırmızı bir Al-
man" yanına gelip yerleşir. Anla-
tıcı, Almanca gazete ve dergiler
okuyan bu kişinin eskiden kendi-
siyle "Serçe Pehlivan" diye alay
ettikleri okul arkadaşı "iri mavi
gözlü, ince, sıska Sadrettin" oldu-
ğunu öğrenir... Sıska Sadrettin bir
süre "nıüsrif" bir Türkle evli ya-
şamış, varını yoğunu yitirip sıfırı
tüketmek üzereyken üç buçuk yıl
önce bir Almanla evlenmiştir. Kısa
sürede "iktisada ve intizama" sı-
kı sıkıya "riayet eden" karısının
sayesinde hem para biriktirmiş,
hem de bol bol bira içip patates yi-
yerek "otuz okkadan doksan beş
kiloya" çıkmıştır. Ona göre "Al-
manya'nın saadetini, refahını,
zenginliğini Alman kadını ya-
par". Karısının "iktisat menkıbe-
İerini" dinleye dinleye anlayış ola-
rak da bir Alman gibi olmuştur, kı-
saca, bir Alman'a dönüşmüştür.
Anlatıcı bu konudaki büyük şaşkın-
lığını, "tnsan bu kadar değişebi-
lir miydi? Her şeyin bir hududıı
vardı" diyerek açığa vurur... Bu
öykünün sonunda anlatıcı, karşı kı-
yıların "ebedi bir keyif uykusuna
daltnış" tepelerine, yamaçlarına
bakıp "tabiatın uyuşuk sükûnu"
ile kendi kışıliği arasında koşutluk
kurarak kendisinin de iyi ki "Fon
Sadriştayn" gibi başkalaşıp dö-
nüşmediğine mutlu olur.
Ikinci öykü: tlk öyküde anlatılan
olaylann üzerinden yirmi beş yıl
geçmiştir. Fon Sadriştayn'ın ne Al-
man, ne de Türk olmayı başarabi-
len fırıldakçı oğlu, annesiyle baba-
sının bankadaki onca yıllık birikim-
lerini şeytansı bir dolap çevirerek
çekmış ve Amerika'ya kaçmıştır.
Baba yaşlanmış, "henüz kırk be-
şinde bile" olmayan anne "müte-
nıadî, ağır, nihayetsiz bir iktisat
sabrı" ile erkenden çökmüş, "alt-
mış yaşında şişman bir ihtiyar"
gibi olmuştur.
Ulusal şalr Orhan Bey
"Türklerin milli bir bayramı"
vardır; o gün "milli şair Orhan
Bey'in doğum günü"dür. Bu "dâ-
hi" şair daha on dokuz yaşınday-
ken Anadolu'yu gezmiş, (...) Türk-
lerin milli türkülerini dinlemiş, on-
ların ruhuna hulûl etmiştır. Fon
Sadriştayn'ın gazetelerden okudu-
ğuna göre, "Orhan, asrımızın dâ-
hisidir. O, devirlerden beri gaflet
kâbusu ile uyuşmuş bir millete
yüksek vicdanını duyurmuş",
(ona) lisanını öğretmiştir. "Ondan
evvel Türklerin ıımumî bir lisa-
nı yoktur"... Bu öykünün sonun-
da, Fon Sadriştayn, kendisi gibi bü-
tün ülkenin hayran olduğu Orhan
Bey'in annesinin, gerçekte, savur-
ganlığı nedeniyle boşadığı eski ka-
rısı olduğunu şaşırarak ve utanarak
öğrenir.
mer Seyfettin,
Türk yazınının ve
Türk düşün
ortamının önemli
biryazan, 1923
TürkDevrimi'nin
önemli düşünce
kaynaklarından
biridir. Savaşımcı
bir Türkçe
tutkunudur,
bilimsel
düşünceden
yanadır, sağlam bir
olgucudur.
Öykülerine
baktığımızda,
fantastik,
gerçeküstücülük
vb. konularda,
onun, dünya yazını
içinde de "öncü"
bir yazar olduğunu
kolayca
görebiliriz.
Bu öykülerde beliren önemli
özellikleri kısa kısa sıralayalını:
Önce "dönüşüm" kavramına ba-
kalım. Bu kavramı ilkin Ibn Hal-
dun'un(Tunus 1332-Kahire 1406)
Mukaddime (Giriş) başlıkh yapı-
tında görürüz. Bu yapıtın "Dör-
düncü Mukaddime"sinde "hava-
nın (ve iklimin) insan ahlâkı üze-
rindeki tesiri" incelenir. Bu yapıt-
ta, besinlerin ve yeryüzü özellikle-
rinin kişilerin dış ve iç özellikleri-
ni belirlediği, "çeşitli millet ve ka-
vimlerin, örf-âdet, düşünce, ilim
anlayışı, aile nizamı, devlet telâk-
kisi, ahlâk görüşü ve karakterle-
ri" vb. aynmları oluşturduğu ışle-
nir. Bu konuyu, Fransız düşünür
Montesquieu'nün (1689-1755)
Theorie du climat (Iklim Kuramı)
adlı incelemesinde de görürüz. Bu
arada J.V. Hammer'in, Ibn Hal-
dun'u "Arab'ın Montesquieu'sü"
diye tanıttığını da anımsayalım.
Ikinci özellik Almanlardaki "ik-
tisat" tutkusuna ilişkindir. ömer
Seyfettin'in bu konudaki büyük
gözlemciliğini Bonn'dan yayın ya-
pan Deutsche VVelle adlı radyonun
29.10.2004 günlü haberi doğrula-
maktadır. "80. Dünya Tasarruf
Günü" dolayısıyla yayımlanan,
Karl Zavvadzky imzalı "Alman-
lar geçen yıl 151 milyar Euro ta-
sarruf ettiler" başlıkh metinde
"Almanlar açısından aylık geli-
rin bir bölümünü biriktirmek
normal bir davranıştır", "AI-
manya'da net gelirin yüzde on bi-
ri tasarrufa ayrılıyor", "Ortala-
ma olarak Alnıanya'daki her ai-
lenin 100 bin Euro birikinıi var",
bütün bunlar "Almanların ne ka-
dar tutumlu olduğunu gösteri-
yor" tümceleri Ömer Seyfettin'in
gözlemcıliğindeki büyüklüğü dik-
kat çekecek bıçımde vurgulamakta-
dır.
Gözlerimizi, üçüncü olarak, "as-
rımızın dâhisi, millî şair Orhan
Bey"e çevırelim. 1918 yıhnda ya-
yımlanmış bu öyküde, İ919 yıhn-
da Anadolu'ya geçecek ve sonra
Türklere ulusal dillerine vanncaya
dek her şeyi öğretecek, "uyuşmuş
bir millete yüksek vicdanını du-
yuracak" olan Ulu Önder Musta-
fa Kemal Atatürk'ün gelişi haber
verilmiyor mu?
Saşırtıcı bir öngörü
Son özellik olarak, ikinci öykü-
de betimlenen "Üsküdar Köprü-
sü"nü analım. Ömer Seyfettin'in
1918 yıhnda yayımladığı "Fon
Sadriştayn'ın Oğlu" başlıkh öy-
küde "Üsküdar Köprüsü" adını
verdiğı köprü, temeli 20 Şubat
1970'te atılan Boğaziçi Köprü-
sü'dür. Başka bir ilginç yan da şu:
Fon Sadriştayn, Ayaspaşa'dan
(Taksim/Avrupa yakası) bir taksi-
ye atlayıp on beş dakikada Orhan
Bey'in Çamhca'daki (Asya yaka-
sı) köşküne ulaşır. Oysa o dönem-
de, Istanbul'da köprü olmadığı gi-
bi, taksi de yoktur!..
Sonuç olarak, Ömer Seyfettin'in
yalnızca iki öyküsünde bulguladı-
ğım bu bırkaç özellik bile şunu
göstermeye yeter: Ömer Seyfettin,
gözlem gücü, şaşırtıcı öngörüsü ve
düşünsel sağlamhğıyla Türk yazı-
nının büyük bir yazarıdır. Öbür öy-
külerine baktığımızda, fantastik,
gerçeküstücülük, vb. konularda, o-
nun, dünya yazını içinde de "ön-
cü" bir yazar olduğunu kolayca
görebiliriz.
Biz de böyle bir yazanmız oldu-
ğu için gönenmeliyiz...
Ömer Seyfettin ışıklar içinde
yatsın!..
Yeni Baslayanlar...Yeni Baslayanlar .Yeni Başlayanlar..
Chris Wedge'in yönettiği canlandırmada
Ewan McGregor, Halle Berry, Greg Kin-
near, Mel Brooks, Drew Carey, Jim Bro-
adbent, Amanda Bynes ve Robin VVilli-
ams filmin özgün çevriminin baş karakter-
lerini seslendiriyorlar. Rodney Dıbibakırbır
küçük şehir robotudur. Hayatı boyunca ido-
lü olan muhteşem mucit Koca Kaynak ile ta-
nışmayı hayal etmiştir. Rodney'nin sahip
olduğu icat etme ve farkhlıkJar yaratma ye-
teneği 18 yaşına girdiği gün onu Robot şeh-
rine doğru yola çıkmaya zorlar. Tek hayali
Koca Kaynak ile birlikte çahşıp yepyeni ve
robotların hayatlannı kolaylaştıracak icatlar
yapmaktır.
Parlayan Hançerler / House Of
Flylng Daggers
800'lü yıllarda Çin'de geçen filmde ımpa-
ratorluk zayıflamıştır. Huzursuzluğun ege-
men olduğu ülkede asi birlikler türemeye
başlamıştır. Bunlann en önemlisi de 'Uçan
HançerlerEvi'dir. Liderlerini kaybetmeleri-
ne rağmen güçlerinden hiçbir şey kaybetme-
yen birlik, zenginden çalıp fakire dağıtarak
halkın hayranlık ve desteğinı alır. tmpara-
torluk için çahşan Leo ve Jin, hderlerınin
kim olduğunu öğrenmek için birliğin içine
girmeye çalışır ve orada farkh olaylarla kar-
şılaşırlar. Zhang Yimou'un yönettiği film-
de Ziyi Zhang, Takeshi Kaneshiro, Andy
Lau rol alıyor.
Kayıp Nişanlı / A Very Long
Engagement
'Amelie' filminın yönetmeni Jean-Pier-
re Jeunet ve başrol oyuncusu Audrey Ta-
utou bu film için yeniden bir araya geldi-
ler. 1. Dünya savaşı sona ermekteyken Mat-
hilde nışanlısı Manech'in savaş mahkeme-
sınde hüküm giyerek Fransa-Almanya ordu-
lannın arasında kalan tarafsız bölgeye gön-
derilen beş adamdan biri olduğunu ve bu-
nun neredeyse ölüm anlamına geldiğini
duymuştur. Manech'ini sonsuza dek kay-
bettiğini kabullenmek istemeyen Mathilde,
sevgilisinin yazgısını öğrenmek için olağa-
nüstü bir yolculuğa koyulur.
çökiış / Downfall
Oliver Hirschbiegel'ın yönettiği filmde
Bruno Ganz, Alexandra Maria Lara, Co-
rinna Harfouch oynuyor. Hitler dönemini
sıradan bir askerın gözünden anlatan film-
de Hitler'in ve çevresindekı insanların 12 yıl
boyunca yaşadıkları serüvenin son on iki
gününe dıkkat çekiyor.
İZLEYİCİ GÖZÜYLE... ERDAL ATABEK
Darwin-Freud-Kinsey
Kinsey Raporu, dünyada yapılmış bu
kapsamda ilk cinsel davranışlar
çalışmasıydı. Deneysel psikolojinin
yöntemlerini de kullanarak anketlerle,
gözlemlerle erkeklerin ve kadınlann
cinsel davranışlannın araştırılması
bütün dünyada büyük bir gürültü
kopardı. Bilim tarihinde gene bilinenler
sorgulanıyor, bir kez daha tabular
yıkılıyordu. Sanki bilim tarihinde
yaşananlar yeniden yaşanıyordu.
Cinsel ahlak'ın her sorgulanışında bu
tartışmalar yaşanmış, bu karşı çıkışlar
benzer biçimlerde ortaya çıkmıştı.
Darwin, ünlü evrim kuramında
seksüel seçme konusunu işlerken
cinsel içgüdülerin işleyiş biçimlerini
ortaya koymuştu ve kuramın yarattığı
kargaşada bu bölümün de büyük
bir payı olmuştu.
Toplumun ahlakını bozmak
Cinsellik, toplumlarda en büyük
baskıyla kurallar altına alınan içgüdü
olmuştu. Iktidarın, paranın ve malların
kime kalacağım belirleyen yasal ıniras
konusu, cinselliğin böyle baskı altına
ahnmasının temel nedeniydi. Bu
nedenler, özellikle kadınlann neden
cinsel baskının hedefi olduğunu da
açıklıyordu. Büyük tartışmaların
sonucunda Danvin kuramı ayakta
kaldı ve geçerliliğini sürdürdü.
Sigmund Freud, bebeklerin cinsel
içgüdüyle birlikte doğduğunu, bebeğin
ağzına götürdüğü nesnelerle
cinsel haz duyduğunu açıklaması
gene büyük gürültüler kopardı.
Masum bebeklere şu kirli cinselliği
yakıştırması Freud'a, toplumun
ahlakını bozuyor eleştirisinin
yöneltilmesine yol açtı.
Çocuk cinselliğinin gelişim evreleri
sonra kabul edilen geçerli bir bilimsel
bulgu oldu. Kinsey, bir böcekbihmci-
entomolog olarak arılarla uğraşırken
cinsel davranışların doğasını
incelemeye başladı. Buradan hareketle
toplumdaki insanların cinsel
davranışlannın hiç de bilindıği gibi
olmadığını fark etti. Bir bilim adamının
merakıyla eğildiği konu öyle bulgulara
ulaştı ki, toplum sarsıldı. İnsanların
cinsel içgüdüleri ile toplumsal ahlak
kurallarının pek çok noktada çeliştiği
bir kez daha ortaya çıkmıştı.
Kinsey de ahlak bozuculuğu
suçlamasıyla karşılaşıyordu.
Cinselliğin flzyolojlsl
Destek fonları kesiliyor, hakaretlere
uğruyordu. Ama bir kez başlayan süreç
artık durmayacaktı. İlk kez cinsel
davranışların fizyolojisi, gözlemlerle,
kamera kayıtlarıyla incelenecekti.
Ortaya çıkan sonuçlar da insanlara
kendilerini öğretecekti. Danvin,
canhların koşullarla nasıl değiştiğini
ortaya koymuştu, Freud, bilinçaltını
bularak insanların nasıl gerçeklerden
kaçtığını anlatmıştı, Kinsey de cinsel
fizyolojiyi kamtlarıyla açığa
çıkarıyordu.
Kinsey filmi, sinema yapıtı olarak da
çok iyi. Sungu Çapan'ın yazısında
bu öğeler çok iyi açıklandığı için
değinmiyorum. Ancak, bu film,
insanın cinsel davranışları konusundaki
bilgileri için de görülmeli. Cinsellikten
İkmale Kalmak kıtabımda cinsel
ıdeoloji için yazdıklarım da bu
çerçeveyi çıziyordu. Keşke bir
yayınevi 'Kinsey Raporu'nu yeniden
yayımlasa...
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
İnsan Sorumluluktur
Bu hafta şiirden, tiyatrodan söz etmeyi planlıyor-
dum. 21 Mart Dünya Şiir Günü ve 27 Mart Dünya Ti-
yatrolar Günü nedeniyle... Ne var ki, Mersin'deki New-
roz/Nevruz mitinginin ardından iki çocuğun Türk bay-
rağını yerlerde sürüklemesi Türkiye'nin gündemini
değiştiriverdi. Bir provokasyon olduğu çok açık olan
bu hareket karşısında medyamız son derece serin-
kanlı bir davranış sergiledi. Zaten olması gereken de
buydu. Çünkü, ülkenin dört bir yanındaki New-
roz/Nevruz şenliklerinin hemen hepsi coşkulu ama
olaysız geçmişti. Ama, bir gün sonra Genelkur-
may'dan gelen açıklama bu iyimserliğimizi dağıtıver-
di. Toplumsal barışı bozmayı hedefleyen provokatif
bir olayın genelleştirilip "sahte vatandaşlık" gibi teh-
likeli bir kavramın gündeme oturtulmasından ne gibi
bir yarar umulabilirdi? RTÜK emriyle televizyon ka-
nallarımızın köşeleri Türk bayraklarıyla süslenirken
çeşitli kentlerde düzenlenen bayrak mitingleri ile ge-
rilim tırmandırılmaya başlandı. İçinde bulunduğumuz
şu günlerde aydınlara büyük sorumluluk düşüyor.
Herkesi aklıselime davet etmek, Kürtleri ve Türkleri
birbirine düşürme çabalarını boşa çıkarmak gereki-
yor.
Diyarbakır'dayım. Uluslararası PEN'in, Türk ve Kürt
yazar örgütleri işbirliğiyle düzenlediği "Kültürel Çoğul-
culuk" semineri nedeniyle. Türkiye'de yaratılmak is-
tenen havanın tam tersi bir atmosfer hâkim semine-
re. Toplumsal barış için, iki kültürün birbirini daha iyi
tanımasından, aralarındaki ilişkileri geliştirmesinden
dahayararlı ne olabilir? Diyarbakır Büyükşehir Bele-
diyesi'ninevsahipliğindegerçekleşenseminerdepek
çok ülkeden şair, yazar, çevirmen ve bilim adamları
bildiriler sundu, iki dilde şiir akşamları gerçekleşti. Si-
yasetin yetersiz kaldığı noktada sanatın nasıl birleş-
tirici bir rol oynayabileceği bir kez daha vurgulandı.
Acaba bu türden toplantılarla iki kültür arasındaki
ilişkilerin geliştirilmesine hizmet etmek mi vatansever-
lik, yoksa Kürtleri düşman ilan edip anadilinde eğiti-
me izni vermemek, çocuklarına kendi dilinde ad ver-
mesini engellemek, hatta bilimsel kitaplarda "Kürf'e-:
ki almış hayvan isimlerini değiştirmek mi ?
Aklıma takılan bir soru var: Bu davranışa karşı çı-
kan bilim adamları ve meslek örgütleri oldu da ben
mi duymadım acaba? Bilimsel yayınlardaki hayvan ve
bitki adlannın devlet zoruyla Türkçeleştirilmesi işle-
mine karşı çıkamayan bilim adamını aydın olarak ni-
telendirebilir misiniz? İnsan sorumluluktur demiştik,
aydın bu sorumluğu en güzel taşıyan olsa gerek.
Aydın, içinde yaşadığı toplumun genel geçer de-
ğerlerini sorgulamak, cesur olmak zorunda değil mi?
Toplumun yaşadığı travmaları aşma sürecinde, aydın-
lara, sanatçılara görev düşmüyor mu? Yaşanan acı-
ların üstünü örtmeleri beklenmemeli onlardan; tam
tersine yaşananlara tanıklık etmeleri, geçmişten ge-
leceğe uzanan bir vizyonla toplumu aydınlatmaları
beklenmeli.
Diyarbakır şimdilerde kendi kültürüne sahip çık-
manın coşkusunu yaşıyor. Bilboard'larda, büyük ro-
mancı Mehmet Uzun'un son romanı "Ruhun Gökku-
şağı" ve Diyarbakırlı yazar Şeyhmus Diken'in yeni ki-
tabı "Isyan Sürgünleri"... Şeyhmus, 1925 Şeyh Sait
isyanından sonra mecburi iskân kanunuyla Diyarba-
kır'dan sürgüne gönderilen 11 ailenin tanıklıklarına
yer vermiş bu önemli sözlü tarih araştırmasında. "Bir
tespihin taneleri gibi" Türkiye'nin dört bir yanına da-
ğıtılan ailelerin öyküsünü anlatmak aydın sorumlulu-
ğunun bir gereği değil de nedir?
İçinde bulunduğumuz günlerdeTürk ve Kürt aydın-
larına düşen görev, zoru savunmak, şovenizmin ge-
tireceği tehlikelere karşı toplumun tüm kesimlerini
uyarmak olmalı. Kürt halkına kimliğinin yasaklanma-
sının sonuçlarını hep birlikte yaşadık. Bugün Kürtle-
rin kendini özgürce ifade edebilmesi, Türkiye Cum-
huriyeti'nin ve demokrasisinin hayli yol aldığını gös-
teriyor. Ama, öyle görülüyor ki bazıları bu gelişmeden
memnun değil.
Yazımı, Türkiye PEN Merkezi'nce yılın şairi olarak
saptanan ve bu yılın "Dünya ŞiirGünü" bildirgesini ha-
zırlayanGültenAkın'ın SavaşıBeklerken"adlı şiiriy-
le bitirmek istiyorum (Gündem bu denli yüklü olma-
saydı bildirgeye de bu köşede yer vermek istiyor-
dum).
"Nergisten sorumlu değilmişim bunu öğrendim
Kar umarsız yağabilir, ayaz çıkabilir
Uzun sürebilir, kötü şeyler olabilir
Nergis uyanmayabilir
Ne ışgını ne dalı sor ne de tomurcuğu
Aklım kırık, şaşırdı eski beklentilerim
Kimyasal korkular, kanlı gecelikler, dalgah sirenler
Çocukları koyver, nereye gitseler ne yapsalar
Nasılsa füzeler bombalar onları buluyor
Nergisten ben sonımluydum, ışgından ve çocuk-
lardan
Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur."
vecdisayar@yahoo.com
Marmara Eğitim Köyü'nde panel
• Kültür Servisi - Özel Marmara Eğitim
Kurumlan Sosyal Bilimler Bölümü, yann 09.30
ile 15.30 saatleri arasında Marmara Eğitim Köyü
Yerleşkesi'nde 'Bilgi Toplumu Nedir, Ne
Değildir?' konulu bir panel düzenliyor. Panelde,
ülkemizin teknolojik ilerlemeler karşısındaki
konumu ve bu ilerlemelerin ortaya çıkardığı
sosyo-ekonomik ya da kültürel sonuçlann neler
olduğu, küreselleşme sürecinde gelişmiş ülkelere
ulusal kimliğimize bağlı kalarak ne ölçüde uyum
sağladığımız tartışılacak. Oturum başkanlığını
Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Felsefe
Bölümü Başkanı Prof.Dr. Betül Çotuksöken'in
yapacağı panele, gazeteci-yazar Orhan Bursalı,
Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı
Prof.Dr. Gürol Irzık ve ODTÜ Felsefe Bölümü
Başkanı Prof. Dr. Ahmet Inam konuşmacı olarak
katılacaklar. Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı
Prof.Dr. îoanna Kuçuradi ise toplantınm onur
konuğu olacak.
BUGÜN
• ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde
19.30'da Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın
şef Marek Pijarowski yönetiminde vereceği
konserin solistleri Barbara Gorzynska,
Matthias Maurer ve Arif Manaflı.
(0 212 243 10 68)
• CEMAL REŞİT REY KONSER
SALONU'nda 19.30'da Karadeniz Filosu Koro
ve Dans Topluluğu'nun konseri.
(0 216454 15 55)
• BABYLON'da 23.00'te Zion IVain vs.
Athena. (0 216 454 15 55)