23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 MART 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA kultur(«cumhuriyet.com.tr 15 85 yıl önce bu ay yitirdiğimiz Ömer Seyfettin dilde sadeleşme akımmm öncülerindendi Büyükbir TürkyazarıERTUĞRUL EFEOĞLU ömer Seyfettin (Gönen, 11. 3.1884-îstanbul, 6.3.1920) Türk yazınının ve Türk düşün ortamınm önemli bir yazarıdır. Kendisi 1923 Türk Devrimi'ni ne yazık ki göre- meden, daha otuz beş yaşındayken ölmüştür. Ama gerçekte o, bu bü- yük devrimin önemli düşünce kay- naklarından biridir. Öte yandan Türk yazınına getirdiği yenilik ve özgünlük, öneminin sanılandan çok daha üstün olduğuna apaçık bir ka- nıttır. Ömer Seyfettin savaşımcı bir Türkçe tutkunudur, bilimsel düşün- ceden yanadır, sağlam bir olgucu- dur, gözü pek bir yurtseverdir, cep- helerde eylemli olarak çarpışmış bir subaydır... Kısaca, o, hangi yö- nü ele ahnsa, yalnızca o yönüyle bile gözleri kamaştıracak denli giiç- lü ışıltılarla parlayan bir Türk yıl- dızıdır. Bu bakımdan ben, Ömer Seyfet- tin'in büyüklüğünü somut olarak sergileyebilmek için, onun yalnız- ca iki öyküsünden yararlanmaya çalışacağım. Birbirıne bağlt bu öy- külerFon Sadriştayn'ın Karısı ile Fon Sadriştayn'ın Oğlu başlıkh öykülerdir. Bu öykülerden ilki 1917'de Yeni Mecmua'mn I. cildi- nin 27. sayısmda, ikincisi ise 1918'de gene Yeni Mecmua'mn II. cildinın 3. sayısında yayımlanmış- tır. von Sadriştayn'ın oğlu Ömer Seyfettin'in bu öykülerde de parlayan görkemini iyi yansıta- bilmek için öykülerde işlenen ko- nuları kısaca anımsatalım: tlk öyküde, anlatıcı, bir ilkyaz gü- nü kendini bir Boğaziçi gemisine atmıştır. Güvertede otururken "müthiş, iri, kıpkırmızı bir Al- man" yanına gelip yerleşir. Anla- tıcı, Almanca gazete ve dergiler okuyan bu kişinin eskiden kendi- siyle "Serçe Pehlivan" diye alay ettikleri okul arkadaşı "iri mavi gözlü, ince, sıska Sadrettin" oldu- ğunu öğrenir... Sıska Sadrettin bir süre "nıüsrif" bir Türkle evli ya- şamış, varını yoğunu yitirip sıfırı tüketmek üzereyken üç buçuk yıl önce bir Almanla evlenmiştir. Kısa sürede "iktisada ve intizama" sı- kı sıkıya "riayet eden" karısının sayesinde hem para biriktirmiş, hem de bol bol bira içip patates yi- yerek "otuz okkadan doksan beş kiloya" çıkmıştır. Ona göre "Al- manya'nın saadetini, refahını, zenginliğini Alman kadını ya- par". Karısının "iktisat menkıbe- İerini" dinleye dinleye anlayış ola- rak da bir Alman gibi olmuştur, kı- saca, bir Alman'a dönüşmüştür. Anlatıcı bu konudaki büyük şaşkın- lığını, "tnsan bu kadar değişebi- lir miydi? Her şeyin bir hududıı vardı" diyerek açığa vurur... Bu öykünün sonunda anlatıcı, karşı kı- yıların "ebedi bir keyif uykusuna daltnış" tepelerine, yamaçlarına bakıp "tabiatın uyuşuk sükûnu" ile kendi kışıliği arasında koşutluk kurarak kendisinin de iyi ki "Fon Sadriştayn" gibi başkalaşıp dö- nüşmediğine mutlu olur. Ikinci öykü: tlk öyküde anlatılan olaylann üzerinden yirmi beş yıl geçmiştir. Fon Sadriştayn'ın ne Al- man, ne de Türk olmayı başarabi- len fırıldakçı oğlu, annesiyle baba- sının bankadaki onca yıllık birikim- lerini şeytansı bir dolap çevirerek çekmış ve Amerika'ya kaçmıştır. Baba yaşlanmış, "henüz kırk be- şinde bile" olmayan anne "müte- nıadî, ağır, nihayetsiz bir iktisat sabrı" ile erkenden çökmüş, "alt- mış yaşında şişman bir ihtiyar" gibi olmuştur. Ulusal şalr Orhan Bey "Türklerin milli bir bayramı" vardır; o gün "milli şair Orhan Bey'in doğum günü"dür. Bu "dâ- hi" şair daha on dokuz yaşınday- ken Anadolu'yu gezmiş, (...) Türk- lerin milli türkülerini dinlemiş, on- ların ruhuna hulûl etmiştır. Fon Sadriştayn'ın gazetelerden okudu- ğuna göre, "Orhan, asrımızın dâ- hisidir. O, devirlerden beri gaflet kâbusu ile uyuşmuş bir millete yüksek vicdanını duyurmuş", (ona) lisanını öğretmiştir. "Ondan evvel Türklerin ıımumî bir lisa- nı yoktur"... Bu öykünün sonun- da, Fon Sadriştayn, kendisi gibi bü- tün ülkenin hayran olduğu Orhan Bey'in annesinin, gerçekte, savur- ganlığı nedeniyle boşadığı eski ka- rısı olduğunu şaşırarak ve utanarak öğrenir. mer Seyfettin, Türk yazınının ve Türk düşün ortamının önemli biryazan, 1923 TürkDevrimi'nin önemli düşünce kaynaklarından biridir. Savaşımcı bir Türkçe tutkunudur, bilimsel düşünceden yanadır, sağlam bir olgucudur. Öykülerine baktığımızda, fantastik, gerçeküstücülük vb. konularda, onun, dünya yazını içinde de "öncü" bir yazar olduğunu kolayca görebiliriz. Bu öykülerde beliren önemli özellikleri kısa kısa sıralayalını: Önce "dönüşüm" kavramına ba- kalım. Bu kavramı ilkin Ibn Hal- dun'un(Tunus 1332-Kahire 1406) Mukaddime (Giriş) başlıkh yapı- tında görürüz. Bu yapıtın "Dör- düncü Mukaddime"sinde "hava- nın (ve iklimin) insan ahlâkı üze- rindeki tesiri" incelenir. Bu yapıt- ta, besinlerin ve yeryüzü özellikle- rinin kişilerin dış ve iç özellikleri- ni belirlediği, "çeşitli millet ve ka- vimlerin, örf-âdet, düşünce, ilim anlayışı, aile nizamı, devlet telâk- kisi, ahlâk görüşü ve karakterle- ri" vb. aynmları oluşturduğu ışle- nir. Bu konuyu, Fransız düşünür Montesquieu'nün (1689-1755) Theorie du climat (Iklim Kuramı) adlı incelemesinde de görürüz. Bu arada J.V. Hammer'in, Ibn Hal- dun'u "Arab'ın Montesquieu'sü" diye tanıttığını da anımsayalım. Ikinci özellik Almanlardaki "ik- tisat" tutkusuna ilişkindir. ömer Seyfettin'in bu konudaki büyük gözlemciliğini Bonn'dan yayın ya- pan Deutsche VVelle adlı radyonun 29.10.2004 günlü haberi doğrula- maktadır. "80. Dünya Tasarruf Günü" dolayısıyla yayımlanan, Karl Zavvadzky imzalı "Alman- lar geçen yıl 151 milyar Euro ta- sarruf ettiler" başlıkh metinde "Almanlar açısından aylık geli- rin bir bölümünü biriktirmek normal bir davranıştır", "AI- manya'da net gelirin yüzde on bi- ri tasarrufa ayrılıyor", "Ortala- ma olarak Alnıanya'daki her ai- lenin 100 bin Euro birikinıi var", bütün bunlar "Almanların ne ka- dar tutumlu olduğunu gösteri- yor" tümceleri Ömer Seyfettin'in gözlemcıliğindeki büyüklüğü dik- kat çekecek bıçımde vurgulamakta- dır. Gözlerimizi, üçüncü olarak, "as- rımızın dâhisi, millî şair Orhan Bey"e çevırelim. 1918 yıhnda ya- yımlanmış bu öyküde, İ919 yıhn- da Anadolu'ya geçecek ve sonra Türklere ulusal dillerine vanncaya dek her şeyi öğretecek, "uyuşmuş bir millete yüksek vicdanını du- yuracak" olan Ulu Önder Musta- fa Kemal Atatürk'ün gelişi haber verilmiyor mu? Saşırtıcı bir öngörü Son özellik olarak, ikinci öykü- de betimlenen "Üsküdar Köprü- sü"nü analım. Ömer Seyfettin'in 1918 yıhnda yayımladığı "Fon Sadriştayn'ın Oğlu" başlıkh öy- küde "Üsküdar Köprüsü" adını verdiğı köprü, temeli 20 Şubat 1970'te atılan Boğaziçi Köprü- sü'dür. Başka bir ilginç yan da şu: Fon Sadriştayn, Ayaspaşa'dan (Taksim/Avrupa yakası) bir taksi- ye atlayıp on beş dakikada Orhan Bey'in Çamhca'daki (Asya yaka- sı) köşküne ulaşır. Oysa o dönem- de, Istanbul'da köprü olmadığı gi- bi, taksi de yoktur!.. Sonuç olarak, Ömer Seyfettin'in yalnızca iki öyküsünde bulguladı- ğım bu bırkaç özellik bile şunu göstermeye yeter: Ömer Seyfettin, gözlem gücü, şaşırtıcı öngörüsü ve düşünsel sağlamhğıyla Türk yazı- nının büyük bir yazarıdır. Öbür öy- külerine baktığımızda, fantastik, gerçeküstücülük, vb. konularda, o- nun, dünya yazını içinde de "ön- cü" bir yazar olduğunu kolayca görebiliriz. Biz de böyle bir yazanmız oldu- ğu için gönenmeliyiz... Ömer Seyfettin ışıklar içinde yatsın!.. Yeni Baslayanlar...Yeni Baslayanlar .Yeni Başlayanlar.. Chris Wedge'in yönettiği canlandırmada Ewan McGregor, Halle Berry, Greg Kin- near, Mel Brooks, Drew Carey, Jim Bro- adbent, Amanda Bynes ve Robin VVilli- ams filmin özgün çevriminin baş karakter- lerini seslendiriyorlar. Rodney Dıbibakırbır küçük şehir robotudur. Hayatı boyunca ido- lü olan muhteşem mucit Koca Kaynak ile ta- nışmayı hayal etmiştir. Rodney'nin sahip olduğu icat etme ve farkhlıkJar yaratma ye- teneği 18 yaşına girdiği gün onu Robot şeh- rine doğru yola çıkmaya zorlar. Tek hayali Koca Kaynak ile birlikte çahşıp yepyeni ve robotların hayatlannı kolaylaştıracak icatlar yapmaktır. Parlayan Hançerler / House Of Flylng Daggers 800'lü yıllarda Çin'de geçen filmde ımpa- ratorluk zayıflamıştır. Huzursuzluğun ege- men olduğu ülkede asi birlikler türemeye başlamıştır. Bunlann en önemlisi de 'Uçan HançerlerEvi'dir. Liderlerini kaybetmeleri- ne rağmen güçlerinden hiçbir şey kaybetme- yen birlik, zenginden çalıp fakire dağıtarak halkın hayranlık ve desteğinı alır. tmpara- torluk için çahşan Leo ve Jin, hderlerınin kim olduğunu öğrenmek için birliğin içine girmeye çalışır ve orada farkh olaylarla kar- şılaşırlar. Zhang Yimou'un yönettiği film- de Ziyi Zhang, Takeshi Kaneshiro, Andy Lau rol alıyor. Kayıp Nişanlı / A Very Long Engagement 'Amelie' filminın yönetmeni Jean-Pier- re Jeunet ve başrol oyuncusu Audrey Ta- utou bu film için yeniden bir araya geldi- ler. 1. Dünya savaşı sona ermekteyken Mat- hilde nışanlısı Manech'in savaş mahkeme- sınde hüküm giyerek Fransa-Almanya ordu- lannın arasında kalan tarafsız bölgeye gön- derilen beş adamdan biri olduğunu ve bu- nun neredeyse ölüm anlamına geldiğini duymuştur. Manech'ini sonsuza dek kay- bettiğini kabullenmek istemeyen Mathilde, sevgilisinin yazgısını öğrenmek için olağa- nüstü bir yolculuğa koyulur. çökiış / Downfall Oliver Hirschbiegel'ın yönettiği filmde Bruno Ganz, Alexandra Maria Lara, Co- rinna Harfouch oynuyor. Hitler dönemini sıradan bir askerın gözünden anlatan film- de Hitler'in ve çevresindekı insanların 12 yıl boyunca yaşadıkları serüvenin son on iki gününe dıkkat çekiyor. İZLEYİCİ GÖZÜYLE... ERDAL ATABEK Darwin-Freud-Kinsey Kinsey Raporu, dünyada yapılmış bu kapsamda ilk cinsel davranışlar çalışmasıydı. Deneysel psikolojinin yöntemlerini de kullanarak anketlerle, gözlemlerle erkeklerin ve kadınlann cinsel davranışlannın araştırılması bütün dünyada büyük bir gürültü kopardı. Bilim tarihinde gene bilinenler sorgulanıyor, bir kez daha tabular yıkılıyordu. Sanki bilim tarihinde yaşananlar yeniden yaşanıyordu. Cinsel ahlak'ın her sorgulanışında bu tartışmalar yaşanmış, bu karşı çıkışlar benzer biçimlerde ortaya çıkmıştı. Darwin, ünlü evrim kuramında seksüel seçme konusunu işlerken cinsel içgüdülerin işleyiş biçimlerini ortaya koymuştu ve kuramın yarattığı kargaşada bu bölümün de büyük bir payı olmuştu. Toplumun ahlakını bozmak Cinsellik, toplumlarda en büyük baskıyla kurallar altına alınan içgüdü olmuştu. Iktidarın, paranın ve malların kime kalacağım belirleyen yasal ıniras konusu, cinselliğin böyle baskı altına ahnmasının temel nedeniydi. Bu nedenler, özellikle kadınlann neden cinsel baskının hedefi olduğunu da açıklıyordu. Büyük tartışmaların sonucunda Danvin kuramı ayakta kaldı ve geçerliliğini sürdürdü. Sigmund Freud, bebeklerin cinsel içgüdüyle birlikte doğduğunu, bebeğin ağzına götürdüğü nesnelerle cinsel haz duyduğunu açıklaması gene büyük gürültüler kopardı. Masum bebeklere şu kirli cinselliği yakıştırması Freud'a, toplumun ahlakını bozuyor eleştirisinin yöneltilmesine yol açtı. Çocuk cinselliğinin gelişim evreleri sonra kabul edilen geçerli bir bilimsel bulgu oldu. Kinsey, bir böcekbihmci- entomolog olarak arılarla uğraşırken cinsel davranışların doğasını incelemeye başladı. Buradan hareketle toplumdaki insanların cinsel davranışlannın hiç de bilindıği gibi olmadığını fark etti. Bir bilim adamının merakıyla eğildiği konu öyle bulgulara ulaştı ki, toplum sarsıldı. İnsanların cinsel içgüdüleri ile toplumsal ahlak kurallarının pek çok noktada çeliştiği bir kez daha ortaya çıkmıştı. Kinsey de ahlak bozuculuğu suçlamasıyla karşılaşıyordu. Cinselliğin flzyolojlsl Destek fonları kesiliyor, hakaretlere uğruyordu. Ama bir kez başlayan süreç artık durmayacaktı. İlk kez cinsel davranışların fizyolojisi, gözlemlerle, kamera kayıtlarıyla incelenecekti. Ortaya çıkan sonuçlar da insanlara kendilerini öğretecekti. Danvin, canhların koşullarla nasıl değiştiğini ortaya koymuştu, Freud, bilinçaltını bularak insanların nasıl gerçeklerden kaçtığını anlatmıştı, Kinsey de cinsel fizyolojiyi kamtlarıyla açığa çıkarıyordu. Kinsey filmi, sinema yapıtı olarak da çok iyi. Sungu Çapan'ın yazısında bu öğeler çok iyi açıklandığı için değinmiyorum. Ancak, bu film, insanın cinsel davranışları konusundaki bilgileri için de görülmeli. Cinsellikten İkmale Kalmak kıtabımda cinsel ıdeoloji için yazdıklarım da bu çerçeveyi çıziyordu. Keşke bir yayınevi 'Kinsey Raporu'nu yeniden yayımlasa... KEDİ GOZU VECDİ SAYAR İnsan Sorumluluktur Bu hafta şiirden, tiyatrodan söz etmeyi planlıyor- dum. 21 Mart Dünya Şiir Günü ve 27 Mart Dünya Ti- yatrolar Günü nedeniyle... Ne var ki, Mersin'deki New- roz/Nevruz mitinginin ardından iki çocuğun Türk bay- rağını yerlerde sürüklemesi Türkiye'nin gündemini değiştiriverdi. Bir provokasyon olduğu çok açık olan bu hareket karşısında medyamız son derece serin- kanlı bir davranış sergiledi. Zaten olması gereken de buydu. Çünkü, ülkenin dört bir yanındaki New- roz/Nevruz şenliklerinin hemen hepsi coşkulu ama olaysız geçmişti. Ama, bir gün sonra Genelkur- may'dan gelen açıklama bu iyimserliğimizi dağıtıver- di. Toplumsal barışı bozmayı hedefleyen provokatif bir olayın genelleştirilip "sahte vatandaşlık" gibi teh- likeli bir kavramın gündeme oturtulmasından ne gibi bir yarar umulabilirdi? RTÜK emriyle televizyon ka- nallarımızın köşeleri Türk bayraklarıyla süslenirken çeşitli kentlerde düzenlenen bayrak mitingleri ile ge- rilim tırmandırılmaya başlandı. İçinde bulunduğumuz şu günlerde aydınlara büyük sorumluluk düşüyor. Herkesi aklıselime davet etmek, Kürtleri ve Türkleri birbirine düşürme çabalarını boşa çıkarmak gereki- yor. Diyarbakır'dayım. Uluslararası PEN'in, Türk ve Kürt yazar örgütleri işbirliğiyle düzenlediği "Kültürel Çoğul- culuk" semineri nedeniyle. Türkiye'de yaratılmak is- tenen havanın tam tersi bir atmosfer hâkim semine- re. Toplumsal barış için, iki kültürün birbirini daha iyi tanımasından, aralarındaki ilişkileri geliştirmesinden dahayararlı ne olabilir? Diyarbakır Büyükşehir Bele- diyesi'ninevsahipliğindegerçekleşenseminerdepek çok ülkeden şair, yazar, çevirmen ve bilim adamları bildiriler sundu, iki dilde şiir akşamları gerçekleşti. Si- yasetin yetersiz kaldığı noktada sanatın nasıl birleş- tirici bir rol oynayabileceği bir kez daha vurgulandı. Acaba bu türden toplantılarla iki kültür arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine hizmet etmek mi vatansever- lik, yoksa Kürtleri düşman ilan edip anadilinde eğiti- me izni vermemek, çocuklarına kendi dilinde ad ver- mesini engellemek, hatta bilimsel kitaplarda "Kürf'e-: ki almış hayvan isimlerini değiştirmek mi ? Aklıma takılan bir soru var: Bu davranışa karşı çı- kan bilim adamları ve meslek örgütleri oldu da ben mi duymadım acaba? Bilimsel yayınlardaki hayvan ve bitki adlannın devlet zoruyla Türkçeleştirilmesi işle- mine karşı çıkamayan bilim adamını aydın olarak ni- telendirebilir misiniz? İnsan sorumluluktur demiştik, aydın bu sorumluğu en güzel taşıyan olsa gerek. Aydın, içinde yaşadığı toplumun genel geçer de- ğerlerini sorgulamak, cesur olmak zorunda değil mi? Toplumun yaşadığı travmaları aşma sürecinde, aydın- lara, sanatçılara görev düşmüyor mu? Yaşanan acı- ların üstünü örtmeleri beklenmemeli onlardan; tam tersine yaşananlara tanıklık etmeleri, geçmişten ge- leceğe uzanan bir vizyonla toplumu aydınlatmaları beklenmeli. Diyarbakır şimdilerde kendi kültürüne sahip çık- manın coşkusunu yaşıyor. Bilboard'larda, büyük ro- mancı Mehmet Uzun'un son romanı "Ruhun Gökku- şağı" ve Diyarbakırlı yazar Şeyhmus Diken'in yeni ki- tabı "Isyan Sürgünleri"... Şeyhmus, 1925 Şeyh Sait isyanından sonra mecburi iskân kanunuyla Diyarba- kır'dan sürgüne gönderilen 11 ailenin tanıklıklarına yer vermiş bu önemli sözlü tarih araştırmasında. "Bir tespihin taneleri gibi" Türkiye'nin dört bir yanına da- ğıtılan ailelerin öyküsünü anlatmak aydın sorumlulu- ğunun bir gereği değil de nedir? İçinde bulunduğumuz günlerdeTürk ve Kürt aydın- larına düşen görev, zoru savunmak, şovenizmin ge- tireceği tehlikelere karşı toplumun tüm kesimlerini uyarmak olmalı. Kürt halkına kimliğinin yasaklanma- sının sonuçlarını hep birlikte yaşadık. Bugün Kürtle- rin kendini özgürce ifade edebilmesi, Türkiye Cum- huriyeti'nin ve demokrasisinin hayli yol aldığını gös- teriyor. Ama, öyle görülüyor ki bazıları bu gelişmeden memnun değil. Yazımı, Türkiye PEN Merkezi'nce yılın şairi olarak saptanan ve bu yılın "Dünya ŞiirGünü" bildirgesini ha- zırlayanGültenAkın'ın SavaşıBeklerken"adlı şiiriy- le bitirmek istiyorum (Gündem bu denli yüklü olma- saydı bildirgeye de bu köşede yer vermek istiyor- dum). "Nergisten sorumlu değilmişim bunu öğrendim Kar umarsız yağabilir, ayaz çıkabilir Uzun sürebilir, kötü şeyler olabilir Nergis uyanmayabilir Ne ışgını ne dalı sor ne de tomurcuğu Aklım kırık, şaşırdı eski beklentilerim Kimyasal korkular, kanlı gecelikler, dalgah sirenler Çocukları koyver, nereye gitseler ne yapsalar Nasılsa füzeler bombalar onları buluyor Nergisten ben sonımluydum, ışgından ve çocuk- lardan Yanlış mı belledim, insan sorumluluktur." vecdisayar@yahoo.com Marmara Eğitim Köyü'nde panel • Kültür Servisi - Özel Marmara Eğitim Kurumlan Sosyal Bilimler Bölümü, yann 09.30 ile 15.30 saatleri arasında Marmara Eğitim Köyü Yerleşkesi'nde 'Bilgi Toplumu Nedir, Ne Değildir?' konulu bir panel düzenliyor. Panelde, ülkemizin teknolojik ilerlemeler karşısındaki konumu ve bu ilerlemelerin ortaya çıkardığı sosyo-ekonomik ya da kültürel sonuçlann neler olduğu, küreselleşme sürecinde gelişmiş ülkelere ulusal kimliğimize bağlı kalarak ne ölçüde uyum sağladığımız tartışılacak. Oturum başkanlığını Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Felsefe Bölümü Başkanı Prof.Dr. Betül Çotuksöken'in yapacağı panele, gazeteci-yazar Orhan Bursalı, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof.Dr. Gürol Irzık ve ODTÜ Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Inam konuşmacı olarak katılacaklar. Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı Prof.Dr. îoanna Kuçuradi ise toplantınm onur konuğu olacak. BUGÜN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.30'da Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın şef Marek Pijarowski yönetiminde vereceği konserin solistleri Barbara Gorzynska, Matthias Maurer ve Arif Manaflı. (0 212 243 10 68) • CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda 19.30'da Karadeniz Filosu Koro ve Dans Topluluğu'nun konseri. (0 216454 15 55) • BABYLON'da 23.00'te Zion IVain vs. Athena. (0 216 454 15 55)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle