25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2005 PAZARTESİ INCELEME Dr. Galip Yalman, Güneydoğu'da yaşanan yoksulluğu ve bunun yurttaşlar üzerindeki etkilerini inceledi 'Kısırdöngü aşılmalı'T ürk Sosyal Bilimler Derneği adına yapılan ve 2004 yılı aralık ayında yayımlanan "Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Yoksulluğun Etkisini Hafifletme Uygulamalan: Bir Değerlendirme" başlıklı çalışmanın saha araştırması Diyarbakır, Batman, Mardin, Şanlıurfa il merkezleriyle Mardin'in Kızıltepe ve Şanlıurfa'nın Suruç ilçe merkezlerinde, 2003 yılı haziran ayında yapıldı. Birleşmiş Milletler Kalkinma Programı (BMKP) tarafından, "Poverty Reduction Thematic Trust Fund" çerçevesınde destcklcncn çalışmada, özellikle sosyal yardımlaşma vc dayamşma vakıflannin sağladığı dcsteklcr, yeşil kart uygulamalan, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu'nun uygulayıa birim olduğu Dünya Bankasf nın 'Sosyal Riski Azaltnıa Projesi' çerçevesınde sağlanan yardımlar araştırma kapsamındaki başlıca uygulamalan oluşturdu. Bunlann yanı sıra Başbakanlık Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma Idaresi Başkaıılığı tarafından yürütülen Çok Amaçlı Toplumsal Mcrkczi Projesi (ÇATOM) ile bölgede etkınlik gösteren çeşitli vakıf ve derneklerle, belediyelerin araştırma kapsamına giren faaliyetleri hakkında bilgi toplanmaya çalışıldı. Araştırmada, ilgili kurum ve kuruluşlann yetkılılen ile toplantılar ve görüşmeler yapıldı. Yoksul mahallclerde yaşayan insanlarla odak grup toplantılan yapılarak söz konusu uygulamalardan yararlanmak konumuııda olanlann görüşleri öğrenilmeye çalışıldı. ODTÜ, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nden Dr. Galip Yalman araştırmayla ilgili sorulan yanıtladı. - Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki yoksullukla mücadele uygulamalan konusunda yapnğınız araştınnanın kapsamı hakkında bilgi verir misiniz? GALİP YALMAN-Öncelikle şunu vurgulamak gerek: Türkiye'de "yoksullukla mücadelc" diye bir olgudan söz etmek gerçekçi değil. Daha çok, konuyla ilgili yazında, "yoksulluğun elkilcıiniıı hafiflcülmesi" diye nitelendirilen, uygulamalardan söz edilebilir. Bu da yoksullann fiziki ve sosyal olarak var olmaya devam etmelerine olanak sağlamaya yönclik ayni ve nakdi yardımlann değişik kanallarla iletilme çabalan olarak tanımlanabilir. Yalın bir dille ifadc edecek olursak, ınsanlann ölmeden sürünmelerini sağlama çabalan da diyebilıriz. Yoksul diye tanımlanan insanların, artık yoksul olarak tanımlanmayacakları koşullann yaratılmasına yönelik çabalar ise uygulamada ne yazık ki ağirlık kazanamamaktadır. Yoksulluk kültürü I - Son zamanlarda tartışüan "yeııi yoksulluk'' ve "yoksulluk kültürü'' kavramlanm, Güneydoğu'daki gözlcmleriniz çerçevesinde nasıl değerlendiriyorsunuz? YALMAN - Vurgulanması gereken, yoksulluğun, araştırmanın yapıldığı merkezlerin yoksul mahallelerinde de görüldüğü gibi, buralarda yaşayanlar için bir kısırdöngü oluşlurmasıdır: lyi eğitim olanaklanndan yoksun kalmalanna bağlı olarak genellikle sosyal güveııcesi olmayan, düşük ücrelli, geçici işlerde çalışmakta, böyle olunca da düzenli bir gelirden yoksun yaşamak zorunda kalmakta, sonuçta, sosyal ve fiziksel altyapının daha iyi yaşam koşullarına imkân tanıdığı yerlerde yaşamalan olanaksı/ hale gelmektedir. Pekı bu kısırdöngü, yoksullaşmaya yol açan koşullarda nitel bir değişim olduğu anlamına nıı gelir, ve bir "yoksulluk kültürü"nden söz etmemize olanak tanır mı? Kanımca, bu sorulara evet demek kolay değildir. Her şeyden önce, buralarda yaşayan insanlann, yoksulluğun kendileri için bir yaşam biçimi haline gelmesine ve bu kısırdöngüyü kırma şanslannın haylı sınırlı olmasına karşın insanca bir yaşam için umutlannı yitirdiklcrini söylemek yanıltıcı olacaktır. Unutulmaması gereken, zor koşullarda yaşam savaşımı veren bu insanlar açısından, niteliksiz ve mevsimlik işgücü olarak emek piyasalanna girmek "yeni" bir olgıı değildir. Olsa olsa, zorunlu göç sonucu, Diyarbakır, Batman ve Kızıltepe gibi merkezlere yerleşenlerin belki bir kısmı açısından "yeni" sayılabilir. Öte yandan, Türkiye'de yaşanan ekonomik krizler özellikle Güneydoğu'daki yuıttaşlaı ıınızın yaşam standarduun daha da düşmesine neden oldu. Göçler ve kriz bölgeyi vurduANKARA (ANKA) - Araştınnanın yapıldığı kentlerde yaşam koşullarını ağırlaştıran etkenler nelerdir? YALMAN - Araştırmanın yapıldığı illcr, mevcut verılere, yanı Devlet Istatistik Enstitüsü ve Devlet Planlama Teşkilatı'nın sosyo ekonomik gelışmişlik göstergeleri ile BMKP'nin lnsani Gelişme Endeksi'ne göre, zaten Türkiye'nin görece en azgelışmiş illerı arasındadır. Bu konunılarınııı, yapısal uyum programlannın uygulandığı son 25 yıl boyunca değişmemiş olması da ayrıca dikkat çekicidir. Tabii, bölgenin bu süreçte tanık olduğu çalkantıların olumsuz etkilerini de göz ardı etmemek gerekir. Araştırmanın yapıldığı birimlerden özellikle Diyarbakır, Batman vc Kızıltepe'nin bölgenin çeşitli illerine bağlı köylerden yerlerıni zorunlu olarak terk ederek gelen nüfusu yoğun biçimde banndıran merkezler olduklarını belirtmekte yarar var. Bir dönem yaşanan bu zonınlu göç bu yerleşimlerin nüfusunun hızla artmasına yol açarken yoksul kesime asgarı bir yaşam diizeyi sağlayacak sosyal ve fiziksel altyapının oluşturulması açısından merkezi ve yerel yönctimlerin yükünü de arttırmıştır. Hızlı nüfus artışıyla birlikte nüfusuıı ortalama yaşı da düştüğünden, özellikle sağlık ve eğitim hizmetleri önem kazanmakladır. Göç olgusunun yanı sıra işsi/lik sorununu ağırlaştıran etkenler arasında, sonucu yatırım açığı olarak ortaya çıkan bölgedcn scrmayc kaçışının rolünü de vurgulamak gerekir. Bölgede yaşayanlann dunımlarını daha da güçleştiren bir başka olgıı da hıç kuşkusuz, son dönemde Türkiye ekonomisını etkıleyen ve uzun süren krizdir. Kriz, güneydoğu illerınde yaşam düzeyini daha da düşürmüş, üretken istihdam olanaklarını azaltmıştır. Örneğin Mardin'de, devlet tarafından sağlanan teşviklerle kentin hemen dışında kıırulmuş olan sanayi bölgesinde, krizden önce faal olan 65 işletme 2800 kişiye istihdam sağlarken Haziran 2OO3'te, yalnızca bir avuç işletme, faaliyetini çok düşük kapasitede çalışarak da olsa sürdürebilirken sağîadıkları istihdam knz öncesı ile karşilaştırılamayacak kadaı düşüktü. Öte yandan, son yıllarda görüldüğü gibi Irak'la yapılan ticaretin körfez savaşından bu yana dönem dönem kesılmesi de bölgedeki pek çok kişiyi önemli bir gelir ve istihdam kaynağından yoksun bırakmakta, dolayısıyla yoksulluğu daha da derinleştirmektedir. Günümüzde, kamyon sürücülerinin yaşamları pahasına Irak'a gitmelerinin ardında yatan nedenlerin başında, bölgedeki yoğun işsizlik ve yoksulluk gelmektedir. araştırma kapsamında göriişiilenlerin önemlice bir kısmı, kente göç öncesinde de mevsimlik işçi olarak yaşamiannı kazanmaya çalıştıklarını, göç sonrasında da durumlannın değişmediğini belırtmişlerdır. Görüldüğü kadanyla yoksul mahallelerde yaşayanlar için ekonomik kınlganlıkla yoksulluk koşullan arasında, başka tiirlü söylenecek olursa, göreli ve mutlak yoksulluk arasında sürekli bir gelgit söz konusudur. Makroekonomik krizler veya Irak'la sınır ticaretinin kapanması gibi etmenler bu açıdan hiç kuşkusu/ önemli sonuçlar doğurmaktadır. Öte yandan, bölgede yoksulluğun kısırdöngıisünün yaşanma biçimlerinde kuşkusuz oluşturma geleneğinin olmayışı sonucu, uygulanmaya konulan yoksulluğun etkılennı azaltma önlemlerinin, başta üünya Bankası, uluslararası kuruluşlann geliştırdiklen kavramlara harfiyen olmasa da ruhuna bağlı kalarak belırlendiği söylenebilir. Büyüme yeterli olmuyor Dünya Bankasi'nin 1999 yılı başlannda önerdığı Kapsamlı Kalkınma Çerçevesi ve 2000 yılı Dünya Kalkınma Raporu'nda geliştirilen bu kavramlann içerdiği hedeflenn, BM'nin Binyıl Bildirgesi ile BMKP'nin Yoksulluğun Aşılması: Yoksulluk Raporu 20()0'de belırtılen hedeflerlc önemli ölçüde öıtüştüğü "iilko içinde etkin çalışan kurumlann yokluğunda büyüme ve yuksıılluğun a/altılması açısından başanlı sonuçlar vermeyebileceğiniır Dünya Bankası tarafından kabul edilmesiyle birlikte, 'yönetişim' ve 'risk hafifletme' giderek ağırlık veı ileıı kavramlar olarak belirmektedir. "Risk yönetimTne yapılan vurgu ile insanlann geleceklennın piyasa güçlerinin insafına bırakılmasının, onlann kırılganlığını arttırdığı kabul cdilmekte, dolayısıyla sosyal politika ya da bunun eksikliği, reform politikalannın gündemıne yerleştirilmektedır. Ancak sosyal politikanm reform gündemine ahnması, yoksul kesimin gereksınimlenni dikkatc alan büyümeyı ve eşitsizlıklenn aşılmasını amaçlayan yeni bir yoksullukla mücadele perspektifinin oluşturulması gereğine ışaret etmektedir. Temel sağlık, ilköğretim ve beslenme gibi belli başlı sosyal hizmetlerın yerıne getinlmesi ile yoksul kesimin istihdamını, reel gclirlerini ve insani kapasitelerini arttırmalannı sağlayacak biı ortamın oluşmasına katkıda bulunacak "yoksuldan yana büyüme stratejileri"nin geliştirilmesi önenlmektedir. Hane gelirlerinin gelir transferleri yoluyla değil, üretim kapasitelerinin ve istihdamın geliştirilmesi yoluyla arttırılınasının, yoksulluğun azaltılmasında en etkili yöntem olduğu vurg\ılanmış olmaktadır. 199O'lı yıllar boyunca, Dr Galip Yalman'dari: Yoksul mahallelerindeki insanlann, yoksulluğun kendileri için bir yaşam biçimi haline gelmesine ve bu kısırdöngüyü kırma şanslannın hayli sınırlı olmasına karşın insanca biryaşam için umullarını yitirdiklerini söylemekyanıltıcıdır. Unutulmaması gereken, zor koşullardayaşam savaşımı veren bu insanlar açısından, niteliksiz ve mevsimlik işgücü olarak emekpiyasalanna girmek 'yeni' bir olgu değildir. bırtakım farklılaşmalar da ortaya çıkmaktadır. Örneğin, henüz GAP'tan yararlanamayan Suruç ovasında yeraltı su kaynaklannın azalması nedenıyle, küçiik arazilerde geçimlik tarımlauğraşanlann yaşam koşullan ağırlaşmakta, buna karşılık Harran ovası, tarımsal üretkenliğin artmasıyla birlikte, mevsimlik işçiler açısından bir çekim alanı haline gelmektedir. Gelenek yok - Türkiye'deki yoksullukla mücadele politika ve uygulamalannın belirgin ö/dliklıri nelerdir? YALMAN- Türkiye'de yoksullukla mücadele konusunda köklcri geçrniş uygulamalaıa dayanan bir politika gö/lennıektedir. Başta Latın Amenka ülkclcri olmak üzeıe 199O'lı yıllarda yaşanılan deneyimlerin sonucunda, ekonomik büyiimcnin yoksulluğu azaltmada tek başına yeterli olmadığı konusunda biı görüş birliği oluşmuş gibıdir. Buna bağlı olarak, ekonomik büyüme ile birlikte, yoksul insanlann eğitim olanaklarının ve işledikleri topraklardan elde edecekleri değerin arttınlması için önlcmler ahnması, yoksullann ekonomik olanaklarının genişletilmesı için gereklı görülmekte; bu piyasa ekonomisi koşullannda, yoksullann Mirsallardan yararlanmasını teşvik etme' biçiminde kavramsallaştınlmaktadır. Öte yandan, "piyasa rcformlan n nın olumsuz sonuçları olabileceği ve politikalann geliştirilmesinden çok, yapısal ııyumun siyasal ve toplumsal maliyetıni asganye indırmeye yönelik aktif bir sosyal politikaya duyulan gereksinimin altını çizmektedir. Bu bağlamda daha da çarpıcı olan, "reformlann yoksullar ü/erindeki olumsuz etkilerini" "güvenlik ağlan" oluşturarak, başka bir deyişle gelir transferleri yoluyla tclafi etme ginşimlerıdir. Buna karşılık, "BMKP Yoksulluk Raporu", yoksullukla mücadclcyi, yapısal uyum programlannın ve finansal krizlerin ertesinde bırçok ülkede gündeme getirilen "sosyal güvenlik ağı" uygulamalan ile sınırladığı için "dar" olarak nitclediği Dünya Bankası'nın bu yaklaşımına karşı, "yoksuldan yana" Birleşmiş Milletler Latin Amerika Ekonomik Komisyonu (ECLA) tarafından geliştirilen üretimin yenıden yapılandınlmasında, eşillikçi bir yaklaşım benimscnmesi önerisi dc aynı doğrultudadır. lürklye'deki mücadele Türkiye'de ıse böyle bir anlayışın yoksulluğun etkilerınin hafiflelilmesine yönelik polilikaları etkılemeye başladığını söylemek güçtür. Başta da belirttığım gibi ülkemi/.de yoksullukla mücadele, yoksul olarak tanımlanan insanlann, bütüncül bir ekonomik gelişme stıatejısı çerçevesınde üretim süreçlerine katılmalannın sağlanarak insanca yaşama olanaklanna kavuşturulmaları biçiminde değil; daha çok kamu ya da özel kişi ve kuruluşlann ayni veya nakdi yardımlan biçimindeki gelir transferlerini öngören bir yaklaşım çerçevcsinde sürdürülmekledir. Türkiye ekonomisinin son yirmi beş yıl içinde geçırdığı yeniden yapılanma süreeinde, asgari bir yaşam düzeyine ulaşamayan ve hiçbir sosyal güveııcesi olmayan kesimlerin yaşam koşullarını gelir transferlen yolu ile iyileştirmeyi öngören bir yaklaşımın sosyal politika aracı olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Foııu ile sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakiflarının benımsendiği gözlenmektedir. Dolayısıyla, bu kurumlan, özellikle 2001 yılında Dünya Bankası ile imzalanan biı anlaşmayla gündeme getınlen "Sosyal Riski A/altımı Projesi" bağlamında bir güvenlik ağı oluşturma çabasının araçlan olarak görmek daha doğru olacaktır. Kaynak aktarılmıyor Araştırmanın yürütüldüğü yerlerdeki vakıflardan pek çoğunun, yoksulluğun etkilerinin hafitletilmesine yönelik faaliyetlerini ellerindeki hayli sınırlı personelle yenne getirmeye çalıştığı görülmiiştür. Bu tür görevleri yapan bütün personel iş yüklennin son birkaç yıl içinde olağanüstü ağırlaştığından söz etmiş, görüşülen bir kaymakamın ifadesiyle, yoksulluğun etkilerınin hafıfletiltnesi kapsamındaki çalışmalar son dönemde mesailerinin büyük bölümünü alan başlıca iş haline gelmiştir. Ancak, ocak ayı içinde kamuoyuna sunulan, Devlet Istatistik Enstitüsü ve Dünya Bankası'nın, Türkiye'deki yoksulluk üzerine hazırladıklan ılk ortak belge olarak tanımladıkları, "Türkiye: Yoksulluğu Değerlendirme Ortak Raporu"nda da belirtildiği gibi ülkemizde fon üzennden yoksullukla mücadeleye aynlan kaynaklar, OECD ülkelerine, hatta benzer gelir düzeyindeki diğer ülkelere kıyasla çok düşük bir düzeydedir. Kendileriyle görüşülen yetkiüler, kendılerine tahsis cdilcn kaynaklann, yoksulluğun etkılennın hafifletilmesini amaçlayan çeşitli önlemlcre ve girişimlere yönelik talebi karşılamakta yetersiz kaldığını belirtmişlerdır. Genellikle söylenen, fon tarafından ayıılan ödeneğin harcamalan karşılamadığı, dolayısıyla yılın belırli bir noktasından sonra vakıf bütçelennın açık verdiğidir. Yakınılan bir başka husus da tahsis edilen fonlann reel olarak giderek azalmasıdır. Böylece, yoksulluğun etkilerinin hafifletilmesı önlemlerinin gerektiği gibi planlanmasında önemli belirsizlikler ortaya çıkmaktadır. Kısacası, vakıflar açısından kullandıklan kaynaklann, yetersiz ve güvenilmez oluşlan, özellikle ülkede son birkaç yıldır yaşanan uzun süıeli ekonomik İcriz ortamında ve harcamalarda makroekonomik istikrar adına büyük kısıtlamalann yapıldığı koşullarda, en temel soruıı olarak belirmektedir. Yoksulları kurtarmak Asıl çarpıcı olan nokta, fon ve vakıflann kuruluşlanndan itibaren yoksulluğu önlemeyi amaçlayan bir refah devletinin kurumlan olarak öngörülmcmelerine karşın Dünya Bankası tarafından 'yoksullara yoksulluktan kurtulma lirsatlan tanınması için tramplen olma' işlevi verilmesidır. Ne var ki bu, kuşkuyla yaklaşılması gereken bir yaklaşımı ortaya koymaktadır. Çünkü, güvenlik ağlannın amacı 'yoksulları yoksulluktan kurtarmak' değildir Ayrıca, bugüne kadarki deneyimin gelecek için pek umut vaat ettiği de söylenemez. Ne fonun kendisi, ne de araştırma alanı olan altı yöredeki vakıflar, gelir ve istihdam yaratıcı etkınlıklere böyle bir beklentiyi yerinde kılacak biçimde öncelık tanıyabilmişlerdir. Her şeye rağmen 'tramplen' işlevi görmeleri amaçlanıyorsa, vakıfiar ve ilgili diğer birimlerin teknik niteliklerinin, yoksullann ış bulma şanslarını aıttıracak veya gelir getıncı faaliyetlerin sürdürülebilirliğinı sağlayacak örgütlenmeleri yapabilecek düzeye nasıl getirilebileceği konusunda ciddi çalışmalara da ayrıca gercksinim vardır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle