25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 ŞUBAT 2005 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER AÇI MIJMTAZ SOYSAL Telafi HER SAVAŞ, zaferle bitse bile, mutlaka kayıp- lar da getirir. Yalnız canlar değil silah, cephane de azalmıştır. Enerji de. Ele geçen birtoprak, kazanıl- mış bir dava yoksa, ganimetler kayıpları karşılama- ya yetmez. Meğer ki, zaferin sonrasında, kayıpları telafi ede- cek başka büyük ve başarılı işler yapılabilsin. Mustafa Kemal'in saltanatı yıkıp Cumhuriyeti kur- ması, toplumu çağdaşlık yoluna sokması gibi. Yok- sa, Izmir'e varan ordu son gücünü harcamış, yor- gun düşmüş bir orduydu. Zafer alanlarında tüke- nen enerjiyi başka alanların başarılarıylayenilemek gerekiyordu. Baykal, beklendiği gibi, partisine musallat olan ya da kendisinin vaktiyle musallat ettiği dış oyun uzantılarını, ikinci cumhuriyetçiliği, IMF'ciliği yen- mekte başarılı oldu. Ama, kabul etmek gerekir ki bu süreç onu da yıprattı, peşindekilerin sayısını bi- raz daha azalttı, saygınlığına zarar verdi. Şimdi, kimilerinin "Pyrrhuszaferi" dedikleri birsa- vaşın sonundaki bu çok yönlü yıpranışı bir şeyler yaparak telafi etmesi, kayıplarını başka başarılar- la karşılaması gerekiyor. Öyle bir şeyler olmalı ki bun- lar, yalnız kendisinin değil, kendinden öncekilerin de yanlışlarıyla partisinin uğratıldığı kayıpları telafi etsin. Herhalde, en başta devrimcilikten uzaklaşmayı durdurup tersine çevirerek. Bunu başarmak, partinin de ötesinde, Türki- ye'nin de devrimcilikten, çağdaşlaşmadan, de- mokrasiden, laiklikten, kısacası Kemalist cumhu- riyetçilikten uzaklaşmasını durdurmaya katkıda bu- lunacak, partinin aynı endişeyi duyan güçlerin sa- fında bundan sonra tereddüt uyandırmayacak bi- çimde yer almasını sağlayacaktır. Çünkü, karşıdevrim gemi azıya almış, yalnız si- yasal kurumların değil, bürokrasinin, güvenlik me- kanizmasının, yargının en yüksek düzeylerine sız- mış, ekonomik yaşamda ağırlık kazanmış durum- dadır. Kamunun üretim gücü yavaş yavaş dış odak- lara kaymakta, Tüpraş, Telekom, THY ve Erdemir gibi Cumhuriyetin en büyük işletmeleri elden çıka- rılıp ulusal bankalar gitgide yabancı egemenliğine girmektedir. Hepsinden daha acı verici ve vahim olmak üze- re, beyinler yabancı etkilerin işgali altındadır ve korkunç bir medya baskısı bu işgalin varlığını göz- lerden uzak tutup örtmekte başarılı olmaktadır. Bu "ahvalveşerait içinde", halkınçıkarlannı, ül- kenin bütünlüğünü ve ulusun geleceğini güven- ceye almak sorumluluğunu taşıması gereken bü- tün kamu güçleri gibi, CHP niteliğindeki köklü bir partinin de iç kavgalarla zaman kaybedip devrim- ci çizgiye uzak durma lüksü kalmamıştır. Cumhu- riyeti ayakta tutup koruyacak cephede böylesine büyük gediklerin açılması ancak karşıdevrimcileri sevindirir. Düşmezse düşmesin yakamızdan ölüm, bizim de ülkemizde Sabah olacak gülüm Değerli dostumuz, Demokratik Öğretmen Hareketinin öncülerinden, TÖB-DER yöneticisi SELAHATTİN YETKİNaramızdan ayrıldı. Hepimizin başı sağ olsun. Sezai Kaynak, Ali Bayraktar, Muzaffer Yalçın, Ismail Aydın, Cemal Ünlü, Fikret Telci, llker Uysal, Aynur Duru, Rıza Duru, Muzaffer Tokmak, Akay Sayılır, Nejdet Kök, Mustafa Izci, Cengiz Kaplan, Osman Güney, Mustafa Atasoy, Sait Güldoğan, Akif Coşkun Memleket meselcleri ile ilgilenenlerin yeni iııtcrnet adresı inadina.com 15 Universite Daha... Prof. Dr. Necdet ADABAG DTCFDekam B uyıliçınde ülkemiz- de on beş. universite daha açılacakmış. Medyadan duyduk. Ancak henüz nere- lerde açilacağı saptanmamış. Yıl ortasında belli olacakmiş. Bu ha- bere sevinenler olmuştur Paçayı sıvayanlar da.. dere gözüktüğüne göre!.. Bundan böyle çok dahaet- kin kulısler yapılacaktır. Kendi yörelerine bir universite çekebil- mek için tüm siyasıler, milletve- killeri ya da bakanlar uğraş vere- cektir. Ne ki, her şeyimizde olduğu gi- bi bu konuda da nesnel ölçütler, ye- rini, pazarlıklara ya da klienteliz- mc bırakacaktır. Univcrsiteyi ger- çekteıı hak eden yörelerimiz ola- bilir, belki vardır da.. ama bugii- ne dek edindiğıtniz deneyime ba- kılırsa çoğu kentunizde açılan üni- versıteler yersiz ve geçerli gerck- çelerolnıadanaçılmıslardır. Uni- versite siyasal yatinm aracı ol- muştur. Seçimle işbaşına gelen tüm yetkililer için zamanı geldi- ğınde kullanılması gereken bir koz olarak görülmüştür. Bu yaklaşım, doğal olarak, iş- levsiz bırakılan ünıversitenin za- rarına olmuş ve yeterince verim ali- namadığı için zaman içinde bir yüksek, okuldan farkı kalmamış- tır. Böylesi üniversıtelerde maale- scf universite ülküsü göz önünde tutulmadığı için evrensellik içe- reıı universite kavramına gölge düşmüş ve universite yolundan saptınlmıştır. Eğitimi, öğretimi ve bilimselli- ği tartışmaya açık kurumlar ola- rak Anadolu'nıın çoğu kentindc mantar gibi biten ve kapısında bir levha ile dört duvardan oluşmuş bu yapılar sanki universite özlemi içindeki gençlenmizi bir dört yıl daha oyalamak, kahve köşelerin- den kurtarmak için açılnrış gibi görüntü veı mişler vc zaman ıçın- de bu yönde oluşan yaygın kanı- dan ötürü kamuoyunda güven yi- tirmışlerdir. Böylesi oluşumlar oralara eğı- tim için giden ancak aradığını bu- lamayan gençlenmizın de bunalı- ma gırmesıne yol açmış, ardından belki de hiç ar/.u ctmediklen dı- kenli yollara sapmalanna neden ol- muşlardır. Parasal sorunlarla bo- ğuşan gençlerimiz üzerinde kötü emeller besleyen kişi ve kuruluş- larbuolumsuzluklardanyürekle- nip tasanmlannı kolayca geıçek- lcştirmenın yollannı bulmuşlar- dır. Universite beklentisi içinde olan kentler hep aynı gerekçeyi öne sürmüşlerdır: Universite her açı- dan kalkınmamızı sağlayacaktır. II- ginç olan çoğu ycrde bırakın kal- kınmayı, universite, kentı de geri çekerek birlikte gerilemişlerdir. (,'ünkü universite gerekli altya- pıdan ve akadcmik kadrodan yok- sun bırakıldığı ve gcreklı zıhınsel kalkınmasını gerçekleştıremedi- gi için kendisini yenilemekten uzak kaldığı gibi çağdaşlık adına içinde bulunduğu kentc hıçbır şey veremez olmuştur. Dahası, yemlenmek çaba ge- rckrirdiğınden, eskiye uyumunsa daha çabuk ve daha kolay olması nedeniyle, biraz da kolaycılığa yatkın yapımızdan ve sabırsızhğı- mı/dan gelen bir dürtüyle kentin var olan yapısına ayak uydurmak her zaman daha çok yeğlenmiştir. Kısacası, kentin üniversiteye benzemesı gerekirken kent üni- versiteyı kendine benzetmiştir. Bu- nuıı çokça örnekleri vardır. Yıllar yıllar öncc kurulmuş ancak ne keıı- disine ne de bulunduğu kente ya- ran olmuş universite (üniversite- ler) adı vermek olanaklı. Üniver- sitelerin halka açılması oldum ola- sı beklenen bırolgudur. Doğal ola- rak bu düşünce olunısu/luğu de- ğil, olunıluluğu saklı tutmaktadır içinde. Üniversitenin her anlamda hal- ka yol gösterici olması beklen- mışrir. Bugüne kadar bu beklcn- tiyi büyük üniversiteler de gerek- tigi biçimdc yerine getirememiş- ler, kent ve universite arasında sağ- lıklı, sürekli, dizgesel bir eşgü- düm sağlayamamışlardır. Ayrıca Anadolıı'dakı ünıversi- teler, kadro sorunu çeken büyük üniversitelerdeki genç öğretim üyelerinın sıcak baktıklan ku- runılar olarak aldıklan bu genç öğ- retim üyelerine gerekli bılımsel or- tamlar hazırlayamadıkları ve et- kınlıklerıni derinleştirmeye ola- nak tanıyamadıkları gibi giderek artan edilgenleşmelerini engel- leyici dizgeler geliştirememişler- dır. Bu yol, Anadolu üni vcrsiteleri- nin kendilerine bir yarar sağlaya- mamış, öğretim üyesı sıkıntısı çe- ken büyük üniversitelerin de kad- ro açısından daha da gerilemcle- rine ve sıkıntıya düşmclenne ne- den olmuştur. Anadolu üniversi- telennin bir başka çıkmazı da iki- lı, kinıi yeılerde üçlü eğitim ve öğretim yapmalarıdır. Öğretim üyelerinin parasal sıkıntılanndan ötürü sıcak baktıklan bu uygula- malar bılımsel açıdan söz konusu üniversitelerin üretkenliklerini kır- makta ve bilimsellik maratonun- da daha da geri kalmalanna neden olmaktadırlar. Genel anlamda universite ve üniversiteliyle ilgili olarak bir baş- ka temel sorun, üniversiteye gir- mek isteyen çoğu gencin üniver- siteleri, ülküsel bir eğitiııı öğretim kıunmıı olarak değil, gelecekte "karnını doyuracak" olanaklara kapı açmasını bekledikleri basa- mak kurumlar gibi görmclcridir. Bir başka deyişle, kendisini ka- facayetkinleştirmek; okumak, öğ- renmek ve kişisel, toplumsal hak ve çıkarlannı uygarca korumak ve kollamak yeteneğini kazan- mak, uluslararası düzeyde bilgi- lenmek, muhakeme becerisini art- tırmak, evrensel ölçekte söz sahi- bi olmak için değil, kendisine al- çakgönüllü bir gclecek sağlamak için üniversiteye girmış olmasıdır. tlginç olan, kendi geleceğiyle de ilgili olarak çok ihtiraslı olmadı- ğıdır. Okumayı sevmeyen, ortaöğre- timdc eline zorla aldığı ders kıtap- lannın dışında kitap almamış olan gençlerin üniversiteye "kapakat- nıaya" kalkışmaları ne kadaryan- lışsa, hiç "mürekkepyalamamış" ailelenn de ailede biri okusun di- ye mutlaka çocuğunu universite serüvenine sokmuş olması o ka- dar yanlıştır. (ierçek anlamda üni- versiteli olmak bir gelcnek ışıdir. Oniversitelilik üniversitede değil ana kucağından başlayan bir süreç- tir. üoğal olarak istisnaları vardır. Ancak aile olarak ne kadar çok bu geleneğe sahip çıkılırsa ülke olarak bu konııda o kadar çok ba- şanlı olıınur düşüncesini taşıyo- rum. Kısacası, okumayı, araştırma- yı, incelemeyi sevmeyen bir top- lum olarak nıçın bu kadar çok üni- versıtelı olmak istiyoruz anlamak zor. Nedeni, sanıyorum yukanda söylediğimde gizli. Amaç o ıse bunun başka yollan vardır. 0 da AB'nin de bizden istediği ve çok- ça eksikliğini saptadığı, çağdaş bir eğitim dizgcsine dayalı teknık ve mesleki okullardır. Samyorum kol kuvvetıne dayalı işleri toplum olarak daha iyi yapmaktayız. Yükseköğretimde okullaşma oranını yükselteceğiz ve AB ölçüt- lcrine ulaşacağız diye durmadan öğrencıleri üniversiteye koşullan- dırmanın hiçbir anlamı yoktur. Çünkü yarın üniversitelerimızde eğitim- öğretim kalıtesını tuttura- madık ve AB ölçütlerini kovala- yamadık diye AB, birçok üniver- sitenıizi kapatmayakalkabilir. Böy- le bir risk her zaman vardır. Universite açmak konusunda universite eğitimi, öğretimi konu- sunda akılcı davranırsak ülkemiz bir uluslararası universite ülkesi olabilir. Ve yurtdışına şöyle ya da böyle üruversite eğitimi almak için gıden gençlerimize ödediğimiz paralar cebimizde kalabilir. Ardından, ülkemiz, Avrasya, Ortadoğu ve dahası, Afrika için universite bağlamında albcnisi olan bir ülke olabilir. Kafamızın gerisindcki düşünce doğrultusun- da büyük üniversiteleri parçala- yarak gücünü kırmak ve kuraca- ğımız küçük üniversitelerde siya- sallaşmaya hız kazandıracak yol ve yöntemleri uygulamak yerine bu olasıhğı gözden uzak tutmazsak, gerek ülkenin gerekse gençlerin ge- leceğinc daha çok hizmet etmış oluruz diye düşünüyorum. AB'ye U)aım Süreci ve Kültürel Erozyon İffet A K S O Y T O K G Ö Z Öğretim Görevlisi / Çamıkkale Onsekiz Mart ÜntversitesiEğitim Fakültesı vrupa Birligi'ne geçtikçe kültürel bir eroz- sosyal yapısına yön ver- kazandıımaktadır. Bilgı Aiuyum surecı ve .küreselleşme biz- lere oldııkça doğalmış gi- bi sunulan, ama hiç de o kadar masum olmayan kavramlar kanımca. Kültürel anlamda ya- şanan bu değişim, zama- nm ve gelişmenin olağan sonucu mu? Sanınm de- ğil... Gelişmenin değil ama değışimin hiç de do- ğal olmayan bir sonucu... Maalesef ülkemiz, tarih- scl geçmişi 1963 yılına dayanan ve o zamanki adı ile Ortak Pazar, AET (Av- rupa Ekonomik Toplulıı- ğu) olan, günümüzdeki adıyla Avrııpa Toplulu- ğu'na girme süreci ve Av- rupalılaşma çabası ile gün KAMUOYUNA DUYURU 25 Ocak 2005 tarıhli bir gazetenin ckinde "Koskoca paşa elimi öpmek istedi" başlığı altında A. Cevher ÖZDEN ile yapılan röportajda, merhum eınekli tümgeneral Srtla ULAY ile ilgili, ÖZDEN tarafından kullanılan ifadeler gerçeği yansıtmamaktadır. Sıtkı IUAY, öne süriildüğü şekli ile Vakıflar Bankasf nın Yönetim Kurulu Başkanı değil, Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmıştır. Bunun yanı sıra kendisinin hayatı boyunca "kurban olam" ve benzen bir üslup kullandığı hiçbir zaman görülmemiştir. Merhum Sıtkı UI>AY ıddıa edıldıği bu şekilde bir el öpmeye teşebbüs tarzını sergıleyebilecek bir yapıda olmayan, taşınır/taşınmaz hiçbir mal varlığına sahip bulunmayan, aılesine miras olarak sadece şerefıni bırakan, I ürk Silahlı Kuvvetleri'nin onurlu bir mensubudur. 1982 yılında yaşandığı öne sürülen bu asılsız iddianın vefat tarihı olan 1997 yılının Hazıran ayına kadar geçen zaman süresı içinde konu edilmemiş olması da, cbcdiyctc ıntıkal etmiş kişilerin gereken cevabı veremeyeceğinin bilinmesi açısından da ilginçtir. Ancak onların aileleri, evlatları ve torunlan olduğu da asla gözardı edihnemelidir Kamuoyuna saygıyla duyıırulur. Salilı özdemir ULAY, Günay ULAY, Asumaıı KTRMACI yon yaşamaktadır. Fransızca "culture" kc- limcsinden dilimize yer- lcşen kiiltür kelınıesi, " larih'ı, toplumsal gcliş- mc süreci içinde yaratı- lan biitün maddi ve ma- nevi değerler ile bunları yararmada, sonraki ne- sillerc üetmede kullanı- lan, insaııın duğal ve top- lumsal çevresine egemen- liginin ölçüsünü gösteren araçlann biilimü " olarak tanımlanmaktadır (Bkz. TDK). llkel toplumlardan tu- tun da en gelişmiş insan topluluklarına kadar, bü- tün toplumlann kendile- rine göre zaman içinde oluşan bireı kültürleri, toplumsal değerleri var- dır. Bulunduklan coğraf- ya, yaşam bıçimleri, inançlan ve dılleri bir top- lumu diğerlerinden fark- lı kılaı. Kültür, bir toplumun diği gibi, o topluma kişi- lik kazandıran değerler bütününü içermektedir. Tüm toplumlarda oldu- ğu gibi 1 ürk halkının da kendine özgü değerleri, inançlan ve yaşam biçi- mi vardır. Fakat, tüm toplumlar- dan daha büyük bir hız- la çağdaşlaşmak vc Batı- lılasmak adı altında san- ki scferberlık halınde top- lumsal değerlerinıizi yi- tımıekteyiz. Görsel med- yada, SO'li yılların sonun- da özcl kanallann açıl- ması ve sayılarının hızla artnıasıyla birlikle nice- lik artışına paralel, nitc- lik azalmasını görmekte- yiz. Günümüzde kültür em- peryalizminin bir sonucu olan popülcr kültürün ya- yılmasını sağlayan med- ya vc basın yayın organ- ları, kültürel erozyona inanılmaz derecedc hız fakirliğinden olsa gerek fikir fakirliği içindeki ba- zı köşe yazarları, Türkçc- yi anlamsız bir aksanla konuşan özcl kanal spi- kerlcri ve dizi oyuncula- n, özel hayatın özııelli- ğini hıçe sayan program- lar bizi kültürümüzden uzaklaştırmakla kalma- makta, toplumsal yaban- cılaşma ve anomi (ııorm- suzluk) yaşanmaktadır. Popüler kültür, bir kül- tür öğesı ve kültür taşıyı- cısı olarak tanımlanan dil- deki degişimleri de bera- berinde gctirmişhr. Dil, elbette dınamik (hareket- lı) bir yapıya sahıptir ve düşün alanındaki geliş- melcrin yanı sıra, sanat- sal üretimlere dc aracılık ederken, tanhî, sosyal ve kültürel şekillenmelere bağh olarak, zaman için- de az çok değişip geliş- mektedir Fakat günümüzde yaşa- nan, yaşadıgımız geliş- menin ötesinde yozlaş- ma ve kirliliktir. AB üye- si ülkelere baktığımızda acaba bu kadar hızlı kül- türel dönüşüm yaşayan bir örnek var mıdır? Sa- nınm uyum sağlama, Av- rupalılaşma, çağdaşlaş- ma adına dcğerlenni bu kadar büyük bir hızla yi- tırmekte olan başka ülke yoktur. Ulusal bilincimizin simgesi olan dılımızi ve kültürümüzü korumak ıçın soniiululuklarımızın aıiık farkına varalım. l'o- püler kültürün, bundan çıkar sağlayanlar dışında kımseye bir getirisi yok- tur. Sığ düşünceleri bir ke- nara bırakarak yannlan- mıza kültür olarak neyi bırakacağımızı bir düşü- nelim. Avrupalılaşma ça- bası kulaklarunızı, gözle- rimizi ve beynimizi kö- reltmesin.. köreltmesin kı ıraksak düşünüp gele- ceğimizi görebilelim. Umut Bizi Terk Etmiş Gibi... NeşeDOSTER tstanbul'un göbeğindc iki halk kütüphanesi okurlarakapalı. Nede- ni, memur yok, kadro yok. Ve yıne tstanbul'da bazı miize ve kütüpha- neler kadro yokluğundan ötürü hi/.- nıet veremiyor. Vehükümelimız2005 bütçesınde Diyanet tşlcn'ne l. 15 katnlyon, bi- limscl araştırmalara da 450 trilyon ayırıyor! Memleketin okurya/ara, araştınp sorgulayana ihtiyaç duymadığının göstergesi olan ve gazetelenmizin son sayfalannda ancak yer bulabi- len bu iki küçüciik haber bu yazının omurgasını oluşturdu. Vc bizi kula- ğımızdan tutup yıllar öncesine gö- türdü, daha doğrusu savurdu. Yıl 1932-1952 arası... Tûrkiye o yoksul bütçesiyle 478 Halkevi, 4322 Halk Odası, 21 Köy Enstıtüsü açmış. I929'da açılan Mıllet Mekteple- nyle halka hızla okuma ya/ma öğ- retmek amaçlanmış. I932'de açılan Ilalkcvlerıyle ev- rensel ve çağdaş kültür halkın aya- ğına getirilmiş, dünya klasikleri ge- niş halk yığınlannın hizmetıne su- nulmuş. Ve 1940 yılında açılan Köy Ens- titülenyle de köy gençlerine aydın- lanmanın kapıları açılmış, Türki- ye'nin yalnı/ca 9 köyünde elektnk varken tüm enstıtüler elektriğe ka- vuşmuş. Nüflısunun yüzde 80' i köy- lerde yaşayan ve yüzde 75'i okuma yazma bilnıeyen halka özgür ve eşit koşullarda uygulamalı, çok amaçlı, karma ve nitelikli eğitim-öğretim hizmetı verilmış. Ucundan kenanndan aşina oldu- ğumuz bu konulara ilişkin gınzgâh- tan sonra gelelim sözün özüne; ens- titülenn fikır babası Hasan Âli Yii- cel 17 Nisan 1940 yılındaTBMM'ye şöyle seslenir; "Bu bir kopya değil- dir. Bu memlekerimizin gerçcklcri- ne ve gereklerine uygun bir modcl- dir. Bu bizimdir. Kinısedcn almadık, başkalanbi/deıı alsııı." Zaman, Ha- san Âlı Yücel'ı haklı çıkaracaktır. Ve yıllar sonra Köy Enstitüleri Batılı bilim adamlannın doktora tezlerine konu olacak, dünya Pedagoji ansik- lopedılenne "TürkBuluşu Kurum- lar" olarak geçecek ve IJNESCO tarafından tüm geri kalmış ülkelere "Çağdaş Kalkınma Modeli'' olarak sunulacaktir. Enstitüleri kapatan zihniyet, ül- kenıızi karanlığa-gericiliğc teslim eden zihniyettir. Bu kurumlar ka- panmasaydı, ülkemizde "Yaban" sayısı azalacak, köylü aydınlanacak, aydın köyün yolunu tutacak ve bir emek destanı yanm kalmayacaktı... Şimdi gelelim bizim sorulanmı- za ve yorumumuza! Evrensel kültür nedir? Ve ona na- sıl ulaşılır? Müze ve kütüphanclcri kapalı tu- tarak, kadro vcrmeyerek, personel sa- yısını azaltarak, uzmanlan geri hiz- mete alıp yandaşları ön saflara sü- rerek hedeflencn ne olabilir? \ Jmut bizi terk etmiş gibi! Ne der- siniz? TEŞEKKÜR Hastalığımın teşhis ve tedavisi süresince, Haydarpaşa Numune Hastanesi 2. Üroloji Servisi'nde gösterilen çok yakın ilgiden dolayı, başta, Sayın Dr. Senad Kalkan olmak üzere tüm servis doktorlarına, hemşirelere ve diğer çalışanlara sonsuz teşekkürler... Ahmet Yazıcı TC TARSUS1. ASLİYE HIIKUK MAPTKEIVIESİ'NDEN EsasNo: 2004/188 Davacı K.H. tarafından davalılar Sercan Atar ve Nüfus Müdürlüğü aleyhine mahkememize açılan yaş tashıhı davasının verilen ara kararı gereğınce, Tüm araştırmalara rağmen adresı tespit edilemeyen davalı Sercan Atar'a duruşma günii ve dava dilekçesi- nin tebliğ edılcmedığinden durıışmanın yapılacağı 04.03. 2005 günü saat 11.00'de mahkememızde hazır bulunması veya kendisini bir vekillc tcmsil ettirmesi, aksi takdirde yargılamaya yokluğunda devam edile- rek davanın yokluğunda bitirileceği davetiye yerine kaım olmak üzcre ılan olıınur. 20. 09.2004 Basın: 45792 TC FATİH 2. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Hsas No: 2002/842 Davacı ijükrü Dilbaz tarafından davalılar Nüfus Müdürlüğü, Melımet Nüzhet Akça vs. aleyhlerine mahkememize açılan Baba ısım tashihi (düzeltilmesi) davası sebebiyle, Davanın kabulü ile Fatih, Kocamustafapaşa Mah. Cılt:47, H:73'te BSN:1, TC No: 41860491676 olarak kayıth Niyazi Dilbaz'ın Nun yazılı baba adının Meh- met Nuri olarak düzeltılmesine karar verilmiştir. Adresı meçhul olan davalı Mehınet Nusret Akça karar tebliğ edilemediğinden bu karar özctı karar teb- liği yerine kaim olmak üzere davalı Mehmet Nüzhet Akça'ya ilanen tebliğ olunur. 25.01. 2005 Basın: 4203 KIJÇLJKÇEKMECE 1. AÎLE MAHKEIVIESrNDEN DİLAN ÖNER'E tLANEN TEBLlGAT Hsas No: 2004/552 Karar No: 2004/3111 Mahkememızın 02.11.2004 tarilıii karan ile Erzıı- ruıu, Karaçoban ılçcsı, Karaköprü, C:13, HN:64'te ka- yıtlı Yıinıaz ve Becıce'den olma 1973 d.lıı Faruk Öner ile aynı yer nüfusuna kayıth Saıt ve Müzeyyen'den ol- ma 1985 d.lu Dilan Öner'ın aıle bırlığının temelinden sarsılması nedeniyle boşamnalarına karar verilmiştir. Daha önce duruşnıa gününü bildirir açıklamalı dava dilekçesi dc davalıya ilanen tebliğ edilmıs olduğundan bu ilanm yayımlanmasından itibareıı 15 gün sonra ge- rekçelı karann davalı Dilan öner'e tebliğ edilmış sayı- lacağı vc bunu takıp edien 15 giin içerisinde kararı lemyiz edebıleceğı, aksi halde boşanma kararının ke- .sinieşeceği davalı Dilan Öner'e ilanen tebliğ olunur. 02.02. 2005 Basın: 4533 KARS 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 2002/64 Davacı Kurban Sakar vekili tarafından davalı !>cra- fettin Atalay'ın aleyhine açmış olduğu şufa davasının yapılan duruşması sırasında verilen ara kararı gere- ğince, Dahili davalılardan Dılber Sakar, Yalçın Sakar ve Mürii Sakar'ın (Saday) tüm aramalara rağmen kendi- lerine dahili dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilemediğinden dolayı ilanen tebligıne karar verildi- ğınden adiarı geçen dahili davalılar Dılber Sakar, Yal- çın Sakar ve Hürü Sakar'ın (Saday) davaya karşı di- yeceklennin durıışmanın atılı bulunduğu 08.04.2005 günü saat 9.00'a kadar mahkememızın 2002/64 esas sayılı dosyasına bildirmeleri veya duruşmada hazır bulunmaları ya da kendilerini vekille temsil etlırme- leri, aksi takdirde yargılamaya yokkıklarında devam olunacağı vc karar verileceği ilanen tebliğ olunur. 15.10 2004 Basın: 47898 İSPİR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2002/78 Davacı Hanifi Dağcı tarafından davalılar Ispır Mai- müdürlüğii ve Gimey K.öyü Muhtarlığı aleyhine mah- kememize açmış olduğu tescıl davasının yapılan açık yargılaması sırasında verilen ara kararı gereğince, Aşağıda açık kimliği yazılı davacı tarafından tcscil- li talep edilen Brzurum ili, lspir ılçesı, (iüney köyü, köyiçi mevkiinde kain, doğusu kuru bir dere ve dere- nin yanında kavaklık, batısı ark, kuzeyi köy yolu ve ark, güneyı eski Bayburt yolu ile çevrıli arsa vasfında- ki taşınmaz üzerinde herhangı bir hak ıddıa edenlerin ilan tarihinden ıtıbarcn üç (3) aylık süre içerisinde ls- pir Aslıye llukuk Mahkemesi'nin yukanda esas nu- marası yazılı tescil dosyasına müracaalta bulunmaları hususu TMK'nıın 713/4. nıaddesi uyannca ilan olu- nur Hanıfı Dağcı, Seyfullah oğlu, 1942 d.lu, Güney Köyü, tspır. nasın:4441 TÜRKOĞLU ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNDEN Esas No: 2003/81 Karar No: 2004/359 Davacı Ahmet Altun yekılı Av. Osman Solak tara- fından davalı Cîülcihan Özkan aleyhine ıkame olunan men-ı müdahale davasının yapılan yargılaması sonun- da, Mahkememızın 16.12.2004 tarih, 2003/81 esas vc 2004/359 sayılı kararı ile Tiirkoğhı ilçesi, Özbek (Kc- lesikli) Köyü, 696 parscl sayılı taşınmaz maliki davalı Gülcihan Özkan'ın davacı Ahmet Altun adına kayıth aynı köydeki 695 parscl sayılı taşınmazın 19476.33 m2'lik kısmına vaki müdahalesının men-ine karar ve- rildiği, ancak davalı Gülcihan Özkan'ın yapılan tüm aramalara rağmen adresi tespit edilemediğinden dava- lıya karann ilanen tebliğine karar venldıgınden işbu ilan özetinin gazetede yayımlandığı tarıhlcn itıbaren 15 gün sonra davalıya tebliğ edilmiş. sayılacağı husu- su tebliğ yennc kaim olmak üzere ilan olunur. 26.01. 2005 Basın: 4470
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle