14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15ŞUBAT2005SALI İNCELEME Düşünceyi açıklama özgürlüğü sınırsız değildir. Kısıtlamalar ancak yasalar yoluyla yapılabilir Lafldikten ödünolmazSABİH KANADOĞLU Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı I fade, bir başka deyimle düşünceyi açık- lama özgürlüğü anlam ve önemi nedeniy- le çağdaş demokrasilerin olmazsa olmaz koşuludur. Çoğulculuğun sağlanması, ancak ifade özgürlüğüyle olanaklıdu". Aynca diğer temel hak ve özgürlükler de var oluşla- nnı ifade özgürlüğüne borçludurlar. Bilim ve sanat, basın özgürlüklerinin oluşumu, ifade özgürlüğünün varlığına bağhdır. Toplantı hak ve özgürlüğü kapsamındaki, toplantı ve gös- teri yürüyüşü düzenleme hakkı, dernek, siya- si parti, sendika kurma özgürlüğü gibi ortak özgürlükler de ifade özgürlüğünün sonucu- dur. Kanaat oluşturma ve oluşan kanaati din- sel alana taşıma halindc, din ve vicdan özgür- lüğü kavramı ve ilkesine ulaşılmaktadır. İfa- de özgürlüğünün "eksen özgürlük" olarak ni- telendirilmesinin dayanağı, açıklanan özellik- leridir. Bu nedenlerle ifade özgürlüğünün korunma- sı büyük önem taşımakta, uluslararası sözleş- melerle ve anayasalarla güvence altına alınma- sı yoluna gidilmektedir. Bu güvence, ifade öz- gürlüğünün sınırsız olduğu anlamına gelmez. Tüm önemine karşın ifade özgürlüğü de diğer temel hak ve özgürlükler gibi sınırsız değil- dir. özgürlükler bireyler için vardır ve bu ne- denle paylaşılmaları zorunludur. Paylaşma, beraberinde doğal olarak sınırlandırmayı ge- tirir. Bireylerin temel hak ve özgürlükler kadar güvenli, huzurlu bir ortamda, barış içerisinde yaşama haklan vardır. Otoritcyi gerektiren bu yaşam hakkıyla özgürlükler arasında denge arayışları, özgürlükleri asıl ve sınırlandırma- lan istisna kabul eden bir anlayışla çözümlen- miştir. Kısıtlamalar yasayla beltrlenlr Birleşmiş Milletler (BM) Siyasal ve Kişisel Haklar Sözleşmesi'nin 19'uncu maddesinde, herkesin ifade özgürlüğüne salıip olduğu vur- gulanmakla beraber, "Bu hak belirli kısıtla- malara tabi tutulabilir. Ancak bunlar yasayla öngöriilmek koşuluyla, başkalannın hakları- na ve itibarlanna saygı göstermek, ulusal gü- venliği vcya kamu düzenini veya kamıı sağlığı ve genel ahlakı korumak için ğerekli olan kısıt- laınalar olabilir" sınırlandınlma ölçütleri be- lirlenmiştir. Insan Haklan Avrupa Sözleşmesi'nin (ÎHAS) 10'uncu maddesinde de ifade özgürlüğüne yer verilmiş, maddenin 2'nci fıkrasında bu özgür- lüklerin kullanılmasınm, hak sahibi bireylere görev ve sorumluluk yükleyeceği vurgulandık- tan sonra sınırlandırma koşulları sayılmıştır. Avrupa Insan Haklan Mahkemesi de (AÎHM) üye devletler aleyhiııe açılan davalarda, bu sı- nırlandırma koşullanna uygun biçimde ince- leme ve irdeleme yapmakta, karar vermekte- dir. Sözleşmeler hükümlerine ve AÎHM karar- larına öncelik vermemiz, anayasanın değişik 90'ıncı maddesinde kendilerine tanınan üs- tünlüğün doğal sonucudur. Sınırlamanın ölçütleri Sözleşmelere ve AİHM kararlanna göre, ifade özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamala- nn ölçütleri şunlardır: A- İfade özgürlüğüne sınırlandırma; işlem- lere, koşullara, sınırlamalara ve yaptmmlara bağlama biçimindc yapılabilir. B- Sınırlamalar ancak "yasalar" yoluyla ya- pılabilir. C- Sınırlama, kabul edilebilir haklı bir ama- ca dayanmahdır. Bu amaçlar, mutlak olarak: 1- Genel yararı korumaya dönük olanlar (Ulusal güvenliği, toprak bütünlüğünü, kamu güvenliğini, kamu düzenini koruma, suçu ön- leme, sağhğı ya da ahlakı koruma), 2- Kişisel haklan korumaya dönük olanlar (Başkalannın şcref ve haysiyetleriyle diğer haklaruıın korunması), 3- Yargı erkinin üstünlüğünün ve tarafsızh- ğının saglanması olmalıdıı. D- Sımrlamanın, demokratik toplum için zorunlu olması, başka bir deyimle zorlayıcı sos- yal bir gereksinimden saglanması ve ölçülü- lük ilkesine uygun bulunması gereklidir. Bu gereksinimin her toplum, her üye devlet için ayn nitelik taşıması doğaldır. E- Ceza yaptınmına, kamu düzeni için açık, yakın ve somut bir tehlike oluşturan veya kin duygusunu yaymaya ve şiddeti kışkırtmaya yol açan ifadelerin vaılığı halinde gidilebilir. Lalkllk llkesl koruma altında Anayasamızda da açıklanan uluslararası söz- leşmelere koşut olarak I3'üncü, 14'üncü ve 26'ncı maddelerde sınırlama koşullan belir- lenmiştir. Özellikle vurgulanması gereken bir diğer ortak nokta, BM Sözleşmesi'nin 5'inci, İHAS'nin 17'nci ve anayasamızın 14/2'nci maddelerinde yer alan, koruma altına alınan haklann kötüye kullanılamayacağı ve bu hak- lann diğer hak ve özgürlükleri yok edici bi- çimde yorumlanamayacağma ilişkin açık, ke- sin ve buyurucu hükümdür. Aynca anayasa- mızın baslanp'ç bölümünde, laiklik ilkesinin • • Ö zgürlükler bireyler için vardır ve bu nedenle paylaşılmaları zorunludur. Paylaşma, beraberinde doğal olarak sınırlandırmayı getirir. Laiklik ilkesinin karşıtı şeriattır. Şeriat, Insan Haklan Avrupa Sözleşmesi'nde öngörülen temel demokrasi ilkeleriyle bağdaşmaz ve her demokrasinin kendisini koruma hakkı vardır. Bir başka deyimle, özgürlükleri yok etme sonucunu hedefleyen ve şiddeti de reddetmeyen bu düşünce sistemine özgürlükleri kullanarak hedefine ulaşma olanağı tanınamaz. gereği olarak kutsal din duygulannın, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle kanştmlama- yacağına değinilmiş ve laiklik ilkesi, 2'nci, 4'üncü, 13'üncü, 14'üncü ve 24/son madde- leriyle koruma altına alınmıştır. Bu saptama- laraAlHM'ninkararlanndaöneçıkanlan,aşa- ğıdaki değerlendirmeleri de eklemekte yarar vardır: 1- Kin, nefret söylemini oluşturan somut ifadeler ve küfıirsel sözler, kişileri veya grup- lan hedef aldığında İHAS'nin 10'uncu mad- desinin sağladığı güvenceden yararlanamaz. (AİHM'nin 23.9.1994 günlü, Jersild/Dani- marka Karan). 2- Türkiye'deki laiklik kavramı, sözleşme- nin temelini oluşturan değerlerle uyumludur ve bu ilkenin desteklenmesi, Türkiye'de demok- rasinin korunması için gereklidir (AİHM'nin 29.6.2004 günlü Leyla Şahin/Türkiye Karan). 3- Şeriat, İHAS'de öngörülen temel demok- karşısuçlar" başlığı altında ve beşinci bölüm- de düzenlenmiştir. Maddenin bırinci fıkrası aynen 'İıalkuı sosyal sııııf, ırk, din, mezhep ve- ya bölge bakınıından farklı bir kcsimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kiınse, bu nedenle kamu güvenli- ği açısından, açık ve yakın bir tehlikenin orta- ya çıkması halinde" ceza yaptınmını öngör- mektedir. ikl madde metnl arasındakl fark Ikı madde metni arasında farklılıklar oldu- ğu görülmektedir. Kamu düzeni aleyhine suç- lar başlığı, kamu banşına karşı suçlar olarak değiştirilmiştir. Kamu düzeni, genel olarak kamunun huzurunun ve güvenliğinin korun- ması olarak kabul edildiğine göre, başlığın kamu banşı olarak düzenlenmesinde, koru- nan değer yönünden büyük bir farklılık yara- • ' ' 'i '• ' \ 'r' Anayasamızın başlangıç bölümünde, laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duy- gulannın, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı belirtilmiştir. rasi ilkeleriyle bağdaşmaz. Mahkeme, dinin ön- gördüğü dogmalan ve ilahi kurallan yansıtan şeriatın, durağan ve değişmez nitelikte oldu ğunu düşünmektedir. Siyasi alanda çoğulcu- luk ya da kamu özgürlüklerinin sürekli geliş- mesi gibi ilkelerin şeriatta yeri yokrur. Mah- keme, şeriatın getirilmesine açıkça atıf içeren ifadelerin, demokrasinin temel ilkeleriyle bağ- daşmadığına dikkat çeker (AİHM'nin 13.2.2003 günlü Refah Partisi ve Diğerle- ri/Türkiye Karan). Bu yasal düzenlemelerin ve AİHM kararla- nnın ışığında TCY'nın 312/2'nci (Yeni TCY'nin 216.) maddesinde yer alan ve yap- tınm içeren yasaklamanın, ifade özgürlüğüne getirilen bir sınırlama olduğu açıkça görül- mektedir. Halen yürürlükte olan TCY'nin 312/2'nci maddesi "sosyal sınıf, ırk, din, mez- hep veya bölge farklıhğına dayanarak halkı birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli ola- bilecek bir sckilık düşmanhğa veya kin besle- meye alenen tahrik eden kinıseyc" ceza yaptı- rımı öngörmüştür. Madde "ammenizamı aley- hine işlenen cürümler" başlığı altında ve be- şinci bapta yer almaktadır. 1 Nisan 2005 tarihinde yürürlüğe girecek ye- ni TCY'nin 216'ncı maddesi "kanııı barışma tılmamıştır. Madde ıçınde yer alan "kamu dü- zeni için tehlikeli olabilecek bir şekUde" ıbarc- siyse "kamu güvenh'ği açısuıdan açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması" biçiminde de- ğiştirilmiştir. Uygulamada, Yargıtay 8'inci Ce- za Dairesi'nce uzun süredır öğe olarak aranan "açıkveyakın tehlike" ibaresinin maddeye ek- lenmesi yerinde olmuştur. Aynı yerindeliği, daha geniş bir kapsam taşıyan "kamu düze- ni'' kavramının "kaıııu gttvenliği" ıle değişti- rilmesinde söylemek olanaklı değildir. Ancak genel olarak maddeyle kofunan değerlerin, suç unsurlannın değışmediğini söyleyebiliriz. Açık ve yakın tehlikenin saptanması O halde, yapılması gereken, her somut olay- da düşünce açıklamasının halkın farklı bir ke- simini, diğer birkesim aleyhine kin ve düşman- lığa alenen tahrik edip etmediğini ve bu tah- nkin kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmasına neden olup ol- madığmı saptamaktanibarettir. Bu saptama sı- rasında iki ayn araştırmanın da yapılması ge- reklidir: 1- Düşünce açıklaması sırasında, farklı ke- sim aleyhine, o kesimin şeref ve haysiyetleri- ni kıncı, sövme ve hakaretler, ifade özgürlü- ğü kapsamında kabul edilemezler. Bu tür söz- ler, kendılığinden kin ve nefret oluştururlar ve diğer kesimi kin ve düşmanlığa alenen tah- rik i içerirler. 2- Türkiye Cumhuriyeti laik ve demokratik bir devlettir. Laiklik ilkesi, Cumhuriyetin ana- yasada yer alan tüm ilke ve niteliklerinin var- lık nedenidir. Bağımsızlığın, uluslaşmamn, ulusal egemenliğin, demokrasinin doğuşu, ge- lişimi ve bugün toplumumuzun vazgeçilmez değerlen oluşu, laiklik ilkesinin eseridir. Bü- tünlüğümüzün korunması da bu ilkenin ödün- süz uygulanmasıyla olanaklıdır. Laiklik ilke- sinin karşıtı şeriattır. AtHM'nin değinilen ka- rarlaruıda da vurgulandığı gibi, şeriat tHAS'de öngörülen temel demokrasi ilkeleriyle bağ- daşmaz ve her demokrasinin kendisini koru- ma hakkı vardır. Bir başka deyimle, özgürlük- leri yok etme sonucunu hedefleyen ve şidde- ti de reddetmeyen bu düşünce sistemine öz- gürlükleri kullanarak hedefine ulaşma olana- ğı tanınamaz. Hukuki süreç devam ettiği için Yargıtay CGK'nin vardığı hukuksal sonuç tartışmanın dışındadır. Ancak CGK çoğunluğunun gerek- mediği halde gerekçeye taşıdığı ve ilke olarak tanımladığı konulan, karann Yargıtay resmi web sayfasında kamuoyunun bilgisine sunulması nedeniyle bilimsel bir biçimde tartışmada top- lumsal yarar bulunmaktadır. Şöyle ki: İlk kez rastlanan sav 1- Bir yazının, kendi içındeki yetersizlik, ölçüsüzlük ve ifade zafiyeti, suç unsurlannın oluşmasını önlemez. Öngörülen suç, bir teh- like suçudur. Tahrik içeren yazının, yeterli, öl- çülü ve ifade düzeyliği taşıması aranmaz. Su- çun öğeleri arasında, okuyucu kitlesinin ölçü- tüyoktur. 2- "Laik demokrasi sevdahlannın benimse- mediği fîkirler karşısında, şiddet ve kavga iç- güdüsünekapılacağı görüşü terk«lilmeliw fark- lılıkl.ııın kavgasızlığı deneyerek hoşgörü duy- gularuu artnrmalanna ve karşı söylemle yek- diğcrini iknaya yönelmelerine olanak sağla- mak surenyle birlikteliğe dayalı bir kamu «lîi- zeniyaraülmalıdıh 9 CGK çoğunluğunun bu gö- rüşü suçun mağduruna ayn bir görev yükle- mekte ve onun kin düşmanlığa karşı korun- masını önlemektedir. TCY'nin 312/2'nci (Ye- ni TCY'nin 216.) maddesinin mağduru, mad- dede sayılan özellikleri taşıyan ve diğer kesi- min kin düşmanlığına hedef gösterilen kesim- dir. Tehlike altındakı kesime yapılan hoşgörü önerisine ve böylece kamu düzeninin sağla- nacağı savına ilk kez rastlanmaktadır. 3- "Tam bagımsızlık" ilkesi anımsandığın- da, ilk akla gelen Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonuçlandıran, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu, "Bağımsızhk benim karakterim- dir" diyen MustafaKemal Atatürk'tür. "Tam bağunsızhk" ilkesinin, bugünkü haline neden, nasıl ve niçin getirildiğinin ırdelenmesi, kuş- kusuz uygun yer ve ortamda yapılmalıdır. An- cak bunun yeri, herhalde bir CGK çoğunluk görüşü ve karan olmamalıdır. Resml IdeoloJI kavramı 4- Devlet düzeniyle kamu düzeni kavram- lannın ayn anlamlar taşıdığında kuşku yoktur. Bu bilinen gerçeğı yinelemek için "resmi ide- oloji" kavramını irdelemeye ve resmi ideolo- jiyi devletin yönetim gücünü elinde bulundu- ranlann, bu yetkiyle halka dayatılan -uyulma- sı zorunlu kurallar- bütünü olarak tanımlamak çok vahim bir hatadtr. Demokrasi bir kurallar rejimidır ve her dev- letin bir resmi ideolojisi vardır. Bu ideoloji, dev- letin kuruluş felsefesini yansıtır. Türkiye Cuın- huriyeti'nin resmi ideolojisi, anayasanın de- ğiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edılemez l'inci, 2'nci ve 3'üncü maddelerinde göste- rihniştir. Bu değerleri, dayatma olarak nitelen- dirme biçiminde algılanacak ifadeler kulla- nılmasından kaçınmak gerekir. 5- Yakın tarihimiz hatulanmalı "birbirleriy- le öliuncül düzeyde ideoloji kavgasıyapanların, şiddetten anndıklannda aynı siyasi koalisyon- da demokratik uygarhkla millete hizmet vere- bildikleri göz önüne j»cl iıilıııcliclir'". CGK çoğunluğunun bu görüşü, siyasi ko- alisyonlarda görev alanlann tümünün, ölüm- cül düzeyde ideoloji kavgası yaptıklan savını ileri sürerek, kuşkusuz amacını aşmakla be- raber, eksik bir değerlendirnıedir. Menemen, Kahramanmaraş, Çorum ve Sıvas olaylannın da yakın tarihimiz içerisinde yer aldığı unu- rulmamalıdır. 6- Laik Cumhuriyetin yüksek yargı orga- nında kutsal kıtaba gönderme yapılmasının bugüne kadar bir örneği görülmemıştir. Bozkurt'un ışıflı yol gösterecek Bu bağlamda belirtmek gerekir ki laik hu- kuk devrimi, Türkiye'nin uluslaşma, çağdaş- laşma ve uygarlaşma yolundaki başlangıç nok- tasıdır. Bu devrim, gelişerek işlevini sürdüre- cektir. Laik hukuk devrimının anıtsal bir sim- gesi olan Malııııut Esat Bozkurt da Laik Cum- huriyetic birlikte amlacak ve tuttuğu ışık ge- leceİcte de Türkyargısına yol gösterccektir. Ken- disini dönemsel adalet bakanlanndan ayıran bu özelliğini vurgulayarak aziz anısı önünde saygıyla eğiliyonım. SALI ORHAN BURSALI Mucizeler Yılı | Güncel konuların baskılarından kurtulupdaay- lardır gündemimde olan Einstein'i köşeye taşı- yamadım. Neden konu gündemde? Çünkü 2005, insanlığın doğuştan en parlak bireylerinden olan Einstein'in yılı! Tam 100 yıl önce, 1905'te Albert Einstein, ortaya attığı kuramla insanlığın evrene bakışını temelden değiştirdi. Dünyayı, evreni an- layış ve kavrayışta tam anlamıyla bir devrim ger- çekieşmiş, insanlık atom ve parçacıkları dünya- sına adım atmıştı. 1905 bu açıdan bir "Mucizeler Yılı" olarak ni- telendirilmekte: 26 yaşında bir genç olarak, Eins- tein, başka bir bilimciye tek bir referans bile ver- mediği "ÖZÖI Görelilik Kuramı" makalesini ya- yımladı. Aynı yıl, aralarında "Fotoelektriksel et- ki"yi anlattığı ve kendisine Nobel Ödülü getiren makaleyle birlikte, 3 makale daha yayımladı ve fi- ziğin zaman, mekân, ışık, hız, madde, enerji.. gi- bi ana kavramlarını tanımladı ve içeriklerini belir- ledi. Elimdeki kaynaklara bakıyorum. Birtanesi, 1905 katkılannın bugüne mirasını güzel derlemiş, bu kıs- mını ondan özetlersem: a) Işığın ikili karakterini, hem dalga hem parça- çık özelliğini gösterdi. "Işığın kuantum kuramı Ile modern elektroniğin temellerini kurdu." Atomun varlığını gösterdi. b) "Fotoelektrlk etki" kuramıyla kuantum fizi- ğini doğurdu. c) Işığın enerji paketleri halinde oluştuğunu var saydı. d) Atomların varlığını, Brovvnien hareketi maka- lesiyle deneysel olarak gösterdi ve atom var mı yok mu tartışmalarını bitirdi! e) Dördüncü Boyut: Uzay-zaman kavramı ve bir- likteliği ile en-boy-yüksekliğe zaman eklenmiş ol- du. f) Atomun büyüklüğünü hesapladı. g) "Evrendeki tüm hareketlerin dikey geliştiği- ni" varsayarak ışığın bükülebileceğini ve ışıkyol- larının koni oluşturduğunu ve ışıktan hızlı gidile- meyeceğini gösterdi. h) Tabii, hayatının büyük bölümünü feda ettiği ve bütün fizik yasalarını tek bir yasada birleştir- meye adadığı Birleşik Alan Kuramı için çalışma- ları tetikledi.. Einstein, 1905 yılını, Görelilik Kuramı'ndan çı- kardığı sonuçları özetlediği ve maddeyi enerjinin yoğun bir hali olarak nitelendirdiği ünlü E=mc2 for- mülünü dile getirdiği makalesiyle bitirdi (ener- ji=kütle çarpı ışık hızının karesi). Aslında bilim dünyası, "Einstein'in üç temel makalesine üç Nobel verilmeliydi" görüşünde! Alman Hükümeti, Schröder'in açılış konuşma- sıyla resmen başlayan Einstein Yılı'yla ilgl'i bütün etkinlikleri himayesine aldı.. Tabii UNESCO da 1905'in yıldönümü nedeniyle 2005'i DUnya Fizik Yılı ilan etti. Bütün dünyada Einstein, katkıları ve bugüne etkileri konulu makaleler yayımlanmak- ta, halkın katılımıyla şölenler düzenlenmekte ve fiziğin temel uğraş alanları tanıtılmakta. • • • Einstein üzerine kişisel açıdan yazılıp çizilenler- den önemli bir bölümü, tabii ki dehalığını kapsı- yor. Bilimsel rüştünü akademik olarak "kanıtlama- dan", fizikteki gelişmeleri sadece mesleki yayın- lardan izleyerek ulaşılan büyük başarı.. patent ofisinde çalışan gençten bir çocuk... Bu nasıl bir beyindir ki, bütün fizik anlayışlarını tersyüz ede- biliyoı-? Omeğin Harvard Üniversitesi'nden Howard Gardner, Einstein'in dahiliğini, hiçbir zaman ço- cuksu saflığını kaybetmemesine bağlıyor ve onu ebedi çocuk olarak nitelendiriyor. Yine bir başkası, Einstein'in, bütün istasyonlar- daki saatleri senkronize olarak doğru çalıştırma- nın teknik olanaklarını araştırırken görelilik kura- mının kaynağıyla karşılaştığını ileri sürüyor. Tabii, bütün bunlar dehayı açıklamak için yetersiz.. Eins- tein'in sinir bağlantılarının özgün yapısı mı yoksa bütün bu zekâ şimşeklerini çaktıran? Bence, Einstein'in doğru bir genetik birleşme sonucu doğru yer ve zamanda dünyaya gelişi, 1905 Mucizesi'nin temelinde yatan ana rastlantı!.. • • • Televizyon, güneş hücresi, lazer, fiber optikler, digital kameraları, CD çalar, TV, uzaydan coğra- fi konumlama (GPS) gibi bilimin ve günlük yaşa- mın vazgeçilmez ürün ve sistemleri, Einstein'in bu öğretileri sayesinde geliştirilebilmektedir... Einstein insancıl bir kişiliğe sahip. Savaş aleyh- tarı.. Kuruimasını desteklediği Israil Devleti'nin Filistinlilere zulmetmesine karşı çıktı. Devletin, yurttaş için var olduğu ve tersinin doğru olmadı- ğı inancında.. Şimdi dünya, Einstein gibi bir dâhinin daha dünyaya ne zaman geleceğini merak ediyor ve olasılıkları tartışıyor! obursali(o)cumhuriyet.com.tr. KADIKOY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ (AHKÂMIŞAHSİYE) 2004/1552 Vas. Tayini Mahkememızce verılen 18.01.2005 tarih ve 2004/1552E 2OO511K. sayılı karar ıle ilyas ve Şakıre kızı 1925 doğmulu Gülfe Okan TMK 405. maddesi gereğınce vesayct altına alınarak kendisine 1954 doğ- mulu oğlu Veysel Levend Okan vası olarak tayin edilmiştk. 01.02.2005 Basın: 5381 KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN (AHKÂMIŞAIISİYE) 2004/1766 Vas. Tayini Mahkememızce verilen 18.1.2005 tarih ve 2004/1766 E. 2005/20 sayılı karar ıle Mehmet ve Ne- sibe oğlu 1.4.1922 doğumlu Osman Arkon'a TMK. 405. maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendi- sine oğlu 1949 doğmulu Mehmet llhan Arkon vasi olarak tayin edilmiştır. 31.01.2005. Basın: 5359 Kimlik Cüzdanımı kaybettim. Hüküınsüzdür. MEI1MET BAŞARAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle