Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 BOkSIM 2005 CUMA CUMHURİYET SAYFA
JV LJ I_j 1. U M\ kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Lars von Trier'nin 'Amerika - FırsatlarÜlkesi' üçlemesinin ikinci fikni 'Manderlay' bugün başhyor
ABD zencileri hâlâ eşit görmüyor
SUNGUÇAPAN
Yönetmen, Senaryo: Lars von
Trier / Kamera: Anthony Dod
Mantle / Oyuncular: Bryce
Dallas Howard, Isaach De
Bankole, Danny Glover,
WUlem Dafoe, Lauren
Bacall, Jean-Marc Barr, Udo
Kier, Zeljko Ivanek, Chloe
Sevigny, Rnben Brinkma,
Jeremy Davies / Danimarka,
tsveç, HoUanda, 2005 (1
FUm).
O. Avrupa sinemasının genelde
tam bir Coca-Colanizasyon kolonya-
lizmıne teslira olduğu 1990'h yıllann
araştıncı, kışkırtıcı, uçlarda gezinen,
öncü ve aykın yönetmenlerinden bi-
ri. Gitgide boğazımıza kadar batarak
tutsak edildiğimiz, göz alıcı ama ruh-
suz. basmakalıp tüketim sineması im-
paratorluğunun egemenliğine karşı
çıkan, on maddelik, ünlü Dogma 95
manıfestosunun (kankası Thomas
Vinterberg'le birlikte) fikir babası.
1984'te ilk filmi "Suç Unsuru"ndan
günûmüze kadar farklı arayışlannı
sürdürdüğü her yeni denemesiyle
adeta sabır taşııu çatlattığı seyirciyi
sarsıp silkeleyen, tartışmalara neden
olan, sınırlan zorlayan, çığır açıcı, uf-
ku geniş bir sinemacı. Meraklısı ta-
bii ki Danimarkalı Lars von Tri-
er'den söz ettiğimizi anlamıştır.
Cicır aıcır yenl
Amerîlcan yapımları
Trier'nin bu yılın Cannes Festiva-
li'nde Altın Palmiye için yanşan son
filmi "Manderlay", bugün gösteri-
me giren Cameron Crowe'un "Eli-
zabethtown". Renny Harlinın
"Mindhunters - Beyin Avcılan" ve
Andrew Douglas'ın "The Amity-
ville Horror - Dehşet Sokağı" gibi
• 1930'lar Amerikası'nın Lars von Trier'vari metaforik analizi niteliğindeki bu
film, ırk aynmı ekseninde gelişirken çoğu kez çatıştığı, güçlü babasına isteklerini
kabul ettiren, kimi zaman bir masal prensesi gibi zarif ve alımlı, kimi zaman
kırbacı eline alacak kadar sert ve dediğim dedikçi Grace'in evrimine odaklanıyor.
gıcır gıcır, yeni Amerikan yaptmlan-
nın öne çıktığı yeni haftada, has sine-
maseverlerin öncelikli filmi kuşku-
suz.
Hep daha farklı hedeflere yöneldi-
ği, 20 yılı aşkın filmografisinde "Suç
Unsuru". "Salgın", "Avrupa",
"Dalgalan Aşmak", "Geri Zekâb-
lar", "Karanlıkta Dans" aşamala-
nndan geçerek 2002'de Amerika Fır-
satlar Ulkesi üçlemesinin ilk filmi
"Dogville"deki yalınlığa erişen Tri-
er, Dogville'de bıraktığı yerden de-
vam ederek seyircisini, 130 dakika-
lık, deneysel bir yolculuğa çıkanyor
yine "Mandelay"da. Bir bakıma 60-
70 yıl kadar önce Bertolt Brecht'in
tiyatroda yaptığını sinemaya uygula-
yıp dekor, mekân, kostüm vb. öğele-
ri hayal gücüne bıraktığı seyircıyi de
perdede anlatılanlara katan, tiyatro
ve edebiyatla sinemayı harmanlayan,
hazmı zor bir yaklaşımın ürünü nite-
liğindeki "Dogvüle"de, 1930'lann
bunalım dönemi Amerikası'nda Ni-
cole Kidman'ın oynadığı Grace ile
Dogville kasabası sakinleri arasında-
kileri, çeşitli sembollere, gönderme-
lere, ara yazılara başvurarak, bir an-
latıcı dış ses (John Hurt) eşliğinde
ve bir prologla 9 bölüm halinde hikâ-
ye eden Trier, "Manderlay"de de ay-
nı tarzını sürdürüyor. 8 bölümden
oluşan "Manderlay"in ilk bölümün-
de, Dogville'den aynlıp babası (ilk
filmdeki baba James Caan'ın rolün-
de bu kez VVillem Dafoe var) ve si-
lahlı adamlanyla güneyin yollanna
düşen Grace'le (yönetmen Ron Ho-
ward'ın yetenekli, güzel bzı Bryce
Dallas Howard, yerini aldığı Nicole
Kidman'ı hiç aratmıyor) birlikte Ala-
bama'daki Manderlay malikânesine
gidiyor ve oradaki hâlâ kölelik dev-
rinde kalmış insanlarla tanışıyoruz.
Irk ayrımı ekseninde -
Yine 1930'lar Amerikasrnın Lars
von Trier'vari metaforik analizi nite-
liğindeki bu film, ırk aynmı eksenin-
de gelişirken çoğu kez çatıştığı, güç-
lü babasına isteklerini kabul ettiren,
kimi zaman bir masal prensesi gibi
İZLEYİCİ CÖZÜYLE... ERDAL ATABEK
Kadın direnirse...
"GUl'in Kansı" çok
degişik bir temayı işliyor,
izleyicinin de sınırlannı
zorluyor. Fransa'daküçük
bir madencı kasabası,
madende çalışan genç bir
işçi Gill. Evli, iki kızlan
vaı, kansı Elisa da yeni
bir çocuk bekliyor. Kan-
koca birbirlerini seviyor-
lar, çocuklanyla mutlular,
Gill işten dönüyor ve yu-
vasınm sıcaklıgını payla-
şıyorlar. Elbette taşranın
bu küçük kasabasında zor
bir yaşamlan var, ama
burada yaşam herkes için
böyle. Ancak Elisa, bir
süredir Gill'de değişiklik-
ler fark ediyor. Gece evde
sıkılarak çıkmalar, dalıp
dabp gitmeler. Bunlar bir
kadın da pek üstüne git-
meden bekliyor. Bir dans
gecesinde, Elisa'nın kız
kardeşi Viktorine'le Hans
eden gencin yakın davra-
nışlanna çok sinirlenme-
si Gill'in baldızına ilgisi-
ni kuşkulu hale getiriyor-
sa da bir şey kondunnak
istenmiyor. Ama Elisa ne
denlı saİdn kalmaya çalış-
sa da artık anlaşıhyor ki
kocası ile kız kardeşi ara-
smda bir yakınlık vardır.
Bunalımlı bir gecesinde
Gill de artık dayanamıyor
ve bütün sıkıntısının Vik-
torine'le ilgili olduğunu
açıklıyor. Baldızı Gill'e
büyük bir yakmlık göster-
miş, onsuz yapamayaca-
gını söylemiştir. ama şim-
di başkalanyla ilgilen-
mektedir ve Gill öfkeden
deliye dönmektedir.
Elisa birdenbire birçok
seçenekle karşı karşıya
kahyor. Gill'i evden ko-
vabilir, onu terk edebilir,
aynlabilirler, daha başka
yollan da deneyebilir. 0,
hiçbirini yapmıyor, koca-
sının aşknıı sineye çeki-
yor, hatta kabul ediyor,
ona yardımcı olmayı seçi-
yor. Hatta. kiminle ilişki-
si olduğunu anlamak için
kız kardeşini gizlice izli-
yor ve bir dükkân sahibi
Marechall ile ilişkısini
görüyor. Victorine, bu
adamla evlenmek iste-
mektedir. Gill için bu,
bardağı taşıran darnla olu-
yor ve büyük bir tutku ile
bağlı olduğu genç kadı-
nın bu davranışı Gill'i
şiddete süriiklüyor. Gill,
baldızını dövüyor, küfre-
diyor ve Elisa kız karde-
şini kocasının elinden zor
kurtanyor. Iş artık ortaya
çıkmıştır. Yapacak fazla
bir şey de yoktur. Elisa
Hiınımıın rle(Hşmf";ini an-
Artemel
yaşamtnı
yitirdi
Kültür Senisi - Ressam Tekin
Artemel uzun süredir bakım altın-
da olduğu evinde 1 Kasım Salı akşa-
mı yaşanunı yitirdi. 1995 yıhnda ge-
çirdiği beyin kanamasından bu yana
tedavi gören Artemel'in cenazesi 2
Kasım Çarşamba günü Kartal Mal-
tepe Mevlana Camisi'nde kdınan
öğle namazmın ardından Kurtköy
zarif ve alunlı, kimi zaman kırbacı
eline alacak kadar sert ve dediğim de-
dikçi Grace'in evrimine odaklanıyor.
Zenci ırgatlann kırbaçlandığı ilkel
kölelik devri kanunlanyla yönetilen
Manderlay malikânesinde gördükle-
rinden şaşkma dönen yardımsever
Grace, olanca idealistliğiyle, insanın
insana yaptığı zulmün canlı kanıtlan
olan bu köleleri kurtarmak, özgürlük-
lerini vermek istiyor başkasuıın işine
kanşma sen diyen babasına rağmen.
Malikânenin ve pamuk tarlalannın sa-
hibesi, yaşlı hanımefendinın (Lauren
Bacall) demir pençesinden kurtanp
özgürlüklerine kavuşturacağı, eşitlik
haklanm babasımn silahlı adamlan
sayesinde, adeta zorla kabul ettirece-
ği Manderlay sakinlerine demokrasi
dersleri de veren, iyi niyetli Grace öğ-
retmenimiz, eninde sonunda onlan ik-
na etmeye kararlı. Ama zencilerini
gururlu, konuşkan, ağlak, dayakçı,
soytan, tutunamayan ve sevimli diye
kategorize ettiği 7 gruba ayırmış ha-
nımefendinin ölüm döşeğindeyken
Grace'e verdiği kara kaplı kitabın sert
Yenişıhlı Mezarlığı'nda toprağa ve-
rildi. 193 8 yıhnda Istanbul'dadoğan
Tekin Artemel, îstanbul Üniversite-
si Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölü-
mü'nü bitirdi.
1960'h yıllarda De Yayınevi'nde
Memet Fuat'm yardmıcısı olarak
çalıştı. 1970'lerdekitapresimleme-
ye başlayan Artemel, ilkresimser-
kanunlanna göre yönetilegelen çift-
liktekiler, bakalım kölelikten kurtul-
mak istiyorlar mı? Bildik insani iliş-
ki ve davranışlann sergilendiği bir
grup beyaz ve siyah derilinin hikâye-
sini, "Dogville"deki gibi yine John
Hurt'ün hınzırca dokundunnalan,
alaycı vurgulamalan ve mizahi yo-
rumlarla dolu, gırgır anlatımıyla per-
deye taşıyan "Manderlay", eleştirel
Lars von Trier sinizmi ve ironisinin
yeni bir uzantısı. Hem ırkçılığa ve
ırkçılara hem de zencilere eleştirel
bakan, yine "Dogville"deki gibi ya-
kamızı bırakmayan sürprizlerle dolu
(Grace'in gözünü alamadığı, gururlu
kara prens Timothy'nin -Isaac de
Bankole hasat getirisi parayı çalıp
kumarda yitiren sahtekâr bir bukale-
mun çıkması ya da Tom Amca kılık-
lı Wilhelm'in -Danny Glover- hanı-
mefendinin kitabmı yazmış olduğu-
nu itiraf etmesi vb. gibi), yine David
Bowie'nin "Young Americans" şar-
kısıyla sona eren ve sıradan seyirci-
ye dayanılmaz gelebilecek bu film
nedense bize Dogville'den daha der-
li toplu ve ironik geldi. Genç yetenek
Bryce Dallas Hovvard'ın varhğıyla
çok şey kattığı filmde Grace'in, kö-
lelik zincirlerinden kurtulamamış
çiftlikte babasmın çetesi zoruyla de-
mokrasi havası estirmesinin, Başkan
Bush'un dayatmasıyla ABD ordusu-
nun ışınlandığı Irak'taki zorbaca iş-
gali ve sözüm ona Irakhlan özgürleş-
tirme harekâhm çağnştırması gibi ör-
tüşmeler, imalar, gözlemler ve diya-
loglar gırla. Karanlık, loş, ışıklandırıl-
mış, tiyatro sahnesi gibi bir mekânda
geçen, teatral mizansenlere dayana-
rak ırkçılık, eşitsizlik, insan haklan
gibi evrensel temalara el atan bu ba-
ba-kız ilişkisi, yer yer eğlenceli, mi-
zahi boyutlar da içeriyor. Grace'le ba-
basım bu kez 1940'lann Washing-
ton'una götürecek "Washington"la
bakalım kimilermce dayanıhnaz, çe-
kilmez bulunan bu üçlemesini tamam-
layıp bitirebilecek mi Lars von Trier,
önümüzdeki iki yılda bekleyıp göre-
ceğiz. Trier hayranlarırun, beylik de-
yişiyle kaçuTnaması gereken "Man-
derlay" herkese göre değil. Su^dan
bir film hıç değil. Ancak üçlemelere
tutkun yönetmenin "Dalgalan Aş-
mak" gibi başyapıtlanndan da değil.
Günümüzün aykın Danimarkalı yara-
tıcısının deneyselin zorlu yollarından
çıkagelen bu üçlemesi, geniş seyircı
yığnılanyla buluşmasa da, modern si-
nema tarıhinde kuşkusuz esaslı bir y-
er edineceğe benzer şimdiden.
gisini 1983 'te Ümit Yaşar Sanat Ga-
lerisi'nde açrı.
Daha sonraki yıllarda açmayı sür-
dürdüğü sergilerle sanat çevrelerinin
ilgisim çeken ve olumlu değerlendi-
rilen Artemel'in resimleri genellik-
le özel koleksiyonlarda bulunuyor.
Sanatçı 1995 'ten bu yana resim üre-
temiyordu.
KÜLTUK • SANAT (0212) 2*3 «9 7«
KUMARBAZIN SEÇIMI ii-iM3wiı-i»-aıuımi2aK
Patrick Marber - Çeviren ve vancbn: Cengtz Bozkurt
C TSrei. laiısal iaa/h, Engin Hepieri. Oteı Yaiab*.
ym Bâlent SaKrâ
İlk oyun 25 Kasım 2005 CumaGECE MEVSIMI
Yazan Rebecca Lenkiewic2 - yemtsn Mehmet Birkiye
0m*ır- YIMB ¥mm, Srtcak Yantem, VKOT KO^C
Dtme! E»sar Brnı Boran. Üırat T«maaş, Osman Sonaot
TICKEIfURK
02124480600 I I www.uclBaurlc.com
EFES
Pilsen
layışlı bir sabırla bekliyor
ve gerçekten de Gill bu
tutkudan kendini kurtar-
mayı başanyor.
Herkesln kendini
bulacaflı bir film
Ama bütün bu kınlma-
larla kim nereye gidecek-
tir? Bu da fümde görül-
meli. Yönetmen Frederic
Fonteyne, herkesin ken-
dini de içinde bulacağı bir
fıbn yapmış. Ehsa'ya kı-
zabilırsiniz, aptallık etti-
ğini düşünebüırsiniz, ama
insanlann çektikleri acı-
ya kayıtsız kalamazsuıız.
Ashnda herkes kendi pa-
yına düşen acıyı yaşıyor,
kimseyi suçlayamıyorsu-
nuz, ama ortadaki soru-
nun çözümünü de düşü-
nüyorsunuz. Sorun nere-
de, çözüm nasıl olacak?
Az sayıda oyuncu ve ba-
sit bir mekân, sade dekor-
larla insanlann trajedisi
büyük bir başanyla anla-
tıhyor. 'Tutkulu Nehir'
gibi farklı ve psikolojiye
dayalı bir yapım.
E F E S PUsen'in kültür ve sanata katkıları artarak sürecek.
Kasım 2005 Oyun Oüzen
İlanlannız İçin
(0212)293 89 78
perareklam@pefareklam.com.tr
perareklam@supefonline.com
www.perorekİQm com.rr
)ES-1885 ORTAOYUNCULAR
www.ortaoyuncular.com
Ferhan Şensoy'un
KIRALIKOYUNKENEF PENCERESİNDEN DENİZ GÖREN GÜLDÜRÜ
Ferhan Sensoy - Nefnn Tokyay - Rastm Öztekın - Okan Bayulgcn
Alı Cataıbas - Eüf Durdu - Ebru Soyuerden - Ozgü Namal
Cuma - Cumartesi 20.00, Pazar 15.00 :"
Taksim Sahnesi
5 Kasım
Kaktûs Çiçeği
Va:3n Banllet« Gredy
8-9-10-11-12 bsın
Leenane'in
Giizellik Kraliçesi
Yazan Martın McDonagh
Müfettiş
tsan N V Gogol
22-23-24-25-26 Kasım
ÇokYaşaKomedl
Yazan Artuı Ç*m
Donlöşot
Yazan. Covantes
AKM Oda Tiyatrosu
Sbsm
Sersemler Evi
Vazan Tobj Wılsh«
8-9-10-11-12
15-16-17-18-19 Kasım
Tek Kişjlik Düet
Yazan Tom Kempmskj
22-23-24-25-26 b»m
Ful Yaprakları
Yazan Cıvan Carma
2S-30 bam
Yangın Duası
Yazan- Beıkun Oya
8-13-28-27 fasım
AltmKız
Yazan Keva Apostotova
SaillMO
AKM Aziz Nesin Sahnesi
SHasm
Ben Ruhi Bey
Nasılım
Yazan Edıp Cansever
AKM Büyük Salon
t-S-lî-ll-12-29-ÎBRasffl
Kamyon
Yazan Memet 8aycur
15-16-17-1»-19fasan 22-23-24-25-26 lUjra 6-13-27 Kasım
Benerci Kendini
Niçin Öldürdü
Yazan Nanm Htkmet
Leenane'in
Gûzellik Kraliçesi
Yazan Matrır McDonagli
Kurşun
Askerin ütancı
(Çao*t)m)
razan: Haluk l;ık
Ferhan Şensoy un
BENİ BEN Mİ DELİRTTİM ?
07 Kasım Pazartesı saat:20.00
IST1KLAL CAD. N0:140 TEL: (0 212) 251 18 65-66 FAX: (0 212) 244 43 27
Ferhan Şensoy'un
BENİ BEN Mİ DELİRTTİM ?
08 Kasım Salı saat:2O.3O
AKATLAR KÜLTÜR MERKEZl'inde Tel: 0 2 1 2 351 93 8 4
13-27 Kasım
Kuvayi Milliye
iilân Na:ım Hı»met
6-20 Kassn
Çaytıane
Yazan ^«n Snetder
«UFfjatten
ı ırr iım Tmtiıiııni
n 8j»te S m ISatotS - 4 m H
AKM Gışesi: 0212 245 25 90.251 56 00 /372
Taksim Sahnesi: 0212 249 69 44
Basın Tanıtım Bürasu: 0212 292 39 00 M19
öneri. Dılek. Sıkay«l Hatti: 0212 293 6161/5
1 2 . G 8 C G VVSHAKESPEARE
11 Kasım Cuma 2030
12 Kasım Cumartesi 20:30
13 Kasım Pazar 15:30
Memo'nun Onlenemez Yükselişi
30Ekim Pazar 1200/13 Kasım Pazar 1330
Nasreddin Hoca
6 Kasım Pazar11 00
Izmıt Suleyman Der
SEMAVER KUMPAMYA
Çavre Tiyatrosu - Kocamustafapaça
Tel: (0212) 585 59 35 • www.semaverkumpanya.com
www.istdt.gov.tr
Hatta lcı 20:00
Curnartesj 15:00/20:00
Pazar 1500
Sanat Yönetmeni: Tunç Sünbay
İlanlannız İçin
(0212)293 89 78
perareklam@perareklam.com.tr
perareklam@superonline.com
www.perareklam.com.tr
KEDİ GÖZÜ
VECDİ SAYAR
Körler ve Çıplaklar
Bir bayram günü, körleri ve çıplaklan anımsamak-
tan doöal bir şey olamaz elbet. Arna, benim çıkış nok-
tam, 9.1stanbul Bienali çerçevesinde yayımlanan "Ge-
nişleyen Dünyada Sanat, Kent ve Siyaset" başlıklı ki-
taptan bir yazı. Finlandiyalı küratör Mika Hannula,
"Körler Çıplaklara Yol Gösteriyor-Küçük Jestler
Siyaseti" başlıklı yazısında, "güncel sanat, kamusal
alan, siyaset" ilişkisini değerlendirirken "Bu üçkatılım-
cı güçle yeni bir ilişki şekillendirmek için yakıcı, acil bir
ihtiyaç var" diyor.
Bu üçlüyü, daha da genelleştirerek "sanat, toplum
ve siyaset" diye de tanımlayabiliriz. Sanat dünyamı-
zın en yaşamsal sorunu da, bu üç kavram arasında-
ki ilişkilerin doğru kavranıp, doğru uygulamalara gidi-
lememesi değil mi?
Sanat pratiğinin içindeki her birey, bu üçlü arasın-
daki ilişkıleri sorgulamak zorunda. Körierin çıplaklara
yol gösterdiği bir ortamda, bu sorgulama aciliyet arz
ediyor, Finli küratörün dediği gibi...
Son yıllann en tutariı Bienali olarak nitelendirebile-
ceğimiz 9. Bienal'de, sanatın topiumla ve siyasetle iliş-
kisini gündemine alan çok sayıda sanatçı vardı. Mic-
hael Blum'un Deniz Palas apartmanındaki yetieştir-
mesi, "Safıye Behar'ın Anısına", benim için Bienal'in
en ilginç yapıtı idi. Blum, kurmaca bir yaşamöyküsü
ile sanal bir gerçeklik yaratırken, Pera'nın tarihine iç-
tenlikli bir gönderme yapıyordu. Aynı mekândaki Ser-
vet Koçyiğrt'in yerleştirTnesi ve 5 Numaralı Antre-
po'daki 'Misafirperveriik Alanı'nda sergilenen "Ser-
best Vuruş" sergisi de bu yıla damgasını vuran işler
arasındaydı.
Bienal'deki "Serbest Vuruş" adlı serginin küratörü
Halil Artındere hakkında "Türk Silahlı Kuvvetleh'ni
aşağıladığı" gerekçesiyle soruşturma açılması, gün-
cel sanatın, toplum ve siyasetle ilişkileri bağlamında
önemli bir ipucu idi.
Son günlerde karşımıza çıkan başka ipuçlan da ol-
du. Bunlardan biri, Kültür veTurizm Bakanlığı'nın özel
tiyatrolara verdiği desteğe ilişkin sorunlardı.
Bakın, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın, özel Tiyatro-
lara Destek Kurulu kimlerden oluşuyor: Müsteşar,
Müsteşar Yardımcısı, Devlet Tiyatrolan Genel Müdü-
rü, Güzel Sanatlar Genel Müdürü ve bakanın atadığı
üç sanatçı (Sanatçılann çoğunlukta olması kadar, sa-
nat örgütlerinin seçimi sonucu atanmaları da sakın-
calı görülmüş olmalı). Bu kurulun dağıttığı destekler,
her yıl olduğu gibi bu yıl da tartışmalara neden oldu.
Bizde nedense sistemi tartışmak yerine, sistemin üret-
tiği sonuçların tartışılması usuldendir (Bu da sistemin
en beğendiği, çünkü en kolay göğüsleyebildiği eleş-
tiri tarzıdır).
Geçen haftalarda da yazdık, yazmaya da devam
edeceğiz. Ülkemizde devletin sanat alanına sağladı-
ğı destekler 'ulufe' mantığının dışına çıkamıyor her
nedense. Siyasi iktidan eleştirme gafletinde bulun-
muş bir sanatçı ya da sanat kurumunun devlet des-
teği alabilmesi, bizde alışılmış bir şey değil. Kültür Ba-
kanlığı'nın 'sübvansiyon' mekanizmalannın saydam-
lığı ve özerkliği ise hâlâ bir hayal... Destek mekaniz-
malannda nesnel ölçütlerin olmadığını bilebiliyoruz
da, siyasi ölçütler var mı, onu bilemiyoruz.
Milliyet Sanat'ın son sayısında Yeşim Tabak, Go-
ethe Enstitüsü'nün, Berlin'in kültür ortamını ve uygu-
ladığı kültür politikalannı dünyaya tanıtmak amacı ile
düzenlediği "Kulturmittler" adlı seminerdenyolaçıka-
rak, Almanya'da kültür sanat alanına verilen desteğin
boyutlannı ortaya koyuyor.
Kamusal sorumluluk anlayışı ile yaklaşılan kültür
yönetiminin nasıl bir şey olduğunu anlamak için Av-
njpa'da olup bitenlere yakından bakmakta yarar var.
Ama, bakanlıkta bunlara bakıldığını pek zannetmiyo-
rum. Ya da bakıyoriar da, işlerine gelmediği için bak-
mamış gibi yapıyorlar... Bizim politikacılanmız, destek
istiyorsanız 'bizden' olacaksınız, yoksa ne haliniz var-
sa görün diye düşünürier genellikle. Ve "parasını ben
veriyorsam, tabiikibenim sözüm geçecek" ilkesine sı-
kı sıkıya bağlıdııiar. Bu yüzden de, nesnellik, özerklik
gibi sözcükleri pek sevmezler.
Ekonomi alanında uluslararası sisteme entegrasyon
adına ne mümkünse yaparla da, iş kültür politikalan-
na gelince bu kaygıyı duymazlar. Avrupa'da sanat ku-
rumlannın siyasi iktidann güdümüne girmemesi için,
sanat kurumlannın ve kurullannın özerkliği üzerinde ne
denli hassasiyetle durulduğunu bilmezlikten gelirler.
Avrupa Birliği ile eğitim ve kültür alanındaki müza-
kerelerin başladığını gazetelerden öğreniyoruz. Müza-
kere heyetinin yalnızca devlet memurlanndan oluştu-
ğunu da... Hani sivilleşmeye önem verecektik, hani
Avrupa Birliği'ne sivil toplumun gücüne dayanarak gi-
recektik, ne oldu ? Yoksa, 'sanatın özgühüğü', 'özerk-
lik' gibi kavramlan ağzımızdan kaçırınz diye mi kor-
kuluyor?
vecdisayar@yahoo.com
K Ü L T Ü R l Ç 1 Z î K
K A M İ L M A S A R A C I
r
r