27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
i EYLÛL 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA j\_ U J_j ı U J \ [email protected] 15 Yılmaz Güney öleli 20 yıl olmuş! Efsane devam ediyor...SUNGU ÇAPAN Yılmaz Güney öleli 20 yıl olmuş! Kuşkusuz o bir doruktu sınemamızda; üniversite öğrenimi için geldiği tstanbul'a 1958'den47 yaşında kanserden perdeyi indireceği Paris'te 9 Eylül 1984'tekı ölümüne kadar yaklaşık •çeyrek yüzyılı aşkın meslek yaşamına sığdırdığı filmleriyle, çoğunu Mçerde' vazdığı senaryo, hıkâye ve romanlanyla. Hikâyeciliğirun, yazarlığının getirdiği bırikım ve donanımla 1958'de atıldığı sinemada, asistanlığım üstlendiği Atıf Yılmaz'ın "Bu Vatanın Çocukları" ve '•Alageyik" fihnleriyle başlayan oyunculuk serüveni ezik, kavruk, yalnız, hirçın ve boyun eğmeyen çirkin adam rolleriyle, yediden yetmişe her kesimden seyircinin gönlünde taht kuracağı bir 'Çirkin Kral' yapacaktır onu, yaklaşık on yılda. Önce kırsal kesimin sahip çıktığı bu vurdulu kırdılı popüler Çirkin Kral filmlerini, yönetmen Yılmaz Güney'in "At, Avrat, Silah" (1967), "Seyyit Han"larla (1968) başlayan ve Fransız Sinemateki'nin kurucusu Henri Langlois'nın görür görmez çarpıldığı "Umut" (1970) başyapıtıyla süren yaratıcı sinemasırun ilk dönem ürünleri izler. Yertlce'den Parls'e ttalyan Yenigerçekçi filmlerinden, Amerikan \vesternlerinden etkilenerek kişisel bir senteze ulaşan Yılmaz Güney sineması yer yer aşırı duygusallık, şematizm ve hamlık, dramatik yapı kusurlan içerse de sonuçta özündeki yoğun içtenliğiyle, saflığı ve yalınlığıyla yüreğinden yakalıyordu seyirciyi, çünkü her şeyden önce yüreğini işine koyan adamdı Yılmaz Güney. Yönetmenliğini yaptığı filmlerde senaryocu, yapımcı ve oyuncu olarak da çalışan Güney, genelde sürekliliği olan bir hikâyeden ve kafasındaki görüntülerden yola çıkar, senaryosunu da fihn çekimi süresince yazardı. Senaryo vermediği oyunculan da tam anlamıyla kesinleşip belirginleşmemiş rollerini çekimde yaşamaya başlarlardı. Daha iyi verim alabilmek için çekim dışında da ekibıyle birlikte takılmaya bakan Güney, gerçeklerden kopmamak uğruna * masabaşı hazırlıklanna boşverip dünyaya açık oLmayı yeğlerdi genelde. Kamera hareketlerini smırlı tutar, göz alıcı zoom'lara, travelling'lere pek rağbet etmezdi. Oyunculanyla ilişkilerinde, filmdeki ruh halini yansıtmaya çalışır, istediği ifadeyi alana kadar üsteler, gerekirse çekimi yeni baştan alırdı. Pek tanınmamış oyuncularla çalışmayı yeğleyen Yılmaz Güney, her yeni filminde kendini aşmayı ilke edinmiş, sürekli kendini geliştiren, etkileyici ve yol açıcı, yürekli ve önemli bir sinemacı, tutarlı ve çoİc yönlü, hem aydınlıkçı, hem de karamsar bir yaratıcıydı özetle. Onat Kutlar'ın sözleriyle noktalarsak: "Adana'nın Yenice kasabasından, hem gülümseyen, hem hirçın, hem isyancı yüzüyle çıkıp acılarla zorluklarla dolu çetin yollardan geçerek Paris'e ulaşan Yılmaz Güney'in yaşanu, onurlu bir direncin tarihidir." Günümüzde Türk sinemasımn hâlâ, çeyrek yüzyıl kadar öncesinde Umut, Endişe, Sürü, Düşman, Yol vb. gibi başyapıtlanyla sinemamızı Batı'ya taşıyan Yılmaz Güney'in mirası altında kaldığı rahatlıkla ileri sürülebilir. Hudu inemaya 1958'de atılanYılmaz Güney, Atıf Yılmaz'ın filmlerinde rol alarak oyunculuğa başladı. Ezik, kavruk, yalnız, hırçın ve boyun eğmeyen çirkin adam rolleri onu, yediden yetmişe her kesimden seyircinin gönlünde taht kuran bir 'Çirkin Kral' yaptı. Yaşar gibi oynadı, oynar gibi yaşadı Sinema için doğmuştu'" Kûltür Servisi - Yılmaz Güney'in yirminci ölüm yıldönümü... Türk sinema tarihinde, öz- gün yaklaşımıyla özel bir yere sahip olan bir sa- natçı. Urfa Siverek'in Destman köyünde başla- yan yaşamına sinema, ilk önce And Film'in Ada- na stüdyolannda girdi. Yazlık sinemalara fılm ta- şıdı. Yine lise yıllannda, yazına ilgisi ortaya çık- tı. Istanbul Iktisat Fakültesi'nde okumaya geldi- ğinde Atıf Yılmaz'la tanıştı ve yönetmenın 1958'de çektiği 'Bu Vatanın Çocuklarfnda oyunculuğa adım attı. Aynı zamanda filmin se- naryo çalışmalanna katıldı, Yılmaz'a asistanlık yapn. Çeşitli denemeler yazıyordu artık, bazı öy- kü ve yazılan dergılerde yayımlandı. 1956'da Onüç Dergisi'ne yazdığı 'Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemi' adındaki öyküsünde komü- nizm propagandası yaptığı gerekçesiyle 196O'ta bir buçuk yıl hapse, altı ay sürgüne mahkûm ol- du. Konya sürgününden sonra 1963'te senaryo- sunu yazdığı ve başrolünü oynadığı 'Ikisi de Ce- surdu' adlı filmle dikkatleri topladı. Ardından Tunç Başaran'ın yönettiği 'On Korkusuz Adam1 ve Koçero'yla Çirkin Kral lakabını al- dı. Duygu Sağıroğlu'nun 1965'te yönettiği 'Ben Öldükçe Yaşarım'ında, 1966 Lütfı Akad'ın 'Hudutların Kanunu'nda ve 'Kurbanlık Ka- til'inde son derece doğal, unutulmaz karakterler çizdi. ilk yönettiği fılm 'At, Avrat, SUah'tı. İ970'de toplumsal gerçekçi filmler yaptı, 'U- mut'la Türk sinemasında dönem açtı, 'Baba'yla melodram sinemasının en düzeyli örneklerinden birini verdi. 1972 yılında THKP-Ç örgürüne yar- dım ettiği gerekçesiyle mahkûm oldu. Iki yıl ce- zaevinde yattıktan sonra 1974'teki genel afla öz- gürlüğüne kav r uştu. Hapishanede öyküler, ro- manlaryazdı. 'Boynu Bükük Öldüler'le Orhan Kemal Roman Odülü'nü aldı. 1974te 'Endi- şe'yı çekmek için gıttiği Adana'nın Yumurtalık ilçesınde yöre hakimı Safa Mutlu'yu bir tartış- ma sonucu öldürdü ve 24 yıla hüküm giydi. Bu ikinci hapıshane yıllannda en olgun senaryojan sayılabilecek Sürü, Düşman ve Yol, Zeki Ök- ten ve Şerif Gören tarafindan filme çekildi. Sekiz yıl hapis yattıktan sonra 1981 'de bay- ram izni sırasmda yurtdışına kaçtı. 12 Eylül darbesinin ardından filmleri toplatıldı, ismin- den dahi söz edihnesi yasaklandı. Yurtdışma kaçırdığı. Şerif Gören'in yönettiği 'Yol'la Cannes Film Festivali'nde 'Altın Palmiye'yi Costa Gavras'ın 'Kayıp' filmiyle paylaştı. 1983'te Türk vatandaşhğından çıkanldı. Fransa'da çektiği son filmi 'Le Mur' (Du- var) olumsuz eleştiriler aldı. 1984'te mide kanseri sonucunda yaşammı yitirdi. Çikin Kıyal uçuşun kuşlar zincirler halinde mavi kanatlannız -yırtılan ipek sesiyle- sarmış panlösını kan pıhtılar Güneş bir bardak suyla elinde orda ipleri çeken göğün geçmişi karanlık yıldızlan oynatıyordur şimdi düşünüyorum da, ne yapsam edemem boşluk yağıyor ölüm sonsuzluğun aksi dedi nar kınlan kirpiğimin gecesiyle vurup şafağın boynunu, kanını akıttüar dedim kaç umut'a sığdırdı acılan ölümsüzdür dedi ateşin açığa çıkaracağı sır bu ötüşür kuşlar zincir lir halinde kıral özgür, gül koklatıhr gömülür MÜSLÎM ÇELÎK £1/ VtNSANAT GALERtSVNDEKtSERGtDE 3 7SANATÇMIN YAPITLARI YERALIYOR Heykelimizde gençler ve ustalar buhıstu Kültür Servisi - Evin Sanat Galerisi, 28 Eylül'e dek Heykeltraşlar Derneği üyelerinin karma heykel sergisini ağırlıyor. Sergiye, Mahbube Akar, Neslinur Akgün, Ayşe Müfide Aksoy, Züleyha Altıntaş, Hasan Aslan, Aydın Aşkan, Ertuğ Ath, Nüzhet Balcıoğlu, Nilgün Bilge, Nilay Kan Büyükişleyen, Bülent Demirağ, Murat Demirtaş, Dursun Dönmez, Adnan Doğan, Cemil Güç, Başak Günaçan, Funda Gülay Günaydın, Ahmet Güngör, Emine Korkut, Necati Kıvrak, Yeşim Şahin Öç, LJğur Enis Özbek, Işık Özçelik, Necmi Özgür, Ferit Özşen, Derya Yılmaz Özşen, Ümit Öztürk, Ayça Tufan, Kemal Tufan, M. Oğuz Tunçözcan, Şeyma Ustüner Uzunöz, Metin Yergin, Ferda Yüce, Hüseyin Yüce, Serkan Yüksel, Cengiz Yüzsever ve Nilhan Sesalan Yüzsever katılıyorlar. Sanatçıların çoğunluğu. ülkemiz heykel sanatınm genç temsilcileri. Katıhmcılann çoğunluğunu genç sanatçılann oluşturduğu sergi galerinin iki katında yer alıyor. Diğer bir özellik de bazı üç boyutlu yapıtlann ilk kez sergileniyor olması. Heykeltraşlar Derneği, 1948 yılında kuruldu. 1999yıhndanbu yana, genç sanatçılara yapıtlannı sanatseverle buluşturma olanağı sağlayan, heykel sanatını çok sayıda insana ulaştırma amacını da güden birçok sergi düzenlendi. Dernek, çeşitli başhklar altındaki etkinlik ve buluşmalann yanı sıra ilk kez profesyonel bir galeride sergi düzenlemiş oluyor. (0 212 265 82 58) Osmanlıca, hat, tezhip, Türk müziği Kubbealtı 'nda sanat kursları Kültür Servisi - Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı'mn düzenlediği sanat kurslan, vakfın Çemberlitaş'taki merkezinde bulunan Köprülü Külliyesi'nde düzenlenecek. Osmanlı Türkçesi, hat ve tezhipkursları 2 Ekim'de, Türkçeyi doğru ve güzel konuşma (diksiyon) ile Türk musikisi kurslan ise 6 Kasım'da başlayacak. Perşembe günlerı 16.00 - 18.00 saatleri arasında Prof. Dr. Orhan Okay tarafindan yapılacak aruz dersinin başlama tarihi 25 Kasım. Yazım Tekniği ise 8 Ocak 2005'te başlayıp 21 Mayıs'ta sona erecek. Aruzun dışındaki tüm dersler cumartesi günleri, farklı saatlerde yapılacak. Çalgı, kuram ve koro çalışmalan olmak üzere üç ayn dalda gerçekleşecek olan Türk musikisi kursunun hocaları Yusuf Ömürlü, Özcan Ergiydiren, Noktanur Kefkep, Nadir Şen ve Hüseyin Özkılıç. Çalgı olarak ney ve ut dersleri veriliyor. Tezhip kursunu Dr. Gülnur Duran, Nur Nevin Akyazıcı ve Ayşe Tanrıver yürütüyor. Osmanlı Türkçesini Dursun Gürlek, hat kursunu ise Tevfik Kalp yapıyor. Türkçeyi doğru ve güzel konuşma dersleri Galip Çakır, Reyhan Çınar ve Şehkar Kınık tarafindan verilecek. Yazma tekniği hocalan ise Dr.Fahrünnisa Bilecik, Dr. Murat Aşıcı, Dr. Nevnihal Bayar, Aliye Aren ve Seval Yardım. Sınırlı sayıda öğrenci kabul edilen kurslarla ilgili ayrıntılı bilgi için: (0 212 526 23 56 - 518 92 09 www. kubbealtı. org. tr) ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Şükran Güngör'süz Iki Yıl... Ikı yıl önce, yine bugünkü gibi, sonbaharın hüznünü taşıyan bir eylül gününde, bana inanılmaz gelen bir haber almıştım: "Şükran Güngör, öldü..." Yaşamımızda hep vardır böyle inanılmaz gelen ölümler. Haberini aldığımız kişinin hasta, hem de ağır hasta olduğunu bilmemız de bir şey değiştirmez. Hastalığına inanırız. Üzülürüz. Ama pek yakında ölümüne de üzüleceğimizi pek düşün- meyiz. Bu kışiler bizim için o kadar yaşamın ken- disi gibidir ki, onların hep yaşıyor olmalarını kendimiz için artık kurala dönüştürürüz. Bu yüzden, ağır bir hastalığın ardından bile gelse, ölümün haberi bizim için olmayacak bir şeydir, neredeyse yakışık almaz bir durumdur. "...ölüm, bir hayata son veriyor; ama bir ilişkiye son vermiyor." Yıllar önce bir oyunda, Şükran Güngör'ün ağzından duyduğum bir cümleydi; o günden bu yana da belleğimden hiç silinmedi. Ve bu yıl, konservatuvar giriş sınavları sırasmda, sevgili Yıldız Kenter'le birkaç gün boyunca beraber o lun- ca, bu cümle iç dünyamda sanki çok daha somut- laştı. Taraflarından birinin fiziksel yaşamı üç yıl önce son bulmuş bir ilişkinın onurlu taşıyıcısı Yıldız Ken- ter. Sahneden bir zamanlar kulaklarıma yansımış olanlar doğruydu: ölüm, bir hayata son vermişti; a- ma Yıldız Kenter-Şükran Güngör ilişkisine değil. Sadece bir yer değıştirme vardı. O ölümden bu yana Yıldız Kenter, ilişkıyı sahıpsiz bırakmamış, bütünüyle kendi iç dünyasına almıştı. Çiçeklerinin sabah akşam sulandığı, yemyeşil çimlerinin hiç bakımsız bırakılmadığı, minik bir cennet bahçesine dönüştürmüştü. "Ne yapabiliriz? Yaşamak gerek! Yaşayacağız... Çok uzun günler, boğucu akşamlargeçireceğiz. Alın yazımızın bütün sınavlanna sabırta katlanacağız. Bugün de, yaşlılığımızda da, dinlenmek bilmeden, başkaları için çalışıp didineceğiz... Dünyanın tüm kötülüklehnin, tüm acılanmızın, dünyayı baştan başa kaplayacak olan merhametin önünde silinip gittiği- ni göreceğiz ve hayatımız bir okşayış gibi dingin, yu- muşak, tatlı olacak..." Anton Çehov'un 'Vanya Day/'sının sonunda, Sonya'nın Vanya Dayı'ya söyle- diği bu sözleri dün bir ara, yüzüne baktığım bir sıra- da, ansızın Yıldız Kenter'e yakıştırıverdim. ölüm- süzlüğe erişmiş başyapıtların sonrasız gizemi: yaratılışlarından yıllar ve yıllar sonra, hatta artık çok başka bir zamanda ve dünyada bizi beklenmedik bir anda, bazen sıradan denilebilecek yaşantılann ortasında kıskıvrak yakalayıverirler. Tıpkı Sonya'nın alıntıladığım, ya da, Yıldız Kenter'in bakışlarından okuduğum diyebileceğim sözleri gibi. Yıllar boyun- ca yaşamı ve sanatı dolu dolu paylaştığı Şükran Güngör'ün ardından, artık sürekli bir hüznün göl- gesinde, fakat yine de yaşamanın gerektiğine ina- narak yaşayan, alın yazısının sınavlanna sabırla kat- lanan, her şeye rağmen başkaları için, öğrencileri için, tiyatro için, seyircileri için çalışıp didinmeyi sürdüren, günün birinde hayatın insanlar için "bir okşayış gibi dingin, yumuşak, tatlı" olması için sanatını sarsılmaz bir güçle kullanan bir Yıldız Ken- ter. 'Vanya Dayı'y\ Şükran Güngör'den seyretmemiş olsaydım, iç dünyamda bugüne kadar böylesine canlı tutabilir miydim, bilemiyorum. Şükran Güngör, üzerinden yaşamının sonuna kadar bir an bile ek- sik olmayan o eşsiz efendiliği, çelebiliği içersinde, variığını sadece sanatınm sınırlan içersinde koruyan, o sınıriarın ötesinde çarpıcı ya da gürültücü olmayı asla amaçlamamış, ender sanatçılardandı. Bu niteliğiyle, belki de bu ülkede belli bir sanatçılar kuşağının son temsilcilerindendi. Hemen tüm ses- lerini sanatına sakladığından, sanatıyla insanın ilik- lerine kadar işleyen bir kişilikti. Şükran Güngör'ü her görüşümde, karşımda bir "olması gereken"\n bu- lunduğu izlenimine kapılırdım. öyleydi de. 2000 yılının ocak ayı sonlarında, annemi yitirişim- den pek az sonra, bir akşamüstü çalan telefonumu açtıgımda, karşımda onun sesini bulmuştum. "Yıldız'la birlikte çok geç haber aldık... Başınız sağ olsun!" Bugüne kadar hiç unutmadığım sıcaklıkta bir paylaşmaydı. Bu yılki konservatuvar giriş sınavlarında, Haldun Dormen'in, Engin Uludağ'ın. Suat Özturna nın. Mehmet Birkiye'nin anımsatmalarıyla, birespriyle, küçük bir alıntıyla, hafiften hüzün kırıntılarıyla, Şükran Güngör, ölümün üç yıldırson veremediği bir ilişki içersinde, hep vardı... e-posta: ahmetcemal a superonline.com acem20 v hotmail.com J*.*~ EPERA EFEST |2004a 3.Uluslararası • Beyoçlu Buluşması • TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR MERKEZİ'nde 17.00'de Yılmaz Güney'in amsma Ahmet Soner'in çektiği "Adana - Paris' adlı belgeselin gösterimi ve Melike Demirağ, Çetin Öner, Vecdi Sayar ve Rıza Zıngal'ın katılacağı söyleşi. • İSTANBUL BILGI ÜNl\TRSÎTESİ DOLAPDERE KAMPUSU'nda 12.00'de çocuklara yönelik 'ücretsiz film gösterimi'. (0 212 245 79 84) • YEŞtLÇAM SİNEMASI'nda tüm seanslarda 'Türkiye'den bağımsız sinema sesleri' kapsamında 'Küçük Özgürlük' adlı film. (212 293 68 00) M PİYALEPAŞA KONAĞInda 14 00te 'Beyoğlu Semtlerinde Sanat' kapsamında Nilüfer Açıkabn, Engin Arslan, Ekrem Ataer, Nevzat Çelik, Mahir Günşıray, Yeşim Göksu, Sezai Sarıoğlu, Ayşegül Aldinç ın katılacağı panel. (0 212 245 79 84) • AKBANK KÜLTÜR SANAT MERKEZİ'nde 18.00'de Bülent Erkmen ve Semih Sökmenın katılacağı 'Bir Roman Yapmak: Beşpeşe' adlı söyleşi. (0 212 252 35 00) BUGÜN • İFSAK'ta 19.30'da 'Görüşeceğiz Lale', 'Yaşam Merdiveni', 'Ayışığı Sonatı', 'Alfabetik Düşler', 'Ütücü' ve 'Ax' adlı kısa filmlerin göstenmi. (0 212 292 42 01)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle