Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 AĞUETOS 2004 PA2AR CUMHURİYET SAYFA
kulturwcumhuriyet.com.tr 15
KULE CANBAZI SUNAY AKIN
Kızılderililer ve depremKızılderililerintopraklannı satın almak is-
teyen Beyaz Adam'a karşı çıkanlardan biri de
Cayuse kabilesinin reisidir: "Toprağın bir
şey söyleyip söyletnediğini, bu işe şaşıp şaş-
madığını merak ediyorum. Toprağın şu
konuştuklarımızı dinleyip dinlemediğini
merak ediyorum. Toprağın üzerinde olup
bitenleri görmek için dile gelip gelmeyece-
ğini merak ediyorum."
Prof. İhsan Ketin, Kuzey Anadolu Fay
Hattı'nı bulur ama yer kınğının geçtiği böl-
gelerde yapılaşmanın çok tehlikeli olduğunu
anlayacak bir yetkili bulamaz. 12 Eylül dar-
besinın ardından, kapitalizm atlannın koşul-
dugu ülkenin sırtında birkamçı gibi şaklayan
Özalizmin, imar yetkisini yerel yönetimlere
vermesiyle de fay hattında yapılaşma alır ba-
şını yürür. Ama Kızılderili reisin dediği olur
ve toprak, üzerinde olup bitenleri görmek
için 17 Ağustos 1999tarihınde,saatO3.O2'de
dilegelir!..
Depremin sorumlusu olarak bir-iki müte-
ahhit günah keçisi gösterilerek cezaevine ko-
nulur. Cinayetin asıl sorumlusu olan, bilimin
gereği olarak insana uygun bir yaşam sun-
mak yerine, çıkar çevrelerinin para hesapla-
nnı kollayan siyasetçiler ise ellerini kollan-
nı sallaya sallaya yıkıntılar arasında gezinir-
ler ve 'yaraları sarma' sözü verirler. Onlar
ki bilimin yolunu kapatmak için 25 Eylül
1997'de "tüm üniversite ve yüksekokulla-
ra" bir genelge gönderirler. Söz konusu ge-
nelgede "hükümetin siyasi, ekonomik ve
sosyal politikalarına yönelik kararları
hakkında açıklama yapamazlar ve basın-
yayın organlarına görüş bildiremezler"
denilerek bilim adamlan susturulur. Böyle-
lıkle. duvarlarında Mustafa Kemal Ata-
türk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilim-
dir" sözünün yazıldığı fay hattı üstündeki
birçok okulun çökmesının önündeki son en-
gel de kaldınlmış olunur.
Deprem ve patates Ikillsl
Fayda hattı fay hattından daha güçlü çıkar.
Izmit'te, SEKAnın fidanlıklan Ford fabrika-
sı için feda edilirken bu katliama karşı olan-
lar Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in
"Ne yani, patates mi ekelim?" sözüyle kar-
şılaşırlar. Tüm sorunu çözecek, sorumlulan
ortaya çıkaracak anahtar bu sözde gizlidir.
Fay hattının geçtiği bölge, bilim adamlannın
yıllar öncesinden önerdiği gibi sanayi yerine
tanma aynlsaydı, yani bölgede ekım yapıl-
saydı, depremde ölen insanlar bugün akşam
yemeğinde patates kızartması yiyebilecek ya
da çocuğunun elişine yardım etmek için pa-
tates baskı yapabileceklerdi!..
Ne gariptir ki 'deprem ve patates' ikilisi
eski bir Kızılderili inancında da karşımıza
çıkar. Kızılderililerin inancına göre, tanrı
çiftler birbirleriyle sevişirlerken yer sarsılır
ve denizaltından dalgalar çıkagelir. Tannla-
nn seviştiği yer de denizde görünen bir ada-
dır. Bu inanç yüzünden hiçbır Kızılderili o
adaya yaklaşmaya cesaret edemez. Bir gün,
tanrılann sevişmesini görmek isteyen bir re-
is yasak adaya yüzer. Buna çok kızan tann-
lar, onu cezalandırmak için toprağa gömer-
ler ve başkalan tarafından yenilmeye mah-
kûm ederler. O yiyecek 'patates' diye bili-
nir. Herhalde, bizdeki sorumlular da toprağa
gömüldüklerinde, insanhk yeni bir yiyecek-
le tanışacak!?
Bilimi dışlayan politikacılar için her yer
yerleşim alanı. her yer sanayi bölgesi olabi-
lir. Önemli olan, çıkar çevrelerinin kazancı-
dır onlar için. Suqwamish-Duwamish kabi-
lesinin reisi Seathİ'ın sözleri, fay hattını gör-
mezlikten gelen politikacılan ne de güzel ta-
rif ediyor: "Beyaz Adam'ın bizi anlamaya-
cağını biliyorum. Onun için toprağın her
parçası ötekiyle aynıdır. Gece vakti gelip
neye ihtiyacı varsa alıp götüren bir yaban-
cıdır o. Yeryüzü onun dostu değil, düşma-
nıdır. Bir yeri fethettiğinde başka yere gö-
zünü dikiyor. Babalarının mezarını terk
edip gidiyor, çocuklarının toprakta olan
hakkını unutuyor."
insarthk dışı manzara
Istanbul, büyük bir deprem olacak-olma-
yacak tartışmalanyla sarsıldığı günlerde, Av-
rupa Güvenlik ve Işbirliği Teşkilatı zirvesi-
ne ev sahipliği yapar. Toplantılar sırasında
birkaç ülke tarafından Çingenelerin de 'ulu-
sal azınlık' olarak kabul edilmesi önerisi atı-
lır ortaya. Bunun üzenne bir Orta Avrupa ül-
kesinin delegesi söze kanşır: "Madem bu-
rada uygun olsun olmasın her öneri orta-
ya atılıyor, o zaman Kızılderilileri de ulu-
sal azınlık kabul edelim." Bu söz üzerine
önenyi ortaya atan ülkelenn delegeleri sus
pus olur ve tartışma kapanır!..
AGlT'e katılan ülke başkanlanndan biri
olan Clinton, deprem bölgesindeki bir çadır
kenti ziyaret eder. Medya, Amerika başkanı-
nın sevmek için kucağına aldığı bir bebek ta-
rafından sıkılan burnunu konuşurken emper-
yalızmın burnunu ülkemizin ıçişlerine sok-
masından rahatsızlık duyan Emeğin Partisi
taraftarlan polis copuyla karşılaşırlar. Tıpkı
sömürüye, köleliğe karşı olan Kızılderilile-
rin Beyaz Adam" ın kanun koruyuculan tara-
fından saldırgan ve 'vahşi' olarak gösterilip
şiddete maruz kalmalan gibi!..
Çadırlarda açlık, soğuk ve hastahklara kar-
şı direnen depremzedeleri gördükçe. Beyaz
Adam'ın politikalarıyla oyuna gelen Ameri-
ka yerlilerinin son çare olarak sığındıklan
rezervasyon bölgelenndeki kamplar geliyor
gözümün önüne. Bu insanlıkdışı manzara
karşısında "Evet" dıyorum ilk kez, "Kızıl-
derililer Türk!.."
Resim
hayde moustapha, epyam
seninle bir resim yapalım:
moda burnunda durmuşuz
nilgünsüz marmaraya dalmışız
ayşe gitmiş başka adama
gene cep kanyağına kalmışız
sen ilhandan bir madrigal okuyorsun
ben selimiyeye bir çomak sokuyorum
cahrt epyam. beyoğluna bağınyor
alın bu bonolan kıçtnıza sokun
limanın façası değişiyor
bonolar uçuşuyor martlar kaçışıyor
fok yaşar camgözlerle yanşıyor
şehir hattan birbirine kanşryor
heybeliden bir fayton kaçıyor
mühürdardan denize uçuyor
denizden oğlan çocuklan çıkıyor
birbirlerinin saçlannı tanyor
gece oluyor ece geliyor
ece gidiyor ecel geliyor
ecel geliyor günsür gidiyor
tur
gut
sü
re
ya
e
dip
el
oğ
lu
me
tin
u
yar
ce
mal
can
se
ver
yağmur olup yağıyorlar
gar lokantasına dalıyorlar
vinçler içlerini çekiyor
mendirekler taşlannı döküyor
tezer düşlerini nhtmda yumurta gibi kınyor
kınklardan al dente mısralar yapr/or
gökyüzü tezerin beynine çöküyor
doktorfikretkızkulesinde dans ediyor
dans ederken denize dökülüyor
enver paşanın canı sıkılryor
haydarpaşanın rütbeleri sökülüyor
kader açıklarda yüklü bir tanker gibi
cumhuriyet şamandırasına bağlı bekliyor
halatlar gerildikçe geriliyor
tarih adım adım geriliyor
ermeniler birer birer diriliyor
ARİF DAMAR
2004 Temmuz ayı dergilerinden: Adam
Sanat, Akatalpa, Agora, Berfin Bahar,
Çağdaş Türk Dili, Dize, E, Evrensel
Kültür, Imlasız, Hürriyet Gösteri, Kitap-
lık, Mavi Dergi, Tavır, Varlık ve
Yasakmeyve'de yer alan şiirler
arasından, İzzet Yasar'ın
Yasakmeyve'nin Temmuz-Ağustos
sayısındaki "Resim" adlı şıirini Ayın
Şiiri olarak değerlendirdim.
Açıkça itiraf ediyorum ki Izzet Yasar'ın
edebiyat dergılerinde çok az sayıda
şiirini okumuştum.
Öyle aman aman ilgımi
çekmediğini de itiraf ediyorum.
Maalesef hiçbir kitabını da görmedim,
okumadım. Görüşlerine değer
verdiğim, başta İlhan Berk olmak
üzere, şiirden anlayan kişiler Izzet
Yasar'ın iyi bir şair olduğunu
söylemelerine, yazmalanna karşın.
Biraz geç olmakla birlikte, Yasakmeyve
dergisindeki "Resim" başlıklı bu şiirini
okuyana kadar. Duyduğuma göre, Yapı
Kredi Yayınlan'ndan "Toplu Şiirler"i
yayımlanmış. Bu değerlendırmemi
Ayvalık/Cunda adasında yazıyorum.
Istanbul'a döner dönmez "Toplu
Şiirler"ini edinip okuyacağım.
tzzet Yasar'ın "Resim" şiirini birçok
kez okudum. Şairin çok zeki bir kimse
olduğunu, çağdaş Türk şiirini iyi
okuyup özümsediğini anladım.
Yukarda "şiirden anlayan"lardan
söz ettim. Uzun yaşamım
boyunca. kendini şair sanan.
aralannda ünlüler de olan pek çok
kişinin şiirden anlamadığım gördüm. Ve
bunlara karaladıklarının şiir olmadığını
anlatmak mümkün değıldir. Adam 50
PoRTRE/lZZET YASAR
hayırlı ve
ikiye bölü
uzuyor çat
hayırsız adalanyla
nüyor marmara
lak ankaraya
sular boşalıyor
çan
ka
y
a
y
a
1951 yılında Istanbul'da doğdu.
Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi'nde,
yükseköğrenimini îstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Ingiliz Dili
ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamladı.
1976 yılına kadar çevirmenlik ve metin
yazarlığı yapan Yasar. Yeni Dergi ve
Birikim'de çıkan şiirleriyle tanındı.
Bir yönüyle şiiri için kullanılabilir
gördüğü her konuyu ince yergi
öğeleriyle ışleyen, diğer yönüyle de
çağdaşlaşma bunalımlan içinde sıkışan
bir toplumun düşünen, gören, algılayan
bireyine özgü duyarlılıklan işleyen
Yasar'ın öyküleri, eleştirel yazılan ve
sinema kuramı konusunda çevirileri de
var. Şiirlerini; Kanama (1974), Yeni
Kuş Bakışı (1979), Ölü Kitap'ta
(1982) toplamıştır. Dönüşü Olmayan
Hikayeler(1981) adlı kıtabıyla 1981
Sabahattin Ali Oykü Ödülü'nü
kazandı. 1995'te yayımlanan 'tün
Eserleri' bu kitaplannın toplu
basımıdır. Yasar, sinema yazılanm ise
Balta/zar'da (1999) topladı.
Çatalhöyük Kazıları devam ediyor
Geçmişin izini
sürerken
Kültür Servisi - İnsanlann
yerleşik uygarlığa geçtikleri
en eski yerleşim yeri olarak
kabul edilen, Konya'nın
Çumra ilçesine 10 km.
uzaklıktald 'Çatalhöyükte
1993'tenbu vana
Cambridge Üniversitesi
arkeoloji profesörü Ian
Hodder başkanlığında
sürdürülen kazılar. bilişim
teknolojisinin olanaklanyla
hızla ilerliyor. Kazılann
bilişim sponsoru IBM
Türk'ün katkısıyla kazı
alanına ve Cambridge
Üniversitesi'ne kurulan
bilgisayar sistemleri
sayesinde, bütün buluntular
eşzamanh olarak analiz
edilecek. Arkeologlar, kazı
alanında elde ettikleri
verileri, kablosuz iletişim
özellikli bilgisayarlara
kaydedecek ve kazı
alanındaki sunucuya
aktaracaklar. Veriler on-line
olarak Cambridge'deki veri
tabamna aktanlarak günü
gününe analiz edilecek.
Kazı ekibinin başkanı Ian
Hodder, konuyla ılgili
olarak, "En ilfri arkeoloji
yaşına gelmiş, bana şiirini gösteriyor.
Doğaldır kı benim
"Aman ne kadar güzel..." dememi
bekliyor. Bunlardan kurtulmak için
uzun uzun düşündükten sonra şöyle bir
çözüm buldum: "Bakın kardeşim, ben
kendi şiirimi yazmasını bilirim. Siz
başka bir insansınız. Memleketiniz
başka, ananız babanız başka,
çevreniz başka" falan diyorum.
Kimileri ses çıkarmıyor,
ama çoğu: "Olsun. Siz yine de
söyleyin" diye tutturuyorlar.
Işte bu da eski, biraz da bılinen bir şair
olmanın zorluğu, çilesi. Gelelim
"Resim" şiirine: Şiire
ironi - alaysama mı deniyor - katmak
çok güç bir iştir. Ustalık ister.
Rıfat Ilgaz ilk kitabı "Yarenlik"de
bunu sanıyorum ilk deneyen
arkadaşımızdır. Ben, başanlı
olduğu kamsında değilim.
Sonralan işi tam anlamıyla mizaha,
alaysamaya vurdu. Bunun en başanlı
örneği, kuşkusuz,
Hababam Sınıff'dır
tzzet Yasar
söylediğim güçlüğün
üstesinden gelmiş.
Çalışması bir sanat
değeri, bir
"kalıcılık" kazanmış,
düşünceme göre.
Uzartım. "Resim"
şiirini okursanız,
sizler de benim
yargıma katılırsınız
diye umuyorum.
kazı tekniklerini
kullanarak topladığımız
buluntu verilerini. günü
gününe üniversitedeki
sisteme aktarmamız, kazı
verilerini değerlendirme
işlemlerine büyük bir hız
kazandıracak. Önceleri
analiz işlemleri ancak
kazı mevsimi sonunda
üniversiteye döndüğümüz
zaman yapılabiliyordu"
dedi. Kökleri 9 bin yıl
öncesine kadar uzanan ve
Anadolu uygarlığının ilk
şekillendiği yer olarak
kabul edilen Çatalhöyük,
karmaşık ve aynntılı kent
yapısıyla bir 'yeni taş çağı'
merkezi. Çanak çömlek
yapının ilk örnekleri;
dönemin yaşam biçimlerinı
anlatan duvar resimleri ve
freskleri, aynntılı sembolik
bir dile sahip sanat eserleri,
tek tannlı dinleri etkileyen
'Ana Tanrıça' figürüyle
modern arkeolojinin en
önemli kazı alanlanndan
biri olma özelliğini
koruyor.
{0 212 212 35 15/
H"VVM'. catalhovuk. com)
ESÎNTtLER
ZEYNEP ORAL
Anena'da İsyan!
Bugüne dek böyle bir şey görmedim, duymadım...
Yaşamasam, tanıklık etmesem, inanmakta zorianır-
dım... Hafif hafif başladı, derinden derine çoğaldı, bir
çığ gibi büyüdü, şiddetli bir patlamayla sona erdi. Are-
na di Verona'daki ısyandan, (kimine göre skandal) söz
ediyorum...
Anımsayacaksınız, geçen hafta "Köcekçe 'Arena
di Verona'da" başlıklı yazımda, sizlerle bir coşkuyu
paylaşmaya çalışıyordum. Verona'daki opera festiva-
linde, Placido Domingo konsen, sekız Akdeniz ülke-
sındekı sekiz antık tıyatronun katıiımıyla gerçekleşe-
cekti. Hani "bizim" de Antik Efes Tiyatrosu, Ulvi Ce-
mal Erkin'in "Köçekçe"sı, Izmir Devlet Senfonı Or-
kestrası yorumuyla katılacağımız konser...
Arena dı Verona (ttalya) dışındaki öteki yedi ülke ve
tiyatrosu şöyleydi: Pola (Hırvatistan), Efes (Türkiye),
Palmira (Surıye), Leptis Magna (Libya), El Cerm (Tu-
nus), Arles (Fransa) ve Tarragona (Ispanya)... Placido
Domingo'nın aryalannm arasında, Arena'nın bir ucu-
na inen dev bir beyazperdeden, aynen bu sırayla, bu
ülkelenn müzıklerini, danslarını ızleyecektik...
Olmadı, olamadı... Farklı kültürleretahammülsüzlük
(düşmanlık mı demelı?) böyle bir programa izin verme-
dı... Konserin ertesi günü bu satırları içim acıyarak ya-
zıyorum. Işte ayrıntılar:
Konser akşamı Arena dı Verona ağzına dek dolu. Yir-
mibın kişilik arenada tek boş yer yok. Biletleraylar ön-
cesinden tükenmiş. Sahnede Arena di Verona orkest-
ra ve korosu...
Tüm ışıklar söndü. Aynı anda karanlığın içinde bin-
lerce minik mum yandı. Arena'da âdet böyle, karan-
lıkta göz kırpan binlerce ışık, sahnedekilere "biz bu-
radayız" dergibi...
Yılların eskıtemedığı ünlü yönetmen Franco Zefirel-
li kürsüye çıkıyor. Ptacıdo Domıngo'yu, yaşayan en
büyük, en değerlı tenor diye takdım ediyor. Programın
anlam ve önemıni anlatıyor. Akdenız'de farklı kültürler
ve dısıplinler arasında kucaklaşma, farklılıklarla zen-
gınleşme, barış, hoşgörü... Alkış, alkış...
Placido Dommgo sahnede, bu konser için özel bes-
telenmış çağdaş bir arya söylüyor. Marco Betta'nın
"La Corona di Pietra" ("Taştan Taç" - "Benim dı-
şımdaki öyküleri de kucaklıyorum" dıyen sözler)...
Aryanın sonunda 20 bın kışı ayakta çılgınca alkışlıyor.
Sahneye bir anda ınen dev bir beyazperde. (Teknık
mucıze!) Ve bir Hırvat operasından bir bölüm ızleme-
ye başlıyoruz. PolaTiyatrosu'ndaçekilmışfilmtoputo-
puna sekız dakika sürüyor. (Her ülkeye 8 dakıka ayrıl-
mış.) Yine her ülkenin fılmı gösterilırken, yerel giysiler
gıymiş gençlero ülkenin bayrağıyla, beyazperdenin i-
kı yanına yere oturuyor ve filmi izlıyor. Hırvat operası
bıttı, alkış neredeyse yok gibi... Hafif homurtular...
Placido Dommgo ıkıncı aryasını söyledı. Alkış kıya-
met yer yerinden oynuyor.
Sahnede Türkiye
Sıra Türkiye'de. Perdenın ikı yanında Türk Bayrak-
lan. Enfes aörüntülerie Efes'te, Rengim Gökmen yö-
netımınde Tzmır Senfonı Orkestrası
ll
Köçekçe"yi yo-
rumluyor. Inanın, ıltımas yapmıyorum, ama bizim film
hanka. Müthiş hareketli çekimler, farklı mekânlar, sen-
fonı orkestrasının ciddiyetiyle, Ege Üniversitesi halk
oyuncuları gençlerinin dinamizmi, Erkin'in müziğiyle,
fresklerin iç içeliği...
Fılm bitti. Hafif bir alkış... Ne zaman ki, Türk bayrak-
lannı taşıyan gençler, ayağa kalkıp yürümeye başlıyor,
tektük"yuh" seslen... Bu sözcükyalnızTürkçe'devar.
Yani artıstik değıl, politik bir protesto...
Placido Domingo sahnede, aryasını söylüyor. Are-
na ayağa fırlıyor alkış kıyamet!
Sıra Sunye'de. Beyaz perdede Paimira Tiyatro-
su'nda çekilmiş geleneksel bir düğün... Şam'dan bir
topluluk ve "göbek havası"...
Ve millet başlıyor bağırmaya. En çok Italyanlar hay-
kınyor. "Basta" (Yeter), "Utanın!", "Rezillik"... "Bu-
rası Arena, burada şarkı söylenir"... "Sinemayı gi-
din evinizde seyredin"... Bağrışma, çağnşma ve ıs-
lıklamaların sonu gelmıyor. Öyle kı filmi durdurmak zo-
runda kalıyoriar.
Placido Domingo sahneye çıktığında haykırmalar
devam ediyor: "Kesin bu programı!", "Sinema de-
ğil, müzik istiyoruz!" Almanlar "Domingo" diye tem-
po tutuyor. Ingılızler, Italyanları ve Almanlan susturma-
ya çalışıyor. (En çok bu üç ülkenin ızleyicısi var Are-
na'da.)
Placido Domıngo'nun aryasından sonra programda
olmadığı halde ara venlıyor.
Konserin ikinci yarısında beyazperde hiç ınmedi.
Dört ülkenin filmlerı gösterılmedi. Gösterilmeye teşeb-
büs bıle edilmedı. Placido Dommgo, 20 bın izleyiciyi
avucunun içine alıp program dışı üç arya daha söyle-
yerek konsen sürdürdü.
Konserden sonra hem Zefirelli, hem Placido Domin-
go'nun bulunduğu yemekte, programın iptal karannın
nasıl zorlukla alındığı, ama tepkılerin daha büyümesin-
den korkularak almak zorunda kalındığı açıklanacaktı.
Yanıtsız pek çok soru vardı aklımda: Seyirci her za-
man haklı mıdır? Dinleyicinin her istegine boyun mu
eğilecek? Tamam, tepkı Arena'da multivizyon kullanı-
mınaydı, ama gösterilen ilk ülkeler Fransa (modern
dans) ve Ispanya (Jose Carreras) olsaydı, yine aynı şid-
dette mi olacaktı bu protestolar?
Konserin sonunda Placido Domingo'nun ısrarlı çağ-
nlanna karşı Zefirelli sahneye çıkıp seyirciyi selamlama-
dı. Bu da ızleyıcıye onun protestosuydu.
Geçen hafta yazımda şöyle demiştim: "Programa
baktığımdayeryüzünde farklı kültürlerin, birbiriniyoket-
meye çalışmadan da variıklarmt sûrdürebileceklerini
görüyorum. Daha güzel ve şiddetten annmış bir dün-
yanın da mümkün olabileceğineyeniden inanmaya baş-
lar gibi oluyonım..."
Yanılmışım...
[email protected]
Faks:0212-2571650
TÜRKİYE JOKEY KULÜBÜ
RESİM YARIŞMASI
2004, İSTAMBUL
van^odının feonusu vc araDcı,
T Â Ktt A R
VM kıih.ıı-J lırkırıım k>«kKlM lnıtrırn*. Tl.lk Tınk firrt-il II
"At At yvift. M Ytft^Urtclltğl vs H^oârûmlftf (Iır
Brrcm öcüU. ı IL.
S.ÛÛÜ.ÜOÛ.ÛÛO TL.
TL ı'"rc I
Yan$m> Tıkvttal:
15 Eylö 2004
•n Fylûi noa
Teîllm tat«ri vc ycrt;
1- VU<ttzrC\
3 Ylt
Yaiyna 5artnamaKf: Htcodrcm MCOLHüöofl ve ww».y: OTI adrcsl TJK Wsb sBsct-ıden teain
1.0 2121 444 C 855 DctH .33V
Cû P1î*t 571 »S ?»