Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 TEMMUZ 2004 SALI CUMHURİYET SAYFA
DIZI
Osmanlılar, Fransız Devrimi'nden korunabilmek için îstanbul'a giriş çıkışı bile kontrol altına aldı
Korkutan devrimrüzgârlan
O
smanlı kaynaklannda verilen bilgi-
lere göre, tıpkı Patrona HaBl veya
Kabakçı Mustafa olaylan gibi salt
tahta yönelik bir ayaklanma olarak
değeriendirdikleri için Osmanlı ay-
dınlan Fransız Devrimi'ne karşı da neredeyse tam
yanm yüzyıl boyunca gözlerini >r
umup kulakla-
nnı tıkamışlardır zaten.
örneğin, m. Setim'in sır kâtibi Ahmed Efen-
di, 10 Ocak 1792 tanhli Ruzname'sınde, "Tan-
n, Franstz ihtilalini de üpkıfrengiha<aahgı gibi
devkt düşmanlanna bulaşonp onlan birbirine
düşürerek, devleC için hayut sonuçlar nasip ey-
leye, amin." diye yazmaktadır, adı "sifilisr>
olan
hastalık için yalnız Türklerin kullandığı "fren-
gi" sözcüğüyle dil oyunu yaparak.
'FRENCİ İLLETİ'
Gene Sultan III. Selim'in Reis-ül Küttab'ı
(Dışişleri bakanı) Aüf Ahmed Efendi de, "Vol-
tairefleRousseaudenroekfcmaruf\cmeşhııroian
zındıklannve onlar misfllû dehrilerin hâşâ süm-
me hâşâ ADah'a ve peygamberlere dil uzatmak,
her türlü kutsalhğı yok etmek, eşitlik ve cumhu-
riyetiflaneylemek için karaladıklan eserter ço-
luk çocuk arasında rağbet bulup dinsizük ve fe-
sadfrengiiDeti gibi yayılmıştır" demektedir.
Ahmed Cevdet Paşa bile, Tarih-i Cevdet'te
Fransız Devrimi'ni 19. yüzyılın ikinci yansın-
da hâlâ "saHanata yönetik bir ayaldanma" ola-
rak değerlendirdiğinden" Avrupalılar ihtilalin
başlannda Fransızlann yaptıklannı çirkin gör-
memişken, hanedanın öldürülmesi üzerine hep-
si Fransızlardan nefret etmiştir" diye yazmak-
tadır. Ünlü Jön Türklerden Mizancı Murat Bey
de, güya "Fransızca bihneyen Osmanh aydınla-
rmaFranazthtiâM'niöğreöDekwsevdirmekama-
cryla" kaleme aldığı, "Tarih-i Umumi" adlı ki-
tabının "tnkılâb-ı Kebir" bölümünde Fransız
Devrimi'nin sözcüleri için edilmedik küfür bı-
rakmamaktadır ta 1889 yılında.
CoZLER KAPALI. KULAKLAR TIKALI
Kısacası, Osmanlılar devrimin rüzgânndan
korunabilmek için gördüğümüz kadanyla yal-
nız gözlerini yumup kulaklannı tıkamakla da
kalmamışlar, Îstanbul'a giriş çıkışı kontrol ede-
bilmek için, 1820'lerden itibaren bir çeşit pasa-
port şeklinde "mürûr tezkeresi" dedikleri bir
uygulama bile başlatmışlardır.
Ne var ki, eytişimsel çelişki yasası gene hük-
münü yürütmüş, Yunan ayaklanmasına öfkele-
nip. bu önlemlerle birlikte bnparatorluğun dış iliş-
kileriru yüzyülardıryürüten Rum çevırmenlerin
de işlerine son vererek çaresiz kendileri yaban-
Devletin resmi dili
olmadığı için yabancı
kavramlara
Osmanlıca karşılık
bulabilmekte büyük
sorun yaşanır.
Örneğin, Fransa'yı
kasıp kavuran
"liberte" kavramı için
Reşit Paşa Farsça
"serbest", Şinasi
Farsça "azad", Sadık
Rrfat Paşa da Arapça
"hürriyet"i kullanır. llk
Türkçe karşılık
"özgürlük" ise, tam
yüzyıl sonra, 27 Mayıs
1960 devriminden
sonra bulunur.
yürütme ve yargı erkleriyle ilgili yeni bir hukuk-
sal kavram, bir toplumsal sözleşme niteliği ka-
zanmıştır.
Gerçi bu aydınlar "constitution" deyimini an-
lamına sadık kalarak "Kanun-uEsasi" şeklinde
Osmanlıcalaşurmamış da değillerdir. Ama, Fran-
sız devrimiyle de zaten ancak yanm yüzyıl son-
ra bir zorunlulukla tanışıp ilgilenmiş bu Tanzi-
mat aydınlannın Ingiltere'nin bu yeni yöneti-
minin "erklerin aynhğT ilkesine dayalı bir ya-
pıya sahip oldugunun farkına vardıklannı söy-
leyebilmek ise, gördüğümüz kadanyla gerçek-
ten olanaksızdır. Nitekim, "constitutional go-
vernment" deyimini "Kanun-u Esasi Hüküme-
ti" şeklinde Osmanlıcalaştırmak yerine, "hüke-
met-imeşrutoTveya "meşrutiyet hükümeti" di-
ye yeni karşüıklar uydurmuş olmalan bile bu ger-
çeği tek başınatanıtlasa gerektir doğrusu..
' D A N I Ş M A MECLisr
cı dil öğrenmek zorunda kalınca, bu kez de Sa-
ray"da acele açtıklan Tercüme Odası'nda özen-
le yetiştirip Avrupa'ya gönderilen Osmanlı ay-
dınlan dönüşte Fransız devriminin rüzgârlannı
yurda taşımaya başlamışlardır, farkına bile var-
madan.
Örneğin, Mustafa Reşit Paşa da, 1834 yılında
dil öğrenmesi için Paris'e gönderilen gençlerden
biridir ve Fransız devriminin özgürlük, eşitlik,
uygarlık, kültür, ulus, vatan, adalet. hukuk vb.
kavramlannın birçoğunu Tercüme Odası'nda
yetiştirilip Avrupa'ya gönderilmiş veyaçeşitli yol-
larla gitmiş Şinasi,Namık KemaL Ziya Paşa,AH
Suavigibi Tanzimat aydınlan ile birlikte Osman-
lı düşüncesine taşımıştır.
'SERBESTIDEN ÖZCÜRLÜĞE...
Ancak, devlerin resmi dili halkın konuştuğu
dil (anadil) olmadığı için bu Frenkçe kavramla-
ra Osmanlıca karşılık bulabilmekte de kuşkusuz
büyük sorunlaryaşamışlardır. Örneğin. "fiberte"
kavTamı için Reşit Paşa Farsça "serbesti" söz-
cüğünü kullanmış, Şinasi gene Farsça "azad" de-
miş, Ali Suavi Farsça "ser" (baş) ve "baz" (oy-
nayan) sözcüklerinden canbaz, kumarbaz gibi
"serbaz" diye yeni bir sözcük uydurmuş, Sadık
RrfatPaşa ise karşılık olarak Arapça "hürriyet"
sözcüğünü kullanmıştır. Azerilerin hâlâ "azad-
hk" dedikleri bu kavram için ilk Türkçe karşı-
lık "özgürlük" ise, bilindiği gibi tam yüzyıl son-
Laisizm
"çarpık demokrasimiz"
ve soğuk savaş
Demirtas CEYHUN
ra, 27 Mayıs 1960 devriminden sonra bulunabil-
miştir ancak.
Örneğin, "culture" kavTamı için de, önce Arap-
ça "maarif" sözcüğü kullanılmıştır. "MaariHgar-
bi" deyimi Osmanlıca'da "Batı kültürü" anla-
mına gelmiştir uzun yıllar. Maanf sözcüğü za-
manla "eğitim" anlamında kullanılmaya başla-
nınca da "irfan" denilmış, ZiyaGökaipise "hars"
diye yeni bir sözcük uydurmuştur 1910'larda.
Yanı. ne Osmanlı aydınının Fransız Devri-
mi'nin "hümanist" özünü kavrayabilecek bir
bilgiye sahip olduğunu, ne de Osmanlıca'nın
zaten böyle bir dünya görüşünü kavTamaya el-
vereceğini söyleyebilmenin olanağı vardır.
Nitekim, Birincı Meşrutiyet'in kuramcılan
Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa gibi Tan-
zimat aydınlan da Ingıltere'deki bu yeni yöneti-
mi salt "mecfis" olarak algıladıklan için, ''cons-
titution''' ka\Tamı üzennde düşünmeye bile ge-
rek görmeden, sultanın bir meclisle birlikte ça-
lışmasının kesinlikle şenata aykın düşmeyece-
ğıni. Kuran"ın Âli Imrân ve Talâk surelerinın
bazı ayetlerinde geçen, başkalanyla da görüşme,
başkalanna danişma anlamındakı "meşveret"
sözcüğünün "mecüs" anlamına da geldiğini öne
sürerek tanıtlama telaşına düşmüşlerdir hemen.
'CoNSTITUTION' KAVRAMI...
Oysa, "constitution" sözcüğü de, insanlığın si-
yasal gündemıne anayasa anlamında ilk kez
Fransız devnminden sonra girmiş laik kavram-
lardan biridir.
Örneğin, hukukçularca verilen bilgilere göre,
"Diritto Constituzionale" {Anayasa Hukuku)
adıyla da ilk kez ders programlanna Italya'da Fer-
rara Üniversitesf nde, Fransız devriminden son-
ra 1797'de alınmıştır. Fransa'da da 1834"ten son-
ra "Droit constitutionnel" adıyla okutulmaya
başlanılmış. ancak ffl. Napolyon tarafından ya-
saklanan bu ders, programa yeniden III. Cum-
huriyetin kuruluşundan sonra 1878'de gırebilmiş-
tir ancak. Görüldüğü gibi *temd,kuruhış,temel
yap^gövdevb." anlamlanna gelen bu Latince söz-
cük, Aydınlanma dönemini başlatan düşünür-
lerden Locke'ın XVII. yüzyıl sonlannda günde-
me getirdiğı "erkkrin avTihgı'' kuramıyla, Ingi-
lizlerin "constirutional go\ernment" dedikleri,
Fransi2 devriminden sonraki çağdaş (laık) dev-
let anlayışının da belkemiğini oluşturan yasama,
Çünkü, Arapça "şart" kökünden türetilmiş,
"şarth,bir şartabağfa" anlamındakı bu "meşru-
ta" veya "meşruti>«t" sözcüklerinin ne anaya-
sa kavramıyla, ne de "eriderin aynhğı'' ilkesiy-
le anlamsal bir işliği vardır. Örneğin, "meşru-
ta" sözcüğü, "ilk sahibi taranndan saübnamak
koşuhıyta mirasçılara bn-akdmış ev, arsa" anla-
mına gelmektedir Arapçada.
Gene, bilindiği gibi bir koşula bağlı olarak
serbest bırakılmaya da "meşrutentahfiye" denil-
mektedir hukuk dilinde.
Osmanlı aydınlan da 1878'de kurduklan buye-
ni yönetim biçimıne "meşrutiyet" adını "suİta-
nın danişma kurulu nitefiğindekibir meclisle be-
raber çahşmayı kabul etmesi, çahşmava söz ver-
mea" anlamında kullanmışlardır zaten.
Nitekim, hazırladıklan 1876 Kanun-u Esa-
si'sinde de, görevi "De\1et-i Alhyenin idare-i
umumiyesini yürütecek ka\anin ve nizamabn
usuhi esasiyesini müzakere etmek" diye tanım-
lanarak, Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın zaten
salt yöntem tartışmalannın yapılabileceği bir
"danişma mectisT olduğu açık açık belirtilmek-
te ve gerek şer'i gerekse örfi yasama yetkisinin
devrinden kesinlikle söz edilmemektedir.
Bu nedenle, "şartiı yönetim" anlamındaki bu
Osmanlıca "meşnıtiyet" deyiminin bir başka
dilde karşıhğını bulabilmek de olanaksızdır.
Ama, aydınlanmız meşrutiyet sözcüğünü hâlâ
"erkJerin aynhğı ilkesine davah anayasah mutia-
layetyönetimi" anlamında kullanmakta hiçbir sa-
kınca görmemektedirler ne yazık ki...
Yarın: Soğuk Savaş
ve Türkiye
İki partili
tahterevalli*
• Terakkiperver
Cumhuriyet
Fırkası, 17Kasım
1924te kurulduve
dokuz ay sonra
kapatıldı.
• Serbest
Cumhuriyet
Fırkası 12 Ağustos
1930'da kuruldu
ve üç ay sonra
kapatıldı.
• 18Temmuz
1945'te Millî
Kalkınma
Partisi'nin
kurulmasına izin
verildi.
• Celal Bayar ve
Adnan Menderes
ise Demokrat
Parti'yi kurdu.
• Çok partili
döneme geçiş,
1946'da oldu.
• 1946
Temmuzu'nda
Mecliste CHP ve
DP'den oluşan iki
parti vardır...
• 14 Mayıs
1946'da Türkiye
Sosyalist Partisi,
20 Haziran
1946'da da
Türkiye Sosyalist
Emekçi ve Köylü
Partisi kuruldu.
Her iki parti de
16 Arahk 1946'da
kapatıldı.
Çeşitli dönemlerde kurulup kapatılan partilerden sonra Meclis, 1946'da artık CHP ve DP'den oluştu
Çok partili döneme sancıh geçiş
M
ustafa Kemal'in buyruğuy la 17 Ka-
sım 1924'te kurulan, ancak Doğu
Anadolu'dakı ayaklanmalar yüzün-
den 9 ay sonra kapahlmak zorunda
kalınan "Terakkiperver Cumhuri-
yet Fırkası'' ile 12 Ağustos 1930'da
kurulup, gene devletın laık niteliğıne yönelik giri-
şimlerin hızla artması yüzünden üç ay sonra kuru-
culannca dağıtılan "Serbest Cumhuriyet Fırkası"
denemelerini saymazsak, çok partili parlamenter
düzene geçişimiz de, bilindiği gibi tam 70 yıl son-
ra, 1946'da olmuştur.
Ve ilginçtir, tıpkı Birinci Meşrutiyet'in Mithat
Paşa ile birkaç arkadaşının kişisel özverilerinin ürü-
nü olduğuna inanılması gibi, 1946 Temmuzu'nda
anıden çok partili düzene geçişimizin de İsmet Pa-
şa'nın "demokrasiâşığı" kişiliğinden kaynaklandı-
ğından sanki hiçbir aydmımızın kuşkusu yoktur.
DlŞ ETKENLER...
Ama, ülkenin içinde bulunduğu koşullara ve
1946'da kurulmaya çalışüan Meclis'inyapısına şöy-
le kabaca bir göz atılınca bile, bu gelişmelerin ne
tür dürtülerin zorlamasıyla gerçekleştirildiğini bü-
tün çıplaklığıyla görmemek de sanınz olanaksızdır.
Örneğin, Ismet Paşa'nın çok partili düzene geçil-
mesine 1944 \ılı sonlannda karar verip, 1945 yılı
başlannda daha savaş sürerken 19 Mayıs Bayramı
söylevinde damdan düşercesine "demokrasiden'' söz
ederek açıklaması bile, bu kuşkuyu yeterince doğ-
rulasa gerektir doğrusu.
Çünkü, Almanya 7 Mayıs 1945 'te gerçi teslim ol-
muştur, fakat savaş Uzakdoğu'da tüm şiddetiyle sür-
mektedir ve 6-9 Ağustos 1945'te de Hiroşima ile Na-
gazaki'ye atom bombası atılarak insanlık tarihinin
en büyük cinayetleri işlenmiştir. tkınci Dünya Sa-
vaşı ancak üç buçuk ay sonra 1 Eylül 1945'te sona
ermiştir.
BATILILAR SICAK BAKMAZ...
Unutulmamalıdırki. Türkiye savaşagjrmemek için
güya iki tarafa da eşit uzakhkta duruyormuş gibi dav-
ranmaktadır ama, ırkçılığa sempatiyle bakan Refık
Savdam ve Şükrü Saracoğhıhükümetlerinin, Alman
donanmasının ticaret filosu adı altında Karadeniz'e
çıkmasına göz yumulması, krom satışı ile ilgili giz-
li ticaret antlaşmalan imzalanması vb. gibi uygula-
malarla Hhkr'den yana bir politika izledikleri de bi-
linmektedir. Nitekim bu yüzden Batililar İsmet Pa-
şa'ya pek de sıcak bakmamaktadırlar.
may Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak ile Yüksek
Askeri Şûra üyesi General Asım Gündüz'ü emekli
edip, ardından 3 Mayıs 1944'te de sanki Roose-
velt'e, uygulanan u"kçı politikalann sorumlulannı
cezalandınyormuş gibi bir mesaj iletirmişçesine
Zeki Vetidi Togan, Nihal Atstz, Hasan Ferit Canse-
ver, Reha Oğuz Türkkan. Alpaslan Türkeş gibi ün-
lü ırkçılan tutuklatmıştır hemen. Normandiya çıkar-
masının ardından 16 Haziran 1944'te de, krom sa-
tışının ve Alman savaş gemilerinin Karadeniz'e çık-
masının tek sorumlusu imiş gibi Dışişleri Bakanı Nu-
man Menemencioğhı'nu görevden almışnr acele.
Coı
Örneğin, Prof. IVh'azi Berkes de anılannda, Tür-
kiye'ye silah yardımı yapılması önerilerini Roose-
velt'in, İsmet Paşa'ya verilecek her kurşunun er geç
faşistlerin eline geçerek kendi askerine yönelece-
ğine inandığı için geri çe\irdiğinı ima ederek; "Ta-
rafsızhk görüşüne rağmen MilB Şefin paşalarnun
Nazi eğilimli olduklannı tngilizJer de bilhorlardL",
"Roose\«ftzaten eskidenberiTürkçe'j'c karsndı (_)
Amerikahlar.oaşamadaVulîŞerinTürki>ç
;
siniFran-
ko tspama'sı ile bir tutuyorlarth. Kendileri Türki-
ye'ye yardım etmevi düşünmedikleri gibL Ingjte-
re'nin bu yoldald teküflerini de geri çeyiriyorlardL",
"tngütere, ABD yardmıı programuun Türkiye'ye
de genişletflmesini istediği zaman Amerikan Dışiş-
leri Bakanhğı böyle bir yardımı Franco'ya >ardım
ernıeye benzetmişti. Fransa'va sanlacak olan kro-
mun, 9 Kasun 1941'de Nazi hükumeti ile yapılan ti-
caret anüaşmasıyla Ahnanya'ya gönderihnesi yü-
zünden ABD elçbi MacMurray de bundan böyle
Türkiye'ye ancak demokrasi koşulu\la yardun ya-
pdabüeceğini bildinnişti" diye yazmaktadır.
Hiç kuşku yok ki bu nedenle de, Amerikalılar ge-
rek24 Haziran 1944'te tam 44 ülkenin çağnldığı IMF
ile ilgili Atlantic City'deki ön toplantıya; gerek bir
hafta sonraki 1 Temmuz 1944 tarihlı IMF antlaşma-
sının imzalandığı Brerton VVöods'taki toplantıya;
gerekse gene aynı yıl 21 Ağustos 7 Ekim 1944 gün-
leri arasmdakı Bırleşmış Milletler'in kuruluşu ile il-
gili Dumbarton Oaks'taki ilk toplantıya Türkiye'yi
çağırmamışlardır.
RoSEVELTIN CÜVENİNİ KAZANMAK
Oysa. 6 Haziran 1944'teki Normandiya çıkarma-
sı başanyla sonuçlanmış, Amerikan tanklan artık
Aknanya'ya doğru ilerlemektedir, yani savaşın so-
nu gözükmüştür. Dolayısıyla İsmet Paşa'nın da, iki
yanlı politikadan acele vazgeçip Roosevelt'in gü-
venini kazanmaya çalışmaktan başka unıan yoktur.
Mutlaka bu nedenle de, daha 1943 yılı Aralık
ayında Roosevelt ve Churchül ile görüşmek üzere
Kahire'ye giderken, hem Varlık Vergısı'ni ödeye-
memiş Yahudileri bağışlamış, hem de Aşkale'ye
sürülmüş Yahudilerin serbest bırakılmasını sağla-
mıştır. 1944 yılının ilk günlennde de önce Genelkur-
>K PARTİLİ DONEM MUJDESI
Şubat ayında toplanan Yalta Konferansı'nda 1
Mart 1945 tarihine kadar savaşa katılmayan ülke-
lerin Birleşmiş Milletler'e kurucu üye yapılmama-
sına karar verildiğirü öğrenir öğrenmez de, 23 Şu-
bat 1945'te hemen savaş ilan etmiştir Almanya ve
Japonya'ya. Ve, iyi saatte olsunlar tam bu sırada Pa-
şa'nuı sırtını bir daha sıvazlamış ve Roosevelt ani-
den öbnüştür 12 Nisan 1945'te.
Gerçi, Roosevelt'in gözüne de artık girilmek üze-
redir, 25 Nisan 1945'te San Francisco'da başlaya-
cak Birleşmiş Milletler'in kuruluş toplantısına Tür-
kiye de çağnlmıştır. Ama. Ismet Paşa bütün bunla-
ra karşın, çok partili düzene geçileceğini hemen
açıklayarak gene de Büyükelçi Mac Murray'in ko-
şulunu da yerine getirmiştir.
İKİ PARTİLİ MECLİS
Savaş daha sürerken de, güya çok partili düzene
geçilerek hem 18 Temmuz 1945'te NuriDemirağ
adlı bir işadamının "MflKKalkınmaPartisi'' adlı bir
parti kurmasına izin verilmiş, hem de Celal Bayar
ile Adnan Menderes "Demokrat Parti" adında bir
parti kurmakla görevlendirilmıştir sanki. Fakat il-
ginçtir, yönetimin gerçekten demokratikleştirildiği-
ni sanan Marksistler de, 14 Mayıs 1946'da "Türld-
ye Sos>'alist Partisi"; 20 Haziran 1946'da da "Tür-
kiyeSosyıalistEmekçive KöylüPartisi'' adıyla iki par-
ti daha kurmuşlardır.
Gördüğumüz kadanyla Amerika'nın güveninin pe-
kiştirilmesi açısından bu olaydan da ustaca yarar-
lanıhnış, temmuz ayında acele yapılan göstermelik
bir seçimle Meclis artık CHP ve DP'den oluşan gü-
ya çift partili demokratik bir Meclis haline getirilir
getirihnez her iki parti de 16 Aralık 1946'da acele
kapatılmış ve bir "komünisttevkifotı" ile bütün yö-
neticileri, ileri gelen üyeleri tutuklanmıştır.