Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23 MAYIS 2004 PAZAR
Insanlar ve dağlar....
Birini ötekinden ayırmak olanaksız.
Her ikisi de sonsuz
bir yalnızlık seriyordu
önümüze...
Yayüksekliktenya havanın seyrekUğindenya da Budizm'inyoğunluğundan solukalmak oldukçagüç
İbadetinağırlığındaTibet
I
ki kişiydiler. Yerde yüzükoyun boylu
boyunca yatıyorlardı. Dikkat etmesem,
onlara çarpabilir, üzerlerine basabilir-
dim. Yattıklan yerden ansızın dızleri
üzerine doğruluyor. avuçlannı göğüs-
lerinin önünde birleştirip dualannı mı-
nldanıyor, sonra yine ansızın kendilerini küt di-
ye yere atıyor, ellerini ve dirseklerini yerde yan-
lara doğru açarken dizlerini kannJanna çekiyor,
yerde sürünerek ilerliyorlardı. Aynı hareketi tek-
rarlayarak yerde asfalt yolda ilerliyorlardı. Elle-
rinin ve dirseklerinin altına deri parçalan bağla-
mışlardı. (Daha sonra deri yerine karton, mukav-
va bağlayanlan da görecektim.) Deri ya da mu-
kavvanın yere sürtünmesinden, yola. asfalta, toz
toprağa sürtmesinden fışşş fişşş diye bir ses çı-
kıyordu. Zaten o ses beni uyarmış. son anda on-
lara çarpmamı önlemişti.
Sanki benden başka kimse onlan görmüyor-
du, kimse onlann farkında değıldi. Benden baş-
ka kimse onlara bakmıyordu bile... Zaten ben de
çok bakamadım, arkamdan yaya trafıği sıkıştı-
nyordu. Yerdekiler çoook yavaş ilerliyordu, ayak-
takilerçok hızlı... fapınağa yaklaştikça kendini
yere atan ve yerde sürünerek ilerleyenler çoğal-
dı. Küt,fişşşfişşş...Küt,fişşşşfişşş...Tapınağın
tam önü, kendini boylu boyunca yere atanlarla
silme doluydu. Tibet'in başkenti Lhasa'daydım.
Evet, burası başka bir dünyaydı. Başka bir
çağdayaşıyordu...
Hayır. burası yeryüzündeki herhangi modern
bir kentti. Geniş caddelerindeki trafik sıkışıklı-
ğıyla, neon ışıklı reklam panolan, damlann te-
pesindeki çanak antenlerle, cam ve çelik kaplı yük-
sek yapılanyla, cep telefonlannı ellennden bırak-
mayan "ptınk" saçlı gençlenyle modern bir kent..
Bir hafta boyunca çelişkıler arasında gıdıp ge-
lecektım. En iyisi baştan başlamalı...
DüNDEN BUCÜNE
Farklı toplumlan, farklı kültürleri tanıma ate-
şi içime düştü düşeli, bir yol sesi duymayayım,
kendimi yollara atıyorum. Yeryüzü uygarhkla-
nnın en ılginçlerinden olan Çin'in doğusuyla
haşır neşir olduktan sonra batısını tanıma tutku-
su... Yıllar önce "keşfettiğmT Altay Dağlan' nın
kuzeyiyle güneyi arasındaki fark... Çok uzun
yıllar, içine kapalı yaşayan Tibet'ın kapılannı aç-
mış olrnası... Dünya hızla çok kültürlülüğe şah-
lanmışken, biryandan da bu gjdişata direnç... Han-
gisi olursa olsun, din olgusunun son yıllarda top-
lumlan daha çok baskı altına alması... Bütün
bunlar gideceğim yeri belirlememe yettı.
Tibet ve Sincan Uygur Özerk bölgelerine gi-
decektim. Çin Halk Cumhuriyetı Kültür Bakan-
lığı'nın konuğu olarak yapacağım bu yolculuk.
geçen yıl SARS hastalığı nedeniyle ertelenince.
yolculuk bugünlere kaldı.
Ilk durağım Tibet olacaktı. Yeryüzünün en
yüksek yaylalarında (ortalama 4 bin metre yük-
seklik) tanh boyunca din, mezhep ve siyasi kav-
galarla süregelen Tibet krallıklan, 8. yüzyılda Bu-
dizmı benimsemiş; 13. yüzyılda Moğol, 18. yüz-
yılda Çin İmparatorluğu'nun egemenliğine gir-
miş; 19. yüzyılda Bntanya Imparatorluğu (ma-
lumHindistanüzerinden)burayasarkmış... Son-
ra Rus - Çin - Ingiliz çekışmesi...
1950"de Çin Halk Kurtuluş Ordusu Tıbet'e gı-
rer. İktidardaki Dalai Lama. yüz bin yandaşı Ti-
betliyle Hındistan'a kaçar. 1965"te Çin, "İîbet
ÖzerkBöJgesrni kurar.
Bugüne dek Tibet hakkmda büdiklerim hep Ba-
tıkaynaklıydı. Kitaplar, filmler, haberler... Siya-
si ve Ruhanı lider 14. Dalay Lama'nın varlığı ve
kişiliğiyle bütünlenmiş, yüz bin kışinın, sürgün-
deki Tibetlilenn serüveniydi bilinen ve yakından
ilgiyleizlenen...
Oysa orada Orta Asya'da, yüzölçümü 1 mil-
yon 200 bin kilometrekare, Türkiye" nin bir bu-
çuk mislı büyüklüğünde bir bölge vardı... Ve
orada yaşayan ikı buçuk milyon insan...
Bunun bilincine ancak Tibet'e gitme hazırlık-
lanndayken varabildim.
Pekin'den bindiğim uçak, üç saatlik bir uçuş-
tan sonra Seçuan eyaietinın başkenti Çangdu"ya
T ibet'e uçarken gördüklerim, şimdiye dek gördüğüm hiçbir şeye
benzemiyordu. Nereye baksam yüksek dağlar... Karlı dağlar
bitince çöl dağlan, kaya dağlan, üzerinde tek bir ot olmayan dağlar
başlıyordu. Dağlardan aşağıya kum şelaleleri akıyordu...
Işte gezi ekibimiz: Çin Kültür Bakanlığı görevlisi Yücel Bey, arkadaşım Kıy-
met Coşkun ve ben... Taklamakan Çölü'nde yoi alıyoruz. Neyse ki tek ulaşım
r,. aracımız fotoğrafta gördükleriniz değil...
Bütün tapınaklartn çevresini dua çemberlerini çevirerek dolaşmak, yerdeki toza
çamura aldırmadan kendini yere atıp yerde sürünerek tapınaklan tavaf etmek...
Tibet'te rastladığım en yaygın ibadet yoluydu. Fotoğrafta, yere yatıp tapınanlar...
Potala Sarayı bir simge
17. yüzyıldan
beri, yan tann
olarak
yetiştirilen
Dalay
Lama'lar
Tibet'i bu
saraydan
yönetti.
"Beyaz
Saray" ve
"Kırmızı
Saray"dan
oluşan, bin
odalı bu
yapıda tek
damla su ya
da çimento kullantlmadığı, taş, toprak
ve yağ ile yapıldığı söyleniyor. Dalay
Lama'lar, Buda'nın reenkarnasyonu
sayılıyordu, Buda'nın yeryüzünde
vücut bulmasıydı. Nobel Banş Ödüllü,
efsanevi kişiliği ağır basan 14. Dalay
Lama da 1959'da Hindistan'a kaçıp
Dharmasala'ya yerleşinceye kadar
burada ailesiyie
yaşamıştı.
Ölmüş Dalay
Lama'lann
türbelerini,
pııianta,
turkuaz, mercan
inci ağırlıklı
değerli taşlaria
süslü binlerce
yıllık Budist
heykelleri,
tonlarca altın
gümüş kaplı
eşyayı
banndıran
tapınak-saray,
zenginliğin simgesiydi. Ama bence
aynı zamanda korkunç bir eşitsizliğin
de simgesiydi... 13 kat yükseklikte, 360
bin metrekareye yayılan sarayı onaran,
halka açan ve 1994'te UNESCO'nun
Dünya Kültür Mirası'na sokan Çin
yönetimi oldu. Bugün burası müze..
indi. Burada uçak değiştirecek, iki saatlik bir
uçuşla Tıbefin tek havaalanı Kunga'ya inecek-
tim... İlk uçaktaki tüm yabancılar transit salonu-
na doğru ilerlerken, bir anons... Hava koşullan
nedeniyle Tibet uçağı iptal!
Sıradanmış! Beş uçaktan ancak biri inebilir-
mış! Tibet Havaalanı için çok yer aranmış, so-
nundaenelverişliyerKungabulunmuş. 3630met-
re >
r
ükseklikte, çevresi dağlarla sanlmış bir ça-
nağın orta yerine iniyor ya da inemeyip geri dö-
nüyormuş uçaklar. "Sizşükredinkioraya varma-
dan iptal edÛdi uçak seferi" diyorlar.
Içimden. bunlar biraz abartıyor diye geçiriyo-
rum... Zaten YüJian Bey, Çin'e vardığımdan be-
ri. "Tibet yolculuğu için kalbiniz sağianı mı, tan-
siyonunuz kaç, kan basıncınız ne durumda ~" di-
ye sorup habire bıtkilerden oluşan doğal ilaçlar
içirip duruyor.
Yü Jian Bey, Çin Kültür Bakanlığı'nda görev-
li, enfes Türkçe konuşuyor (Ankara'da öğrenmiş).
Atak bir genç, ileride başanlı bir diplomat ola-
cağından kuşkum yok. Yü Jian Bey'in kendisi-
ne taktığı Türkçe ad Yücel... Bu yolculukta ba-
na ve arkadaşım KıymetCoşkun'a Yücel Bey eş-
lik ediyor. Hayır, kimse durumu abartmıyordu...
Changdu'da bir gece kalıp ertesi sabah Tibet'e
uçarken gördüklerim, şimdiye dek gördüğüm
hiçbir şeye benzemiyordu. Nereye baksam yük-
sek dağlar... Bulutlarla dağlardaki karlar birbi-
rine kanşmıştı... Dağlar hıç bitmiyordu. Karlı dağ-
lar bitince çöl dağlan, kaya dağlan, üzennde tek
bir ot olmayan dağlar başlıyordu. Dağlardan aşa-
ğıya kum şelaleleri akıyordu... "Manzara tasvi-
rTne girişmek istemiyorum ama çok çarpıcıy-
dı. Sanki dağlar yerden gökyüzüne yükselmiyor-
du; tam tersine gökyüzünden yere bir perde ini-
yordu.
Şimdı bu dağlardan birine çarpacağız endişe-
siyle sonunda dağlarla çe\Tİlı bir "çukur"a in-
diîc. "Çukur" dediğim havaalanı, deniz sevıye-
sinden 3630 metre yükseklikleydi. Artık bundan
böyle bu yükseklikten aşağıya ınmeyecek, an-
cak bunun üstüne çıkacaktık... Bundan böyle
oksıjen seyrek, güneş fazla yakın olacaktı...
Yol boyunca izlediğim, TransHimalayalar'dı...
Nepal'e, Katmandu"ya giderken gördüğumden
çok daha çarpıcı olması, belki de boyutlann fark-
hlığındandı. Tıbet'in tüm güneyini, doğudan ba-
tıya, boylu boyunca sanyor bu sıradağlar. Zaten
Tibet'in batısını Karakurum. kuzeyini de Kun-
lun Dağlan çe\Teliyor.
İLK İZLENİMLER
KungaHavaalanı'ndanbaşkentLhasa'ya, 100
kilometrelik, dört şentli, birincı sınıf asfalt yol-
da ilerlerken, doğanın güzelliğıne (akarsular,
ağaçlar,tepeler \b.) bırakamıyorum kendimi,
çünkü dikkatimi başka bir şey çekiyor: Budiz-
min egemenliğı... Tibet Budızmi, animist ve şa-
man kültürüyle içli dışlı.
Dağa taşa yol boyunca tabelalar dızilmış. hep-
sinde iki dilde, Tibetçe ve Çince "Om \Iani Pad-
me HunT yazıyor. {Asaf Halet Çetebi'nın şiiri-
ni okuduğumuzdan ben bız ezbere bilinz bu sö-
zü: "Lotusun içindeki cevher kuthı obun." Yine
dağa taşa, elektnk direklerine ya da yol boyun-
ca rastladıgımız köy ve kasabalann çahlanna
rengârenk adaklar asılnnştı. Adak dediğim, upu-
zun sınklar, kamışlar üzenne bağlanmış beş
renkte, rüzgârda uçuşan kumaş parçalan.
Mavi gökyüzünü; beyaz bulutlan, yeşil sula-
n; san toprağı ve kınnızı da ınsan dünyasını yan-
sıtan renklerdi. Ve bunlar, beşı bir yerde her ta-
pınakta, her adakta, her sunakta kullanılıyordu.
Bunlar dışında yol boyunca irili ufaklı tapınak-
lara rastlıyor, tapınak olmayan yerlerde bile ta-
şa toprağa resmedilmiş Buda tasvırjerinın önün-
dengeçiyorduk...
Lhasa'ya yaklaşırken. daha uzaktan gördüm
sarayı. Altın çatısı. altın damlan gün ışığında pı-
nl pınl parlıyordu. Eğer Tibet'ten tek fotoğraf
görmüşseniz mutlak odur Başkentin tam orta-
sındaki "KızılTepe''de. Tıbefi yöneten tüm Da-
lay Lama"lannyaşadığı Potala Sarayı... Güzel de-
nemezdı ama kente yüksekten bakan. tüm tepe-
yı kaplayan. kat kat aşağıya ınen, yamaçlara ya-
yılan görkemli ve etkileyici bir yapıydı.
Ülkedekı 2 buçuk milyon nüfusun 300 bıni baş-
kenrte yaşıyordu. Bence neredeyse tüm Tibetlı-
lertapınaklann ve sara\in çevresinde yaşıyordu...
Gerisi hep boş bomboştu...
TüTSÜLERİN DUMANI...
Kentteki tüm tapınaklann ve sarayın çe^e-
sinde de onlarca, yüzlerce, binlerce insan dönüp
duruyordu. Kentliler, köylerden gelenler. üst baş
toz toprak içinde. saç baş dağıhnış, ellerindeki
dua çemberlerini çevirerek. tespih çekerek, dua
okuyarak, saraydan tapınaklara. tapınaktan tür-
belere yürüyerek, kutsal yerlerin çevresinde dö-
nüyorlar, sonra tapınaktan içeri giriyor, bu kez
de mihrabın çe\Tesinde dönüyorlardı.
Tapınaklann önünde uzun kuyruklar vardı.
Mihraba ulaşmak için millet birbirini eziyordu.
Kimi tapınakta davul, zurna, telli çalgılar çalı-
myordu. Sürekli a>in ve dua havası... Tütsülerin
dumanı...
Bugüne dek, Budizme inananlann çoğunluk-
ta olduğu ülkeler içinde Nepal 'den Tayland'a. La-
os'tan. Kamboçya, Myanmar'a, hiçbir yerde,
Budızmin, ibadetin. duanın, bunca gözle görü-
nür olduğu \r
e ağırlığını hissettırdıği bir yer gör-
medim.
Acaba onlann hac döneminde miyiz diyecek
oldum. Hayır, yılın her ayı, her haftası, her gü-
nü böyle dediler. "Tibet Budizmi sürekli ibade-
te davanır" dediler.
Lhasa'ya vardığımız an Yücel Bey'in elime tu-
tuşturduğu, ucu fısfislı kocaman oksijenkutusu-
nu (bakkallarda satılıyor). biz Türküz, bize bir
şey olmaz diye geri çevirmiştim. Daha birinci gü-
nün sonunda, ver bakayım şu oksijen kutusunu
dedim... Artık havanın seyrekliğinden mi, Bu-
dizmin yoğunluğundan mı, bilemeyeceğim...
Y A R I N : GELİŞMEYLE
GELENEK ARASINDA....
PAZAR
ORHAJV BURSALI
-^ hlas
Amerikan işgal ordusunun Irak'ta cezaevlerin-
deki işkenceli kıyımının, fotoğraflanyla dünya ka-
muoyuna yansıması, işierini bitirdi. Dünyanın ka-
şarlanmış vicdanlan artık bu kadannı kaldırama-
dı! Demek ki vicdanların en alt katmanlannda, in-
sani sızıyı hâlâ duyumsayabilecek bazı hassas nö-
ronlar hayatta kalmış!
Yine de vicdanların ikiyüzlülüğü mide bulan-
dıncı!
Amerikan Ordusu düğünleri camileri füzelerie
vuruyor, sivilleri öldürüyor.. Vicdanlarda tık yok.
Bütün Irakhalkını kınp geçseler, "Savaştırbu, on-
lar da bugüne kadar 700 Amerikan askerini öldür-
dü" gerekçesiyle neredeyse doğal karşılanacak.
Ama ah o fotoğraflar yok mu! Keşke işkencenin
salt adı çıksaydı da fotoğrafı çıkmasaydı!
Çağımızın ikiyüzlü insan ve kurumlarının etik
standartlarda geldiği nokta şu:
Onbinlerce insanı, kadını çocuğu öldürebilir-
sin, ancak onlan sadece insan gibi öldürme hak-
kın var, şöyle makineliyle tara, füze at, bombala;
ama işkence ile öldürûrsen beynimdeki eski ah-
lakın kalıntıları sana karşı çıkar!
Bunun biradım ötesi işkenceyi de kabullenmek-
tir...
• • •
Ülkemizde, Pentagon'lu savaş tanrılannın ara-
balanna binenler, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de iş-
gale katılması için büyük çaba gösterdi. Bunlar-
dan biri geçenlerde "özeleştiri" yapacağım ilan et-
ti! Hem de "mide bulandıncı" işkencelerin orta-
ya çıktığı "işte böyle zor bir zamanda bir aydının
mutlaka özeleştiri yapması gerektiğine" inancını
vurgulayarak.
Söze bu güçlü başlangıç karşısında merakla ba-
kıyorsunuz. Bu "aydın"\r\ "özeleştirisi", "ABD'nin
askeri açıdan olağanüstü başansız olabileceğini
öngörememış olmak"m\ş. Irak'ta düzeni kurama-
mış, askeri insan kaynağı açısından başansızmış..
Eeee, bu kadar mı? Evet.
"Aydın "ımızın minicik biryanılmaya bile taham-
mülü yok! O kadar mükemmel bir düşünce siste-
mi var ki, ABD'nin nasıl askeri bakımdan başan-
sız olabileceğini "öngöremediği" için kendisine
kızıyor! O kadar kusur aslında kadı kızında bile
olabilir, ama bu "aydın"ımızda asla!
Olayın özüne ilişkin ana düşünceleri ise berde-
vam: ABD paylaşım savaşı veriyor. Petrole ihtiya-
cı var. Bu kaçınılmaz, vazgeçilmez bir savaştır.
Türkiye bu savaşa kablmalıydı. TSKbu savaşın sey-
rini değiştirebilirdi!
• • •
Bütün etik, ahlak, ınsan haklan, demokrasi, hak,
hukuk, ülkelerin egemenliği ve bağımsızlığı, Birteş-
miş Milletler yasalan gibi, bugüne kadar insanlı-
ğın büyük kazanımlan olarak alkışladığımız, ka-
tettiği mesafenın göstergeleri olarak kabul ettiği-
miz bütün "standartlar" zırva, yalan ve sahtey-
miş meğer!
Onlar, sadece belirli zaman ve koşullarda ve
güçlülerin çıkarları gerektirdiğinde geçerliymiş,
meğer her an cehennemin dibine gönderilebilirier-
miş!
ABD'nin petrolü ele geçirmek isteği "reel poli-
tika" imiş.
Politika "reel" olunca, yapacak bir şey yok de-
mek ki, diz çökmekten, kabul etmekten, evet de-
mekten, hatta dahası onunla birlik olmak ve bir adım
ötesi onun adına savaşmaktan!
Insan hak ve özgürlüklerine karşı, kazanımcı ve
kalıcı birtutumu alamayanlann dünyasındayız. Bu
yeni dünya düzenin bir gereği. Bu düzenin, hele
çivilerinin çıkmaya başladığı günümüzde "ente-
lektüel" destekçilere ihtiyacı her geçen zaman
artıyor.
Işin ilginci, insan haklarından, bireyin özgüriük-
lerinden en çok bahseden bu kesimin, en çok iki-
yüzlü bir etik anlayışa sahip olduğunun ortayaçık-
ması.
• • •
Fransız felsefeci Alain Badiou, "Etik - Kötülük
Kavrayışı Üzerine Bir Deneme" isimli zorlu kita-
bında (Metis Yayınlan, Mart 2004), çağımızı etik
açıdan da anlamamıza yardımcı oluyor.
Dünyanın bu egemen halini kabul edenleri kas-
tederek, onlann "siyaseti fikirsiz bir ilmihalin iki-
yüzlülüğüyle kanştırdıklannı" belirtiyor.
Onlar, Badiou'a göre 'Ahlaki terorizm kılığına bü-
rünmüş entelektüel karşı devrim"d\ ve "Batı ka-
pitalizminin rezaletlerini yeni evrensel model ola-
rak dayatıyor"\arü\.
ABD ve işbırlikçilen, bıraksanız bu düzenine
"karşı çıkmaya kalkışan herkesi her yerde 'insan
haklan' adına tutuklamaya ve yargılamaya hazır".
Söz söz ona:
"Bugün 'demokratik' totalitarizmimiz daha da
sağlam bir biçimde yerieşiklik kazanmış durum
da. Bu kölece düşünme tarzına karşı, uğruna dün-
yanın egemen halini ve mutlak adaletsizliğini ka-
bul etmeye mecbur edildiğimiz bu sefil ahlakçılı-
ğa karşı, özgürdüşünebilen herkesin ayaklanma-
sı, bugün herzamankinden daha çokgereklidir."
Yaşa sen Badiou!
obursali(â cumhuriyet.com.tr
Muayene, Teşhis, Tedavi
TÜRK KALP VAKFI
19 Mayıs Cad. No: 8 Şişli/lstanbul
Tel: (212) 212 07 07 (pbx) Faks: (212) 212 68 35
Internet http://www.tkv.org.tr
e-mail: gen.sekreter« tkv.org.tr
koordinator@tkv.org.tr
Türkiye Gazeteciler Cemıyeti'nın yayınladığı günlük
Bizim Gazete
Ulke soaınlanna ılişkın rapofianyla. araştırmalanyla,
koşe yazılanyla, tarafsız habeftenyte sıvil toplumlann gazetesi.
Düzenli okumak için abone olun. Tel: 0.212.51106 75
TEIMA
ÇELENK HATTI
Sevdiklerinizi
fidanla yaşatın
Tel: (0212) 284 80 OO
Faks: (0212) 284 80 09