18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 MAYIS 2004 PAZAR Insanlar ve dağlar.... Birini ötekinden ayırmak olanaksız. Her ikisi de sonsuz bir yalnızlık seriyordu önümüze... Yayüksekliktenya havanın seyrekUğindenya da Budizm'inyoğunluğundan solukalmak oldukçagüç İbadetinağırlığındaTibet I ki kişiydiler. Yerde yüzükoyun boylu boyunca yatıyorlardı. Dikkat etmesem, onlara çarpabilir, üzerlerine basabilir- dim. Yattıklan yerden ansızın dızleri üzerine doğruluyor. avuçlannı göğüs- lerinin önünde birleştirip dualannı mı- nldanıyor, sonra yine ansızın kendilerini küt di- ye yere atıyor, ellerini ve dirseklerini yerde yan- lara doğru açarken dizlerini kannJanna çekiyor, yerde sürünerek ilerliyorlardı. Aynı hareketi tek- rarlayarak yerde asfalt yolda ilerliyorlardı. Elle- rinin ve dirseklerinin altına deri parçalan bağla- mışlardı. (Daha sonra deri yerine karton, mukav- va bağlayanlan da görecektim.) Deri ya da mu- kavvanın yere sürtünmesinden, yola. asfalta, toz toprağa sürtmesinden fışşş fişşş diye bir ses çı- kıyordu. Zaten o ses beni uyarmış. son anda on- lara çarpmamı önlemişti. Sanki benden başka kimse onlan görmüyor- du, kimse onlann farkında değıldi. Benden baş- ka kimse onlara bakmıyordu bile... Zaten ben de çok bakamadım, arkamdan yaya trafıği sıkıştı- nyordu. Yerdekiler çoook yavaş ilerliyordu, ayak- takilerçok hızlı... fapınağa yaklaştikça kendini yere atan ve yerde sürünerek ilerleyenler çoğal- dı. Küt,fişşşfişşş...Küt,fişşşşfişşş...Tapınağın tam önü, kendini boylu boyunca yere atanlarla silme doluydu. Tibet'in başkenti Lhasa'daydım. Evet, burası başka bir dünyaydı. Başka bir çağdayaşıyordu... Hayır. burası yeryüzündeki herhangi modern bir kentti. Geniş caddelerindeki trafik sıkışıklı- ğıyla, neon ışıklı reklam panolan, damlann te- pesindeki çanak antenlerle, cam ve çelik kaplı yük- sek yapılanyla, cep telefonlannı ellennden bırak- mayan "ptınk" saçlı gençlenyle modern bir kent.. Bir hafta boyunca çelişkıler arasında gıdıp ge- lecektım. En iyisi baştan başlamalı... DüNDEN BUCÜNE Farklı toplumlan, farklı kültürleri tanıma ate- şi içime düştü düşeli, bir yol sesi duymayayım, kendimi yollara atıyorum. Yeryüzü uygarhkla- nnın en ılginçlerinden olan Çin'in doğusuyla haşır neşir olduktan sonra batısını tanıma tutku- su... Yıllar önce "keşfettiğmT Altay Dağlan' nın kuzeyiyle güneyi arasındaki fark... Çok uzun yıllar, içine kapalı yaşayan Tibet'ın kapılannı aç- mış olrnası... Dünya hızla çok kültürlülüğe şah- lanmışken, biryandan da bu gjdişata direnç... Han- gisi olursa olsun, din olgusunun son yıllarda top- lumlan daha çok baskı altına alması... Bütün bunlar gideceğim yeri belirlememe yettı. Tibet ve Sincan Uygur Özerk bölgelerine gi- decektim. Çin Halk Cumhuriyetı Kültür Bakan- lığı'nın konuğu olarak yapacağım bu yolculuk. geçen yıl SARS hastalığı nedeniyle ertelenince. yolculuk bugünlere kaldı. Ilk durağım Tibet olacaktı. Yeryüzünün en yüksek yaylalarında (ortalama 4 bin metre yük- seklik) tanh boyunca din, mezhep ve siyasi kav- galarla süregelen Tibet krallıklan, 8. yüzyılda Bu- dizmı benimsemiş; 13. yüzyılda Moğol, 18. yüz- yılda Çin İmparatorluğu'nun egemenliğine gir- miş; 19. yüzyılda Bntanya Imparatorluğu (ma- lumHindistanüzerinden)burayasarkmış... Son- ra Rus - Çin - Ingiliz çekışmesi... 1950"de Çin Halk Kurtuluş Ordusu Tıbet'e gı- rer. İktidardaki Dalai Lama. yüz bin yandaşı Ti- betliyle Hındistan'a kaçar. 1965"te Çin, "İîbet ÖzerkBöJgesrni kurar. Bugüne dek Tibet hakkmda büdiklerim hep Ba- tıkaynaklıydı. Kitaplar, filmler, haberler... Siya- si ve Ruhanı lider 14. Dalay Lama'nın varlığı ve kişiliğiyle bütünlenmiş, yüz bin kışinın, sürgün- deki Tibetlilenn serüveniydi bilinen ve yakından ilgiyleizlenen... Oysa orada Orta Asya'da, yüzölçümü 1 mil- yon 200 bin kilometrekare, Türkiye" nin bir bu- çuk mislı büyüklüğünde bir bölge vardı... Ve orada yaşayan ikı buçuk milyon insan... Bunun bilincine ancak Tibet'e gitme hazırlık- lanndayken varabildim. Pekin'den bindiğim uçak, üç saatlik bir uçuş- tan sonra Seçuan eyaietinın başkenti Çangdu"ya T ibet'e uçarken gördüklerim, şimdiye dek gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Nereye baksam yüksek dağlar... Karlı dağlar bitince çöl dağlan, kaya dağlan, üzerinde tek bir ot olmayan dağlar başlıyordu. Dağlardan aşağıya kum şelaleleri akıyordu... Işte gezi ekibimiz: Çin Kültür Bakanlığı görevlisi Yücel Bey, arkadaşım Kıy- met Coşkun ve ben... Taklamakan Çölü'nde yoi alıyoruz. Neyse ki tek ulaşım r,. aracımız fotoğrafta gördükleriniz değil... Bütün tapınaklartn çevresini dua çemberlerini çevirerek dolaşmak, yerdeki toza çamura aldırmadan kendini yere atıp yerde sürünerek tapınaklan tavaf etmek... Tibet'te rastladığım en yaygın ibadet yoluydu. Fotoğrafta, yere yatıp tapınanlar... Potala Sarayı bir simge 17. yüzyıldan beri, yan tann olarak yetiştirilen Dalay Lama'lar Tibet'i bu saraydan yönetti. "Beyaz Saray" ve "Kırmızı Saray"dan oluşan, bin odalı bu yapıda tek damla su ya da çimento kullantlmadığı, taş, toprak ve yağ ile yapıldığı söyleniyor. Dalay Lama'lar, Buda'nın reenkarnasyonu sayılıyordu, Buda'nın yeryüzünde vücut bulmasıydı. Nobel Banş Ödüllü, efsanevi kişiliği ağır basan 14. Dalay Lama da 1959'da Hindistan'a kaçıp Dharmasala'ya yerleşinceye kadar burada ailesiyie yaşamıştı. Ölmüş Dalay Lama'lann türbelerini, pııianta, turkuaz, mercan inci ağırlıklı değerli taşlaria süslü binlerce yıllık Budist heykelleri, tonlarca altın gümüş kaplı eşyayı banndıran tapınak-saray, zenginliğin simgesiydi. Ama bence aynı zamanda korkunç bir eşitsizliğin de simgesiydi... 13 kat yükseklikte, 360 bin metrekareye yayılan sarayı onaran, halka açan ve 1994'te UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası'na sokan Çin yönetimi oldu. Bugün burası müze.. indi. Burada uçak değiştirecek, iki saatlik bir uçuşla Tıbefin tek havaalanı Kunga'ya inecek- tim... İlk uçaktaki tüm yabancılar transit salonu- na doğru ilerlerken, bir anons... Hava koşullan nedeniyle Tibet uçağı iptal! Sıradanmış! Beş uçaktan ancak biri inebilir- mış! Tibet Havaalanı için çok yer aranmış, so- nundaenelverişliyerKungabulunmuş. 3630met- re > r ükseklikte, çevresi dağlarla sanlmış bir ça- nağın orta yerine iniyor ya da inemeyip geri dö- nüyormuş uçaklar. "Sizşükredinkioraya varma- dan iptal edÛdi uçak seferi" diyorlar. Içimden. bunlar biraz abartıyor diye geçiriyo- rum... Zaten YüJian Bey, Çin'e vardığımdan be- ri. "Tibet yolculuğu için kalbiniz sağianı mı, tan- siyonunuz kaç, kan basıncınız ne durumda ~" di- ye sorup habire bıtkilerden oluşan doğal ilaçlar içirip duruyor. Yü Jian Bey, Çin Kültür Bakanlığı'nda görev- li, enfes Türkçe konuşuyor (Ankara'da öğrenmiş). Atak bir genç, ileride başanlı bir diplomat ola- cağından kuşkum yok. Yü Jian Bey'in kendisi- ne taktığı Türkçe ad Yücel... Bu yolculukta ba- na ve arkadaşım KıymetCoşkun'a Yücel Bey eş- lik ediyor. Hayır, kimse durumu abartmıyordu... Changdu'da bir gece kalıp ertesi sabah Tibet'e uçarken gördüklerim, şimdiye dek gördüğüm hiçbir şeye benzemiyordu. Nereye baksam yük- sek dağlar... Bulutlarla dağlardaki karlar birbi- rine kanşmıştı... Dağlar hıç bitmiyordu. Karlı dağ- lar bitince çöl dağlan, kaya dağlan, üzennde tek bir ot olmayan dağlar başlıyordu. Dağlardan aşa- ğıya kum şelaleleri akıyordu... "Manzara tasvi- rTne girişmek istemiyorum ama çok çarpıcıy- dı. Sanki dağlar yerden gökyüzüne yükselmiyor- du; tam tersine gökyüzünden yere bir perde ini- yordu. Şimdı bu dağlardan birine çarpacağız endişe- siyle sonunda dağlarla çe\Tİlı bir "çukur"a in- diîc. "Çukur" dediğim havaalanı, deniz sevıye- sinden 3630 metre yükseklikleydi. Artık bundan böyle bu yükseklikten aşağıya ınmeyecek, an- cak bunun üstüne çıkacaktık... Bundan böyle oksıjen seyrek, güneş fazla yakın olacaktı... Yol boyunca izlediğim, TransHimalayalar'dı... Nepal'e, Katmandu"ya giderken gördüğumden çok daha çarpıcı olması, belki de boyutlann fark- hlığındandı. Tıbet'in tüm güneyini, doğudan ba- tıya, boylu boyunca sanyor bu sıradağlar. Zaten Tibet'in batısını Karakurum. kuzeyini de Kun- lun Dağlan çe\Teliyor. İLK İZLENİMLER KungaHavaalanı'ndanbaşkentLhasa'ya, 100 kilometrelik, dört şentli, birincı sınıf asfalt yol- da ilerlerken, doğanın güzelliğıne (akarsular, ağaçlar,tepeler \b.) bırakamıyorum kendimi, çünkü dikkatimi başka bir şey çekiyor: Budiz- min egemenliğı... Tibet Budızmi, animist ve şa- man kültürüyle içli dışlı. Dağa taşa yol boyunca tabelalar dızilmış. hep- sinde iki dilde, Tibetçe ve Çince "Om \Iani Pad- me HunT yazıyor. {Asaf Halet Çetebi'nın şiiri- ni okuduğumuzdan ben bız ezbere bilinz bu sö- zü: "Lotusun içindeki cevher kuthı obun." Yine dağa taşa, elektnk direklerine ya da yol boyun- ca rastladıgımız köy ve kasabalann çahlanna rengârenk adaklar asılnnştı. Adak dediğim, upu- zun sınklar, kamışlar üzenne bağlanmış beş renkte, rüzgârda uçuşan kumaş parçalan. Mavi gökyüzünü; beyaz bulutlan, yeşil sula- n; san toprağı ve kınnızı da ınsan dünyasını yan- sıtan renklerdi. Ve bunlar, beşı bir yerde her ta- pınakta, her adakta, her sunakta kullanılıyordu. Bunlar dışında yol boyunca irili ufaklı tapınak- lara rastlıyor, tapınak olmayan yerlerde bile ta- şa toprağa resmedilmiş Buda tasvırjerinın önün- dengeçiyorduk... Lhasa'ya yaklaşırken. daha uzaktan gördüm sarayı. Altın çatısı. altın damlan gün ışığında pı- nl pınl parlıyordu. Eğer Tibet'ten tek fotoğraf görmüşseniz mutlak odur Başkentin tam orta- sındaki "KızılTepe''de. Tıbefi yöneten tüm Da- lay Lama"lannyaşadığı Potala Sarayı... Güzel de- nemezdı ama kente yüksekten bakan. tüm tepe- yı kaplayan. kat kat aşağıya ınen, yamaçlara ya- yılan görkemli ve etkileyici bir yapıydı. Ülkedekı 2 buçuk milyon nüfusun 300 bıni baş- kenrte yaşıyordu. Bence neredeyse tüm Tibetlı- lertapınaklann ve sara\in çevresinde yaşıyordu... Gerisi hep boş bomboştu... TüTSÜLERİN DUMANI... Kentteki tüm tapınaklann ve sarayın çe^e- sinde de onlarca, yüzlerce, binlerce insan dönüp duruyordu. Kentliler, köylerden gelenler. üst baş toz toprak içinde. saç baş dağıhnış, ellerindeki dua çemberlerini çevirerek. tespih çekerek, dua okuyarak, saraydan tapınaklara. tapınaktan tür- belere yürüyerek, kutsal yerlerin çevresinde dö- nüyorlar, sonra tapınaktan içeri giriyor, bu kez de mihrabın çe\Tesinde dönüyorlardı. Tapınaklann önünde uzun kuyruklar vardı. Mihraba ulaşmak için millet birbirini eziyordu. Kimi tapınakta davul, zurna, telli çalgılar çalı- myordu. Sürekli a>in ve dua havası... Tütsülerin dumanı... Bugüne dek, Budizme inananlann çoğunluk- ta olduğu ülkeler içinde Nepal 'den Tayland'a. La- os'tan. Kamboçya, Myanmar'a, hiçbir yerde, Budızmin, ibadetin. duanın, bunca gözle görü- nür olduğu \r e ağırlığını hissettırdıği bir yer gör- medim. Acaba onlann hac döneminde miyiz diyecek oldum. Hayır, yılın her ayı, her haftası, her gü- nü böyle dediler. "Tibet Budizmi sürekli ibade- te davanır" dediler. Lhasa'ya vardığımız an Yücel Bey'in elime tu- tuşturduğu, ucu fısfislı kocaman oksijenkutusu- nu (bakkallarda satılıyor). biz Türküz, bize bir şey olmaz diye geri çevirmiştim. Daha birinci gü- nün sonunda, ver bakayım şu oksijen kutusunu dedim... Artık havanın seyrekliğinden mi, Bu- dizmin yoğunluğundan mı, bilemeyeceğim... Y A R I N : GELİŞMEYLE GELENEK ARASINDA.... PAZAR ORHAJV BURSALI -^ hlas Amerikan işgal ordusunun Irak'ta cezaevlerin- deki işkenceli kıyımının, fotoğraflanyla dünya ka- muoyuna yansıması, işierini bitirdi. Dünyanın ka- şarlanmış vicdanlan artık bu kadannı kaldırama- dı! Demek ki vicdanların en alt katmanlannda, in- sani sızıyı hâlâ duyumsayabilecek bazı hassas nö- ronlar hayatta kalmış! Yine de vicdanların ikiyüzlülüğü mide bulan- dıncı! Amerikan Ordusu düğünleri camileri füzelerie vuruyor, sivilleri öldürüyor.. Vicdanlarda tık yok. Bütün Irakhalkını kınp geçseler, "Savaştırbu, on- lar da bugüne kadar 700 Amerikan askerini öldür- dü" gerekçesiyle neredeyse doğal karşılanacak. Ama ah o fotoğraflar yok mu! Keşke işkencenin salt adı çıksaydı da fotoğrafı çıkmasaydı! Çağımızın ikiyüzlü insan ve kurumlarının etik standartlarda geldiği nokta şu: Onbinlerce insanı, kadını çocuğu öldürebilir- sin, ancak onlan sadece insan gibi öldürme hak- kın var, şöyle makineliyle tara, füze at, bombala; ama işkence ile öldürûrsen beynimdeki eski ah- lakın kalıntıları sana karşı çıkar! Bunun biradım ötesi işkenceyi de kabullenmek- tir... • • • Ülkemizde, Pentagon'lu savaş tanrılannın ara- balanna binenler, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin de iş- gale katılması için büyük çaba gösterdi. Bunlar- dan biri geçenlerde "özeleştiri" yapacağım ilan et- ti! Hem de "mide bulandıncı" işkencelerin orta- ya çıktığı "işte böyle zor bir zamanda bir aydının mutlaka özeleştiri yapması gerektiğine" inancını vurgulayarak. Söze bu güçlü başlangıç karşısında merakla ba- kıyorsunuz. Bu "aydın"\r\ "özeleştirisi", "ABD'nin askeri açıdan olağanüstü başansız olabileceğini öngörememış olmak"m\ş. Irak'ta düzeni kurama- mış, askeri insan kaynağı açısından başansızmış.. Eeee, bu kadar mı? Evet. "Aydın "ımızın minicik biryanılmaya bile taham- mülü yok! O kadar mükemmel bir düşünce siste- mi var ki, ABD'nin nasıl askeri bakımdan başan- sız olabileceğini "öngöremediği" için kendisine kızıyor! O kadar kusur aslında kadı kızında bile olabilir, ama bu "aydın"ımızda asla! Olayın özüne ilişkin ana düşünceleri ise berde- vam: ABD paylaşım savaşı veriyor. Petrole ihtiya- cı var. Bu kaçınılmaz, vazgeçilmez bir savaştır. Türkiye bu savaşa kablmalıydı. TSKbu savaşın sey- rini değiştirebilirdi! • • • Bütün etik, ahlak, ınsan haklan, demokrasi, hak, hukuk, ülkelerin egemenliği ve bağımsızlığı, Birteş- miş Milletler yasalan gibi, bugüne kadar insanlı- ğın büyük kazanımlan olarak alkışladığımız, ka- tettiği mesafenın göstergeleri olarak kabul ettiği- miz bütün "standartlar" zırva, yalan ve sahtey- miş meğer! Onlar, sadece belirli zaman ve koşullarda ve güçlülerin çıkarları gerektirdiğinde geçerliymiş, meğer her an cehennemin dibine gönderilebilirier- miş! ABD'nin petrolü ele geçirmek isteği "reel poli- tika" imiş. Politika "reel" olunca, yapacak bir şey yok de- mek ki, diz çökmekten, kabul etmekten, evet de- mekten, hatta dahası onunla birlik olmak ve bir adım ötesi onun adına savaşmaktan! Insan hak ve özgürlüklerine karşı, kazanımcı ve kalıcı birtutumu alamayanlann dünyasındayız. Bu yeni dünya düzenin bir gereği. Bu düzenin, hele çivilerinin çıkmaya başladığı günümüzde "ente- lektüel" destekçilere ihtiyacı her geçen zaman artıyor. Işin ilginci, insan haklarından, bireyin özgüriük- lerinden en çok bahseden bu kesimin, en çok iki- yüzlü bir etik anlayışa sahip olduğunun ortayaçık- ması. • • • Fransız felsefeci Alain Badiou, "Etik - Kötülük Kavrayışı Üzerine Bir Deneme" isimli zorlu kita- bında (Metis Yayınlan, Mart 2004), çağımızı etik açıdan da anlamamıza yardımcı oluyor. Dünyanın bu egemen halini kabul edenleri kas- tederek, onlann "siyaseti fikirsiz bir ilmihalin iki- yüzlülüğüyle kanştırdıklannı" belirtiyor. Onlar, Badiou'a göre 'Ahlaki terorizm kılığına bü- rünmüş entelektüel karşı devrim"d\ ve "Batı ka- pitalizminin rezaletlerini yeni evrensel model ola- rak dayatıyor"\arü\. ABD ve işbırlikçilen, bıraksanız bu düzenine "karşı çıkmaya kalkışan herkesi her yerde 'insan haklan' adına tutuklamaya ve yargılamaya hazır". Söz söz ona: "Bugün 'demokratik' totalitarizmimiz daha da sağlam bir biçimde yerieşiklik kazanmış durum da. Bu kölece düşünme tarzına karşı, uğruna dün- yanın egemen halini ve mutlak adaletsizliğini ka- bul etmeye mecbur edildiğimiz bu sefil ahlakçılı- ğa karşı, özgürdüşünebilen herkesin ayaklanma- sı, bugün herzamankinden daha çokgereklidir." Yaşa sen Badiou! obursali(â cumhuriyet.com.tr Muayene, Teşhis, Tedavi TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No: 8 Şişli/lstanbul Tel: (212) 212 07 07 (pbx) Faks: (212) 212 68 35 Internet http://www.tkv.org.tr e-mail: gen.sekreter« tkv.org.tr [email protected] Türkiye Gazeteciler Cemıyeti'nın yayınladığı günlük Bizim Gazete Ulke soaınlanna ılişkın rapofianyla. araştırmalanyla, koşe yazılanyla, tarafsız habeftenyte sıvil toplumlann gazetesi. Düzenli okumak için abone olun. Tel: 0.212.51106 75 TEIMA ÇELENK HATTI Sevdiklerinizi fidanla yaşatın Tel: (0212) 284 80 OO Faks: (0212) 284 80 09
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle