26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 NİSAN 2004 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Şeçimleri de Özelleştirsek mi? "Sat babam sat", "şeyini şey etmek" gibi kahveha- ne ağızlanyla geçiyor bu güzel ilkyaz günleri... Bir Baş- bakân, TBMM'den kaçıyor. Denktaş'ı dinlemeyecek!.. Gidiyor Türk-lş'e sığınıyor, bir Meclis Başkanı öfkele- nince ağzını tutamıyor. Dış, iç polrtika günden güne çık- mazagiriyor... En doğru tanımlamayı Erbakan yapmamış mıydı: "Bunlar devleti yönetemez. Çoluk çocuğun eline bu işler bırakılamaz." Bir buçuk yıldan bu yana Türkiye bir onursuzluk uçu- rumuna düştü düşecek... Yetmiş milyonuz, genç bir ulusuz, sayısız değerlerimiz var, insanımız var, tarihsel gücümüz var, niye bu denli başansızlık? "Babalar gibi satanm", "Sat babam sat", "Şeyini şeyederim", "Bunlann temeli çürük", "Camiler kışla- mız, minarelersüngümüz", dahanelerneler. Doğru, Er- bakan'ın dediği: "Bunlar çoluk çocuk." Ülke satılık mallar çarştsına döndü! "özelleştirme" di- yerek cumhuriyetın yetmiş yılda kurduğu, yarattığı de- ğerler, ona buna satılıyor. Ulke topraklan para veren ya- bancılann eline geçiyor. Bir ülkenin toprağı önüne ge- lene satılır mı? Gidin bakın Ege'nin en güzel yerleri, kı- yılan yabancılann elinde!.. Kıbns'ta Rum'un, Yunan'ın istemediği bir piana "evet" denilsın diye kıyamet kopanlıyori AB'ye giriş kapısı ola- cakmış, evetler, boyun eğmeler, onursuzluklar... önü- müzdeki gerçeklen görmemek için, Başbakan'ından baş- layarak bir körlük, bile bile kendini aldatış, insana ür- küntü veriyor... Birçoklan danlacak belki, ama gerçeği değiştirmek olası değıl, o gerçek şu: Şöyle böyfe elli yıldan bu ya- na Türkiye'nin yönetiminde Rauf Denktaş gibi bir dev- let, bir siyaset adamı gelmedi... Kıbns liderinin TBMM'de- ki konuşması hem tarihsel hem de devlet adamı olma- nıncanlı birömegi... özelleştırilecek bir şey kaldı mı diye soranlar var. Pa- ra eden herşey mademkı özelleştirilecek, satılacak, öy- leyse neden daha başka yollar, çareler aramamalı? Bu işin şakası, alayı değil, "Sat babam sat" kuramı neden havaya, suya, soluk almaya da uygulanmasın? Neden daha başka şeylere, hanı o "Şey ettiğimiz şeylere"... BüyükTürkşain Fazıl Hüsnü Dağlarca, "BüyükBu- luş" adlı yeni şiinnde çareyı göstermış! Türkiye Yazar- lar Sendikası'nın dergisi "Güzel Yazılar"\n yeni sayısın- da çıkan bu şiir, maliyecılere, yeni çıkarkapılan arayan- lara. başta Unakrtan Bey'e, yeni kazanç kapılannı gös- tenyor "Haydı gel seçimi de özelleştirelim/ Kazanç denizine girelim Bütün meclislerde satılsın sandalyeler/ Bin dalyalar on binlik dalyalar Oye, başkan, ödediğine görel Böyle kurulsun yeni töre Onlar da, özelleştirsin sokağı yolul özelleştirme cenneti olsun, Anadolu Değil mi ki soluk almak özell Tannnın özelleştirdiği olur güzel Para? Özelleştirilmiş biril Mutlu kıla dursun zengini fakiri Seçimi de özelleştihnce bizJ Avrupa olur içimiz dışımız" CHP, Yarah Ceylan... CHP tarihsel bir dönemecin kavşağında ya da koyu karanlığın şafağında. Çakan şimşekler ve gök gürültüleri çölleşen parti iklimine sağanaklar bırakabilir. GaniAŞIK M art ayının 2. haftasında Kayseri'ye gidip 15 gün boyunca seçim çalışma- lanna katkıda bulunmak istedim. 28 Mart saba- hı oyumu kullanmak için Ankara'ya ha- reket ederken taşıdığım gözlemlere da- yah duygular, Zjhni'nin (1795-1859) yan- mış yıkılmış Bayburt için söylediği, "Var- dım ki yurdundan ayağ göçürmüş / Yav- ru gitmişBSIZkalmışotağT dizeleriyle baş- layan ünlü koşmasındaki trajik duygu- dan farklı değildi. Aman Allahım, CHP çökmüş, silinmiş ve gündemden düşmüş. Umutsuz ve moralsiz kalmanın siyasal travmasını yaşayan partililer, ormanın derinliklerinde gizlenen ürkek ve yaralı ceylan gibi evine kapanmış. Bir yerel ga- zete, "CHPKayseri'deyok" başlığı ile çı- kıyor, CHP'liler de bu başlığa itiraz et- miyor, edemiyor... Nitekim 28 Mart'ta CHP'nin, 3 Kasım'da zaten düşük olan oyunun yuzde 50'sini de kaybederek yüz- de 6'ya indıği görüldü. Emek-sermaye çe- lişkisinin yoğun ve CHP'nin diri kalma- sı için tüm sosyal dinamiklerin var oldu- ğu İç Anadolu'nun kalbi Kayseri'de seç- men, tüm çabalanmıza karşın Sayın Bay- kal'a koyu kırmızı kart gösterdi. Bunun bedelini de örgütler yarunda, partinin de- ğerli ve nitelikli adaylan ödedi. CHP'nin Kayseri'de çok kötü durumda olduğunu başlık yapan söz konusu gazeteyi bir zarf içinde Sayın Genel Başkan'ın ev adresi- ne postaladım, üzerine de "Yükseklider- lik dehanızia övünebflirsiniz" notunu ek- ledim. Cünkü CHP, Türkiye'de yaşadığı sorunlan çok daha yoğun ve derin biçim- de Kayseri'de de yaşıyor, bunun baş so- rumlusu da genel başkanın bizzat kendi- sidü*. Bunu bildiği için olacak, Kayse- ri'ye gelememiştir. Gelmesini ve yarat- tığı tabloyu yerinde görmesini isterdim. Partinin bu duruma düşeceğini, daha mil- letvekili aday listeleri açıklanınca gör- müş ve kendisine bir faks çekerek "Be- nim bir isteğimyok ama Kayseri'ye bu kö- tülüğü yapmamanız için size yarvanyo- rum'' demıştım. Kayseri 1995, 1999 ve 2002 genel seçimlerinde aşın sağın bas- kın egemenliğine teslim oldu (2002 so- nuçlan: AKP 7, CHP 1). 12 Eylül'den bu yana ilk defa partililerin "Bu benim mil- letvekflün" diyebileceği isimlerden olu- şacak bir liste ile iki kişi çıkarma şansı- nı yakalayan CHP'nin bu potansiyeli, so- rumsuzca, hoyratça çarçur edilmiş ve par- ti, 28 Mart'ta uzun ve saygın tarihinin en dramatik yenilgisi ile dibe vurmuştur. CHP gibi bir partiye böylesi bir kötülü- ğü, değil kendi genel başkanı, siyasi ha- sımlan bile yapmazlar. Çünkü zerre ka- dar sorumluluk taşıyan birisi, Kayseri'ye 3 Kasım skandahnı yaşatamazdı. Partide iktidar... CHP'nin içine düşürüldüğü durumu doğru kavrayabilmek, onun tek egemeni durumundaki genel başkanın insanlarla ilişkisinin, siyaset ve yönetim anlayışının özüne inmekle olasıdır. Bir ara parlamen- toda( 1977-80), 1992-95 yıllarında partı meclisinde yakından tanıdığım, 95'ten bu yana da izlemeye çalıştığım ve uzun yıllar kendisi ile birliktelikleri olanlann anlattıklan Baykal ile CHP'nin çile yu- mağı seçmenleri arasında, insana, yaşa- ma ve siyasete bakış açılanndan derin uçurumlar vardır: Sınırsız çıkar hırsı ile özveri duygusu ve sevginin temeldeki zıthğını vurgulayan "Seninkisidünyado- lu malınan. benimkisi bir sunaboylu yâ- rinen" türküsünde olduğu gibi, partilile- rin derdi ülkede iktidar, Baykal'ın ama- cı zenginle tokalaşmak. Partililerin haya- li bezginlik duygusunu atmak, Baykal'ın tutkusu caka satmak. Partililerin umudu ondan kurrulmak, onun hesabı, tepele- rinde oturmak. Partilinın derdi "Bahümız bir gün görsüıT, onun yöntemi dostiarahş- verişte görsün. Partilınin sorumluluk an- layışı çevreye ve dünyaya bakmak. Onun hobisi, her sabah aynaya bakmak. Deniz Bey, olursa başbakanlık ve cumhurbaş- kanlığını da elbette düşlüyor. kombıne- zonlarla, ucuz yollardan ve bedelini öde- meden, ama olmazsa -olmayacağı 28 Mart'ta bir kere daha görüldü- barajı aşıp kendisini ve şefaate her koşulda layık özel ahbaplarını Meclis'e taşıyabilen bir CHP'ye, dahası, Meclis dışında kalsa bi- le, Iş Bankası'na yönetici atayan, Hazi- ne'den yardım alan, altında Mercedesi, em- rinde örgütleri olan bir CHP'ye de çok- tan fit. Acı ama, gerçek bu. Sayın Baykal, sık sık "yaşamın içinde olduğunu, evindeki telefonla kendisine ulaşıldığuu ve insanlara tepeden bakma- dığuu" söyler. Örnek olarak da "sabah sporlanru, gazetesini kcndisinin aldığını. komşularıyla nıerhabalaştığım" anlatır. olağanüstü bir şeymiş ve Türkiye, mer- habalaşmakla övündüğü komşularıyla sı- rurlıymış gibi. Evini ararsanız "telefona çıknğı'' da doğrudur, hoşuna gidecek söz- ler söylemek, övgüler dökrürmek kay- dıyla... Gerçekten "alçakgönüllü" ola- bildiği durumlar da söz konusudur: Ku- rultay öncesi ise ve tekrar genel başkan seçilmesine katkınız olacaksa, parti mec- lisi üyesi iseniz ve yapacağı MYK liste- sine duraksamadan oy verecekseniz ya da sizi bir amaç için kullanacaksa o aşama- larda tam bir "iyilik meieği''dir. Amacı- na ulaştıktan sonraki Baykal süratle baş- kalaşır, artık koşullar ve dengeler değiş- miştir. Yaratan Yüce Kudret'e yaklaşmak ola- sıdır ama, Baykal'a asla. Sizi kullanmış, alabileceğini ahnış ve gereğiniz kalma- mıştır, horlanmanızda ve kapının önüne konulmanızda insani ve ahlaki bir sakm- ca yoktur. Saym Baykal'ın manevra ye- teneği oldukça yüksektir. AKP'nin 28 Mart'ta oyunu 1.7 milyon arttırdığını, CHP'nin 1 milyon oy kaybettiğini, AKP'li adaylar, her yerde genel başkanlarının posterleri arkasında yürürken CHP'li adaylann, kimi yerlerde Baykal poster- lerini görünmez yerlere gizlediklerini bil- mezden görünmesi de, şahsına yönelik eleştiri ve tepkileri "partiye salduı" gibi gösterip saptırmaya çalışması da, bu ma- nevra yeteneğinın ürünüdür. Örgütler kay- nayan kazan, partililer öfke küpü ve halk "Ba>kal'la asla" derken "4 milyon oya ım, 69 Idşiye mi inanacağız" dayatması, CHP arşivlerinde bol olan Baykal kla- siklerinin bir yenisidir. Son kurultay öncesinde il il dolaşıp de- lege tavlayarak, belediye başkanlığı ve meclis üyeliği vaat ederek, gerektiğinde baskı kurarak ve kurultay sürecinde de- mokratik tartışma ortammı zehirleyerek geçirdiği tüzük değişikliği, genel başka- nın, CHP'den çok koltuğunu düşündü- ğünü, dolayısıyla vatanı değil saltanatı- nı kurtarmaya çalışması CHP'lilerin hüs- ranıdır. CHP tarihsel bir dönemecin kav- şağında ya da koyu karanlığın şafağında. Cakan şimşekler ve gök gürültüleri çöl- leşen parti iklimine sağanaklar bırakabi- lir. Kapıkulluğunun sistemleştirildiği ve nıce "Büyükadam*lann boyun eğdıği oli- garşik yapı içinden yürekli 9 millerveki- linin silkınip ayağa kalkarak; halkın, par- tililerin ve örgütlerin gerçek temsilcisi özgörevini (misyonunu) üstlenip, parti içi hukuk ve sosyal demokrasinin gele- ceği adına açtıklan bayrak, hep yüksek- lerde kalacak ve örgütsel kasırgayla uyum içinde dalgalanacaktır. Her dalgalanış, çürütülmek istenen CHP çınanna yaşam ve yeşillik aşısı ohnak üzere... PENCERE Şey' Bülent Annç Büyük Millet Meclisi Başkanı'dır, şa- ka değıl; Sezer yokken Annç Cumhurbaşkanı'na ve- kâlet eden kişidir. Ama bu Sayın Başkan ortalığı birbirine kattı... Neden?.. Bir gazeteci Annç'a sordu: "- 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı davetiye- lerindeyalnız sizin adınız var, eşinizinyok, bunun ne- deni nedir?.." Annç yanıtladı: "- Nedeni nedir?.. Bunun karşılığı şeyini şey etti- ğimin şeyidir." • Eskiden Adana'da -tövbe tövbe- çoluk çocuğun ağ- zına bile pelesenk olmuş bir küfür vardı: - Lan Allah'ını, kitabını, peygamberini, yedi ced- dini... Küfür ruhun yelpazesidir. Anlaşılan Bülent Annç çok öfkelendiğinden gaze- tecinin sorusu karşısında ruhunu yelpazelemiş... Bilindiği gibi Annç'ın eşi türbanlı, daha başka de- yişle sıkmabaş... Başka derdimiz yokmuş gibi bugün ülkemizm en önemli sorunu sanki tesettür!.. Başbakan refıkasından tut, Hükümetin çoğu Ba- kanının eşleriyle birtikte Meclis Başkanı'nın hanımı da türban takınca devlette sorun büyüdü; ama benim bu yazıda ele almak istediğim konu bu değil... Ş ' ne demek?.. 'Şey' bir felsefe kavramı!.. Çok derin ve geniş ufuklu bir anlamı var, kitaplar dolusu dayorumu... Üstelik şey yaşamda olağanüstü bir kolaylık sağ- lar, her şeyin yerine geçebilir: - Şu şeyi versene.. - Şeyi gördün mü?.. - Sana bir şey söyleyeceğim.. Daha çok insanın aklına gelmeyen ya da ikirciklen- diği bir sözcük yerine kullanılır şey... Teşekküre kanşılık ne denir - Bir şey değil!.. Ancak öyle alengirli bir sözcüktür ki hem somut hem soyut bağlamda anlamlan geçerlidir; sözgelimi biri- sine eleştiri yöneltilebilir - Sana bugünlerde bir şeyler oldu... Yada: - O kadar uğraştın, bir şeye yaramadı!.. - Sen de çok şeysin ama... - Şeyi aldın mı?.. Şey, övmek için de birebirdir - Heryaptığı şeyi iyiyapar!.. 'Şey' deyip geçmeyin. • AKP'ye ilişkin çok tevatür var, geçen gün birisine sordum: - İktidar partisi nasıl bir şey?.. Duraladı: - Şey... - Ya Başbakan?.. - Şey, ne diyeyim bilmem ki şeyleşiyor.. 'Şeyleşme' felsefede 'insanın insanlığınaya da ki- şiliğine yabancılaşması' anlamına gelir... İktidar koltuğuna oturanlar bu konuda eğik düzey- de kaymak rizikosuna kapıhrlar; Bülent Annç da şe- yi şeyle kanştınrsa bu şeyin içinden çıkamaz, kendi- si için fena bir şey olur. Kadercilik... Eşsiz meyve lezzetiyle beyaz çikolata buluştu! Yeni Tukaş Meyveli Puding oldu. Saim CANATAN Işletme Ekonomisti D evlet İstatıstık Ens- etkili olmuştur. tıtüsü'nünyenive- nlerine göre. ülke- mızde yaklaşık bir milyon ınsan. günlük gelın bir do- lann altında ve yıne on do- kaız mılyona yakın ınsan gı- da gehri yoksunu. yani yok- sulluk sınınnda yaşamını sürdürmektedır. Bu görün- tüler zaten daha önce de pek bılınmeyen manzara- lar değildi; çevremize bak- tığımızda çöp toplayan, el açan ve mendil satan ınsan- cıklar, bunu bize kanıtlı- yor... Burada çarpıcı olan, bu grup insanlarla yapılan bir ön araştırma sonucunda "Mutlu musunuz" sorusu- na yüzde 60'a varan bir oranda "Muuuyum" yanı- tını vermelendır: bu venler ne derece doğrudur, hangı yaş grubunda gelır ve eği- tim düzeyinde yapılmıştır bilemıyoruz. ama şu da bır gerçek ki, genelde toplum olarak "bir lokma, bir hır- ka" ve "bugüne de şükür" söylemleri. kaderciliğin bir kanıtıdır ve de toplumda durumundan, olanaklann- dan şikâyet etmek. ayıp ve dini yönden günah sayıl- ması göriişü bu yanıtlarda Yine baskı altında venlen dığer yanıt da aynı grubun, "E>1iligiııiz mutlu mu" so- rusuna "Evet" dıyenlerin >Tİizde 95'e varan bır oran- da olması, bu da bir yerde kaderciliğin yanında, aile ve eş baskısının ülkemizde- kı şıddetinı göstermektedir. Yoksa diyorum biraz da mu- zırca düşünerek, açlıktan ve yoksulluktan beynimi- ze az kan geldiği için, tam düşünemez mı olduk!.. Yok- sa mutluluk gözlügu bulun- du da bizler mı bilmiyo- nız!.. Evet, bu verilerin ışığın- da sorunlann çözûmü: Ka- dercılikten, dogmalardan annmış. cağdaş, ezbere da- yanmayaa düşündüren, sor- gulayan, araştıran, boş inançlara saplanıp kalma- yan, bılimlerin bilimi felse- fenın öne çıktığı bir eğitim atağı ve sürekliliği ile ola- caktır. Sayın Ühan Sdçuk ne gü- zel söylemiş; bunun yolu: Kadercilik değil, aydınlan- madır. "A> dınlanma, akhn inançtan, biUmin dogma- lardan annmasKhr." Ve bu görüşün özümsenip yaşa- ma gün gün geçirilmesidir. T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİREKTÖRLÛĞÜ AYDINLANMASÖYLEŞİIİRİ2003-2004DÖNEMİ NO.7 Konu DEMOKRASİNİN GELİŞİMİ VE DÜNYADAKİ UYGULAMASI Sunuş ve Yönetim Doç. Dr. Tonguç GÖRKER Konuşmacı: Dr. ALEV COŞKUN Yazar ve Siyaset Bılımı Uzmanı Gün . 21 Nısan 2004 Çarşamba Saat . 14.30 Yer • 1.0 Fen Fakültesı (Veznecılerj Ora Prof. Dr. Cemıl BİLSEL Konferans Salonu Aydınlık yarınlar özlemi içindeki tüm yurttaşlanmız davetlidir. Giriş ücretsizdir. Ir. IIJÇ«:/.I) easnhanJa'l?*^ Fendetkrr Tel 02^2440X00 TEŞEKKÜR Ülkesine hizmete hazırlanan, yaşam ve barış dolu evladımız BARIS DÖNMEZ toplumumuza karabasan gibi çöken şiddet ortamında genç yaşında melun bir cinayetin kurbanı oldu. Acımız sonsuzdur. Her gün birçokfidanıkıran karanlık ve kanlı ellerin ülkemizin başka masum çocuklarına kastetmeyi sürdürmesinden derin endişe duyuyoruz. Cenazemize bizzat katılarak, mesaj ve çelenk göndererek acımızı ve endişemizi paylaşan Doktorlanmıza ve sağlık mensuplarına, Hukukçularımıza, Siyasi parti yöneticilerine, Istanbul Barosu ve Türk Psikologlar Derneği'ne Sivil toplum kuruluşlarına, Bilim insanlarımıza, Sanatçı ve yazarlarımıza, Duyarlılık gösteren basın mensuplarımıza, Cumhuriyet okuriarına, BARIŞ'a sevgilerini dile getiren tüm dost ve yakınlarımıza sonsuz şükranlanmızı sunarız. AİLESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle