20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
t KASIM 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ Türkmüzik devrimiÇoksesli müziğe yönelişimiz 19. yüzyılda Osmanlı sarayında başlamıştır. Abdülmecit dönemindeki Muzika Meşfchanesi, dönemin konservaîuvarı gibi hizmet vermiştin Franz Liszt bu dönemde îstanbul 'a gelmiştir B ilindiği üzere en doğal müzik enstrümanı, insan sesidir. Bu nedenle çoksesli müziğin en ekonomik yoldan yaygınlaştınlmasında korolanmızdan istifade edilmesi, yeni korolar kurulması, çoksesli müzik kültürümüzün gelişmesine yardımcı olabilir. Özellikle bu çalışmalarda Türk bestecilerinin eserlerine ağırlıkla yer verilmelidir. E n önemli konulardan biri de ttîevcut orkestralarımızın çağdaş değerlere uygun bir ekipman ile hizmet vermelerine imkân sağlanmasıdır. Çoksesli müziği Anadolu'ya götürmek kadar yetenekleri çıkanp yetiştirmek ve bunlan ülkemize ve dünyaya kazandırmak da en önemli ve anlamlı bir görevdir. AYTAÇYALMAN Eski Kara Kuvvetleh Komutam E. Org. U lkelerin gelişmesinde başta müzik olmak üzere, kültürün gerçek anlamda rolü olduğu bilinmektedir. Bir ülkenin gelişimi ile (özellikle müzik alanındaki gelişimi) hâkim kültür arasındaki ilişkiyi en çarpıcı şekilde anlatan Bernard Lewis, ('VVhat Went VVrong') adlı kıtabının 7'nci bölümünde (Kültürel Degişimin Yönleri) Batı ve Doğu arasındaki kültürel iletişimin boyutlannı anlatır. Bu bölümde yazar özetle "Ortaçağda ordu bandolaruun varhğından söz ederken Osmanlı ordusunda bandonun önemli bir yere sahip olduğunu çok sayıda davul ve borazandan oluştuğunu 18. yüzyıl Türk askeri müziğinin Avrupa tarafindan tanındığuu ve hatta bazı Avrupan taklitlerine ilhanı ventiğini'' ifade etmektedır. Yazara göre, "Kültürel degişim, Baüklaşmadrr. Kuşkusuz modernleşmenin bir parçasıdır. Ancak genel görüşe göre zaruri bir parçası değüdir. Bu görüşe göre Batıblaşmadan modernleşmek mümkündür. Müzikte Batüılaşmanın çok iyi karşdanmadığuu, Ortadoğu ve Baü arasında yüzyülardır devam eden temasa rağmen müzik alaıunda Avrupa kültürünün en ufak bir etkisinin görülmediği'' ıfade edilmektedir. "Genel olarak Ortadoğu'da BaO müziğinin kabulü inanılmaz losıtiıdır. Baülılaşmış birkaç toplum dışında bugüne kadar Ortadoğu'daki büyük uluslararası virtüözler dünya turne programlannda bulunmamaktadır~ Baühlaşmanın en fazla gelişim gösterdiği Türkrve'de en geniş kabulü, Baü müziği gördü. Ancak bu yalnızca nüfusun çok az bir kısmına işaret eder. Israil hariç klasik Baü müziği sağır kulaklara gider." Batı uygarlığı Yazar bu bölümün sonunu aşağıdaki çarpıcı ifadelerle tamamlıyor. "tnsanlık tarihinin her çağında modernük, bazı eşanlamta terimler, baskın ve genişleyen uygarhğm yollan, normlan ve standartlan anlamına gelmiştir. Her baskın uygarhk kendi modenüiğini en iyi olduğu dönemde empoze ermiştir. Helenistik kralkk, Roma İmparatorluğu, Ortaçağ Hırisü'yanhğı ve İslamla beraber Antik Hint ve Çin uygarhklan gibi geniş bir alan üzerinde kendi normlannı empoze ettiler. Ve çok daha geniş yerlerde nüfuzlannı imparatorluk smıriarınm çok ötesine yaydılar. İslam bu alanda önemli gelişim gösterdi. Ancak Baü uygarnğı tüm gezegeni kucaklayan bir ilkti. Bugün şinıdiük Atatürk'ün fark ettiği ve Hint bilgisayar bilimcileri ve Japon ileri teknoloji şirkederinin anladığı gibi hâkim uygarhk Baü uygarhğıdır ve bundan öttirü Baü standartlan modernüği tannrüar. Geçmişte başka hâkim uygaruklar da oldu; hiç şüphesiz gelecekte de olacak. Baü uygarlığı birçok eski modernüği kapsar; diğer kültürlerin Riyaseti Cumhur Orkestrası (Cumhuriyet Senfoni Orkestrası) Tepebaşı Konseri; 26 Mayıs 1947. etkisiyle zenginleşen Baü kültürü de mirasuu diğer kültüriere bırakacakür." Bu tespit ışığuıda yapılacak olan değerlendirmeyi okuıiarumzın takdir ve sağduyulanna bıralayorum. Osmanh'nın son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yülanndaki çoksesli müzik çalişmalarına temas ederek bu bölümü tamamlamak istiyorum. Giuseppe Donizetti'nin Türkiye'ye gelişi ve 'Hamparsum' notasından bugün kullanılan notaya geçilmesiyle başlayan çoksesli müziğe yönelişimiz 19. yüzyüda Osmanlı sarayında başlamıştır. Abdülmecit dönemindeki Muzika Meşkhanesi, dönemin konservatuvan gibi hizmet vermiştir. Franz Liszt bu dönemde tstanbul'a gelmiştir. Llusal anlayış dışuıda ancak çağdaş ve Baü tarzı ve Baü armonileri kullanılarak birçok eser yazümış ve icra edilnıiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Mızıka-i Hümayun'un Almanya konserlerini bazı dokümanlardan öğreniyoruz. Abdülaziz'in bu tarz müziğe pek fazla ilgi duvmadığmı biliyoruz. Ancak V. Murat'uı piyano için yazdığı polka, mazurka, vals tarzı muhtelif besteleri vardır. Özellikle Abdülhamit döneminde Guatelli Paşanın yönlendirmesi ile bu anlamda çok önemli gelişmeler olmuştur. Türk müzik kültürü, cumhuriyetimizin kuruluşuyla yeni bir sürece girmiştir. Bu sürecin özünde ulusalhk, yönetimde çağdaşlık, niteliğinde evrensellik vardır. Müzikte ulusalcı olmak Bu bir Türk müzik devrimidir. Bu devrimin miman kuşkusuz, Türk beşleridir ve ayn bir ekoldür. Müzik alaıunda ulusalcı olmak ve çağdaşlaşmak, cumhuriyetin kurucusu Atatürk'ün ortaya koyduğu birbirini tamamlayan iki kültür ilkesidir. Adnan Saygun gibi birçok bestecimiz halk müziğinden hareketle ulusal müziğin yaratılması çalişmalarına başlamıştır. (Bu arada Ferit Alnar'ın makamsal çoksesli müzik çalışmalannı da burada zikretmeden geçmek istemiyorum.) Ancak bu arada müzikte ulusalhk yerine evrensellikten yana olanlar, halk müziği modasının geçtığini, ulusal müzik yerine uluslararası müziğin ön plana çıkması lazım geldiğini savunmuşlardır. Cumhuriyetin ılk yıllanndaki bu fikir mücadelesınin günümüze ne şekilde yansıdığını okurlann takdirine bırakıyorum. Ancak ulusal ve çağdaş Türk müziğinin gelişmesini sağlayan başta ilk kuşak bestecilerimiz olmak üzere, bugün yaşayan bestecilerimizi saygı ve takdirle anıyoruz. CSO'nun hizmetlerl 1935 yılında ülkemizde incelemeler yapan Hindemith' in o zamanki hükümete tavsiyesi Rıyaset-i Cumhur Filarmonı Orkestrası'run (CSO) yılda on iki program hazırlaması, önce seçkinlere, ardından da açıklamalı olarak halka konser vermesi; aynca, orkestranın Ankara çevresinde çeşitli dinleti programlan düzenlemesi istikametindeydi. Oysaki bugün geldiğimiz noktada birçok orkestra, opera ve bale sanatçımız yurdumuzun dört bir köşesinde halkımızla buluşmakta ve ciddi manada bir kültür hizmeti verilmektedir. Aynca yurtdışı turnelerle de çok ciddi bir tanıtım hizmeti gerçekleştirilmektedir. Son dönemde gerçekleştirilen çeşitli festivaller ve orkestralanmızuıTürk bestecilerine programlannda daha çok yer vermeleri, bizleri ümitlendirmekte ve gururlandırmaktadır. Kuşkusuz, temennımiz bu özgün eserlerin dünyanın her ülkesinde çalınması ve kültürümüzün yayılmasıdır. Dünya müziğine katkıda bulunan bestecilerimizin artması en halisane temennimizdir. Çünkü çağdaş çoksesli Türk müziğinin evrensel müziğe katkısı nispetinde kendimizi tanıtma imkânı bulacağız. Bu konuda gururla izlediğimız müstesna yeteneklere sahip yorumculanmızı şükran ve saygı duygulanmla anmak isterim. Şurası muhakkak ki yalnız geçmişte yaratılan yapıtlarla beslenmeye devam edemeyiz. Yeniden üretmeden sadece mevcutlan değerlendirerek, geleceğe ümitle bakamayız. Gelişmiş ekonomiler yeni eserlerin oluşmasına imkân sağlayarak gelecek nesillere kültür mirasuu aktarabilirler. Bizlerin de gelecek kuşaklanmıza yeni eserler kazandırmamız, yaratıcı ve ulusal değerlere sahip ınsanlarımıza yapacaklan çalışmalarda yarduncı olmamız fevkalade önemlidir. Klaslk müziğe hizmet edenler Klasik müziğimize hizmet eden insanlanmızın anılannın yaşatılması, hayatta olanların ödüllendirilmesinin önemini özellikle vurgulamak istiyorum. Türk bestecilerin eserlerine zaman zaman yer veren CRR Orkestrası 25 Ekim2004 günü Cumhuriyet Mustafa KemaPin operaya olan özlemi O smanlı Imparatorluğu döneminde Sofya ataşemiliteri olarak görev yapan Mustafa KemaPin, Bulgar ulusal operasında Carmen'i seyrettikten sonra Varna Türk Milletvekili olan dostu Şakir Zümre ile yapüğı diyaloğu aynen aktarmak istiyorum: "Balkan Savaşı'nda yenik düşmemizin sebebini daha iyi anlıyonım. Ben bu adamlan çiftçi biliyordum. Halbuki adamlann operalan bile var. Operada ses sanatkârian, müzisyenleri dekoratörleri hepsi var. Hepsi \ctişmiş. Opera binası da yapmışlar." Operanın bittiği, perdenin defalarca açıhp kapandığv, sahneye buketler taşmdığı, artistlerin seyircinin coşkun alkışlanyla belki yirminci defa referanslarla karşılık verdiği dakikalarda, Mustafa Kemal hâlâ durgundu. Bilahare Mustafa Kemal ve arkadaşı Splendid Palas'a döndüler ve odalanna çekildiler. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra Şakir Bey kapısında Mustafa Kemal'i görür. Mustafa Kemal, "Uyku tutmadı biraz konuşalun di\e geldim" der. Mustafa Kemal, Carmen operasmdan, Bulgar operasından söz eder. çok heyecanlıdır. "Bizim ülkemizde operaya kavuşacağımız günleri görecek miyiz?" der. (Bu olay, Haydar Yesilyurt'un 'Atatürk ve Komşumuz Bulgaristan' isimli kitabuıdan alınmıştır.) Mustafa Kemal Atatürk, Balkan Savaşı yenilgisinin nedenleri arasında çoksesli müziğin önemini görüyor ve çoğu toplum bilimcileri şaşırtacak, derinlemesine bir görüşle bu konuyu vurguluyordu. Mustafa Kemal Atatürk 1913'te Sofya'da ataşeminter olarak görev yapn. O yü Sofya'da verilen kostümlü baloya yeniçeri gıysfleriyle giüniş ve bu hareketi, etrafinda derin bir hayranhk uyandırmışü. Haftası etkinlikleriyle birlikte, Onuncu Yıl Marşımızın bestecisi Cemal Reşit Rey'in 100. doğum yılı anma gecesine katıldun. Gecede Sayın Sezgin'in de ifade ettiği gibi, "Ulusal eserlere nitelik kazandırmada, çağdaş müzik kültüninün ortak tekniğinden yarartanmada üstünlük sağlamış ve birçok özellikleri kişiliğinde toplamış" müzik dünyamızın ilk ulusal Türk bestecisi merhum Cemal Reşit Rey'in özgün eserlerinın mükemmel yorumu öncesinde bestecinin sanatsal özelliklerini konu alan konuşmalar yapıldı. 'Eserler kaybolmasın' Bu meyanda Sayın Halit Refiğ'den üstadın otuz yıl çalışarak en muhteşem eserim dediği 'Çelebi' operasının hiç çalınmadan notalannın kaybolduğunu üzülerek öğrendim. (tki aryası ve şef partisyonu hariç.) Değerli hocam Yalçın Tura'nın üstadı eserlerindeki melodi zenginliği ve üstün teknik özelliklerini açıklayan konuşmalanndan sonra Sayuı Özen Sezgin'in özenle hazırlanmış konuşmasının son bölümünü kendi ifadelenyle sizlere nakletmek ve yetkililerin ilgisine sunmak istiyorum. "Çoksesli müziğin öncü eseıieri olan eserleri acaba şimdi nerede? Bir göz atalım. Bakanlıklarda, tstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolan'nda, Ankara ve Îstanbul operalannda, Cumhurbaşkanuğı, tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nda, özel tiyarrolarda, TRT kurumunda, Îstanbul ve Ankara konservaüıvarlannda, tstanbul Flarmoni Derneği'nde, bazı kişi ve vârislerin elinde. Fransa'da, Avusüırya'da ve bu arada Amerika'da kaybolanlar da var. Bu durum sadece Cemal Reşit Rey'in eserleri için söz konusu olmayıp Saygun, Anlar, Erkin, Tarcan, Tüzün ve diğer besteciler için de aymdır. Ülkemizde Besteciler BirliğL, Nota Yazım Kunımu, Edisyon kurumlan bulunmadığı ve kurumsallaşmadığı için bu tablo üzüntti verici ve düşündürücüdür. Neyin nerede olduğunu bir bilenin olduğunu sanmıyorum." Anadolu'va agılım Bilindiği üzere en doğal müzik enstrümanı, insan sesidir. Bu nedenle çoksesli müziğin en ekonomik yoldan yaygınlaştınlmasında korolanmızdan istifade edilmesi, yeni korolar kurulması, (okul içi ve okul dışuıda) çoksesli müzik kültürümüzün gelişmesine yarduncı olabilir. Özellikle bu çalışmalarda Türk bestecilerinin eserlerine ağırlıkla yer verilmelidir. Kuşkusuz en önemli konulardan biri de mevcut orkestralanmızın çağdaş değerlere uygun bir ekipman ile hizmet vermelerine imkân sağlanmasıdır. Çoksesli müziği Anadolu'ya götürmek kadar müstesna yetenekleri de çıkanp yetiştirmek ve bunlan ülkemize ve dünyaya kazandırmak da en önemli ve anlamlı bir görevdir. Bu konuda ciddi gayretler gösteren sanatçılanmız, yorumculanmız var. Ancak bütün bunlar ferdi anlamda gelişmektedir. Kanaatimce kurumsallaşmadan başanlı olamayız. Bilgi alanunuı dışmda, ancak ilgi alanımın ıçinde olan müzik konusundaki bu ilk çalışmamı birkaç tavsiyeyle tamamlamak istiyorum. Müzik kurumlanmızı siyasetin tam güdümünden uzak rutarak özerk kurumlar eliyle müziğimize yön ve destek verilmelidir. Çünkü bugünkü müzik politikamız yauıız devletin yönlendirebileceği bir konu, bir sorun olmaktan çıkmıştu-. Avrupa Birliği kültür ve sanat politikalanmn temelinde biraz önce ifade ettiğim "özerk bir sanat kurumu" fikri yatmaktadu-. Bu nedenle böyle bir kurumun çalişmalarına süratle başlanmalıdır. Müziği siyasetin güdümünden çıkarırken sponsor olarak destek veren sermayenin de kontrolüne girmesi kesinlikle önlenmelidir. Burada değerli müzikolog ve müzik eleştirmeni Evin İrvasoğlu Hanunefendi'nin bir önerisini kendi müsaadeleri ile yinelemek istiyonım: "Baü'daki Türk müziğini konu alan senfonik yapıtlar. operalar ve konçertolar, ünlü yorumculanmızm kaühmıyla kendimizi ifade etmemize imkân verebüir." Müzik dili ile konuşmanın mükemmelliğini uzun yıllar müzik içinde yaşamış biri olarak, müziğin aslında bir duygu paylaşuru olduğunu ancak uzun yıllar sonra idrak ettiğimi ifade etmek istiyorum. Sonuç olarak, müziğin insan hayatına bir anlam kazandırdığını, zenginleştirdiğini bilmek, bu amaç uğrunda çalışmak mecburiyetindeyiz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle