20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
A KASIM 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA J\_ U l_j J. U l \ kulturıŞ cumhuriyet.com.tr 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE... OKTAY EKİNCÎ Tarihi Yanmada'nm korunması için UNESCO desteğinde 'arayışlar' sürüyor İstanbul'u 'kurtanna' konferansı"Önce UNESCO'ya teşekkür et- memiz gerekiyor. Istanbul'un Dün- ya Mirası listesinde olmasını sonsu- za dek sürecek bir paye sandık; a- ma başka da bir şey yapmadık. Ne zaman ki UNESCO eğer bu duyar- sızlığımız sürerse listeden çıkabi- leceğimizi söyledi, bu uyarı üzeri- ne de örneğin Afganistan'daki Bu- da heykellerini kıran Taliban reji- miyle aynı konuma düşmemek için harekete geçtik." Yıllannı yerel yönetimlerin kente karşı sorumlulukJanna adayan siya- sal bilımci ve dostumuz Fikret Tok- söz, 6-8 Ekım 2004 günlerinde yapı- lan "Tarihi İstanbul'un Yönetimi" konulu konferansta söyledi bunlan. Çünkü UNESCO'nun 'Dünya Mira- sı' sorumlulanndan Bayan Minja Yang geçen seneki zıyaretınden bu yana Istanbul'a hemen her gelişinde diyordu ki; "Eğer Suriçi'nin her gün daha fazla yok olan sivii ıni- marlık dokusunu kurtaracak bir vasal ve yönetsel önlem alınmazsa, Istanbul 'Risk Altındaki Miras' lis- tesioe aktanlacak." Yang'ın sözü- nü ettiği listede ıse "Taliban" nede- niyle işte o Buda heykelleri de var. Dünyaya bakmadan Aynı bir yıl ıçınde bu kaçıncı top- lantı bılemıyorum. Ancak adına "Uluslararası Arama Konferansı" denilen etkiniiğe giderken, öncekile- re göre daha bir umutlu olduğumu söylemelıyım. Çünkü ılk kez kap- samlı olarak "Dünyadan Örnek Ko- ruma Uygulamalan" da oturumlar arasına alınmıştı. Yıllardır Istan- bul'daki sadece Tarihi Yarımada'nın değil, öbür eski semtlerin ve hatta tüm ülkedeki geçmişten kalan kent dokulannın nasıl kurtanlabılecegi yönünde hep "arayış" ve "sızlan- ma" içersinde olan bizlerin, bunu gerçekleştirmiş iilkelerde" nasıl ha- reket edildiğini" öğrenmesi kadar ve- rimli ne olabilirdi ki! Ne var ki prog- rama baktığımda, aynı olanağın yete- rince önemsenmedıği yönünde de bir kaygıya kapıldım. Çünkü, farklı uz- manlıklardan yaklaşık 50 kişinin ka- tıldığı "arama" oturumlan ilk iki gündeydi. Bu tartışmalarda ortaya çıkması umulan "çözüm yollan"na ait ilkelerin son gün bir "tstanbul Bildirgesi" şeklinde ilan edilmesi- nin ardından da "uluslararası dene- yimlerin" dinlenmesine ve "değer- lendirilmesine"(!) geçiliyordu. Oy- sa, önce dünyadaki başanlann "sır- larını" öğrenip, sonra da onlardan esinJenerek "bizdeki oyalanmanm" nedenlerini tartışmak daha doğru de- ğil miydi? Nitekim, iki günlük arama çahşmalannın sonuçlannı önce kon- feransı yöneten Oğuz Babüroğlu özetledi. Ardından Suriçi'nde yeni bir yönetim modeli önerilerini Fikret TARİHE SAYGISIZLIĞIN SONUÇLARI Yıl 1993... Istanbul Dünya Mirası Listesi'nde; ama Eminönü Meydanı'nm "modern" (!) düzenleme çalışmalannda çıkan bu antik sütun, izleyen günlerde yok edilmişti (solda - Cumhuriyet arşivi). Zeyrek'teki eski îstanbul evleri de kentin varoşlanndaki lüks uydu kentlere kaçış yüzünden sahipsiz kaldılar (üstte). Toksöz açıkladı. Sonra da Mebmet Tansuğ, özellikle Eminönü Beledi- yesi'nin kendi ilçesindeki tarihsel mi- rasa tam olarak sahip çıkmasını he- defledikJerini anlattı. Diğer sözcüler de sivil toplum kuruluşlan ile merke- zi yönetimin nasıl devrede olmalan gerektiğine dair görüşlerini açıkladı- lar? Bütün bu sunumlann ortak yanı ise Suriçi'nde mutlaka "katılımcı, şeffaf ve topluma hesap verebilir" bir yeni yönetim anlayışının örgüt- lenmesini saglamaktı. Peki, acaba "dünyadan" örnekJerde durum na- sıldı?" Fransa'da kentsel yenlleme' Örneğin Fransa'dan katılan senatör ve Chinon kentinin belediye başkanı Yves Dauge, tarihi kent dokulannın yaşatılması için ülkesındeki en önemli girişimin "Kent Yenilenme- si ve Dayanışma Yasası" olduğunu anlattı. Fransa'da artık "kentsel bü- yüme" ya da "yayılma"nın terk edilmeye başlandığını, bu yasayla birükte öncelikli şehircilik ilkesinin "kentsel restorasyonla yenileme" olarak belu"lendığini söylemesi, bi- zim için de ne kadar önemliydi? Çün- kü hem tstanbul'da, hem de hemen tüm kentlerimizde, imar politikalan hep "yeni yerleşim alanları aç- mak" ve dünyada pek dile getirilme- yen "uydu kentler" kurmak üzeri- ne kurulu. Böyle olunca da kentlerin tanhsel merkezleri boşalıyor, met- ruklaşıyor. işgal ediliyor ve çöküyor. Bence Yves Dauge'un bu konuşma- sı konferansın da esin kaynağı olma- hydı ve örneğin "sonuçlar" belgesi- ne; "1stanbui'da artık uydu kentle- re değil, merkezin sağlıklaşfırılma- sına öncelik verilmelidir" ılkesi de eklenmeliydi. Roma'da Beyaz Cecelef Benzer şekilde Roma Belediye- si'nin külrürel ilişkiler sorumlusu Bayan Rosella Bennatti'nin an- lattıklan da ne kadar önemliydi! Roma'daki "kent konseyi"nin onayı olmadan hiçbir imar uygu- laması yapılamayacağıru; tarihsel dokuda geçmişle uygunsuz bir yapılaşmaya asla izin verilmedi- ğinı; 50 yıldır süren ve iktidarlar degişse bile bilimsel kadrolan de- ğişmeyen bu "konsey disiplini" sayesinde, bugün tek bir gökdele- nin bile Roma'ya giremediğini övünerek belirten Bennatti, yine Suriçi'ne de örnek olacak "beyaz geceler" uygulamasını ise şöyle özetledi. "Belli aralıklarla, ta- rihi kent merkezinde 24 saat tüm işyerlerini, dükkânları, hatta hizmet binalarını açık tu- tuyoruz. Gece boyu herkes hem eğlencesinde, hem de işinde gii- cfinde. Kent tam zamanlı kulla- nılmaya başlayınca, tarihsel do- kunun sadece gezilen değil, ya- şanılan yerler de olabileceği gerçeği tüm halkı ve turistleri memnun ediyor." Şimdi bir dü- şünsenize, Eminönü, Süleymani- ye, Zeyrek, Sultanahmet.. gecele- ri öyle "ıssız" yerler olmasa, ben- zer uygulamalarla sabaha kadar yaşasalar ve yaşatılsalar, karan- Iıklarda kalıp çöken konaklar bi- le aynı yaşamla buluşmak için kurtanlmazlar mı?.. Konferansa Ispanya'dan gelen, Barselona Kent Meclisi ve Citutat Vella il- çesinin belediye meclisi üyesi Marti Carles'in sunumu ise çok çarpıcıydı. Kentin kurulduğu yer olmasına karşın 100 yıldır da "çö- küntü" bölgesi olan, yasadışılı- ğın ve her türlü kirliliğin yuvası haline gelmiş tarihsel Citutat Vel- la semti, yaklaşık 10 yıllık bir sü- re içinde rümüyle "kurtarıla- rak" şimdi Barselona'nın en de- ğerli prestij bölgesi haline gelmiş. Bu "mucizenin" gerçekleşme- sinde 2700 binanın nasıl elden geçtiğini, tüm semtin nasıl "reha- bilite" edildiğini anlatan Car- les'in, aynı başandaki "sırn" özetlemesi de yine tam bizim an- layacağımız türden bir "uyan" niteliğindeydi. "Bu projenin iki güvencesivardı" diyen Ispanyol belediyecı şöyle devam etti: "Bi- rincisi, kentsel mirası kurtar- maya kararlı ve ısrarlı, ödün vermeyen bir belediye başkanı. Ikincisi de yaklaşık 1.2 milyar euro'luk kaynağın, merkezi hü- kiimet, yerel yönetim ve özel sektör işbirliğiyle sağlanmış ol- ması." Işte bu gerçek karşısında da Su- riçi'ne bakarsak, acaba bugüne dek hangi belediye başkanı "Ben herhangi bir yerin değil, tari- hin başkanıyım ve tek işira mi- rası korumak olacak" dedı ki? Ve yine hangi yönetim, Tarihi Ya- rımada'daki sivil mımariyi kurtar- mak için "kendi bütçesinden" para ayırdı ki? Tarihi Istanbul'un Yönetimi Konferansı'nın umanm tüm tartışmaları ve uluslararası sunumlan, tez zamanda ve kolay okunur bir kitapta derlenerek ilgi- li herkesin değerlendirmesine su- nulur. Bu konuda "Taliban"la aynı listeye girmemizi engelleye- cek en ıvedi önlemin de 2600 yıl- lık bu yerleşim merkezini "özel olarak koruma altına alacak" bir yasal düzenleme olduğunu umanm hükümet de artık kabul eder. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Eleştirmemiz Gereken Nedfp? (3) Brecht, sanatın geneli için "Sanat, herzaman bir fazlalıktır" saptamasını yapmış, bu saptamayla in- sanların sanata her zaman fazladan vakit ayırdık- larını, genel olarak sanatın -insan açıstndan- gün- lük yaşamın olmazsa olmazlan arasında yer alma- dığını belirtmek istemişti. Brecht'e göre sanatçının görevi, bu fazlalığı insan açısından birgerekliliğe dönüştürmektir; çünkü sa- nat, ancak bu dönüşümün gerçekleşmesiyle birlik- te insanın olmazsa olmazlan arasına girecek, dola- yısıyla da -estetik yaşantılar aracılığıyla- düşünme boyutlarından biri olabilecektir. Eğer bugün ülkemizde tiyatro bağlamında örne- ğin genelde iyi-kötü ayrımı gütmeksizin, hergördü- ğünü ayakta alkışlayan bir seyirci kitlesinden yakı- nıyorsak, bu durum sadece artık bu ülkenin insan- larını tiyatro seyircisi olma yolunda eğitemeyecek kadar yaşam-dışı ve gerçek-dışı kalmış bir tiyatro uygulamasının kanıtıdır. Seyircimiz genel olarak ger- çekten de sahnede her gördüğünü finalde ayakta alkışlamaktadır, çünkü uzun bir zamandan bu ya- na, kendisine sahnede neyin tiyatro, neyin tiyatro- dışı olduğunu gösterebilecek, bu konuda ona es- tetik ölçütler sunabilecek bir tiyatrodan yoksundur. Bütün bunlan, konumları ve olanakları gereği en kolay yapabilecek olan ödenekli tiyatrolar, uygula- malarıyla nice zamandır böyle bir amacın yanından bile geçmemektedirler. Istanbul Şehir Tiyatrolan'nın yönetimine her gelişinde kurumu yeniden şaha kal- dırmış olan Muhsin Ertuğrul'un Türk tiyatrosuna seyirci yetiştirme amacını da kapsayan araştırma- cı tiyatro yönelimi, bu kurumun bugünkü yönetimi tarafından Tiyatro Araştırma Laboratuvan'nın (TAL) kapatılmasıyla biriikte son bulmuştur. özellikle Bek- lan ve Ayla Algan'ın neredeyse yirmi yıllık çabala- rının ürünü olan bu laboratuvarın arşivleri günün bi- rinde yayımlandığında, gerek bu birimi kapatanla- rın, gerekse çalıştığı yıllar boyunca -herhalde 'sa- natçılıklanyla' bağdaştıramadıkları için!- sözü edi- len birimin çalışmalanna hep yabancı kalanlann dü- şünecek çok şeyleri olacaktır. Devlet Tiyatroları'na gelince, bu bağlamda bir araştırmacı tiyatro yönelimine ağırlık tanındığı ya da tanınabileceği yönünde bir işaret, bu dev kurumdan da gelmemektedir. Sonuç olarak ülkemizdeki ödenekli tiyatrolar, her sezonda yalnızca belli sayıda oyun sahneleme he- defi üzerinde odaklanan, ancak repertuvar oluştur- madaki -şayet varsa!- politikalarını seyircilerine an- latabilmekten âciz, memur-sanatçı kadrolan tıkalı kurumlara dönüşmüştür. Sayıları artık çok azalmış olan özel tiyatrolara ge- lince, onlar da artık dibe vurrrtuş bir tiyatro yaşa- mından çıkışı, bu ülkenin insanları için nasıl bir ti- yatronun anlam ifade edebileceğini ve çekim nok- tası olabileceğini, nasıl bir tiyatronun bir gereksini- me döndürülebileceğini ciddiyetle araştırmak yeri- ne, neden seçildiğinin hesabını kendilerine bile ye- terince vermedikleri yapımların seyirci çekme ola- sılığında aramakta, rastlantısal seyirci artışlarında tiyatromuzun bütünü açısından olumlu işaretler ya- kalamaya çalışmaktadırlar. Çıkış noktasının ne olabileceği konusunda içten- likle kafa yormak istiyorsak eğer, o zaman yapma- mız gereken, geçen yüzyılın sonunda Batılı bir res- samın hâlâ resim sanatının etkin olabilmesi için söy- lediklerini ülkemizin tiyatrosuna uyarlamaktır: Bu- gün Türk tiyatrosunun hâlâ Türk seyircisine söyle- yecek sözü olduğuna inanıyorsak eğer, o zaman yapmamız gereken, ülkemizde bugünkü tiyatro uy- gulamasının düşmanı olmak ve onun yerine kendi- ne özgü, temelleri arasına kültürel kimlik araştırma- larını da katacak yeni eğitimiyle, tiyatro ve oyun kavramlarına yeni bakış açılarıyla, yeni oyunculuk anlayışıyla ve, belki de en önemlisi, sahnesine ya- şam diye adlandırdığı, işlerliği olmayan donmuş ka- lıplan değil, ama araştınlarak kurgulanmış yaşam- lan getirme bilinciyle, yepyeni birtiyatroyu koymak- tır. Bundan böyle tiyatromuza yönelik tüm eleştiri- lerimiz, böyle bir anlayışın varlığı ya da yokluğu üze- rinde odaklanmalıdır. e-posta: ahmetcemal(g superonline.com acem20c r hotmail.com ARİFDAMAR 2004 Ekim ayı edebiyat dergilerin- den; Adam Sanat, Akatalpa, Berfin Bahar, Dize, Edebiyat ve Eleştiri, Gösteri, Hayvan, Kitap-lık, Islık, îm- lasız, Sanat ve Hayat, Şiiri Özlüyo- rum, Ünlem, Varlık, Yasakmeyve dergi- lerinde yer alan şiirleri okudum, incele- dim. Ve "Gösteri" dergisinde yayımlanan Yöcel Kayıran'ın "Fü" (şair büyük harf kullanmıyor) adh şiirini Ayuı Şiiri olarak değerlendirdim. Bildiğim kada- nyla Yücel Kayıran bir felsefeci (lise felsefe öğretmeni), dergilerde felsefesel konularda uzun yazıları yayımlanıyor. Kayıran'ın Varlık dergisinde de (ekim ayı) "Eyvah" adh bir şiiri yer alıyor, 'mensur şiir' diye adlandınlan şiirler- den. "Eyvah"da 'süveydâ' ve 'ayş-î dehrûza' gibi anlamlanru ancak sözlü- ğe bakarak bulduğum iki sözcük vardı. Dediğim gibi düzyazı ya da şiirsel bir düzyazı parçası diye nitelendirilebilir. Aynca ben Gösteri'de çıkan "Fü" şiiri- ni daha çok sevdim, beğendim. "Fü"nün ne anlama geldiğini Kayı- ran'a telefonla sordum. Rüzgârda kar sesi olduğunu söyledi. Bana kalırsa "Fü"ye iki, üç 'ü' eklenseydi daha bir anlaşılırdı. Aynca kalın puntolarla ya- zılan 'bozdurup harcamak kadar' ile 'Bill! / ağiama / ağlama ama Bill!' di- zelerini de Edip Cansever'in Umutsuz- lar Parkı şiirkitabından aldığuıı sormam üzerine açıkladı. Edip'in kitabına bak- tım, evet öyle. Yine bana kalırsa şiirin altında bir dipnotta bunu açıklamalıydı diye düşünüyorum. Ben ki bir şiirci ol- mama karşın arumsayamadım Edip'in kitabından alındığını, dergi okuru nasıl bilebilir! Bunlar bir yana Yücel Kayıran'ın "Füüüü (!)" şiiri, şair felsefeci olma- sından ötürü yer yer çok derin anlamlar, karmaşık yollardan, çıkmaz sanılan so- kaklardan açık alanlara sürüklüyor oku- yanı. Edip'in şiirindeki Bill'e sesleniyor Kayıran da şiirinde, bir bakıma eski de- yirnle bir 'nazire' sayılabilir. Öyle de şiirin son dizesi: 'Bu cıvayı kim koydu kalbimize Necati!' Hadi!.. Çık işin içinden! Söylemeden edemeyeceğim, 'geçmek istemiştim sadece kendimi' çok güzel bir dize, ama M. C. Anday'ın "Kolları Bağlı Odysseus"un son dize- si: "Sağ salim geçtim kendimi" diye- dir. Eh o zaman bana diyeceksiniz ki, daha doğrusu soracaksınız: Pekiy niçin bu şiiri Ayın Şiiri olarak değerlendir- din, başka şiir mi yoktu? Yanıt: Ne ya- zık ki yoktu. Gerçi İsmail Uyaroğ- lu'nun bir, Salih Bolat'uı iki şiiri var- dı, ama her şeye karşın Yücel Kayı- ran'ın şiiri düşünceme ve beğenime gö- re yine de o şiirlerden daha ağır basıyor- du. Kim bilir, belki de yanılıyorum. 29 Ekim 2004, Moda PORTRE / YÜCEL KAYIRAN 13 Eylül 1964'te Adana'da doğdu. İlk ve ortaokulu Ankara, Bigadiç, Elbistan, Afşin, Adana, Ceyhan, Gaziköyü, Kozan ve Tufanbeyli'de okudu. Afşin Lisesi mezunu. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Türkiye Felsefe Kurumu, Edebiyatçılar Deraeği, Eğitim-Sen ve Felsefeciler Derneği üyesi. Ankara'da yaşıyor. îlk şiiri 1984 yılında Yaba Oykü dergisinde yayımlandı. Bunu o yıllarda Oluşum, Yann, Morköpük ve Sanat Rehberi dergıleri izledi. 1987 yılında Doğu'ya gitti. Kilis, Afşin, Arapkir, Dilek ve Malatya"da yaşadı. Şiir ve düzyazılannı Sombahar, Ludingirra, Hürriyet Gösteri, Defter, Varhk, Adam Sanat, Virgül, Toplum ve Bilim, Cumhuriyet Kitap, Yasakmeyve, FelsefeVazın, Ada gibi dergilerde yayımladı, yayımlıyor. Ideoloji ve dünya görüşüne karşı felsefı şiir olarak adlandırdığı poetikayı savunuyor. Şiirlerinde, varoluşa ait bir çıkmaz ve problemle yüz yüze gelen insanı, tek başınalığı ile kaybolma halinde göstermek, şiir anlayışuıın temelini oluşturmaktadır. Kayıran'ın Hayaline Firar Edemeyenlerin Afsunu (1997) ve Beni Hiç Göremezsin (2004) adh iki şiir kitabı yayımlandı. fü hu diyecektim, hu duy ve eksilt sesimi, fü! demişim meğer kar yağıyormuş bilmediğim bir biçimde yetersizdim, titredim hep hapsederken içimde belireni belirdiği yerde kabarmış sular, ırmak ne kadar derin ve kibir bilmediğim bir biçimde geçmek istemiştim sadece kendimi hatırı yoktu bende akşamın düşerken yerçekimini yitiren karanfil kendi içinde yankılanır gaybolanın sesi inmezmiş çarşı esnafının kalbine menteşeler çok sıkı, akıl neden dudakta serinlik bulamıyor ten çok mu dokunaklı konuşuyorum Bill oysa alay bulaşmış edama, öyle diyorlar kalp ve sükut bozdurup harcamak kadar benim de olmadı hiç param Bill! ağlama ağlama ama Bill! senin de mi aşkın gitti arkadaşınla boşluktan yok yere vazgeçilmez hiç hiçlikle yaşamasını bana da öğrettiler Bill! böyle zamanı geldiğinde neden bir şey yapamıyorum büyürken içimdeki bu kararsızlık kalbimi de birükte götürecek bir krize neden sözüm yok ve neden kefilim kelimeler perde olurken başkasının gizine her ben kendi nefsine türap gülerek bakarken öyle harap olmuşun geçmişine içindekini yıkan kendini de yıkmaz mı hatırlamakla yağmalanırken yalnızlık derimi yüzmekle mi bitecek yüzümdeki harf gizemi ama kim hazır, kim kim yanıt verecek, öyle sıcak içimden dökülen buzdan cümleye Bu cıvayı kim koydu kalbimize Necati! YÜCEL KAYIRAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle