Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
A KASIM 2004 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
J\_ U l_j J. U l \ kulturıŞ cumhuriyet.com.tr 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE... OKTAY EKİNCÎ
Tarihi Yanmada'nm korunması için UNESCO desteğinde 'arayışlar' sürüyor
İstanbul'u 'kurtanna' konferansı"Önce UNESCO'ya teşekkür et-
memiz gerekiyor. Istanbul'un Dün-
ya Mirası listesinde olmasını sonsu-
za dek sürecek bir paye sandık; a-
ma başka da bir şey yapmadık. Ne
zaman ki UNESCO eğer bu duyar-
sızlığımız sürerse listeden çıkabi-
leceğimizi söyledi, bu uyarı üzeri-
ne de örneğin Afganistan'daki Bu-
da heykellerini kıran Taliban reji-
miyle aynı konuma düşmemek için
harekete geçtik."
Yıllannı yerel yönetimlerin kente
karşı sorumlulukJanna adayan siya-
sal bilımci ve dostumuz Fikret Tok-
söz, 6-8 Ekım 2004 günlerinde yapı-
lan "Tarihi İstanbul'un Yönetimi"
konulu konferansta söyledi bunlan.
Çünkü UNESCO'nun 'Dünya Mira-
sı' sorumlulanndan Bayan Minja
Yang geçen seneki zıyaretınden bu
yana Istanbul'a hemen her gelişinde
diyordu ki; "Eğer Suriçi'nin her
gün daha fazla yok olan sivii ıni-
marlık dokusunu kurtaracak bir
vasal ve yönetsel önlem alınmazsa,
Istanbul 'Risk Altındaki Miras' lis-
tesioe aktanlacak." Yang'ın sözü-
nü ettiği listede ıse "Taliban" nede-
niyle işte o Buda heykelleri de var.
Dünyaya bakmadan
Aynı bir yıl ıçınde bu kaçıncı top-
lantı bılemıyorum. Ancak adına
"Uluslararası Arama Konferansı"
denilen etkiniiğe giderken, öncekile-
re göre daha bir umutlu olduğumu
söylemelıyım. Çünkü ılk kez kap-
samlı olarak "Dünyadan Örnek Ko-
ruma Uygulamalan" da oturumlar
arasına alınmıştı. Yıllardır Istan-
bul'daki sadece Tarihi Yarımada'nın
değil, öbür eski semtlerin ve hatta
tüm ülkedeki geçmişten kalan kent
dokulannın nasıl kurtanlabılecegi
yönünde hep "arayış" ve "sızlan-
ma" içersinde olan bizlerin, bunu
gerçekleştirmiş iilkelerde" nasıl ha-
reket edildiğini" öğrenmesi kadar ve-
rimli ne olabilirdi ki! Ne var ki prog-
rama baktığımda, aynı olanağın yete-
rince önemsenmedıği yönünde de bir
kaygıya kapıldım. Çünkü, farklı uz-
manlıklardan yaklaşık 50 kişinin ka-
tıldığı "arama" oturumlan ilk iki
gündeydi. Bu tartışmalarda ortaya
çıkması umulan "çözüm yollan"na
ait ilkelerin son gün bir "tstanbul
Bildirgesi" şeklinde ilan edilmesi-
nin ardından da "uluslararası dene-
yimlerin" dinlenmesine ve "değer-
lendirilmesine"(!) geçiliyordu. Oy-
sa, önce dünyadaki başanlann "sır-
larını" öğrenip, sonra da onlardan
esinJenerek "bizdeki oyalanmanm"
nedenlerini tartışmak daha doğru de-
ğil miydi? Nitekim, iki günlük arama
çahşmalannın sonuçlannı önce kon-
feransı yöneten Oğuz Babüroğlu
özetledi. Ardından Suriçi'nde yeni
bir yönetim modeli önerilerini Fikret
TARİHE SAYGISIZLIĞIN SONUÇLARI
Yıl 1993... Istanbul Dünya Mirası Listesi'nde; ama Eminönü
Meydanı'nm "modern" (!) düzenleme çalışmalannda çıkan bu
antik sütun, izleyen günlerde yok edilmişti
(solda - Cumhuriyet arşivi). Zeyrek'teki eski îstanbul evleri de
kentin varoşlanndaki lüks uydu kentlere kaçış yüzünden
sahipsiz kaldılar (üstte).
Toksöz açıkladı. Sonra da Mebmet
Tansuğ, özellikle Eminönü Beledi-
yesi'nin kendi ilçesindeki tarihsel mi-
rasa tam olarak sahip çıkmasını he-
defledikJerini anlattı. Diğer sözcüler
de sivil toplum kuruluşlan ile merke-
zi yönetimin nasıl devrede olmalan
gerektiğine dair görüşlerini açıkladı-
lar? Bütün bu sunumlann ortak yanı
ise Suriçi'nde mutlaka "katılımcı,
şeffaf ve topluma hesap verebilir"
bir yeni yönetim anlayışının örgüt-
lenmesini saglamaktı. Peki, acaba
"dünyadan" örnekJerde durum na-
sıldı?"
Fransa'da kentsel yenlleme'
Örneğin Fransa'dan katılan senatör
ve Chinon kentinin belediye başkanı
Yves Dauge, tarihi kent dokulannın
yaşatılması için ülkesındeki en
önemli girişimin "Kent Yenilenme-
si ve Dayanışma Yasası" olduğunu
anlattı. Fransa'da artık "kentsel bü-
yüme" ya da "yayılma"nın terk
edilmeye başlandığını, bu yasayla
birükte öncelikli şehircilik ilkesinin
"kentsel restorasyonla yenileme"
olarak belu"lendığini söylemesi, bi-
zim için de ne kadar önemliydi? Çün-
kü hem tstanbul'da, hem de hemen
tüm kentlerimizde, imar politikalan
hep "yeni yerleşim alanları aç-
mak" ve dünyada pek dile getirilme-
yen "uydu kentler" kurmak üzeri-
ne kurulu. Böyle olunca da kentlerin
tanhsel merkezleri boşalıyor, met-
ruklaşıyor. işgal ediliyor ve çöküyor.
Bence Yves Dauge'un bu konuşma-
sı konferansın da esin kaynağı olma-
hydı ve örneğin "sonuçlar" belgesi-
ne; "1stanbui'da artık uydu kentle-
re değil, merkezin sağlıklaşfırılma-
sına öncelik verilmelidir" ılkesi de
eklenmeliydi.
Roma'da Beyaz Cecelef
Benzer şekilde Roma Belediye-
si'nin külrürel ilişkiler sorumlusu
Bayan Rosella Bennatti'nin an-
lattıklan da ne kadar önemliydi!
Roma'daki "kent konseyi"nin
onayı olmadan hiçbir imar uygu-
laması yapılamayacağıru; tarihsel
dokuda geçmişle uygunsuz bir
yapılaşmaya asla izin verilmedi-
ğinı; 50 yıldır süren ve iktidarlar
degişse bile bilimsel kadrolan de-
ğişmeyen bu "konsey disiplini"
sayesinde, bugün tek bir gökdele-
nin bile Roma'ya giremediğini
övünerek belirten Bennatti, yine
Suriçi'ne de örnek olacak "beyaz
geceler" uygulamasını ise şöyle
özetledi. "Belli aralıklarla, ta-
rihi kent merkezinde 24 saat
tüm işyerlerini, dükkânları,
hatta hizmet binalarını açık tu-
tuyoruz. Gece boyu herkes hem
eğlencesinde, hem de işinde gii-
cfinde. Kent tam zamanlı kulla-
nılmaya başlayınca, tarihsel do-
kunun sadece gezilen değil, ya-
şanılan yerler de olabileceği
gerçeği tüm halkı ve turistleri
memnun ediyor." Şimdi bir dü-
şünsenize, Eminönü, Süleymani-
ye, Zeyrek, Sultanahmet.. gecele-
ri öyle "ıssız" yerler olmasa, ben-
zer uygulamalarla sabaha kadar
yaşasalar ve yaşatılsalar, karan-
Iıklarda kalıp çöken konaklar bi-
le aynı yaşamla buluşmak için
kurtanlmazlar mı?.. Konferansa
Ispanya'dan gelen, Barselona
Kent Meclisi ve Citutat Vella il-
çesinin belediye meclisi üyesi
Marti Carles'in sunumu ise çok
çarpıcıydı. Kentin kurulduğu yer
olmasına karşın 100 yıldır da "çö-
küntü" bölgesi olan, yasadışılı-
ğın ve her türlü kirliliğin yuvası
haline gelmiş tarihsel Citutat Vel-
la semti, yaklaşık 10 yıllık bir sü-
re içinde rümüyle "kurtarıla-
rak" şimdi Barselona'nın en de-
ğerli prestij bölgesi haline gelmiş.
Bu "mucizenin" gerçekleşme-
sinde 2700 binanın nasıl elden
geçtiğini, tüm semtin nasıl "reha-
bilite" edildiğini anlatan Car-
les'in, aynı başandaki "sırn"
özetlemesi de yine tam bizim an-
layacağımız türden bir "uyan"
niteliğindeydi. "Bu projenin iki
güvencesivardı" diyen Ispanyol
belediyecı şöyle devam etti: "Bi-
rincisi, kentsel mirası kurtar-
maya kararlı ve ısrarlı, ödün
vermeyen bir belediye başkanı.
Ikincisi de yaklaşık 1.2 milyar
euro'luk kaynağın, merkezi hü-
kiimet, yerel yönetim ve özel
sektör işbirliğiyle sağlanmış ol-
ması."
Işte bu gerçek karşısında da Su-
riçi'ne bakarsak, acaba bugüne
dek hangi belediye başkanı "Ben
herhangi bir yerin değil, tari-
hin başkanıyım ve tek işira mi-
rası korumak olacak" dedı ki?
Ve yine hangi yönetim, Tarihi Ya-
rımada'daki sivil mımariyi kurtar-
mak için "kendi bütçesinden"
para ayırdı ki? Tarihi Istanbul'un
Yönetimi Konferansı'nın umanm
tüm tartışmaları ve uluslararası
sunumlan, tez zamanda ve kolay
okunur bir kitapta derlenerek ilgi-
li herkesin değerlendirmesine su-
nulur. Bu konuda "Taliban"la
aynı listeye girmemizi engelleye-
cek en ıvedi önlemin de 2600 yıl-
lık bu yerleşim merkezini "özel
olarak koruma altına alacak"
bir yasal düzenleme olduğunu
umanm hükümet de artık kabul
eder.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Eleştirmemiz Gereken
Nedfp? (3)
Brecht, sanatın geneli için "Sanat, herzaman bir
fazlalıktır" saptamasını yapmış, bu saptamayla in-
sanların sanata her zaman fazladan vakit ayırdık-
larını, genel olarak sanatın -insan açıstndan- gün-
lük yaşamın olmazsa olmazlan arasında yer alma-
dığını belirtmek istemişti.
Brecht'e göre sanatçının görevi, bu fazlalığı insan
açısından birgerekliliğe dönüştürmektir; çünkü sa-
nat, ancak bu dönüşümün gerçekleşmesiyle birlik-
te insanın olmazsa olmazlan arasına girecek, dola-
yısıyla da -estetik yaşantılar aracılığıyla- düşünme
boyutlarından biri olabilecektir.
Eğer bugün ülkemizde tiyatro bağlamında örne-
ğin genelde iyi-kötü ayrımı gütmeksizin, hergördü-
ğünü ayakta alkışlayan bir seyirci kitlesinden yakı-
nıyorsak, bu durum sadece artık bu ülkenin insan-
larını tiyatro seyircisi olma yolunda eğitemeyecek
kadar yaşam-dışı ve gerçek-dışı kalmış bir tiyatro
uygulamasının kanıtıdır. Seyircimiz genel olarak ger-
çekten de sahnede her gördüğünü finalde ayakta
alkışlamaktadır, çünkü uzun bir zamandan bu ya-
na, kendisine sahnede neyin tiyatro, neyin tiyatro-
dışı olduğunu gösterebilecek, bu konuda ona es-
tetik ölçütler sunabilecek bir tiyatrodan yoksundur.
Bütün bunlan, konumları ve olanakları gereği en
kolay yapabilecek olan ödenekli tiyatrolar, uygula-
malarıyla nice zamandır böyle bir amacın yanından
bile geçmemektedirler. Istanbul Şehir Tiyatrolan'nın
yönetimine her gelişinde kurumu yeniden şaha kal-
dırmış olan Muhsin Ertuğrul'un Türk tiyatrosuna
seyirci yetiştirme amacını da kapsayan araştırma-
cı tiyatro yönelimi, bu kurumun bugünkü yönetimi
tarafından Tiyatro Araştırma Laboratuvan'nın (TAL)
kapatılmasıyla biriikte son bulmuştur. özellikle Bek-
lan ve Ayla Algan'ın neredeyse yirmi yıllık çabala-
rının ürünü olan bu laboratuvarın arşivleri günün bi-
rinde yayımlandığında, gerek bu birimi kapatanla-
rın, gerekse çalıştığı yıllar boyunca -herhalde 'sa-
natçılıklanyla' bağdaştıramadıkları için!- sözü edi-
len birimin çalışmalanna hep yabancı kalanlann dü-
şünecek çok şeyleri olacaktır.
Devlet Tiyatroları'na gelince, bu bağlamda bir
araştırmacı tiyatro yönelimine ağırlık tanındığı ya da
tanınabileceği yönünde bir işaret, bu dev kurumdan
da gelmemektedir.
Sonuç olarak ülkemizdeki ödenekli tiyatrolar, her
sezonda yalnızca belli sayıda oyun sahneleme he-
defi üzerinde odaklanan, ancak repertuvar oluştur-
madaki -şayet varsa!- politikalarını seyircilerine an-
latabilmekten âciz, memur-sanatçı kadrolan tıkalı
kurumlara dönüşmüştür.
Sayıları artık çok azalmış olan özel tiyatrolara ge-
lince, onlar da artık dibe vurrrtuş bir tiyatro yaşa-
mından çıkışı, bu ülkenin insanları için nasıl bir ti-
yatronun anlam ifade edebileceğini ve çekim nok-
tası olabileceğini, nasıl bir tiyatronun bir gereksini-
me döndürülebileceğini ciddiyetle araştırmak yeri-
ne, neden seçildiğinin hesabını kendilerine bile ye-
terince vermedikleri yapımların seyirci çekme ola-
sılığında aramakta, rastlantısal seyirci artışlarında
tiyatromuzun bütünü açısından olumlu işaretler ya-
kalamaya çalışmaktadırlar.
Çıkış noktasının ne olabileceği konusunda içten-
likle kafa yormak istiyorsak eğer, o zaman yapma-
mız gereken, geçen yüzyılın sonunda Batılı bir res-
samın hâlâ resim sanatının etkin olabilmesi için söy-
lediklerini ülkemizin tiyatrosuna uyarlamaktır: Bu-
gün Türk tiyatrosunun hâlâ Türk seyircisine söyle-
yecek sözü olduğuna inanıyorsak eğer, o zaman
yapmamız gereken, ülkemizde bugünkü tiyatro uy-
gulamasının düşmanı olmak ve onun yerine kendi-
ne özgü, temelleri arasına kültürel kimlik araştırma-
larını da katacak yeni eğitimiyle, tiyatro ve oyun
kavramlarına yeni bakış açılarıyla, yeni oyunculuk
anlayışıyla ve, belki de en önemlisi, sahnesine ya-
şam diye adlandırdığı, işlerliği olmayan donmuş ka-
lıplan değil, ama araştınlarak kurgulanmış yaşam-
lan getirme bilinciyle, yepyeni birtiyatroyu koymak-
tır. Bundan böyle tiyatromuza yönelik tüm eleştiri-
lerimiz, böyle bir anlayışın varlığı ya da yokluğu üze-
rinde odaklanmalıdır.
e-posta: ahmetcemal(g superonline.com
acem20c
r
hotmail.com
ARİFDAMAR
2004 Ekim ayı edebiyat dergilerin-
den; Adam Sanat, Akatalpa, Berfin
Bahar, Dize, Edebiyat ve Eleştiri,
Gösteri, Hayvan, Kitap-lık, Islık, îm-
lasız, Sanat ve Hayat, Şiiri Özlüyo-
rum, Ünlem, Varlık, Yasakmeyve dergi-
lerinde yer alan şiirleri okudum, incele-
dim.
Ve "Gösteri" dergisinde yayımlanan
Yöcel Kayıran'ın "Fü" (şair büyük
harf kullanmıyor) adh şiirini Ayuı Şiiri
olarak değerlendirdim. Bildiğim kada-
nyla Yücel Kayıran bir felsefeci (lise
felsefe öğretmeni), dergilerde felsefesel
konularda uzun yazıları yayımlanıyor.
Kayıran'ın Varlık dergisinde de (ekim
ayı) "Eyvah" adh bir şiiri yer alıyor,
'mensur şiir' diye adlandınlan şiirler-
den. "Eyvah"da 'süveydâ' ve 'ayş-î
dehrûza' gibi anlamlanru ancak sözlü-
ğe bakarak bulduğum iki sözcük vardı.
Dediğim gibi düzyazı ya da şiirsel bir
düzyazı parçası diye nitelendirilebilir.
Aynca ben Gösteri'de çıkan "Fü" şiiri-
ni daha çok sevdim, beğendim.
"Fü"nün ne anlama geldiğini Kayı-
ran'a telefonla sordum. Rüzgârda kar
sesi olduğunu söyledi. Bana kalırsa
"Fü"ye iki, üç 'ü' eklenseydi daha bir
anlaşılırdı. Aynca kalın puntolarla ya-
zılan 'bozdurup harcamak kadar' ile
'Bill! / ağiama / ağlama ama Bill!' di-
zelerini de Edip Cansever'in Umutsuz-
lar Parkı şiirkitabından aldığuıı sormam
üzerine açıkladı. Edip'in kitabına bak-
tım, evet öyle. Yine bana kalırsa şiirin
altında bir dipnotta bunu açıklamalıydı
diye düşünüyorum. Ben ki bir şiirci ol-
mama karşın arumsayamadım Edip'in
kitabından alındığını, dergi okuru nasıl
bilebilir!
Bunlar bir yana Yücel Kayıran'ın
"Füüüü (!)" şiiri, şair felsefeci olma-
sından ötürü yer yer çok derin anlamlar,
karmaşık yollardan, çıkmaz sanılan so-
kaklardan açık alanlara sürüklüyor oku-
yanı. Edip'in şiirindeki Bill'e sesleniyor
Kayıran da şiirinde, bir bakıma eski de-
yirnle bir 'nazire' sayılabilir. Öyle de
şiirin son dizesi: 'Bu cıvayı kim koydu
kalbimize Necati!' Hadi!.. Çık işin
içinden! Söylemeden edemeyeceğim,
'geçmek istemiştim sadece kendimi'
çok güzel bir dize, ama M. C. Anday'ın
"Kolları Bağlı Odysseus"un son dize-
si: "Sağ salim geçtim kendimi" diye-
dir. Eh o zaman bana diyeceksiniz ki,
daha doğrusu soracaksınız: Pekiy niçin
bu şiiri Ayın Şiiri olarak değerlendir-
din, başka şiir mi yoktu? Yanıt: Ne ya-
zık ki yoktu. Gerçi İsmail Uyaroğ-
lu'nun bir, Salih Bolat'uı iki şiiri var-
dı, ama her şeye karşın Yücel Kayı-
ran'ın şiiri düşünceme ve beğenime gö-
re yine de o şiirlerden daha ağır basıyor-
du. Kim bilir, belki de yanılıyorum.
29 Ekim 2004, Moda
PORTRE / YÜCEL KAYIRAN
13 Eylül 1964'te Adana'da doğdu. İlk ve ortaokulu
Ankara, Bigadiç, Elbistan, Afşin, Adana, Ceyhan,
Gaziköyü, Kozan ve Tufanbeyli'de okudu. Afşin Lisesi
mezunu. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Felsefe Bölümü'nü bitirdi. Türkiye Felsefe Kurumu,
Edebiyatçılar Deraeği, Eğitim-Sen ve Felsefeciler
Derneği üyesi. Ankara'da yaşıyor. îlk şiiri 1984 yılında
Yaba Oykü dergisinde yayımlandı. Bunu o yıllarda
Oluşum, Yann, Morköpük ve Sanat Rehberi dergıleri
izledi. 1987 yılında Doğu'ya gitti. Kilis, Afşin, Arapkir,
Dilek ve Malatya"da yaşadı. Şiir ve düzyazılannı
Sombahar, Ludingirra, Hürriyet Gösteri, Defter,
Varhk, Adam Sanat, Virgül, Toplum ve Bilim,
Cumhuriyet Kitap, Yasakmeyve, FelsefeVazın, Ada
gibi dergilerde yayımladı, yayımlıyor. Ideoloji ve dünya
görüşüne karşı felsefı şiir olarak adlandırdığı poetikayı
savunuyor. Şiirlerinde, varoluşa ait bir çıkmaz ve
problemle yüz yüze gelen insanı, tek başınalığı ile
kaybolma halinde göstermek, şiir anlayışuıın temelini
oluşturmaktadır. Kayıran'ın Hayaline Firar
Edemeyenlerin Afsunu (1997) ve Beni Hiç
Göremezsin (2004) adh iki şiir kitabı yayımlandı.
fü
hu diyecektim, hu
duy ve eksilt sesimi,
fü! demişim
meğer kar yağıyormuş
bilmediğim bir biçimde
yetersizdim, titredim hep
hapsederken içimde belireni belirdiği
yerde
kabarmış sular, ırmak ne kadar derin
ve kibir
bilmediğim bir biçimde
geçmek istemiştim sadece kendimi
hatırı yoktu bende akşamın
düşerken yerçekimini yitiren karanfil
kendi içinde yankılanır gaybolanın
sesi
inmezmiş çarşı esnafının kalbine
menteşeler çok sıkı, akıl neden
dudakta
serinlik bulamıyor ten
çok mu dokunaklı konuşuyorum Bill
oysa alay bulaşmış edama, öyle
diyorlar
kalp ve sükut
bozdurup harcamak kadar
benim de olmadı hiç param
Bill!
ağlama
ağlama ama Bill!
senin de mi aşkın gitti arkadaşınla
boşluktan yok yere vazgeçilmez hiç
hiçlikle yaşamasını bana da öğrettiler
Bill!
böyle zamanı geldiğinde
neden bir şey yapamıyorum
büyürken içimdeki bu kararsızlık
kalbimi de birükte götürecek bir krize
neden sözüm yok ve neden kefilim
kelimeler perde olurken başkasının
gizine
her ben kendi nefsine türap
gülerek bakarken öyle harap
olmuşun geçmişine
içindekini yıkan kendini de yıkmaz mı
hatırlamakla yağmalanırken yalnızlık
derimi yüzmekle mi bitecek
yüzümdeki harf gizemi
ama kim hazır, kim
kim yanıt verecek, öyle sıcak
içimden dökülen buzdan cümleye
Bu cıvayı kim koydu kalbimize
Necati!
YÜCEL KAYIRAN