28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2003 PAZAR 12 PAZAR KONUGU TBMMDışilişkiler Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger süper güçleri değerlendirdi S Ö Y L E $ İ : LEYLA TAVŞAIMOĞLU leyla.tavsanoglu@ cumhuriyetcom.tr AKP Hükümeti 'nin, dış dünyaya açılan kapılarından ve ağırlıklı isimlerinden birisi hiç kuşkusuz Antalya mületvekili ve TBMM Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger. Milletimizin pek çok vekili, "az İngilizce " ile idare ederken Dülger, Fransızca ve Ingilizceye, bu iki dile de, siyasi ve diplomatik tartışmaları saatlerce sürdürecek kadar eşit derecede hâkim. Yıllarca uluslararası sivil toplum kuruluşları içindeyer almış olmasıylafarklı bir dünya görüşüne sahip. Ankara da olduğum şu günlerde Mehmet Dülger le bir akşam üzeri buluştuk. TBMM Dışilişkiler Komisyonu 'nun çalışmalarını, AKP Hükümeti'nin konumunu, bu duyarlı dönemde Türkiye 'nin dünyadaki durumunu konuştuk; ABD 'yle ve AB 'yle ilişkileri değerlendirdik. AB'nin dışpolitikasıyok- Siz, TBMM Dışilişkiler Komisyonu 'nun başkamsınız. Bildiğim kadarıyla da 3 Ka- sım seçimlerinden sonra oluşan yeni Mec- lis 'te, komisyonu n çok hızlıfaaliyeti var. Bir de sizin Mehmet Dülger olarak uzun yıllar- dır uluslararası ve ulusal bazda sivil toplum kuruluşları (STK) içinde çahşmalannız bu- lunuyor. Bu çalışmalann ürünü birikimle- riniz TBMM Dışilişkiler Komisyonu 'nun ça- lışmalarını nasıl etkiledi? Komisyon olarak şimdiye kadar neler yaptınız? -Dışişleri Bakanı, TBMM Dışişleri Komis- yonu üyelerini ABD ziyaretinden sonra, ziya- retinin izlenimlerini de nakledebilmek için Dı- şişleri Konutu'na yemeğe çağırdı. Rahat bir ak- şam yemeğinde herkes aklındaki her şeyi söy- ledi. AbduDah Bey (Dışişleri Bakanı Abdul- lah Gül), "Bu son gidişimde Amerikahlar, bt- rinci tezkerenin reddedilmiş olmasına çok kız- malanna, hırslanmalanna karşuı karann de- mokratik biçimde ahnnıış olmasına son dere- cesaygıduyduklannıifadeettikr.~ dedi. Bu çok önemli. Yunanistan AB dönem başkanıyken Yu- nanistan Meclis Başkanı, üye ve aday ülkele- rin Dışilişkiler Komisyonları Başkanlan'nı Atina'da bir toplantıya çağırdı. Toplantıda bi- risi karşıma geldi. "Ben İrianda Pariamento- su'nun Dışilişkiler Komisyonu Başkamyım. Si- ze kendi ülkemin ve öbür Avrupa ülkelerinin saygı ve havranhklannı iletmek îstedim. Bir tek Türkiye olarak siz, bütün güçlüklerinize rağmen ABD'nin karşısında durdunuz ve böy- le demokratik bir karar aJdınız; o cesareti gös- terdiniz," dedi. Ben de ona şöyle teşekkür et- tim: "Bunun takdir edilmiş obnasmdan büyük muthıluk duydum." - Peki, Türkiye 'nin bu tavrı AB üyeliği sü- recini kolaylaştırır mı sizce? - O demokratik karann ve tutumun, AB üye- liği sürecini kolaylaştıracağı ve hızlandıraca- ğı bir gerçek. AB'nin en önemli iki üyesi Al- manya ve Fransa da bizim yanımızda yer ah- yor. - lyi de hâlâ AB içinde birileri, Türkiye 'nin üyeliği en iyimser ihtimalle 2014 'tegerçek- leşir, deyip duruyor... - Artık onlara aldırmıyoruz. Ama işler öyle değil artık. Yedinci paket de kabul edildikten sonra ertesi akşam Hollanda Büyükelçihği'nde bir davet vardı. Bütün büyükelçiler etranmı al- dılar. "Türkjye'nin bunu başarabileceğini ke- sin olarak beklemiyordıuVdediler. Ben bunu parlamentonun tümüne mal edi- yorum. Çünkü CHP de bu konuda çok karar- h davrandı. Tabii ki eleştirilerini söyleyecek. Sonuçta onlar muhalefet. Ama kabul etmek la- zım ki, çok kararlı davrandılar; paketi tama- mıyla desteklediklerini beyan ettiler. Altı ve yedinci paketlerin çıkmış olması bu parlamentonun, ondan önceki paketlerin çık- mış olması da bir önceki parlamentonun, mil- letin AB'ye girmekteki kesin iradesini ortaya koymuş olmasıdır. - Hep kafama takıldığı için soruyorum. Ne altıncı, ne deyedincipakette herhangi bir eko- nomik nokta var. Pek çok insan da bunu me- rakediyor. Neden bunlaro iki pakette yer al- madı? - Şu anda bizim hazırlamakla yükümlü ol- duğumuz Kopenhag kriterlerinin siyasi kri- terleridir. Ekonomik kriterler gelecek. Zorbalık çözüm deflll' - Onlar ne zaman gelecek? - AB'yle müzakereler açılmaya başladığı zaman konuşulacak başlıca noktalar onlar ola- caktır. AB üyesi olan ülkeler şu esas üzerine yan yana geliyorlar: Aramızdaki ihtilaflan silaha başvurmadan, masa etrafinda tartışarak pazarlık ederek, mü- zakere ederek fikir birliği içinde halledelün. Ülkelerin bizatihi kendi içlerinde, ya da bir- birleriyle olan bütün ihtüafîannı zorbalığa, as- keri çarelere başvurmadan halletme esası bu işin temelidir. - Neden, peki? - Işte, yıllar önce zorbalığa başvuruldu, Fran- sa ve Almanya arasındaki ihtilaf 50 milyon ca- na, perişan olmuş bir Avrupa'ya mal oldu. Çok korkunç. Bundan sonra daha da korkunç ola- cak. Yeni teknolojiyle yapılmış silahlar insan- lan "overkflP' denilen bir kere değil, birkaç ke- re öldürebilecek güçte. tnsanı on kere de öl- düremezsiniz ki. Canlı dediğin bir kere ölebi- lir ancak. Onun için girilecek bir tartışma, ara- sında ihtilaf olanlan değil, ihtilaf olmayan ül- keleri de ortadan kaldınyor. Artık böyle bır şey olmamalı. Atina'daki toplantıda Lüksemburg Parlamentosu Başkanı şöyle bir soru sordu: "ABD, askeri bir süper güçtür. Biz de Avru- pa olarak bir süper güç olma yolundayız. Ama mesele şu: Biz askeri bir süper güç mii olaca- ğız, yoksa bir banş ve işbiriiği süper gücü mü olacağE?" - Tam burada ben de size bir soru sormak istiyorum. Türkiye, AB'ye tam üyelik için yırtınırken Avrupa 'ya gerçek niyetlerini an- latabildi mi? - Bakın, bu çok önemli, işte... Ben Recep Tayyip Bey'e (Başbakan Er- doğan), "AB içerisinde uygulamayı gösterebilmek için çok az bir zamaıu- nuz var. Biz oraya ne niyetlerle girdi- ğrnıizi anlatmak zorundayız. Biz Hal- ley kuyruklu yıldızı gibiyiz. Işimiz ol- duğu zaman en parlak adamlanmız- la onlann gözlerini kamaşünyoruz. Ama ondan sonra yüz on yıl yokuz," dedim Ben Kopenhag zirvesinden hemen sonra Türkiye'yle müzakere karan- nın çıkabileceğini hiç düşünmüyor- dum. Küçük ülkeler hazmetmeli' MEHMET DÜLGER -Neden? - Çünkü dönem başkanı Danimar- ka'ydı. Danimarka küçücük bir ülke. O ülkenin başbakanı Türkiye gibi 70 milyon nüfuslu bir ülkeyi hazmetme- ye hazır mıydı? Türkiye kazara AB 'ye girse Avrupa Parlamentosu'na Al- manya'yla eşit sayıda milletvekili so- kacak. Bu ülkeler için hazım söz konusu. Litvanya'yı almışlar. Ama Litvan- ya'nm nüfusu 1.5 milyon. Bırakın Türkiye'yi, îstanbul'un Ümraniyesi kadar bir yer. Sadece benim tstanbu- lumun nüfusu neredeyse iki tane Yu- nanistan ediyor. Bütün siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlanyla bu kadar büyük bir nü- fusu Avrupa camiasının içine sokma sorumluluğu ancak bu toplulugun ön- cülüğünü yapmış olan Almanya ve Fransa'yı razı etmekten geçer. Eylül ve ekim aylan bizim ve AB ülkelerinin büyükelçileri için çılgın bir çalışma temposu içinde geçecek. Bü- tün bu büyükelçiler karşılannda mu- hatap olarak siyasetçi bulmak isti- yorlar. tşadamı, akademisyen, gaze- teci; tamam bunlar çok parlak insanlar olabi- lir. Ama bunlann hiçbiri karar mekanizmala- nnda değiller. Parlamento ne düşünüyor? Bize siyasi ka- rar mekanizmasında bulunan kimler ne mesaj verecekler? Bunun beklentisi içindeler. - Ama Parlamento hiçbir zaman gitmedi ki onlara.... - Evet. Işte onun beklentisi içindeler. Bun- dan şikâyet ediyorlar. u Gelin,bizeanlatın," di- yorlar. - lyi de onlar geldikleri zaman hep gidip askerle görüşmediler mi? Şimdi mi ağız de- ğiştiriyorlar? - Çünkü onlann nazannda nihai söz askerin- di de onun için... Adamın derdi, patronun kim olduğu... Ankara'daki büyükelçilerle ve Avru- pa'ya gittiğimde bulunduğum zeminlerde yap- tığım konuşmalarda onlara şunu söylüyorum: "Siz Türkiye''de demokrasinin hâkim olma- sını mı istrvorsunuz? Türkiye'de bunu çok sa- mimi olarak isteyen işadamİan, akademisyen- ler, gazetecDer, yazarîar, sıradan insanlar gru- bu var. Siz onlara destek olun." - lyi de iki tarafta da karşılıklı önyargüar yok mu? - Kabul etmek lazım ki hem bizde, hem de onlarda ileri ölçüde önyargılar var. O önyar- gılan ortadan kaldırabilmek için zaten orala- 1940, İstanbul doğumlu. DP iktidarının bakanlanndan BahadırDiilger'in oğlu. Orta öğrenimini Galatasaray Lisesi'nde, yükseköğrenimini Cenevre Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'nde tamamladı. Paris'te şehircilik alanmda ihtisas yapti. İsviçre, Fransa, İtalya, İngiltere, Hollanda, ABD ve Kanada 'da mimarlık ve şehircilik bürolarında çahştı. DPT'de mesken politikası, bölge ve şehir gelişmesi, eğitim ve kültür konulannda uzman olarak görev aldu Demirel hükümetlerinde Başbakanlık Başdanışmanı oldu. 1982-83 arası Tercüman gazetesinin genel müdürlüğünü yaptu 1983'te siyasi yasaklı olan Süleyman Demirel'in örtülü öncülüğünü yaptığt Büyük Türkiye Partisi'nin kurucuları arasındayer aldu Partinin kapaülmasından sonra DYP'nin kuruluşuna ö'nayak oldu; partinin çeşitli kademelerinde görev aldu Daha sonra DYP'den ayrıldu 6 Kasım seçimleri öncesi AKP'den Antalya birinci sıra adayı oldu. Şimdi Antalya milletvekili ve TBMM Dışilişkiler Komisyonu Başkanu - Gerçekten istemiyorlar mı? - Bakın, dünyanın karşı karşıya bu- lunduğu en büyük sorunlann başın- da terorizm geliyor. - Bu saydıkianmız PKK'ye yıl- larca para akıtmadılar mı? - Hem de şakır şakır akıttılar. Bü- tün dünya terörle mücadelede ABD'yi destekliyor. Ama ABD'ye diyoruz ki: "Ey Amerika, biz bu işi çok iyi bi- Uyonız. Biz bu işi çok yüksek fiyat ödeyerek çok iyi öğrendik. GeL, sa- na bildiklerimizi anlatahm. Sen ne- den beni kendine tabi, senin dedik- lerini yapmakla yükümlü bir uşak olarak görmek isthorsun.'Bu, müt- tefikUğin neresine yaktşıyor?" Bunu açık açık söyleyeceksiniz. Bunu biz söyledik, onlara. İç polltika ra gidıp Türkiye 'yi anlatmak gerekıyor. Adam, "Herhangi bir tasarrufta bulunuyorsan bize de söyle. Çünkü sen bu camianın içine oturduğun zaman arük daimi bir konsültasyon mekaniz- ması çaüşacak." diyor. Şimdi bakın. Bir masanın çevresinde sizin kaderinizle ilgili karar venlecek, ama siz o masada yoksunuz. Peki. sizin görüşünüzü ora- da kim savunacak? Diyelim, dostunuz Fran- sa... Ne kadar. nereye kadar savunur? Dostu- tunuz Almanya... Ne kadar söyler? Ya da öbürleri... Ne kadar söyler ve bu ne kadar dinlenir? Bakın ben şunu söylüyorum: Onunla oturup konuşmaya başladığım zaman bana, "Sençokfazlaaskerleiçiçesin," diyecek. lyi de ben öylesine bir terör olayıyla karşı kar- şıyayım ki, kendi önlemimi almalıyım. Oraya ben 30 bin insan ve 100 milyar dolar yatırdım. Ben ise masaya oturduğum zaman karşım- daki muhatabıma ya da diyelim Italyana, "Be- ninı yakaladiğım adamın döşediği mayuılar se- nin malın. O adamın bana çevirdiği tüfekler ev Alman, senin mahn," diyeceğim. O zaman terörü bir Türk meselesi değil. bir Avrupa meselesi haline getireceğiz ki onlan da kendi sorumluluklanyla karşı karşıya bıraka- cağız. Ama bunu dinlemek istemiyorlar. - Peki, bunu daha önce onlara hiç kimse söylemedi miyani? - Herhalde söylenmedi. Biz bunu söyleyince zaten çok hayret ettiler. Şimdi bakın. Hepimiz bir masanın çevresinde toplanmışız. Adam, "Bü- yük benim" diyor. Tamam, ben senin büyük oldu- ğunu biliyorum. Konuşurken de se- nin büyüklügünü göz önünde bulun- duruyorum. Ama çok fazla "Ben büyüğüm" dersen Türkiye'nin bu- günkü haliyle kıyaslanamayacak kadar perişan olduğu bir dönemde verdiği savaşta Invincible ve Irresis- tible zırhlılan Çanakkale'nin dibin- de yatıyor. - Şimdi isterseniz biraz da gele- lim iç politika meselelerine. Bu noktada size bir soru sormak isti- yorum.... - Lütfen istediğiniz soruyu so- run... - Beni ve benim gibi düşünen pek çok insanı sinirlendiren bir tutumu var sizin partinin. Türkiye 'nin bunca eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, kalkınma, gelir da- ğılımı, vs sorunları var. Ve sevgili AKP'li ar- kadaşlarımız camilerde 15 bin tane imam açığı gö'steriyorlar. Bu nasıl iştir? İmamlar Türkiye insanına sağlık, para eğitim, dünya görüşü mü getirecek? Söyler misiniz? Ne işe yarayacaklar? - O tayin edici bir unsur değil. 10 bin tane camide imam yok bugün. - Neyapalımpeki? Camiler ve imamlar mı bugün Türkiye'nin bir numaralı sorunları? - Siz bunu söylerken kendi hesabınıza hak- lı olabilirsiniz. Türkiye'yi bugün yöneten ve söz sahibi olan camianın bir konu hakkında çok net bir tutumu olması lazım. Bir sosyal olay olarak din bence çok önemlidir. - Sosyal mi, insani mi? - Sosyal... Kıbnslı Türk bir hanımla tanış- mıştım. Bana kilisenin toplumda nasıl sosyal bir olay olduğunu, Kıbns'ta her zaman göz ardı ettikJerini söyleyerek yakınmıştı. Bu görüşe tamamıyla katılıyorum. Kilisenin dünyevi iktidarla her zaman mücadelesi ol- muştur. Yani kilise mensubu ya da ruhban sı- nıfi siyasetin paylaşılmasında söz sahibi olmuş- tur. Bizde ise cami imamı bir kilise papazının otoritesine sahip değildir. 'AKP'nin vizyonu bulunmuyor' - Peki Vahabi Müslümanlık dayatmacı değil mi? - Zaten Vahabilikle Anadolu Müslümanlığı arasında üıarulmaz farklar yok mu? Bizim Anadolu Müslümanlığı son derece yumuşaktır. Buna karşılık Vahabilik Anadolu Müslümanlığına savaş açmıştır. Bir de Iran Müslümanlığı var. îran Müslümanlığında, aslında Müslümanlığa tamamıyla ters düşen bir ruhban sınıfi var. Mollalan var. Fransızlar o Müslümanlığa "Moflarşi" adını taktılar. Her neyse... Irak için bir perspektif söylemek istiyorum. Kopenhag Zirvesi'yle Avrupa Ikinci Dünya Savaşı dosyasını bir daha açılmamak üzere kapattı. Artık îkınci Dünya Savaşı ve onun sonundaki Soğuk Savaş mülahazası Avrupa'da geçerli değil. Başka bir şey geçerli. - Başka birşeyden neyi kastediyorsunuz? - Demokrasi, entegrasyon içinde nasıl olunur, daha bir sürü sorunlan var Avrupa'nin... Daha AB'nin hiçbir şeyi hallolmuş değil. Daha ortak savunma, dış politika konulan hallolmamış. Irak konusuna gelelün. ABD, Irak'a böyle bir hamle yaptığı sırada AB neden buna karşı bir politika oluşturmadı? Çünkü AB'nin bir dış politikası, bir savunma politikası yok. Ben bunu sadece kendilerine değil, beni ziyarete gelen Endonezyalı parlamenter heyetine de anlattım. Onlar da bana,"Biz Türktye'vi dikkade taldp ettik, acaba Müslümana silah çekecek mi drve" dediler. Ben de onlara şu karşıhğı verdim: "Türkiye için Müslümanlık mülahazasmı ortaya koyuyorsunuz da niye tslam Konferansı olağanüstü toplann yapıp Irak meselesinin karşısında Müslüman camianın tavTinı koymadı?'' Yani bu yükün tamamını niye sadece Türkiye üstlensin ki? Müslüman Endonezya olarak sen ne yapıyorsun? Sorumluluksa hep birlikte üstlenilir. Yok öyle şey. Ama bakın, bunu bütün açıklığıyla onlara söylemek lazım. Avrupalılara söylediğimiz gibi onlara da söyleyeceğiz. Demek ki bu entegrasyonlar kendi iç ihtilaflannı henüz halletmemişler. - Gelelim sizin partinize ve meselelerine... Sizce AKP'nin önündeki en önemli konular neler? - Bir kere AKP'nin iki önemli sorunu var. Birincisi, AKP henüz kongresini yapıp yönetimini sorumlu insanlara bırakmış bir parti değil. Bugün ben AKP'nin genel başkan yardımcısını sorgulayamam, çünkü o bir gönüllüdür. Bir kongre sürecinden geçerek bir fikir camiasmın sorumlusu olarak iş yapan bir adam değildir. Ama 11 Ekim'den sonra bu olacak. AKP, henüz daha olmamış bir parti. Çok az tecrübesi var. 40 yılın çetrefil sorunlannın çözümü takvime bağh olarak bu insanlardan bekleniyor. Ikincisi, bence, AKP, fikriyatında büyükşehir ölçeğinden ülke ölçegine geçme durumundadır. Meclls'ln başarısı - Ya da dünya ölçegine mi? - Bir de dünya ölçeği var hiç kuşkusuz. Çok zor bir şey. Bana kalırsa bu insanlarda bu vizyon henüz yok. Bu sıkıntılan çekeceğiz. Keşke bu, tecrübeli partilerimiz tarafmdan yapılabilecek bir şey olsaydı. O siyasi partiler ve yöneticileri kendilerini yolsuzlukların kazançlannın cazibesine bırakacaklanna siyasi meselelere inselerdi Türkiye bu kadar sıkıntıda olmazdı. Şimdi AKP, "Üd kere fld dört eder* dese insanlar, "Muüaka bunun atünda bir amacı var" düşüncesine kapılıyorlar. Bu bir süre devam eder. Yedinci paketin Meclis'ten geçişini bile kimileri kuşkuyla karşıladı. Ama baştan da söyledim. Bu, AKP'nin değil Meclis'in başansıydı. Şöyle de bir düşüncem var. Biz, TBMM Dışilişkiler Komisyonu'nu, Türkiye dış polikitasının yaygın olarak konuşulup tartışıldığı bir zemin haline getirmek için, "Yann sen de parlamentoya gireceksm, yann sen de sonunluluk taşıyacaksuı" diye komisyona TBMM dışı partilerden de temsilciler çağıracağız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle