Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2003 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
TBMMDışilişkiler Komisyonu Başkanı Mehmet Dülger süper güçleri değerlendirdi
S Ö Y L E $ İ : LEYLA TAVŞAIMOĞLU
leyla.tavsanoglu@ cumhuriyetcom.tr
AKP Hükümeti 'nin, dış dünyaya açılan kapılarından ve
ağırlıklı isimlerinden birisi hiç kuşkusuz Antalya
mületvekili ve TBMM Dışilişkiler Komisyonu Başkanı
Mehmet Dülger. Milletimizin pek çok vekili, "az
İngilizce " ile idare ederken Dülger, Fransızca ve
Ingilizceye, bu iki dile de, siyasi ve diplomatik
tartışmaları saatlerce sürdürecek kadar eşit derecede
hâkim. Yıllarca uluslararası sivil toplum kuruluşları
içindeyer almış olmasıylafarklı bir dünya görüşüne
sahip. Ankara da olduğum şu günlerde Mehmet Dülger le
bir akşam üzeri buluştuk. TBMM Dışilişkiler
Komisyonu 'nun çalışmalarını, AKP Hükümeti'nin
konumunu, bu duyarlı dönemde Türkiye 'nin dünyadaki
durumunu konuştuk; ABD 'yle ve AB 'yle ilişkileri
değerlendirdik.
AB'nin dışpolitikasıyok- Siz, TBMM Dışilişkiler Komisyonu 'nun
başkamsınız. Bildiğim kadarıyla da 3 Ka-
sım seçimlerinden sonra oluşan yeni Mec-
lis 'te, komisyonu n çok hızlıfaaliyeti var. Bir
de sizin Mehmet Dülger olarak uzun yıllar-
dır uluslararası ve ulusal bazda sivil toplum
kuruluşları (STK) içinde çahşmalannız bu-
lunuyor. Bu çalışmalann ürünü birikimle-
riniz TBMM Dışilişkiler Komisyonu 'nun ça-
lışmalarını nasıl etkiledi? Komisyon olarak
şimdiye kadar neler yaptınız?
-Dışişleri Bakanı, TBMM Dışişleri Komis-
yonu üyelerini ABD ziyaretinden sonra, ziya-
retinin izlenimlerini de nakledebilmek için Dı-
şişleri Konutu'na yemeğe çağırdı. Rahat bir ak-
şam yemeğinde herkes aklındaki her şeyi söy-
ledi. AbduDah Bey (Dışişleri Bakanı Abdul-
lah Gül), "Bu son gidişimde Amerikahlar, bt-
rinci tezkerenin reddedilmiş olmasına çok kız-
malanna, hırslanmalanna karşuı karann de-
mokratik biçimde ahnnıış olmasına son dere-
cesaygıduyduklannıifadeettikr.~ dedi. Bu çok
önemli. Yunanistan AB dönem başkanıyken Yu-
nanistan Meclis Başkanı, üye ve aday ülkele-
rin Dışilişkiler Komisyonları Başkanlan'nı
Atina'da bir toplantıya çağırdı. Toplantıda bi-
risi karşıma geldi. "Ben İrianda Pariamento-
su'nun Dışilişkiler Komisyonu Başkamyım. Si-
ze kendi ülkemin ve öbür Avrupa ülkelerinin
saygı ve havranhklannı iletmek îstedim. Bir
tek Türkiye olarak siz, bütün güçlüklerinize
rağmen ABD'nin karşısında durdunuz ve böy-
le demokratik bir karar aJdınız; o cesareti gös-
terdiniz," dedi. Ben de ona şöyle teşekkür et-
tim:
"Bunun takdir edilmiş obnasmdan büyük
muthıluk duydum."
- Peki, Türkiye 'nin bu tavrı AB üyeliği sü-
recini kolaylaştırır mı sizce?
- O demokratik karann ve tutumun, AB üye-
liği sürecini kolaylaştıracağı ve hızlandıraca-
ğı bir gerçek. AB'nin en önemli iki üyesi Al-
manya ve Fransa da bizim yanımızda yer ah-
yor.
- lyi de hâlâ AB içinde birileri, Türkiye 'nin
üyeliği en iyimser ihtimalle 2014 'tegerçek-
leşir, deyip duruyor...
- Artık onlara aldırmıyoruz. Ama işler öyle
değil artık. Yedinci paket de kabul edildikten
sonra ertesi akşam Hollanda Büyükelçihği'nde
bir davet vardı. Bütün büyükelçiler etranmı al-
dılar. "Türkjye'nin bunu başarabileceğini ke-
sin olarak beklemiyordıuVdediler.
Ben bunu parlamentonun tümüne mal edi-
yorum. Çünkü CHP de bu konuda çok karar-
h davrandı. Tabii ki eleştirilerini söyleyecek.
Sonuçta onlar muhalefet. Ama kabul etmek la-
zım ki, çok kararlı davrandılar; paketi tama-
mıyla desteklediklerini beyan ettiler.
Altı ve yedinci paketlerin çıkmış olması bu
parlamentonun, ondan önceki paketlerin çık-
mış olması da bir önceki parlamentonun, mil-
letin AB'ye girmekteki kesin iradesini ortaya
koymuş olmasıdır.
- Hep kafama takıldığı için soruyorum. Ne
altıncı, ne deyedincipakette herhangi bir eko-
nomik nokta var. Pek çok insan da bunu me-
rakediyor. Neden bunlaro iki pakette yer al-
madı?
- Şu anda bizim hazırlamakla yükümlü ol-
duğumuz Kopenhag kriterlerinin siyasi kri-
terleridir. Ekonomik kriterler gelecek.
Zorbalık çözüm deflll'
- Onlar ne zaman gelecek?
- AB'yle müzakereler açılmaya başladığı
zaman konuşulacak başlıca noktalar onlar ola-
caktır.
AB üyesi olan ülkeler şu esas üzerine yan
yana geliyorlar:
Aramızdaki ihtilaflan silaha başvurmadan,
masa etrafinda tartışarak pazarlık ederek, mü-
zakere ederek fikir birliği içinde halledelün.
Ülkelerin bizatihi kendi içlerinde, ya da bir-
birleriyle olan bütün ihtüafîannı zorbalığa, as-
keri çarelere başvurmadan halletme esası bu
işin temelidir.
- Neden, peki?
- Işte, yıllar önce zorbalığa başvuruldu, Fran-
sa ve Almanya arasındaki ihtilaf 50 milyon ca-
na, perişan olmuş bir Avrupa'ya mal oldu. Çok
korkunç. Bundan sonra daha da korkunç ola-
cak. Yeni teknolojiyle yapılmış silahlar insan-
lan "overkflP' denilen bir kere değil, birkaç ke-
re öldürebilecek güçte. tnsanı on kere de öl-
düremezsiniz ki. Canlı dediğin bir kere ölebi-
lir ancak. Onun için girilecek bir tartışma, ara-
sında ihtilaf olanlan değil, ihtilaf olmayan ül-
keleri de ortadan kaldınyor. Artık böyle bır şey
olmamalı. Atina'daki toplantıda Lüksemburg
Parlamentosu Başkanı şöyle bir soru sordu:
"ABD, askeri bir süper güçtür. Biz de Avru-
pa olarak bir süper güç olma yolundayız. Ama
mesele şu: Biz askeri bir süper güç mii olaca-
ğız, yoksa bir banş ve işbiriiği süper gücü mü
olacağE?"
- Tam burada ben de size bir soru sormak
istiyorum. Türkiye, AB'ye tam üyelik için
yırtınırken Avrupa 'ya gerçek niyetlerini an-
latabildi mi?
- Bakın, bu çok önemli, işte... Ben
Recep Tayyip Bey'e (Başbakan Er-
doğan), "AB içerisinde uygulamayı
gösterebilmek için çok az bir zamaıu-
nuz var. Biz oraya ne niyetlerle girdi-
ğrnıizi anlatmak zorundayız. Biz Hal-
ley kuyruklu yıldızı gibiyiz. Işimiz ol-
duğu zaman en parlak adamlanmız-
la onlann gözlerini kamaşünyoruz.
Ama ondan sonra yüz on yıl yokuz,"
dedim
Ben Kopenhag zirvesinden hemen
sonra Türkiye'yle müzakere karan-
nın çıkabileceğini hiç düşünmüyor-
dum.
Küçük ülkeler hazmetmeli'
MEHMET DÜLGER
-Neden?
- Çünkü dönem başkanı Danimar-
ka'ydı. Danimarka küçücük bir ülke.
O ülkenin başbakanı Türkiye gibi 70
milyon nüfuslu bir ülkeyi hazmetme-
ye hazır mıydı? Türkiye kazara AB 'ye
girse Avrupa Parlamentosu'na Al-
manya'yla eşit sayıda milletvekili so-
kacak.
Bu ülkeler için hazım söz konusu.
Litvanya'yı almışlar. Ama Litvan-
ya'nm nüfusu 1.5 milyon. Bırakın
Türkiye'yi, îstanbul'un Ümraniyesi
kadar bir yer. Sadece benim tstanbu-
lumun nüfusu neredeyse iki tane Yu-
nanistan ediyor.
Bütün siyasi, sosyal ve ekonomik
sorunlanyla bu kadar büyük bir nü-
fusu Avrupa camiasının içine sokma
sorumluluğu ancak bu toplulugun ön-
cülüğünü yapmış olan Almanya ve
Fransa'yı razı etmekten geçer.
Eylül ve ekim aylan bizim ve AB
ülkelerinin büyükelçileri için çılgın bir
çalışma temposu içinde geçecek. Bü-
tün bu büyükelçiler karşılannda mu-
hatap olarak siyasetçi bulmak isti-
yorlar. tşadamı, akademisyen, gaze-
teci; tamam bunlar çok parlak insanlar olabi-
lir. Ama bunlann hiçbiri karar mekanizmala-
nnda değiller.
Parlamento ne düşünüyor? Bize siyasi ka-
rar mekanizmasında bulunan kimler ne mesaj
verecekler? Bunun beklentisi içindeler.
- Ama Parlamento hiçbir zaman gitmedi ki
onlara....
- Evet. Işte onun beklentisi içindeler. Bun-
dan şikâyet ediyorlar. u
Gelin,bizeanlatın," di-
yorlar.
- lyi de onlar geldikleri zaman hep gidip
askerle görüşmediler mi? Şimdi mi ağız de-
ğiştiriyorlar?
- Çünkü onlann nazannda nihai söz askerin-
di de onun için... Adamın derdi, patronun kim
olduğu... Ankara'daki büyükelçilerle ve Avru-
pa'ya gittiğimde bulunduğum zeminlerde yap-
tığım konuşmalarda onlara şunu söylüyorum:
"Siz Türkiye''de demokrasinin hâkim olma-
sını mı istrvorsunuz? Türkiye'de bunu çok sa-
mimi olarak isteyen işadamİan, akademisyen-
ler, gazetecDer, yazarîar, sıradan insanlar gru-
bu var. Siz onlara destek olun."
- lyi de iki tarafta da karşılıklı önyargüar
yok mu?
- Kabul etmek lazım ki hem bizde, hem de
onlarda ileri ölçüde önyargılar var. O önyar-
gılan ortadan kaldırabilmek için zaten orala-
1940, İstanbul doğumlu. DP iktidarının
bakanlanndan BahadırDiilger'in oğlu. Orta
öğrenimini Galatasaray Lisesi'nde,
yükseköğrenimini Cenevre Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi'nde tamamladı. Paris'te şehircilik
alanmda ihtisas yapti. İsviçre, Fransa, İtalya,
İngiltere, Hollanda, ABD ve Kanada 'da mimarlık ve
şehircilik bürolarında çahştı. DPT'de mesken
politikası, bölge
ve şehir
gelişmesi, eğitim
ve kültür
konulannda
uzman olarak
görev aldu
Demirel
hükümetlerinde
Başbakanlık
Başdanışmanı
oldu. 1982-83
arası Tercüman
gazetesinin genel
müdürlüğünü
yaptu 1983'te
siyasi yasaklı
olan Süleyman
Demirel'in
örtülü öncülüğünü yaptığt Büyük Türkiye
Partisi'nin kurucuları arasındayer aldu Partinin
kapaülmasından sonra DYP'nin kuruluşuna ö'nayak
oldu; partinin çeşitli kademelerinde görev aldu
Daha sonra DYP'den ayrıldu 6 Kasım seçimleri
öncesi AKP'den Antalya birinci sıra adayı oldu.
Şimdi Antalya milletvekili ve TBMM Dışilişkiler
Komisyonu Başkanu
- Gerçekten istemiyorlar mı?
- Bakın, dünyanın karşı karşıya bu-
lunduğu en büyük sorunlann başın-
da terorizm geliyor.
- Bu saydıkianmız PKK'ye yıl-
larca para akıtmadılar mı?
- Hem de şakır şakır akıttılar. Bü-
tün dünya terörle mücadelede
ABD'yi destekliyor. Ama ABD'ye
diyoruz ki:
"Ey Amerika, biz bu işi çok iyi bi-
Uyonız. Biz bu işi çok yüksek fiyat
ödeyerek çok iyi öğrendik. GeL, sa-
na bildiklerimizi anlatahm. Sen ne-
den beni kendine tabi, senin dedik-
lerini yapmakla yükümlü bir uşak
olarak görmek isthorsun.'Bu, müt-
tefikUğin neresine yaktşıyor?"
Bunu açık açık söyleyeceksiniz.
Bunu biz söyledik, onlara.
İç polltika
ra gidıp Türkiye 'yi anlatmak gerekıyor. Adam,
"Herhangi bir tasarrufta bulunuyorsan bize de
söyle. Çünkü sen bu camianın içine oturduğun
zaman arük daimi bir konsültasyon mekaniz-
ması çaüşacak." diyor.
Şimdi bakın. Bir masanın çevresinde sizin
kaderinizle ilgili karar venlecek, ama siz o
masada yoksunuz. Peki. sizin görüşünüzü ora-
da kim savunacak? Diyelim, dostunuz Fran-
sa... Ne kadar. nereye kadar savunur? Dostu-
tunuz Almanya...
Ne kadar söyler? Ya da öbürleri... Ne kadar
söyler ve bu ne kadar dinlenir?
Bakın ben şunu söylüyorum:
Onunla oturup konuşmaya başladığım zaman
bana, "Sençokfazlaaskerleiçiçesin," diyecek.
lyi de ben öylesine bir terör olayıyla karşı kar-
şıyayım ki, kendi önlemimi almalıyım.
Oraya ben 30 bin insan ve 100 milyar dolar
yatırdım.
Ben ise masaya oturduğum zaman karşım-
daki muhatabıma ya da diyelim Italyana, "Be-
ninı yakaladiğım adamın döşediği mayuılar se-
nin malın. O adamın bana çevirdiği tüfekler ev
Alman, senin mahn," diyeceğim.
O zaman terörü bir Türk meselesi değil. bir
Avrupa meselesi haline getireceğiz ki onlan da
kendi sorumluluklanyla karşı karşıya bıraka-
cağız. Ama bunu dinlemek istemiyorlar.
- Peki, bunu daha önce onlara
hiç kimse söylemedi miyani?
- Herhalde söylenmedi. Biz bunu
söyleyince zaten çok hayret ettiler.
Şimdi bakın. Hepimiz bir masanın
çevresinde toplanmışız. Adam, "Bü-
yük benim" diyor.
Tamam, ben senin büyük oldu-
ğunu biliyorum. Konuşurken de se-
nin büyüklügünü göz önünde bulun-
duruyorum. Ama çok fazla "Ben
büyüğüm" dersen Türkiye'nin bu-
günkü haliyle kıyaslanamayacak
kadar perişan olduğu bir dönemde
verdiği savaşta Invincible ve Irresis-
tible zırhlılan Çanakkale'nin dibin-
de yatıyor.
- Şimdi isterseniz biraz da gele-
lim iç politika meselelerine. Bu
noktada size bir soru sormak isti-
yorum....
- Lütfen istediğiniz soruyu so-
run...
- Beni ve benim gibi düşünen
pek çok insanı sinirlendiren bir tutumu var
sizin partinin. Türkiye 'nin bunca eğitim,
sağlık, sosyal güvenlik, kalkınma, gelir da-
ğılımı, vs sorunları var. Ve sevgili AKP'li ar-
kadaşlarımız camilerde 15 bin tane imam
açığı gö'steriyorlar. Bu nasıl iştir? İmamlar
Türkiye insanına sağlık, para eğitim, dünya
görüşü mü getirecek? Söyler misiniz? Ne işe
yarayacaklar?
- O tayin edici bir unsur değil. 10 bin tane
camide imam yok bugün.
- Neyapalımpeki? Camiler ve imamlar mı
bugün Türkiye'nin bir numaralı sorunları?
- Siz bunu söylerken kendi hesabınıza hak-
lı olabilirsiniz. Türkiye'yi bugün yöneten ve
söz sahibi olan camianın bir konu hakkında çok
net bir tutumu olması lazım. Bir sosyal olay
olarak din bence çok önemlidir.
- Sosyal mi, insani mi?
- Sosyal... Kıbnslı Türk bir hanımla tanış-
mıştım. Bana kilisenin toplumda nasıl sosyal
bir olay olduğunu, Kıbns'ta her zaman göz
ardı ettikJerini söyleyerek yakınmıştı.
Bu görüşe tamamıyla katılıyorum. Kilisenin
dünyevi iktidarla her zaman mücadelesi ol-
muştur. Yani kilise mensubu ya da ruhban sı-
nıfi siyasetin paylaşılmasında söz sahibi olmuş-
tur. Bizde ise cami imamı bir kilise papazının
otoritesine sahip değildir.
'AKP'nin
vizyonu
bulunmuyor'
- Peki Vahabi Müslümanlık dayatmacı
değil mi?
- Zaten Vahabilikle Anadolu
Müslümanlığı arasında üıarulmaz farklar
yok mu? Bizim Anadolu Müslümanlığı
son derece yumuşaktır. Buna karşılık
Vahabilik Anadolu Müslümanlığına savaş
açmıştır.
Bir de Iran Müslümanlığı var. îran
Müslümanlığında, aslında Müslümanlığa
tamamıyla ters düşen bir ruhban sınıfi var.
Mollalan var. Fransızlar o Müslümanlığa
"Moflarşi" adını taktılar.
Her neyse... Irak için bir perspektif
söylemek istiyorum. Kopenhag Zirvesi'yle
Avrupa Ikinci Dünya Savaşı dosyasını bir
daha açılmamak üzere kapattı. Artık îkınci
Dünya Savaşı ve onun sonundaki Soğuk
Savaş mülahazası Avrupa'da geçerli değil.
Başka bir şey geçerli.
- Başka birşeyden neyi kastediyorsunuz?
- Demokrasi, entegrasyon içinde nasıl
olunur, daha bir sürü sorunlan var
Avrupa'nin... Daha AB'nin hiçbir şeyi
hallolmuş değil. Daha ortak savunma, dış
politika konulan hallolmamış. Irak
konusuna gelelün. ABD, Irak'a böyle bir
hamle yaptığı sırada AB neden buna karşı
bir politika oluşturmadı? Çünkü AB'nin
bir dış politikası, bir savunma politikası
yok.
Ben bunu sadece kendilerine değil, beni
ziyarete gelen Endonezyalı parlamenter
heyetine de anlattım. Onlar da bana,"Biz
Türktye'vi dikkade taldp ettik, acaba
Müslümana silah çekecek mi drve" dediler.
Ben de onlara şu karşıhğı verdim:
"Türkiye için Müslümanlık mülahazasmı
ortaya koyuyorsunuz da niye tslam
Konferansı olağanüstü toplann yapıp Irak
meselesinin karşısında Müslüman
camianın tavTinı koymadı?''
Yani bu yükün tamamını niye sadece
Türkiye üstlensin ki? Müslüman
Endonezya olarak sen ne yapıyorsun?
Sorumluluksa hep birlikte üstlenilir. Yok
öyle şey.
Ama bakın, bunu bütün açıklığıyla onlara
söylemek lazım. Avrupalılara söylediğimiz
gibi onlara da söyleyeceğiz. Demek ki bu
entegrasyonlar kendi iç ihtilaflannı henüz
halletmemişler.
- Gelelim sizin partinize ve
meselelerine... Sizce AKP'nin önündeki
en önemli konular neler?
- Bir kere AKP'nin iki önemli sorunu var.
Birincisi, AKP henüz kongresini yapıp
yönetimini sorumlu insanlara bırakmış bir
parti değil. Bugün ben AKP'nin genel
başkan yardımcısını sorgulayamam, çünkü
o bir gönüllüdür. Bir kongre sürecinden
geçerek bir fikir camiasmın sorumlusu
olarak iş yapan bir adam değildir. Ama 11
Ekim'den sonra bu olacak. AKP, henüz
daha olmamış bir parti. Çok az tecrübesi
var. 40 yılın çetrefil sorunlannın çözümü
takvime bağh olarak bu insanlardan
bekleniyor.
Ikincisi, bence, AKP, fikriyatında
büyükşehir ölçeğinden ülke ölçegine
geçme durumundadır.
Meclls'ln başarısı
- Ya da dünya ölçegine mi?
- Bir de dünya ölçeği var hiç kuşkusuz.
Çok zor bir şey. Bana kalırsa bu insanlarda
bu vizyon henüz yok. Bu sıkıntılan
çekeceğiz.
Keşke bu, tecrübeli partilerimiz tarafmdan
yapılabilecek bir şey olsaydı. O siyasi
partiler ve yöneticileri kendilerini
yolsuzlukların kazançlannın cazibesine
bırakacaklanna siyasi meselelere inselerdi
Türkiye bu kadar sıkıntıda olmazdı. Şimdi
AKP, "Üd kere fld dört eder* dese insanlar,
"Muüaka bunun atünda bir amacı var"
düşüncesine kapılıyorlar. Bu bir süre
devam eder.
Yedinci paketin Meclis'ten geçişini bile
kimileri kuşkuyla karşıladı. Ama baştan da
söyledim. Bu, AKP'nin değil Meclis'in
başansıydı. Şöyle de bir düşüncem var.
Biz, TBMM Dışilişkiler Komisyonu'nu,
Türkiye dış polikitasının yaygın olarak
konuşulup tartışıldığı bir zemin haline
getirmek için, "Yann sen de parlamentoya
gireceksm, yann sen de sonunluluk
taşıyacaksuı" diye komisyona TBMM dışı
partilerden de temsilciler çağıracağız.