Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 ŞUBAT 2003 PAZAR
DIZI
Fransız Devrimi'nin hareket noktası, bireyin kulluktan kurtanlarak özgürleştirilmesiydi
Kamusalhakve lafldikA na amacı bireyin kulluktan
Jw kurtanlarak özgürleştinlmesi
/ • olan Fransız Devrimi'nin
-X JL gerçekleştirdıği "laik
deviefin temel ılkesi de, bilindiği gibi,
meşruiyetini kutsal güçlerden,
Tann'dan alan din devletlerinin,
"teokratik devtefin aksine,
meşruiyetin halktan sağlanıyor
olmasıdır. Yani, Fransız DevTİmi ile laik
devlet'in ana belirleyicileri, "birey" ile
"halk" kavramlan olmaktadır
görüldüğü gibi. "Haflt" sözcüğü de
zaten bir anlamda "insan"ın, "birey"in
çoğuludur. Bu nedenle, Fransız
Devrimi'nin ürünleri olan "Kamu
Hukuku" ve u
Kamusal alan"
kavramlannın da, aslında "umum",
"herkes", "halk" ile değıl, "birey" ile
üişkilendirilerek değerlendirilmesi
gerektır. Çünkü, "kamu* kavTamı, salt
bir devletin sınırlan içinde yaşayan
insan topluluğu anlamını değil, örneğin
"kamuayu"nun Osmanlıcası olan
"efkâiH umumiye'' (genel fikir)
tamlamasından da anlaşılacağı gibi, bir
arada yaşayan veya yaşamak zorunda
olan bu insanlann ortak duygulan,
düşünceleri. ortak çıkarlan, haklan,
özgürlükleri, ortak özellikleri
anlamlannı da içermektedir aslında.
Kamusallık. lallc. bireysel...
Nitekim tngilizce "community" ve
Fransızca "communaute' sözcükleri,
aynı zamanda "ortaknk, birleşiktik.
birliktenk'" anlamına da gelmektedir,
sözlükJerde belirtildiğine göre. Bir
halkın bütün bireylennin aynı
düşünceyi, aynı inancı, aynı çıkan. aynı
haklan ve özgürlükleri savunması
kesinlikle söz konusu dahi
olamayacağına göre, "kamusalhk"
kavramının "halk" ile
bütünleştirilebilmesi de kuşkusuz
olanaksızdır. Yani, "kamusalhk",
sanıldığının tam karşıtı. "tophımsaT
değil, "laik" ve "bireysel'' kavramdır
bütünüyle. Birey ile ilgilidir. Dolayısıyla,
kamusal olan da aslında devlet veya halk
değil, bireydir. 'Birey'in kamusal haklara
sahip olabilmesı. yani bir anlamda
kamusallaşması ise bilindiği gibi, devletin
taildeştirümesiyte mümkün olabilmiştir
ancak. Bu nedenle, günümüz insanı ile laik
devlet arasında, her ikisinin de varoluşunu ve
varoluşlannın süregenliğini sağlayan bir
nedensellik ilişkisi vardır. Yani, "kamusal
hak" kavramı laik düzenin bir ürünüdür, laik
düzenin korunması da ancak bireylerin bu
TÜRBANVE
MODERNLEŞME
Baa çevTeler
bugün de, kız
öğrencilerin
okullara türbanla
girmesinin
yasaklanmasını,
laik eğitime karşı
sürdfirdükleri
savaşımın odağı
haiinc getirdiler.
Onlara göre,
'türban', hern
'tslamın
modernleşmesinin
süngesi'dir hem de
inanç özgürtüğüyle
UgiK bir'insan
hakkı'dır~
Ulema ye bilim adamı
Ulema, Arapça âlim sözcüğünün
çoğuludur. Ancak, âlimin Türkçedeki
karşılığı her ne kadar "bilim adamı" ise
de gerek âlim, gerekse ulema sözcükleri
îslamiyette kesinlikle "bilginler'bilim
adamlan" anlamına değil, "Kuran'ı ve
hadisleri iyi bilen Müslüman din bilgini"
anlamına gelmektedir....
Postmodernfzm
Eğitimin devletin temdgörevterinden biri haline getirilerek yaygınlaştıntanası ve laikieştiribnesi gerekir_
kamusal haklanna sahip çıkmasıyla mümkün
olabilecektir. Görüldüğü gibi, bireylerin, özel
yaşamlanndan kaynaklanan bir "özel
haklan", bir de laik düzenden kaynaklanan
örgütlenme, parti kurma, bir partiye üye
olma, seçme, seçilme, seçimle iktidan
değiştirme, siyasal düşüncelerini serbestçe
açıklama vb. gibi "kamusal haklan'' vardır
artık. Kendisine bu kamusal haklan sağlayan
laik düzeni de, gene bu haklannı kullanarak
biçimlendirdiği devlet aracılığıyla
koruvabilmektedir ancak.
Işte bu nedenle, hem bireyin kamusal
haklanyla ilgili alanlar, hem de devletin
"laikfik" niteliğiyle ilgili alanlar "kamusal
alan
r>
lardır. Eğitimin devletin temel
görevierinden biri haline getirilerek, bütün
toplumu kapsayacak şekilde
yaygınlaştınlması ve laikleştirilmesi de,
bireyin kulluktan kurtanlarak
özgürleştirilmesi savaşımının bir aşaması
olarak gerçekleştirilmiştir bilindiği gibi. Yani
"örgün eğitim" kavramı da laik bir
kavramdır.
evhid-i Tedrisatyasasıilındiği gibi, "Tevhid-i Tedrisat"
ysası, gerek 27 Mayıs, gerekse 1982
Anayasası'nca "Türk tophımunu
çağdaş uygarnk seviyesinin üstüne çıkarma ve
Türkhe Cumhurryeti'nin laiklik niteliğini
koruma amacı gûden" de\rim yasalarının
başında sayılıp, "Anayasaya aylanhğmm öne
sûrölmesi", hatta "yonımlanması" bile
yasaklanarak güvence altına ahnmıştır.
Ama ne yazık ki, söz konusu çevreler, bu
anayasal güvenceye karşın, bir yandan
yasanın adını böyle çarpıtarak yorumlayıp,
bir \andan da "cenaze namazı kıknracak
imam bile buhınamadığT yaygaralan
kopanrak eğitimin hem yeniden vakıflara
devredılmesini, hem de hızla
dinselleştirihnesini gerçekten de ustaca
başlatmışlardır.
Laik eğttime karşı çıkanlar...
Söz konusu çevreler bugün de, kız
öğrencilerin okullara türbanla girmesinin
yasaklanmasını, laik eğitime karşı
sürdürdükleri savaşımın gene odağı haline
getirmişlerdir, bilindiği gibi. Onlara göre,
"türban", hem "İslamın modernkşmesinin
staıgesTdir, hem de inanç özgürlüğüyle ilgili
bir "insan hakkı"dır. Bu nedenle, "kız
öğrencilerin okullara türbanla ghmelerinin
yasaklanmasını bir demokratik hakkm
ç^nenmesi" olarak değerlendirmekte ve
"laik cumhurryetin. türbanı yasaktamakla bir
demokrasi suçu işjediğini'' öne
sürmektedirler.
Bireysellesme gerçeMeştlrHemedi
Unutmayalım ki, Mustafa Kemal de Sünni-
Hanefı Müslümandır ve bütün Osmanlı
aydınlan gibi Müslümanhğı çok iyi
bildiğinden de kuşku duyulmasa gerektir.
Gene, yukanda da değinildiği gibi, "kamu"
sıfatı da, insanın özgürleştirilmesiyle ilgili
öteki kavramlarla birlikte Fransız
De\Tİmi'nden sonra yeni yeni siyasal
anlamlar yüklenerek bir "laik kavranrT
haline dönüşmüş, ancak toplumsal
koşullanmızın elveımemesi yüzünden
bireyleşme gerçekleştirilemediği için,
temelde zaten ilişkili olduğu "devlet'',
"halk", "tophım" gibi kavramlarla
özdeşleştirilivermiştir kolayca. Oysa, daha
önce de belirttiğimiz gibi, "bir toplumdaki
insanlann ortak duygulan, düşünceleri,
çıkarlan, haklan. özgüriükleri vb."
anlamındaki "kamu" sözcüğü, ötekilerin
doğrudan bütün uyrukla ilgili ohnasına
karşılık. salt bireyle ilgili, yani "tekil" bir
ka\Tamdır. Kısacası, gerek "kamu", gerekse
"kamuyaran", "kamusal çıkar". "kamu
görevi". "kamusal görev" vb. gibi
tamlamalan, doğrudan toplumla değil,
aslında bireyle ilgili, daha doğrusu bireyin
hak ve özgürlükleriyle ilgili laik
kavTamlardır. görüldüğü gibi. "Devlet" ise
hiçbir siyasal anlam içermeyen salt yönetsel
bir terim olup, erkle birlikte örgütünü ele
geçirmiş gücun ideolojik niteliğinin elverdiği
ölçüde insanlann hak ve özgürlüklerinin
sağlanması ile korunmasından yükümlü ve
sorumlu bir 'yönetsel düzenek'tir sadece.
Yarın: Türbana karşı
niçin 'Türkçe ezan'
İSLAMİYETTE
'DİN ADAMI'
KAVRAMI
~W Thutrnayalım ki, Osmanlı
m I Imparatorluğu'nda, giderleri
\ J devlet bütçesinden karşılanan ve
öğretmenlerinin devlet bütçesinden maaş
aldığı. halka açık ilk eğitim kurumu,
Sultan IL Mahmut tarafından tstanbul'da
açılan *Rüştiye''dir. Eğitimle ilgili bir
bakanlık da Osmanlı rmparatorluğu'nda
ilk kez, bu rüştiyelerin sayısı ikiyi, üçü
bulunca 1857 yılında "Mekatib-i Rüştiye
Nezareti" adıyla kurulmuşrur. Yani,
Osmanlı tmparatoriuğu'nda da ta 19.
yüzyılın ortalanna kadar halkın eğıtımı
ve öğretimi devletin görevleri arasında
sayılmamışhr kesinlikle. Osmanlı
împaratoriuğundaki güya halka açık tek
eğitim kurumu ise cami vakıflannca cami
avlulannda kurulmuş ve cami
cemaatlerince yönetüen medrese'lerdir.
Bilindiği gibi, "ulema", Arapça u
SSm*
sözcüğünün çoğuludur. Ancak, "âfim"
sözcüğünün dilimizdeki karşılığı her ne
kadar "bflim adamı" ise de gerek "âtim",
gerekse "ulema" sözcükleri Îslamiyette
kesinlikle "bilginkr/biBnı adamlan"
anlamma değil, "Kuran'ı ve hadisleri iyi
bflen Müslüman din bilgini" anlamına
gelmektedir. Medreselerde de daha ilk
günden itibaren bu şeriat hükümleriyle
ilgili, Islam hukuku diyebileceğimiz fiktfı
ve tefiar dersleri de okutulmaktadır.
Medreseler...
Bu nedenle, ulema yalruz din adamı
değil, aynı zamanda şeriat hukukçusudur.
Islam ülkelerinde ekonomi de Kuran'daki
hükümlere göre yürütüldüğü içın, zaten
tslami bir kurum olan vakıflann müteveffi
beyeflerine ancak ulemadan kişfler
getirilebilmektedir. Görüldüğü gibi,
kesinlikle halkı eğitmek amacıyla
kurulmuş bir örgün eğitim kurumu
olmayan medreseler, yalruz din adamı da
değil, ülkeyi şeriat kurallanna göre
yönetecek elemanlar yetiştirmektedir.
Ama ne yazık ki, gene aynı çevreler bu
kez de "tevhid" sözcüğünün hem
•tekfik", hem de "birieştirerek
teideştirme" anlamlanna gelmesinden
yararlanıp, "Tevtaid-i Tedrisat''
tamlamasuu "Eğitimin Birlestirilmesi"
veya "Eğitimin Birliği" şeklinde güya
Türkçeleştirerek, Mustafa Kemal'uı
de zaten medreselere karşı
olmadığını, sadece mektep ve
medreselerle, kurulacak okullan
birleştirmeyi, yani bir çatı alhnda
toplamayı amaçladığını öne süriip,
kimi aymaz aydınlanmızın da
yardımıyla 1950'lerden itibaren
gerçekten de "brikepnni" hızla
yozlaştırmayı ustaca başarmışlardır.
Hiiafet'ln sonu...
Nitekim Mustafa Kemal de kurulan
Cumhuriyet'in gerçekten laik bir
devlet niteliğine kavuşabilmesi için,
öncelikle Osmanh'dan devralınan bu
dinsel eğitim düzeninin
değiştirilmesi gerektiğine
inandığından, Cumhuriyet'in
kuruluşundan topu topu 4 ay 5 gün
sonra, 3 Mart 1924'te, bilindiği gibi,
bir baskınla, bir yandan hilafete son
verip, son halifeyi yurtdışma süren,
bir yandan bütün medreselerin bağh
olduğu vakıflar bakanlığım bir genel
müdürlük haline getiren yasalarla
birlikte ünlü "Tevtid-i Tedrisat"
yasasını çıkanp öte yandan da Şeyhül
tslamlığı, yani Şerriye BakanhğTnı
Başbakankğabağhtt
Diyanettşleri -
Başkanhğı" haline döndürmüştür.
'Eğitim tektlr ..
Oysa, gördüğümüz kadanyla Mustafa
Kemarin sorunu ne mekteplerle, ne de
medreselerledir aslında. Çünkü, bir
Müslüman ülkede ilk kez
gerçekleştirilmekte olan "laik düzenin"
geleceğinin güvence altına
alınabilmesinin tek sigortası olarak
"eğHinıi'' görmektedir. Sonm, eğitimin
bir an önce dinsellikten bütünüyle
kurtanlarak laikleştirümesiyle ilgilidir.
"Tevhid-i Tedrisat" tamlamasını Mustafa
Kemal de mutlaka "Eğjthnm TekfiğP
anlammda kullanmış olsa gerektir.
Çünkü, "laik düzenin" korunabümesi
için, eğitimin de laik olması zorunludur.
Bu nedenle "eğitnn tektir"; devlet,
uyruğuna nasıl bir laik eğitnn vereceğini
belirleyerek gerekli programlan hazırlar
ve devlet bütçesinden yapılmış okullarda,
devletçe yetiştirilmiş, ücreti devlet
bütçesinden ödenen öğretmenler
aracıhğıyla\ıyruğunu eğitir.
PAZAR
ORHAN BIRSALI
Tayyip Erdoğan
Nihayet, arka plandaki "düşünce kırtusu"nu aç-
tı. Kendisini dahafazla "bastıramadı". "Kasımpaşa-
hlığı" tam anlamıyla ne zaman ortaya çıkacak diye
bekliyordum.. fazla surmedi.
AKP ve hükümetin tam takım Davos'ta bulunma-
sına ve "Davos'la mı Türkiye'yi kurtaracak" düşün-
cesini ileri sürenlere ağır salvo ateşi ile saldırdı: "Ha-
zımsız şizofren tipler."
Baktım, "Kriz içindeki bir ülkeye Davos'taki şata-
fat yakışmıyor. Ankara hükümetsiz..." eleştirilen ya-
pan Financial Times da bu şizofren yakıştırmasın-
dan nasibini aldı... Türkiye'nin iç işlerine burnunu faz-
la sokmanın bedeli! Acaba bir psikiyatriste görünme
ihtiyacını hissettıler mı?
• • •
"Kutu" açılınca içindekiler peyderpey ortaya saçı-
lır, olayın doğası geregı. Bunun ilk işaretlerini görme-
ye başladık... Bu işaretlerin artarak süreceğini söyie-
mek, eğer imajalardurumuna müdahale etmezse, yan-
lış olmaz...
Kişiliği üzerine birkaç noktada saptama yapmak için
bol fırsat yarattı.
1) Beklemeyi bilmiyor, hazımsız: Hükümet baş-
kanı gibi davranıyor. Bazı yazarlar da ona destek ve-
riyor. özellikle her zaman yükselen dalgalann üzerin-
de olmayı kişilik özelliği yapanlar ile hayali dünyalar-
da yaşayan "sapma kadar liberaller". "Geleceğe"
bakarak, bütün söz hakkının onda olmasını normal
görüyoriar. Üstelik "hukuk" adına. Hukuk dedikleri de
seçimleri kazanan parti lideri olması. Bu, sadece si-
yasal bir sonuç.
Hukukı dururn ise: Şimdilik sadece AKP Başkanı
olduğudur. Mart ayında milletvekili seçileceği, Mec-
lis'e girecegi, hükümetin istifa edeceği, Cumhurbaş-
kanı'nın yeni hükümeti kurma görevıni ona verece-
ği... Bütün bunlar gelecekle ilgili varsayımlardır, ger-
çekleşme olasılıgı yüzde 99 olsa bile.. çünkü iki ay için-
de ne olacağını kimse bilemez..
2) Yasal hükümeti tanımıyor, arkadaşianna say-
gı eksikliği:
Hukuki gerçek: Türkiye'de resmen işbaşında bir hü-
kümet var. Yasal bir başbakanı var ülkenin. Onlan ta-
nımıyor.
Hükümet kurulurken, "Erdoğan giz// lider, Gülema-
netçi, kukla mı olacak" tartışmalan yaşanmıştı. Gül,
kukla veya emanetçi olacak bir insan değıl; Erbakan ın
emanetçilerine karşı muhalefet başlatmış bir politika-
cı. Tayyip Erdoğan, Başbakan'ın ülkeyi yöneteceği-
ni, aralannda emanetçiliğin olamayacağını söylemiş
ve tartışmayı kapatmıştı.
Gecen zaman içinde, bu sözünü yerine getireme-
di. Hemen her konuda hükümet gibi durmadan ko-
nuşuyor. Hükümeti parti binasında toplayıp sorguya
çekerken, arkadaşianna iik saygısızlığı yapmıştı. Bu
tavnnı, dozunu arttırarak sürdürdü. Dünyayı "gerçek
lider" havası ile dolaşıyor.
Gül'e saygısız. Başbakan'ı son bir haftadır herhan-
gi bir TVde görüyor musunuz? Demeç verirken fa-
lan? Gül, geri çekilmiş gibi.
Erdoğan, örneğin Dış Işleri Bakanı'nı yanına yak-
laştırmıyor. Neden? Çünkü Denktaş'a, biraz kaba-
dayılık da kokan, yan gizli, kişisel mesajını iletmemiş.
3) O "Büyük Şef". Gül'ün hükümeti böylesürdür-
mesi halinde, parti içinde ikinci bir liderlik ve grubun
oluşmasından, şeflığinın tehlikeye girme olasılığın-
dan mı endişeli? Hırçınlığmın ardında biraz da bu ya-
tıyor olabilir. Şeflik, eski bir gelenek.
Bütün görünüşteki "demokratik" söylemine rağmen,
parti tüzüğünü değiştiriyor. Parti yönetimi seçimlerin-
de çarşaf lıste yerine tek liste dayatmaya hazırlanı-
yor. Bildiğimiz Genel Başkan hegemonyası. Gerek-
tiğinde diğerterini tamamen dışlayarak kendine bağ-
lı insanlar, organlar yaratacak.
4) Mutlaklık onun kaderi. Aldığı eğitim, görgü ve
geleneği buna uygun. Cemaat, tarikat ilişkisi "terbi-
yesi", genel başkan hegemonyasını gerektıriyor. Ay-
ncasiyasieğitiminiErbakan'ınyanındaaldı. Erbakan'ın
kimliği, Erdoğan'ın parti içı ilişkiler kimlıği konusun-
da yeterli bir fikir veriyor. Çıkardığı ders, partinin ku-
ruluş aşamasında başanlı olabilmek için "demokra-
tik" görünmek, ama sonra iplen tamamen ele geçir-
mek.
Siyasal partilerimizin açmazlanndan biri olan "lide-
rin fikirsel ve tutumsal hegemonyası"n\, şimdi AKP
içinde "şeyhlik", "tarikat" ilişkileriyle pekiştirecek.
Erdoğan, çok konuşuyor. Pazar meydanındaki gi-
bi, kulaklan tırmalıyor!
Türkiye'yi Kasımpaşalılık ile yönetebileceğini sanı-
yor. Aldanıyor.
Tek cümle ile son iki ayı özetlersek: Düşüş başlı-
yor.
obursalka cumhuriyetcom.tr.
\TFAT ve BAŞSAĞUĞI
Baromuz üyelerinden
Avukat
AHMET ÖZLEM GÜVEN
\etat etmı^ olup. cenazesı bugün öğle namazını
müteakip Alsancak Hocazade Camıı'nden
kaldınlacaktır.
Aılesıne, yakınlanna ve meslektaşlanmıza
başsağlığı dılerız.
ÎZMÎR BAROSU
DUYURU
Banka-Sıgorta Işçılen Sendıkası BASlSEN'in VII. Olağan Ge-
nel Kurulu. 08-09 Mart 2003 tanhlen arasında 2821 sayılı kanun
ve anatüzuğümuz hukumlerı uyarınca, aşağıdakı gündem mad-
delennı goaışmek ve karara bagiamak uzere Istanbul, Osman-
lı Sokak No:23Taksım adresınde bulunan "The Marmara" Ote-
lı'nm ITOAŞ Buyuk Balo Salonu'nda yapılacaktır.
08 Mart 2003 Cumartesı gunu saat 10.OO'da başlayacak olan
ilk toplantıdayasal çoğunluksağlanamadığı takdırde ıkıncı top-
lantı 15-16 Mart 2003 tanhlen arasında aynı yer ve saatte yapı-
lacaktır.
Sayın delegelerımıze ve ilgılılere duyurulur
BANKA-SİGORTA İŞÇİLERİ SENDİKASİ
BASİSEN YÖNETİM KURULU
GÜNDEM:
1- Açılış ve Yoklama,
2- Genel Kurul Başkanlık Dıvanı Seçimi,
3- Saygı Duruşu.
4- Genel Başkanın Açış Konuşması,
5- Yönetım Kurulu Çalışma Raporu ile Mali ve Denetleme Ku-
rulu Raporlarının Okunması ve Goruşulmesı
6- Yonetım Kurulu ve Denetleme Kurulu'nun Ibrası,
7- Tuzuk Tadıl Taslağının Goruşmeye Açılması ve Goruşulup
Onaylanması,
8- VII. Dönem Tahmını Butçenın Goruşulup Karara Bağlanma-
sı,
9- Genel Başkan ile Yönetım, Denetleme, Dısıplın Kurullan Asıl
ve Yedek Adaylan veTurk-lş Genel Kurulu Delege Adayiannın Tes-
bıtı.
10-Seçımler. Basın: 5206