02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ŞUBAT 2003 PAZAR DIZI Fransız Devrimi'nin hareket noktası, bireyin kulluktan kurtanlarak özgürleştirilmesiydi Kamusalhakve lafldikA na amacı bireyin kulluktan Jw kurtanlarak özgürleştinlmesi / • olan Fransız Devrimi'nin -X JL gerçekleştirdıği "laik deviefin temel ılkesi de, bilindiği gibi, meşruiyetini kutsal güçlerden, Tann'dan alan din devletlerinin, "teokratik devtefin aksine, meşruiyetin halktan sağlanıyor olmasıdır. Yani, Fransız DevTİmi ile laik devlet'in ana belirleyicileri, "birey" ile "halk" kavramlan olmaktadır görüldüğü gibi. "Haflt" sözcüğü de zaten bir anlamda "insan"ın, "birey"in çoğuludur. Bu nedenle, Fransız Devrimi'nin ürünleri olan "Kamu Hukuku" ve u Kamusal alan" kavramlannın da, aslında "umum", "herkes", "halk" ile değıl, "birey" ile üişkilendirilerek değerlendirilmesi gerektır. Çünkü, "kamu* kavTamı, salt bir devletin sınırlan içinde yaşayan insan topluluğu anlamını değil, örneğin "kamuayu"nun Osmanlıcası olan "efkâiH umumiye'' (genel fikir) tamlamasından da anlaşılacağı gibi, bir arada yaşayan veya yaşamak zorunda olan bu insanlann ortak duygulan, düşünceleri. ortak çıkarlan, haklan, özgürlükleri, ortak özellikleri anlamlannı da içermektedir aslında. Kamusallık. lallc. bireysel... Nitekim tngilizce "community" ve Fransızca "communaute' sözcükleri, aynı zamanda "ortaknk, birleşiktik. birliktenk'" anlamına da gelmektedir, sözlükJerde belirtildiğine göre. Bir halkın bütün bireylennin aynı düşünceyi, aynı inancı, aynı çıkan. aynı haklan ve özgürlükleri savunması kesinlikle söz konusu dahi olamayacağına göre, "kamusalhk" kavramının "halk" ile bütünleştirilebilmesi de kuşkusuz olanaksızdır. Yani, "kamusalhk", sanıldığının tam karşıtı. "tophımsaT değil, "laik" ve "bireysel'' kavramdır bütünüyle. Birey ile ilgilidir. Dolayısıyla, kamusal olan da aslında devlet veya halk değil, bireydir. 'Birey'in kamusal haklara sahip olabilmesı. yani bir anlamda kamusallaşması ise bilindiği gibi, devletin taildeştirümesiyte mümkün olabilmiştir ancak. Bu nedenle, günümüz insanı ile laik devlet arasında, her ikisinin de varoluşunu ve varoluşlannın süregenliğini sağlayan bir nedensellik ilişkisi vardır. Yani, "kamusal hak" kavramı laik düzenin bir ürünüdür, laik düzenin korunması da ancak bireylerin bu TÜRBANVE MODERNLEŞME Baa çevTeler bugün de, kız öğrencilerin okullara türbanla girmesinin yasaklanmasını, laik eğitime karşı sürdfirdükleri savaşımın odağı haiinc getirdiler. Onlara göre, 'türban', hern 'tslamın modernleşmesinin süngesi'dir hem de inanç özgürtüğüyle UgiK bir'insan hakkı'dır~ Ulema ye bilim adamı Ulema, Arapça âlim sözcüğünün çoğuludur. Ancak, âlimin Türkçedeki karşılığı her ne kadar "bilim adamı" ise de gerek âlim, gerekse ulema sözcükleri îslamiyette kesinlikle "bilginler'bilim adamlan" anlamına değil, "Kuran'ı ve hadisleri iyi bilen Müslüman din bilgini" anlamına gelmektedir.... Postmodernfzm Eğitimin devletin temdgörevterinden biri haline getirilerek yaygınlaştıntanası ve laikieştiribnesi gerekir_ kamusal haklanna sahip çıkmasıyla mümkün olabilecektir. Görüldüğü gibi, bireylerin, özel yaşamlanndan kaynaklanan bir "özel haklan", bir de laik düzenden kaynaklanan örgütlenme, parti kurma, bir partiye üye olma, seçme, seçilme, seçimle iktidan değiştirme, siyasal düşüncelerini serbestçe açıklama vb. gibi "kamusal haklan'' vardır artık. Kendisine bu kamusal haklan sağlayan laik düzeni de, gene bu haklannı kullanarak biçimlendirdiği devlet aracılığıyla koruvabilmektedir ancak. Işte bu nedenle, hem bireyin kamusal haklanyla ilgili alanlar, hem de devletin "laikfik" niteliğiyle ilgili alanlar "kamusal alan r> lardır. Eğitimin devletin temel görevierinden biri haline getirilerek, bütün toplumu kapsayacak şekilde yaygınlaştınlması ve laikleştirilmesi de, bireyin kulluktan kurtanlarak özgürleştirilmesi savaşımının bir aşaması olarak gerçekleştirilmiştir bilindiği gibi. Yani "örgün eğitim" kavramı da laik bir kavramdır. evhid-i Tedrisatyasasıilındiği gibi, "Tevhid-i Tedrisat" ysası, gerek 27 Mayıs, gerekse 1982 Anayasası'nca "Türk tophımunu çağdaş uygarnk seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkhe Cumhurryeti'nin laiklik niteliğini koruma amacı gûden" de\rim yasalarının başında sayılıp, "Anayasaya aylanhğmm öne sûrölmesi", hatta "yonımlanması" bile yasaklanarak güvence altına ahnmıştır. Ama ne yazık ki, söz konusu çevreler, bu anayasal güvenceye karşın, bir yandan yasanın adını böyle çarpıtarak yorumlayıp, bir \andan da "cenaze namazı kıknracak imam bile buhınamadığT yaygaralan kopanrak eğitimin hem yeniden vakıflara devredılmesini, hem de hızla dinselleştirihnesini gerçekten de ustaca başlatmışlardır. Laik eğttime karşı çıkanlar... Söz konusu çevreler bugün de, kız öğrencilerin okullara türbanla girmesinin yasaklanmasını, laik eğitime karşı sürdürdükleri savaşımın gene odağı haline getirmişlerdir, bilindiği gibi. Onlara göre, "türban", hem "İslamın modernkşmesinin staıgesTdir, hem de inanç özgürlüğüyle ilgili bir "insan hakkı"dır. Bu nedenle, "kız öğrencilerin okullara türbanla ghmelerinin yasaklanmasını bir demokratik hakkm ç^nenmesi" olarak değerlendirmekte ve "laik cumhurryetin. türbanı yasaktamakla bir demokrasi suçu işjediğini'' öne sürmektedirler. Bireysellesme gerçeMeştlrHemedi Unutmayalım ki, Mustafa Kemal de Sünni- Hanefı Müslümandır ve bütün Osmanlı aydınlan gibi Müslümanhğı çok iyi bildiğinden de kuşku duyulmasa gerektir. Gene, yukanda da değinildiği gibi, "kamu" sıfatı da, insanın özgürleştirilmesiyle ilgili öteki kavramlarla birlikte Fransız De\Tİmi'nden sonra yeni yeni siyasal anlamlar yüklenerek bir "laik kavranrT haline dönüşmüş, ancak toplumsal koşullanmızın elveımemesi yüzünden bireyleşme gerçekleştirilemediği için, temelde zaten ilişkili olduğu "devlet'', "halk", "tophım" gibi kavramlarla özdeşleştirilivermiştir kolayca. Oysa, daha önce de belirttiğimiz gibi, "bir toplumdaki insanlann ortak duygulan, düşünceleri, çıkarlan, haklan. özgüriükleri vb." anlamındaki "kamu" sözcüğü, ötekilerin doğrudan bütün uyrukla ilgili ohnasına karşılık. salt bireyle ilgili, yani "tekil" bir ka\Tamdır. Kısacası, gerek "kamu", gerekse "kamuyaran", "kamusal çıkar". "kamu görevi". "kamusal görev" vb. gibi tamlamalan, doğrudan toplumla değil, aslında bireyle ilgili, daha doğrusu bireyin hak ve özgürlükleriyle ilgili laik kavTamlardır. görüldüğü gibi. "Devlet" ise hiçbir siyasal anlam içermeyen salt yönetsel bir terim olup, erkle birlikte örgütünü ele geçirmiş gücun ideolojik niteliğinin elverdiği ölçüde insanlann hak ve özgürlüklerinin sağlanması ile korunmasından yükümlü ve sorumlu bir 'yönetsel düzenek'tir sadece. Yarın: Türbana karşı niçin 'Türkçe ezan' İSLAMİYETTE 'DİN ADAMI' KAVRAMI ~W Thutrnayalım ki, Osmanlı m I Imparatorluğu'nda, giderleri \ J devlet bütçesinden karşılanan ve öğretmenlerinin devlet bütçesinden maaş aldığı. halka açık ilk eğitim kurumu, Sultan IL Mahmut tarafından tstanbul'da açılan *Rüştiye''dir. Eğitimle ilgili bir bakanlık da Osmanlı rmparatorluğu'nda ilk kez, bu rüştiyelerin sayısı ikiyi, üçü bulunca 1857 yılında "Mekatib-i Rüştiye Nezareti" adıyla kurulmuşrur. Yani, Osmanlı tmparatoriuğu'nda da ta 19. yüzyılın ortalanna kadar halkın eğıtımı ve öğretimi devletin görevleri arasında sayılmamışhr kesinlikle. Osmanlı împaratoriuğundaki güya halka açık tek eğitim kurumu ise cami vakıflannca cami avlulannda kurulmuş ve cami cemaatlerince yönetüen medrese'lerdir. Bilindiği gibi, "ulema", Arapça u SSm* sözcüğünün çoğuludur. Ancak, "âfim" sözcüğünün dilimizdeki karşılığı her ne kadar "bflim adamı" ise de gerek "âtim", gerekse "ulema" sözcükleri Îslamiyette kesinlikle "bilginkr/biBnı adamlan" anlamma değil, "Kuran'ı ve hadisleri iyi bflen Müslüman din bilgini" anlamına gelmektedir. Medreselerde de daha ilk günden itibaren bu şeriat hükümleriyle ilgili, Islam hukuku diyebileceğimiz fiktfı ve tefiar dersleri de okutulmaktadır. Medreseler... Bu nedenle, ulema yalruz din adamı değil, aynı zamanda şeriat hukukçusudur. Islam ülkelerinde ekonomi de Kuran'daki hükümlere göre yürütüldüğü içın, zaten tslami bir kurum olan vakıflann müteveffi beyeflerine ancak ulemadan kişfler getirilebilmektedir. Görüldüğü gibi, kesinlikle halkı eğitmek amacıyla kurulmuş bir örgün eğitim kurumu olmayan medreseler, yalruz din adamı da değil, ülkeyi şeriat kurallanna göre yönetecek elemanlar yetiştirmektedir. Ama ne yazık ki, gene aynı çevreler bu kez de "tevhid" sözcüğünün hem •tekfik", hem de "birieştirerek teideştirme" anlamlanna gelmesinden yararlanıp, "Tevtaid-i Tedrisat'' tamlamasuu "Eğitimin Birlestirilmesi" veya "Eğitimin Birliği" şeklinde güya Türkçeleştirerek, Mustafa Kemal'uı de zaten medreselere karşı olmadığını, sadece mektep ve medreselerle, kurulacak okullan birleştirmeyi, yani bir çatı alhnda toplamayı amaçladığını öne süriip, kimi aymaz aydınlanmızın da yardımıyla 1950'lerden itibaren gerçekten de "brikepnni" hızla yozlaştırmayı ustaca başarmışlardır. Hiiafet'ln sonu... Nitekim Mustafa Kemal de kurulan Cumhuriyet'in gerçekten laik bir devlet niteliğine kavuşabilmesi için, öncelikle Osmanh'dan devralınan bu dinsel eğitim düzeninin değiştirilmesi gerektiğine inandığından, Cumhuriyet'in kuruluşundan topu topu 4 ay 5 gün sonra, 3 Mart 1924'te, bilindiği gibi, bir baskınla, bir yandan hilafete son verip, son halifeyi yurtdışma süren, bir yandan bütün medreselerin bağh olduğu vakıflar bakanlığım bir genel müdürlük haline getiren yasalarla birlikte ünlü "Tevtid-i Tedrisat" yasasını çıkanp öte yandan da Şeyhül tslamlığı, yani Şerriye BakanhğTnı Başbakankğabağhtt Diyanettşleri - Başkanhğı" haline döndürmüştür. 'Eğitim tektlr .. Oysa, gördüğümüz kadanyla Mustafa Kemarin sorunu ne mekteplerle, ne de medreselerledir aslında. Çünkü, bir Müslüman ülkede ilk kez gerçekleştirilmekte olan "laik düzenin" geleceğinin güvence altına alınabilmesinin tek sigortası olarak "eğHinıi'' görmektedir. Sonm, eğitimin bir an önce dinsellikten bütünüyle kurtanlarak laikleştirümesiyle ilgilidir. "Tevhid-i Tedrisat" tamlamasını Mustafa Kemal de mutlaka "Eğjthnm TekfiğP anlammda kullanmış olsa gerektir. Çünkü, "laik düzenin" korunabümesi için, eğitimin de laik olması zorunludur. Bu nedenle "eğitnn tektir"; devlet, uyruğuna nasıl bir laik eğitnn vereceğini belirleyerek gerekli programlan hazırlar ve devlet bütçesinden yapılmış okullarda, devletçe yetiştirilmiş, ücreti devlet bütçesinden ödenen öğretmenler aracıhğıyla\ıyruğunu eğitir. PAZAR ORHAN BIRSALI Tayyip Erdoğan Nihayet, arka plandaki "düşünce kırtusu"nu aç- tı. Kendisini dahafazla "bastıramadı". "Kasımpaşa- hlığı" tam anlamıyla ne zaman ortaya çıkacak diye bekliyordum.. fazla surmedi. AKP ve hükümetin tam takım Davos'ta bulunma- sına ve "Davos'la mı Türkiye'yi kurtaracak" düşün- cesini ileri sürenlere ağır salvo ateşi ile saldırdı: "Ha- zımsız şizofren tipler." Baktım, "Kriz içindeki bir ülkeye Davos'taki şata- fat yakışmıyor. Ankara hükümetsiz..." eleştirilen ya- pan Financial Times da bu şizofren yakıştırmasın- dan nasibini aldı... Türkiye'nin iç işlerine burnunu faz- la sokmanın bedeli! Acaba bir psikiyatriste görünme ihtiyacını hissettıler mı? • • • "Kutu" açılınca içindekiler peyderpey ortaya saçı- lır, olayın doğası geregı. Bunun ilk işaretlerini görme- ye başladık... Bu işaretlerin artarak süreceğini söyie- mek, eğer imajalardurumuna müdahale etmezse, yan- lış olmaz... Kişiliği üzerine birkaç noktada saptama yapmak için bol fırsat yarattı. 1) Beklemeyi bilmiyor, hazımsız: Hükümet baş- kanı gibi davranıyor. Bazı yazarlar da ona destek ve- riyor. özellikle her zaman yükselen dalgalann üzerin- de olmayı kişilik özelliği yapanlar ile hayali dünyalar- da yaşayan "sapma kadar liberaller". "Geleceğe" bakarak, bütün söz hakkının onda olmasını normal görüyoriar. Üstelik "hukuk" adına. Hukuk dedikleri de seçimleri kazanan parti lideri olması. Bu, sadece si- yasal bir sonuç. Hukukı dururn ise: Şimdilik sadece AKP Başkanı olduğudur. Mart ayında milletvekili seçileceği, Mec- lis'e girecegi, hükümetin istifa edeceği, Cumhurbaş- kanı'nın yeni hükümeti kurma görevıni ona verece- ği... Bütün bunlar gelecekle ilgili varsayımlardır, ger- çekleşme olasılıgı yüzde 99 olsa bile.. çünkü iki ay için- de ne olacağını kimse bilemez.. 2) Yasal hükümeti tanımıyor, arkadaşianna say- gı eksikliği: Hukuki gerçek: Türkiye'de resmen işbaşında bir hü- kümet var. Yasal bir başbakanı var ülkenin. Onlan ta- nımıyor. Hükümet kurulurken, "Erdoğan giz// lider, Gülema- netçi, kukla mı olacak" tartışmalan yaşanmıştı. Gül, kukla veya emanetçi olacak bir insan değıl; Erbakan ın emanetçilerine karşı muhalefet başlatmış bir politika- cı. Tayyip Erdoğan, Başbakan'ın ülkeyi yöneteceği- ni, aralannda emanetçiliğin olamayacağını söylemiş ve tartışmayı kapatmıştı. Gecen zaman içinde, bu sözünü yerine getireme- di. Hemen her konuda hükümet gibi durmadan ko- nuşuyor. Hükümeti parti binasında toplayıp sorguya çekerken, arkadaşianna iik saygısızlığı yapmıştı. Bu tavnnı, dozunu arttırarak sürdürdü. Dünyayı "gerçek lider" havası ile dolaşıyor. Gül'e saygısız. Başbakan'ı son bir haftadır herhan- gi bir TVde görüyor musunuz? Demeç verirken fa- lan? Gül, geri çekilmiş gibi. Erdoğan, örneğin Dış Işleri Bakanı'nı yanına yak- laştırmıyor. Neden? Çünkü Denktaş'a, biraz kaba- dayılık da kokan, yan gizli, kişisel mesajını iletmemiş. 3) O "Büyük Şef". Gül'ün hükümeti böylesürdür- mesi halinde, parti içinde ikinci bir liderlik ve grubun oluşmasından, şeflığinın tehlikeye girme olasılığın- dan mı endişeli? Hırçınlığmın ardında biraz da bu ya- tıyor olabilir. Şeflik, eski bir gelenek. Bütün görünüşteki "demokratik" söylemine rağmen, parti tüzüğünü değiştiriyor. Parti yönetimi seçimlerin- de çarşaf lıste yerine tek liste dayatmaya hazırlanı- yor. Bildiğimiz Genel Başkan hegemonyası. Gerek- tiğinde diğerterini tamamen dışlayarak kendine bağ- lı insanlar, organlar yaratacak. 4) Mutlaklık onun kaderi. Aldığı eğitim, görgü ve geleneği buna uygun. Cemaat, tarikat ilişkisi "terbi- yesi", genel başkan hegemonyasını gerektıriyor. Ay- ncasiyasieğitiminiErbakan'ınyanındaaldı. Erbakan'ın kimliği, Erdoğan'ın parti içı ilişkiler kimlıği konusun- da yeterli bir fikir veriyor. Çıkardığı ders, partinin ku- ruluş aşamasında başanlı olabilmek için "demokra- tik" görünmek, ama sonra iplen tamamen ele geçir- mek. Siyasal partilerimizin açmazlanndan biri olan "lide- rin fikirsel ve tutumsal hegemonyası"n\, şimdi AKP içinde "şeyhlik", "tarikat" ilişkileriyle pekiştirecek. Erdoğan, çok konuşuyor. Pazar meydanındaki gi- bi, kulaklan tırmalıyor! Türkiye'yi Kasımpaşalılık ile yönetebileceğini sanı- yor. Aldanıyor. Tek cümle ile son iki ayı özetlersek: Düşüş başlı- yor. obursalka cumhuriyetcom.tr. \TFAT ve BAŞSAĞUĞI Baromuz üyelerinden Avukat AHMET ÖZLEM GÜVEN \etat etmı^ olup. cenazesı bugün öğle namazını müteakip Alsancak Hocazade Camıı'nden kaldınlacaktır. Aılesıne, yakınlanna ve meslektaşlanmıza başsağlığı dılerız. ÎZMÎR BAROSU DUYURU Banka-Sıgorta Işçılen Sendıkası BASlSEN'in VII. Olağan Ge- nel Kurulu. 08-09 Mart 2003 tanhlen arasında 2821 sayılı kanun ve anatüzuğümuz hukumlerı uyarınca, aşağıdakı gündem mad- delennı goaışmek ve karara bagiamak uzere Istanbul, Osman- lı Sokak No:23Taksım adresınde bulunan "The Marmara" Ote- lı'nm ITOAŞ Buyuk Balo Salonu'nda yapılacaktır. 08 Mart 2003 Cumartesı gunu saat 10.OO'da başlayacak olan ilk toplantıdayasal çoğunluksağlanamadığı takdırde ıkıncı top- lantı 15-16 Mart 2003 tanhlen arasında aynı yer ve saatte yapı- lacaktır. Sayın delegelerımıze ve ilgılılere duyurulur BANKA-SİGORTA İŞÇİLERİ SENDİKASİ BASİSEN YÖNETİM KURULU GÜNDEM: 1- Açılış ve Yoklama, 2- Genel Kurul Başkanlık Dıvanı Seçimi, 3- Saygı Duruşu. 4- Genel Başkanın Açış Konuşması, 5- Yönetım Kurulu Çalışma Raporu ile Mali ve Denetleme Ku- rulu Raporlarının Okunması ve Goruşulmesı 6- Yonetım Kurulu ve Denetleme Kurulu'nun Ibrası, 7- Tuzuk Tadıl Taslağının Goruşmeye Açılması ve Goruşulup Onaylanması, 8- VII. Dönem Tahmını Butçenın Goruşulup Karara Bağlanma- sı, 9- Genel Başkan ile Yönetım, Denetleme, Dısıplın Kurullan Asıl ve Yedek Adaylan veTurk-lş Genel Kurulu Delege Adayiannın Tes- bıtı. 10-Seçımler. Basın: 5206
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle