Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 5 EYLÜL 2001 ÇARŞAMBA
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
•Ve Perde: Adalet Yılı Başlıyor...
Prof. Dî\ Erdener YURTCAN Ceza Hukuku ve Ceza Usul
Hukuku Profesörü
988yıhnda(6Eylüll988)
Cumhuriyet'te yayımlan-
mış bir yazıma şöyle bir
başlangıç yapmışım:
-1984\Tİındaadlitatikgi-
rerken,Cumhuriyette ya-
yımlanmış bir yazunda, adalet rae-
kanizmasımn sorunlaria yüklü ve
; bektentikriçirukbulunduğunuyaz-
chğum, bu yıl adalet yılı başlarken
- sonmhraıkğinmekamacTytayerıibir
yaa kalemeabnakiçin masama otur-
duğumda tespit ettim."
-. Ne kadar dâ günümüze uygun bir
giriş!
Ashndabu sözler bizi ister istemez
aynı noktaya getiriyor. O nokta ki,
- davalann çokluğu ve yargılamalann
- çok uzun sûrdüğü sorunu. Bu konu-
da her ülkede yakınılmaktadır. Bi-
linen bir gerçek var, o da yargılama
çarkının çok yavaş döndüğüdür. Bu
- çarkı hızlandırmak amacıyla, zaman
zaman -bizde daha kısa aralıklarla-
yasalar değiştiriliyor. Fakat yine de
~amaca ulaşılamıyor. Demek ki ya-
salar suçlu değildir.
Bu konudaki kanaatim her geçen
gün pekişiyor. Yasalan insanlar ya-
par, insanlar uygular. Her şeyin iyi-
si kötüsü gibi, yasalann da iyisi kö-
tüsü olabilir. Fakat kötü yasalar da-
hi, iyi yargıçlann elinde iyi yasa ola-
bilir. Bunlarla iyi sonuçlara ulaşda-
bilir. Böylece arzulanan iyi adalet hiz-
metine doğru yol alınabilir.
Acaba bugün bu yolun neresinde-
yiz?
Işkenceyi önleme sözleşmelerini
onayladıktan, 1992 cezayargılama-
sı reformunu -kısmen- yaptıktan,
hukuka aykın delillerin yargılama-
da kullanılmasını yasakladıktan son-
ra, bunlardan annmış olarak dağıtı-
lan bir adalet hizmeti...
îlk soruşturması olmayan bir yar-
gılama sisteminde, savcılann evra-
kı polise havale etmek, oradan gel-
diği gibi iddianameyle mahkemeye
aktarmak biçimindeki çalışma yön-
temini terk ettikleri bir adalet hizme-
ti... Yargıç bağımsızlığı ve güvence-
sini, savcı güvencesini ortadan kal-
dıran Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kunılu'nun lağvedildiği, yargıçlar
için Yüksek Yargıçlar Kunılu'nun,
savcılar için Yüksek Savcılar Kunı-
lu'nun oluşturulduğu, yargıcın yar-
gıç tarafından atandığı, denetlendi-
ği ve gerektiğinde cezalandınldığı,
savcılar için de aynı yöntemin sav-
cılarca uygulandığı, bunlar için ana-
yasal güvencelerin sağlandığı siste-
me dayanan bir adalet hizmeti...
Vazgeçilmez bir uygulamayla, ay-
nı ilin ilçeleri arasında görev deği-
şimi biçimindeki yer değiştirmeler-
le, herkesin dosyasına yabancı "lo-
hndığı" bir sistemle dağıtılmayan
bir adalet hizmeti...
Yargı bağımsızlığı ve güvencesi-
ni, temelde meslektaşlan olan avu-
katlan mahkeme kapılannda bek-
letmek ve duruşmalara zamanında
başlamamak biçiminde anlayan yar-
gıç ve savcılann dağıtmadığı bir ada-
let hizmeti...
Dava dosyalannın dunışmadan
önce incelendiği, konuyu ve olayı bi-
len savcı ve yargıçlar ve "denani"
çahşıp gelen avukatlarla görülen,
"yargıç değişikliği nedenryk esldtu-
tanaklar okundu" (hiçbir zaman
okunmadan) ibaresinin yer almadı-
ğı tutanaklar içeren, gereksiz ve yer-
siz istemlerle yargılamayı uzatmak
amacı taşrmayan biçimde dağıülan
adalet hizmeti...
"Toplanan detilkr karar yerinde
incelenip, sanığın suçunun sübutu
kabuL, otuşa ve soruşturma sonuçla-
nna, mahkemenin vicdani kanaari-
ne uygun biçimde suç niteüği tayin
küınmış, savunmalar inandına ge-
rekçelerie reddedümiş balunan dos-
yayagöreverihniş olanhükümde isa-
betsizlikgöriUmemiştir" biçiminde-
ki, yargılamanın taraflan için kalıp-
laşmış formüller olmaktan öteye git-
meyen Yargıtay kararlan ile dağıtıl-
mayan bir adalet hizmeti...
Yargı harçlan ve giderlerinin ana-
yasal hak arama özgürlüğünü kulla-
nılamaz duruma getirmediği, her-
kesin bir avukatın yardımından, ge-
rektiğinde adli yardımlaşma yoluy-
la, yararlanabildiği bir adalet hiz-
meti... Küçük sanıklann zincire vu-
rulmadığı, ifadesine başvurulacak
kişilerin elleri kelepçeli, itilerek ka-
kılarak sürüklenmediği, adliye ko-
ridorlannda acıklı tablolarrn yara-
tihnadığı bir adalet hizmeti...
Savunma hakkının farkh yargı or-
ganlan önünde farklı kurallara gö-
re kullanıbnadığı, DGM'lerin olma-
dığı, bu mahkemelerde duruşmaya
çıkmak için aylarca beklenilmediği,
tutuklamanın bir ceza infazı değil,
yalnızca yargılamanın amacına hiz-
met eden bir yargılama önlemi ol-
duğunu dikkate alan bir adalet hiz-
meti istiyoruz.
Sonuç
Bunlan AB'ye girmeye hazırlan-
dığımız için istemiyoruz. Bu ülke-
nin insanı bunlara layık olduğu için
istiyoruz. Amacımız asla "yaban-
aya" hesap vermek değildir.
"Dahaneçoksonmvar" sesleri ku-
laklanmda çınlıyor. Hukukun insan-
lar için insanlar tarafindan yaratılan
bir olgu olduğunu biliyorum. Bu ne-
denle de yukandaki istekleri sıralı-
yonım.
Gelecekyıl adalet yıhna başlarken,
bir daha böyle bir yazı kaleme alma-
ya gerek kalmasın diyorum.
ARADA BtR
VEDAT GÜNYOL
Yalan Dolan Dünyası
Yalanın dolanın en geçerii olduğu yaşam dün-
- yası var ya, işte biz Türk halkı, çoğunluğu eğitim-
siz Türk halkı, böylesi bir dünyanın kobaylanyız. Ya-
lan dolanla yönetiliyoruz. Politikaya bulaşmış olsun
,da yalana bel bağlamasın.. böyle bir insan düşü-
nebilir misiniz.
. Büyükfitozof Bertrand RusseJ'e "Siz, bunca kûl-
tûrbirikiminizie, neden politika yaşamına girip, in-
.sanlan aydınlatmıyorsunuz" diye sormuşlar. Filo-
zofun yanıtı: "Ben yalan söylemesini bilmem" ol-
muş.
Yalanın en korkuncu, gerçeğe benzeyenidir, de-
miş bir bilge, haklı olarak.
Politikacının güvendiği en etkili silah, eğitimsiz
halkça benimsenmiş, dolayısıyla bir güç durumu-
na gelmiş inançlan sömürmesidir.
Politikacının namuslusu yok demiyorum, ama,
namussuzlar arasında o tek başına kalınca, bulun-
duğu görevden aynlmadığı sürece, narnussuzluk
suçlamasından kurtaramaz kendini.
- Bunlan yazarken, son günlerin politikasahnesin-
de oynanan iğrenç oyunlan düşünüyorum.
Gerici dinci partiler kuaıluşa geçiyoriar, türiü kur-
nazhklaria. Kırk yıllık Yani'ler Kâni rolüne bürünüp,
beyinleri yıkanmış genç, yaşlı insanlanmızı kandır-
ma yanşına girişiyoriar. özellikle, laik Türkiye'yi
kündeye alıp, Arabistan çöllerinde uygulanmış akıl
dışı yaşam ilkelerine sanlarak ve de üstelik, dün söy-
lediklerini söylemedim diyecek kadar alçalarak.
Nedir bu adamlann Türkiyemize uygulamak is-
tedikleri? Çağdaş uygarlığa, dolayısıyla insanlığa
ters düşen bir yaşamı, 2001 yılı Türkiyesi'nde uy-
gulamak. Amaçlan, Türkiye'yi değil, kendi çıkaria-
nnı kollamak, cahil halkı sömürmek, 24-25 kez
hacca giderek kendilerine "A, bak ne Müslüman
adam" dedirterek ayaklannı yıkatmak, ceplerini
doldurtmak değil mi?
Şimdi size, bu çıkarcı geri kafalıların eskiyi, yani
köhneleşmiş eskiyi, eski töreleri yaşatmak iste-
yenlerin, çağdaş dünyadan ne denli uzak oldukla-
nnı, yanm yüzyıi önceden dile getirilen bir sapta-
mayı sunuyorum.
Bu saptamayı, ünlü yazar Bernard Shaw'un Er-
miş Jeanne adlı oyunundaki bir kişinin ağzından
'dinleyelim:
"D>ünyamızın sorunu şu bugün: Modası geçmiş
lokomotifleri ve dinamolan atabiliyoruz da, eski-
/niş önyargılan, eskimiş töreleri, eskimiş dinsel ve
siyasal yasalan bırakamıyoruz. Sonuç ne oluyor?
Makineli işler çok iyi gidiyor; ama törel, dinsel ve
' siyasal konularda sürekli açık veriliyor ve heryıl if-
lasa biraz daha yaklaşılıyor. Budalalığı bırakın ar-
tıkJ Eski dininiz işe yaramaz duruma gelmişse, ye-
fiisini ve daha iy'ısini alın yann." (Gülen Düşünce-
•ler, Çeviri: Şakir Eczacıbaşı)
Geleceği, köhnemiş geçmişte arayan hinoğlu
hintere bir çağndır bu. Dinleyenlere "Günaydın", din-
lemeyenlere "Yazıklar olsun" diyorum.
MUSTAFA BALBAY'DAN YENİ BtR
ARAŞTIRMA KİTABI!..
Bu kıtapta yer alan
konulann tûmü
gerçektir. Tüıkiye'ıün
90b yıllanna
damgasını vuran,banka
boşaltmalanndan
küçük bir kesiti
aktarmaktadır.
Demıreller aılesınden
veğen I Yahya, 1970"U
yıllarda ıse yegen II.
Yahya. ceptenpara
harcamadan banka
sahıbı olup. kendi
bankasının içini
boşaltmaya gihşen bir
kışı olarak tarihteki
yehni aldı.
Mustafa BALBAY,
Y. Murat Denurel'in
eserienni ızlemekle
kalmadı, yazdı. Siz
deokuyun...
SDÜ Üahıyat
Fakûltesi'nden ahnış
oldugum 04.09.00 tarihli ve
1737 sayıb öfretmenlik
formasyon belgesini
kaybetüm, hûkûmsüzdür.
StBEL ÖZTİTCNCÜ
FakülteNo: 9521501070
ÎÜ Edebiyat Fakültesi
Fransız Filolojisi
mezuniyetimi gösterir
çıkış belgemi yitirdim.
Geçersizdir.
AYŞE BAŞAK COŞKUN
Yaş Engeline Takılmadan..
R a h m İ K U M A Ş Hukukçu, Eski Parlamenter
A
vrupa Birliği'ne girme dür-
tüsüyle devinen toplumu-
muzun, kurumsal örgütlen-
mede eksiklikleri az değil-
dir. Bu eksikliklerin başm-
da da, gençlere duyulan gû-
vensizliğin yansıdığı kurallar gelmektedir.
Gerçekte tüm yurttaşlara duyulan güvensiz-
liğe göre devletin kurallandınldığı apayn bir
olgudur. Doğaldır ki bireyine güvenmeyen
toplum, gencine de güvende olumlu izlenim
veremez.
Türk Yurttaşlar Yasası'yla 18 yaşını dol-
duranın işlem yeterliği (fül ehliyeti) kabul
edildiği halde, siyasal yeterlik için bu yaş
uygun görülmemiştir. Neyse ki yaklaşık 40
yıllık bir uğraştan sonra, gençlere 18 yaşı-
nı bitirdiklerinde oy kullanma hakkı tanın-
mıştı 1995 anayasa değişikliğiyle. İşte bu
değişiklik sırasında gençlere seçilme yaşı yö-
nünde bir kolayhk düşünülmüş, ama yine
de gerçekleştirilememişti.
Baü'da seçilme yaşı
Birçok Batı ülkesinde seçme yeterliği ile
seçilme yeterliği yaş yönünden çakışünlmış-
ken, bizde seçilme yaşuun dirençle (ısrarla)
30 olarak korunması çağdaşhğa aykındır.
Açıkçası, gençlerimizi çocuk görüp yasa-
ma kurumuna almamak, tez elden gideril-
mesi gereken bir sakat yaklaşundır.
Bunun böyle olduğunu Batı ülkelerine
bakınca anlıyoruz.
Ülkemizin en yoğun ilişki kurduğu Ame-
rika Birleşik Devleüeri'nde Temsilciler Mec-
lisi'ne üye olarak girme yaşı, bir başka an-
latvmla milletvekili seçilme yaşı 25'tir. Işin
en ilginç yanı, ABD'den sonra en yoğun
ilişki kurduğumuz ikinci devlet olan Al-
manya Federal Cumhuriyeti'nde ise "seçi-
min\'arjiklığıgünl8yaşmıdoldunrıuşolmak''
milletvekili ohnak için yeterlidir (Alman
Anayasası m.38/2) Fransa'da ise seçim ya-
sasının milletvekili olma yaşını belirlediği
görülmektedir. Bu yasada da seçilme yaşı
23 olarak yazılmaktadır. Ingiltere'nin, ana-
yasası olmadığı için, seçilme yaşı sorunu-
nu seçim yasasıyla çözmektedır. Avam Ka-
marasr na girebilmek için 21 yaşını doldur-
mak yeterlidir. Yunanistan'da, Italya'da, Bel-
çika'da ise ABD'de olduğu gibi anayasalar-
la milletvekili olma yaşı 25 olarak belirlen-
mektedir. Bu çözümlemeden anlaşılıyor ki,
seçihne ile yaş arasındaki siyasal denklem-
de yaşı en alt sınıra indiren ülke Almanya'dır.
Osmanh'dan bugüne
Bizde ise ilk anayasamız olan 1876 Ana-
yasası'nın 68. maddesinde "Heyeti Mebu-
san için azahğa inuhabı caiz olmavanlar şun-
lanhr" diye yazarak arkadan "30 yaşını ik-
mal eüneyen kimseler'' eklemesınde bulu-
nulmuştur. Demek ki bizde ta baştan mil-
letvekili olmak için 30 yaşını bitirmiş olma
koşulu aranmıştır. 1921 Anayasası tam bir
anayasa olamadığından olacak ki bu yönde
bir düzenleme burada görülmemiştir. Ama
yine de bu anayasanın uygulandığı 1923
milletvekili seçimlerinde kendiliğinden 30
yaşı bitirmiş olma koşulu aranmıştır. 1924
Anayasası'nın 11. maddesinde "30yaşmıbi-
tiren her Türk milleU^kiliseçUebilir'' yazıl-
mıştır. 1961 Anayasası 68.m. ile 1982 Ana-
yasası da 76.m. ile milletvekili olma yaşını
30 olarak buyurmuşlardır. Ancak 27M^ıs' ı
yapan güçler, Temsilciler Mecüsi'ne üye ol-
mak için 25 yaşını bitirmiş olmayı yeterli
görmüşlerdir. 157 sayılı Kurucu Meclis
CMuştunüması Hakkında Yasa'nın 6. mad-
desinde bu durum yazılmışur. Ne var ki ana-
yasa yapacak yasama kuruluna girmekiçin
25 yaşını bitirmiş olmayı yeterli bulan bu
güçler, olağan dûzende yasama kurumuna
girmede 30 yaşı bitirmiş olma koşulunu ön-
görerek bir çeüşki içine düşmüşkrdir. 12
Eylül ilkelliğini Türkiye'ye yaşatan güçler-
se, doğaldrr ki gençlere kolaylık tanıma ye-
teneklisi olamamışlardır. Onlar da Danışma
Mecüsi'ne girmek için 30 yaşrnı bitirmiş ol-
ma koşulunu koymuşlardır.
Sonuç
1995 anayasa değişikliği ile seçilme ya-
şını düşürmek için çaba gösterenler başan-
lı olamamışlardır. Seçim yasalannın de-
mokratikleştirilmesi, ilk önce anayasadaki
kuralların demokratikleştirürnesinden geçer.
Bununiçin de seçim düzlemine (satruna) gi-
rilmiş obnası kesinlikle gerekmez. Öylebir
ortama da girildi mi, "bu seçime yetismez"
özürleri kamuoyuna pompalanmaktadır.
Şimdi zaman varken, bu değişiklik rahathk-
la gerçekleştirilebilir. Doğrusu da budur.
Ingiltere'de 21, Fransa'da 23, daha da il-
ginci, Almanya'da 18 yaşını dolduranlar-
dan milletvekili olanlar oldu diye bu ülke-
lerde demokrasi zedelenmedi; tam tersine,
belki de güçlendi. Çünkü gençlerde, genel
olarak, çıkar duygulanyla dayanışma içine
girme durumu henüz kökleşmiş ohrıamak-
tadrr. Bu bakımdan bizde de gençleri yasa-
ma kurumuna sokmaya çalışmak yerinde ola-
caktır. Açıkçası, TBMM ile Atatflrk'ün
Cumhuriyeti emanet ettiği gençlik arasın-
da kurulacak siyasal denklemde, milletve-
kili değişkeninin yaş yönünden alabileceği
en küçük değer 25 olursa, bundan, şu sıra-
lar hiç umut vermeyen TBMM güç kazana-
caktır. Çünkü TBMM denince '^obuzhık"
çağnşrmlan yapılmasını, biraz da gençleri
yasama kurumuna üye sokmakla aşacağı-
mızı düşünmemiz gerekir.
Doğanın gereği olan "değjşim"in yasama
kurumuna aktanlmasında en azından genç
üyelerin yaşlı üyelerden daha başanlı ola-
cağı çok açıktır. Ama bu arada yaşça genç
olup da düşüncede genç olmayanlardan da
sakrnmanın yerinde olacağını unutmayaca-
ğız. Çünkü önemli olan yaşça genç ofanak
değpi,düşüncedegençotmakör Siyasal denk-
lemi kurarken yaş bilinmeyenini 25 olarak
belirlemek yetmeyecektir. Çünkü birikim,
biraz da yaşlanmanın ürünüdür. Bu bakım-
dan yaşlılann gençleri siyasal düzlemden
uzak tutmuş olmalan, gençlerin yaşlılan bu
düzlemden ırak tutmalannı haklı kılmaz.
Unutmayacağız ki ABD'de, lngiltere'de,
Fransa'da, AJmanya'da... yasamakurumla-
n 18-25 yaş arasındaki gençlerdenoluşma-
maktadır. Önemli olan, bu yaştaki gençle-
re siyasal dokuda yer tutma kolaylıgını ta-
nımaktır. Çünkü ABD'li PearlBuck'ın de-
diği gibi, "Kimi gençler en ohnayacak gibi
görfinen işleri başarmaya kalkarlar. tşin tu-
han,başanrlarda.
n
Kaldıki bizde 18-25 yaş
arasındaki seçmenlerin, toplam seçmenle-
re göre yaklaşık %20 olduğu bilinmektedir.
O zaman da seçmenin beşte birinin yasama
kurumunda temsilcisi yok demektir.
Demek ki siyaset ne yalnız yaşlılara ne de
yamız gençlere bırakılacak bir alandır. Yal-
nız yaşhlann deneyleri yeterli olsaydı ltal-
yanlann Trablusgarb'a saldınlan sırasında
Sadrazam Hakkı Paşa yarulmazdı.. Çünkü
bu paşa, bu saldından birkaç ay önce Ro-
ma büyükelçisiydi. Durumu en iyi o bilir-
di ya da bilmeliydi. Ama öyle ohnadı. Ital-
yan tehlikesi olmadığını söyledi sadrazam
olarak Meclis'te. O halde bilgi, birikim,
gençlik ve çağdaşlık ile ileri görüşlülük
kimde varsa Meclis'e girebilmelidir yaş en-
geline takıhnadan. Siyasal denklem yaş ek-
siğinden anndınlarak yeniden kurulmalı-
dır önümüzdeki anayasa değişikliğiyle...
BizErkekler...
K e m a l G U N E Ş DağcıhkFedemsyonu Antalya îl Temsilcisi
T
elevizyonda
Mozart'm
"SaraydanKız
Kaçmna" operası
yayınlandı.
Topkapı Sarayı'nda seyirciye
sunulan operayı zevkle
izledim. Yülar önce Aspendos
Opera ve Bale Festivali'nde de
seyretmiştim. Opera, 18.
yüzyılda yaşayıp büyük eserler
veren Mozart'ın henüz 25
yaşındayken bestelediği bir
yapıt. Konstanze adlı kıza âşık
olan bestekâr, kızın babasının
bazı parasal sorunlan yüzüne
vurmasıyla üzülür. Evine
kapanıp Saraydan Kız
Kaçırma'yı besteler. Sevdiği
kızın adı Konstanze'yi
operanın başkahramamna
verir. Konusu kısaca şöyle:
Korsanlar tarafından kaçınlan
Avrupah soylu kız Konstanze,
yanında hizmetkân Pedrillo ve
onun sevgilisi Blondie'yle
birükte Osmanlı Paşası
Selim'e satılır. Konstanze'yi
çok beğenen, güzelliğine
çarpılan Selim Paşa, kızı
hareminin en gözde yerine
oturtur. Hizmetkârlanna
sarayında iş verir. Fakat kıza
zorla sahip olmayı düşünmez.
Onun kendi arzuzuyla yanına
gehnesini ister. Tatlı diliyle
Konstanze'ye yaklaşır. Esir,
halayık, cariye muamelesi
yapmaz. Sohbet etmeyi,
konuşmayı dener. Çiçek
kopartıp verir. Fâkat
Konstanze'nin gönlü
ülkesindeki sevgilisi
Behnonte'dedir. Paşa'ya
Belmonte'yi sevdiğini, aşkının
büyüklüğünun Paşa'yla
gerçekleşmesi arzu edilen
cinsel birlikteliğe
uymayacağuıı söyler.
Operanın ilerleyen
bölümlerinde Belmonte saraya
gelir. Pedrillo'nun yardımıyla
iş bulur. tki adam plan yaparak
Konstanze'yle Blondie'yi
saraydan kaçırmaya karar
verirler. Pedrillo da Blondie'yi
sevmektedir. Kaçış planlandığı
gibi yapılırken Selim Paşa'nın
adamlan onlan kıskıvrak
yakalar. Paşa'nın huzuruna
çıkartılırlar. Paşa çok kızar.
Âşık olduğu, kendi isteğiyle
yanına gelmesini bekledigi
Konstanze'nin davranışı
karşısında öfkesinden deliye
döner. Önce hepsini idam
etmeyi düşünür. Fakat
gençlerin aşkına saygı
duymayı da ihmal etmez.
Sonunda duyduğu saygı,
öfkesini yener. Gençleri
serbest bırakarak ülkelerine
geri gönderir. Ashnda
Behnonte baş düşmanının
oğludur. Buna ragmen
öldüremez. Behnonte'ye,
"Babandan o kadar nefret
ediyorum ki onun yolundan
gidemem. Eğer seni
bıraküğımda iyi insan ohırsan
beni hakh çıkanrsm. Baban
sevdiğim kızı efimden atmıştı.
Aynı şeyi yapamam"
şeklindeki sözleri operanın en
çarpıcı bölümünü içerir.
Bunu niye anlattun?
Antalya'nın Alimpınan
Yaylası'nın kuzeyinde
yükselen Kızlar Dağı, adını
cinayete kurban giden genç bir
kızdan ahyor. Efsaneye göre
kızı seven çobanın biri aşkına
karşılık bulamayınca çılgına
dönüyor. Kızın gönlü
başkasında. Sevdiğiyle
evleniyor. Sen misin evlenen?
Kocası yokken evini basan
adam kızı dağa kaldınr ve
asar. Biz erkekler bir bayanla
söyleşmenin (sohbet etmenin)
onunla beraber ohnaktan çok
daha güzel olduğunu
biimiyoruz. Kadını cinsel meta
görüyor, sevinçleriyle,
üzüntüleriyle insan olduğunu
unutuyoruz.
Mozart, kadına ve sevgiye
olan saygıyı, üstelik bizlerden
birine bahşetmek suretiyle
operalaştırarak
ölümsüzleştirmiş. Artık ne
efsaneleTde, ne de gerçek
yaşamda bir bayana arzusu
hilafina yaklaşılmaması
gerekiyor. Selim Paşa'nın
yaptığı gibi, başkasını seven
kızın duygulanna saygı
gösterip kendini
frenleyebihnek çok güzel bir
erdem.
PENCERE
•••Tırmık'a Tırmık
Aydın Engin pazar günkü yazısına nasıl birbaş-
lık atmıştı:
"Cumhuriyet 500 bin lira eder mi?"
Yazıyt kestim, bir kenara koydum.
Neden?..
Çok mu güzeldi yazı?..
Tırmık'ın kaleminden her zaman kan damlar, bu
kezyazıyı şöyle bitiriyordu:
"llhan Selçuk'a not:
llhan Abi 'Gazeteye zam geldi, maaşlara da zam
var mı' diye soran okura ne cevap vereyım?.."
Sanki bu gazetede patronum daçalışanımız ben-
den zam istiyor.
•
1991 önemli bir yıl oldu, Nadir Nadi'yi yitirdik,
biz gazeteden aynlmak zorunda kaldık, Sovyetler
yıkıldı, "iki kutuplu dünya" tek kutupluya dönüş-
tü, Fukuyama'ya göre "tarihin sonu" vurgulandı,
Cumhuriyet'te bir deprem yaşandı, 1992'nin ba-
şında biz yine gazeteye geldik, bir garip serüven-
dir bu...
Aradan on yıl geçtikten sonra kendi kendime
soaıyorum:
- 1990'larda, medyanın böylesine rezil kepaze
olacağını bilseydin, mesleğe döner miydin?..
Akla havsalaya sığmayacak bir on yıl yaşadık, ta-
rif edilemez bir çürüyüş ve kokuşma süreci geçir-
dik, A'dan Z'ye bozulduk, şimdi toplum medyayı
konuşuyor, ama iş işten geçti gibi, gazeteciye gü-
ven yandı, bitti, kül oldu...
Amacım hiç kimseyi suçlamak değil, insanok-
lar yaşanan olaylarda savaıldular.
•
Medya öyle bir noktaya sürüklendi ki, değerii ve
etkin ustalannı bile içine sindiremedi; Yalçın Do-
ğan, Necati Doğru, Nilgün Cerrahoğlu, Zeynep
Oral, Duygu Asena ve Turhan Selçuk Cumhuri-
yet'e geldiler, şimdilik konuşulmuyor, ama bir gün
bu olay yazılır, basın tarihindeki anlamı yeıii yerine
konur.
Peki, bu değerii arkadaşlan biz nasıl karşıladık,
onlara ne dedik:
- Dostlar, bu gazetede patron yok, aramıza hoş
geldiniz...
Tencerede pişirip hep beraber kapağında yiye-
oektik, çünkü Cumhuriyet medyanın hem içindehem
dışında bir kuruluştu; 21 'inci yüzyıla birlikte hazır-
lanacaktık...
•
Cumhuriyet nasıl bir kuruluş?..
Vallahi kimi zaman düşünüyorum, dünyada bir
tek örneği olduğunu sanmıyorum...
Patronu yok..
Sendikası var..
Bizim hızlı dostlarla birlikte patronu olmayan,
ama sendikası olan bir gazete icat ettik, on yıldır
iyi kötü yürütüyoruz, yürüteceğiz...
Foça'daki tatil havası Aydın'a yaramış olmalı ki
tümüyle yangın yerine dönen Türkiye'de binlerce
gazeteci ve medya işçisi sokaklarda işsız dolaşır-
ken beni patron yerine koyup zam istiyor:
- llhan Abi zam var mı?..
* •' ~ . ' '_' '
Aydın zam istiyorsa Tırmık'ın kulağına üflesin,
ikisi biriikte, içi boşaltılmarmş, devletleştirilmemiş
bir banka bulsunlar, bu işi kotaralım.
tyi mi?..
JJo*.
Sultanahmet'te turistik otele
Ingilizcesi çok iyi, tecrübeli bayan
resepsiyonist ve yaşı 18-20 arası
garson almacaktır.
Tel.: 458 00 26 /1030 -1330 arası.
Birlesik Rehberler Turiznı
KÜLTÜR GEZİLERİ PROGR-\MI:
«9 Eylül :TOPHANÎ'DENGALATA'YA
Tophane-ı Amıre, Kılıç Alı Paşa Kûlliyesı, Sûryanı, Enneni,
Rus Kıhsetea Türk Ortodoks Patnkhanesı, Yeralu Canuu
Galata Kulesı, Pıerre ve Pou! Kılisesı, Arap Canuı... Oğlcn
yemeğı Galata Resıdance'da
13 -16 Eylö : BOZCAADA, ASSOS, GELİBOLU BAĞBOZUMVJ VE
ŞAKAPTURU
Ozsün Rum mımansınuı en gûzel ömeklennın görüldögü
Bozcaada'da. Ayazma, Sulubabç«, Habbele, Aharyum ve
Kale gezilen üe .\ssos, Alexandna de Troya ve Gelıbolu Mıllı
Parkı ny^retkn
91-0» Ekim : ÜUN (ISMUH, Şirız, Pfrstpoliı, Kom, Tıhnn)
tran'ut tanhsel zenguılığmuı en voğun olarak görâktûğü bu
şehuiere yapacagımız bu gezi i(in söylenecek tek bir söz var
Tarihe yolculuk..
Meşnıthet Cid. 198/5 Şi?kw - İST. Tel: (212) 252 65 78 - 79 - 80
iofo"; knltnrgtakri.com www Jnlt«rgezBaia«
KULTUK • S»NAT (0212) 293 19 78
TÜRKÜGÜNLERİ
6-9 Eylül 2001 günleri Saat: 21:00
HARBİYE AÇIKHAVA TİYATROSU
6 Eylül Perşembe FUAT SAKA
BİROLTOPALOĞLU
7 Eylül Cuma KIVIRCIK ALİ
GRUP ÇIĞ
ARZU
8 Eylül Cumartesi GÜLAY ve DAMLALAR
HÜSEYİN TURAN
9 Eylül Pazar GRUP YORUM
0 216 454 15 55 çağn mertfflzi
w w w . b i l e t i x . c o m . t r
Belge no'su 204729 olan
titanbul'dan aldığım
ehliyetimı kaybettım.
Hükümsüzdür.
AHMETKORULSAN
Nüfus ki&ıdımı
kaybettım.
Geçersizdir.
SEMRA SAKABYA